Helâller-Haramlar

YİYECEKLER VE İÇECEKLER

            A- Helâl ve Haram Olan Yiyecekler
          Yiyeceklerin helâl ve haram olmasındaki asıl, şu ayetlerdir:
         “De ki: 'Bana inen vahiyde (Kur'an'da) yiyen bir kimse için yiyeceği şeyden -leş, kan, domuz eti veya Allah'tan başkasının adına bir fısk olarak boğazlanan müstesna- (sizin haram kıldıklarınızdan) haram edilmiş bir şey bulamıyorum'. Bununla beraber kim çaresiz kalırsa (başkasının hakkına) tecavüz etmemek ve zaruret miktarını aşmamak şartıyla (bu istisna edilen haramlardan da yiyebilir). Şüphesiz ki rabbin çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” (En'âm/145)
       “Onlara tayyibâtı (temiz şeyleri) helâl, habis şeyleri de haram kılar.” (A'raf/157)
         “(Ey Muhammedi) Sana kendilerine neyin helâl kılındığını sorarlar. Onlara de ki: 'Bütün tayyiblef (temiz şeyler) size helâl kılındı'.” (Mâide/4)
          Tayyib olan şeylerden maksat, akl-ı selimin güzel ve temiz kabul ettiği şeylerdir. Bu ayetler esas alınarak, helâl veya haram olması bakımından yiyeceklerin hükmü üç konuda beyan edilebilir:
          Birinci   Konu
          Asr-ı Saadet'te ve zenginlik halinde Arapların hoş ve güzel kabul ettikleri her şey helâldir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
          a. Denizde yaşayan tüm hayvanlar
   Bu, balığın tüm çeşitlerini -isimleri ne olursa olsun- kapsamaktadır. Çünkü İslâm'ın geldiği dönemde Araplar tüm balık çeşitlerini temiz olarak kabul ediyorlardı. Şeriat da bunu tekid ederek balıkların yenilmesini helâl kabul etmiştir.
          Ebu Hüreyre'den şöyle rivayet edilmiştir: "Bir adam, Rasûlullah'a 'Ey Allah'ın Rasûlü! Biz deniz yolculuğu yaparız ve beraberimizde az su taşırız. Onunla abdest alsak susuz kalırız. Bu durumda deniz suyundan abdest alabilir miyiz?' dedi. Hz. Peygamber 'Denizin suyu temiz, ölüsü helâldir' buyurdu"(Tirmizî/69)
          “Size ve sefer halindekilere yararı olsun diye deniz avı ve onun yenmesi size helâl kılınmıştır.” (Mâide/96)
          Ayetteki deniz avından maksat, denizde avlanan balıklar ve diğer deniz mahluklarıdır. Kurbağa ve yengeç gibi hem denizde hem karada yaşayabilen hayvanların eti haramdır.
           b. En'âm                                 .
        En'âmdan maksat deve, sığır, koyun, keçi, at, vahşi sığır, vahşi merkep, geyik, tavşan ve Arapların temiz ve hoş kabul ettikleri ve şeriatın da helâl olduğunu' söylediği tüm hayvanlardır. Ancak katır veya evcil merkep gibi şeriatın haram kabul ettiği hayvanlar en'âmdan istisna edilmiştir.
     Cabir b.- Abdullah'tan şöyle rivayet edilmiştir: "Hz. Pey-gamber, Hayber Günü, evcil merkeplerin etini haram kıldı. Atların etinin yenmesine ruhsat verdi". (Buharî/5204)
        Yine Cabir'den şöyle rivayet edilmiştir: "Hz, Peygamber bize at eti yedirdi ve evcil merkep etini yasakladı" (Tirmizî/1794)
          Katırlar da evcil merkeplere dahildir. Ebu Davud'un rivayet ettiği bir hadîste bu husus belirtilmiştir. Ayrıca kalır, eti haram olan bir hayvanla,' eti helâl olan bir hayvandan meydana gelmiştir. Bu bakımdan merkebin haram olması, at'ın helâl olmasına ağır basar.
          Asr-ı Saadet'te Araplar tarafından habis (pis) sayılan tüm haşere ve benzerlerinin yenilmesi haramdır. Ancak şeriatın yenilmesine müsaade ettiği şeyler bundan müstesnadır.
          Bu hayvanların helâl veya haram olmasında, diğer kavim-lerin değil de Arapların örfünün dikkate alınmasının sebebi, Arapların, şeriatın ilk muhatapları olmalarıdır. Hz. Peygamber, onların arasından gönderilmiş, Kur'an ilk defa onlara nazil olmuş ve hitap etmiştir.                         
          İkinci   Konu
       Kuvvetli, yırtıcı ve dişlerini silah yerine kullanan tüm hay-vanların etleri haramdır. Bunlar köpek, domuz, kurt, ayı, kedi, ibn avi (bu, tilkiden büyük, köpekten küçük ve tırnaklan uzun bir hayvandır)', arslan, kaplan, maymun ve benzeri hayvanlardır.
          Ön dişleri zayıf olan, bunlarla herhangi bir şeyi parçalama imkânı olmayan hayvanın eti haram değildir. Meselâ sırtlan  (Tirmizî/1792) ve tilki böyledir.
            Güçlü tırnakları olup tırnaklarıyla parçalayan kuşların da tümü haramdır. Bunlar kartal, doğan, şahin gibi kuşlardır. 
          İbn Abbas'tan da şöyle rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber, azı dişli olan her yırtıcı hayvanın ve pençeli olan her yırtıcı kuşun etini yemekten nehyetti"(Buharî/5216)
         Bu hayvanlar yırtıcı bir tabiata sahip olduklarından leş yerler ve leş yedikleri için de pis sayılırlar.
          Üçüncü   Konu
          Yılan, akrep, fare gibi zararları sabit olup öldürülmesi sün-net olan hayvanların da etleri haramdır. Saydığımız hayvanlar ve benzerleri, Araplar tarafından temiz ve hoş görülseler de haramdır. Çünkü bunları öldürmek sünnettir. Ayrıca bunların çoğu, Arapların yemekten tiksindikleri hayvanlardı.
          Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Hayvanlardan beş (tür) vardır ki bunların hepsi de fasıktır. Bunlar Harem dahilinde de öldürülürler: Karga, çaylak, saldırgan köpek, akrep ve fare!
           Helâl ve Haram Olan Yiyecekler Hakkında Bir Hatime
           Daha faydalı olması için helâl ve haram olan yiyeceklerin bir kısmını zikretmek istiyoruz.
Haram Olan Yiyecekler
           a.  Haşeratın tamamı haramdır.
          Haşerattan maksat, ısırıcı küçük hayvanlardır. Bunlar karın-ca, sinek, böcekler, yılan, kurtçuklar, sivrisinek, bit, sursur, vaziğ denilen sam-ı ebres, iğneli ve zehirli hayvanlar, bal arısı, eşek arısı, akrep ve benzeri hayvanlardır. Çekirge, kirpi, kertenkele, yarbu gibi hayvanlar ise bunlardan istisna edilmiştir.
          b.  Haram olan kuşlar şunlardır: Papağan, tavus kuşu, raha-me (nesir-denilen kuşa benzer), bugasa (güzel bir kuştur, kartaldan daha küçük, zayıf pençeli ve hızlı uçamayan bir kuştur), huttafe (sırtı siyah, kârnı beyaz olan bu kuş yaz mevsiminde evlere sığınır) ve yarasadır.
          c.  İçine necis bir şeyin düştüğü sirke, zeytinyağı, pekmez ve benzeri sıvı maddeler de yenmez. Çünkü bunların temizlenmesi mümkün değildir.
          d.  Bedene zarar veren taş, toprak, cam, zehir gibi tüm maddeler de haramdır.
Helâl Olan Yiyecekler
           a. Turna, tokul, kaz, tavuk, kuta, çekliç, zibi, serçe şeklinde olan kuşlar, suyu insan gibi içen ve öten kuşlar, andelip, sığırcık, bülbül ve benzeri kuşlar helâldir.
          b.  Temiz ve zararsız olan tüm maddeler helâldir.
          Bunlar çiçekler, meyveler, taneler, yumurta, peynir ve ben-zeri şeylerdir. Nefislerin tiksinip pis saydığı sümük, meni ve benzeri şeyler ise haramdır.       
          c.  Eti yenen hayvanların sütleri helâl, eti yenmeyen hayvan-ların sütleri haramdır. Ancak insan sütü temizdir, onu yemek ve içmek helâldir. Allah hakikati daha iyi bilir.
*        Koyun, keçi, deve, sığır, manda, at, devekuşu, tavşan, ceylan, tilki, tavuk, ördek, kaz, güvercin, kirpi, balık, çekirge gibi hayvanların etleri mübah olup yenilebilir. 
          Azı dişleriyle kapıp parçalayan ve kendi kendini savunabilen kurt, ayı, kaplan, maymun, pars, fil, köpek, domuz, kedi, keler gibi hayvanların eti haramdır.
          Tırnaklarıyla kapan kartal, çaylak, akbaba, alaca, karga, atmaca, şahin ve yarasa gibi kuşların da eti haramdır.
          Fare, akrep, yılan, kaplumbağa, yengeç, pire, bit, sinek ve benzeri haşaratın eti de haramdır.
          Sadece denizde yaşayabilen bütün hayvanların eti mübah olup yenilebilir. Kurbağa ve yengeç gibi hem denizde hem karada yaşayabilen hayvanların eti haramdır.
          Bir tavuk, pisliği yiye yiye etinin tadı değişirse eti haram olduğu gibi, kuzu gibi bir hayvan da köpeğin sütünü emer ve onunla beslenirse haramdır.
          Bir hayvan kesilir, karnında bir yavru çıkarsa, şayet canlı ise onu kesmek lazımdır. Anası kesildiğinde ölmüş ise o da şer'an kesilmiş sayıldığından eti mübah olur. Annesini kesmeden evvel ölmüş ise haramdır. (Hanefi İmam Munammed ile İmam Yusuf, İmam-ı Şafii gibi düşünüyor. İmam Ebu Hanefiye göre ise; Eğer hayvanın kesiminden sonra karnından canlı bir cenin (yavru) çıkarsa kesilerek yenebilir. Kesilmediği takdirde cenin etinin yenilmesi haramdır.)
          Eti yenilen canlı bir hayvandan bir parça et kesilirse leş hükmünde olup haramdır. * Halil Günenç-Büyük Şafii İlmihali)

