Hac - Umre

Şafiiler için HAC ve UMRE İbadeti
*İlkeler ve Amaçlar
          İbadetler öz ve amacı itibariyle kulun yaratanı ve O'nun üstün kudreti karşısında aczini itiraf etmesi, kendini kuşatan sonsuz zaman dilimi, uçsuz bucaksız varlıklar âlemi içinde konumunu bilip ona göre tavır alması ve bu ruh hali içinde O'nunla iletişim kurması demek olduğundan neticede bireyin mutluluğuna, bireyin kendisini tanımasına, kendisiyle ve toplumla barışık yaşamasına, bunun devamında da toplumsal huzur ve barışın kurulmasına hizmet eder. İbadetlerin taşıdığı hikmetler bu sıra dahilinde özetlenebilirse de, bir dine mensup olanların yeryüzünde tek bir cemaat oluşturarak yılda bir defa belli bir yer ve zamanda birlikte ibadet etmesi demek olan hac ibadetinde durum biraz daha farklıdır.
          Kutsal zaman ve mekân inancı hemen bütün dinlerde mevcuttur ve esasen haccın temelinde, ulûhiyyetin herhangi bir yerde tecellîsine ilişkin inanç yatar. İslâm dininde de, kutsal mekân ve zaman telakkisi hac ibadeti bünyesine yerleştirilmiştir.
          Hac sözcüğünün "kasıt, yöneliş ve yürüyüş" anlamına gelmesi, bir bakıma hac ibadetine saygınlık ve kutsiyet atfedilen birtakım özel mekânlar üzerinden Allah'a yürünmesi şeklinde sembolik bir mahiyet kazandırır.
       Kur'ân-ı Kerîm'de özellikle hac törenleri, bu törenlerin yapılacağı zaman ve yerlere ilişkin olarak kullanılan "haram aylar, belde-i haram, hurumâtullâh, şeâirullah" vb. ifadeler, sembolik saygınlık ve kutsiyet ifadeleridir (meselâ bk. el-Mâide 5/1, 2; el-İsrâ 17/1; el-Kasas 28/57; el-Ankebût 29/67).
   Haccın nostaljik boyutu, inanan bir kimsenin inanç kökleriyle bağlantısını tazelemesi bakımından önemlidir. Müslümanlık açısından düşünüldüğünde İslâm peygamberinin ve arkadaşlarının tevhid ve adaleti hâkim kılma mücadelesi, bu süreçte yaşanmış acı tatlı anılar, âdeta bir film şeridi gibi bu kutsal mekânları ziyaret eden kişinin gözünün önünden geçer. Bu nostalji, inanan kişiye daha yoğun bir dinamizm kazandırır ve daha üst düzeyde bir sahiplenme şuuru verir.
    Haccın lâhûtî boyutu, mahşeri andırmasıdır. Farklı dil, ırk, bölge ve kültürlere, sosyal konum ve ekonomik güce sahip insanların eşit statüde ve aynı renk ve tip elbiseler içinde toplanması, akın akın koşuşturması ve topluca ibadetler etmesi, bir bakıma âhirette yaratıcının huzurunda dirilişi ve toplanışı hatırlatır. Hac mümini âhiretteki bu diriliş ve toplanmaya hazırlar, bu bilinci kazanmasında ona yardımcı olur.
     Gerçekten de hac ibadetinde müslüman, İslâm'a gönül vermiş olmanın mutluluğunu ve hazzını daha yakından idrak eder, yeryüzündeki bütün müslümanlarla birlikteliğin ve kardeşliğin kolektif şuuruna erer. Dünyanın çeşitli bölgelerinden âdeta her biri bir temsilci ve gözlemci sıfatıyla Mekke'ye akın eden müslümanlar, mîkat denilen belirli sınırlarda dünyayı, dünyevî farklılığı, hatta bencilliği ve ihtirasları temsil eden elbiselerini çıkarıp hepsini eşitleyen, birleştiren, onları dünya Müslümanlığının bir üyesi olmanın bilincine erdiren ihram elbiselerini giyerler. Artık "ben" yok, "biz" vardır. Müminler bir ufuktan diğerine akan beyazlar seli içinde yok olur, âdeta ölmeden önce ölümü ve âhiret hayatını yaşarlar.
   İhram, kişinin kendini geçici kaygı ve bağımlılıklardan kurtarışının sembolüdür. İhram süresince toplumsal barışı ve bütünlüğü bozucu, bencilliği uyandırıcı, geride bırakılan geçici haz ve menfaatleri hatırlatıcı mahiyetteki her türlü eşya ve fiiller yasaklanmıştır.
   Arafat vakfesi, insanın dünyaya ayak basışını ve kıyamette Allah'ın huzurunda bekleyişini hatırlatır. Hac ruhun Allah'a yükselişini temsil ettiğinden, Kâbe hedef değil, belki sonsuzluğa ve bu mânevî atmosfere geçişin başlangıcıdır. Kâbe etrafında dönerek gerçekleştirilen tavaf, kâinatın ve yaratılışın özeti, teslimiyetin ve ilâhî kadere boyun eğişin sembolü sayılır. Koşmak anlamına gelen sa‘y, bir canlılık, bir arayıştır, esbaba tevessüldür. Hacda dıştan bakıldığında sembolik davranışlar şeklinde gözüken her ibadetin ve şeklin bir anlamı, mümini eğitici ve bilinçlendirici bir yönü vardır. Hac ibadeti esnasında bu anlam ve bilinci yakalayabilen, haccın hikmetlerine nüfuz edebilen müminler, eski hata ve günahlarından arınarak hayata yeni bir canlılık ve şuurla dönerler. Hac onların hayatında kalıcı etkilere sahip bir dönüm noktası olur.
Müminin yükümlülük şartları gerçekleştiğinde bir an önce hacca gitmesinin tavsiye edilmiş olmasının bir anlamı da budur. Esasen hac ibadeti, bir bakıma,hem İslâm'daki diğer ibadetlerin topluca ve bir arada sergilenişi görünümündedir, hem de namaz, oruç ve zekât ibadetlerinden izler taşır. Hacca giden mümin, namazlarda yönelip durduğu Allah’ın evine bizzat gelmiş, namazda yaşadığı Allah'la buluşma şuurunu daha yakından hissetmeye başlamıştır.
    İhrama girmek, namazdaki iftitah tekbiri mesabesindedir; her ikisinde de dünya arkada bırakılmaktadır. İhramlının özel günlerde birtakım dünyevî zevklerden geri durması da oruç ibadetini çağrıştırır. Hac bir yönüyle de toplumsal bütünleşme, kaynaşma ve arınmanın bir anlamda üniversal çapta gerçekleştirilmesidir.
          Peygamberimiz’in, Allah rızâsı için hacceden ve haccın özel günlerinde cinsel ilişkiden ve diğer yasaklardan sakınan kimsenin anasından doğduğu gün gibi günahlarından arınmış olarak memleketine döneceği şeklindeki ifadesi (Buhârî, “Muhsar”, 9-10; Müslim, “Hac”, 438), haccın her bakımdan bir büyük arınma oluşuyla ilgilidir.
          Haccın dünyevî-insanî boyutu da vardır. Hac başta inananların bir güç gösterisi mahiyetindedir. Hacda dünyanın dört bir tarafından gelen müslümanlar, hem dayanışma ruhunu daha derinden ve daha coşkulu hissetmiş hem de birbirlerinin yanında ve arkasında olduklarını, birbirlerini desteklediklerini münasip bir dil ile başkalarına göstermiş olurlar. Hac bu dayanışma ruhunun canlı tutulmasının bir vesilesidir. Görüşüp tanışmaya vesile olması yanında hac, bir yönüyle de üretilen bilginin tanıtımının yapılacağı uluslararası bir fuar içeriği de taşır.
          Hac esnasında günlük giysilerinden soyunup, bembeyaz lekesiz ihram örtülerine bürünen müslümanlar, her türlü gösteriş ve alâyişten uzaklaşmayı, ziynet ve servetle böbürlenmemeyi, insanlar arasındaki eşitliği, ölümü ve ötesini hatırlamayı fiilen yaşayıp öğrenmeleri yanında, kötü arzu ve alışkanlıklarından da sıyrılıp, tertemiz yeni bir yaşayışa başlama iradesini de sergilerler. İhramlı için konulan yasaklar, hiç kimseye hatta haşerelere bile zarar vermeme, bütün yaratıklara şefkat ve merhamet, zorluklara sabır, kısaca kişiye düzenli ve disiplinli yaşama melekesi kazandırır. Böylece hac farîzasını eda eden müslümanlar, Allah'ın hoşnutluğunu kazandıkları gibi çevresindekilere faydalı olma, hiç değilse zarar vermeme alışkanlığı kazanmış olurlar. Hz. Peygamber işte bu anlayışla haccedenler için "Kim Allah için hacceder de (bu esnada, Allah'ın rızâsına uymayan) kötü söz ve davranışlardan ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, (kul hakkı müstesna) annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahlarından arınmış olarak hacdan) döner" (Buhârî, “Hac”, 4; Müslim, “Hac”, 438) buyurmuştur.
          Haccın sebebi ve namazlarda kıblegâhımız olan Kâbe, yeryüzünde Allah'a ibadet için yapılan ilk binadır. Allah'ın emri ile Hz. İbrâhim ve oğlu Hz. İsmâil tarafından Mekke'de yapılmıştır. İnşaat tamamlandıktan sonra, Cibrîl (a.s.) tavafın ve haccın nasıl yapılacağını fiilen göstermiş; Hz. İsmâil de bunu Hicaz halkına ögretmiştir. Hz. İbrâhim'den sonra müşrikler tarafından haccın zamanı ve eda edilişi üzerinde yapılan tahrif ve değişiklikler, Resûl-i Ekrem'in Vedâ haccındaki uygulaması ile tekrar aslî haline dönmüştür. Hz. Peygamber bu haccında İslâmî haccın nasıl yapılacağını amelî olarak göstermiş, hataları düzeltmiş ve "Hac menâsikini benden alın, benden gördüğünüz gibi yapın" (Müslim, “Hac”, 310) buyurmuştur.
          Bununla birlikte, Hz. Peygamberin bu uygulamasında hangi fiil ve alt ibadetlerin hac ibadetinin aslî ve talî unsurları olduğu, terk edildiğinde nasıl telâfi edileceği konusu ayrıntıyla belirtilmediği için, bu husus daha sonraki dönemlerde fakihler arasında tartışmalı kalmış, her bir fıkıh mektebi kendi bakış açısına göre bir değerlendirme yapmıştır. Haccın rükün ve şartları, vacip ve sünnetleri, hac yasaklarının ihlâli halinde ne gerekeceği konularındaki farklı ictihadlar, esasen bu değerlendirme farklılıklarını yansıtır. Öte yandan hac ibadeti içinde yer alan ve bir kısmı sembolik davranışlardan ibaret olan fiiller (menâsik), çoğunluk itibariyle Hz. Peygamber'den görüldüğü şekliyle yapılması gerektiğinden taabbudî nitelikte ise de, bir kısmı o günkü şart ve imkânlarla da alâkalı emir ve tavsiyelerdir. Böyle bir ayırım da hac ibadetinin ifası konusundaki görüş ayrılıklarına zemin hazırlamıştır.* (TDV İlmihal 2)

HACCIN TANIMI ve MAHİYETİ
Hacc'ın Mânâsı
Hacdın lügat mânâsı, kast etmektir. Lügat âlimi Halil 'Tazim edilen bir insanı çokça kast etmektir' diyor.
Haccın şer'î (ıstılahı) mânâsı ise, özel Şartları ile özel birtakım ibadetleri yerine getirmek maksadıyla Kabe'yi kast etmektir.
Umrenin Mânâsı
Umrenin lügat mânâsı ise, ziyaret etmektir. Bazıları 'Mamur olan bir yeri kast edip oraya gitmektir' demişlerdir.
Umrenin şer'î (ıstılah!) mânâsı da özel şartları ile özel birtakım ibadetleri yerine getirmek için hac vaktinden başka bir zamanda Kabe'yi kast etmektir.
Hac ile Umre Arasındaki Fark
Hac, zamanı ve bazı hükümleriyle Umreden ayrılır. Çünkü hac, sadece belirli aylarda yapılır. Bu aylar ise Şevval, Zilkade ve Zilhicce'nin ilk on günüdür. Umre ise hac zamanı dışında senenin tüm aylarında yapılabilir.
Haccın ahkâm bakımından Umreden ayrılmasına gelince, hac'ta Arafat’ta vakfeye durmak, geceleyin Müzdelife ve Mina'da bulunmak, Mina'da cemrelere taş atmak bulunmaktadır. Umrede ise bunlar yoktur.
Bunları daha ilerde açıklayacağız. Umrede yapılması gereken şeyler; niyet, tavaf, saçın tamamını veya birazını kesmektir. Ayrıca hac, bütün âlimlere göre farzdır. Umrenin ise vacip olup olmadığında ihtilaf vardır. Umre, Şafii mezhebine göre vaciptir. 
Hac ve Umrenin Teşrî Kılınma Zamanı
Hac ve Umrenin teşrî kılınma zamanı hakkında söylenen sözlerin en güçlüsü, hicretin dokuzuncu yılında vacip kılındığını söyleyenlerin görüşüdür. Bunun delili de hicretin dokuzuncu senesinde Hz. Muhammed (a.s.v.)'e gelip yapmakla yükümlü oldukları vacipleri soran Abdulkays  heyetine, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in söyledikleridir: “Önce Allah'a iman etmenizi, sonra namaz kılmanızı, zekât vermenizi, Ramazan orucunu tutmanızı ve ganimetlerin beşte birini vermenizi emrediyorum. Eğer hac, bundan önce farz edilmiş olsaydı, Hz. Muhammed (a.s.v.) bu emirlerin arasında haccı da sayardı.”  
Hac, İslâm’ın beş esasından biridir. Farziyeti, Kur'an-ı Kerim, Sünneti Seniye ve icmai ümmet ile sabittir. Bu bakımdan onu küçümsemek veya istiskal etmek küfürdür.
Hac, her gücü yetene, hayatında bir defaya mahsus olarak yerine getirilmesi farz'ı ayındır. Hac farz olduğu gibi umre de farzdır. Farz olduğu senede gidilmesi lazım olup olmadığı hususunda, ihtilaf vardır. (Mâlikî ve Hanefîlere göre ise, hayatta bir kere umre yapmak farz değil, m'üekked bir sünnettir.) İmam-ı Azam, İmam-ı Malik ve İmam-ı Ahmed hazretlerine göre fevri olup, aynı senede hacca gitmesi icab eder. Te'hiri caiz değildir. İmam-ı Şafii ile İmam Muhammed'e göre fevri olmayıp te'hir edilmesinde beis yoktur. Fakat te'hir etmeden onu eda etmek daha evlâdır.

HACCIN FARZİYETİ
Hac, Müslümanların ittifakıyla farzdır. İslâm'ın rükûnlarından biridir.
Müslümanlardan hiç kimse buna muhalefet etmemiştir. Delili de Kur'an, Sünnet ve İcma'dır.
اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذ۪ي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَم۪ينَۚ ﴿٩٦
ف۪يهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰه۪يمَۚ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِنًاۜ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلًاۜ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ ﴿٩٧
“Şüphesiz ki insanlar için ilk kurulan ev, Mekke'deki mübarek ve âlemler için hidayet vesilesi olan Kabe'dir. Orada apaçık alâmetler vardır, İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse emin olur. Oraya (gitmeye) yol bulabilen kimseye Allah için Kabe'yi ziyaret etmek farzdır. Kim nankörlük eder (de imkânı olduğu halde haccetmez)se (bilsin ki) Allah âlemlerden müstağnidir.” (Âli İmran/96-97)
Nam ve mevki için değil, Allah için hacca gitmek büyük bir fazilet, yüce bir ibadettir. Bu yüce ibadeti hakkıyla ifa eden kimse, günahlardan yıkanıp temizlendiği gibi, Allah’ın rahmetine de mazhar olur. 
Resûlü Ekrem (a.s.v.) buyuruyor ki:
مَنْ حَجَّ لِلّٰهِ فَلَمْ يَرْفُثْ وَلَمْ يَفْسُقْ رَجَعَ كَيَوْمِ وَلَدَتْهُ اُمُّهُ
"Yakışmayan sözü ağzına almayıp, Allah’ın hududunu aşmadan (sırf Allah için) hacca giden kimse, anasından doğduğu gün gibi, günahlardan tertemiz olarak (Hacdan) dönmüş olur." (Kütübü Sitte-i Sahiha)
مَا مِنْ يَوْمٍ اَكْثَرَ اَنْ يُعْتِقَ اللّٰهُ فِيهِ عَبْدًا مِنَ النَّارِ مِنْ يَوْمِ عَرَفَةَ وَاِنَّهُ لَيَدْنُو ثُمَّ يُبَاهِى بِهِمُ الْمَلَآئِكَةَ
"Cenab-ı Hak Arafe günü, kullarını ateşten azat ettiği kadar, hiçbir günde azad etmez. O, onlara (rahmetiyle) yanaşır. Sonra meleklerin yanında onlarla iftihar eder." (Müslim, Nesaî)
İmam Şafii'nin açık kavline göre umre de hac gibi farzdır. Umrenin farz olduğuna dair İmam Şafii Kur'an ve Sünnet'ten delil getirmiştir. 
Kur'an'dan delili şu ayettir: 
وَاَتِمُّوا الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ لِلّٰهِۜ
“Hac ve umre'yi Allah için tamamlayın.” (Bakara/196)
Sünnet'ten delili ise Hz. Aişe'den rivayet edilen şu hadîstir: Hz. Muhammed (a.s.v.)'e 'Ey Allah'ın Rasûlü! Kadınlara cihad var mıdır?' diye sordum. Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurdu: “Evet vardır. Ama içinde savaş olmayan bir cihattır. Bu cihad hac ve umre'dir.” (İbn Mâce, Beyhakî ve başka muhaddisler)
Resûlü Ekrem (a.s.v.) buyuruyor ki:
اَلْحُجَّاجُ وَالْعُمَّارُ وَفْدُ اللّٰهِ اِنْ دَعَوْهُ اَجَابَهُمْ وَاِنْ اِسْتَغْفَرُوهُ غَفَرَلَهُمْ
"Hac ve Umreye gidenler, Allah’ın temsilcileridirler. Dua ederlerse, (Allah) dualarını kabul eder. İstiğfar ederlerse günahlarını af eder." (Nesai, İbni Mace)

* Bazı Mülâhazalar
1. Farz Olan hac ve umrelerin sayısı
Âlimler, hac ve Umrenin, gücü yeten bir kimseye hayatı boyunca bir defadan fazla farz olmadığında ittifak etmişlerdir. Ancak Allah için hac yapmayı adayan bundan müstesnadır. Onun adağını yerine getirmesi vaciptir.
Bunun delili, Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiği şu hadîstir: “Hz. Muhammed (a.s.v.) bir hutbe esnasında 'Ey insanlar! Size, hac farz kılınmıştır, hac yapınız' buyurdu. Bir kişi 'Ey Allah'ın Rasûlü! Her sene mi?' diye sordu. Fakat Hz. Muhammed (a.s.v.) sustu. Kişi bunu üç defa tekrar edince, Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurdu: “Ben sizi terk ettiğim zaman benim yakamı bırakın. Eğer 'evet' deseydim, her sene hac yapmanız vacip olurdu, sizin de buna gücünüz yetmezdi. Sizden önceki ümmetler peygamberlerine sual sorup da ihtilafa düştükleri için helak olmuşlardır, Size bir şey emrettiğimde gücünüz yettiği kadar onu yerine getirin; size bir şeyi yasakladığımda ise ondan kaçının!” (Müslim ve Neseî)
Bir de Cabir b. Süraka'nın rivayet ettiği şu hadîstir: Cabir b. Süraka 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bu umre bu sene için mi, yoksa ebediyyen geçerli mi?' diye sordu. Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle dedi: Umre haccın içine girmiştir, umre haccın içine girmiştir. Umre ebediyyen geçerlidir, umre ebediyyen geçerlidir. (Müslim ve Neseî)

2. Hac ve Umrenin vacip olduğu kişi, onları tehir edebilir mi?
İmam Şafii'nin mezhebine göre, hac ve Umrenin vacip olduğu kimsenin onları hemen yapması vacip değildir. İsterse onları tehir edebilir. Çünkü hac ve Umrenin zamanı, tüm hayat boyudur. Ancak kişi gelecekte hac ve umreyi eda etmeye kararlı olmalıdır. Bu, beraat-i zimme kaidesine ve ibadeti hemen eda etmenin sünnet olmasına ters düşmez.
Artık hayırlarda yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyleri(n hakikatini) O size haber verecektir. (Mâide/48)

3. Hz. Muhammed (a.s.v.)'in yaptığı hac ve umre'lerin sayısı.
Katade şöyle anlatır: Enes'e 'Hz. Muhammed (a.s.v.) kaç hac yaptı?' diye sordum. Enes şöyle dedi: “Hz. Muhammed (a.s.v.), bir hac, dört umre yapmıştır. Umrenin birini Zilkade, birini Hudeybiye'yi takip eden senede, birini yaptığı hac ile beraber, dördüncü umre'yi de Cirane denilen yerde ihrama girerek yapmıştır. Çünkü Huneyn Gazvesi'nde elde edilen ganimetleri orada taksim etmişti.” (Tirmizî, Buhari ve Müslim. (Tirmizî hadîsin hasen-sahih olduğunu söylemiştir).
Nevevî Şerh-i Müslim'de şöyle demektedir: Hz. Muhammed (a.s.v.)'in yaptığı umre'lerin biri Hudeybiye senesinin Zilkade ayında idi. Fakat o sene Mekke'ye girmeleri engellendiği için kurbanlarını orada keserek ihramdan çıktılar. Fakat bu umre sayıldı. İkinci umre hicretin yedinci senesinde Zilkade ayında yaptığı umre'dir. Bu 'Gelecek sene umre yapacaksınız' diye va'd edilen umre'dir. Üçüncü umre hicretin sekizinci senesinde Zilkade ayında yaptığı umre'dir. Bu da fetih senesinde yapılan umre'dir. 
Dördüncü umre ise Hz. Muhammed (a.s.v.)'in farz olan hac ile beraber yaptığı umre'dir'.
Hz. Muhammed (a.s.v.)'in, hicretten önce yaptığı hac ve umreler bu sayıya dahil edilmemiştir. Çünkü esas olan hac ve Umrenin farz kılınmasından sonra yaptığı hac ve umrelerdir.

HAC VE UMRENİN HİKMET VE FAYDALARI
Allah Teâlâ, kulları için şeriatlar vaz'etmiş, onların din ve dünya maslahatları için ahkâmı beyan etmiştir. 
Kur'an-ı Kerîm hac'dan bahsederken insanların maslahat ve faydalarına işaret ederek şöyle demiştir: “Gelsinler, kendilerine ait olan birtakım menfaatlere şahit olsunlar. (Allah'ın) kendilerine rızık olarak verdiği (deve, sığır, koyun gibi) dört ayaklı (kurbanlık) hayvanlar üzerine bilinen (teşrik) günlerde Allah'ın ismini zikred(erek onları kes)sinler. O hayvanların etinden yiyin ve ihtiyaç içindeki fakirleri de doyurun.” (Hac/28)
İbn Abbas, bu ayetin tefsiri hakkında şunları söyler: 'Bu ayetteki menfaatlerden maksat, dünya ve ahiret menfaatleridir. Ahiret menfaati, Allah'ın rızasıdır. Dünya menfaatleri ise insanların kurbanlardan yararlanmaları ve ticaret yapmalarıdır'.
Soru -Bilindiği gibi Suudi Arabistan'da İslam Bankası kurban kesmek üzere makbuz mukabilinde hacılardan para alıyor ama, kurbanın ne zaman kes ileceği belirtilmiyor. İhramdan çıkmadan önce kesilebileceği gibi sonra da kesilebilir. Ancak, hacılardan kahir ekseriyeti büyük şeytan denilen cemreyi taşladıktan sonra -nasıl olsa kurbanım ya kesilmiştir veya kesilecektir, diyerek- hemen ihramdan çıkıyor. Hacının, kurbanın kesilip kesilmediğini bilmediği halde kes ildiğini tahmin ederek ihramdan çıkması caiz midir?
Cevap: İmam-ı Azam'a göre tertibe riayet etmek gerekir. Tertib, önce şeytanı taşlamak, sonra kurban kesmek, sonra da traş olmaktır. Bu tertibe riayet etmeyen kimselerin günaha girmekle beraber, bir kurban daha kesmeleri lazımdır.
Şafii mezhebine ve İmameyn'e göre ise tertibe riayet sünnettir. Maliki mezhebinde ise tertibe riayet etmek vaciptir. Yani önce taşlayacak, sonra kurban kesecek, sonra traş olacak, bilahare de Tavafü'l-İfada yapacaktır. Ancak, taşlamadan evvel kurban kesse veya kurban kesmeden evvel traş olsa bir şey gerekmez. Netice; İslam bankasının yaptığı şey İmam-ı Azam'a göre caiz değildir. Ama İmam-ı Şafii ve İmameyn'e göre caizdir. Çünkü onlara göre tertibe riayet etmek sünnettir. Ayrıca Şafii mezhebine göre kurbanın, kurban günlerinde kesilmesi de vacip olmadığı gibi ihramda iken Arafat 'a çıkmadan önce de ve kurban günlerinden sonra kesilse de olur. İmameyne göre tehir etmek caiz değilse de tehir edildiği takdirde bir ceza terettüp etmez. (Halil Günenç-Fetvalar-384)

