Şâfiî
âlimlerinin büyüklerinden. İsmi Yahyâ bin Şeref, lakabı Muhyiddîn, künyesi Ebû
Zekeriyyâ'dır. 1233 (H.631)de Muharrem ayında, Şam'ın güneyindeki Nevâ
kasabasında doğdu. Doğduğu yere nisbetle Nevevî denmiştir. 1277 (H.676) yılının
Receb ayında vefât etti.
Babası anlattı:
"Oğlum yedi yaşına basmıştı. Ramazân-ı şerîfin yirmi yedinci gecesi
yatağında uyuyordu. Biz bu geceyi ihyâ etmek için Kur'ân-ı kerîm okuyorduk.
Oğlum gece yarısına doğru uyandı ve; "Babacığım! Evimizi dolduran bu nûr
nedir?" diye sordu. Biz hiçbir şey göremiyorduk. O zaman anladım ki, bu
gece Kadir gecesidir, oğlum ileride Allahü Teâlânın sevdiği kullarından
olacaktır."
DİŞLERİNİ GÖSTERDİLER
SULTANA NASÎHAT
1) Tabakât-üş-Şâfiîyye; c.8, s.395
2) El-A'lâm; c.8, s.145
3) Tabakât-ül-Huffâz; s.510
4) Tezkiret-ül-Huffâz; c.4, s.1470
5) El-Bidâye ven-Nihâye; c.13, s.278
6) Şezerât-üz-Zeheb; c.5, s.354
7) Miftâh-üs-Se'âde; c.2, s.146
8) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.13, s.202
9) Esmâ-ül-Müellifîn; c.2, s.524
10) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1129
11) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.9, s.200
12) İslâm Târihi Ansiklopedisi; c.8, s.130
1. Mü'minlerin emiri Ebu Hafs Ömer b.
el-Hattâb'tan (R.A.) rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir: Resûlullah’ı
(s.a.v) şöyle derken işittim:
2. Yine Ömer b. Hattab'tan (R.A.)
nakledildiğine göre o şöyle demiştir:
“Çok büyük bir şey istedin. O, Allah’ın (c.c) kendisine kolaylaştırdıkları kimselere kolaydır. Allah’a ibadet edersin. Hiç bir surette ona şirk koşmazsın. Namazı dosdoğru kılarsın, zekâtı verirsin. Ramazan orucunu tutar, Kâbe’yi tavaf edersin.” Sonra şöyle dedi:
“Sana hayır kapılarını göstereyim mi? Oruç kalkandır. Zekât suyun ateşi söndürdüğü gibi günahları söndürür. Sonra “Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar. Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez.” Ayetini okudu. Sonra şöyle buyurdu:
“Sana din işinin başını, direğini ve en doruk noktasını bildireyim mi?" Dedim ki:
“Evet, ey Allah’ın Resulü.” O da:
“İşin başı İslâm, direği namaz, doruk noktası ise cihaddır.” Sonra şöyle devam etti:
Muhyiddîn Ebû
Zekeriyyâ Yahyâ'yı, babası küçük yaşta Kur'ân-ı kerîm öğrenmesi için mektebe
gönderdi. Kısa zamanda Kur'ân-ı kerîmi ezberledi.
Büyük
âlimlerden Muhammed Zerkeşî anlatır: "Nevevî'ye Kur'ân-ı kerîm öğreten
zâta gittim. Ona tavsiyelerde bulundum ve; "Bu çocuğun ileride zamânın en
büyük âlimi ve dünyâya hiç gönül bağlamayan bir zâhid olacağını, bunun
sebebiyle pekçok kimselerin hidâyete, doğru yola kavuşacağını ümid ediyorum."
dedim. Bunun üzerine hocası bana; "Nereden biliyorsun, sen müneccim
misin?" diye sordu. Ben de; "Hayır. Ancak Allahü Teâlâ beni böyle
konuşturuyor. Konuşana değil, konuşturana ve söylenilene bak." dedim. Bunu
babasına da söyledim ki, iyi yetiştirsin."
Tasavvuf
yolundaki hocası Yâsîn bin Yûsuf anlatır: "Yahyâ bin Şeref'i, on yaşında
iken Nevâ'da gördüm. Çocuklar onu, kendileriyle berâber oyun oynamaya
zorluyordu. O ise çocuklardan kaçıyor ve ağlıyordu. Bu hâlde Kur'ân-ı kerîm
okumaya devâm ediyordu. Onun bu hâlini görünce, kalbime sevgisi düştü, onu çok
sevdim. Babasının bir dükkanı vardı. Nevevî de dükkanda dururdu. Alış-veriş onu
Kur'ân-ı kerîm okumaktan hiçbir zaman alıkoymazdı."
Nevevî on dokuz
yaşına gelince, babası onu Şam'daki Revâhiyye Medresesine tahsîle gönderdi.
Önce tıp dersleri gördü, sonra tamâmiyle din dersleri üzerinde çalıştı. Şâfiî
mezhebinin temel kitaplarından olan El-Tenbîh'i ve Mühezzeb'in
dörtte birini dört buçuk ayda ezberledi. Kemâleddîn Sellâr Erbilî, İzzeddîn
Ömer Erbilî, Kemâleddîn İshâk bin Ahmed hazretlerinin derslerine devâm etti.
Onlardan fıkıh ilmini öğrendi. İzzeddîn Ömer Erbilî'ye çok hizmet etti. Onun
abdest ibriğinin suyunu doldururdu. Her gün hocalarından on iki ayrı ilim
okurdu.