Mezheplere Göre Yenmesi Helal ve Haram Hayvanlar
Şafii Mezhebine Göre
           Mübah - Davar ve sığırlar, deve, tavuk, kaz, ördek, hindi, deve kuşu, zebra, dağ keçisi, geyik, ceylan, yabani koyun 
        - Bütün deniz hayvanları (Midye , istiridye, istakoz dahil) Kendiğinden ölüp suyun üstüne çıkmış balık; 
      - Martı ve balıkçıl kuşları; Sığırcık, kaz, tavuk, ördek, güvercin, bülbül, turna, tokul, çekliç, zibi, serçe şeklinde olan kuşlar, suyu insan gibi içen ve öten kuşlar, andelip, sığırcık, bülbül ve benzeri kuşlar vb kuşlar
          - At, tilki, sırtlan, samur, sincap, gelincik, kirpi, tavşan
       Haram -Kurt, aslan ve kaplan, domuz, ayı, pars, leopar, panda, panter, çita, jaguar, puma, sincap, samur, sansar, kokarca, goril, maymun türleri [şempanze, babun, gibon, orangutan, fil, zürafa, köpek, kedi, kunduz, porsuk, vaşak, çakal, gelincik gibi, avını köpek dişiyle yakalayan yırtıcı hayvanlar;
     -Hem suda hem de karada yaşayan hayvanlar, kurbağa, kaplumbağa, yengeç, yılan, timsah vb.
          -Fare, yaban faresi, arap tavşanı, akrep, yılan, kene, kurbağa, kara ve deniz kaplumbağası, arı, kara sinek, sivrisinek, köstebek, bit, pire gibi böcekler.
          -Tırnaklarıyla kapan ve yırtıcı olan kartal, doğan, çaylak, akbaba, alaca, karga, atmaca, şahin ve yarasa gibi kuşlar Karga, kırlangıç, lori kuşu, tavus, hüdhüd, papağan
          -Eşek, katır Bir tavuk, pisliği yiye yiye etinin tadı değişen tavuk, domuz ve köpeğin sütünü emen ve beslenen kuzu, oğlak da haramdır
                                 Hanefi Mezhebine Göre
       Mübah -Davar ve sığırlar, Zürafa, kanguru, zebra, tavşan, deve, deve kuşu, buffalo, bizon, lama, dağ keçisi, geyik, ceylan, antilop, yabani koyun, At (imameyn)
          - Balığa benzeyen deniz canlıları, yılan balığı tilki (imameyn)
      -Kırlangıç, saksağan, kumru, bülbül, keklik, bağırtlan kuşu, güvercin, kanarya, tavus, muhabbet kuşu, sülün, güvercin, bıldırcın, tarla kargası, tavus, papağan, turna, saka kuşu, çalı kuşu, ispinoz, serçe ve sığırcık, karatavuk, turna,  yabani ördek, yabani kaz, kuğu, penguen
         -Tavuk, kaz, ördek, hindi
         -domuz sütü ile beslenen oğlak
      Mekruh: At (Ebu Hanife), midilli, hüdhüd, yarasa (haram diyen de var), caiz olmayan Çakal, sincap, samur, sansar, sırtlan, keler, gelincik, çaylak, kuzgun, baykuş, atmaca, kaplumbağa, köstebek, kertenkele, salyangoz ve her türlü haşerat.
      Haram -Domuz, kurt, ayı, aslan, kaplan, pars, leopar, panda, panter, çita, jaguar, puma, sincap, kokarca, goril, maymun türleri [şempanze, babun, gibon, orangutan*, sırtlan, fil, köpek, kedi, kunduz, porsuk, vaşak, tilki (Ebu Hanife), çaylak, kartal, kerkenez, kuzgun, akbaba, leş kargası, yarasa, şahin, martı, leylek, flamingo, egret, kelaynak gibi kuşlar, yırtıcı kuşlar
      -Fare, yaban faresi, arap tavşanı, akrep, yılan, kene, kurbağa, timsah, kara ve deniz kaplumbağası, arı, kara sinek, sivrisinek, köstebek, kirpi, bit, pire gibi böcekler.
      kurbağa, balığa benzemeyen bütün deniz hayvanları (Midye , istiridye, istakoz dahil) Kendiğinden ölüp suyun üstüne çıkmış balık, 