İbn Abbas'ın bahsettiği dinî ve dünyevî menfaatlerin ayrıntılarına girecek olursak, onları şöyle sıralayabiliriz:
1. Müslümanların bir araya gelmesi.
Bu dinin binası, Müslümanların bir araya gelmesi ve aralarının telif edilmesi temeli üzerine kurulmuştur. Bu nedenle Allah'ın farz kıldığı ibadetlerin en üstünleri, Müslümanlar arasındaki birliği temin eden ibadetlerdir. Allah Teâlâ, aynı mahalledeki Müslümanların bir araya gelmelerini sağlamak için beş vakit namazı cemaatle kılmayı teşri kılmıştır. Müslümanların haftada bir defa tek bir yerde toplanmalarını sağlamak için Cuma namazını farz kılmıştır.
Ayrıca senede bir defa Müslümanların bir araya gelmelerini sağlamak için Kabe'yi haccetmeyi emredip teşri kılmıştır.
2. İslâm kardeşliğini İhya etmek, onu görülür bir şekilde meydana çıkarmak, dillerin değişik olmasının, memleketlerin birbirine uzak olmasının hiçbir önemi olmadığını göstermek için Kabe'yi tavaf etmelerini, bir tek rabbe yöneldiklerini göstermek için hac ibadetini teşri kılıp tanzim etmiştir.
3. Memleketleri ne kadar uzak olursa olsun tüm Müslümanların, İslâm'ın merkezi ve tevhid nurunun fışkırıp bütün dünyaya yayıldığı Mekke'ye yöneldiklerini görürsün. Bu, Müslümanların birliğinin manevî varlıklarının tecessümü olarak görünmesi için tanzim edilmiştir.
4. Hac, insanların eşit olduğunu gösteren bir ibadettir. Bu ibadet, insanları birbirlerinden ayıran elbise ve meskenlerde birbirlerine üstünlük taslamalarını ortadan kaldırmaktadır. Arafat’ta, Mina'da, cemrelere taş atmada, Kabe'yi tavaf etmede zenginlik ve fakirlik ortadan kalkar. Efendi ile köle eşit olur. Tüm Müslümanların üzerine ruhanî bir hava çöker; Allah'a yakın olma, O'nun rızasını neredeyse elle tutulur derecede hissetme halet-i nahiyesine girerler. Bu fevkalâde bir doğuştur. Çünkü insanlara, annelerinden eşit olarak doğdukları zamanı, hiç kimsenin kimseden üstün olmadığı o anı ve bütün insanların Allah'a hesap vermek üzere çıplak, yalınayak, soy ve sopun olmadığı günü hatırlatır.
5. Müslümanlara atalarının ve peygamberlerin hallerini hatırlatarak en büyük dersi vermektedir.
Çünkü haccın her ameliyesi bir olaya bağlıdır ki hacıların şuurunda birçok hatıraları canlandırır. Meselâ hacı, Hz. İbrahim ile Hz. İsmail'in Beyt-i Atiki yaparken çektiklerini hatırlar. Hacer'ül-Esvedi öptüğü zaman şuurunda Hz. Muhammed (a.s.v.)'in sureti, elinde sopa olduğu halde putları devirmesi canlanır. Safa ile Merve'ye çıkınca, Hz. Hacer'in, oğlu İsmail'e su bulmak için iki tepe arasında nasıl koştuğunu hatırlar. 
Mina'da cemrelere taş atarken, Hz. İbrahim'in, şeytanın vesveselerine nasıl karşı koyduğunu ve onu nasıl taşladığını ve rüyasında gördüğü kurban olayını ve Hz. İsmail'i kurban etmeye çalışarak Allah'ın emrini nasıl yerine getirmeye çalıştığını hatırlar. Arafat’ta, Allah'ın rahmet ve mağfiretine olan ümidi artar. 
Hz. Muhammed (a.s.v.)'in Veda Haca esnasında devesinin sırtında Müslümanlara okuduğu şu hutbeyi hatırlar: “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Hepiniz Ademdensiniz, Adem de topraktandır. Arab'ın Acem'e hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir. Dikkat edin! Benden sonra kâfir olup da birbirinizin boynunu vurmayın.”
6. O mübarek mevsimde, o memleketin fakirleri kendilerine bir yıl yetecek kadar rızıklarını alırlar.
Bu, Hz. İbrahim'in duasının kabul edildiğine bir işarettir. Allah Teâlâ, Hz. İbrahim'in şöyle dua ettiğini bildiriyor: “Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını senin Beyt-i Haram'ının yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (bunu yaptım). Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyleder kıl ve ürünlerinden onlara rızık ver, umulur ki şükrederler. (İbrahim/37)
7. Hac; bedenî meşakkatlere, hoşa gitmeyen şeylere tahammül etmeyi kolaylaştırır. İnsanlara tevazu göstermeyi, güzel münasebeti, eski şeylerle yetinmeyi öğretir. Kurban kesmeye, sadaka vermeye, ihsanda bulunmaya, kalbi temizleyip Allah'ı murakabe etmeye sevk eder.
“Hac, bilinen aylar(da)dır. O aylarda (ihrama girmekle) haccı kendine farz kılan kimse için (hacda iken) kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Allah işlediğiniz her hayrı bilir. Kendinize azık hazırlayın! Şüphesiz ki azığın en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri! Benden korkun.”(Bakara/197)
* 8. Kulu ibadete alıştırıp, Allah bağlılığını ve onun sevgisini, kalbine işlemek. Zira hac hazırlığı, hac yolunda geliş ve gidişi ve hac ibadetlerini ifa için gereken uzun bir zamanı içine alır. Kul bütün bu zaman içinde kendini ibadet havası dahilinde görür, Allah'a bağlılığını daha çok hisseder.
9. Allah için, Şam ve Filistin diyarını bırakıp, su, yeşillik ve her şeyden mahrum Hicaz çöllerine giderek, bütün zorluklara katlanan bir anne ve baba ile bir yavrudan ibaret olan Hz. İbrahim ailesinin hallerini hayalinde canlandırıp, binlerce sene evvelki vak'alarını temsil ile seyretmek, tavaf, sa'y ve taşlama fiillerini tekrarlamak, kendini Allah'a kurban olarak sunan bir yavruyu, ciğerpare evlâdını Allah'a veren bir pederi, Allah’ın rahmetine dayanan bir anneyi, anmaktır.
Buhari, İbni Abbas'dan şöyle rivayet ediyor: Hz. İbrahim (S.A.) Hacer ile, henüz sünnet edilmemiş İsmail (S.A.)'i alarak Beytin yanında Zemzem kuyusunun civarında, bir ağaç altına bıraktı. O zaman Mekke'de ne insan, ne de su vardı. Onlara bir dağarcık hurma, bir tulum su bırakıp geri döndü. İsmail'in annesi Hacer onu takip edip; "Ey İbrahim nereye gidiyor, bizi içinde ne insan ne bir şey bulunmayan bir vadiye bırakıyorsun", dedi. Muhterem Hacer defalarca sözünü tekrar ediyor, fakat İbrahim bir türlü cevap vermiyordu. Bunun üzerine Hacer; "Allah mı bu emri sana verdi?" dedi. İbrahim, evet deyince, Hacer; "Öyleyse Allah bizi başı boş bırakmaz," dedi ve döndü. Hz. İbrahim de yoluna devam etti. Onlara görünmeyen seniyeye varınca, yüzünü kıbleye çevirerek, ellerini kaldırıp şöyle dua etti:
رَبَّنَا اِنِّى اَسْكَنتُ مِنْ ذُرِّيَّتِى بِوَادٍ غَيْرِ ذِى زَرَعٍ عِنْدَ بَيْتِكَ الْمُحَرَّمِ رَبَّنَا لِيُقِيمُوا الصَّلَاةَ فَاجْعَلْ اَفْئِدَةً مِنْ النَّاسِ تَهْوِى اِلَيْهِمْ وَارْزُقْهُمْ مِنَ الثَّمَرَاتِ لَعَلَّهُمْ يَشْكُرُونَ. رَبَّنَا اِنَّكَ تَعْلَمُ مَا نُخْفِى وَمَا نُعْلِنُ وَمَا يَخْفَى عَلَى اللّٰهِ شَىْءٌ فِى الْاَرْضِ وَلَا فِى السَّمَاءِ
"Ey Rabbimiz! Ben, zürriyetimden bazısını muhterem evinin kenarında ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Ya Rab; Namazı dosdoğru kılmaları için, artık sen insanların bir kısmının kalplerini onlara meylettir. Onları meyvelerle rızıklandır, ta ki şükretsinler. Ey Rabbımız, ne gizler, ne açıklarsak, şüphesiz sen hepsini bilirsin. Yerde ve gökte, Allah'a hiçbir şey gizli kalmaz."
10. Hac, mü'minler arasında sun'i hudutları, kutuplaşan siyasi görüşleri kaldırır. Irk, kıt'a, bölge gibi mefhumları yıkıp, mü'minleri bir tek vücud haline getirir. Kâbe’nin etrafında toplar, kardeş olduklarını anlatır.
Münasebet gelmiş iken bir olay nakletmek istiyorum, şöyle ki: İngiliz Başbakanlarından Gladston bu hakikatı idrâk ettiği için on sekizinci asrın sonlarında İngiliz parlamentosunda şöyle demişti: İslâm diyarındaki müstemlekelerimizde istikrarımızı engelleyen çetin iki amil vardır. Neye mal olursa olsun onları bertaraf etmeniz gerekir.
Birincisi bu kitap (Kur'an-ı Kerim'e işaret ediyor) tır. Biraz durakladıktan sonra, doğuya doğru dönüp sol eliyle işaret ederek, ikincisi de, Kâbe'dir.
11. Hac, bir medrese ve bir okuldur. Sabır, cihad, mal harcama, adab-ı muaşeret, şeytana karşı kin ve adavet etme dersleri verilir. Ubudiyetle fedakârlığın ne demek olduğu gösterilir. * (Halil Günenç Büyük Şafii İlmihali)

-*- UMRE -*-
Umre de hac gibi, hayatta bir defaya mahsus olarak vaciptir. 
      Resûlü Ekrem (a.s.v.) buyuruyor ki: "Umre, İki umre arasında yapılan günahlara kefârettir. Makbul haccın mükâfatı ancak cennettir." (Kütübü sitte-i sahiha)
      Başka bir hadiste buyuruyor: "Ramazan-ı Şerifde yapılan Umre bir hacca bedeldir." (Buhari, Müslim)
           Umre ise hac zamanı dışında senenin tüm aylarında yapılabilir. Hac’ta; Arafat'ta vakfeye durmak, geceleyin Müzdelife ve Mina'da bulunmak ile Mina'da cemrelere taş atmak rükunları bulunmaktadır. Umrede ise bunlar yoktur.
Şâfiîler umrenin bütün vakitlerde kerâhetsiz olarak sahîh olacağını söylediler.  Yalnız, hac için ihramda bulunan bir kişinin umre için ihrama girmesi sahîh olmaz; ihrama girse bile bu geçersizdir. Nitekim iki hac veya iki umre için ihrama giren kişinin bir ihramı geçerli olur ve diğeri de lağvolur.

UMRENİN FARZLARI
Umrenin farzları dörttür:
1 – İhram’a Girmek. İhram umre için rükündür. Hac için ihrama nasıl girilirse Umre için de öyle girilir. Yalnız Umre için şöyle niyet edilir:
        "Allah’ım, Umre yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve benden kabul eyle. Sen işiten ve bilensin. Ey Allah’ım, dâvetine tekrar tekrar icabet ettim. Senin ortağın yoktur. Tekrar davetine icabet ettim; hamd, nimet, hakimiyet senindir, senin ortağın yoktur."
     Hac için ihramın şartları, vacipleri, sünnetleri, yasakları ne ise, Umre için de aynıdır.
        Umre İçin İhramın Zamanı
Daha önce açıklandığı gibi, hac için ihramın zamanı, Şevval, Zilka'de ve Zilhiccenin birinci on günüdür. Başka zaman yapılamaz. Umre için böyle belli bir zaman yoktur. Her zaman olabilir. Ancak hacca veya kırana niyet etmiş olan kimsenin Arefe günü ile bayramın üçüncü günü arasında Umre için ihrama girmesi haramdır.
Bir çok kimse bilmeyerek bayramın üçüncü günü, Mina’dan geldikten sonra, Umre yaparlar. Bu Umre, her ne kadar fasit değilse de, haramdır.
Umre İçin Mikat Yeri
Umre için mikat yeri, tam hac gibidir. Yalnız Mekkeliler için hacda mikat yeri, Mekke olduğu gibi, Umrenin mikat yeri Mekke değildir, Harem hududunun dışıdır. Bu gün bütün hacılar Ten'im namındaki yere gidip ihrama girerler.
2 – Kabe’yi Tavaf Etmek. Tavaf Umrenin rüknüdür. Hac için tavafın şartları, vacipleri, sünnet ve yasakları ne ise, Umre için de aynıdır. Yalnız, Umre tavafı için muayyen bir zaman yoktur.
3.  Safâ-Merve Arasında Sa'y Etmek.
4. Tıraş Olmak.
5.  Bu Rükünler Arasında Tertibe Uymak.
Bu rükunlar Hac bölümünde açıklanacaktır.

-*- HAC -*-
HACCIN EDASININ ŞARTLARI

Hac ve Umrenin Farz Olmasının Şartları
Aşağıdaki şartların (erkekler için 6 şart, kadınlar için 7 şart) kendinde bulunduğu kimseye hac ve umre farz olur:
1. Müslüman olmak.
Bu bakımdan Müslüman olmayan kişiye hac vacip değildir. Çünkü hac ve umre sadece Müslümanlardan istenilen ibadetlerdendir. Müslüman olmayan kişinin haccı sahih olmaz. Çünkü ibadetin sahih olmasının şartı Müslüman olmaktır.
* Binaenaleyh bir kimse Müslüman olmadan hacca gider, sonra Müslüman olur, hali yerinde ve haccın diğer şartlarına haiz olursa, tekrar hacca gitmesi gerekir. Hatta bir Müslüman hac farizasını ifa ettikten sonra riddet (dinden dönmek) edip, sonra tecdidi iman ederse, gücü yettiği takdirde tekrar hacca gitmesi lazım olur. *(Halil Günenç Büyük Şafii İlmihali)
2. Akıllı olmak.
Hac ve umre, deliye farz değildir. Çünkü delide, iyi ile kötüyü ayıracak akıl yoktur. Sorumluluk ancak akıl ile olur.
3. Baliğ olmak.
Baliğ olmayan kişiye hac ve umre vacip değildir. Çünkü baliğ olmayan kişi mükellef değildir. Sorumluluk, ancak buluğ ile gerçekleşir. 
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Kalem üç kişiden kaldırılmıştır: Baliğ oluncaya kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan, akıllanıncaya kadar deliden.” (İbn Hibban ve Hâkim)
Resûlü Ekrem (a.s.v.) buyuruyor: "Çocuk hacca gitse bu, büluğ çağına kadar kendisi için nafile bir hacdır. Baliğ olduktan sonra başka bir hac kendisine düşer."
4. Hissi bir maninin bulunmaması. 
Hapis, esaret ve hükûmetin yasağı gibi maniler bulunursa kendisine hac farz değildir. Yerine başkasını da gönderemez, çünkü her zaman kurtulması muhtemeldir. Yine bir kimsenin dış memleketlere çıkması yasak edilse, durumu müsait ve hali vakti yerinde olursa, bizzat hacca gidemeyeceği halde, yerine başkasını gönderemez.
Şimdilik kölelik müessesesi ilga edildiği için böyle bir insan yoktur. Herkes hürdür. Bunun için bu hususu uzatmak gerekmez. Ancak zulüm altında olan ve Müslümanca yaşamalarına ve ibadetlerini yapmalarına izin verilmeyen Müslüman halklar bu durumda değerlendirilebilir.
5. Yol emin olmalıdır.
Can ve mal güvenliği yoksa veya yolda savaş tehlikesi varsa, hac ve umre vacip olmaz. Çünkü insanın zarar görmesi söz konusudur. 
“Sakın kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” (Bakara/195) 
* Hac mevsiminde mal veya can emniyeti olmaz ve durum böyle devam ederse, bizzat gitmekle mükellef olmadığı gibi, başkasının gitmesi için vasiyet etmesi de lazım gelmez. * (Halil Günenç Büyük Şafii İlmihali)
6. İstitaat (güç yetirmek).
“Oraya (gitmeye) yol bulabilen kimseye Allah için Kabe'yi ziyaret etmek farzdır.” (Âli İmran/97)
İbn Ömer'den şöyle rivayet edilmektedir: "Bir kişi Hz. Muhammed (a.s.v.)'e 'Ey Allah'ın Rasûlü! Haccı vacip kılan nedir?' dedi. Hz. Muhammed (a.s.v.) 'Azık ile binektir' buyurdu".
Kur'an-ı Kerim'de 'istitaat' şeklinde varid olan kelime, azık ve binek ile tefsir edilmiştir.
Güç yetirmek (istitaat), hac ve umre'yi eda etmek için binek ücretine, kendisinin gidiş geliş masrafına, bir de bugün pasaport, toprak bastı parası ve benzerleri gibi masrafları karşılayacak mala sahip olmaktır.
Ayrıca kişinin malı, borcundan fazla olmalıdır ve gidip gelinceye kadar ailesinin nafakasını da karşılayacak kadar olmalıdır.
İstitaat iki çeşittir:
I. Bilfiil istitaat: Kişinin hac ve umreyi bizzat yapabilmesidir.
II. Dolaylı istitaat: Yaşlılık, hastalık ve benzeri şeylerden dolayı kişinin kendi yerine vekil göndermesidir.
İbn Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir: “Cüheyne kabilesinden bir kadın Hz. Muhammed (a.s.v.)'e gelerek şöyle sordu:
- Ey Allah'ın Rasûlü! Annem hacca gitmeyi adamıştı. Fakat haccedemeden öldü. Onun yerine ben hac yapabilir miyim?
- Evet, sen onun yerine hac yap! Acaba annenin bir borcu olsa sen onu öder miydin?
- Evet, öderdim.
- Öyleyse Allah'ın borcu ödenmeye daha layıktır.”
Neseî'nin rivayetinde ise şöyledir: “Bir kişi Hz. Muhammed (a.s.v.)'e şöyle sordu: - Ey Allah'ın Rasûlü! Babam haccetmeden öldü. Ben onun yerine haccedebilir miyim?
- Eğer babanın bir borcu olsaydı, sen onu öder miydin? - Evet! - Allah'a olan borç ödenmeye daha lâyıktır.”
Buharî ve Müslim'in rivayet ettiği hadis de şöyledir: “Husam kabilesinden bir kadın Hz. Muhammed (a.s.v.)'e şöyle sordu: - Ey Allah'ın Rasûlü! Allah'ın kullarına farz kıldığı hac, çok yaşlı olan babama da farz oldu. Fakat babam binek üzerinde duramıyor. Ben onun yerine haccedebilir miyim? - Evet, yapabilirsin.” 
* İstitaat (Güç yetme). Gücü yetmeyene hac farz değildir. İstitaattan maksadımız, hacca gidip gelene kadar kendilerine bakmakla mükellef olduğu kimselerin, nafaka ve masraflarını hem yol harcırahını, hem de kendilerine uygun nakil vasıtalarını temin edebilmektir. Söz konusu nafaka, normal olacaktır. Şayet kendisine vacip olan nafakayı kısmak suretiyle hacca gidebilecekse hacca gücü yetiyor denmez. Nakil vasıtası, zamana göre değişir. Önceki asırlarda at, deve normal nakil vasıtaları sayılırdı. Şimdi ise normal sayılmazlar. Şimdilik normal vasıtalar, uçak, vapur, otobüs ve tren gibi vasıtalardır. Binaenaleyh bir kimse ancak kendisine uygun olmayan bir nakil vasıtasını temin edebiliyorsa hac kendisine farz değildir.
Yol harcırahı, nafaka ve nakil vasıtası, zaruri ihtiyaçtan fazla olacaktır. Zaruri ihtiyaç demek efrad-ı ailesinin nafakası, muhtaç oldukları ev için lâzım olan eşya ve ancak borcunu kapatacak maldır. İşte bunlardan maada kendisini hacca götürüp getirecek kadar parası ve yol zahiresi bulunsa müstatî (gücü yeter) sayılır, kendisine hac düşer.
Geniş bir evi bulunan bir kimse, zaruri ihtiyacından fazla bir veya birkaç odası bulunur ve bunu sattığında hac parasını çıkarırsa, bu takdirde fazlasını satmağa mecburdur. Yine çok güzel bir evi bulunur ve bu evi sattığı zaman kendine münasip bir ev alabilecek ve hem hacca gidebilecekse, bunu yapmağa mecburdur.
Bir kimse kendini geçindirecek kadar bir sermayesi bulunsa hac kendisine farzdır.
Bir kimsenin bir miktar parası bulunsa, o para ile evlendiği takdirde, hacca gidemeyecek, hacca gitse evlenmeyecektir, acaba hangisi ön planda tutulacak diye sorulsa cevaben deriz ki: Hac, kendisine farz olduğu halde önce evlenmesi daha evlâdır. Çünkü hacca gitmek fevrî değildir. Dolayısıyla şehveti galip veya iradesi zayıf olduğundan zinadan korkarsa, önce evlenmesi icap eder.
Geçimi için bir tarla veya küçük bir sermayeye sahip olan bir kimsenin bu tarlayı satıp veya sermayeyi hac için harcaması gerekmektedir.
Bir kimsenin durumu müsait olduğu halde hacca gitmez sonra iflas ederse günahkâr olur ve hac zimmetinde kalır.
Bir ev almak gayesiyle para biriktiren kimse, hac mevsimi gelmeden evvel ev alabilir. Fakat hac mevsimi geldiği halde ev alamamış ise, mutlaka hacca gitmesi icap etmezse de, gitmesi daha evlâdır. Binaenaleyh bir kimsenin kiracı olması, haccın farz olmasına mani olamaz.
Akraba ve ahbaplara hediye getirmek her ne kadar adet haline gelmiş ise de, zaruri ihtiyaçtan sayılmaz. Hediye parası temin edilmedi diye hacdan geri kalmak caiz değildir, haramdır. Maalesef bir çok kimse hacca gidebildiği halde dost ve akrabalara getirilen hediye adet haline geldiği ve ağır bir yük teşkil ettiği için hacca gidemiyor ve İslâmi olmayan adet, hac farizasına engel oluyor. * (Halil Günenç Büyük Şafii İlmihali)
7. Hac ve Umrenin kadına farz olması için söz konusu şartlardan başka şu iki şartın da bulunması gerekir:
1. Kocasının da kadınla beraber olması veya yanında bir mahremi olması.
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Kadın iki günlük bir yolculuğa ancak kocası veya bir mahremiyle çıkabilir.” (Buharî ve Müslim)
“Kadın, ancak mahremiyle beraber sefere çıkabilir.” (Buharî ve Müslim)
2. Yanında iffet sahibi güvenilir iki kadının olması.
Böyle üç kadın olursa, kocası veya mahremi olmadan yolculuğa çıkabilirler. Çünkü onların bir araya gelmesi güvenlik ve emniyet için yeterlidir. Kendisiyle beraber hac ve umreye giden bir mahremi olmayan kadının, eğer parası varsa bir mahreminin ücretini vererek onunla beraber gitmesi gerekir. Bu, hacca gitmenin vacip olmasının şartıdır. Caiz olmasının şartı ise yanında en az iki kadının olmasıdır. Yol emniyeti sağlandığı takdirde tek başına da hacca gidebilir. Ancak bu, sadece farz olan hac için söz konusudur. Farz olmayan hac’ta ve diğer yolculuklarda kocası veya bir mahreminin yanında bulunması şarttır. Kadının tek başına hacca gitmesinin caiz olduğunun delili, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in Adîy b. Hatem'e söylediği şu sözdür.
Eğer benden sonra yaşarsan, bir kadının tek başına Allah'tan başka kimseden korkmadan Hire'den kalkıp Kabe'yi tavaf ettiğini göreceksin. (Buharî)
Kadında bulunması gereken diğer şart, kocasının vefatı dolayısıyla iddet içinde bulunmamasıdır.
“Rabbiniz olan Allah'tan korkun (da boşanan kadınların iddetlerini uzatmayın). Onları evlerinden çıkarmayın. (İddetleri bitinceye kadar) kendileri de çıkmasınlar. Meğer ki açık bir edepsizlik etmiş olsunlar.” (Talak/l)
* Şafiîler ve Hanefilerden İmam Ebu Muhammed’e göre ise, "Hac, tehir edilebilen, hayatı boyunca yerine getirilebilecek bir farzdır.” Fakat bu derhal ve acele olarak yerine getirilmesi suretinde bir mecburiyetin bulunmadığı anlamına alınmamalıdır. O kendisi için olsun, başkası için olsun, hac veya umre borçlusu olan birinin, bu farz görevi, imkan olduğu yıldan sonraki yıllara bırakması sünnete aykırıdır.
İmam Şafiînin mezhebine göre, hac ve umrenin farz olduğu kimselere derhal, hemen yapması farz değildir. İsterse ertelenebilir. Zira hac ve umrenin zamanı tüm hayat boyudur. *(Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı ve Müçtehitlerin Farklı Görüşleri, Hac)
Bazı Mülâhazalar
I. Mülâhaza
Ticarî bir mala sahip olan kimseye hac ve umre farz olduğunda onu satıp hac ve umre'ye gitmesi gerekir. Yine nafakasını temin ettiği bir arazisi olan -hac ve Umrenin de kendisine vacip olduğu- kimseye, onu satıp hac ve umre'ye gitmesi farzdır. Çünkü bir başkasına borçlu olsaydı, ticaret malını veya tarlasını satıp o borcu ödemesi gerekirdi. Hac ve umre Buhari’de zenginin üzerine bir borç olduğu için, malını satıp hac ve umre'yi eda etmesi gerekir. Bu görüş, (Şafii mezhebinin) en sahih görüşüdür. Şafii âlimlerinden bazıları "Ticaret malı ile nafakasını temin ettiği tarlanın satılması gerekmez. (Çünkü bunlar onun geçim kaynağıdır)" demişlerdir.
II. Mülâhaza
İçinde oturulan ev ve ev eşyalarının, hac ve umre için satılması vacip değildir. Çünkü bunlar zaruri ihtiyaçlardır. Bu nedenle bunların satılması teklif edilemez.
III. Mülâhaza
Mekke'ye iki konak veya daha az bir mesafede oturan ve yürüyebilen bir kişinin, yürüyerek hacca gitmesi vaciptir. İki konak, eğer bineği veya binek kiralayacak parası yoksa yirmidört saatlik bir mesafedir.
IV. Mülâhaza
Hac masrafını karşılayacak mala sahip olan kişi, evlenmek istediğinde iki durum söz  konusudur:
a. Evlenmediği takdirde zina yapmamaktan emin olan kişinin hacca öne alması gerekir.
b. Evlenmediği takdirde zinaya düşmekten korkan kişinin ise evliliği öne alması daha efdaldir.

HACC’IN ÇEŞİTLERİ
1- İfrad Haccı: Hac aylarında sadece hac yapmak üzere ihrama girilip umresiz olarak yapılan hacdır. Bir hac mevsiminde sadece hac yapıldığı için “tek yapma” anlamında ifrad denilmiştir. 
* İfrad Haccı’nda kurban kesmek farz değildir. Bu zamanda onbinlerce kurban kesilip atılarak ondan istifade edilmediğinden ve israfa sebep olduğundan Hacc-ı ifrada ehemmiyet vermek lazımdır.* (Halil Günenç – Büyük Şafii İlmihali) ( Hacc-ı İfrad yapılacaksa daha, Şafiilerin farz olan Umreyi de başka bir zaman yapması gerekiyor)
2- Kıran Haccı: Aynı yılın hac mevsiminde umre ve haccın ikisine birden niyet edilip ihrama girilerek tek ihramla yapılan hacdır.
Hacc-ı Kıran da, haccı İfrad gibidir. Ancak Hacc-ı Kırana niyet etmek isteyen kimse Mikatta (ihrama girilecek noktalar) ihrama girmek için şöyle niyet eder:
اَللّٰهُمَّ اِنِّى اُرِيدُ الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ فَيَسِّرْهُمَا لِى وَتَقَبَّلْهُمَا مِنِّى وَاَعِنَّى عَلَيْهِمَا وَبَارِكْ لِى فِيهِمَا نَوَيْتُ الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ اَحْرَمْتُ بِهِمَا لِلّٰهِ تَعَالَى عَزَّ وَجَلَّ
"Allah’ım, Hac ile Umre yapmak istiyorum. Onları bana kolaylaştır. Ve kabul et..."
Ondan sonra Hacc-ı İfratta yapılanın aynısını ifa eder ve Umre ibadetleri de onunla birlikte eda edilmiş olur. Her ikisi için birer tavaf birer sa'y yapmak kafidir. 
Mina’da bayramın birinci günü Cemretül-Akabeye taş attıktan sonra, haccı temattûda olduğu gibi kurban kesmek lazımdır ve aynı günde Mekke-i Mükerreme’ye giderek orada tavafül-ifadeyi yapar. 
Hacc-ı İfrad için kurban kesilmediği halde hem Temettü hem de Kıran'dan efdaldir. Bu zamanda onbinlerce kurban kesilip atılarak ondan istifade edilmediğinden ve israfa sebep olduğundan Hacc-ı ifrada (umresiz hac) ehemmiyet vermek lazımdır.
3- Temettü Haccı: Aynı yılın hac mevsiminde önce umre yapıp ihramdan çıktıktan sonra yeniden hac için ihrama girilerek yapılan hacdır. Peki temettü haccı nasıl yapılır? 
Hacc-ı İfrad, Hacc-ı Kıran ve Hacc-ı Temettü’nün niyetleri ve düğer rükunları ileride açıklanacaktır. 
Haccı Temettû, haccı ifrad gibidir. Ancak Mutemettî (Temettü haccı yapan), mikatta ihrama girmek isterken şöyle niyet eder:
"Allah’ım Umre yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve kabul et."
Mekke-i Mükerreme’ye varınca yedi kere Umre için Kâbe’yi tavaf eder ve Safa ile Merve arasında Sa'y eder. Akabinde traş olur ve mutad elbiselerini giyer. Böylece bütün yasak olan şeyler kaldırmış olur.
Zilhiccenin sekizinci günü yeniden Mekke-i Mükerreme’de hac niyetiyle ihrama girerek, Arafat’a gitmek üzere Mina'ya gider. Arafat ve Müzdelife’deki vazifelerini yapar ve Mina’ya gelir. Orada bulunan Cemretül-Akabeyi taşladıktan sonra kurban keser ve traş olur.
Haccı Temettû'ün üç şartı vardır:
a - Afakî olmasıdır. Mekkeliler ve Mikat ile Mekke arasında bulunan kimseler için haccı Temettû caiz değildir. (Mekke’ye uzaklığı 144 kilometreden aşağı olursa)
Fakat Mekke’den 144 kilometre uzak olduğu takdirde haccı temettû'a niyet edebilir.
b - Haccı Temettû'un Umresi, hac edeceği senenin hac aylarında vaki olmalıdır. Hac aylarından evvel Umre yapılırsa, haccı Temettû sayılmaz.
c - Umre ile hac arasında mikatı (ihrama girilecek noktalar) tecavüz etmemesidir. Mikatı tecavüz ederse haccı Temettû addedilmez. Avdet ettiğinden hacca niyet eder, kurban da kesmez.
Hacc-ı Kıran, yine iki ameldir. Mikatta Umre ile hacca niyet eder, Mekke-i Mükerreme’ye varınca, Hac ve Umre için Kâbe’yi tavaf eder. Sonra her ikisi için Safa ile Merve arasında sa'y eder.
Hacc-ı Kıran'a niyet eden kimse, ihramda iken memleketine dönebilir. Fakat aynı senede tekrar dönüp hac ile Umre ibadetlerini eda etmesi gerekir.
Mekke'de bulunan kimse için, Kıran'a niyet etmesi caiz değildir. Hem Hacc-ı Kıran, hem Haccı Temmettû için kurban kesmek lazımdır kurban, bayram günü Cemretül-Akabeyi taşladıktan sonra, Harem mıntıkasının herhangi bir yerinde kesilir. Umre İbadetleri bittikten sonra bayram gününden evvel de kurban kesmek caizdir. Ancak bayram günü olsa, daha evlâdır.
Kurban bulamayan veya kurban alınacak paraya sahib olmayan kimse, on gün oruç tutar. Üç gün hacda ihrama girdikten sonra, yedi gün de memleketine döndükten sonra tutar. (Hacda tutacağı üç gün, Zilhiccenin 7, 8 ve 9 uncu günlerinde olması daha iyidir.)
Mütemetti olan kimsenin şu şartlarla kurban kesmesi gerekir.
1 - Afakı olması gerekir.
2 - Hac aylarında umre için ihrama girmesi, hac aylarından önce umre ihramına girip bu aylar girmeden evvel onu eda ederse kurban gerekmez.
3 - Hac ile umrenin aynı yılda vaki olması böyle olmazsa kurban gerekmez.
4 - Mikata (ihrama girilecek noktalar) dönmemesi, mikata dönerse bir şey gerekmez. Mesela bir kimse hac aylarında umreye niyet getirir ve umresini ede eder, bilahere Arafat’a bir gün kalası mikata gider ve hac için ihrama girerse bir şey gerekmez.
5 - Umre ihramına mikattan girmesi, şayet mikatı geçtikten sonra umre için ihrama girerse sadece ihramsız mikatı geçtiği için kurban kesmesi gerekir.
Kurban, traştan sonra da kesilebilir. Badema Mekke-i Mükerreme’ye gider, hac için tavaf ve sa'y eder, böylece haccın işi de bitmiş olur.
* Şafiiler Dediler ki: Adak dolayısıyla vâcib olan kurban ile mendub olan kurban kesim vakti; bayramın birinci günü güneşin doğmasını müteakip, bayram namazının kılınması ve normal İki hutbenin okunmasından hemen sonra girer ve teşrîk günlerinin sonuncusunda, güneşin batmasına kadar devam eder. Bu zaman aralığı içinde geceleri ve gündüzleri kesmek caiz olur. Yalnız, zaruret olmaksızın geceleri kesmek mekruhtur. Meselâ yoksullar, geceleyin yiyecek sıkıntısı duyarlarsa o zaman kurbanı kesmek mekruh olmaz. Teşrik günlerinin geçmesinden sonra kurban kesilmemiş ise ve adaksa kaza olarak kesilmesi gerekir. Adak değilse vakti geçmiş olur; kesilmez. Kesilirse kurban olarak değil de salt et İçin kesilmiş olur. Hac fiillerinden sakıncalı birini yapmak nedeniyle vâcib olan kurbana gelince onun kesim vakti, sebebinin vukuundan sonradır. Yalnız fevat -Arefe vakfesi vaktinin kaçırılmış olması kurbanı bundan istisna olarak kaza haccında kesilir. Temettü yapanın kesmesi vâcib olan kurbanın kesim vakti, hacc ihramına girme vaktidir. Umre tamamlandıktan sonra, hac ihramına girmeden önce kesilmesi de caiz olur. Kesimin son vakti yoktur. En faziletlisi, kurban bayramının birinci günü kesmektir.
Kesim yeri ise haremdir. Başka yerde kesilmesi caiz olmaz. Harem'in neresinde kesilirse kesilsin geçerli olur. Yalnız, umre yapanın Mekke'de kesmesi sünnettir. Çünkü onun ihramdan çıkış yeri orasıdır. Mekke'de de en faziletli kesim yeri Merve'nin yanıdır. Mahsur kalmış kişinin kesim yeriyse, mahsur kaldığı yerdir. Ama en faziletlisi, kurbanını hareme göndermesidir. Hacıların kurbanı Minâ'da kesmeleri sünnettir. Çünkü onların ihramdan çıkış yerleri orasıdır.
Vâcib olsun, tatavvû olsun, kurbanın herhangi bir şeyini sahibinin satması caiz değildir. Vâcip olan kurbanın derisine varıncaya kadar her şeyini sadaka olarak dağıtmaktır. Hiçbir şeyini, sahibinin alması caiz değildir. Eğer tatavvû kurbanı ise, onun derisinden yararlanmak, yemek ve hediye etmek için bir kısım etini ve iç yağını alıkoyup saklayabilir. Az da olsa etinin bir kısmını sadaka olarak dağıtması vâciptir. Ama dağıttığı bu etin örfe göre kıymetsiz, tatsız ve çiğ olmaması şarttır. Sahibinin, etini yemesi caiz olana gelince o, tatavvû kurbanıdr. Sahibinin, etini yemesi caiz olmayansa vâcip kurbandır.* (Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı)