Usûl, nahiv,
lügat ve benzeri ilimlerin inceliklerine vâkıf oldu. Hadîs ilmini; Hâfız Zeyn
Hâlid Nablûsî, Radî bin Bürkân, İbn-i Abdüddâim, Ebû Muhammed İsmâil bin Ebî
Yusr ve birçok âlimden öğrendi. Kısa zamanda ilimde devrinin en büyük
âlimlerinden oldu. Kısa süren ömründe, insanlığın saâdeti için pekçok kitap
yazdı. Şâfiî mezhebini kayda geçirdi. Kendisinden; Şeyh el-Mizzî, Ebü'l-Hasan
Attâr ve pekçok âlim ilim tahsîl ettiler.
İmâm-ı Nevevî
hazretleri, geçinmede kanâat üzere olup, nefsî ve dünyevî arzu ve isteklerden
vaz geçmişti. Allahü Teâlâdan çok korkardı. Doğru konuşur, yerinde söyler,
geceleri ibâdet ve tâat ile geçirirdi. İlim tahsîlinde gayretli olup, sâlih
ameller yapmakta sabrı çoktu. Şam halkının yediği şeylerden yemez,
memleketinden, anne babasının yanından getirdiği, tam helâl olduğunu bildiği
şeyleri yemekle kanâat ederdi. Yirmi dört saatte bir defâ, yatsıdan sonra yemek
yerdi. Yine günde bir defâ, sahur vaktinde su içerdi. O diyârın âdeti olan kar
suyu içme âdetini yapmazdı. Bekârdı. Hiç evlenmedi. Geceleri uyumaz, ibâdet eder
ve kitap yazardı. Devlet reislerine, vâlilere ve diğerlerine emr-i mârûf ve
nehy-i münker ederdi. Allahü Teâlânın emirlerini bildirir, yasaklarından
sakınmak lâzım olduğunu anlatırdı. Bu işte hiç müdâhene etmez, gevşeklik
göstermezdi. İki kere hacca gitti. 1266 senesinde, Dâr-i Hadîs-i Eşrefiyye'de
ders verdi. Vefâtına kadar bu vazîfesinin karşılığında oradan hiç para almadı.
Mübârek sakalında birkaç tâne beyaz kıl vardı. Üzerinde sekîne ve vakar hâli
herkes tarafından görünürdü.
Aynı zamanda
evliyâ-i kirâmın büyüklerindendir. Çok kerâmetleri görülmüştür.
Bâzı keşf
sâhipleri, İmâm-ı Nevevî için; "Kutb olmayınca, ölmedi." demişlerdir.
Gâibden ses işitmek, kilitli kapıyı açmak ve benzeri çok kerâmetleri
görülmüştür. Bir defâsında duvar yarılmış, çok güzel bir şahıs içeri girmiş,
dünyâ ve âhiret işleri, evliyâ ile birlikte bulunması hakkında ona çok şeyler
söylemiştir.
Bir gün İbn-i
Nakîb, Nevevî'ye geldi. İmâm-ı Nevevî; "Ey Kâdı'l-kudât, otur!" dedi.
Biraz sonra İbn-i Nakîb'i Kâdı'l-kudât tâyin ettiler.
Bârizî,
Nevevî'yi rüyâda görüp; "Dâimî oruç için ne dersiniz?" diye sordu.
İmâm-ı Nevevî; "Âlimlerin bunda on iki kavli vardır." buyurdu.
Uyanınca, bir sene bu meseleyi inceledi. Nevevî'nin dediği gibi buldu.
Ebü'l-Hasan
Şam'da nekris hastalığından yatıyordu. Nevevî ziyâretine gitti. Yanına oturup,
sabırdan konuşmaya başladı. Konuştukça hastanın ağrıları azar azar geçti.
Yanından kalkınca hiçbir şeyi kalmadı.
Ömrünün
sonlarına doğru, üzerinde olan emânetleri sâhiplerine verdi, borçlarını ödedi.
Kitaplarını kütüphâneye verdi. Nevâ'da doğduğu evde günlerce hasta yattı. 1277
(H.676) yılının Receb ayında vefât etti. Türbesi ziyâret edilmekte, âşıkları
mübârek rûhundan feyz almaktadır.
Pekçok âlim,
İmâm-ı Nevevî hakkında; "Asrının kutublarından idi. Haramlardan şiddetle
kaçar, şüpheli korkusuyla mübahların çoğunu terk eder, dünyâya hiç meyletmezdi.
İlimde her sözü birer vesîka, senetti. Eshâb-ı kirâmın yoluna tam olarak uyan,
Ehl-i sünnet îtikâdını yaymak için hayâtı boyunca çalışan mübârek bir
zâttı." dediler.
İmâm-ı Sübkî
anlatır: Babam 1341 yılında Dâr-i Hadîs-i Eşrefiyye'de ders okutuyordu.
Geceleri salona çıkar, teheccüd namazı kılardı. Zaman zaman yüzünü halılara
sürer; "Buraya İmâm-ı Nevevî hazretlerinin mübârek ayakları değmiştir. Bu
halılara âşık olmamın, hayran kalmamın ve yüzümün en şerefli yerlerini bu
yaygılara sürmemin sebebi budur." derdi.
Yazdığı
eserlerin sayısı çoktur. Okuyanlar pekçok istifâde etmektedirler. Eserlerinden
bâzıları şunlardır: Ravda, fıkıh ile ilgilidir. Riyâz-üs-Sâlihîn,
hadîs üzerinedir. Hadîs-i şerîflerin şerhi hakkında, Şerh-i Sahîh-i Müslim'i
vardır. Hadîs ricâlinin isimlerini harf sırası ile bildiren Tehzîb-ül-Esmâ
adlı büyük bir kitabı vardır. Lügat-üt-Tenbîh, Tıbyân, Minhâc gibi
eserleri de vardır.