                                       Maliki Mezhebine Göre
       Mübah -Davar ve sığırlar, deve ve yabani hayvanlar, At
       -Bütün deniz hayvanları (Midye , istiridye, istakoz dahil) deniz kaplumbağası
   -Bütün vahşi hayvanları kerahetle birlikte mübah, -Bütün türleriyle (yırtıcı olanlar da dahil) kuşlar, 
      -Akrep, osurgan böceği, hamam böceği, çekirge, karınca, kurt, güve gibi böcekler; köstebek, ada tavşanı, tavşan, kirpi, durbub, boğazından kesilmesi halinde ve zehirinden zarar görmeyeceğinden emin olduğu takdirde yılan, 
      Mekruh -Bütün vahşi hayvanları kerahetle birlikte mübah, eşek,
      -Yarasa, firavun faresi, mutemet olan görüşe göre evcil köpek mekruhtur. Zahir olan görüşe göre maymun, uzun kuyruklu maymun
      -Meşhur olan görüşe göre necasete ulaşan ev fareleri mekruhtur.
      Haram: domuz, köpek (mekruh diyen de var) At (bir kısım alimler)

                                      Hanbeli Mezhebine Göre
       Mübah -Davar ve sığırlar, deve, At, zürafa, keler ile sırtlan (diğerleri bilinmiyor)
      Ayı, Karga, tavus kuşu ve papağan, Bütün deniz hayvanları (Midye , istiridye, istakoz dahil) Kendiğinden ölüp suyun üstüne çıkmış balık, deniz kaplumbağası, yengeç
      Haram - Kurt, aslan ve kaplan gibi vahşi hayvanlar; domuz, köpek
      - doğan, şahin, akbaba bunlara benzer yırtıcı kuşlar; Kırlangıç, karga, yarasa, Martı  kurbağa, yılan balığı, tilki, kirpi, At, kara kaplumbağası
       *Bu bilgler, özellikle;  Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Büyük Şafii İlmihali ve Büyük Şafii Fıkhı kitaplarından yararlanılarak hazırlanmıştır.