HACCIN SAHİH OLMASININ ŞART VE RÜKÜNLERİ

Haccın farzları ikiye ayrılır:
1 - Şartları,
2 - Rükünleri.
A - Haccın sahih olmasının şartları dörttür:
Haccın farziyetinin şartlarını daha önce zikretmiştik. Bu şartlara sahip olmayan kişilerin hac ile mükellef olmadığını da zikretmiştik. Ancak bu şartlar, haccın sahih olup olmamasıyla ilgili değildir. Çünkü genellikle hac vacip olmadığı halde sahih olur. Bazen de haccın farz olmasının şartları mevcut olduğu halde hac sahih olmaz. Bu bakımdan haccın sahih olmasının şartlarını beyan edelim:
1. Müslüman Olmak
Müslüman olmayan bir kimsenin hacca sahih olmaz. Eğer kâfir olan bir kişi hac yapar, sonra Müslüman olursa ve hac kendisine vacip olursa, daha önce yaptığı hac, farz olan haccın yerine geçmez, yeniden hac yapması vaciptir.
2. Mümeyyiz Olmak
Temyiz yaşına gelmeyen çocuğun haccı sahih olmaz. Temyiz'den maksat, çocuğun iyi ve kötüyü ayırabilme yeteneğine sahip olmasıdır. Bu, her çocuğa göre değişir.
3. Hac Aylarında İhrama Girmek
Hac aylan Şevval, Zilkade ve Zilhicce'nİn ilk on günüdür. Bu bakımdan hac için bu aylarda ihram'a girmek gerekir. Bu ayların dışında ihrama girilirse hac sahih olmaz. Kişinin yaptığı hac, sahih görüşe göre umre sayılır.
4. Haccın Rükûnlarını Yerine Getirmek.
Haccın sıhhatli olmasının şartı olan rükûnlardan, -Allah izin verirse-ileride bahsedeceğiz. Bu şartlara sahip olan kişinin haccı -hac kendisine vacip olsa da olmasa da- sahih olur. Bu durumda mümeyyiz olan çocuğun haccı, hac ile mükellef olmasa dahi sahih olur. Mümeyyiz olmayan çocuğun velîsi onun yerine ihrama girer, sonra çocuk velîsiyle beraber tavaf eder, sa'y yapar, cemrelere taş atar, Arafat’ta vakfeye durursa haccı sahih olur.
İbn Abbas şöyle rivayet etmektedir: Hz. Muhammed (a.s.v.), Revhâ denilen yerde bir kafileye rastladı ve şöyle sordu: - Bunlar kimlerdir?    - Biz Müslümanlarız, ya sen kimsin?
- Ben Allah'ın Rasûlü'yüm. Bunun üzerine bir kadın küçük bir çocuğu kaldırarak dedi ki:- Ey Allah'ın Rasûlü! Bunun için hac var mı? - Evet, ona hac, sana da sevap vardır. (Müslim/1336)

B - Haccın (vacipleri) rükünleri sırasıyla şunlardır;
1 - Mikatta İhrama Girmek
2 - Müzdelife’de Gecelemek
3 - Mina’da Gecelemek
4 – Cemrelere taş atmak
5 - Tavafül-Veda'i (Veda Tavafı) yapmak

Haccın Rükunlarını Şöyle Sıralayabiliriz;
Terviye günü: İhram -> Mikat Sınırı -> Mekke (Nafile tavaf) -> Mina’da geceleme
Arefe günü: Sabah Arafat’ta Vakfe’ye Durma (öğle ve ikindi namazı cem-i takdim edilerek kılınır ve güneş batınca Müzdelife’ye hareket edilir) -> Müzdelife’de Geceleme (Akşam ve Yatsı cem-i tehir yapılarak namazı kılınır ve Müzdelife’de gecelenir) 
Bayramın 1. Günü: Müzdelife’de Vakfe’ye Durma (Sabahı vakfeye durulur ve Mina’ya hareket edilir) ->Akabe Cemrelerine Taş Atılır (Şeytan taşlama) ->Kurban Kesme (Temettü ve Kıran Haccını yapanlar) -> Traş Olma -> Ziyaret Tavafı (vakit bulabilirse Bayramın ilk günü) -> Mina’da Gecelemek
Bayramın 2. Günü: Mina’ya gidilir ve Cemrelere Taş Atılır (yedişer taş) -> Bayramın 1. günü ziyaret tavafı yapamayanlar bugün yaparlar) -> Mina’da Gecelemek
Bayramın 3. Günü: Mina’ya gidilir ve Akabe Cemrelerine Taş Atılır (yine yedişer taş) -> Aynı gün Mina’dan Mekke’ye dönülür ve Veda Tavafı  yapılır-> Tavaftan sonra Sa’y yapılır-> yapılarak hac vazifesi tamamlanır
Haccın vacipleri ile rükûnları arasındaki fark şudur: Vaciplerin de, rükûnların da mutlaka yerine getirilmesi gerekir. Ancak vacipler terk edildiği takdirde, bir kurban kesmekle o vacip yerine getirilmiş sayılır. Bunu ileride göreceğiz. Rükûnlar ise haccın kendileriyle tamamlandığı ameller olması dolayısıyla, terk edildiğinde kurban veya başka bir şey ile yerine getirilmiş sayılmaz. (Bu nedenle o haccın kaza edilmesi gerekir). Şimdi bunları teker teker açıklayacağız;

I – İHRAM’A GİRMEK
İhram, haccın anahtarıdır, giriş kapısıdır. 
Namaz için niyet ne ise, ihram da hac için böyledir. Yani nasıl ki kişi, namazın niyetini getirmediği takdirde batıl ise öylece haccın ihramı olmazsa hac da batıldır. Yalnız yukarda belirtildiği gibi ihram o dikişsiz elbiseden ibaret değildir. O hac ibadetlerine girmeğe niyet getirmekten ibarettir. Hatta bir kimse dikili elbisesiyle niyet getirirse haccı sahihtir. Yalnız günahkar olur ve kurban kesmeye mecburdur.
İhramsız hac fasidtir. Yani mikatı geçmeden ihram niyetini getirmek lüzumludur. Mikatta niyet getirilmezse onu geçtikten sonra ihrama girilirse hac sahih ise kurban vacip olur. 
Hacca gitmek isteyen kişinin -zamanı ve mekânî- mîkatta ihrama girmesi vaciptir. Zamanı ve mekânî mîkatların ne olduğunu daha önce beyan etmiştik. Mekâni mikatı ihramsız olarak geçip haram hududuna giren kişi haccın vaciplerinden birini terk etmiş olur. Fakat mekânî mîkata gelmeden önce evinde veya başka bir yerde ihrama girmenin bir mahzuru yoktur. 
Telbiye ise, rükün değil, sünnettir.
İhramla ilgili hükümleri; ihramın zamanı ve mekanı, ihramın keyfiyeti ve ihramlıya haram olan şeyler başlığı altında inceleyeceğiz:
İhramla İlgili Bir Kaç Mesele
İhramla ilgili kısaca üç hususa temas edeceğiz.
A) Bazı kimseler niyet ve telbiye getirip ihrama girerler, fakat ne Hac ve ne de Umreyi tayin etmezler. Böyle bir ihram her ne kadar sahih ise de bilahere tayin edilmesi lâzımdır. Tayin etmeden tavaf ederse, ne Hac ne de Umre sayılır.
B) İhrama giren kimse, başkasına uyarak neye niyet etmiş ise ben de onun gibiyim derse, yukarıdaki gibi ihramı yine muteberdir, fakat tayin etmesi lazımdır.
C) Birisi ihrama niyet ettiğinde hastalık gibi bir mani çıkar, bulunduğum yerde ihramdan çıkarım, diye şart koşarsa, böyle bir şey olduğu takdirde ihramdan çıkması caiz olur ve çıktığı takdirde kurban kesmeye de mecbur değildir.

İHRAMIN ZAMANI VE MEKÂNI
I. Mikât: Mekke'ye gidenlerin veya hac ve umre yapacakların ihrama girecekleri vakitler demektir. Mikat, vaktin çoğuludur.
Hac için İhram Giymenin Zamanı (Zamanı-Mikat), 
Bu Şevval, Zilkade ve Zilhicce'nin ilk on gününden ibarettir. Bu belirtilen zaman, hac için ihrama girme zamanıdır. Bu zamandan önce ihrama giren kişinin haccı sahih olmaz. Allah Teâlâ “Hac bilinen aylar(da)dır” (Bakara/197) ayetinde bunu kast etmektedir.
Hac için İhramın Giyme Mekânı (Mekan-ı Mikat), 
Mekân'dan maksat ise hacca niyet eden kişinin ihramsız olarak geçmesinin caiz olmadığı mîkatlardır. Şimdi bunların genel kaidelerini açıklayalım:
Bunlar Harem-i Şerifi her yönden kuşatan belli sınırlardır. Uzak memleketlerden gelenler için Hz. Muhammed (a.s.v.) bu sınırları tespit etmiştir.
Oraya gelenlerin -eğer ihrama girmemişlerse- orada ihrama girmeleri ve ihramın gereklerini yerine getirmeleri gerekir. Biz ihramın vaciplerinden ileride bahsedeceğiz. 
Bu sınırlar aşağıda belirtilmiştir:
A. Zu'l-Huleyfe
Bu, Medine'den hacca gelenler için tespit edilen mîkattır. Buraya şu anda 'Ebyar-ı Ali' (Ali'nin kuyuları) denilmektedir. Medine'de bulunan kişinin, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in ihrama girdiği mescitten itibaren ihrama girmesi mendubdur.
B. Cuhfe
Burası Şam, Mısır ve Mağrib'den hacca gelenler için tespit edilen mîkattır. Buralardan gelenlerin bu mekâna ulaştıklarında niyet edip ihrama girmeleri vacip olur.
C. Yelemi em
Burası, Yemen'in Tihame bölgesinden gelenler için tespit edilmiş mîkatlar.
D. Karn
Burası, Yemen'den ve Hicaz'ın Necd bölgesinden gelenlerin mîkatıdır.
E. Zatu'Irk
Burası, Irak, Körfez ve benzerleri gibi doğu tarafından gelenlerin mîkatıdır.
F. Evi bu zikredilen yerler ile Mekke arasında bulunanların mîkatı ise kendi evleridir. 
Bunlar yolculuğa başladıkları yerde ihrama girebilirler. Mekke halkı da evlerinde, Mekke'nin içinde ihrama girerler. 
Bunun delili, İbn Abbas'ın rivayet ettiği şu hadîstir: Hz. Muhammed (a.s.v.), Medineliler için Zu'l-Huleyfe'yi, Şamlılar için Cuhfe'yi, Necidliler için Karn'i, Yemenliler için Yelemlem'i mîkat olarak tespit etmiş ve şöyle buyurmuştur; 'Bu mîkatlar, onlar ve o cihetten gelenler içindir. Mekke'ye, bu inikatlardan daha yakın olanlar ise yolculuğa başladıkları yerde ihrama girsinler. Mekkeliler de Mekke'de ihrama girsinler'. (Buhari ve Müslim)
Buralar, hac ve umre'ye gelenlerin mîkatlarıdır (ihrama girilecek noktalar), Mekke'nin haricinden gelenler bu mîkatlardan girerler. Fakat umre yapmak isteyen kişi Harem dahilinde ise -Mekkeli bile olsa- ihrama girmek için Harem'e en yakın olan Hıll mevkiine gitmesi gerekir. Mekke'nin bir adım dışında da ihrama girse umresi sahih olur. Umre için Mekke'de niyet edip ihrama giren kişinin de umresi sahih olur, fakat bir kurban kesmesi gerekir. Bunu ilerideki bahislerde göreceğiz.
Bunun vacip olduğunun delili, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in Hz. Aişe'yi haccı eda ettikten sonra Tenim'e göndermesi ve Hz. Aişe'nin orada umre için ihrama girmesidir. (Tenim, Harem hududunun dışında bir yerdir. Bugün Mekke sınırlan içinde bulunmaktadır).

II. Hac ve Umre İçin ihrama Girmenin Keyfiyeti
İhram, hac veya umre'ye veya ikisine birden niyet etmek demektir. Ayrıca bunu izleyen birtakım ameller ve tamamlayıcı âdab daha vardır.
1. Hac veya umre için niyet eden kişinin yapması gereken şeyler şunlardır:
a. Gusletmek
İhram için gusletmeye niyet etmek sünnettir. Eğer gusletmek mümkün olmazsa teyemmüm etmelidir.
b. Güzel koku sürmek.
Güzel koku da sünnettir. Bu koku, hac ibadetlerini yerine getirinceye kadar devam etse bile zarar vermez. Çünkü Hz. Aişe şöyle rivayet etmiştir: 'Sanki Hz. Muhammed (a.s.v.)'in kokusunun keskinliğini duyuyorum. Kendisi o sırada ihramlıydı'. (Buharî ve Müslim)
c. Erkeğin dikişli elbiselerini çıkarması vaciptir. Onların yerine bir izar ve bir rida bağlamalıdır. Erkeğin peştemalinin beyaz olması sünnettir. [Safran ve ala çehre gibi kokusundan dolayı kullanılan bitkilerle boyanmış giysileri, kokusu tümden gitmedikçe giymek caiz olmaz. Aspur ve kına gibi kokusu için değil de rengi için boyanmış giysileri ihramlıyken giymek haram olmaz.
Kadının ise elbiselerini değiştirmesi gerekmez. Fakat onun yüz ve ellerini açıkta bırakması vaciptir. Erselikler de (hünsa) kadın hükmündedir.
Bazı sahabîlerin, kadınların hacda ihramlıyken örtünmelerinin gerekli olup olmadığını sormalarına cevaben Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Kadın ihramlıyken yüz ve ellerini kapatmaz.” (Buharî ve başka muhaddisler)
Kadının, ihrama girmeden önce ellerini kınalamaması sünnettir. Çünkü ellerini açık bırakmak mecburiyetindedir.
d. İhrama girerken kıbleye yönelmek sünnettir. 
Bu esnada şöyle demelidir: “Allah’ım senin için saçımı, derimi, etimi ve kanımı ihrama koydum.”
e. İki rekât namaz kılmak.
Bu namaz da sünnettir. Buna ihram sünneti diye niyet etmelidir.

2. Hacca gitmek isteyen kişi ister uçakla, ister başka vasıtalarla gitsin yola çıkacağı zaman kalbiyle hac veya umre'ye niyet etmelidir. 
Hacc-ı ifrad'a (umresiz hac) niyet edecekse sadece hacca, hacc-ı temettü yapacaksa sadece umre'ye, hacc-ı kıran yapacaksa hac ve umre'ye niyet etmelidir. Niyeti, diliyle söylemesi de sünnettir. Sonra Lebbeyk Allahumme Lebbeykl Lâ şerike leke lebbeyk! İnne'l-hamde ve'n-nimete leke ve'l-mulk lâ şerike leke (Senin hizmetine koşuyorum ey Allahım senin hizmetine koşuyorum!
Senin hizmetine koşuyorum, senin ortağın yoktur. Hamd ve nimet şenindir, mülk de senindir. Senin ortağın yoktur) demelidir.
Bütün bunlarda vacip olan kalben niyet etmektir. Niyeti, dil ile söylemek ve telbiye duası okumak sünnettir. Bunlardan sonra kişi hac veya umre'ye (veya her ikisine) başlamış olur. O kişiye, daha ileride bahsedeceğimiz birtakım şeyler vacip olur.
Erkek, bu duayı ayakta, oturarak veya yürüyerek okuyabilir. Ancak yüksek sesle okumalıdır (sünnettir). Çünkü Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Cebrail bana gelerek ashabıma, yüksek sesle telbiye okumalarını emretmemi söyledi.” (Müslim)
Telbiye şöyle yapılır: Lebbeyke Allahumme lebbeyke. Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyke. İnne'l-hamde ve'n-nimete leke ve'l-mülke lâ şerike leke.

3- Niyet edip ihrama girmek isteyen kimse aşağıdaki durumlardan birini seçmelidir:
A. Sadece hac için ihram'a girmeye niyet etmek. (Hacc-ı İfrad)
Haccın ibadetlerini tamamladıktan sonra Harem hududundan çıkıp umre'ye niyet ederek umre yapmalıdır. Bu, ihram'ın en üstünüdür; yani bu tür hac, hacc-ı ifrad (umresiz hac yapmak), hacc-ı temettü ve hacc-ı kıran'dan daha üstündür.
Çünkü Cabir'den rivayet edilen sahih bir hadîste Hz. Muhammed (a.s.v.)'in bu şekilde ihram'a girdiği belirtilmiştir. Buna ifrad denir.
Haccı İfrad'a niyet etmek isteyen kimse şöyle der:
اَللّٰهُمَّ اِنِّى اُرِيدُ الْحَجَّ فَيَسِّرْهُ لِى وَتَقَبَّلْهُ مِنِّى وَاَعِنِّى عَلَيْهِ وَبَارِكْ لِى فِيهِ نَوَيْتُ الْحَجَّ وَاَحْرَمْتُ بِهِ لِلّٰهِ تَعَالَى عَزَّ وَجَلَّ. لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ لَبَّيْكَ لَبَّيْكَ لَا شَرِيكَ لَكَ لَبَّيْكَ اِنَّ الْحَمْدَ وَالنَّعْمَةَ لَكَ وَالْمُلْكَ لَا شَرِيكَ لَكَ
Yani, "Allah’ım, ben hac yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve benden kabul eyle. Onu eda etmek hususunda yardımcı ol ve onu benim için mübarek kıl. Hacca niyet ettim ve Allah için onun için ihrama girdim. Ey Allah’ım, davetine tekrar tekrar icabet ettim, tekrar davetine icabet ettim. Hamd, nimet, hakimiyet senindir. Ortağın yoktur."
Bunu demekle ihrama girilmiş olur.
B. Sadece umre için ihram'a girmek. (Hacc-ı Temettü)
Bu durumda Umreden sonra ihram'dan çıkmalı, Mekke'de veya nerede ihrama girdiyse orada hac için ihram'a niyet etmelidir. Buna, temettü denir. Bu, fazilet bakımından ikinci sıradadır.
Haccı Temettû, haccı ifrad gibidir. Ancak Temettü haccı yapan, mikatta ihrama girmek isterken şöyle niyet eder:
"Allah’ım Umre yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve kabul et…"
Mekke-i Mükerreme’ye varınca yedi kere Umre için Kâbe’yi tavaf eder ve Safa ile Merve arasında Sa'y eder. Akabinde traş olur ve mutad elbiselerini giyer. Böylece bütün yasak olan şeyler kaldırmış olur.
Zilhiccenin sekizinci günü yeniden; Mekke-i Mükerreme’de hac niyetiyle ihrama girer ve  Arafat’a gitmek üzere Mina'ya gider. Arafat ve Müzdelife’deki vazifelerini yapar ve Mina’ya gelir. Orada bulunan Cemretül-Akabeyi taşladıktan sonra kurban keser ve traş olur.
C. Hac ve umre'ye birlikte niyet etmek. (Hacc-ı Kıran)
Böyle niyet ettikten sonra haccın ibadetlerini yerine getirdiğinde, umre'yi de tamamlamış olur. Böylece hem hac, hem de umre sevabını elde etmiş olur. Bu tür hacca kıran denir. Bu, fazilet bakımından üçüncü sıradadır. 
Hacc-ı Kıran da, haccı İfrad gibidir. Ancak Hacc-ı Kırana niyet etmek isteyen kimse Mikatta (ihrama girilecek noktalar) ihrama girmek için şöyle niyet eder:
اَللّٰهُمَّ اِنِّى اُرِيدُ الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ فَيَسِّرْهُمَا لِى وَتَقَبَّلْهُمَا مِنِّى وَاَعِنَّى عَلَيْهِمَا وَبَارِكْ لِى فِيهِمَا نَوَيْتُ الْحَجَّ وَالْعُمْرَةَ اَحْرَمْتُ بِهِمَا لِلّٰهِ تَعَالَى عَزَّ وَجَلَّ
"Allah’ım, Hac ile Umre yapmak istiyorum. Onları bana kolaylaştır. Ve kabul et..."
Ondan sonra Hacc-ı İfratta yapılanın aynısını ifa eder ve Umre ibadetleri de onunla birlikte eda edilmiş olur. Her ikisi için birer tavaf birer sa'y yapmak kafidir. 
Mina’da bayramın birinci günü Cemretül-Akabeye taş attıktan sonra, haccı temattûda olduğu gibi kurban kesmek lazımdır ve aynı günde Mekke-i Mükerreme’ye giderek orada veda tavafı yapar. 
* Hacc-ı İfrad için kurban kesilmediği halde hem Temettü hem de Kıran'dan efdaldir. Bu zamanda onbinlerce kurban kesilip atılarak ondan istifade edilmediğinden ve israfa sebep olduğundan Hacc-ı ifrada (umresiz hac) ehemmiyet vermek lazımdır.* (Halil Günenç)
İmam Ahmed b. Hanbel'e göre en üstünü hacc-ı femetfu'dur. İmam Ebu Hanife'ye göre en üstünü hacc-ı kıran'dır. İmam Şafii'ye göre en üstünü ise hacc-ı ifraddır (umresiz hac). İşte bunlar, ihram keyfiyetinin özetidir. Bu da hac veya Umrenin başlangıç noktasıdır.
III. İhramın Şartları
1 - Müslüman olmak.
2 - Akıllı olmak. Binaenaleyh delinin ihramı caiz değildir. Fakat çocuk mümeyyiz olursa onun ihramı caizdir. İhrama girdikten sonra yapabildiği şeyleri yapar yapamadığı şeyleri velisi onun yerine yapar. Ama mutlaka Arefe'de bulunması gerekir. Velisi yasak olan şeylerden onu meneder. Unutarak güzel koku sürer veya dikili elbise giyerse bir şey gerekmez, bilerek yaparsa veya bilerek bilmeyerek tıraş olur veya tırnaklarını keser veya bir av avlarsa velisinin kendi malından fidye vermesi gerekir.
3 - Niyet etmektir. Telbiye getirmek ve ağız ile söylemek şart değildir.
Telbiye şöyle yapılır: Lebbeyke Allahumme lebbeyke. Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyke. İnne'l-hamde ve'n-nimete leke ve'l-mülke lâ şerike leke. 

IV. İhramın Vacipleri
1 - Yukarıda beyan edilen Mikatlardan (ihrama girilecek noktalar) birisinde ihrama girmek.
2 - İhramın yasaklarından sakınmaktır.