DİŞLERİNİ GÖSTERDİLER
Şam vâlisi,
Câmi-i Emevî Kütüphânesindeki kitapları, İran'a nakletmek istediği zaman,
Nevevî hazretleri ona mâni oldu. Vâli, onu iknâ etmek istedi. Vâlinin evinde
halı olarak kullanılan kaplan ve yırtıcı hayvan derileri vardı. Nevevî onlara
işâret etti. Allah'ın kudreti ile dirilip, vâliye dişlerini gösterdiler. Vâli
ve yanındakiler oradan kaçtılar. Sonra vâli, İmâm-ı Nevevî hazretlerinden özür
diledi ve elini öptü.
SULTANA NASÎHAT
İmâm-ı Nevevî,
Baybars'a yazdığı bir mektupta şöyle buyurdu:
"Bismillâhirrahmânirrahîm.
Allahü Teâlâya hamdolsun. Efendimiz Muhammed aleyhisselâma ve âline salât ve
selâm olsun. Abdullah Muhyiddîn Nevevî'den Sultan Zâhir'e. Dînin hizmetçileri
olan ulemâ daha önce size bir mektup yazmışlardı. Cevâbınız sert oldu. Gelen
mektupta cihâd, dînî hükmünden ayrı olarak bildirilmektedir. Allahü Teâlâ
ihtiyaç hâsıl olunca, emir sâhiplerinin yanında lüzumlu îzâhlarda bulunmayı
vâcib kıldı ve Âl-i İmrân sûresi yüz seksen yedinci âyet-i kerîmesinde meâlen
şöyle buyurdu: "Vaktiyle Allahü Teâlâ, kendilerine kitâb verilenlerden
şöyle temînât almıştı; "Celâlim hakkı için, kitâblarımda olanı, muhakkak
insanlara açıklayıp anlatacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz." Onlar ise söz
ve temînâtı sırtlarının arkasına attılar. Böylece karşılığında biraz para
aldılar. Bu ne kötü alış veriştir!.." Bu sebeple bize bu hususta bir
açıklamada bulunmak vâcib olup, susmak haramdır.
Mektûbunuzda,
cihâdın askere mahsus olmadığı ifâde edilmektedir. Evet öyledir. Fakat cihâd
farz-ı kifâyedir. Sultanın ordusu vardır. Onların beytülmâldan muayyen bir
yiyecek tahsîsâtı vardır. Bu sebeple savaştan geri kalan halk ise, gerek
kendilerinin, gerek sultanın, gerekse asker ve diğerlerinin faydasına olan,
herkesin muhtaç olduğu zirâat, sanat ve başka işlerle meşgûl olmaktadır.
İşte askerin
ihtiyâcı beytülmâldan ayrılan tahsîsât ile temin edilmektedir. Beytülmalda kâfi
miktarda para ve mal varken, halktan bir şey almak helâl değildir. Böyle
olduğunda bütün İslâm âlemindeki ulemâ ittifak hâlindedir. Hamdolsun
beytülmâlın para ve mala ihtiyâcı yoktur. Durum böyle olunca, cihâd ve başka
zamanlarda Allahü Teâlâdan yardım istenir. Resûlullah'ın sünnet-i seniyyesine
ve dînin emirlerine uyulur.
Önceki ve bu
mektupta yazdıklarımızın hepsi, hem size, hem de halka nasîhattır. Bu
nasîhatlerde kınanacak hiçbir şey yoktur. Halka yumuşak muâmelede bulunmayı,
şefkat göstermeyi, Ehl-i sünnet yolunu ve Resûlullah'a tâbi olmayı sevdiğinizi
bildiğimiz için, size bu nasîhatleri yaptık.
Bizim
nasîhatimiz sebebiyle, halkı ve ulemâyı tehdit etmenize gelince, böyle şeyler
sizin adâlet ve hilminize muvâfık değildir. Müslümanların zayıfları ve
güçsüzleri, sultana nasîhatten başka ne yapabilir. Halbuki, onlar nasıl nasîhat
edileceğini de bilmemektedirler.
Şahsıma
gelince, gerek tehdid ve gerekse tehdidin de ötesinde her hangi bir durum,
Allahü Teâlânın izni ile, bana zarar vermez ve nasîhatten alıkoymaz. Çünkü ben
ve benim durumumda olanlar, sultana nasîhat etmemizin vâcib olduğuna
inanıyoruz. Bir vâcibi îfâ ederken, başıma gelecek şey, Allahü Teâlânın katında
benim için hayırlıdır. Resûlulah sallallahü aleyhi ve sellem nerede olursak
olalım, hakkı söylememizi, Allahü Teâlânın rızâsı yolunda kınayanın
kınamasından korkmamamızı emretmiştir. Biz, dünyâ ve âhirette size faydalı
olacak işleri yaparak devamlı hayırlara vesîle olup, kıyâmete kadar hayırla
yâdedilmenizi, bu sebeple ebediyyen Cennet'te kalmanızı istiyoruz. Allahü Teâlâ'nın
selâmı, rahmeti ve bereketleri Peygamber efendimiz üzerine olsun!.."
1) Tabakât-üş-Şâfiîyye; c.8, s.395
2) El-A'lâm; c.8, s.145
3) Tabakât-ül-Huffâz; s.510
4) Tezkiret-ül-Huffâz; c.4, s.1470
5) El-Bidâye ven-Nihâye; c.13, s.278
6) Şezerât-üz-Zeheb; c.5, s.354
7) Miftâh-üs-Se'âde; c.2, s.146
8) Mu'cem-ül-Müellifîn; c.13, s.202
9) Esmâ-ül-Müellifîn; c.2, s.524
10) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1129
11) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.9, s.200
12) İslâm Târihi Ansiklopedisi; c.8, s.130
KIRK
HADİS
(İmam-ı
Nevevi’den)
Bismillahirrahmanirrahim
”Ameller niyetlere göre karşılık görür.