ZARURET HALİ
      Yukarıda zikrettiğimiz hayvanların haram olmasından 'zaruret halinde onları yemek' istisna edilmiştir. İnsan mecbur kaldığında sayılan haram yiyeceklerin tümü kendisine helâl olur. Ancak bu helâllik, midesini tıka basa doldurmamak, hayatta  kalacak  kadar yemek ve başkasının hakkına tecavüz etmemek şartına bağlıdır.
       Bunun delili şu ayetlerdir: “Nefislerinizi öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah size karşı çok bağışlayıcıdır.” (Nisa/29)                              
      “Kim şiddetli bir açlıkta kaçınılmaz bir ihtiyaçla baş başa kalırsa, günaha yönelmeksizin (haram saydıklarımızdan yetecek kadarını yiyebilir). Ona günah yoktur. Çünkü Allah gafur ve rahim'dir.” (Mâide/3) 
      “Fakat darda kalana, başkasının hakkına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere bunlardan yemesi günah değildir. Çünkü Allah çokça bağışlayan ve merhamet edendir.” (Bakara/173)


            B- Helâl ve Haram Olan İçecekler
       Helâl Olan İçecekler
      İçeceklerde esas olan -yiyeceklerde olduğu gibi- mubah olmaktır.
      “O (Allah) ki yeryüzünde bulunanların hepsini sizin (faydalanmanız) için yarattı.” (Bakara/29)
      Bu bakımdan gökten inen sular ve yerden çıkan meyve, çiçek ve benzeri şeylerin suları (şerbet, şurup ve şıraları) helâldir.
       “Biz gökten temiz bir su, indirdik ki onunla ölü bir beldeyi (toprağı) canlandıralım  ve  yarattığımız  hayvanlardan  ve  insanlardan   bir çoğunu onunla sulayalım.” (Furkan/48-49)
      Fakat bu umumi helâllikten, haram olduğuna dair delil olanlar istisna edilmiştir.
         Haram Olan İçecekler
      A.  Zararlı ve zehirli olan içecekler haramdır. Çünkü bunlar bedeni hasta eder ye sonuçta öldürür.
      “Sakın kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” (Bakara/195) 
      “Nefislerinizi Öldürmeyin.” (Nisa/29)
      B.  Kan, sidik ve eti yenmeyen hayvanın sütü -insan sütü hariç- necistir.
      Bunların vücuda zarar vermesi söz konusu olduğu gibi, insan nefsi de bunlardan tiksinir. Haram olan şeyler konusunda Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
      “... leş, kan, domuz eti...” (En'âm/145)
      Enes b. Mâlik'ten şöyle rivayet edilmiştir: "Bir bedevi mescitte işedi. Cemaatin bir kısmı hemen ona doğru kalktı. Bunun üzerine Rasûlullah 'Onu rahat bırakın' dedi. Bedevî işini bitirince Rasûlullah bir kova su istedi ve suyu sidiğin üzerine döktü"(Buharî/216, Müslim/484)
      C. Sarhoş edici olan içkilerin tümü haramdır.
      Bunlar ister şarap olsun, ister başka içkiler olsun hüküm aynıdır. Sarhoşluk veren her şeyin haram olduğu nassla sabittir.
      “Ey iman edenler! (Aklı gideren her) içki, kumar, (ibadet ve saygı duruşu için) dikilen taş (ve benzeri şeylerden yapılan put)lar ve kısmet okları ancak pistirler ve şeytanın (süslü gösterdiği) işlerdendir. Bunlardan sakının. Umulur ki felah bulursunuz.” (Mâide/90)
      Nehiyde, ictinab tabirini kullanmak, havam tabirinden daha beliğ ve daha manâlıdır. Zira içkiyi haram etmek, onu yapmayı, satmayı ve almayı kapsamaz. Sakının (ictinab edin) tabiri ise, içkiyi yapmaktan, satmaktan, almaktan kaçınılmasını da ifade etmektedir.
      Sarhoşluk Veren Her Madde Haramdır
       Söz konusu ayet, sadece üzümden yapılan içkinin (şarabın) haram olması hususunda nass (ayet ve hadis) olmakla beraber, sarhoşluk veren her şeyi kapsa¬maktadır. Çünkü Uz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
    Sarhoşluk veren her içki haramdır.” (Buharî/5263, Müslim/2001, (Hz. Aişe'den)
       Ayrıca Hz. Peygamber hamr hakkında şöyle buyurmuştur: “Sarhoşluk veren herşey hamr'dır. Her hamr da haramdır.” (Müslim)
      Bu bakımdan konyak veya votka gibi değişik isimler verilmesi, bu içkileri hamr hükmünden çıkarmaz.
      Hamr'ın   haram   olmasının   sebebinin   sarhoşluk   verici   olması olduğunda tüm Müslümanlar ittifak etmişlerdir. Bu durumda sarhoşluk veren her içkinin hamr kapsamına dahil olması gerekir. Bu da sarhoşluk veren her içkinin haram olması demektir. İçkilerin isimleri ve hangi maddelerden yapıldığı hükmü değiştirmez.
      Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden birtakım kimseler içkinin adını değiştirerek onu mutlaka içecekler.” (Ebu Dâvud/3688, İbn Mâce/4020)
      Meselâ dari (Hurma dikeni. Acı ve dikenli bir ağaç), şıraya katıldığında onu katılaştırıp sarhoşluk verici hale getiren bir danedir.
      Sükr, aklı işlevsiz bırakan şiddetli bir heyecandır ki reşitliği ve liyakati ortadan kaldırır. Sarhoşluk veren şeylerden (müskir) maksat, bir miktar içildiğinde sarhoşluk veren her şeydir. Bunlardan sarhoş etmeyecek kadarı -meselâ bir damla içmek- bile haramdır.
      Fakihler bunu şu meşhur kaide ile ifade ederler: 'Çoğu sarhoş edenin, azı da haramdır'. Bu kaide, bir hadîsin lafzından alınmıştır. (Ebu Dâvud/3681, Tirmizî/1866, İbn Mâce/3393)
      “Sarhoş eden her içecek haramdır. Bir farak'ı sarhoş eden İçeceğin bir avucu da haramdır.” (Tirmizî/1867, Ebu Dâvud/3687, (Hz. Aişe'den) (Farak: Bölgelere göre 8-20 lt arası değişen eski bir ölçü birimi)
          Sarhoşluk Veren Her Maddenin Necis Olması
      Şafii mezhebinde, sarhoşluk veren her sıvı necistir ve bunun delili de şu ayettir: “Ey îman edenler! (Aklı gideren her) içki kumar, (ibadet ve saygı duruşu için) dikilen taş (ve benzeri şeyden yapılan put)lar ve kısmet okları pistir ve şeytan'ın (süslü gösterdiği) işlerdendir. Bunlardan sakının. Umulur ki felah bulursunuz.” (Mâide/90)
         Ayetin metninde geçen rics kelimesi, pis (necis) demektir. 