V. İhram'ın Sünnetleri
Hac için ihram'a girmek isteyen kişinin riayet etmesi gereken sünnetler şunlardır:
1. Gusletmek.
Gusletmek imkânı bulunmadığı takdirde teyemmüm edilmelidir. Etek ve koltuk altı traşı olmak, bıyığı kısaltmak, tırnakları kesmek de buna dahildir. Bu gusül erkek veya kadın -temiz olsalar da- herkese sünnettir.
2. Eteği ve koltuk altını temizlemek, bıyığı kısaltmak ve tırnağı kesmektir.
3. Vücuda güzel koku sürmek. 
Ali (R.A.) diyor ki "Resûlüllah (a.s.v.) ihramda iken, onun saçındaki güzel kokulu yağa bakar gibiyim." (Buhari)
İhrama girmeden evvel elbiseye koku sürmek caizdir. İhramdan sonraya kadar da bu koku devam ederse beis yoktur.
Ancak elbisesinde koku bulunsa, soyduğu taktirde ihramda iken onu tekrar giyemez. Ama bu elbiseyi yıkanıp kokusu giderildikten sonra giyilse onda bir sakınca yoktur.
4. İhramdan evvel iki rekat namaz kılmak. 
İhrama girmeden önce vakit namazı kılınsa kâfi gelir. Birincisinde Fatiha’dan sonra Kâfirûn, ikincisinde İhlâs sureleri okunacaktır.
5. Dille niyet etmek ve telbiye okumak.
Bu, müstehab olan bayram günü sabahından Cemretu'l-Akabe'ye taş atincaya kadar devam eder. İhram'a girdiğinde kıbleye yönelip şöyle demelidir: Allahumme ehreme leke şaarî ve beşşerî ve lahmî ve demi (Yârab! Bedenim; etim, kanım ve her tüyüm senin için ihrama girdi). 
Kadın ise kendi duyacağı şekilde telbiye okumalıdır.
Erkek, bu duayı ayakta, oturarak veya yürüyerek okuyabilir. Ancak yüksek sesle okumalıdır (sünnettir). Çünkü Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Cebrail bana gelerek ashabıma, yüksek sesle telbiye okumalarını emretmemi söyledi.” (Müslim)
Telbiye şöyle yapılır: Lebbeyke Allahumme lebbeyke. Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyke. İnne'l-hamde ve'n-nimete leke ve'l-mülke lâ şerike leke. 
6. Hacı, ihram'a girdikten sonra dünya hâdiselerinden ve insanı meşgul eden mubah şeylerden uzaklaşmalıdır.
* İhram, bazı kimselerin zannettikleri gibi, havlulardan ibaret değildir. Belki ihram, hac veya Umre veya her ikisine niyet etmektir. İhramdan sonra, vücudunu veya bir uzvunu, örülmüş veya dikilmiş bir şeyle örtemez.
İhram havlularını çatal iğne ile tutturamaz, birbirine düğümlemez, güzel koku sürmez, saçını sakalını traş etmez, vücudunun herhangi bir yerinden bir tel koparmaz, tırnaklarını kesmez, cinsi yakınlık ve onun mukaddimelerini yapmaz, av avlamaz ve yardım dahi olsa etmez, Harem mıntıkasında mevcut yeşil ağaç ve otlarını kesmez, koparmaz.
İhrama girmiş olan kimse bol bol telbiye getirir. Bahusus namaz akabinde camilerde, gecede, iniş ve çıkışlarda telbiyeyi tekrarlamak müstehabtır.* (Halil Günenç – Büyük Şafii İlmihali)

VI. İhramlı Olan Kişiye Haram Olan Şeyler
Hac veya Umre niyetiyle ihrama giren kişiye şu on şey haram olur.
1. Dikişli veya tüm bedeni kaplayan bir elbise giymek.
Ayağın tümünü kapatan ayakkabı da dikişli elbise hükmündedir. Ayakkabı yerine nalın giyilmelidir. Çünkü ayağın arka tarafları kapanmamalıdır.
2. Özürlü olmak müstesna başın tamamını veya bir kısmını kapatmak.
Kapatmak dikişli elbise, sarık veya başka bir şeyle de olsa hüküm değişmez. Başa bir şey temas etmemek şartıyla, bir duvar veya şemsiye gölgesinde oturmak caizdir. Bu iki şey sadece erkeklere haramdır, kadınlara ise haram değildir.
Bunun delili, İbn Ömer'den rivayet edilen şu hadîstir: "Bir kişi Hz. Muhammed (a.s.v.)'e 'îhramlı bir kimse neler giyebilir' diye sordu. Hz. Muhammed (a.s.v.) 'Sarık, gömlek, don, bornoz ve ayağı kapatan ayakkabı giyemez. Ancak nalın bulamayan kişi, ayakkabıların üst kısımlarını kesmek şartıyla ayakkabı giyebilir. Ayrıca ihrama giren bir erkek, zaferan (safran) veya vers denilen kokulardan sürmüş olduğu elbiseleri de giyemez" diye cevap verdi.”
3. Saçı taramak.
Tarak veya parmaklarla taramanın hükmü aynıdır. Ancak taramadan ötürü kıl dökülmeyeceğinden emin olunursa, taramak haram olmaz, sadece mekruh olur.
4. Bedendeki kıl ve tüyleri traş etmek veya yolmak.
Ancak zaruret olursa haram olmaz. Makasla kıl veya tüyün yarısını kesmek de haramdır.
“Kurban, yerine varmadıkça başlarınızı traş etmeyin.” (Bakara/196)
Fakihler, bedendeki kıl ve tüyleri de saça kıyas etmişlerdir. Çünkü kıl ve tüylerin arasını ayırmayı gerektiren bir neden yoktur.
5. Tırnakları kesmek.
Bundan kasıt bir veya yarım tırnak değil, cinstir. Bu da kıl ve tüylere kıyas edilmiştir. Kişi ancak özürden dolayı tırnağını kesebilir. Meselâ kırılıp eziyet veren bir tırnağı kesmek haram değildir.
6. Bedene koku sürmek.
Kokuyu, yemek veya suya katıp bu şekilde alması, kokulu bir yatak veya toprağın üzerine çarşafsız yatması da haramdır. Kokulu bir sabunla yıkanmak da haramdır. Fakat gül veya gül suyunu koklamak haram değildir.
Bunların haram olduğu icma ile sabittir. Ayrıca bunlar, haccın hikmetine aykırıdır. Çünkü bunlar müreffeh hayatın en bariz örnekleridir. 
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Hacı tozlu-topraklı, kirli-paslıdır.”
7. Avlanmak.
Hayvanın herhangi bir parçasını, hatta tüyünü kesmek de haramdır. Kara avının haram olması, deniz avının haram olmadığını gösterir. İhramlıyken deniz avı yapmak helâldir. Vahşi hayvanları öldürmek veya evcil hayvanları kesmek haram değildir. 
Kara avının haram olduğunu bildiren ayet şudur: “Ey iman edenler! İhramda iken avı öldürmeyin.” (Mâide/95)
Harem mıntıkasının içinde ve dışında bulunan fevasık-ı hamse denilen hayvanları öldürmek herkes için caizdir. Resûlü Ekrem (a.s.v.) şöyle buyuruyor: "Beş hayvan, Haremde öldürülebilir. Karga, çaylak, akrep, fare ve kudurmuş köpek." (Buhari)
İnsanların ektikleri ağaç, ekin ve bitkiler müstesna, Harem'in bitkilerini ağaçlarını, ekinlerini kesmek ve yolmak herkes için haramdır. Arafat Harem'e dahil olmadığı için ağacını veya bitkisini kesmek caizdir.
8. Nikâh akdetmek.
İster kendisi için, ister başkası için olsun, ihramlı kişinin nikâh akdi yapması haramdır. Çünkü Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “İhramlı bir kişi ne nikâhlanabilir, ne de başkasına vekil olabilir.” (Müslim ve başka muhaddisler) Bunu yapan kişinin akdi batıldır.
9. Cima yapmak.
Hac, bilinen aylar(da)dır. O aylarda (ihram'a girmekle) haccı kendine farz kılan kimse için, (hacda iken) kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur.” (Bakara/197)
Ayette geçen refes kelimesinden maksat, cinsî münasebettir. Refes kelimesi, birçok şekilde tefsir edilmişse de en bariz mânâsı cinsî münasebette bulunmaktır.
10. Kadına şehvetle dokunmak ve öpmek.
El ile veya başka bir şekilde meniyi akıtmak da haramdır. Bütün bunlar, Allah Teâlâ'nın söz konusu ayette yasakladığı refes kelimesinin muhtevasına dahildir. İşte hac veya umre için ihram'a giren kişiye haram olan şeyler bunlardır. Ancak kişi bunları bilmeyerek veya bir zaruretten dolayı yaparsa haram olmaz. Meselâ bir hastalıktan ötürü başını kapatmaya veya saçlarını kesmeye mecbur olan kişinin bunu yapması haram olmaz. Ancak ileride bahsedeceğimiz gibi ona fidye vermek vacip olur.
* Malum olduğu gibi şimdi kara yoluyla hacca giden kimseler, çoğu Medine'den geçtikleri için Medineliler gibi Zül'huleyfe’de ihrama girerler.
Bu yerlerden birisine uğramayan olursa, herhangi bir mikata (ihrama girilecek noktalar) paralel olan yer, mikat sayılır.
Bundan dolayı, deniz ve hava yoluyla hacca gidenlerin ihrama girmeleri için, mikata paralel olan bir noktaya varmadan evvel havada veya denizde iken kendilerine haber verilir ve ihrama girilir.
Hac veya Umre ibadetlerini yapmak isteyen kimsenin, ihramsız olarak mikatı geçmesi haramdır.
Bir iş dolayısıyla ihrama girmeyip, herhangi bir ibadeti eda etmeden Harem-i şerife girmek, Şafii ile Hanbeli mezheplerine göre caizdir. Fakat Hanefi’ye göre caiz değildir. Yalnız Mikat (ihrama girilecek noktalar) ile Mekke-i Mükerreme arasında bulunan bir kimsenin ittifakla Mekke’ye ihramsız olarak girmesi caizdir. Yine mikat dahilinde bulunan "Cidde" şehrinde çalışmak isteyen bir kimse ihramsız Cidde’ye girebilir.
Birisi hacca gitmek istiyor. Ancak mikatın (ihrama girilecek noktalar) dahilinde olan Cidde'de bir müddet kalıp alış-veriş yapmak veya çalışmak istiyor. Mikatı ihramsız geçirmesi câiz mi, değil mi? diye sorulacak olursa cevaben deriz ki:
Alış-veriş yapmak veya çalışmak veya akrabalarını ziyaret etmek maksadıyla Mekke'den evvel Cidde'de kalmak istiyorsa, mikatta ihrama girmesi gerekmez. Serbest olarak Cidde'ye gider. Cidde'de işini tamamladıktan sonra Hanefi mezhebine göre harem hududuna varmadan herhangi bir yerde ihrama girer. Şâfiî mezhebine göre ise Cidde'de ihrama girmek lâzımdır. * (Halil Günenç Büyük Şafii İlmihali)
11. Günaha girmek ve arkadaşlarla münakaşa edip ağız kavgasını yapmak. 
Aslında bunlar her zaman haramdır. Fakat ihramda bulunan kimse için daha büyük bir haramdır. Nice hacılar bir çok zahmetlere katlanıp paralarını harcadıkları halde lüzumsuz münakaşa ve kavgalara girip terbiye hududunu aşıyor. Bütün iyiliklerini heder ediyorlar.

HAC VE UMRE'NİN AMELLERİ
A. HACCIN AMELLERİ
Haccın vaciplerinin ve sıhhatinin şartlarını, haccın başlangıç yeri olan mîkatları ve ihramın keyfiyetini zikretmiştik. Şimdi haccın amellerini açıklamaya başlayalım. Bu amellerin bir kısmı vacib, bir kısmı rükün, bîr kısmı sünnet, bir kısmı da müstehab olan dualar, Hz. Peygamber'in kabrini ve mescidini ziyaret etmek gibi haccın maiyetleridir. Şimdi bunları teker teker ele alıp inceleyelim:
Haccın Vacip (Farz) Olan Amelleri
Haccın vacipleri ile rükûnları arasındaki fark şudur: Vaciplerin de, rükûnların da mutlaka yerine getirilmesi gerekir. Ancak vacipler terk edildiği takdirde, bir kurban kesmekle o vacip yerine getirilmiş sayılır. Bunu ileride göreceğiz. Rükûnlar ise haccın kendileriyle tamamlandığı ameller olması dolayısıyla, terk edildiğinde kurban veya başka bir şeyle yerine getirilmiş sayılmaz. (Bu nedenle o haccın kaza edilmesi gerekir). Haccın vacipleri şunlardır:
1. Mîkatta İhrama Girmek
Hacca gitmek isteyen kişinin -zamanî ve mekânî- mîkatta ihrama girmesi vaciptir. Zamanî ve mekânî mîkatların ne olduğunu daha önce beyan etmiştik. Mekâni mıkatı ihramsız olarak geçip haram hududuna giren kişi haccın vaciplerinden birini terk etmiş olur. Fakat mekânî mîkata gelmeden önce evinde veya başka bir yerde ihrama girmenin bir mahzuru yoktur. Zamanî ve mekânî mîkatların delillerini ve yerlerini daha önce açıklamıştık.
2. Müzdelife'de Gecelemek
Güneş battıktan sonra Arafat'tan çıkan hacı, Arafat ile Mina arasında bulunan Müzdelife'de gecelemelidir. Ancak bunun fecre kadar devam etmesi vacip değildir. Orada gecenin birinci yarısının sonuna kadar durması yeterlidir. (Hanefîlere göre sabah namazını Müzdelife sınırları içinde kılıp, taş toplamak gerekir). Çünkü Cabir'in rivayet ettiği hadiste Hz. Peygamber'in böyle yaptığı nakledilmiştir.
3. Cemrelere Taş Atmak
Hacı, Arafat'tan ayrılıp Müzdelife'de geceledikten sonra Cemretu'l-Akabe'ye doğru yönelmelidir. Cemretu'l-Akabe, Mina'nın Mekke tarafının son sınırıdır. Burada cemrelere yedi taş atmalı, bu taşlar sınırlandırılmış yere düşmelidir. Cemrelere taş atmak, bayram gecesinin yansından sonra başlayıp bayram gününün güneşi batıncaya kadar devam eder.
Hz. Peygamber'in haccı ile ilgili Cabir'in rivayet ettiği hadîste şunlar bulunmaktadır: "Sonra Hz. Peygamber, ortadaki yola girdi. O yol Cemretu'l-Akabe'ye çıkıyordu. Ağacın yanındaki cemreye geldi ve yedi taş attı. Her taş atışında da tekbir getirdi. Taşların büyüklüğü yaklaşık olarak nohut kadar veya biraz daha büyüktü".(Müslim)
Bayram günlerinden sonra gelen teşrik günlerinde Mescid-i Hife yakın olan birinci cemreden başlayıp sonra orta cemreye, sonra da Cemretu'l-Akabe'ye yedişer taş atmak vaciptir. Mina'daki bu cemrelerin yerleri bellidir. Cemrelere taş atmanın vakti, güneşin batıya doğru kayması ile başlayıp güneş batıncaya kadar devam eder. Hacı, bugün atması gereken taşları yarına erteleyebilir. Bunun için fidye gerekmez.
Bir Mülahaza
Eğer hacı, Mina'dan Mekke'ye Teşrik Günleri'nin ikinci gününün güneşi batmadan önce taşlarını atıp çıkıyorsa, Teşrik Günleri'nin üçüncü günündeki taş atma üzerinden kalkar. Bu, acele gitmek isteyen kimse için bir ruhsattır. 
Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: Kim (bu zikri) aceleyle iki günde yapıp (Mina'dan Mekke'ye dönerse) ona (bundan dolayı) bir günah yoktur. (Bakara/203)  Teşrik Günlerinin ikinci gününün taşlarını attıktan sonra güneş batmadan Önce oradan gitmeyen kişiye, Mina'da gecelemek ve üçüncü günün taşlarını atmak vacip olur.
4. Teşrik Günleri'nde Mina'da Gecelemek
Hacı Teşrik Günleri'nde cemrelere taş atıp Mekke'de geceleyemez. Hacı'nın, birinci ve ikinci teşrik günlerinde Mina'da kalması vaciptir. Fakat üçüncü günün güneşi batmadan önce Mina'yı terk etmesi şartıyla Müslim bu ruhsattan yararlanabilir. Güneş batarken hâlâ Mina sınırları içinde olan kişinin, o geceyi de -gecenin çoğunu- Mina'da geçirmesi gerekir. Sonra çıkıp sabah namazında Mekke'ye gidebilir. Sonra taşları atmak için tekrar Mina'ya dönebilir. Çünkü bu durumda üçüncü günün taşlarını atmak vaciptir. 
Hz. Muhammed (a.s.v.)'in haccı ile ilgili Cabir'in rivayet ettiği hadiste şunlar bulunmaktadır: "Sonra Hz. Muhammed (a.s.v.), ortadaki yola girdi. O yol Cemretu'l-Akabe'ye çıkıyordu. Ağacın yanındaki cemreye geldi ve yedi taş attı. Her taş atışında da tekbir getirdi. Taşların büyüklüğü yaklaşık olarak nohut kadar veya biraz daha büyüktü".
Bayram günlerinden sonra gelen teşrik günlerinde Mescid-i Hife yakın olan birinci cemreden başlayıp sonra orta cemreye, sonra da Cemretu'l- Akabe'ye yedişer taş atmak vaciptir. Mina'daki bu cemrelerin yerleri bellidir. Cemrelere taş atmanın vakti, güneşin batıya doğru kayması ile başlayıp güneş batıncaya kadar devam eder. Hacı, bugün atması gereken taşları yarına erteleyebilir. Bunun için fidye gerekmez.
Hacı, Teşrik Günleri'nde cemrelere taş atıp Mekke'de geceleyemez.
Hacı'nın, birinci ve ikinci teşrik günlerinde Mina'da kalması vaciptir. Fakat üçüncü günün güneşi batmadan önce Mina'yı terk etmesi şartıyla Müslim bu ruhsattan yararlanabilir. Güneş batarken hâlâ Mina sınırları içinde olan kişinin, o geceyi de -gecenin çoğunu- Mina'da geçirmesi gerekir. Sonra çıkıp sabah namazında Mekke'ye gidebilir. Sonra taşları atmak için tekrar Mina'ya dönebilir. Çünkü bu durumda üçüncü günün taşlarını atmak vaciptir. Bütün bunların delili, Cabir'in Hz. Muhammed (a.s.v.)'in haccının keyfiyeti hususunda rivayet ettiği Müslim ve başka muhaddislerin tahric ettiği hadistir.
Taşları atıp kurban kesen kişi için birinci tahallül gerçekleşmiş sayılır. Dolayısıyla hanımıyla cinsî münasebette bulunmak hariç, ihramlıya yasak olan şeylerin tümünü yapabilir. Traş olduktan sonra Mekke'ye gidip Kabe'nin etrafında yedi defa dolaşmalıdır. Böylece farz tavafı yapmış olur. Tavaf da haccın rükûnlarından biridir, hac ancak bununla tamamlanır. Bundan sonra da -eğer kudüm tavafından sonra sa'y yapmamışsa- sa'y yapmalıdır.
Taşlamadan, traştan ve tavaftan sonra, ihramlıya haram olan şeylerin tümü -hanımıyla cinsî münasebet de dahil- hacıya helâl olur.
Sonra gecelemek için Mina'ya dönmelidir. Çünkü Mina'da gecelemek vaciptir. Mina'da gecelemeyi terk eden kişi bir kurban kesmek zorundadır.
Taşlama vakti güneşin batıya kaymasıyla başlar. Önce birinci cemreye, sonra ikinci cemreye, sonra da halkın büyük şeytan dediği cemretu'l Akabe'ye yedişer tane taş atmalıdır. Taşlamada, yukardaki tertibi gözetmek vaciptir; yani önce küçük cemreden başlayıp büyük cemreye doğru gitmelidir. Sonra ikinci gece de Mina'da gecelemelidir. Üçüncü günün öğle vakti girdiğinde taşlama vakti başlamış olur. Önce birinci cemreye, sonra ikinci cemreye, sonra da üçüncü cemreye yedişer taş atılmalıdır.
Bu, teşrik günlerinin ikinci gününün taşlamasıdır. Teşrik günlerinin ikincisinin taşlamasından sonra, güneş batmadan önce Mina'dan çıkıp Mekke'ye gidilebilir ve böylece hac tamamlanmış olur. Ancak teşrik günlerinin İkincisinde, güneş batmadan önce Mina sınırlarından çıkmak şartıyla hac tamamlanmış sayılır. Eğer güneş batmadan önce Mina sınırlarından çıkılmazsa, teşrik günlerinin üçüncü günü de taşlama yapılması vacip olur. Öğle vakti girdiğinde bu taşlama yapılıp Mekke'ye inilmelidir. 
Teşrik Günlerinin ikinci gününün taşlarını attıktan sonra güneş batmadan Önce oradan gitmeyen kişiye, Mina'da gecelemek ve üçüncü günün taşlarını atmak vacip olur.
Müzdelife’de vakfe yaptıktan sonra Mina’ya doğru hareket edilecektir. Muhassır vadisine varıldığında yüzelli metre süratle yürümek, ondan sonra normal şekilde yürümek sünnettir. Ayni günde, yani bayram günü, güneş doğduktan sonra Akabe Cemreleri taşlanacaktır. Her taş ile birlikte tekbir getirilecek.
Tekbirin sigası şöyledir. "Allahü ekber, Allahü ekber, Allahü ekber Lailahe illellah vAllah-u Ekber Allahü ekber ve Lillehilhamd." Bundan sonra telbiyeye son verilecektir. 
Sonra kurbanı olan kimse (Hacc-ı Temettü ve Haccı Kıran yapanlar) kurbanını kesip traş olur. Daha sonra Mekke’ye gidip farz olan tavafı eda eder. Daha önce sa'y etmemiş ise sa'y eder, bilahare Mina’ya dönüp orada geceler. Mina’da gecelemek sünnet değil vaciptir. Yukarda açıkladığımız tertibe - yani önce Cemretül-Akabeyi taşlamak, sonra kurbanı kesip traş olmak ve daha sonra da tavaf etmek - riayet etmek sünnettir. Ertesi gün öğleden sonra Mina’da bulunan üç cemre taşlanıp her birine yedişer taş atılacaktır. Önce Mescid El Hifin yanında bulunan küçük cemre, sonra orta cemre, sonra Cemretül Akebe denilen büyük cemre taşlama, traş ve tavaf ile sa'ydan iki tanesini yapan kimse için nikah ve münasebet hariç her şey mübah olur.* (Halil Günenç- Büyük Şafii İlmihali)
Bir Mülahaza
Eğer hacı, Mina'dan Mekke'ye Teşrik Günleri'nin ikinci gününün güneşi batmadan önce taşlarını atıp çıkıyorsa, Teşrik Günleri'nin üçüncü günündeki taş atma üzerinden kalkar. Bu, acele gitmek isteyen kimse için bir ruhsattır. 
Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: Kim (bu zikri) aceleyle iki günde yapıp (Mina'dan Mekke'ye dönerse) ona (bundan dolayı) bir günah yoktur. (Bakara/203) 
5. Veda Tavafı Yapmak
Hac ibadetlerini bitirip Mekke'den çıkmak isteyen kişinin veda tavafı yapması vaciptir. Bu hususta sahih olan görüş budur. Nitekim Enes'ten şöyle rivayet edilmiştir: 'Hz. Peygamber hac ibadetlerini bitirdikten sonra, veda için tavaf yaptı'.(Buhari)
Ancak veda tavafı, hayızh kadından sakıt olur. (Çünkü hayızlı kadın cünüp hükmündedir. Cünüp bir kimse de Kabe'yi tavaf edemez). Veda tavafını yapan kişi, Mekke'de uzun zaman kalamaz. Hemen Mekke'den çıkmalıdır. Eğer yaşlı veya hasta bir kimseyi ziyaret etmek için gecikirse, tekrar veda tavafı yapması vacip olur. İşte bu beş şey, haccın vacipleridir.
Özürsüz olarak bunları terk eden kişi günahkâr olur. Fakat bunlar, haccın esasını teşkil eden ameliyeler olmadığı için, bunları terk eden kişinin haccı batıl olmaz. Çünkü bunlar kurban kesilerek telafi edilebilir. Bu hususu sonraki fasıllarda daha geniş izah edeceğiz.

HACCIN RÜKÛNLARI
Bir şeyin rükûnlarının, o şeyi meydana getiren esaslar olduğunu söylemiştik. Haccın rükûnları da haccı meydana getiren esaslardır ki onlardan biri ihmal edilirse, hac sahih olmaz. Herhangi bir kefaret ve fidye ile de telafi edilemez. 
Haccın rükûnları şunlardır:
1. İhrama girmek.
Daha önce ihrama girmekten maksadın, hacca niyet etmek olduğunu söylemiştik. İhramın keyfiyetini âdab ve şartlarını da zikretmiştik. Niyet, nasıl namazın esas olan rükûnlarından biriyse, aynı şekilde haccın rükûnlarından da biridir.
2. Arafat'ta vakfeye durmak.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Hac, Arafat'ta vakfeye durmaktır. Kim cem'i gecesi fecirden önce Arafat'ta bulunursa hacca yetişmiştir.(Ebu Davud)
Arafat, Mekke'nin güneyinde olup Mekke'ye 25 km. uzaklıkta, Mina'ya doğru uzanan bir dağın ismidir.
Arafat'ta Vakfe'nin Şartları
A. Arafat'ta vakfeye durmak, Zilhicce'nin dokuzuncu gününün öğle namazından bayram gecesinin fecrine kadar olan zamanın bir parçasında olmalıdır.
Zilhicce'nin dokuzuncu gününden önce veya bayramdan sonra Arafat'ta vakfeye duran kişinin haccı sahih olmaz. Söz konusu zamanın, gece veya gündüz herhangi bir parçasında -isterse bir saniye olsun-Arafat'ta vakfeye durmak yeterlidir. Fakat efdal olan hem gece, hem gündüz vakfeye durmaktır. Güneş batmadan önce Arafat'tan çıkıp harem sınırına giren kişinin bir kurban kesmesi müstehabtır. Fakat bu, zorunlu (vacip) değildir. Bunun nedeni, Hz. Peygamber'in fiiline aykırı davranmış olmasıdır.
* Arafat yolunda sükût ve vakar içerisinde olacak. Telbiye, tehlil, tekbir getirecek, Kur'an-ı Kerim okuyacak. Arafat'a varıncaya kadar bu hal devam eder. Arafat’ta eşyalarını yerleştirdikten sonra yıkanır ve Nemîre mescidine gidip orada okunacak hutbeyi dinler. Resmi imam ile birlikte öğle, ikindi namazlarını cem'i takdim olarak kılar. Hanefi olan kimse Nemire mescidinden başka bir yerde bu cem'i takdimi yapamaz. Ondan sonra vakfe yerine gider. * (Halil Günenç- Büyük Şafi İlmihali)

B. Vakfe, Arafat sınırları içinde olmalıdır.
Arafat sınırları içinde herhangi bir yerde vakfeye durmak yeterlidir. Çünkü Hz. Peygamber'in Arafat'ta vakfeye durduğu nakledilmiştir.
Urne denilen ve Arafat'a sınır olan bu yerde vakfeye durmak yeterli olmaz. Burada akşam namazı tehir edilerek Müzdelife'de yatsı namazı ile beraber kılınmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber böyle yapmıştır ve böyle yapılmasını da emretmiştir.
* Nemire vadisi müstesna Arafat’ın neresinde vakfe yaparsa caizdir. Ancak Ceberül-Rahme'ye yakın Resûlü Ekrem (a.s.v.)'in vakfettiği büyük ve serpilmiş siyah taşların yanında vakfe yapmak daha efdaldir. Cebelür-Rahme tepesine çıkmak ise, (bazı cahillerin yaptıkları gibi) sünnet değildir.
Vakfede, ayakta durup yüzünü Kâbe’ye çevirerek ellerini yukarıya kaldırır, bütün kalbiyle Allah'a döner, Allah'a sığınır, dua eder. Cenab-ı Hakkın mağfiret ve ihsanını diler, her yerde Allah'ın emrine imtisal edip, menhiyatından sakınmak icab eder. Fakat bu mukaddes yerde daha fazla dikkatli olmak lazımdır. 
Resûlü Ekrem (a.s.v.) buyuruyor ki: "Bu gün (Arafe günü) öyle bir gündür ki, bir kimse kulağını, gözünü, dilini muhafaza ederse günahı af edilmiş olur."
Arefe, haşrin nümunesidir, onu andırır. Kıyamet günü, insanlar yalınayak, çıplak olarak kıyamet sahasında Allah'ın huzurunda haşr edilecekleri gibi, hacılar da yalınayak, başları açık, kefen misâli ihramlarıyla Arafat sahasında sanki haşır oluyorlar. Hz. Aişe'den rivayet edilmiştir: Resûlü Ekrem (a.s.v.) buyuruyor ki: "Cenab-ı Hak Arefe günü kullarını cehennemden azad ettiği kadar hiçbir gün azat etmez. O, rahmetiyle onlara yanaşır. Onlarla iftihar eder."
Binaenaleyh o günde zikir, tevhid, tahmid telbiye bol bol getirmek, anasına, babasına, dostuna ve akrabasına dua etmek, mü'minler için istiğfar etmek, Kur'an-ı Kerim okumak için fırsatı kaçırmamak lazımdır.
Bütün bunları yaparken yüksek bir ses ile değil yavaş yavaş yapmalıdır. * (Halil Günenç-Büyük Şafii İlkmihali)  

C. Veda tavafı, tavaful-ifaza'dır.
Allah Teâlâ'nın 'Onlar Beyt-i Atik'i tavaf etsinler’ ayeti bunu belirtmektedir.
Ayrıca Hz. Peygamber'in de böyle yaptığı rivayet edilmiştir. 
Tavafın sahih olmasının şartları şöyle özetlenebilir:
ı. Namazın sahih olması için gerekli olan şartlar, tavafın sahih olması için de gereklidir. Meselâ niyet etmek, abdestli olmak, cünüplükten temiz olmak, bedende, elbisede veya tavaf edilen yerde necasetin bulunmaması, avret yerinin örtülü olması gibi şartlar tavaf için de gereklidir. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:  “Tavaf da bir salât'tır. Ancak Allah Teâlâ tavafta konuşmayı helâl kılmıştır. Kim tavaf esnasında konuşursa hayırdan başka bir şey konuşmasın.” (Tirmizî ve Dârekutnî)
ıı. Farz olan tavaf (tavaful-ifaza) yapılırken, bedenin herhangi bir parçasıyla Kabe'nin sınırına girilmemesi gerekir. Kişinin, Hicr sınırlarının dışından tavaf yapması vaciptir. (Hicr, Kabe'nin şimal tarafına düşen duvarının yanından kısa bir duvar ile yarım daire şeklinde çevrilen bölgenin adıdır). Çünkü Hicr, Kabe'nin sınırlan içindedir. Hicr'in içinden tavaf edip onun kapısından geçmek caiz olmaz. 
ııı. Tavaf yaparken Kabe sol tarafa alınarak Haceru'I-Esvedden başlanmalıdır.
Haceru'l-Esved'den önce başlanan tavaf, Hacer’ul Esved'e varıncaya kadar tavaf sayılmaz. Çünkü Hz. Peygamber tavafa Haceru'l-Esved'den başlamıştır. Müslümanların da ona uyması gerekir.
ıv. Tavaf, yediye tamamlanmalıdır.
Kabe'nin etrafında yedi defa dönmek, bir tavaftır. İşte bunlar tavafın şartlarıdır. 
* Resûlü Ekrem (S.V) buyuruyor ki: "Bu Mescidimde kılınan bir namaz, başka mescitlerde kılınan bin namazdan daha hayırlıdır. Mescidül-Haram müstesna. Mescidül-Haramda kılınan bir namaz, başka mescitlerde kılınan yüzbin namazdan hayırlıdır."
Fırsat buldukça Kâbe'yi tavaf eder. Resûlü Ekrem (a.s.v.) buyuruyor: "Tavaf, namazdır."
İmkân bulursa Hicri İsmail'de çok namaz kılar, dua eder. O da Kâbe’den sayılır. Burada yapılan taat ve dua makbuldür. Mekke’de bulunduğu müddet içerisinde geçici olarak dünyayı terk edip kendini ibadete vererek, eşya almak ve çarşıyı dolaşmakla vaktini geçirmeyecektir.*
Ayrıca tavafın birtakım sünnet ve âdabı da bulunmaktadır. Onlardan ileride bahsedeceğiz.
D. Safa ile Merve arasında sa'y etmek.
Safa ile Merve, Kabe'nin yakınında bulunan iki tepedir. Onların arasında sa'y etmek, Safa'dan Merve'ye, Merve'den Safa'ya gidip gelmek demektir.
Sa'y, Safa ile Merve namındaki tepecikler arasında yedi defa gidip gelmektir. Her yedisi de farzdır. Birisi ve hatta birisinden bir tek adım noksan bırakılırsa hac fasid olur.
Şimdilik malum olduğu gibi Safa ile Merve tepecikleri Mescid-i Haram’ın içine alınmışlardır. Sa'y, Hz. İsmail (A.S)'ın annesi Hacer'in yaptığı hareketi taklit edip, temsilini yapmaktan ibarettir. Bu mesele hakkında, Sahihi Buhari’de zikredilen bir hadisin bir kısmı şöyledir: İsmail'in (A.S.) annesi, İsmail'e süt verip (İbrahim Halil'in kendisine bıraktığı) o sudan içirir. Tuluktaki su bitince Hacer susadığı gibi oğlu İsmail de susamıştı, hatta Hacer, İsmail susuzluktan kıvrandığını gördü. O halette ona bakmak istemedi. Ve kendisine en yakın olan Safa tepesine çıktı, vadiye baktı. Kimseyi göremedi. Safa'dan vadiye indi, ve eteğini yerden kaldırarak çok acele Merve tepesine çıktı. Herhangi bir kimseyi görmek ümidindeydi. Fakat kimseyi görmedi. Yedi sefer böylece gidip geldi. (İbni Abbas diyor ki: Halk da onun taklidini yaptı) son defasında Merve'ye varınca bir ses işitti. Kendi kendine sus dedi ve kulak verip dinledi. Tekrar aynı sesi işitti ve dedi ki: "Sen sesini bana duyurdun, eğer sende bir yardım varsa yap." Bir de baktı ki, bir melek zemzem kuyusunun bulunduğu yeri kazdı ve en nihayet su çıktı.
Sa'y, önce Safa'dan başlamalıdır ve yedi kere yapılmalıdır. Bu rüknün delili, Hz. Peygamber'in şu sözüdür: “Ey insanlar! Sa'y yapınız.” Ayrıca Cabir'den rivayet edilen hadîste şu kısım da bulunmaktadır: "Sonra Hz. Peygamber Safa kapısından çıkıp Safa'ya vardı ve şu ayeti okudu: 'Şüphe yok ki Safa ile Merve, Allah'ın (dininin) nişanelerindendir'. (Bakara/158) Sonra da 'Ben Allah'ın başladığından başlayacağım’ dedi". (Müslim)
SA'YIN SAHİH OLMASININ ŞARTLARI
1 - İhramdan sonra olmak.
2 - Herhangi bir tavaftan sonra olmak. Hatta haccın sa'yi nafile tavaftan sonra da olursa caizdir.
3 - Safa'dan başlamak. Sa'ye Merve'den başlanırsa Safa'ya kadar olan koşu muteber değildir.
4 - İkinci şavt'ta Merve'den başlamak. Bir kimse Safa'dan başlayıp Merve'ye kadar gittikten sonra, meselâ abdest almak için ara verip tekrar Safa'dan sa'ye başlarsa o şavtı sayılmaz.
5 - Yedi şavt olmak. Yedi şavttan bir tek adım da noksan olursa hac fasid olur. Daha evvel sa'yın farz olduğunu söylemiştik. Hanefi mezhebinde sa'y farz değildir, vacip olduğundan onu terk eden kimsenin haccı fasit değildir.
6 - Onunla tavaf arasında başka bir rüknün girmemesi. Bir kimse tavaf El-Kudum eder, bilahare Arafat’ta vakfede bulunur, sonra sa'yini yaparsa caiz değildir. Namaz için lüzumlu olan niyet, taharet ve setr-i avret gibi şeyler, sa'y için şart değildir. Sa'yi yürüyerek yapmak caiz olduğu gibi binerek yapmak da caizdir. Yalnız yürüyerek yapmak daha efdaldir. Sayıda şüphe ederse azını esasa kabul ederek sa'yini tamamlar.