Herkese niyet ettiği şey verilir. (Hicret ederken niyeti) Allah ve Resulü
olanın hicreti, Allah ve Resulünedir. Kimin hicret ederkenki niyeti elde
edeceği bir dünya malı veya evlenmek istediği bir kadınsa onun hicreti de
onadır.”
”Biz bir gün Allah Resulü’nün (s.a.v) yanında
otururken birden bire bembeyaz elbiseli, simsiyah saçlı, üzerinde yolculuk
alametleri olmayan fakat içimizden hiçbir kimsenin de tanımadığı bir kimse
çıkageldi. Doğruca Resûlullah'ın (s.a.v) yanına oturup dizlerini onun dizlerine
dayadı, ellerini de dizlerinin üzerine koyarak şöyle dedi:
“Ey Muhammed (s.a.v) söyle bana İslâm nedir?”
Allah Resulü (s.a.v) cevap olarak şöyle dedi:
“İslam, Allah’tan başka ilahın olmadığına ve
Muhammed'in Allah'ın resulü olduğuna tereddütsüz şahitlik etmen, namazı dosdoğru
kılman, zekâtı hakkı ile vermen. Ramazan orucunu tutman, gücün yettiği zaman
hacca gitmendir.”
“Doğru söyledin.” dedi. Biz onun hem sorup
hem de doğru söyledin diye tasdik etmesinden dolayı şaşırmıştık.
Yine devam ederek “Söyle bana iman nedir?” diye sordu. Allah
Resulü (s.a.v):
“İman, Allah’a meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine, ahiret gününe, hayrı ve şerri ile kadere tereddütsüz
inanmandır.” buyurdu. Adam:
“Doğru söyledin.” dedi ve sormaya devam etti:
“Söyle bana ihsan nedir?” dedi. Allah Resulü
(s.a.v):
“İhsan, Allah Teâlâ'ya sanki onu görürcesine
ibadet etmendir. Zira sen onu göremesen de o seni muhakkak surette görür.”
buyurdu. Adam:
“Söyle bana kıyamet ne zaman kopacak?” dedi,
Allah Resulü (s.a.v):
“Bu konuda sorulan, sorandan daha bilgili
değildir” buyurdu. Bunun üzerine adam:
“Öyleyse kıyametin alâmetlerinden bahset.”
dedi. Efendimiz (s.a.v) de şöyle buyurdu:
“Cariyenin efendisini doğurması, ayakkabısız
ve baldırı çıplak koyun çobanlarının bina yapma yarışına girdiklerini
görmendir.” buyurdu.
Daha sonra adam oradan ayrıldı. Ben bir süre
bekledim. Sonra Allah Resulü (s.a.v):
“Ey Ömer! Biliyor musun soru soran kim idi?”
buyurdu.
“Allah ve Resulü daha iyi bilir” dedim.
Efendimiz (s.a.v) de:
“O Cebrail’di. Size dininizi öğretmek üzere
geldi.” buyurdu.
3. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Ömer b. Hattab
(R.A.) şöyle demiştir:
Resûlullah'ı (s.a.v) şöyle derken işittim:
“İslâm beş şey üzerine bina edilmiştir:
Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in onun peygamberi olduğuna şehadet
etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Kâbe’yi haccetmek, Ramazan’da oruç
tutmak.”
4. Ebu Abdurrahman Abdullah b. Mes'ud (R.A.)
şöyle demiştir: Doğru ve doğruluğu tasdik edilmiş Allah Resulü (s.a.v) şöyle
buyurdu:
”Şüphesiz sizden birinizin anne karnında
yaratılması, kırk gün nutfe (kan pıhtısı) sonra o kadar bir sürede alaka (bir
parça et) halini, sonra o kadar bir sürede mudga (organların belirginleşmiş
hali) halini alır. Sonra Melek gönderilir ve kendisine ruh üfürülür. Meleğe
dört şey (kelime) emredilmiştir. O kişinin rızkını, ecelini, amelini, şaki mi
saîd mi (iyi mi kötü mü) olacağını yazması. Kendisinden başka ilah olmayan
Allah'a (c.c) yemin olsun ki biriniz (ömrü boyunca) cennetliklerin yaptıklarını
yapar hatta kendisi ile cennet arasında bir arşın kadar bir mesafe kalır. Fakat
kitap (Allah’ın takdiri) onu geçer ve cehennemliklerin yaptığı bir işi yapar ve
cehenneme girer. Yine biriniz ömrü
boyunca cehennemliklerin yaptıklarını yapar hatta kendisi ile cehennem arasında
bir arşın kadar bir mesafe kalır. Fakat kitap onu geçer ve cennetliklerin
yaptığı bir işi yapar ve cennete girer.”
5. Müminlerin annesi Ümmü Abdullah Aişe
(R.A.) şöyle dedi: Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Kim bizim şu dinimize onda olmayan bir şeyi
sokarsa o reddedilir.”
Müslim'in rivayetinde de:
“Kim bir işi bizim yapmadığımız şekilde
yaparsa o, reddolunur.”
6. Ebu Abdullah Numan b. Beşir (R.A.) şöyle
dedi: Resûlullah'ı (s.a.v) şöyle derken işittim:
”Şüphesiz helal da bellidir, haram da
bellidir. Bunların dışında bazı şeyler de vardır ki şüphelidir. Bunları
insanların birçokları bilmez. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa dinini ve ırzını
korumuş olur. Kim de şüpheli şeyleri işlerse harama düşer. Bir koru etrafında
hayvan otlatan ve hayvanların da oraya neredeyse kaçması yakın olduğu gibi.
Dikkat; her hükümdarın bir koruluğu vardır. Allah'ın koruluğu haramlarıdır.