          Sarhoşluk Veren Şeylerin Haram Kılınmasının Hikmeti
      Allah Teâlâ insanlara birçok nimetler vermiştir. Onların başın-da akıl nimeti gelir. Akıl, ayırt edici bir nimettir.  Allah, insanı akıl ile diğer canlılardan üstün kılmıştır. İnsanın bireysel ve toplumsal hayatı ancak akı! sayesinde tekâmül etmektedir.
      Sarhoş eden şeyler ise bu nimeti muattal bırakmaktadır. Akıl muattal bırakılır ve fonksiyonunu icra edemez duruma gelirse, nefsin hamakatı ön plana çıkarak, aklı, şehvetin emrine âmâde kılar. Bu duruma düşen insanın içinde kin ve nefret duygulan kabarır, toplum arasında sevgi ve kardeşlik bağları kesilir ve Müslümanlar arasında düşmanlık yayılır. Ayrıca içki insanı Allah'ın zikrinden ve rahmetinden de uzaklaştırır. İşte bütün bunlara şu ayet işaret etmektedir:
      “Şeytan, ancak içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah'ın zikrinden ve namazdan alıkoymak istiyor. Artık vazgeçecek misiniz?” (Mâide/91)
      Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: “İçkiden sakının. Çünkü o her kötülüğün anahtarıdır.” (Hakim, Müstedrek, IV/145)
      “Hamr'dan sakının. Şüphesiz o bütün kötülüklerin anasıdır.” (Neseî, 8/315
      Yani her kötülük ve fesadın kaynağıdır. İşte bunlar, sarhoş eden şeylerin haram olmasının hikmetlerindendir.

          İçki İçmenin Hükmü
      Sarhoşluk veren şeyleri ve bunların haram olduğunun delil-lerini beyan ettikten sonra, şimdi içki içmenin hükmünü izah edelim.
      İçki içmenin, biri kazaî, diğeri dinî olmak üzere iki hükmü vardır.
      Kazaî hüküm, içki içen kimseye had cezasının uygulanmasıdır. Dinî hükmü ise, ahirette azap görmeyi gerektiren bir günah olmasıdır.
      Ahiretteki hükümden uzun uzadıya bahsetmeyeceğiz. Çünkü bu, kul ile rabbi arasındaki bir husustur. Bu hüküm, dünyevî cezalar ve hâkimlerle ilgili değildir. Bu, Allah Teâlâ'nın hikmetine, kaza ve kaderine bağlıdır. Ancak bütün âlimler, kasten içki içmenin en büyük günahlardan biri olduğunda ittifak etmişlerdir. Bu günahın cezası, ahiretle şiddetli bir azaptır. Ancak Allah'ın bağışlaması da mümkündür.
      Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Dünyada iken sarhoş edici içki içene ahirette tînet'ul-habâl'dan içilmesi aziz ve celil olan Allah üzerinde bir taahhüddür. 
       -  Yâ Rasûlullah! Tînel'ul-Habâl da nedir?
       O, cehennem ehlinin bedenlerinden çıkan ter (veya irin)dir. (Müslim/2002)