E. Traş olmak.
Saçların tamamını veya bir kısmını kesmek, hatta saçtan üç kıl kesmek traş sayılır, Bu, Şafii mezhebinin en sahih görüşüne göredir. Bunun delili Buhari, Müslim ve başka nıuhaddislerin rivayet ettiği hadîstir.
Traşın şartları şunlardır;
1. Traş, vaktinden önce olmamalıdır. Traşın vakti, Kurban Bayramı gecesinin yarısından itibaren başlar. Bundan önce traş olan kişi günahkâr olur ve fidye vermesi gerekir.
2. Üç kıldan az olmamak şartıyla saçın bir kısmını veya tamamını kesmek. Sahih görüş budur. “Başlarınızı kazıtarak ve kırparak...” (Fetih/27)
Ayetteki er-ruûs (başlar) kelimesinden maksat saçlardır. Çünkü baş kesilmez. Bazı müfessirler 'eş-şaar kelimesi cemîdir. Cem'in en azı ise üç olduğundan, başlan üç kılı kesmek yeterlidir' demişlerdir.
3. Kesilen veya koparılan kıllar, başın sınırları içinde bulunanlardan olmalıdır. Sakal, bıyık veya kılları kesmek yeterli olmaz. Kadının saçını tamamen kesmesi haramdır. Kadınların saçlarını biraz kısaltmaları en efdalidir.
Başında saç olmayan kişinin, usturayı başının üzerinde gezdirmesi sünnettir.
* Kıran'a veya temettü'ya niyet etmiş olan kimse, Mina’da, ilk önce Cemretül-Akabe’ye yedi taş atar. Sonra kurban keser sonra traş olur. İfrada niyet etmiş ise ilk önce Cemretül-Akabe’ye taş atar. Sonra traş olur. Tertibe riayet etmek vacip değil, sünnettir.
Enes'ten rivayet edilmiştir. "Resûlü Ekrem (S.A.V.) kurban bayramında Cemretül-Akabeye taş attı, sonra Mina’daki yerine dönüp bir kurban kesti. Sonra berberi çağırdı. İlk önce başının sağ tarafını traş etti. Resûlü Ekrem (S.A.V.) sağında bulunan kimselere saçından birer ikişer tel dağıttı. Sonra başının sol tarafını traş etti." (Müslim) *
Bu Rükûnlar Arasındaki Tertibi Gözetmek
Bu rükûnların çoğunun arasındaki tertibe riayet etmek vaciptir. Bu tertip şöyledir: Önce ihrama girilir, sonra Arafat'ta vakfeye durulur, sonra tavaf yapılır, sonra sa'y edilir. Traş, tavaftan önce de sonra da yapılabilir. Fakat bu tertibin bir rükün mu, yoksa rükûnları yerine getirme keyfiyetinin şartı mı olduğunda Şafiî mezhebinde ihtilaf vardır. Burada önemli olan bu tertibin gerekli olduğunu bilmektir.

B. UMRE'NİN AMELLERİ
Umre'nin amellerini şöyle özetleyebiliriz:
a. Hac ihramı yerine, umre ihramına girmek. Umre ihramının şartlarını daha önce zikretmiştik.
b. Umre yapmak isteyen kişi, Mekke'ye girerek umre tavafını bizzat yapmalıdır.
Yani kudüm tavafı, umre tavafının yerine geçmez.
c. Safa ile Merve arasında sa'y etmek.
d. Saçın tamamını veya bir kısmını traş etmek.
SÜNNETLER
Haccın Sünnetleri
Bunlar, Hz. Peygamber'in tatbik edip öğrettiği haccı tamamlayan şeylerdir. Fakat hac ibadetlerine dahil değildir. Terki günahı gerektiren vaciplerden de değildir. Haccın sünnetleri çoktur. Bunlar haccın çeşitli amellerine dağılmıştır. Biz bunların en önemlilerinden bahsedeceğiz.
İhram'ın Sünnetleri
Hac için ihram'a girmek isteyen kişinin riayet etmesi gereken sünnetler şunlardır:
1. Gusletmek.
Gusletmek imkânı bulunmadığı takdirde teyemmüm edilmelidir. Etek ve koltuk altı traşı olmak, bıyığı kısaltmak, tırnakları kesmek de buna dahildir. Bu gusül erkek veya kadın -temiz olsalar da- herkese sünnettir.
2. Dille niyet etmek ve telbiye okumak.
Telbiye şöyle yapılır: Lebbeyke Allahumme îebbeyke. Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyke. İnne'l-hamde ve'n-nimete leke ve’l-mülke lâ şerike leke.
Erkek, bu duayı ayakta, oturarak veya yürüyerek okuyabilir. Ancak yüksek sesle okumalıdır. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Cebrail bana gelerek ashabıma, yüksek sesle telbiye okumalarını emretmemi söyledi.” (Müslim)
Bu, müstehab olan bayram günü sabahından Cemretu'l-Akabe'ye taş atincaya kadar devam eder. İhram'a girdiğinde kıbleye yönelip şöyle demelidir: Allahumme ehreme leke şaarî ve beşşerî ve lahmî ve demi (Yârab! Bedenim; etim, kanım ve her tüyüm senin için ihrama girdi).
Kadın ise kendi duyacağı şekilde telbiye okumalıdır.
3. Hacı, ihram'a girdikten sonra dünya hâdiselerinden ve insanı meşgul eden mubah şeylerden uzaklaşmalıdır.
Mekke'ye Girmenin Sünnetleri
Hac için Mekke'ye girmek üzere olan kişinin, riayet etmesi gereken sünnetler şunlardır:
1. Mekke'ye, Arafat'ta vakfe'ye durmadan girip Mekke'den Arafat'a gitmek.
2. Mekke'ye girmeden önce Zi-Tuva kuyusunun yanında yıkanmak.
Hz. Peygamber, Mekke'ye her girişinde burada yıkanırdı. Bugün bu kuyu belirgin bir durumda olmadığı gibi, oraya girip yıkanmak da zordur.
3- Seniyetul-Keda denilen yoldan Mekke'ye girmek. Bu yol, Mekke'nin üst tarafındadır.
4. Mekke'ye girildiğinde Kabe'ye gidip Kudüm Tavafı yapmak.
Bu tavaf, Beyt-i Haram'ın hediyesidir. Hz. Peygamber Kudüm Tavafı yapmayı sever ve ihmal etmezdi.
5. Mescid-i Haram'a, Benî Şeybe kapısından girmek ve Kabe görüldüğünde elleri kaldırarak şu duayı okumak:
Yâ rab! Şu beytin (Kabe'nin) şeref, azamet, kerem ve mehabetini artır. Onu hac ve umre niyetiyle ziyaret edip şereflendiren ve ona tazim eden kimselerin de şerefini, tazimini, tekrim ve iyiliklerini artır. Yârab! Selâm sensin, selâm sendendir. Ey rabbimiz! Bizi selâm ile hayata kavuştur.
Tavafın Sünnetleri
Tavafın vaciplerini ve sahih olmasının şartlarını beyan etmiştik. Tavafın sünnetlerini ise kısaca şöyle sıralayabiliriz:
1. Tavafı, yürüyerek yapmak.
Kadın ve erkeklerin yürüyerek tavaf yapması sünnettir. Ancak hastalık veya başka nedenlerden dolayı binekli olarak tavaf etmek mekruh değildir.
Ümmü Selma hasta olduğu halde Mekke'ye geldi. Hz. Peygamber; ona şöyle dedi: 'Halkın arkasında binekli olarak tavaf et! (Buhari ve Müslim)
2. Tavafa başlarken Hacer'ul-Esved'i öpmeli veya ona dokunmalıdır.
Çünkü Hz. Peygamber böyle yapardı.(Buhari ve Müslim) İzdiham veya benzeri bir nedenden dolayı Hacer'ul-Esved'e yaklaşma imkânı bulunamazsa, ona uzaktan işaret edilmelidir. Bu da erkeklere mahsus bir sünnettir.
Kadınların, Hacer'ul-Esved'i öpmeleri, ona dokunmaları sünnet değildir.
Ancak tavaf yeri boş olduğunda kadınlar bunu yapabilirler. Hacer'ul-Esved'i öpmek veya ona dokunmak halka eziyet verecekse, erkeklerin de ona dokunup öpmeleri müstehab olmaktan çıkar, mekruh veya haram olur Bu halka verilen eziyete göre değişir. Bu hususta Hz. Peygamber Hz Ömer'e şöyle demiştir: “Ey Ömer! Sen güçlü bir kişisin. Hacer'ul-Esved'e dokunup öpmek için insanlarla itişme, çünkü zayıf bir kimseye eziyet verebilirsin. Bunu, tenha olduğu zaman yap. Tenha değilse uzaktan teşbih ve tehlil getirip ona işaret etmen yeterlidir.” (İmam Şafii, İmam Ahmed)
3. Her şavt'ta Hacer'ul-Esved'e dokunup öpmek.
Tavaf ve namazdan sonra da Hacer'ul-Esved'e dokunup öpmek sünnettir.
4. Tavafın başlangıcında şöyle demelidir:
Allah'ın ismiyle. Allah en yücedir. Yârab! Sana iman etmek, kitabını tasdik etmek, va'dini yerine getirmek, peygamberim Muhammed'in sünnetine tâbi olmak üzere bunu yapıyorum.
Selef imamları bunda ittifak etmişlerdir. Kabe'nin kapısının karşısına geldiğinde de şu duayı okumalıdır:
Yârab! Şüphe yok ki Kabe. senin beytindir, harem senin haremindir, emniyet senin emniyetindir. Bu da ateşten sana sığınanın makamıdır. 
Rükn-ü Irakînin hizasına geldiğinde de şu duayı okumalıdır: 
Yârab! Ben sekten, şirkten, nifaktan ve kötü. ahlâktan, ailemden, malımdan, çocuklarımdan ve kötü nazardan sana sığınıyorum.
Kabe'nin oluğunun altına geldiğinde şu duayı okumalıdır:
Yârab! Senin arşının gölgesinden başka gölgenin olmadığı bir günde beni gölgelendir. Peygamberin Muhammed'in kadehiyle bana hoş ve içildikten sonra artık susuzluk hissedilmeyen bir içki ikram et, ey celâl ve ikram sahibi!
Şâmî ve Yemanî rükünleri arasında da şu duayı okumalıdır:
Ey Allahım! Haccımı mebrûr, günahımı mağfur, sa'yimi meşkûr, amelimi makbul eyle, ticaretimi zarar etmeyen bir ticaret kıl ey aziz ve gafur!
Yemanî rükünle Hacer'ul-Esved'in bulunduğu rükün arasında da şu duayı okumalıdır:
Ey Allahım! Bize dünyada bir hasene ver, ahirette bir hasene ver. Bizi ateşin azabından koru!
Tavaf esnasında başka dualar da okunabilir. Fakat Hz. Peygamber' den rivayet edilen duaları okumak daha efdaldir.
5. Birinci, ikinci ve üçüncü şavtlarda adımlarını yakın atarak canlı, diğer şavtlarda ise normal yürümek.
Bu yürüyüşe remel denir. Tavaftan sonra sa'y var ise remel yapmak sünnettir, yoksa sünnet değildir. Remel esnasında abanın ortasını sağ omuza, iki tarafını da sol omuza atmalıdır. Buna izdiba denir, Hz. Peygamber'in, Hudeybiye'nin ikinci senesinde kaza umre'si yaparken böyle yaptığı ve ashabına da böyle yapmalarını emrettiği rivayet edilmiştir. Hz. Peygamber şöyle demiştir: 'Bugün, Mekke müşriklerine kuvvetli olduğunu gösteren kişiden Allah razı olsun'. (Müşrikler 'Muhammed'in arkadaşları zayıf ve güçsüzdür. Biz onları bir çırpıda alt ederiz' diyorlardı. Hz. Peygamber, onların bu düşüncelerinin yanlış olduğunu, aksine Müslümanların güçlü olduğunu gösterip onları korkutmak için ashabına canlı ve koşarak tavaf yapmalarını emretti ve bu bir sünnet olarak kaldı).
6. Tavaftan sonra namaz kılmak. Bu namaz Makam-ı İbrahim'in arkasında iki rekât olarak kılınmalıdır.
Birinci rekâtında Kâfirûn, ikinci rekâtta ise İhlas sûresi okunmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber'in böyle yaptığı ve halka da böyle yapmalarını emrettiği ve 'Siz de Makam-ı İbrahim'den bir namazgah edinin' ayetini okuyarak onları teşvik ettiği rivayet edilmiştir. (Müslim)
Tavaf namazı, Hanefiye göre vacip, Şafiiye göre sünnettir.
Say'in Sünnetleri
1. Herhangi bir tavaftan sonra sa'y edildiği zaman, başka bir tavaftan sonra sa'y etmemek.
Meselâ sünnet olan kudüm tavafından sonra sa'y yapılmışsa, hacta rükün olan tavaf-ı ifaza'dan sonra sa'y yapmak mekruhtur.
2. İlk sa'yde Safa tepesinin üzerine çıkmak.
Safa tepesine çıktıktan sonra kıbleye yönelerek şöyle demelidir: Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Hamd Allah'a mahsustur. Allah en büyüktür. Bize hidayet ettiği için Allah'a hamd ediyorum. Hamd Allah'a mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah bir'dir, ortağı yoktur. Mülk Allah'ındır, hamd Allah'ındır. O diriltir ve öldürür. Hayr O'nun elindedir. O her şeye kadirdir.
Bu duayı okuduktan sonra yürüyerek Merve tepesine çıkmalı ve aynı duayı tekrar etmelidir.
3. Mümkün olduğunca yaya olarak sa'y etmek.
Malum olan iki gün ve yeşile boyanmış iki mil'de hervele yapmak da sünnettir. Hacı hervele yaparak Safa ve Merve tepelerine çıktığında her seferinde kendisine, arkadaşlarına ve mü'minlere dilediği şekilde dua edilebilir.
* Sa'yın sünnetleri şunlardır:
1 - Tavaf yaptıktan sonra ara vermeden sa'y etmek.
2 - Sa'ya başlamadan evvel, imkân varsa Hacer-i Esved'i istilâm etmek, yoksa eliyle ona işaret etmek.
3 - Hem büyük, hem küçük hadesten temiz olmak.
4 - Safa ile Merve tepelerine çıkıp Kâbe’yi görecek kadar yükselmek.
5 - Safa ile Merve'ye çıktığında yüzünü Kâbe'ye çevirip tekbir, tehlil getirmek ve dua edip Salavat okumak.
6 - İki yeşil direk arasında yürüyüşün sür'atini hızlandırmak. Yeşil direkleri geçtikten sonra, normal olarak yürümek. Yalnız kadınlar için acele olarak yürümek mekrûhtur.
7 - Resûli Ekrem (S.A.V.)'in sa'yında okuduğu duayı okumak.
“Ey Allah’ım, Safa ve Merve arasında, 7 şavt olmak üzere, senin rızan için Hac Sa’y’ı yapmak istiyorum. Onu bana kolay kıl ve benden kabul buyur.”
Sa’y’a Allah ve Resûlü Gibi Başlamak
Sa’y’a, Allah ve Resûlünün başladığı gibi başlıyorum diye başlamak, Resûlüllah’ın: Safa ve Merve Allah’ın alametlerindendir. Allah’ın başladığı ile Sa’y’a başlayınız! buyruğuna uymak içindir. İnnessafa vel Mervete… diye başlayan kısım Bakara Suresinin 158. ayetidir. Ayetin zahirine göre, sanki Sa’y yapmanın ehemmiyeti yokmuş gibi bir his ortaya çıksa da, Ayet’in geliş sebebi ile kelimelerin tam anlamları iyice göz önüne alınmalıdır.
Nitekim, Hanefîler, ayetin zahir manasının da hükme dahil edilebilmesi için Sa’y’ı farz derecesine çıkmayan Vacip olarak kabul etmişlerdir. İmam Şafiî ve İmam Malik ise Farz olarak kabul etmişlerdir. Ayetin inmesine sebep de şu idi: Müslümanlar Kabe’yi tavaftan sonra Safa ile Merve arasında da Sa’y yapıyorlardı.
Ancak, o zaman, yani cahiliye döneminde, Safa tepesinde İs’af, Merve tepesinde de Naile adında birer put vardı. Müşrikler, her Sa’y’da bunlara ellerini sürerler, putlardan imdat beklerlerdi. Mü’minler, putların temizlenmesinden sonra bile, bu şirk alametleri dolayısıyla, Safa ve Merve arasındaki Sa’y’ı, şirke götürür bir yol olarak düşündüler.
Fakat, işin aslını Müşrikler bozduğu için, yani asıl Sa’y’da putlar olmayıp, sonradan müşrikler tarafından ilave yapıldığı için, Safa ve Merve arasında Sa’y yapmakta sakınca olmadığı ayetle tesbit edilmiş oldu. Resullullah’ın bu ayete istinaden yapmış olduğu uygulamalara göre de anlam böyledir.*
Arafat'a Çıkmanın Sünnetleri
Arafat'ta vakfe'ye durmanın, haccın en önemli rükûnlarından biri olduğunu söylemiştik. Mekke'den önce Arafat'a gitmek de caizdir. Ancak sünnet olan şöyle yapmaktır:
a. Mekke'ye girip kudüm tavafı'nı yaptıktan sonra Arafat'a gidilmelidir.
b. Müslümanların idarecisi veya ileri gelen bir kişi, Zilhicce'nin yedinci günü öğle namazından sona bir hutbe irad ederek halkı yarın sabah Mina'ya çıkmaya teşvik etmeli ve Mina'dan sonra neler yapacaklarım, Arafat'a nasıl gideceklerini onlara beyan etmelidir.
c. Zilhicce'nin sekizinci gününün sabahında Mina'ya çıkılmalı, orada dokuzuncu günün sabahına kadar durulmalıdır. Beş vakit namaz, Mescid-i Hayfda eda edilmelidir. Çünkü Hz. Peygamber namazlarını orada kılmıştır.
d. Dokuzuncu günün sabahı güneş doğduktan sonra Arafat'a doğru yola çıkılmalı, Arafat yakınında Nemire denilen yerde durup güneşin batıya doğru kaymasını beklemelidir. Öğle ile ikindi namazı burada (Arafat Camii'nde) cem-i takdim yapılarak cemaatle kılınmalıdır. Sonra Arafat'a gidilip güneş batıncaya kadar orada durulmalıdır. Orada Allah'ı zikredip dua etmeli ve tehlil getirilmelidir. Çünkü Hz. Peygamber ve ashabının böyle yaptığı rivayet edilmiştir.
Soru: Mescidü'l-Haram'ın İmamı Arafat'ta veya Mina'da seferi namaz kılarsa kendisine uymak caiz midir?
Cevap: Mescid'ü l-Haram'ın imamı mukim olduğu için seferi namaz kılamaz ve kıldıramaz. Kıldığı takdirde kendisine uymak caiz değildir. Nesefi diyor ki: "Hayret, nasıl Mekke'li bir imam seferi namaz kıldırıyor ve nasıl hacılar kendisine iktida ediyorlar?” (Halil Günenç- Fetvalar)
* Vakfenin sünnetleri şunlardır:
1 - Vakfeye gitmeden önce gusletmek.
2 - Misafir olan kimsenin, öğle ve ikindi namazlarını cem'i takdim olarak kılması.
3 - Vakfe zamanını Arafat’ta geçirmek.
4 -Cebeli-Rahme eteğinde bulunan serpilmiş kayaların yanında bulunmak. Yalnız, kadınların kenar bir yerde bulunmaları daha iyidir.
5 - Resûlü Ekrem (a.s.v.)'e uyarak kıbleye dönmek.
6 - Dua, istiğfar, tehlil, bol bol Salavat-ı Şerife getirmek ve Allah'a yalvarmak. *
Vakfe’ye Durmak: 
Sözlükte “durmak, ayakta durmak, bir yerde beklemek” anlamındaki vakfe (vukūf) terim olarak hac ibadetini yerine getiren kişinin belirli bir zaman diliminde belirli yerlerde bir süre durmasını ifade eder. 
Vakfenin yapıldığı Arafat ve Müzdelife bölgelerine mevkıf denilir (Müslim, “Ḥac”, 149). Hacda gerçekleştirildiği mekâna nisbetle anılan iki vakfe vardır: Arafat ve Müzdelife vakfeleri. Şimdi Arafat Vakfesini anlatalım;
Vakfe yeri, bütün Arafat sahasıdır. Arafat’ın neresinde olursa olsun vakfe yapmak kâfidir. Ancak Urene vadisi, Arafat’tan olmadığı için, orada vakfe yapmak caiz değildir. Arafat’ın hududu, Urene vadisine bitişik dağdan, karşısındaki dağlara kadar uzanır. 
Nemire mescidinin (İbrahim Halil Camii) bir kısmı Arafat’ın hududunda, bir kısmı dışındadır. Arafat’ın dışında duran kimsenin vakfesi muteber değildir.
Güneş batıncaya kadar bu hale devam eder. Yalnız zevalden sonra bir lahza da olsa vakfe yapmak kâfidir. (Maliki mezhebine göre güneş batmadan önce ayrılanın haccı fasittir.)
Güneş battıktan sonra akşam namazını yatsıya tehir ederek Müzdelife’ye doğru hareket eder. Hacıların, Zilhiccenin dokuzunda vakfe yapmaları lazım iken, onunda yanlış olarak vakfede bulunsalar, bakılır; şayet hacılar çok iseler kafi gelir, yoksa ilerideki senelerde kaza etmeleri gerekir. Vakit geçtikten sonra durum öğrenilmiş ise hacılar kalabalık bile olsalar kaza etmekle mükelleftirler. Arefe sahasından başka bir yerde yanlışlıkla vakfe yapılmış ve vakit geçmiş ise mutlaka kaza edilmesi gerekir. Arefe’nin vakfesinde elleri kaldırıp, yüksek sesle dua etmek müstahaptır.
Müzdelife’de Gecelemenin Sünnetleri
Arafat'ta gecelemenin vacip olduğunu belirtmiştik. Arefe gününün güneşi battıktan sonra Müzdelife'ye gidip orada gecelemenin sünnetleri şunlardır:
a. Fecr'e kadar Müzdelife'de kalıp fecr'den hemen sonra sabah namazını kılmak.
b. Müzdelife'de, cemrelere atılacak taşlan topladıktan sonra Mina'ya hareket etmek.
Her cemre için yedi taş toplanmalıdır. Bu taşlar nohuttan biraz büyük, bakladan da küçük olmalıdır. 
Çünkü Fadl b. Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber, bayram sabahı bana 'Benim için taş topla' dedi. Ben de nohut büyüklüğünde taşlar topladım".(Nesei, Beyhaki)
c. Meş'ar'ul-Haram'ın yanında durmak.
(Meş'ar'ul-Haram, Müzdelife'nin sonunda küçük bir dağın adıdır). Burada seher vaktine kadar durulup 'Rabbena âtina fi'd-dünya haseneten ve fi'lahireti haseneten ve kına azabe'n-nâr' ayeti çokça okunmalıdır.
“Meş'ar'ul-Haram (Kuzah Dağın)da Allah'ı anın! O'nu, size nasıl hidayet ettiyse öyle zikredin. Çünkü O'nun hidayetinden önce dalâlette olanlardandınız.” (Bakara/198)
* Meş'arül-Haramın yanında ortalık aydınlanıncaya kadar kalmak. Yalnız kadın, çocuk, hasta ve yaşlı olan kimseleri gece yarısından sonra Mina'ya göndermek daha efdaldir.* (Halil Günenç)
Sonra Mina'ya doğru yola devam edilmelidir. Şiarları 'Lebbeyk Allahumme lebbeyke'; zikirleri de 'Lâ ilahe illallah' olmalıdır.
Yolculuklarını, güneş doğduktan sonra Mina'ya varacak şekilde ayarlamalıdırlar.
Şeytan Taşlamanın Sünnetleri
Cemretu'l-Akabe'de şeytan taşlarken dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:
a. Mina'da, Cemretu'l-Akabe'ye taş atmadan hiçbir şey yapılmamalıdır.
Çünkü Mina'nın hediyesi, bayram gününde Cemretu'l-Akabe'ye yedi taş atmaktır.
b. Birinci taşı attıktan sonra telbiye etmeyi bırakmalıdır.
Çünkü Hz. Peygamber, birinci taşı atıncaya kadar telbiye'ye devam eder, birinci taşı attıktan sonra keserdi ve onun yerine Allah-u Ekber derdi. 
c. Her taş atılırken Allah-u Ekber denilmelidir.
Erkek taşlama esnasında kolunu, koltuk altının beyazlığı görünecek kadar kaldırmalı ve sağ eliyle atmalıdır. Kadın ise kolunu fazla kaldırmamalıdır. Atılan taşlar en fazla bakla kadar olmalıdır.
Teşrik Günleri'nde Cemrelere Taş Atmanın Sünnetleri
a. Taşlama, güneş batıya doğru kaydığı zaman yapılmalıdır.
Şiddetli izdiham olduğu zaman, taşlamanın tehir edilmesinde bir mahzur yoktur.
b. Birinci ve ikinci cemreye taş atılırken yüz kıbleye dönük olmalı ve taşlar 'Allah-u Ekber' denilerek atılmalıdır.
c. Taşları attıktan sonra, halkın attığı taşların kendisine değmemesi için biraz durmalı, cemreyi arkasına alarak yüzünü kıbleye çevirmeli, kendisi, arkadaşları ve bütün mü'minler için Allah'a niyaz etmelidir. Bu duanın Bakara sûresini okuyacak kadar sürmesi sünnettir. İkinci cemrede de aynısı yapılmalıdır. Halk arasında Büyük Şeytan denilen Cemretu'l-Akabe'de şeytan taşlarken de birinci ve ikinci cemrelerdeki gibi yapılmalıdır. Ancak buradaki taşlamadan sonra orada durulmamalı ve dua edilmemelidir. Bütün bunların delili, Hz. Peygamber'in böyle yaptığının rivayet edilmesidir.
Haccı Tamamlayıp İhramdan Çıkmanın Keyfiyeti
Hacca başlayan kişinin neler yapması gerektiğini ve nelerden kaçınması gerektiğini beyan etmiştik. Şimdi de hac’tan dolayı kendisine yasak olan şeyleri yapmak için hacının neler yapması gerektiğini beyan edeceğiz. 
Hac’tan çıkışın zamanı, bayram gecesinin yarısından sonra başlar, Arafat'tan gelip Müzdelife'de geceleyen kişinin yapması gereken üç şey vardır:
1. Cemretu'l-Akabe'ye taş atmak
2. Traş olmak
3. Kabe'yi tavaf etmek
Bu üç şıktan ikisini yerine getiren kişi hac’tan birinci çıkışa hak kazanmış olur. Buna 'küçük tahallül’ denir. Bu durumda olan hacıya, hac’ta haram olan her şeyi yapmak helâl olur. Ancak nikahlanmak ve cinsel ilişkiye girmek bundan müstesnadır.
Diğer üçüncü şıkkı yaptıktan sonra, kişi hac’tan tamamen çıkmış hac’ta kendisine haram olan bütün şeyler -cinsî ilişkide bulunmak da dahil- helâl olur. Bunun delili, Hz. Aişe'nin rivayet ettiği şu hadîstir: Siz Cemre tu'l-Akabe'ye taş attıktan ve traş olduktan sonra, size güzel koku sürünmek ile haccın diğer yasakları -kadınlar müstesna helâldir. (İmam Ahmed ve Ebu Dâvud)