Dikkat edin! Bedende bir et parçası vardır ki o iyi olursa bütün beden iyi
olur. Bozuk olursa bütün beden bozulur. Dikkat edin o kalptir."
7. Ebu Rukayyete Temim b. ed-Dâri (R.A.)
şöyle dedi: Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Din nasihattir.” Dedik ki:
“Ya Resûlullah! Kimin için?” Dedi ki:
“Allah'a, kitabına, peygamberlerine,
Müslümanların ileri gelenlerine ve bütün Müslümanlaradır.”
8. İbn Ömer’den (R.A.) nakledildiğine göre
Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Ben insanlar, Allah'tan başka ilah
almadığına ve Muhammed'in Allah’ın peygamberi olduğuna şehadet edip, namazı
dosdoğru kılıp, zekâtı hakkıyla verinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum.
Bunları yaptıkları takdirde benden canlarını ve mallarını korumuş olurlar.
Ancak İslâm'ın hakkı müstesna. Onların hesabını görmek Allah'a kalmıştır.”
9. Ebu Hureyre Abdurrahman b. Sahr (R.A.)
şöyle diyor: Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyururken işittim:
”Size yasakladığım şeylerden şiddetle
kaçının. Emrettiğim şeyleri de gücünüz yettiği nispette yapın. Şüphesiz sizden
önceki ümmetler, çok soru sormaları ve peygamberleri hakkında şüpheye düşmeleri
sebebi ile perişan oldular.”
10. Ebu Hureyre'nin (R.A.) şöyle dediği
nakledilmiştir: Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Şüphesiz Allah Teâlâ güzeldir ve ancak güzel
olanı kabul eder. Allah müminlere, peygamberlere emrettiği şeyleri emretmiştir.
O, peygamberlere şöyle demiştir:
"Ey peygamberler, hoş olan şeylerden
yiyiniz. Salih amel işleyiniz.” Yine Allah Teâlâ:”Ey iman edenler, size rızık
olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyiniz.” buyurmuştur.
Sonra Efendimiz (s.a.v.), uzun bir yolculukta
saçı başı dağınık, ayakları toplu olduğu halde ellerini kaldırıp, “Yâ Rab, yâ
Rab,” diye dua eden bir adamdan bahsetti. “Oysa onun yediği haram, içtiği
haram, giydiği haramdır. Haramla beslenmiştir. Bunun duası nasıl kabul olunur?”
11. Allah Resulü’nün (s.a.v) Reyhan kokulu
torunu Ebu Muhammed Hasan b. Ali b. Ebu Talib (R.A.) şöyle diyor:
Allah Resulü’nden şunu ezberledim:
”Seni şüpheye düşüren şeyleri bırak,
şüphelendirmeyenlere bak.”
12. Ebu Hureyre’den (R.A.) şöyle dediği
nakledilmiştir: Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
”Kişinin iyi bir Müslüman olduğunun
alâmetlerinden birisi de onun kendisini ilgilendirmeyen şeyleri (mâla ya'ni)
bırakmasıdır.”
13. Allah Resulü’nün (s.a.v) hizmetçisi Ebu
Hamza Enes b. Mâlik, Efendimiz'in (s.a.v) şöyle buyurduğunu nakleder:
“Sizden biriniz kendisi için istediğini kardeşi
için de istemedikçe (gerçek manada) iman etmiş olmaz.”
14. Ebu Mesud’dan (R.A.) nakledildiğine göre
Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Şu üç şeyden biri olmadıkça Müslümanın
kanının akıtılması helâl olmaz: Evli iken zina etmek, haksız yere adam
öldürmek, dininden dönüp cemaati terk etmek.”
15. Ebu Hureyre’nin (R.A.) rivayet ettiğine
göre Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Allah'a ve ahirete inanan ya hayır söylesin
ya da sussun. Allah’a ve ahirete inanan, komşusuna ikramda bulunsun. Allah'a ve
ahirete inanan misafirine ikram etsin.”
16. Ebu Hureyre (R.A.) şöyle demiştir:
“Bir adam Allah Resulü’ne (s.a.v) gelerek:
“Bana nasihatte bulun.” dedi. Efendimiz de
(s.a.v):
“Kızma!” buyurdu. Ve tekrar tekrar “kızma”
buyurdu.
17. Ebu Ya’la Şeddad b. Evs’in (R.A.) rivayet
ettiğine göre Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
”Allah (c.c) her şeye karşı iyi muameleyi
emir buyurmuştur, öyle ise öldürürken bile güzel öldürün. Sizden biriniz hayvan
keserken bıçağını bilesin ve keseceği hayvanı rahatlatsın.”
18. Ebu Zerr Cündüb b. Cünâde ve Ebu
Abdurrahman Muaz b. Cebel (R.A.) Allah Resulü’nün (s.a.v) şöyle buyurduğunu
nakletmişlerdir:
”Nerede olursan ol, Allah’tan kork. Yaptığın
her kötülüğün peşinden onu silecek bir iyilikte bulun ve insanlara karşı güzel
ahlak ile muamele et.”
19. Ebu’l Abbas Abdullah b. Abbas’ın (R.A..)
şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Ben bir gün Peygamber’in (s.a.v) bineğinin
terkisinde idim. Bana söyle dedi:
“Delikanlı! Sana birkaç kelime öğreteyim.
Onları iyice ezberle ve tatbik et ki Allah da (c.c) seni korusun, gözetsin.
Onları ezberle ki, her yerde Allah’ı bulasın. Bir şey istediğinde Allah’tan
iste. Yardıma muhtaç olduğunda Allah’tan yardım iste. Şunu iyice bil ki bütün
insanlık sana fayda vermek için bir araya gelse ancak Allah’ın (c.c) sana
takdir ettiği kadar bir fayda verebilirler. Yine sana bir zarar vermek için bir
araya gelseler, ancak Allah'ın sana takdir ettiği kadar zarar verebilirler.