        İçki İçmenin Cezası
      İster şarap, isler diğer içkiler olsun, sarhoşluk veren bir içkiyi içmenin cezası 40 sopadır. Ancak devlet başkanı isterse 80 sopaya kadar çıkarabilir. 40'tan fazlası, tâzir cezasıdır. Bunun delili, şu hadîslerdir.
      Enes b. Mâlik şöyle rivayet etmiştir: 'Hz. Peygamber'e, şarap içmiş bir kimse getirildi. Hz. Peygamber ona yapraklan soyulmuş iki hurma değneği ile 40 kadar celde vurdu' (Müslim/1706)
*       Çoğu sarhoş eden nebizden içen kimse, sarhoş olmayacak kadar içse bile, yine de had uygulanır. İmam Şafiî; "Bir içkinin sarhoş edici olduğu bir kimsenin ondan içtiğinde sarhoş olması ile anlaşılabilir. Bundan sonradır ki o içkiden içene had uygulanabilir" demektedir. İmam Şafiî, Ömer (r.a) zamanında şöyle bir olayın geçtiğini nakletmektedir: Ömer (r.a), cenaze namazı kılmak için çıktığında Saib'in sesini duydu. O şöyle diyordu: "Ben Ubeydullah ve arkadaşlarından şarab kokusu aldım. Hz. Ömer; "ne içtiklerini soruşturacağım. Eğer sarhoş edici ise onlara had uygularım" dedi. Süfyan, Saib b. Yezid'in onlara had uygulanırken hazır bulunduğunu söylediğini nakleder (İmam Şâfiî, el-Ümm, VI/176,177)

UYUŞTURUCULAR
      Aklı, fikri tembelleştiren, ağırlaştıran, onları muattal hale getiren afyon, haşhaş, benç gibi maddelerin tümü uyuşturucu kapsamına girmektedir ve kullanılması haramdır. Ağızdan iğne (enjektör) veya başka bir yolla alınması hükmü değiştirmez. Çünkü her durumda akla zarar vermesi söz konusudur. Uyuşturucu maddeler, beraberinde birtakım hastalıklar getirir ve kötü neticeler doğurur. Bunların zararları hiç kimseye gizli değildir. Bu bakımdan uyuşturucular da haram olmak bakımından sarhoşluk veren içkilerin hükmüne dahildir,
      Ümmü Seleme'den şöyle rivayet edilmiştir: "Rasûlullah, sarhoşluk ve dalgınlık veren her şeyi (yemek ve içmekten) nehyetti".(Ebu Dâvud/3686; fmam Ahmed, Müsned, VI/309)
      Uyuşturucu   Kullanmanın   Cezası
      Uyuşturucu kullanmanın cezası tâzirdir. Tâzir ise kınama, dövme, hapis gibi cezalardır ki suçun cinsine ve şiddetine ve adil İslâm kadısının takdirine göre tatbik edilir. Ancak tâzirde darb (dövme) cezası şer'î hadlerden herhangi bir haddin en alt sınırını aşmamalıdır.
          İstisnaî Haller
      Bazı durumlar tâzir cezasından istisna edilmiştir. Bu halleri şöyle sıralayabiliriz:
        1.  Zaruret hâli
      Kişi, boğazında kalan lokmayı yutmak için şarap ve benzeri müskirattan başka bir şey bulamadığında, o lokmayı şarapla yutabilir. Çünkü burada ölüm tehlikesi bulunmaktadır.
      Bununla beraber kim çaresiz kalırsa (başkasının hakkına) tecavüz etmemek ve zaruret miktarını aşmamak şartıyla (bu istisna edilen haramlardan da yiyebilir). Şüphesiz ki senin rabbin çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir. (En'âm/145)
      2.  Tedavi için kullanılması
      Eğer doktor, sarhoşluk verici bir ilacı başka bir madde ile verir de bu ilaç sarhoşluk verici özelliğini kaybederse ve tedavi için o ilaç da mutlaka gerekli olursa, hastanın bu ilacı alması caizdir. Fakat başka bir maddeyle karıştırıldığı halde sarhoşluk verici özelliğini kaybetmemiş olan bir ilacı, tedavi maksadıyla da olsa almak caiz değildir. Çünkü sarhoşluk verici bir maddenin şifa vermesi mümkün değildir. Onun zararı, umulan faydadan çok daha fazladır.
      Tarık b. Suveyd el-Hadremî'den şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber'e şöyle sordum: 
    -Ey Allah'ın Rasülü! Bizim yörede üzüm bağları bulun-maktadır. Biz onları sıkıyor ve içiyoruz. (Bu hususta ne dersin?)
         - Hayır, onu içmek caiz değildir.
        - Biz onu hastalan tedavi etmede de kullanırız.
      - O şifa değil, hastalıktır.” (İbn Mâce/3500; İmam Ahmed, Müsned, IV/311 ve V/293)
       İbn Mes'ud'dan şöyle rivayet edilmiştir: “Allah, hastalıklarınızın şifasını, size haram kıldığı şeylerde kılmamıştır.” (Buhari)
          3. Ameliyat esnasında kullanılması
      Ameliyat olacak kişi, uyuşturulmadan ameliyata tahammül edemeyecek ise doktorun uyuşturucu bir madde kullanması caizdir. Çünkü şiddetli elem ve acılar, zaruretler gibidir.  
      Bu  bakımdan böyle bir durumda   uyuşturucudan   yararlanmak   yasak  değildir. Bunun   iğne (enjektör) ile veya tablet ile veya şurup ile verilmesi durumu değiştirmez. Allah hakikati daha iyi bilir.