HAC DUALARI
Dua ibadettir. Hem de ibadetin özüdür. Dua, kalp ve şuurun Allah'ın yardımına muhtaç olduğunun fiilî bir ifadesidir. Bu nedenle Kur'an ve Sünnet'te dua emredilmiştir.
Yalvararak ve için için dua ederek rabbinizi çağırın. (A'raf/55) Bana dua edin, size icabet edeyim. (Mü'min/60) Ve şayet kullarım sana benden sual ettilerse, muhakkak ki ben (onlara) çok yakınım. Bana dua edince dua edenin duasına icabet ederim. (Bakara/186)
Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: Kazayı, ancak dua geri çevirir. Dua ibadetin ta kendisidir.
Duanın kabul edilmesinin nedenlerinin; kalbin ihlası, nefsin temizliği, kazancın helâl oluşu ve dünyadan yüz çevirmek olduğunda şüphe yoktur.
İnsan bu vasıflara hac esnasında daha fazla sahip olur. Bu nedenle hac günlerinde dua meşru kılınmıştır. Allah'ın rahmetine kavuşmak, azabından korunmak için korku ile ümit arasında dua edilmelidir. Duanın en efdali ise Allah'ın Kitabı'nda olan duadır. Onlardan biri şudur: Ey rabbimiz! Bize dünyada da iyilik, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru. (Bakara/)
Sonra da hadîslerde varid olan dualardır. Onlardan biri şudur: Hz. Peygamber, yolculuğa çıkmak için devesine bindiğinde üç defa tekbir getirir ve şöyle derdi: Bu hayvanı bize müsahhar kılan Allah ortaktan münezzehtir. Biz Allah Teâlâ'ya gereği gibi ibadet edemiyoruz. Biz rabbimize döneceğiz. Ey Allahım! Biz senden bu seferimizde birr ve takva'yı; seni razı eden ameli istiyoruz.
Ey Allahım! Bu seferi bize kolaylaştır, uzaklığını kısalt. Ey rabbimiz! Seferde arkadaş sensin. Ailemi sen koru! Ey Allahım! Seferin şiddetinden, kabrin dehşetinden, aile ve malımın fitnesinden sana sığınıyorum. (Müslim)
Hac ibadetleri hakkında birçok dua varid (ulaşmış) olmuştur. Fakat bunların tümünün Hz. Peygamber'e nisbeti sahih değildir. Hatta bunların çoğunun Hz. Peygamber'den gelmediği kesindir. Ancak âlim ve salihlerin çoğu bunları okumanın müstehab olduğunu söylemişlerdir. Bunları dua niyetiyle okumak caizdir ve fakat şart değildir. İnsan, hoşuna giden herhangi bir duayı okuyabilir. Hac ibadetlerini izah ederken hadîslerle varid olan birtakım duaları zikretmiştik. Şimdi zikredeceğimiz duaları ise kimseye nisbet etmeden zikredeceğiz.
1. İhram'da
İmam Razi şöyle der: "Lebbeyke'den sonra hacı 'Ey Allahım! Nefsim, etim, kanım, derim ve tüylerim senin için ihrama girdi' demelidir".
2. Hoşa Giden Bir şey Görüldüğünde
Hoşuna giden bir şey gördüğünde hacı Rasülullah'a uyarak şöyle Dua etmelidir; Senin hizmetine koşuyorum ey rabbim. Hayat, ahiret hayatıdır.
3. Mekke’ye Yaklaşıldığında
İhrama girmiş olan kimse bol bol telbiye getirir. Bahusus namaz akabinde camilerde, gecede, iniş ve çıkışlarda telbiyeyi tekrarlamak müstehabtır.
Mekke'ye yaklaştığında yıkanır, kalp ve ruhunu Allah'a verir, içini bütün iç hastalıklardan temizlemeye gayret eder.
Mekke’ye yaklaşıldığında, Mekke evleri görününce telbiyeden sonra şu dua okunur: “Ey Allahım! Burayı benim için mekan kıl ve bana orada helal rızık nasip eyle. Bu Harem, senin haremindir. Bu belde, senin beldendir. Güvenlik ise sadece senden gelen güvenliktir. Kul, senin kulundur. Ben uzak ülkelerden sana geldim. Çok günahla ve kötü amellerle geldim. Senin azabından korkup sana sığınanın haliyle senden istiyorum. Beni affınla karşıla ve beni cenneti naimine kabul buyur.”
4. Mekke Sınırlarına Vasıl Olunduğunda
Hacı, Mekke haremine vardığı zaman şöyle dua etmelidir: Ey Allahım! Bu, senin haremindir, senin emniyetindir. Beni ateşe haram kıl, kullarını hasrettiğin günde azabından emin kıl. Beni ibadet eden velî kullarından eyle!
5. Kabe Görüldüğünde
Mekke'ye vardıktan sonra eşyalarını yerleştirir sonra Mescidül-Haramın Selâm kapısına doğru gider. 
Mekke'ye girip Kabe görüldüğünde de şöyle dua etmek müstehabtır:
Ey Allahım! Bu beytin (Kabe'nin) şeref, azamet, kerem ve yüceliğini artır. Ey Allahım! Bu beyti şereflendiren, yücelten kullarının da şeref ve keremini artır. Selâm sensin, selâm sendendir. Ey rabbimiz! Bizi selâmla yaşat!
Kabeyi gördüğünde şu duayı okur:
لَآ اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لٰا شَرِيكَ لَهُ. لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ. اَعُوذُ بِرَبِّ الْبَيْتِ مِنَ الْكُفْرِ وَالْفَقْرِ. وَمِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ. وَضِيقِ الصَّدْرِ وَصَلَّى اللّٰهُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ: اَللَّهُمَّ زِدْ بَيْتَكَ هٰذَا تَشْرِيفًا وَتَكْرِيمًا وَتَعْظِيمًا وَمَهَابَةً وَرِفْعَةً وَبِرًّا. وَزِدْ يَا رَبِّ مَنْ كَرَّمَهُ وَشَرَّفَهُ وَعَظَّمَهُ تَشْرِيفًا وَتَعْظِيمًا وَمَهَابَةً وَرِفْعَةً وَبِرًّا
“Azamet sahibi olan Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur. Allah’tan başka tapılacak bir ilah yoktur, sadece O vardır. O’nun ortağı yoktur, Mülk O’nundur, hamd sadece O’na yapılır. O diriltir ve öldürür. O her zaman diridir ve hiçbir zaman ölmez. İyilikler, O’nun elindedir. O her şeye Kâdirdir. Varılacak kimse O’dur. Ey Allahım! Şu mübarek Beyt’in, şeref, hürmet, azamet ve heybetini artır. Ya Rabbi! Ona tazimde bulunan, hürmet gösterenlerin, yine aynı şekilde, tazimde bulunarak, hürmet göstererek Hac veya Umre yapanların da şeref ve mertebelerini yükselt, iyiliklerini çoğalt.”
Camiye her girildiğinde söylenmesi müstahab olan şu duayı selâm kapısına girerken de okur: "Rabbi'ğfir li zünûbi veftah li ebvabe rahmetike." Çıktığı zaman da şöyle der: "Rabbi'ğfir zünûbi ve'ftah li ebvâbe fadlike."
Camiye girdikten sonra farz namazın vakti dar olmaz veya kamet edilmemiş ise Kâbe'ye saygı göstermek için, ilk önce tavaf eder. Bunun adı tavafül Kudumdur, niyeti şöyledir:
اَللّٰهُمَّ اِنِّى اُرِيدُ طَوَافَ بَيْتِكَ الْحَرَامِ فَيَسِّرْهُ لِى وَتَقَبَّلْ مِنِّى سَبْعَةَ اَشْوَاطٍ طَوَافَ الْقُدُومِ لِلّٰهِ تَعَالَى عَزَّ وَجَلَّ
Yani, "Allah’ım; ben Tavafül-Kudum yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve benden kabul eyle." Yedi dönüş Allah için niyet ettim. Sonra çok kalabalık olmazsa Hacer-i Esved'e doğru gider, her iki elini üzerine, yüzünü de aralarına koyup onu öper. Şayet kalabalık varsa uzaktan eliyle işaret etmekle iktifa eder. Yani ellerini omuzlarına karşı kaldırıp içlerini Hacer-i Esved'e çevirir. Çünkü Hacer-i Esved'i istilâm edip öpmek sünnettir. İnsanlara eziyet vermek ise haramdır. Bir sünnet için harama girilmez.
Resûlü Ekrem (a.s.v.) Hazreti Ömer'e buyurdu ki: "Sen kuvvetlisin. Hacer-ül-Esved'i öpmek için izdihama girme, zaif'e eziyet etmiş olursun." (Ahmet bin Hanbel)
Maalesef bazı cahiller, sevab kazanayım derken harama girerler. Vakitli vakitsiz Hacer-i Esved'i öpmek için yarışta bulunup birbirine eziyet ederler. Elini Hacer-i Esved'e verip öpmek veya ona işaret etmekten gaye, itaat üzerine bir mubaya'a yapmak ve Allah'a bağlılığını ifade etmektir.
6. Tavaf Esnasında
Tavafın başlangıcında ve Hacer-i Esved'in her istilâmında ve her defa ona uğradığında şöyle der:
اَللَّهُمَّ اِيمَانًا وَتَصْدِيقًا بِكِتَابِكَ وَوَفَاءً بِعَهْدِكَ وَاتِّبَاعًا لِسُنَّةِ نَبِيِّكَ وَحَبِيبِكَ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
Rüknü Yemani ile Hacer-i Esved'in Rüknü arasında şöyle dua eder:
رَبَّنَآ اٰتِنَا فِى الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ. وَاَدْخِلْنَا الْجَنَّةَ مَعَ الْاَبْرَارِ يَا عَزِيزُ يَا رَبَّ الْعَالَمِينَ
“Rabbena Atina fiddünya haseneten ve-fil ahirati haseneden vekına azabennar ve edhılnel cennete meal ebrar ve azizü ya ğaffar ya rabbel alemin”
Ey Rabbimiz! Dünyada da ahirette de bize iyilikleri ver. Ey Aziz Ey Allah’ım, ey bağışlaması bol olan Alemlerin Rabbi! Cehennem ateşinden bizi koru. İyilerle birlikte bizi Cennetine kabul et.
Kâbe kapısının karşısında şöyle der:
اَللَّهُمَّ اِنَّ هٰذَا الْبَيْتَ بَيْتُكَ وَالْحَرَمَ حَرَمُكَ وَالْاَمْنَ اَمْنُكَ وَهَاذَا مَقَامُ الْعَائِذِ بِكَ مِنَ النَّارِ
Rüknü İrakî'nin yanında da şöyle der:
اَللَّهُمَّ اِنِّى اَعُوذُ بِكَ مِنَ الشَّكِّ وَالشِّرْكِ وَالنِّفَاقِ وَسُوءِ الْاَخْلَاقِ وَسُوءِ الْمَنْظَرِ فِى الْاَهْلِ وَالْمَالِ وَالْوَلَدِ
Rüknü Şamî ile Rüknü Yemanî arasında şöyle der:
اَللَّهُمَّ اجْعَلْهُ حَجًّا مَبْرُورًا وَسَعْيًا مَشْكُورًّا وَعَمَلًا مَقْبُولًا وَتِجَارَةً لَنْ تَبُورَ يَا عَزِيزُ يَا غَفُورُ
Erkekler için tavafta hem idtiba hem remil yapmak sünnettir. İdtiba demek, tavafta sağ omuzu açık bırakmaktır. Remil ise, tavafın ilk üç şavtında adımlarını kısaltmak ile beraber sür'at göstermektir:
Tavafta dünya ve ahirete ait dualar eder, Allah'a yalvarır. 
Tavaf yaparken de şöyle demelidir: Allah'ın ismiyle! Allah en büyüktür. Allahım! Sana iman ederek, tazim ve tasdik ederek, ahdini yerine getirerek, peygamberinin sünnetine uyarak bu işi yapıyorum. Allah'ın salât ve selâmı peygamberinin üzerine olsun. Birinci, ikinci ve üçüncü şavtlarda remel yaptığında hacı şu duayı okumalıdır: 'Yarabbi! Haccımızı mebrur, sayımızı makbul, günahımızı mağfur kıl'.
Dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci şavtlarda şu dua okunmalıdır: 'Yâ rabbî! Affet, merhamet et. Biz kullarını bağışla! Sen hem aziz hem kerimsin. Ey rabbimiz! Bize dünyada bir hasene, ahirette de bir hasene ver. Bizi ateş azabından koru'.
Eğer imkanı olursa aşağıdaki duaları da okur. Her tavafın yedi şavtında okunan seçme duaları ehemmiyetine binaen aşağıya alıyoruz:
Birinci Şavtın Duası
سُبْحَانَ اللّٰهِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ وَلَآ اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ اَكْبَرُ وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ. وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَى رَسُولِ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. اَللّٰهُمَّ اِيمَاناً بِكَ وَتَصْدِيقاً بِكِتَابِكَ وَوَفَاءً بِعَهْدِكَ وَاتِّبَاعاً لِسُنَّةِ نَبِيِّكَ وَحَبِيبِكَ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَسْاَلُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ وَالْمُعَافَاةَ الدَّائِمَةَ فِى الدِّينِ وَالدُّنْيَا وَاْلاٰخِرَةِ وَالْفَوْزَ بِالْجَنَّةِ وَالنَّجَاةَ مِنَ النَّارِ
Şanı yüce olan, her türlü noksanlıktan uzak bulunan Allah’ı tesbih ederim. Her türlü hamd Allah’a mahsustur. Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah en büyüktür. Azamet sahibi Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur. Allah’ın da salat ve selam ettiği Allah’ın Rasulü Muhammed’in üzerine salat ve selam olsun. Ey Allah’ım! Sana, iman ederek, Kitabını tasdik ederek, ahdini tutarak, senin Nebi’n ve sevgilin olan Muhammed’e (s.a.v.) uyarak geldim. Ey Allah’ım, ben, afv ve afiyetler istiyorum, dinde olsun, dünya ve ahirette olsun daimi afiyetler istiyorum. Cennetine kavuşmak ve Cehenneminden kurtulmak istiyorum. (Bana bunları nasib eyle ya Rabbi.)
Rüknü Yemani ile Hacer-i Esved arasında şöyle dua eder:
رَبَّنَآ اٰتِنَا فِى الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ. وَاَدْخِلْنَا الْجَنَّةَ مَعَ الْاَبْرَارِ يَا عَزِيزُ يَا رَبَّ الْعَالَمِينَ
“Allah'ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik, güzellik ver. Bizi ateş azabından koru. Ve bizi ebrar olanlarla beraber Cennetine sok, Ey Aziz olan Alemlerin Rabbi Allahım!”
İkinci Şavtın Duası
اَللّٰهُمَّ اِنَّ هَذَا الْبَيْتَ بَيْتُكَ وَالْحَرَمَ حَرَمُكَ وَالْاَمْنَ اَمْنُكَ وَالْعَبْدَ عَبْدُكَ وَابْنُ عَبْدِكَ وَهٰذَا مَقَامُ الْعَائِذِ بِكَ مِنَ النَّارِ فَحَرِّمْ لُحُومَنَا وَبَشَرَتَنَا عَلَى النَّارِ. اَللّٰهُمَّ حَبِّبْ اِلَيْنَا الْاِيمَانَ وَزَيِّنْهُ فِى قُلُوبِنَا وَكَرِّهْ اِلَيْنَا الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ وَاجْعَلْنَا مِنَ الرَّشِدِينَا اَللّٰهُمَّ قِنِى عَذَابَكَ يَوْمَ تَبْعَثُ عِبَادَكَ. اَللّٰهُمَّ ارْزُقْنِى الْجَنَّةَ بِغَيْرِ حِسَابٍ
Ey Allah’ım! Bu ev, senin evindir. Bu Harem, senin haremindir. Güvenlik ise sadece senden gelen güvenliktir. Kul, senin kulundur. Ben de senin kulunum. Senin kulunun çocuğuyum. Burası, cehennemden sana sığınanların yeridir. Ey Allahım! Bize imanı sevdir, onu kalbimize süsle. Bizi, küfürden, fısktan ve isyandan tiksindir. Bizi doğruya erenlerden eyle. Ey Allahım! Bizi, kullarını yeniden dirilteceğin günün azabından koru. Cennetine hesapsız girenlerden eyle.
Rüknü Yemani ile Hacer-i Esved arasında tekrar رَبَّنَآ اٰتِنَا Rabbena atina” duasını okur.
Üçüncü Şavtın Duası
اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَعُوذُ بِكَ مِنَ الشَّكِّ وَالشِّرْكِ وَالشِّقَاقِ وَالنِّفَاقِ وَسُوءِ الْاَخْلَاقِ وَسُوءِ الْمَنْظَرِ وَالْمُنْقَلَبِ فِى الْمَالِ وَالْاَهْلِ وَالْوَلَدِ. اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَسْاَلُكَ رِضَاكَ وَالْجَنَّةَ وَاَعُوذُ بِكَ مِنْ سَخَطِكَ وَالنَّارِ اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الْقَبْرِ وَاَعُوذُ بِكَ مِنْ فِتْنَةِ الْمَحْيَا وَالْمَمَاتِ
Ey Allah’ım! Ben, şekten, şirkten, ayrılıktan, iki yüzlülükten, kötü ahlaktan, kötü görünüşten, malıma, aileme ve evlatlarıma çirkin bir dönüşten sana sığınırım. Ey Allah’ım! Hiç şüphesiz senin rızanı, Cennetini istiyorum. Senin gazabından ve Cehenneminden yine sana sığınırım. Ey Allah’ım! Kabir fitnesinden de sana sığınırım, ölümün ve hayatın fitnesinden de sana sığınırım.
Rüknü Yemani ile Hacer-i Esved arasında tekrar رَبَّنَآ اٰتِنَا Rabbena atina” duasını okur.
Dördüncü Şavtın Duası
اَللّٰهُمَّ اجْعَلْهُ حَجًّا مَبْرُورًا وَسَعْيًا مَشْكُورًّا وَذَنْبًا مَغْفُورًا وَعَمَلاً صَالِحًا مَقْبُولاً وَتِجَارَةً لَنْ تَبُورَ. يَا عَالِيمُ مَا فِى الصُّدُورِ اَخْبِرْنِى يَا اَللّٰهُ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِ. اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَسْأَلُكَ مُوجِبَاتِ رَحْمَتِكَ وَعَزَائِمَ مَعْفِرَتِكَ وَالسَّلَامَةَ مِنْ كُلِّ اِثْمٍ وَالْغَنِيمَةَ مِنْ كُلِّ بِرٍّ وَالْفَوْزَ بِالْجَنَّةِ وَالنَّجَاةَ مِنَ النَّارِ. رَبِّ قَنِّعْنِى بِمَا رَزَقْتَنِى وَبَارِكْ لِى فِيهَا اَعْطَيْتَنِى وَاَخْلِفْ عَلَى كُلِّ غَائِبَةٍ لِى مِنْكَ بِخَيْرٍ
Ey Allah’ım bunu kabul edilmiş bir Hac (veya Umre) kıl. Ey Allah’ım Çalışmalarımı şükretmeye değer çalışmalardan, günahlarımı affedilmiş günahlardan, amellerimi de salih ve makbul amellerden eyle. Ey Kalplerde olanları bilen Allah’ım! Beni karanlıklardan aydınlığa çıkar. Ey Allah’ım! Ben senin rahmetini kazandıracak şeyleri, mağfiretini kazandıracak çalışmaları, her türlü günahlardan, kötülüklerden kurtuluşu, her türlü iyilikte zenginliği, cennete kavuşmayı, ama, cehennemden kurtulmayı istiyorum. Ey Allah’ım Beni rızıklandırdığın şeylere kanaat etmeyi, bunlardan bana verdiklerini bereketli kılmanı, benim bilmediğim, ama, senin bildiğin iyilikleri de bana ver.
Rüknü Yemani ile Hacer-i Esved arasında tekrar رَبَّنَآ اٰتِنَا Rabbena atina” duasını okur.
Beşinci Şavtın Duası
اَللّٰهُمَّ اَظِلَّنِى تَحْتَ ظِلِّ عَرْشِكَ يَوْمَ لَا ظِلَّ اِلَّا ظِلُّكَ وَلَا بَاقِىَ اِلَّا وَجْهُكَ وَاَسْقِنِى مِنْ حَوْضِ نَبِيِّكَ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ شُرْبَةً مَرِيئَةً لَا نَظْمَاءُ بَعْدَهَا اَبَدًا. اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَسْاَلُكَ مِنْ خَيْرِ مَا سَاَلَكَ مِنْهُ نَبِيُّكَ سَيِّدُنَا مُحَمَّدٌ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَاَعُوذُ بِكَ مِنَ شَرِّ مَا اسْتَعَاذَكَ مِنْهُ نَبِيُّكَ سَيِّدُنَا مُحَمَّدٌ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَسْاَلُكَ الْجَنَّةَ وَنَعِيمَهَا وَمَا يُقَرِّبُنِى اِلَيْهَا مِنْ قَوْلٍ اَوْ فِعْلٍ اَوْ عَمَلٍ وَاَعُوذُ بِكَ مِنَ النَّارِ وَمَا يُقَرِّبُنِى اِلَيْهَا مِنْ قَوْلٍ اَوْ فِعْلٍ اَوْ عَمَلٍ
Ey Allah’ım! Beni, senin gölgenden başka hiçbir gölgenin olmadığı ve senden başka hiçbir şeyin baki olmadığı günde, senin arşının gölgesinde gölgelendir. Beni, peygamberin olan Muhammed’in (s.a.v.) havuzundan bir daha hiç susamayacak şekilde sula. Ey Allah’ım! Ben, senden, senin peygamberin Muhammed (s.a.v.), hangi hayırları istemişse onları istiyorum. Ve, senin peygamberin Muhammed (s.a.v.), hangi şeyden sana sığınmış ise onlardan ben de sana sığınıyorum. Ey Allah’ım! Ben, senden cenneti istiyorum. Cennet nimetlerini istiyorum. Cennete yaklaştıracak, söz, fiil veya amelleri diliyorum.
Rüknü Yemani ile Hacer-i Esved arasında tekrar رَبَّنَآ اٰتِنَا Rabbena atina” duasını okur.
Altıncı Şavtın Duası
اَللّٰهُمَّ اِنَّ لَكَ عَلَىَّ حُقُوقاً كَثِيرَةً فِيهَا بَيْنِى وَبَيْنَكَ وَحُقُوقًا كَثِيرَةً فِيمَا بَيْنِ وَبَيْنَ خَلْقِكَ. اَللّٰهُمَّ مَا كَانَ لَكَ مِنْهَا فَاغْفِرْهُ لِى وَمَا كَانَ لِخَلْقِكَ فَتَحَمَّلْهُ عَنِّى وَآغْنِنِى بِحَلَالِكَ عَنْ حَرَامِكَ وَبِطَاعَتِكَ عَنْ مَعْصِيَتِكَ وَبِفَضْلِكَ عَمَّنْ سِوَاكَ يَا وَاسِعَ الْمَغْفِرَةِ. اَللّٰهُمَّ اِنَّ بَيْتَكَ عَظِيمٌ وَوَجْهَكَ كَرِيمٌ وَاَنْتَ يَا اَللّٰهُ حَلِيمٌ كَرِيمٌ عَظِيمٌ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنِّى اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَسْاَلُكَ اِيمَانًا كَامِلاً وَيَقِينًا صَادِقًا وَرِزْقًا وَاسِعًا وَقَلْبًا خَشِيعًا وَلِسَانًا ذَاكِرًا وَحَلَالاً طَيِّبًا وَتَوْبَةً نَصُوحًا وَتَوْبَةً قَبْلَ الْمَوْتِ وَرَاحَةً عِنْدَ الْمَوْتِ وَمَغْفِرَةً وَرَحْمَةً بَعْدَ الْمَوْتِ وَالْعَفْوَ عِنْدَ الْحِسَابِ وَالْفَوْزَ بِالْجَنَّةِ وَالنَّجَاةَ مِنَ النَّارِ بِرَحْمَتِكَ يَا عَزِيزُ يَا غَفَّارُ يَا رَبِّ زِدْنِى عِلْمًا وَاَلْحِقْنِى بِالصَّالِحِينَ
Ey Allah’ım! Biliyorum, senin benim üzerimde pek çok hakkın bulunuyor. Yine senin yarattıklarınla benim aramda da haklar var. Ey Allah’ım, senin, benim üzerimde olan haklarını affeyle. Yarattıklarına ait olanların yükünü üzerimden kaldır. Helal olan nimetlerinle bana bolluk ver ve haramından sakındır. Ey mağfireti bol olan Allah’ım! Sana itaat edip, sana isyan etmekten, senin lütfuna kavuşup, senden başkasına muhtaç olmaktan beni kurtar. Ey Allah’ım! Şu evin gerçekten de çok azametlidir. Sen de çok şereflisin. Ve sen ey Allah! Halim’sin, Kerim’sin, Azim’sin. Beni affeyle, çünkü sen, affetmeyi seversin.
Rüknü Yemani ile Hacer-i Esved arasında tekrar رَبَّنَآ اٰتِنَا Rabbena atina” duasını okur.
Yedinci Şavtın Duası
سُبْحَانَ اللّٰهِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ وَلَآ اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ اَكْبَرُ وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمُ. اَللَّهُمَّ اِيمَانًا بِكَ وَتَصْدِيقًا بِكِتَابِكَ وَوَفَاءً بِعَهْدِكَ وَاتِّبَاعًا لِسُنَّةِ نَبِيِّكَ وَحَبِيبِكَ مُحَمَّدٍ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ. اَللَّهُمَّ اِنِّى اَسْاَلُكَ الْعَفْوَ وَالْعَافِيَةَ وَالْمُعَافَاةَ الدَّائِمَةَ فِى الدِّيْنِ وَالدُّنْيَا وَاْلاٰخِرَةِ وَالْفَوْزَ بِالْجَنَّةِ وَالنَّجَاةَ مِنَ النَّارِ