Kalemler kaldırılmış, sayfalar kurumuştur.”
20. Ebu Mes’ud Ukbe b. Amr el-Ensârî
el-Bedrî’nin (R.A.) söylediğine göre Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
” İlk peygamberlik sözlerinden insanların
hatırında kalan; “Utanmıyorsan dilediğini yap.” sözüdür.”
21. Ebu Amr (Ebu Amra) Süfyan b. Abdullah
(R.A.) şöyle demiştir: Allah Resulüne şöyle dedim:
“Ey Allah’ın Resulü! Bana İslâm ile ilgili
bir söz söyle ki, İslam hakkında başkasına soru sormayayım.” O da cevaben şöyle
buyurdu:
“Allah'a iman ettim de, sonra da dosdoğru
ol.”
22. Ebu Abdullah Câbir b. Abdullah’ın (R.A.)
naklettiğine göre bir kişi Allah Resulüne şöyle sordu:
“Farz namazları kılsam, Ramazan orucunu
tutsam, helâli helâl bilsem, haramı haram bilsem, bunlardan başka da hiçbir şey
yapmasam cennete girer miyim?” Efendimiz de (s.a.v) cevap olarak:
“Evet.” buyurdu.
23. Ebu Malik Haris b. Asım el-Eşari’den
(R.A.) rivayet edildiğine göre Allah Rasülü {s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Temizlik imanın yarısıdır. “Elhamdülillah”
mizanı doldurur, “Sübhanallahi ve’l-hamdülillahi” gök ile yer arasını
doldururlar (veya) doldurur. Namaz nurdur. Sadaka iman için delildir. Sabır
ziyadır. Kur’an senin lehinde veya aleyhinde delildir. Herkes nefsini satmak
üzere işine gider. Ya nefsini kurtarır ya da helak eder.”
24. Ebu Zerr el-Gıfari’nin (R.A.) Hz.
Peygamber’den (s.a.v) naklettiğine göre, Efendimiz (s.a.v) Rabbi’nin bir
Hadis-i Kudsî’de şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
”Ey kullarım, ben kendime zulmü haram kıldım
ve zulmü sizin aranızda da haram kıldım, o halde birbirinize zulmetmeyiniz.
Ey kullarım, benim hidayete ulaştırdıklarım
dışında hepiniz dalalettesiniz. O halde benden hidayet isteyin, ben de size
hidayet vereyim.
Ey kullarım, benim duyurduklarım dışında
hepiniz açsınız. Benden yiyecek isteyiniz, size yiyecek vereyim.
Ey kullarım, benim giydirdiklerim dışında
hepiniz çıplaksınız, benden giyecek isteyiniz size giyecek vereyim.
Ey kullarım, siz gece gündüz hata işlersiniz.
Bense günahların tamamını bağışlarım. Benden af isteyin, sizi bağışlayayım.
Ey kullarım, sizin bana zarar vermeye gücünüz
yetmez ki bana zarar veresiniz. Bana fayda sağlamaya gücünüz yetmez ki bana
fayda sağlayasınız.
Ey kullarım, sizden öncekileriniz ve sizden
sonrakileriniz; insanlarınız ve cinleriniz hepsi birden sizin en muttaki
olanınız gibi kalbe sahip olsa yine bu benim mülkümde hiç bir şey arttırmaz.
Ey kullarım, sizden öncekileriniz ve sizden
sonrakileriniz; insanlarınız ve cinleriniz hepsi birden sizin en facir olanınız
gibi kalbe sahip olsa yine bu benim mülkümde hiç bir şey arttırmaz
Ey kullarım, sizden öncekileriniz, sizden
sonrakileriniz; insanlarınız ve cinleriniz hep beraber bir yerde toplansalar da
benden istekte bulunsalar onların her birinin isteklerini yerine getirsem
bundan dolayı da benim hazinemden, denize sokulup çıkarılan iğnenin denizden
eksilttiği kadar bir şey ancak eksilir.
Ey kullarım, sizin bu yaptıklarınızı ben
kayıt altına alırım. Bunlara göre de karşılığını veririm. Kim bir hayırla
karşılaşırsa Allah’a (c.c) hamd etsin. Kim de hayırdan başka bir şeyle
karşılaşırsa, kendisinden başkasını kınamasın.”
25. Yine Ebu Zerr’den (R.A.) rivayet
edildiğine göre, Allah Resulü’nün (s.a.v) ashabından bir gurup Peygamber’e
(s.a.v) şöyle demişlerdi:
“Ya Resûlullah! Mal sahibi kimseler ecirlerin
tamamını alıp götürdüler. Onlar bizim gibi namaz kılıyorlar, bizim gibi oruç
tutuyorlar ve mallarının fazlasını da sadaka olarak veriyorlar.” Bunun üzerine
Efendimiz (s.a.v):
“Allah (c.c) sizin için de sadaka olarak
vereceğiniz şeyler hazırlamamış mı? Şüphesiz her bir tesbih bir sadaka, her bir
tekbir bir sadaka, her bir hamd bir sadaka, her bir tehlil (Kelime-i Tevhid)
bir sadaka, iyiliği emretmek, birinizin eşi ile cimada bulunması bir
sadakadır.” buyurdu. Bunun üzerine ashab:
“Ya Resûlullah, birimiz şehvetinden dolayı;
hanımı ile cimada bulunsa bundan da sevap olur mu?” deyince Efendimiz:
“Şayet o kimse şehvetini haram bir yolla
tatmin etseydi bir günah işlemiş olmaz mıydı? Aynı şekilde helâl bir yolla
şehvetini tatmin ederse de ona sevap vardır.” buyurdu.