*       Soru: İslam’a göre sigaranın hükmü nedir?
      Cevap:Konuya girmeden önce iki hususa değinmek istiyorum. 
       Birinci husus; İslam dini beşeri değil, ilahi ve bağımsız bir nizamdır. Hiçbir kimsenin tekelinde değildir. Hatta Peygamber (s.a.v.)'in dahi onda tasarruf etme yetkisine sahip değildir. 
      Bunun için o, Allah'ın yarattığı insanların kanunlarına uydu olamaz. İslami hükümleri beşeri kanunlara uydurmaya çalışmak, yanlıştır. İslam ne ise onu olduğu gibi açıklamamız lazımdır. İnsanlar memnun olsun veya olmasın o bizim görevimiz dışındadır. Aksi takdirde onu tahrif etmiş oluruz.
      Hepimizin bildiği gibi bugünkü nizam laik olup dine dayalı değildir ve onu hesaba da katmaz. Yani, laik meclis kanun çıkarırken " acaba bu kanun tasarısı İslam’a uygun mu değil mi?" diye endişe etmez ve onu ölçü de almaz. Durum böyle iken Müslüman görünen ve İslama hizmet etmekten söz eden bazı kimseler, İslam’ın bir çok hükmünü mevcut nizama uydu haline getirmeye çalışıyor.
      "Dinimiz de laik sistem istiyor. O sadece itikad, ibadet ve ahlaktan ibarettir. Dünya işlerine karışmaz, onları devlete bırakıyor." diyor. Peki miras, faiz, zina, kazıf, iftira, katil, hırsızlık, içki, kumar ve benzeri meselelerle ilgili ayet ve sahih hadisleri ne yapacak, onları nerede saklayacaktır. 
      Onları saklamak mümkün değildir. Başka bir misal vermek istiyorum; Zekat ve fitre, Kur'anı Kerim' de zikredilen sekiz gruba verilmesi gerekir. Başka kimselere, hatta cami ve medrese gibi yerlere dahi verilmez. 
       Durum böyle olduğu halde samimi olmayan bu tip insanlar fitre ve zekatın, Türk Hava Kurumuna verilmesi için fetva çıkardılar. Ben "Türk Hava Kurumuna yardım edilmesin" demem. Yardım edilsin. Ama fitre ve zekat, ona verilmez.
      İkinci husus; demin dediğimiz gibi İslam dini, beşeri değil semavidir. Hikmet ve hükümlerini belirtirken onu ortaya atılan şu veya bu teorinin tekeline bağlamak henüz o teorinin durumu vuzuha kavuşmadan "İslam’da böyledir. İslam da onu emrediyor." diyerek Kur'an-ı Kerim'in veya Hadisi Şeririn nas ve ibarelerini zorlamak doğru değildir. Zamanla bu teori gerçeğe ters düşebilir. O zaman tevil ve zorlama sebebiyle İslam’ın lekelenmesine vesile olur.
      Buna iki misal vermek istiyorum: Milattan önce Yunan filozofları güneş sabit yer küresinin de onun etrafında dönüp dolaştığını söylüyorlardı. Bu görüş uzun zaman hüküm sürdü. Ama birkaç asır sonra başka filozoflar ayrı bir teoriyi ortaya atarak; yerin sabit, güneşin onun etrafında dönüp dolaştığına hüküm verdiler ve bu teoriye asırlarca inanıldı. Hatta birçok tefsir ve fıkıh kitaplarında ona yer verildi. Hikmet ve felsefe kitaplarında okutuldu. Sanki dinimizin görüşü böyledir. Son zamanlarda ise ilim, bu teoriyi reddederek hem güneşin kendi yörüngesinde hem de yerin onun etrafında gezdiğini ispat etti. Halbuki Kur'an-ı Kerim açıkça güneş in kendi yörüngesinde dolaştığını ifade ediyor.
      İkinci örnek; Margarina yağları Türkiye'de imal edilip yenmeğe başladığı zaman birçok tabip, "Hayvani yağlar zararlı ve damar sertliği yapar. Margarina yağı ise hafif, zararsız ve sıhhidir. Onu yemeklerde kullanmak lazımdır." diye açıklamalarda bulundular. Son zamanlarda ise tabiplerimiz, fikirlerini değiştirerek, "Margarin yağı zararlıdır, damar sertliği yapar ve sıhhi değildir." diyorlar. 
İşte bundan hareket ederek Kur'an-ı Kerim ile Sünneti Seniye'de hükmü belirtilmemiş meselelerin İslami hükmünü teorilere bağlamak doğru değildir. Yani şunu demek istiyorum: İslam dini bağımsız ve ilahi bir nizamdır. Onu beşeri nizama uydu yapmak doğru olmadığı gibi, tıbbın teorilerine de uydu yapmak doğru değildir.
      Şimdi sigaranın İslam'a göre hükmünün ne olduğunu kısaca belirtmeye çalışacağım: Sigara saadet asrında ve müçtehidler denilen büyük İslam hukukçularının zamanında yoktu. Müspet veya menfi olarak ondan söz etmemişlerdi. Sigaranın da ana memleketi Fransa'dır. 1070 Miladi tarihinde bir Fransız tarafından yetiştirilip kullanılmış , sonra Fransa dışına ihraç edilmiştir.
      Durum böyle olmakla beraber, cihanşumül olan İslam dininin kaynağı olan Kur'an-ı Kerim ile sünnetin ışığı altında hükmünün ne olduğunu anlamak mümkündür. Her zamanda bulunmaları gereken müçtehidler, onun hükmünü Kur'an ve sünnetten istinbat edebilirler. Saadet asrında ve ona yakın zaman da afyon denilen uyuşturucu madde yoktu ve İslam aleminde bilinmezdi. Ancak Hülagü, İslam alemini istila ettiği zaman askerleri onu İslam diyarına sokmuşlardı. Çok zararlı ve yuva yıkıcı olduğundan zamanın müçtehid ve alimleri, hükmünü ortaya koymak için münakaşasını yaptılar ve neticede haram olduğuna dair karar verdiler. Zira insanı diğer hayvanlardan üstün kılan birkaç meziyet vardır. Bunların başında akıl meziyeti gelir. Şarap, akıl terazisini zedelediği için Allah-ü Teala onu yasakladığına göre elbette, afyonu ve benzeri şeyleri de yasaklayacaktır. Şarap ile afyon arasında müşterek bir illet vardır. O da sekir ve aklı izale etmektir. Aynı zamanda bu illet afyonda daha kuvvetli ve asıldır. O, hem aklı, hem vücudu uyuşturur.
      Bünyeyi tahrip edip yıkar. Yalnız sigaranın haram olduğuna dair kesin bir delil yoktur. Bunun için İslam hukukçuları ihtilaf etmişlerdir. "Helaldir" diyenlerin başında Abdul Gani Ennablüsi, Ali El Echuri Hafni ve Halid Bağdadi gelir. 
      Halid-i Bağdadi aynı zamanda İbnü Abidin'in hocasıdır. Bu zat sigara içiyordu. Irak'tan Şam'a gidip yerleşince Şam alimleri kendisini ziyarette bulundular. Alim ve amil olduğu için onların muhabbet ve takdirlerini kazanmıştı. Ancak sigara içtiği için tenkide maruz kalmıştı ve bu sebeple bir gün onları sohbete davet etti. Bir araya geldiklerinde sigaranın durumunu ele aldılar ve yapılan münakaşadan sonra, sigaranın helal olduğuna dair karar verdiler. Sonra da Halidi Bağdadi onların hatırı için sigarayı terk etti. Hatta Hafni ve Halebi gibi zevatlar daha ileriye giderek, "Zevcenin sigara tiryakisi olduğu takdirde, onun kocası nafakasını vermekle mükellef olduğu gibi sigara parasını da vermekle mükelleftir" diyorlar.
      Şafii alimlerinden imam Bacuri sigara hakkında üç hüküm vardır:
      1- Fakir ve has ta olan kimse için haramdır.
      2- Bir kimse onu terk ettiği taktirde hastalanıp zarar görecekse kendisi için vaciptir.
      3- Böyle olmadığı takdirde tenzihen mekruhtur, diyor. 
      "Sigara içmek haramdır" diyenlerin başına Şurun Bulali, Şabravi ve Kalyubi gibi zevatlar gelir. Bunların delili: sigara vücuda büyük zarar verdiği gibi büyük israfa da vesiledir. Aynı zamanda nefret veren bir koku etrafa yayar. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: "Soğan, sarımsak yiyen kimse camimize yaklaşmasın. Çünkü, insanlar ondan rahatsız oldukları gibi melekler de ondan rahatsız olurlar." (Buhari). 
    Peygamber (S.A.V)'in bu hadisine bakılırsa sigara içen kimsenin, hiçbir zaman camiye gitmemesi lazımdır. Çünkü; sigara kokusu adı geçen şeylerden daha kerih ve nahoştur.
      Hülasa: Sigara hakkında eskiden de şimdi de çok şey söylen-miş ve söylenmektedir. "Haramdır" diyen olduğu gibi "Helal" dir diyen de olmuştur.
      Kesin bir neticeye varılamamıştır. Ancak biz kati olarak şunu diyebiliriz: 
      Sigaranın zararı kesin ve umumi olarak tıbben sabit ise dinen de haramdır, içilmesi caiz değildir. 
      Aksi taktirde, "Haramdır" diyemeyiz. Çünkü; bu gibi şeylerde açık hüküm varid olmadığı takdirde menfaat varsa veya zararsız ise helaldir. 
      Zararlı ise haramdır.* (Halil Günenç- Fetvalar-1042)