Şanı yüce olan, her türlü noksanlıktan uzak bulunan Allah’ı tesbih ederim. Her türlü hamd Allah’a mahsustur. Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah en büyüktür. Azamet sahibi Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur. Ey Allah’ım! Sana, iman ederek, Kitabını tasdik ederek, ahdini tutarak, senin Nebi’n ve sevgilin olan Muhammed’e (s.a.v.) uyarak geldim. Ey Allah’ım, ben, afv ve afiyetler istiyorum, dinde olsun, dünya ve ahirette olsun daimi afiyetler istiyorum. Cennetine kavuşmak ve Cehenneminden kurtulmak istiyorum. (Bana bunları nasib eyle ya Rabbi.)
Yedinci Şavt’ta şu dua da okunur:
“Allahümme inni es’elüke imamen kamile ve-yakiynen sakıkan ve-rızgan vasian ve-kalben haşian ve-lisanen zakiran ve-halalen tayyıben ve-tevbeden nasühan ve-tevbeden kable’l-mevt ve-rahaten ınde’lmevt ve-mağfiraten bağde’l-mevt ve’l-afve ınde’l-hisab ve’l fevze bi’l-cenneti vennecate minennari birahmetike ya azizü ya-gaffaru Rabbi zidni ilmen ve-elhıkni bissalihin.”
Ey Allah’ım, ben senden kamil bir iman, sadık bir bilgi, geniş bir rızık, huşulu, titreyen, ürperen, korkan bir kalp, zakir bir dil, temiz ve helal kazanç, samimi bir tevbe, ve ölümden önce tevbe istiyorum. Ölüm anında kolaylık, ölümden sonra mağfiret ve rahmet ile hesap anında af, Cennetine varmak ve Cehennemden kurtulmak istiyorum. Çünkü senin rahmetin çok geniştir, ey aziz ve çok bağışlayıcı olan Allah’ım. Rabbim, benim ilmimi artır ve beni salihlerden eyle.
Rüknü Yemani ile Hacer-i Esved arasında tekrar رَبَّنَآ اٰتِنَا Rabbena atina” duasını okur.
Tavafını tamamladıktan sonra çok izdiham olmazsa Makam-ı İbrahim’e, yoksa Mescidi Haramın herhangi bir yerine gelir. İki rekat tavaf namazını kılar, birinci rekatta Fatiha’dan sonra Kâfirun, ikincisinde ise İhlas sûrelerini okur.
Sonra dilediği; bahusus şu duayı, okur:
اَللّٰهُمَّ اِنَّكَ تَعْلَمُ سِرِّى وَعَلَانِيَتِى فَاقْبَلْ مَعْذِرَتِى وَتَعْلَمُ حَاجَتِى فَاَعْطِنِى سُؤْلِى وَتَعْلَمُ مَا فِى نَفْسِى فَاغْفِرْ لِى ذُنُوبِى اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَسْاَلُكَ اِيمَانًا يُبَاشِرُ قَلْبِى وَيَقِينًا صَادِقاً حَتَّى اَعْلَمَ اَنَّهُ لَا يُصِيبُنِى اِلَّا لِى رِضًا مِنْكَ بِمَا قَسَمْتَ لِى اَنْتَ وَلِىَّ فِى الدُّنْيَا وَاْلآخِرَةِ تَوَفَّنِى مُسْلِماً وَاَلْحِقْنِى بِالصَّالِحِينَ. اَللّٰهُمَّ لَا تَدَعْ لَنَا فِى مَقَامِنَا هٰذَا ذَنْبًا اَلَّا غَفَرْتَهُ وَلَا هَمًّا اِلَّا فَرَّجْتَهُ وَلَا حَاجَةً اِلَّا قَضَيْتَهَا وَيَسَّرْتَهَا فَيَسِّرْ اُمُورَنَا وَاشْرَحْ صُدُورَنَا وَنَوِّرْ قُلُوبَنَا وَاخْتِمْ بِالصَّالِحَاتِ اَعْمَالَنَا. اَللّٰهُمَّ تَوَفَّنَا مُسْلِمِينَ وَاَحْيِنَا مُسْلِمِينَ وَاَلْحِقْنَا بِالصَّالِحِينَ غَيْرَ خَزَايَا وَلَا مَفْتُونِينَ
Sonra imkân varsa Hacer-i Esved ile Kâbe kapısı arasında Mültezim'e gelir. Göğsünü, yanağını ve ellerini açık olarak üzerine kor. Eğer oraya gidip bunu yapmaya imkân bulamazsa, uzaktan, onun karşısında durup Allah'a yalvarır ve şu duayı okur.
اَللَّهُمَّ يَا رَبَّ الْبَيْتِ الْعَتِيقِ اَعْتِقْ رِقَابَنَا وَرِقَابَ اٰبَائِنَا وَاُمَّهَاتِنَا وَاِخْوَانِنَا وَاَوْلَادِنَا مِنَ النَّارِ يَا ذَا الْجُودِ وَالْكَرَمِ وَالْفَضْلِ وَالْمَنِّ وَالْعَطَاءِ وَاْلاِحْسَانِ. اَللَّهُمَّ اَحْسِنْ عَاقِبَتَنَا فِى اْلاُمُورِ كُلِّهَا وَاَجِرْنَا مِنْ خِزْىِ الدُّنْيَا وَعَذَابِ الْاَحِرَةِ. اَللَّهُمَّ اِنِّى عَبْدُكَ وَابْنُ عَبْدِكَ وَاقِفٌ تَحْتَ بَابِكَ مُلْتَزِمٌ بِاَعْتَابِكَ. مُتَذَلِّلٌ بَيْنَ يَدَيْكَ اَرْجُو رَحْمَتَكَ. وَاخْشَى عَذَابَكَ يَا قَدِيمَ اْلاِحْسَانِ. اَللَّهُمَّ اِنِّى اَسْاَلُكَ اَنْ تَرْفَعَ ذِكْرِى وَتَضَعَ وِزْرِى. وَتُصْلِحَ اَمْرِى وَتُطَهِّرَ قَلْبِى. وَتُنَوِّرَ لِى فِى قَبْرِى. وَتَغْفِرَ لِى ذَنْبِى وَاَسْاَلُكَ الدَّرَجَاتِ الْعُلَى مِنَ الْجَنَّةِ. اٰمِينَ
Sonra Hicr-i İsmail'in yanında şu duayı okur:
اَللّٰهُمَّ اَنْتَ رَبِّى لَآ اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ خَلَقْتَنِى وَاَنَا عَبْدُكَ وَاَنَا عَلَى عَهْدِكَ وَوَعْدِكَ مَا اسْتَطَعْتُ اَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّ مَا صَنَعْتُ اَبُؤُ لَكَ بِنِعْمَتِكَ عَلَىَّ وَاَبُوءُ بِذَنْبِى فَاغْفِرْ لِى فَاِنَّهُ لَا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اَنْتَ. اَللّٰهُمَّ اِنِّى اَسْاَلُكَ مِنْ خَيْرِ مَا سَاَلَكَ بِهِ عِبَادُكَ الصَّالِحُونَ. اَللَّهُمَّ بِاَسْمَائِكَ الْحُسْنَى وَصِفَاتِكَ الْعُلْيَا طَهِّرْ قُلُوبَنَا مِنْ كُلِّ وَصْفٍ يُبَاعِدُنَا عَنْ مُشَاهَدَتِكَ وَمَحَبَّتِكَ. وَاَمِتْنَا عَلَى السُّنَّةِ وَالْجَمَاعَةِ. وَالشَّوْقِ اِلَى لِقَائِكَ يَا ذَا الْجَلَالِ وَاْلاِكْرَامِ. اَللَّهُمَّ نَوِّرْ بِالْعِلْمِ قَلْبِى وَاسْتَعْمِلْ بِطَاعَتِكَ بَدَنِى. وَخَلِّصْ مِنَ الْفِتَنِ سِرِّى وَاشْغِلْ بِاْلاِعْتِبَارِ فِكْرِى وَقِنِى شَرَّ وَسَاوِسِ الشَّيْطَانِ وَاَجِرْنِى مِنْهُ يَا رَحْمَانُ حَتَّى لَا يَكُونَ عَلَىَّ سُلْطَانٌ. رَبَّنَآ اِنَّنَآ اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Sonra Zemzem suyuna gider, doya doya içer ve üzerine döker. Zemzem suyunu içmek için şu duayı okur:
اَللَّهُمَّ اِنِّى اَسْاَلُكَ عِلْمًا نَافِعًا وَرِزْقًا وَاسِعًا وَشِفَاءً مِنْ كُلِّ دَاءٍ وَسَقَمٍ
Sonra Safa tepesine çıkıp ve yüzünü Kâbe’ye çevirip tekbir getirir ve şöyle der:
اَللَّهُمَّ اِنِّى اُرِيدُ اَنْ اَسْعَى مَا بَيْنَ الصَّفَا وَالْمَرْوَةِ سَبْعَةَ اَشْوَاطٍ لِلّٰهِ تَعَالَى عَزَّ وَجَلَّ
Daha sonra Safadan inerek, Merve'ye doğru gider. Önce Merve'den Safaya doğru giderse bu şavt muteber değildir. Giderken iki yeşil direk arasında hafifçe koşar. Koşarken Allah'ın rahmetine doğru koştuğunu tasavvur eder. Fakat kadın için koşmak sünnet değildir.
Gidiş bir Şavt, geliş de ayrı bir Şavt sayılır.
7. Sa'y Yaparken
Sa’ye başlarken; Resûli Ekrem (a.s.v.)'in sa'yında okuduğu duayı okumak.
“Ey Allah’ım, Safa ve Merve arasında, 7 şavt olmak üzere, senin rızan için Hac Sa’y’ı yapmak istiyorum. Onu bana kolay kıl ve benden kabul buyur.”
Safa üzerinde kıbleye yönelip şöyle dua edilmelidir:
Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Bize hidayet, eden Allah en büyüktür. Hamd Allah'a mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur. O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'nundur. Hayr O'nun elindedir. O her şeye kadirdir. Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir. Sözünü yerine getirmiş, kuluna yardım etmiştir. Ahzab'ı (Düşman ordularını) tek başına kaçırmıştır. Allah'tan başka ilah yoktur. Biz ancak O'na ibadet ederiz. Kâfirlerin hoşuna gitmese de dini yalnız O'na has kılarız. Yârab! Sen 'Bana dua edin icabet edeyim' buyurdun. Sen asla sözünden caymazsın. Beni İslâm'a hidayet ettiğin gibi, dünyadan Müslüman olarak çıkıncaya kadar da hidayetini benden esirgeme! 
Merve tepesinin üzerinde de aynı dua tekrar edilmelidir.
Sa’y’ın 1. Şavtında Okunacak Dua:
Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Hamd sadece Allah’adır. Allah’dan başka hiçbir ilah yoktur. Ey kalpleri evirip çeviren Allah! Kalbimi dinin üzerinde sabit kıl. Allahım! Senden rahmetini gerektiren şeyleri, mağfiretini, azimetini, cenneti istiyorum. Her günahtan selâmeti istiyorum. Ateşten kurtuluşu istiyorum. Ey Allahım! Senden takvayı, zenginliği ve namuslu olmayı istiyorum.
Sa’y’in 2. Şavtında Okunacak Dua:
Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Hamd sadece Allah’adır. Allah’dan başka hiçbir ilah yoktur. O Allah ki, yalnızca bir tekdir ve her şey kendisine muhtaçtır. Ve O Allah’ın, ne yoldaşı ne de çocuğu vardır. O’nun mülkünde ve iktidarında ortak olamaz ve olmaz. İşlerini yapması için de bir yardımcıya ihtiyacı da olmaz. Öyleyse, O Allah’ı en büyük bil ve öyle inan. Ey Allah’ım! Sen şüphesiz indirdiğin kitabında şöyle diyorsun: Bana dua edin, yalvarın, size hemen cevap verip karşılığını bahşedeyim. Rabbimiz, bize emrettiğin gibi sana gelip yalvarıyoruz: Bizi affeyle! Çünkü sen hiçbir zaman vaadine muhalefet etmezsin!
Sa’y’in 3. Şavtında Okunacak Dua:
Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Hamd sadece Allah’adır. Ey Rabbimiz! Bize nurunu tamamla. Bizi affeyle. Çünkü sen her şeyi yapmaya hakkıyla kadirsin. Ey Allah’ım! Senden hayrın hepsini istiyorum, erken olanını da geç olanını da istiyorum. Senden günahlarımın bağışlanmasını diliyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi, senden aynı zamanda rahmetini de diliyorum. Ey Rabbim! Beni bağışla, bana rahmet et. Kusurlarımı affet, bildiğin günahlarımı da sil. Çünkü sen, bizim bilmediğimizi bilensin. Şüphesiz ki sen izzet sahiplerinin en yücesi ve en şereflisisin.
Sa’y’in 4. Şavtında Okunacak Dua:
Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Hamd sadece Allah’adır. Allah’ım, ben senden senin bildiğin hayırları diliyorum. Senin bildiğin kötülüklerden de sana sığınıyorum. Ve senin bildiğin her şey için senden bağışlanma diliyorum. Çünkü bütün gayb alemini ve bizim bilmediğimizi her şeyi bilen yalnızca sensin. Allah’tan başka ilah yoktur. Ki O Allah, tek mülk ve iktidar sahibidir, tek gerçek olan Hak’tır ve Mübin’dir. Muhammed de Allah’ın Rasulüdür. O da her şeyi doğru söyleyen ve vaadine güvenilendir. Ya Rabbi, beni İslâm ile hidayetlendirdiğin gibi, beni ondan ayırma da. Beni Müslüman olarak vefat ettir.
Sa’y’in 5. Şavtında Okunacak Dua:
Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Hamd sadece Allah’adır. Sen her şeyden münezzehsin. Biz sana gereği gibi, senin hakkın olduğu gibi şükredemiyoruz. Seni sana layık olan şekliyle tenzih ederiz. Ey Allahım! Bize imanı sevdir. Onu gönüllerimize, kalplerimize nakşet! Bizi, küfürden, fasıklıktan, sana isyan etmekten tiksindir. Ve bizi doğru yola erenlerden eyle. Ey rabbim! Kalbimi aç, gönlümü genişlet. Ve işlerimi de kolay eyle.
Sa’y’in 6. Şavtında Okunacak Dua:
Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Hamd sadece Allah’adır. Tek olan Allah’tan başka ilah yoktur. Ki O Allah, vaadine sadıktır. Kuluna yardım eder. İslâm’a düşmanlık eden grupları da tek başına hezimete uğratır ve uğratmıştır da. Allah’tan başka ilah yoktur, O’ndan başkasına da ibadet ve kulluk etmeyiz. Kafirler hoş görmese de O’nun dini en doğru dindir. Ey Allah’ım! Bana hidayet ve takva diliyorum, af ve zenginlik diliyorum. Ey Allahım, hamd sana mahsustur. Bunu dilimizle de söylüyoruz. Bu söylediğimiz ne güzeldir.
Sa’y’in 7. Şavtında Okunacak Dua:
Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. O’nu büyüklerin en büyüğü olarak tekbirle anarım. Allah’a çok çok şükürler olsun. Allahım! Bize imanı sevdir. Onu gönlüme, kalbime nakşet! Beni, küfürden, fasıklıktan, sana isyan etmekten tiksindir. Ve beni doğru yola erenlerden eyle. Rabbim, bana merhamet et, beni bağışla. Bana ikram et ve sadece senin bildiklerini de affeyle. Çünkü, bizim bilmediğimizi sen elbette biliyorsun. Ve sen hiç şüphe yok ki, ikram edenlerin, affedenlerin en izzetlisisin.
Bu şekilde 7. Şavttan sonra Sa’y Biter ve Dua Edilir:
Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur. Bize afiyet ver, bizi bağışla. Sana itaat etmekte ve şükretmekte bize yardım eyle. Senden başkasını bize vekil kılma. Tam ve kamil bir iman ve İslâm’a ulaşmamız için bize yardım et. Bizi, senin razı olacağın şekilde vefat ettir. Allah’ım! Bana acı, beni yaşattığın sürece, bende kalan isyanla ilgili her şeyden uzaklaşmama yardımcı ol. Allah’ım, bana acı ki, işe yaramaz boş işlerle uğraşmayı bana zor göreyim. Beni senin razı olacağın şeylerle rızıklandır, ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allah’ım.
8. Arafat'ta
Arafat'ta çok dua etmek müstehabtır. Bir hadîste 'Duanın en makbulü, Arafat'ta yapılan duadır' buyurulmuştur. 
Hz. Peygamber, 'Benim ve benden önceki peygamberlerin yaptığı duaların en güzeli şudur' diyerek şu duayı okumuştur: “Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir, O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'na mahsustur. O her şeye kadirdir.”
Hz. Ali'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber'in, Arafat'ta vakfede en fazla okuduğu dua şudur: 'Ey Allahım! Hamd ancak sanadır; bizim hamdımız ve bizden daha hayırlı hamdler... Ey Allahım! Namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm senin içindir. Dönüş sanadır. Ey rabbim! benim mirasım senindir. Ey rabbim! Rezilliğin şerrinden sana sığınıyorum’.
Peygamber Efendimizin (sav) yaptığı Arafat duası ise şöyledir:
“Tek olan Allah’tan başka ilah yoktur. Ki O’nun ortağı da yoktur. Mülk ve iktidar sadece O’nundur. Hamd da sadece O’nadır. Ve O, diriltir, öldürür.
Kendisi ise diridir, bakidir, hiçbir zaman sonsuza kadar ölmez. Hayır, O’nun elindedir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir. Dönüş yine O’na olacaktır. Ey Allah’ım kalbimi nurla doldur. İşittiğimi (kulağımı) de nurla doldur. Gördüğümü (gözümü) de nurla doldur. Allah’ım! Kalbimi aç, gönlümü genişlet. İşlerimi âsan eyle. Dilimden de bağları çöz.”
Resûlullâh (a.s.v.) vakfede bir eliyle devesinin yularını tutup diğer elini kaldırarak kulluğunun ve kalbî hayâtının hassâsiyetini ifâde eden uzunca bir duâ yaptı. Bu duânın bir kısmı şöyledir:
“Ey Allâh’ım! Sen’in buyurduğun şekilde ve bizim söylediğimizden daha üstün olarak Sana hamd olsun! Ey Allâh’ım! Benim namazım, ibâdetim, hayâtım ve ölümüm Sen’in içindir! Dönüşüm Sanadır!
Ey Allâh’ım! Kabir azâbından, kalbin vesvesesinden, işlerin dağınıklığından Sana sığınırım! Ey Allâh’ım! Rüzgârların getirdiği âfetin şerrinden Sana sığınırım!
Ey Allâh’ım! Gözümde bir nûr, kulağımda bir nûr, kalbimde bir nûr yarat! Ey Allâh’ım! Göğsüme genişlik ver! İşimi kolaylaştır! Ey Allâh’ım! Sağlığın hastalığa çevrilmesinden, birdenbire gelip çatacak azâbından ve bütün gazabından Sana sığınırım! Ey Allâh’ım! Beni doğru yoluna ulaştır! Geçmişimi, geleceğimi bağışla!
Ey dereceleri yükselten, bereketleri indiren, ey gökleri ve yeri yaratan Allâh’ım! Sesler türlü türlü dillerle coşup Sana doğru yükseliyor, Sen’den taleplerde bulunuyor! Benim isteğim de; dünyâ halkının beni unuttuğu imtihan yurdunda Sen’in beni hatırlamandır!
Ey Allâh’ım! Sen sözümü işitiyor, bulunduğum yeri görüyor, gizli açık neyim varsa biliyorsun! İşlerimden hiçbiri Sana gizli değildir! Ben çâresizim, yoksulum, Sen’den yardım ve emân diliyorum! Korkuyorum, kusurlarımı îtirâf ediyorum! Bir çâresiz Sen’den nasıl isterse, ben de öyle istiyorum! Zelil bir günahkâr Sana nasıl yalvarırsa, ben de öyle yalvarıyorum! Sen’in yüce huzûrunda boynunu bükmüş, Sen’in için gözlerinden yaşlar boşanan, Sen’in uğrunda bütün varlığını fedâ eden, Sen’in için yüzünü topraklara süren bir kulun Sana nasıl duâ ederse, ben de öyle duâ ediyorum! Ey Rabbim! Duâmın kabûl edilmesinden beni mahrum bırakma! Bana Raûf ve Rahîm ol, ey kendisinden istenilenlerin en hayırlısı ve verenlerin en keremlisi!” (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, V, 166-168; Heysemî, III, 252; İbn-i Kayyım, II, 237)
Selef-i sâlihînin Arafat’ta yaptığı duâlardan bir kısmı da şöyledir:
“İlâhî! Sana karşı kim kendisini övebilir? İlâhî! Dilim mâsiyetlerle tutulmuş, benim Sana vesile kılacak ne işe yarar bir amelim ne de emelden başka bir şefaatçim var! İlâhî! Biliyorum ki; kusurlarım yüzünden ne huzurunda mevkiim ne de Sen’den özür dilemeye yüzüm kalmıştır! Fakat Sen keremlilerin en keremlisisin! İlâhî! Ben merhametine nâil olmaya lâyık değilsem, merhametin bana yetişebilir! Çünkü Sen’in rahmetin her şeyi kuşatacak derecede geniştir! İlâhî! Benim kusurum ne kadar büyük de olsa, Sen’in affının yanında küçük kalır! Sen onları bana bağışlayıver ey kerem sâhibi Allâhım!
Rabbim! Sen ancak itaatkâr kullarını affedeceksen, günahkârlar kime gidip sığınsınlar? Rabbim! Sen sâdece takvâ sâhibi kullarına rahmet ve merhamet edeceksen, mücrimler kimden yardım istesinler!
Ben Sana her an muhtâcım! Sen’in ise bana hiçbir ihtiyâcın yoktur! Sen ancak yaratanım olarak beni bağışlarsın! Beni şu durduğum yerden, bütün hâcetlerimi yerine getirmiş, taleplerimi ihsan buyurmuş, temennîlerimi gerçekleştirmiş olarak döndür!
Ey isteyenlerin ihtiyaçlarına sâhip ve mâlik olan Allâhım! Ey susmakta olanların içlerinden geçirdiklerini bilen Allâhım! Ey kendisinden başka yardım beklenecek başka Rab bulunmayan Allâhım! Ey kendisinin üstünde korkulacak başka bir yaratıcı bulunmayan Allâh’ım! Ey yanına varılacak veziri, rüşvet verilecek kapıcısı bulunmayan Allâhım! Ey dilekler çoğaldıkça cömertlik ve keremi artan; ihtiyaçlar çoğaldıkça fazl u ihsânı çoğalan Allâhım! Ey Allâh’ım! Sen her misâfiri ağırlarsın! Bizler de Sen’in misâfirleriniz! Bizleri cennetinde ağırla!
Ey Allâhım! Her kâfileye hediye, her isteyene atiyye verilir; her ziyaretçiye ikrâm edilir! Her sevap umana sevap verilir! Bizler topluca Sen’in Beyt-i Harâm’ına geldik! Şu büyük meşâirde vakfeye durduk! Şu mübârek yerlerde hazır bulunduk! Ümîdimiz, yüce katındaki sevap ve mükâfâta nâil olmaktır! Ümîdimizi boşa çıkarma Allâhım!” (Gazâlî, İhyâ, I, 337-338; Beyhakî, Şuabu’l-Îman, II, 25-26)
  Arafat sahasında okunacak seçme dua;