26. Ebu Hureyre’den (R.A.) nakledildiğine
göre o şöyle demiştir. Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Üzerine güneş doğan her günde insanların her
bir eklemi için birer sadaka gerekir. İki kişinin arasını yapman sadakadır.
Bineğine binmek isteyen birine yardım ederek onu bineğine bindirmen ve ya
eşyasını ona yüklemen sadakadır. Güzel söz sadakadır. Namaza gitmek için
attığın her bir adım sadakadır. Yoldan eziyet veren şeyleri kaldırman da
sadakadır.”
27. Nevvâs b. Semân (R.A.) Resûlullah’ın
(s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Birr (salih amel ve takva), ahlâk
güzelliğidir. Günah ise insana rahatsızlık veren ve başkalarının bilmelerini
istemediğin şeylerdir.
Vâbısa b. Ma’bed (R.A.) da şöyle demiştir:
Resûlullah’ın (s.a.v) yanına gelmiştim. Bana:
“Birr’in ne olduğunu sormak için geldin değil
mi?” dedi. Ben de,
“Evet” dedim. Dedi ki:
“Kalbine sor. Birr; nefisin huzur bulduğu,
kalbin de rahatladığı şeydir. Günah ise; sana fetva vermişlerse de huzursuzluk
veren ve kalpte tereddüt meydana getiren şeylerdir.”
28. Ebu Necid Irbad b. Sâriye’den (R.A.)
şöyle nakledilmiştir: Allah Resulü (s.a.v) bize bir keresinde va’zü nasihatta
bulundu. Bu vaazın etkisi ile kalpler ürperdi, gözler yaşla doldu. Bunun
üzerine biz:
“Ey Allah’ın Resulü, bu (konuşma) sanki veda
edecek birinin konuşması gibi. Bize tavsiyelerde bulun”, dedik. Dedi ki:
“Size, Allah’tan korkmanızı ve başınızdaki
bir köle de olsa emirlerini dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. İçinizden
her kim o zamana yetişirse birçok ihtilaflar görecek. O zamanda sünnetime ve
doğru yola iletilmiş Raşit halifelerin sünnetine sarılın. Ona sıkı sıkıya
yapışın. Bid’atlerden sakının. Çünkü her bid’at azgınlıktır.”
29. Muaz b. Cebel’den (R.A.) nakledildiğine
göre o şöyle demiştir:
“Dedim ki:
“Ey Allah’ın Resulü (s.a.v), beni cennete
sokacak ve cehennemden uzaklaştıracak ameli haber verir misin?” Efendimiz
(s.a.v) cevaben buyurdu:“Çok büyük bir şey istedin. O, Allah’ın (c.c) kendisine kolaylaştırdıkları kimselere kolaydır. Allah’a ibadet edersin. Hiç bir surette ona şirk koşmazsın. Namazı dosdoğru kılarsın, zekâtı verirsin. Ramazan orucunu tutar, Kâbe’yi tavaf edersin.” Sonra şöyle dedi:
“Sana hayır kapılarını göstereyim mi? Oruç kalkandır. Zekât suyun ateşi söndürdüğü gibi günahları söndürür. Sonra “Onlar, korkarak ve ümid ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar. Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez.” Ayetini okudu. Sonra şöyle buyurdu:
“Sana din işinin başını, direğini ve en doruk noktasını bildireyim mi?" Dedim ki:
“Evet, ey Allah’ın Resulü.” O da:
“İşin başı İslâm, direği namaz, doruk noktası ise cihaddır.” Sonra şöyle devam etti:
“Bütün bunların hepsinin özünü söyleyeyim
mi?" buyurdu. Dedim ki:
“Evet, ey Allah’ın Resulü.” Dilini eliyle
tuttu ve:
“İşte bunu tut ” buyurdu. Ben:
“Ey Allah’ın Resulü, biz söylediklerimizden
dolayı da mı hesaba çekileceğiz?” dedim.
Efendimiz bunun üzerine şöyle buyurdu:
“Annesi kaybedesice, insanları cehenneme
yüzleri üstü veya burunları üstü sürükleyen ancak dillerinin topladıklarıdır.”
30. Ebu Salebe el-Huşeni, Cürsüm b. Naşir
(R.A.) Allah Resulün’den (s.a.v) şöyle nakletmiştir:
” Allah-u Teâlâ (c.c) kullarına bazı şeyleri
farz olarak emretmiştir. Onları zayi etmeyiniz. Belirli hudutlar tayin
etmiştir. Onları ihlal edip aşmayın. Bazı şeyleri ise haram kılmıştır. Onlara
yaklaşmayınız. Bir kısım şeylere unutmaksızın, sizlere merhamet olsun diye
sessiz kalmıştır. Siz de onları araştırıp durmayın.”
31. Ebu’l-Abbas Sehl b. Sa’d es-Sâidî’den
(R.A.) şöyle nakledilmiştir:
Hz. Peygamber’e (s.a.v) bir adam geldi ve
şöyle dedi:
“Ya Resûlullah, bana öyle bir amel söyle ki,
onu yaptığımda beni hem Allah hem de insanlar sevsin.” Bunun üzerine Efendimiz
(s.a.v):
“Dünyaya gönül bağlama, seni Allah sevsin;
insanların elindekilere kıymet verme (göz dikme), insanlar seni sevsin.”
buyurdu.
32. Ebu Said Sa’d b. Malik b. Sinan el-Hudrî
(R.A.) Resûlullah’ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Zarar vermek yoktur. Zarara zararla karşılık
vermek de yoktur.”
33. İbn-i Abbas’tan (R.A.) nakledildiğine
göre Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlara, iddia ettikleri her şey
verilseydi; bazı kişiler bir kavmin mallarını ve kanlarını isterlerdi. Fakat
delil getirmek iddia edene, yemin etmek ise inkâr edene düşer.”