Bu çalışma hazırlanırken;

1- İnternette bulunan ve mobil uygulamalarda online yayımlanan Rahmetli Ali ARSLAN Hoca Efendi tarafından tercüme edilmiş olan “Büyük Şafii Fıkhı” (Müellifler: Dr. Mustafa el-Hin, Dr. Mustafa el-Buğa, Ali el-Şerbeci) kitabından,
2- (http://risaleoku.com:8080/oku/safii/1) web sitesinde online yayımlanmış olan ve Müellifi Halil GÜNENÇ Hoca Efendi olan Büyük Şafiî İlmihali’nden,
3- https://ehliislam.com/dort-mezhep-fikih.pdf  web sitesinde online yayımlanmış ve Abdurrahman Cezîrî başkanlığında hazırlanmış olan ‘Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı’ kitabından,
4- Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ve Prof. Dr. H. Yunus Apaydın tarafından hazırlanmış olan ve 1998 yılında Diyanet İşleri Başkanlığınca yayımlanmış olan ve https://www.diyanet.gov.tr/tr-TR/Kurumsal/Detay/5255 adresinde de online erişime açık olan “İlmihal” kitabından,
5- TDV tarafından basılan ve (https://islamansiklopedisi.org.tr), adresinde online da yayımlanan İslam Ansiklopedisi’nden,
 6- Müellifi Vehbe Zuhayli olan ‘İslam Fıkhı Ansiklopedisi’nden,
7- İmam-ı Gazali’ye ait olan İhya-u Ulumiddin’den,

            Başta olmak üzere birçok kitaptan yararlanılmıştır. İlmihal hazırlanırken yararlanılmış ve söz konusu alıntılar (*) ile işaretlenmiş ve sonuna da kaynak ve (varsa) internet adresi linkleri ilgili bölümde belirtilmiştir.