34. Ebu Said el-Hudrî (R.A.) o şöyle
demiştir:
“Resûlullah’ı (s.a.v) şöyle buyururken
işittim:
“Hanginiz Allah’ın razı olmadığı bir şey
görürse onu eli ile düzeltsin. Eğer eli ile düzeltmeye gücü yetmezse dili ile
düzeltsin. Buna da gücü yetmeyen kalbi ile buğzetsin. İşte bu imanın en
zayıfıdır.”
35. Ebu Hureyre’den (R.A.) nakledildiğine
göre o şöyle demiştir: Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Başkalarına hased etmeyiniz. Almak
istemediğiniz halde fiyat yükseltmeyiniz. Birbirinize buğz etmeyiniz,
birbirinize sırtınızı dönüp küs durmayınız. Birinizin yaptığı pazarlık üzerine
pazarlık yapmayınız. Allah’ın kulları, kardeş olunuz. Müslüman Müslümanın
kardeşidir. Ona zulmetmez, onu terk etmez. Ona yalan söylemez, onu hakir
görmez. Göğsünü işaret ederek üç defa: Takva işte şuradadır. Kişiye, günah
olarak Müslüman kardeşini hakir görmesi yeter. Müslümana, bütün Müslümanların
kanı, malı ve ırzı haramdır”.
36. Ebu Hureyre’den (R.A.) nakledildiğine
göre Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Kim dünyada bir müminin sıkıntılarından
birini giderirse Allah da (c.c) onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini
giderir. Kim bir mağdura yardımcı olursa, Allah (c.c) dünya ve ahirette onun
işlerini kolaylaştırır. Kim bir Müslümanın kusurunu örterse Allah da (c.c)
dünya ve ahirette onun kusurlarını örter. Kişi, kardeşine yardımda bulunduğu
müddetçe Allah da (c.c) ona yardımda bulunur. Kim, ilim için yola düşerse Allah
(c.c) onun için cennetin yollarını kolaylaştırır. Allah’ın evlerinden birinde
toplanıp orada Allah’ın kitabını okuyan ve onu aralarında müzakere eden hiçbir
topluluk yoktur ki üzerlerine sekinet (hoşnutluk vakar) inmesin, rahmet onları
sarmamış olsun, melekler onları kuşatmamış olsun, Allah-u Teâlâ o topluluğu
yanında bulunanlara anlatmamış olsun. Kimi ameli geri bırakırsa nesebi onu
ileri götürmez.”
37. İbn-i Abbas’tan (R.A.) rivayet edildiğine
göre Resûlullah (s.a.v) bir Hadis-i Kudsi’de Allah’ın (c.c) şöyle buyurduğunu
nakleder:
”Allah (c.c), hasenatı (sevap) da seyyiatı
(günah) da yazmış ve bunları açıklamıştır. Kim bir hasene yapmaya niyet eder
fakat yapamazsa Allah (c.c) onu tam bir hasene olarak yazar. Kim bir hasene
yapmaya niyet eder ve yaparsa, ona da Allah (c.c) katında on sevaptan yedi yüz
misline hatta kat kat daha fazlasına kadar hasene yazılır. Kim bir seyyiata
niyet eder fakat yapmazsa, Allah (c.c) ona tam bir hasene verir. Seyyiatı
yapmaya niyet eder ve yaparsa ona da sadece bir seyyiat yazar.”
38. Ebu Hureyre’den (R.A.) nakledildiğine
göre Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Allah
(c.c) şöyle buyurmuştur:
“Kim benim bir velime bir düşmanlık yaparsa
ben de ona harp açarım. Kulum bana, kendisine farz kıldığım şeyler sayesinde
yaklaşmasından daha sevimli hiçbir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum bana nafile
ibadetlerle yaklaşmaya devam ederse ben de onu severim. Ben onu sevdiğim zaman
da onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benden bir
şey istese muhakkak veririm. Bana sığınırsa onu muhakkak korurum.”
39. İbn-i Abbas’tan (R.A.) nakledildiğine
göre Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Allah (c.c.) benim için ümmetimin sehven
veya unutarak yaptığı veyahutta cebren yaptırılan şeylerden ortaya çıkan
günahları bağışlamıştır.”
40. İbn-i Ömer’den (R.A.) nakledildiğine göre
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
Resûlullah (s.a.v) omuzumdan tuttu ve şöyle
buyurdu:
“Dünyada sanki bir yabancı veya yolcu imişsin
gibi ol. ”
İbn-i Ömer (R.A.) şöyle derdi:
“Akşama ulaşırsan sabahı bekleme. Sabaha
çıkarsan akşamı bekleme. Sıhhatinden hastalığına, hayatından ölümüne bir şeyler
al”.
41. Ebu Muhammed Abdullah b. Amr b. el-As’tan
(R.A.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Sizden birinizin hevaları (arzu ve istek),
benden gelene uymadıkça gerçekten iman etmiş olmaz.”
42. Hz. Enes’ten (R.A.) rivayet edildiğine göre
Resûlullah (s.a.v) şöyle demiştir: Resûlullah’ı (s.a.v) şöyle derken işittim:
”Allah (cc) şöyle demiştir: Ey Âdemoğlu, sen
bana dua edip benden affını dilediğin müddetçe işlediğin bütün günahlarını
bağışlarım, yaptıklarına aldırmam. Ey Âdemoğlu, günahların gökyüzüne ulaşsa
sonra benden af dilesen seni affederim. Ey Âdemoğlu, bana şirk koşmadığın
halde, yeryüzü dolusu günah ile gelsen ben sana yeryüzü dolusu mağfiretle
gelirim.”