لَآ اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لٰا شَرِيكَ لَهُ. لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيِى وَيُمِيتُ وَهُوَ حَيٌّ لَا يَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ. اَللَّهُمَّ اِنَّكَ وَفَّقْتَنِى وَحَمَلْتَنِى عَلَى مَا سَخَّرَتْ لِى حَتَّى بَلَّغْتَنِى بِاِحْسَانِكَ اِلَى زِيَارَةِ بَيْتِكَ وَالْوُقُوفِ عِنْدَ هٰذَا الْمَشْعَرِ الْعَظِيمِ اِقْتِدَاءً بِسُنَّةِ خَلِيلِكَ وَاقْتِفَاءً لِاٰثَارِ خِيرَتِكَ مِنْ خَلْقِكَ سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَاِنَّ لِكُلِّ ضَيْفٍ قِرًى وَلِكُلِّ وَفْدٍ جَائِزَةً وَلِكُلِّ زَائِرٍ كَرَامَةً وَلِكُلِّ سَائِلٍ عَطِيَّةً وَلِكُلِّ رَاجٍ ثَوَابًا وَلِكُلِّ مُلْتَمِسٍ لِمَا عِنْدَكَ جَزَاءً وَلِكُلِّ رَاغِبٍ اِلَيْكَ زُلْفَى وَلِكُلِّ مُتَوَجِّهٍ اِلَيْكَ اِحْسَانٍ. وَقَدْ وَقَفْنَا بِهٰذَا الْمَشْعَرِ الْعَظِيمِ. رَجَاءً لِمَا عِنْدَكَ فَلَا تُخَيِّبْ اِلَهَنَا رَجَاءَنَا فِيكَ يَا سَيِّدِنَا يَا مَوْلَانَا يَا مَنْ خَضَعَتْ كُلُّ الْاَشْيَاءِ لِعِزَّتِهِ وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِعَظَمَتِهِ. اَللَّهُمَّ اِلَيْكَ خَرَجْنَا وَبِفِنَائِكَ اَنَخْنَا وَاِيَّاكَ اَمَّلْنَا وَمَا عِنْدَكَ طَلَبْنَا وَلِاِحْسَانِكَ تَعَرَّضْنَا. وَلِرَحْمَتِكَ رَجَوْنَا. وَمِنْ عَذَابِكَ اَشْفَقْنَا وَلِبَيْتِكَ الْحَرَامِ حَجَجْنَا يَا مَنْ يَمْلِكَ حَوَائِجَ السَّائِلِينَ وَيَعْلَمُ ضَمَائِرَ الصَّامِتِينَ يَا مَنْ لَيْسَ مَعَهُ رَبٌّ يُدْعَى وَلَآ اِلٰهٌ يُرْجَى وَلَا فَوْقَهُ خَالِقٌ يَخْشَى وَلَا وَزِيرٌ يُؤْتَى وَلَا حَاجِبٌ يُرْشَى يَا مَنْ يَزْدَادُ عَلَى السُّؤَاٰلِ اِلَّا كَرَمًا وَجُودًا وَعَلَى كَثْرَةِ الْحَوَائِجِ اِلَّا تَفَضُّلًا وَاِحْسَانًا. اَللَّهُمَّ اِنَّكَ تَرَى مَكَانِى وَتَسْمَعُ كَلَامِى وَتَعْلَمُ سِرِّى وَعَلَانِيَتِى وَلَا يَخْفَى عَلَيْكَ شَىْءٌ مِنْ اَمْرِى اَنَا الْبَائِسُ الْفَقِيرُ الْمُسْتَغِيثُ الْوَجِلُ. الْمُشْفِقُ الْمُقِرُّ الْمُعْتَرِفُ بِذَنْبِهِ. اَسْاَلُكَ مَسْاَلَةَ الْمِسْكِينِ وَابْتَهِلُ اِلَيْكَ ابْتِهَالَ الْمُذْنِبِ الذَّلِيلِ وَاَدْعُوكَ دُعَاءَ الْخَائِفِ الضَّرِيرِ دُعَاءَ مَنْ خَضَعَ لَكَ عُنُقُهُ وَذَلَّ لَكَ جَسَدُهُ. وَفَاضَتْ لَكَ عَيْنَاهُ وَرَغِمَ لَكَ اَنْفُهُ. لَا تَجْعَلْنِى رَبِّ شَقِيًّا وَكُنْ بِى رَؤُفًا رَحِيمًا يَا خَيْرَ الْمَسْؤُلِينَ وَيَا خَيْرَ الْمُعْطِينَ. رَبِّ اهْدِنَا بِالْهُدَى وَزِيِّنَّا بِالتَّقْوَى. وَاغْفِرْلَنَا فِى اْلاٰخِرَةِ وَاْلاُولَى. اَللَّهُمَّ اجْعَلْ فِى قَلْبِى نُورًا. وَفِى سَمْعِى نُورًا وَفِى بَصَرِى نُورًا. وَفِى لِسَانِى نُورًا. وَعَنْ يَمِينِى نُورًا. وَفَوْقِى نُورًا. وَاجْعَلْ فِى نَفْسِى نُورًا. وَعَظِّمْ لِى نُورًا. رَبِّ اشْرَحْ لِى صَدْرِى وَيَسِّرْ ل۪ٓى اَمْر۪ى. اَللَّهُمَّ اِنِّى اَسْاَلُكَ الْهُدَى وَالتَّقْوَى وَالْعَفَافَ وَالْغْنَى اَللَّهُمَّ اجْعَلْهُ حَجًّا مَبْرُورًا وَذَنْبًا مَغْفُورًا وَعَمَلًا صَالِحًا مَقْبُولًا. اَللَّهُمَّ اِنِّى قَدْ وَفَدْتُ اِلَيْكَ وَوَقَفْتُ بَيْنَ يَدَيْكَ فِى هٰذَا الْمَوْضِعِ الشَّرِيفِ رَجَاءً لِمَا عِنْدَكَ فَلَا تَجْعَلْنِى الْيَوْمَ اَخْيَبَ وَفْدِكَ فَاَكْرِمْنِى بِالْجَنَّةِ وَمُنَّ عَلَىَّ بِالْمَغْفِرَتِ وَالْعَافِيَةِ وَاَجِرْنِى مِنَ النَّارِ. وَادْرَاْ عَنِّى شَرَّ خَلْقعكَ اِنْقَطَعَ الرَّجَاءُ اِلَّا مِنْكَ وَاُغْلِقَتِ الْاَبْوَبُ اِلَّا بَابَكَ. فَلَا تَكِلْنِى اِلَى اَحَدٍ سِوَاكَ فِى اُمُورِ دِينِى وَدُنْيَاىَ طَرْفَةَ عَيْنٍ وَلَا اَقَلَّ مِنْ ذٰلِكَ وَانْقُلْنِى مِنَ الشَّرِّ كُلِّهِ. وَاَجْمَعْ لِى الْخَيْرَ كُلَّهُ يَا اَكْرَمَ مَنْ سُئِلَ وَاَجْوَدَ مَنْ اَعْطَى. اَللَّهُمَّ اجْعَلْ خَيْرَ اَمْرِى اٰخِرَهُ وَخَيْرَ عَمَلِى خَوَاتِمَهُ وَخَيْرَ اَيَّامِى يَوْمَ لِقَائِكَ. اَللَّهُمَّ ثَبِّتْنِى بِاَمْرِكَ وَاَيِّدْنِى بِنَصْرِكَ وَارْزُقْنِى مِنْ فَضْلِكَ وَنَجِّنِى مِنْ عَذَابِكَ يَوْمَ تَبْعَثُ عِبَادَكَ. فَقَدْ اَتَيْتُكَ لِرَحْمَتِكَ رَاجِيًا وَعَنْ دَاعِيًا وَلِقَسْوَةِ قَلْبِى شَاكِيًا. وَمِنْ ذَنْبِى خَاشِيًا وَلِنَفْسِى ظَالِمًا وَبِجُرْمِى عَالِمًا. دُعَاءَ مَنْ جُمِعَتْ عُيُوبُهُ وَكَثُرَتْ ذُنُوبُهُ وَتَصَرَّمَتْ اٰمَالُهُ وَبَقِيَتْ اٰثَامُهُ وَاَنْ سَكَبَتْ دَمْعَتُهُ وَانْقَطَعَتْ مُدَّتُهُ دُعَاءَ مَنْ لَا يَجِدُ لِنَفْسِهِ غَافِرًا غَيْرَكَ وَلَا لِمَاْمُولِهِ مِنَ الْخَيْرَاتِ مُعْطِيًا سِوَاكَ. وَلَا لِكَسْرِهِ جَابِرًا اِلَّا اَنْتَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ. وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيمِ. اَللَّهُمَّ وَقَدْ دَعَوْتُكَ بِالدُّعَاءِ الَّذِى عَلَّمْتَنِيهِ فَلَا تَحْرِمْنِى مِنَ الرَّجَاءِ الَّذِى عَرَّفْتَنِيهِ يَا مَنْ لَا تَنْفَعُهُ الطَّاعَةُ وَلَا تَضُرُّهُ الْمَعْصِيَةُ وَمَا اَعْطَيْتَنِى مِمَّا اُحِبُّ فَاجْعَلْهُ لِى عَوْنًا فِيهَا تُهِبُّ وَاجْعَلْهُ لِى خَيْرًا وَحَبِّبْ طَاعَتَكَ لِى وَالْعَمَلَ بِهَا كَمَا حَبَّبْتَهَا اِلَى اَوْلِيَائِكَ حَتَّى رَاَوْ ثَوَابَهَا كَمَا هَدَيْتَنِى لِلْاِسْلَامِ فَلَا تَنْزِعْهُ مِنِّى حَتَّى تَقْبِضَنِى اِلَيْكَ وَاَنَا عَلَيْهِ. اَللَّهُمَّ حَبِّبْ اِلَىَّ اْلاِيمَانَ وَزَيِّنْهُ فِى قَلْبِى وَكَرِّهْ اِلَىَّ الْكُفْرَ وَالْفُسُوقَ وَالْعِصْيَانَ. وَاجْعَلْنِى مِنَ الرَّاشِدِينَ. اَللَّهُمَّ اخْتِمْ بِالْخَيْرَاتِ اٰجَالَنَا وَحَقِّقْ بِفَضْلِكَ اٰمَالَنَا وَسَهِّلْ لِبُلُوغِ رِضَاكَ سُبُلَنَا وَحَسِّنْ فِى جَمِيعِ الْاَحْوَالِ اَعْمَالَنَا يَا مُنْقِذَ الْغَرْقَى يَا مُنْجِىَ الْهَلْكَى يَا شَاهِدَ كُلِّ نَجْوَى يَا مُنْتَهَا كُلِّ شَكْوَى. يَا قَدِيمَ اْلاِحْسَانِ يَا دَائِمَ الْمَعْرُوفِ يَا مَنْ رِزْقُ كُلِّ شَىْءٍ عَلَيْهِ وَمَصِيرُ كُلِّ شَىْءٍ اِلَيْهِ. اِلَيْكَ رُفِعَتْ اَيْدِ السَّائِلِينَ وَامْتَدَّتْ اَعْنَاقُ الْعَابِدِينَ. نَسْاَلُكَ اَنْ تَجْعَلَنَا فِى كَنَفِكَ وَجُودِكَ وَحِرْزِكَ وَعِيَاذِكَ وَسَتْرِكَ وَاَمَانِكَ. اَللَّهُمَّ اِنَّا نَعُوذُ بِكَ مِنْ جَهْدِ الْبَلَاءِ وَدَرَكِ الشَّقَاءِ وَسُوءِ الْقَضَاءِ وَشَمَاتِةِ الْاَعْدَاءِ وَسُوءِ الْمَنْظَر وَالْمُنْقَلَبِ فِى الْمَالِ وَالْاَهْلِ وَالْوَلَدِ. اَللَّهُمَّ لَا تَدَعِ فِى مُقَامِنَا هٰذَا ذَنْبًا اِلَّا غَفَرْتَهُ وَلَا هَمًّا اِلَّا فَرَجْتَهُ وَلَا غَائِبًا اِلَّا رَدَدْتَهُ وَلَا كَرْبًا اِلَّا كَشَفْتَهُ وَلَا دَيْنًا اِلَّا قَضَيْتَهُ وَلَا عَدُوًّا اِلَّا كَفَيْتَهُ وَلَا فَسَادًا اِلَّا اَصْلَحْتَهُ وَلَا مَرِيضًا اِلَّا عَافَيْتَهُ وَلَا خَلَّةً اِلَّا سَدَدْتَهَا وَلَا حَاجَةً مِنْ حَوَائِجِ الدُّنْيَا وَاْلاٰخِرَةِ لَكَ فِيَا رِضًى فِيهَا صَلَاحٌ اِلَّا قَضَيْتَهَا فَاِنَّكَ تَهْدِى السَّبِيلَ وَتَجْبُرُ الْكَسِيرَ وَتُغْنِى الْفَقِيرَ. اَللَّهُمَّ لَا يَمْنَعُنِى مِنْكَ اَحَدٌ اِذَا اَرَدْتَنِى وَلَا يُعْطِينِى اَحَدٌ اِذَا حَرَمْتَنِى فَلَا تَحْرِمْنِى بِقِلَّةِ شُكْرِى وَلَا تَخْذُلْنِى بِقِلَّةِ صَبْرِى. اَللَّهُمَّ اجْعَلِ الْمَوْتَ خَيْرَ غَائِبٍ نَنْتَظِرُهُ وَالْقَبْرَ خَيْرَ بَيْتٍ نَعْمُرُهُ. وَاجْعَلْ مَا بَعْدَهُ خَيْرًا لَنَا مِنْهُ رَبِّ اغْفِرْلِى وَلِوَالِدَىَّ وَلِاَبْنَاءِى وَلِاِخْوَانِى وَلِاَهْلِ بَيْتِى وَذُرِّيَّتِى وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُسْلِمِينَ وَالْمُسْلِمَاتِ الْاَحْيَاءِ مِنْهُمْ وَالْاَمْوَاتِ. اَللَّهُمَّ اِنِّى اَسْاَلُكَ اِيمَانًا يُبَاشِرُ قَلْبِى يَقِينًا صَادِقًا حَتَّى اَعْلَمُ اَنَّهُ لَا يُصِيبُنِى اِلَّا مَا كَتَبْتَ لِى وَرَضِّنِى بِقَضَائِكَ وَاَعِنِّى عَلَى الدُّنْيَا بِالْعِفَّةِ وَالْقَنَاعَةِ وَعَلَى الدِّينِ بِالطَّاعَةِ. وَطَهِّرْ لِسَانِى مِنَ الْكَاذِبِ وَقَلْبِى مِنَ النِّفَاقِ وَعَمَلِى مِنَ الرِّيَاءِ وَبَصَرِى مِنَ الْخِيَانَةِ فَاِنَّكَ تَعْلَمُ خَائِنَةَ الْاَعْيُنِ وَمَا تُخْفِى الصُّدُورُ. اَللَّهُمَّ اِرْحَمْ غُرْبَتِى فِى الدُّنْيَا وَمَصْرَعِى عِنْدَ الْمَوْتِ وَوَحْشَتِى فِى قَبْرِى وَمُقَامِى بَيْنَ يَدَيْكَ. اَللَّهُمَّ اَنْتَ السَّلَامُ وَمِنْكَ السَّلَامُ تَبَارَكْتَ وَتَعَالَيْتَ يَا ذَا الْجَلَالِ وَاْلاِكْرَامِ. اَللَّهُمَّ اَنْتَ الْمَلِكُ لَآ اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ وَاَنَا عَبْدُكَ ظَلَمْتُ نَفْسِى وَاعْتَرَفْتُ بِذَنْبِى فَاغْفِرْ لِى ذُنُوبِى فَاِنَّهُ لَا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ اِلَّا اَنْتَ وَاهْدِنِى لِاَمْن الْاَخْلَاقِ فَلَا يَهْدِى لِاَحْسَنِهَا اِلَّا اَنْتَ. وَاصْرِفْ عَنِّى سَيِّئَهَا فَاِنَّهُ لَا يَصْرِفُ سَيِّئَهَا اِلَّا اَنْتَ لَبَّيْكَ وَسَعْدَيْكَ الْخَيْرُ كُلُّهُ بِيَدِكَ اَسْتَغْفِرُكَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ. اَللَّهُمَّ احْيِنِى مَا عَلِمْتَ الْحَيَاةَ خَيْرًا لِى وَتَوَفَّنِى اِذَا عَلِمْتَ الْوَفَاةَ خَيْرًا لِى وَاهْدِنِى لارْشَدِ اَمْرِى وَاَجِرْنِى مِنْ شَرِّ نَفْسِى. اَللَّهُمَّ اَحْسِنْ عَاقِبَتَنَا فِى اْلاُمُورِ كُلِّهَا وَاَجِرْنَا مِنْ خَزْىِ الدُّنْيَا وَعَذَابِ الْاَحِرَةِ اِرْحَمْ غُرْبَتِى فِى الدُّنْيَا وَتَضَرُّعِى عِنْدَ الْمَوْتِ وَوَحْدَتِى فِى الْقَبْرِ وَمُقَامِى بَيْنَ يَدَيْكَ. اَللَّهُمَّ اِنِّى اَسْاَلُكَ بِاسْمِكَ الطَّيِّبِ الطَّاهِرِ الْمُبَارَكِ الْاَحَبِّ اِلَيْكَ الَّذِى اِذَا دُعْيِتَ بِهِ وَاِذَا اسْتُرْحِمْتَ بِهِ رَحِمْتَ وَاِذَا اَسْتُفْرِجْتَ بِهِ فَرَّجْتَ اَنْ تُعِيذَنِى مِنَ الْكُفْرِ وَالْفَقْرِ وَالْقِلَّةِ وَالذِّلَّةِ وَالْعِلَّةِ. وَكَافَّةِ الْاَمْرَاضِ وَالْاَعْرَاضِ وَسَائِرِ الْاَسْقَامِ وَاْلاٰلَامِ. وَاَسْاَلُكَ فَوَاتِحَ الْخَيْرِ وَخَوَاتِمَهُ وَجَوَامِعَهُ وَاَوَّلَهُ وَاٰخِرَهُ وَظَاهِرَهُ وَبَاطِنَهُ وَالدَّرَجَاتِ الْعُلَا. اَللَّهُمَّ اِنِّى اَسْاَلُكَ فَرَجًا قَرِيبًا وَنَصْرًا عَزِيزًا وَصَبْرًا جَمِيلًا وَفَتْحًا مُبِينًا وَعِلْمًا كَثِيرًا نَافِعًا وَرِزْقًا وَاسِعًا مَبَارَكًا فِى عَافِيَةٍ بِلَا بِلَاءٍ. وَاَسْاَلُكَ الْعَافِيَةَ مِنْ كُلِّ بَلِيَّةٍ وَاَسْاَلُكَ تَمَامَ الْعَافِيَةِ وَالشُّكْرَ عَلَى الْعَافِيَةِ. اَللَّهُمَّ اقْسِمْ لِى مِنْ خَشْيَتِكَ مَا تَحُولُ بِهِ بَيْنِى وَبَيْنَ مَعَاصِيكَ وَمِنْ طَاعَتِكَ مَا تُبَلِّغُنِى بِهِ جَنَّتَكَ. وَمِنَ الْيَقِينَ مَا تُهَوِّنُ بِهِ عَلَىَّ مَصَائِبَ الدُّنْيَا وَمَتِّعْنِى اَللَّهُمَّ بِسَمْعِى وَبَصَرِى وَدِينِى وَاجْعَلْهُ الْوَارِثَ مِنِّى وَاجْعَلْ ثَاْرِى عَلَى مَنْ ظَلَمَنِى وَانْصُرْنِى عَلَى مَنْ عَادَانِى وَلَا تَجْعَلِ الدُّنْيَا اَكْبَرَ هَمِّى وَلَا مَبْلَغَ عِلْمِى وَلَا اِلَى النَّاسِ مَصِيرِى. اَللَّهُمَّ اِنِّى اَسْاَلُكَ بِنُورِكَ وَنُورِ وَجْهِكَ الْكَرِيمِ وَسُلْطَانِكَ الْعَظِيمِ. تَوْبَةً صَادِقَةً وَاَوْبَةً خَالِصَةً وَاِنَابَةً كَامِلَةً وَمَحَبَّةً غَالِيَةً. وَشَوْقًا اِلَيْكَ وَرَغْبَةً فِيمَا لَدَيْكَ فَرَجًا عَاجِلًا وَرِزْقًا وَاسِعًا وَلِسَانًا رَطْبًا بِذِكْرِكَ وَقَلْبًا مُنَعَّمًا بِشُكْرِكَ وَبَدَنًا هَيِّنًا لَيِّنًا بَطَاعَتِكَ. وَاَعْطِنَا مَالَا عَيْنٌ رَاَتْ وَلَا اُذُنٌ سَمِعَتْ وَلَا خَطَرَ عَلَى قَلْبِ بَشَرٍ. اَللَّهُمَّ اِنَّا نَعُوذُ بِكَ مِنَ الْفَقْرِ اِلَّا اِلَيْكَ وَمِنَ الذُّلِّ اِلَّا لَكَ. وَمِنَ الْخَوْفِ اِلَّا مِنْكَ. وَاَعُوذُ بِكَ اَنْ اَقُولُ زُورًا اَوْ اَغْشَى فُجُورًا. اَوْ اَكُونَ بِكَ مَغْرُورًا وَنَعُوذُ بِكَ مِنْ شَمَاتَةِ الْاَعْدَاءِ وَعُضَالِ الدَّاءِ وَخَيْبَةِ الرَّجَاءِ. وَزَوَالِ النِّعَمِ وَفُجَاءَةِ النِّقَمِ. وَارْزُقْنَا حَلَاوَةَ مُنَاجَاتِكَ. وَاسْئَلُكْ بِنَا سَبِيلَ مَرْضَاتِكَ: وَاقْطَعْ عَنَّا كُلِّ مَا يُبْعِدُنَا عَنْ خَدْمَتِكَ وَطَاعَتِكَ وَاَنْقِذْنَا مِنْ دَرَكَاتِكَ وَغَفَلَاتِنَا وَاَلْهِمْنَا رُشْدَنَا وَحَقِّقْ فِيكَ قَصْدَنَا وَاسْتُرْنَا فِى دُنْيَانَا وَاٰخِرَتِنَا وَاحْشُرْنَا فِى زُمِرَةِ الْمُتَّقِينَ وَاَلْحِقْنَا بِعِبَادَكَ الضَّالِحِينَ. اَللَّهُمَّ اجْعَلْنَا مِنَ الْاَئِمَّةِ الْاَبْرَارِ وَاَسْكِنَّا مَعَهُمْ فِى دَارَ الْقَرَارِ وَلَا تَجْعَلْنَا مِنَ الْمُخَالِفِينَ الْفُجَّارِ وَوَفِّقْنَا لِحُسْنِ اْلاِقْبَالِ عَلَيْكَ وَاْلاِصْغَاءِ اِلَيْكَ وَالْمُبَادَرَةِ اِلَى خِدْمَتِكَ وَحُسْنِ الْاَدَبِ فِى مُعَامَلَتِكَ وَالتَّسْلِيمِ لِاَمْرعكَ وَالرِّضَا بِقَضَائِكَ وَالصَّبْرِ بَلَائِكَ وَالشُّكْرِ لِنِعْمَائِكَ وَاَعِذْنَا مِنْ اَحْوَالِ الشَّقَاءِ وَوَفِّقْنَا لِاَعْمَالِ اَهْلِ التَّقَى وَارْزُقْنَا اْلاِسْتِعْدَادَ لِيَوْمِ اللِّقَاءِ يَا مَنْ عَلَيْكَ اْلاِعْتِمَادُ وَالْمُتَّكَلُ. اَللَّهُمَّ انْهَجْ بِنَا مَنَاهِجَ الْمُفْلِحِينَ وَاَلْبِسْنَا خِلَعَ اْلاِيمَانِ وَالْيَقِينِ وَخُصَّنَا مِنْكَ بِالتَّوْفِيقِ الْمُبِينِ. وَوَفِّقْنَا لِقَوْلِ الْحَقِّ وَاتِّبَاعِهِ وَخَلِّصْنَا بِالْبَاطِلِ وَابْتِدَاعِهِ وَكُنْ لَنَا مُؤَيِّدًا وَلَا تَجْعَلْ لِفَاجِرٍ عَلَيْنَا يَدًا. وَاجْعَلْ لَنَا عَيْشًا رَغَدًا وَلَا تُشَمِّتْ بِنَا عَدُوًّا وَلَا حَاسِدًا وَارْزُقْنَا عِلْمَا نَافِعًا. اَللَّهُمَّ عَامِلْنَا بِغُفْرَانِكَ وَامْنُنْ عَلَيْنَا بِفَضْلِكَ وَاِحْسَانِكَ وَنَجِّنَا مِنَ النَّارِ وَعَافِنَا مِنْ دَارِ الْخِزْىِ وَالْبَوَارِ وَاَدْخِلْنَا بِفَضْلِكَ الْجَنَّةَ دَارَ الْقَرَارِ وَاجْعَلْنَا مَعَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ فِى دَارِ رِضْوَانِكَ. اَللَّهُمَّ لَا تَجْعَلْ هٰذَا اٰخِرَ عَهْدِى مِنْ هٰذَا الْمَوْقِفِ الْعَظِيمِ. وَارْزُقْنِى الرُّجُوعَ اِلَيْهِ مَرَّاتٍ كَثِيرَةًا بِلُطْفِكَ الْعَمِيمِ وَاجْعَلْنِى مُفْلِحًا مَرْحُومًا مُسْتَجَابَ الدُّعَاءِ فَائِزًا بِالْقَبُولِ وَارِّضْوَانِ وَالتَّجَاوُزِ وَالْغُفْرَانَ وَالرِّزْقِ الْحَلَالِ الْوَاسِعِ وَبَارِكْ لِى فِى جَمِيعِ اُمُورِى وَمَا اَرْجِعُ اِلَيْهِ مِنْ اَهْلِى وَمَا لِى وَاَوْلَادِى. رَبَّنَآ اٰتِنَا فِى الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ. وَاغْفِرْ لَنَا وَلِوَالِدَيْنَا وَذُرِّيَّاتِنَا وَاِخْوَانِنَا وَاَهْلِينَا وَالْحَاضِرِينَ وَالْغَائِبِينَ مِنَ الْمُسْلِمِينَ اَجْمَعِينَ بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ وَصَلَّى اللّٰهُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ.
Güneş batıncaya kadar bu hale devam eder. Yalnız zevalden sonra bir lahza da olsa vakfe yapmak kâfidir. (Maliki mezhebine göre güneş batmadan önce ayrılanın haccı fasittir.)
Güneş battıktan sonra akşam namazını yatsıya tehir ederek Müzdelife’ye doğru hareket eder. Hacıların, Zilhiccenin dokuzunda vakfe yapmaları lazım iken, onunda yanlış olarak vakfede bulunsalar, bakılır; şayet hacılar çok iseler kafi gelir, yoksa ilerideki senelerde kaza etmeleri gerekir. Vakit geçtikten sonra durum öğrenilmiş ise hacılar kalabalık bile olsalar kaza etmekle mükelleftirler. Arefe sahasından başka bir yerde yanlışlıkla vakfe yapılmış ve vakit geçmiş ise mutlaka kaza edilmesi gerekir. Arefe’nin vakfesinde elleri kaldırıp, yüksek sesle dua etmek müstahaptır.
9. Müzdelife'de ve Meş'ar'ul-Haram'da
Meş'ar'ul-Haram (Kuzah Dağın)da Allah'ı anın! O'nu, size nasıl hidayet ettiyse öyle zikredin. Çünkü O'nun hidayetinden önce dalâlette olanlardandınız. (Bakara/198)
Şu duayı okumak müstehabtır: Ey Allahım! Senden tüm hayırları ve kötülüklerimi ıslah etmeni istiyorum ve bütün serleri benden uzaklaştırmanı istiyorum. Çünkü bunu senden başkası yapamaz. Bunu sadece sen yapabilirsin'.
Müzdelife’de Meş'arü'l-Haramda şu duayı okur:
اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ لَآ اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ وَلِلّٰهِ الْحَمْدُ. اَللَّهُمَّ كَمَا اَوْقَفْتَنَا فِىَ هٰذَا الْطَانِ وَاَرَيْتَنَا اِيَّاهُ وَفِّقْنَا لِذِكْرِكَ كَمَا هَدَيْتَنَا وَاغْفِرْلَنَا وَارْحَمْنَا كَمَا وَعَدْتَنَا بِقَوْلِكَ وَقَوْلُكَ الْحَقُّ ﴿فَاِذَآ اَفَضْتُمْ مِنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدٰيكُمْ وَاِنْ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلِه۪ لَمِنَ الضّآَلّ۪ينَ. ثُمَّ اَف۪يضُوا مِنْ حَيْثُ اَفَاضَ النَّاسُ وَاسْتَغْفِرُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ} اَللَّهُمَّ اِنَّا نَسْاَلُكَ يَا غَفُورُ يَا رَحِيمُ اَنْ تَفْتَحَ لِاَدْعِيَتِنَا اَبْوَابَ اْلاِجَابَةِ يَا مَنْ اِذَا سَاَلَهُ الْمُضْطَرُّ اَجَابَهُ. يَا مَنْ يَقُولُ لِلشَّىْءِ كُنْ فَيَكُونُ. اَللَّهُمَّ اِنَّا جِئْنَاكَ بِجَمْعِنَا مُتَشَفِّعِينَ اِلَيْكَ فِى الْغُفْرَانِ ذُنُوبِنَا فَلَا تَرُدُّنَا خَائِبِينَ وَاٰتِنَا اَفْضَلَ مَا تُؤْتِى عِبَادَكَ الصَّالِحِينَ وَلَا تَصْرِفْنَا مِنْ هٰذَا الْمَشْعَرِ الْعَظِيمِ اِلَّا فَائِزِينَ مُفْلِحِينَ غَيْرَ خَزَايَا وَلَا نَادِمِينَ وَلَا ضَالِّينَ وَلَا مُضِلِّينَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ. اَللَّهُمَّ وَفِّقْنَا لِلْهُدَى وَاعْصِمْنَا مِنْ اَسْبَابِ الْجَهْلِ وَالرَّدَى وَسَلِّمْنَا مِنْ اٰفَاتِ النُّفُوسِ فَاِنَّهَا شَرُّ الْعِدَى وَاجْعَلْنَا مِمَّنْ اَقْبَلْتَ عَلَيْهِ فَاَعْرَضَ عَمَّنْ سِوَاكَ. وَخُذْ بِاَيْدِينَا اِلَيْكَ وَارْحَمْ تَضَرُّعَنَا بَيْنَ يَدَيْكَ. الهنَا قَوِّمْنَا اذَا اِعْوَجَجْنَا وَاَعِنَّا اِذَا اسْتَقَمْنَا وَكُنْ لَنَا وَلَا تَكُنْ عَلَيْنَا وَاَحْيِنَا فِى الدُّنْيَا مُؤْمِنِينَ طَائِعِينَ وَتَوَفَّنَا مُسْلِمِينَ نَائِبِينَ وَاجْعَلْنَا مِمَّنْ يَاْخُذُ كِتَابَهُ بِالْيَمِينِ وَاجْعَلْنَا يَوْمَ الْفَزَعِ الْاَكْبَرِ مِنَ اْلاٰمِنِينَ وَمَتِّعْنَا اَللَّهُمَّ بِالنَّظَرِ اِلَى وَجْهِكَ الْكَرِيمِ بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّحِمِينَ
10. Kurban Günü Mina'da
Meş'ar'ul-Haram'dan çıkıp Mina'ya gelindiğinde şöyle dua edilmelidir: Hamd Allah'a mahsustur. O Allah ki beni afiyet içinde Mina'ya getirdi. Ey Allahım! Burası Mina'dır. ben Senin emrinle buraya geldim. Çünkü ben Senin kulunum ve kullarından birinin çocuğuyum. Senden dilediğim, velî kullarına ihsan ettiğin nimetleri bana da ihsan etmen, dünya ve ahirette hâlimi düzeltmendir. Ey merhametlilerin en merhametlisi Allah’ım; din ve dünyamla ilgili her türlü mahrumiyetten, fitneye düşmekten, musibetlere duçar olmaktan sana sığınıyorum yâ erhamerrahîmin!
Allahım, sözümü duyuyor, yerimi görüyorsun. Gizli, aşikâr her hâlimi biliyorsun. Sana gizli kalan hiç bir işim yok. Ben yardım ve kurtuluş dileyen, korkudan titreyerek günahlarımı ikrar ve itiraf eden zavallı bir yoksulum. Zavallı bir kul olarak Sana yalvarıyor, boynu bükük bir âciz olarak Sana sığınıyor, huzurunda zilletle eğilmiş bir biçare olarak Sana niyaz ediyorum. Allah’ım, Senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği istiyorum. Senden başka kullukta bulunulacak bir ilâh yok, yalnız Sen varsın, bütün noksan sıfatlardan uzaksın. Sonsuz kudret ve azamet sahibi ve Halîm olan Allah’tan başka hiç bir ilâh yoktur. Arş-ı Azîm’in Rabbi olan yüce Allah’tan başka hiç bir ilâh yoktur. Göklerin, yerin ve arş-ı kerîmin Rabbi yüce Allah’tan başka ibadet ve kulluğa lâyık hiç bir ilâh yoktur.
11. Teşrik Günlerinde Mina'da
Hz. Peygamber 'Teşrik günleri, yeme-içme ve Allah'ı zikretme günleridir' buyurmuştur. Teşrik günlerinde Allah'ı çokça zikretmek müstehabtır. Zikrin en efdali de Kur'an okumaktır. Her cemrenin yanında durup Kabe'ye yönelmek, Allah'a hamd etmek, teşbih, tehlil ve tekbir getirmek, ümit ve korku arasında Allah'a yalvarmak müstehabtır.
12. Zemzem Suyu İçerken
Hz. Peygamber 'Zemzem suyu, ne için içilirse, onun için şifa olur’ buyurmuştur. Zemzem içilirken şu duayı okumak müstehabtır: Ey Allahım! Senin peygamberinin 'Zemzem, ne için içilirse, onun için şifa olur' buyurduğunu işittim. Ben de beni affetmen ve şöyle şöyle yapman için içiyorum. (Veya ne istiyorsa onu söylemelidir).
Soru-Hacılarımız hacdan dönünce beraberinde zemzem suyunu getirip,  ziyaretçilerine ikram ederler. Ziyaretçiler de zemzem suyunu içmek için hemen ayağa kalkıp içerler, bununla ilgili herhangi bir şey sabit olmuş mudur?
Cevap: Zemzem suyu ile abdest suyunun artığını ister ayakta, ister oturarak içmek sünnettir. İçen kimse ikisinin arasında muhayyerdir. Bunlardan başkasında ayakta içmek, tenzihen mekruhtur. Yani sünnet olan, o suyun içilmesidir. Hangi keyfiyet üzerine olması ise mühim değildir.(Halil Günenç-Fetvalar-390)
Hacı, tavaf yaptıktan ve iki rekat tavaf namazını kıldıktan sonra Kâbe’ye yüzünü çevirir ve zemzem suyunu içer. İçerken Kâbe’ye defalarca bakar ve Zemzem suyundan bir miktar kendi üzerine döker. Sonra imkân varsa Kâbe’ye giderek Kâbe’nin eşiğini öper. Kâbe’nin eteğine yapışır. Allah'a yalvarır ve şu duayı okur:
اِنَّ الَّذِى فَرَضَ عَلَيْكَ الْقُرْاٰنَ لَرَادُّكَ اِلَى مَعَادَ. يَا مُعِيدُ اَعِدْنِى يَا سَمِيعُ اَسْمِعْنِى يَا جَابِرُ اجْبُرْنِى يَا سَتَّارُ اسْتُرْنِى يَا رَحْمَانُ ارْحَمْنِى وَيَا رَادُّ ارْدُدْنِى اِلَى بَيْتِكَ هٰذَا. وَارْزُقْنِى اِلَيْهِ الْعَوْدَ ثُمَّ الْعَوْدَ كَرَّاتٍ بَعْدَ مَرَّاتٍ تَائِبِينَ عَابِدِينَ سَائِحِينَ لِرَبِّنَا حَامِدِينَ صَدَقَ اللّٰهُ وَعْدَهُ وَنَصَرَ عَبْدَهُ وَهَزَمَ الْاَحْزَابَ وَحْدَهُ اَللَّهُمَّ اكْتُبْ السَّلَامَةَ وَالْعَافِيَةَ وَالْغَنِيمَةَ لَنَا وَلِعَبِيدِكَ الْحُجَّاجِ وَالْغُزَاةِ وَالْمُسَافِرِينَ وَالْمُقِيمِينَ فِى بَرِّكَ وَبَحْرِكَ مِنْ اُمَّةِ مُحَمَّدٍ اَجْمَعِينَ. اَللَّهُمَّ احْفَظْنِى عَنْ يَمِينِى وَعَنْ يَسَارِى وَمِنْ قُدَّامِى وَمِنْ وَرَاءِ ظَهْرِى وَمِنْ فَوْقِى وَمِنْ تَحْتِى حَتَّى تُوصِلَنِى اِلَى اَهْلِى وَبَلَدِى فَاِذا اَوْ صَلْتَنِى اِلَى اَهْلِى وَبَلَدِى. اَسْاَلُوكَ اَنْ لَا تُخْلِينِى مِنْ رَحْمَتِكَ طَرْفَةَ عَيْنٍ وَلَا فَقَلَّ مِنْ ذٰلِكَ. اَللَّهُمَّ كُنْ لَنَا صَاحِبًا فِى سَفَرِنَا خَلِيفَةً فِى اَهْلِنَا وَاطْمِسْ عَلَى وُجُوهِ اَعْدَائِنَا وَامْسَخْهُمْ عَلَى مَكَانَتِهِمْ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ الْمُضِىَّ وَلَا الْمَجِىَٔ اِلَيْنَا. اَللَّهُمَّ اِنَّا نَسْاَلُكَ فِى سَفَرِنَا هٰذَا البِرَّ وَالتَّوَى وَمِنَ الْعَمَلِ مَا تَرْضَى اَللَّهُمَّ لَفوِّنْ عَلَيْنَا سَفَرنَا هٰذَا وَاطْوِ عَنَّا بَعْدَهُ. اَللَّهُمَّ اَنْتَ الصَّاحِبُ فِى السَّفَرِ وَالْخَلِيفَةُ فِى الْاَهْلِ. اَللَّهُمَّ اِنِّى اَعُوذُ بِكَ مِنْ وَعْثَاءِ السَّفَرِ وَكَابَةِ الْمَنْظَرِ وَسُوءِ الْمُنْقَلَبِ فِى الْمَالِ وَالْاَهْلِ وَالْوَلَدِ. اَللَّهُمَّ اطْوِ لَنَا الْاَرْضَ وَهَوِّنْ عَلَيْنَا السَّفَرَ. اَللَّهُمَّ اصْحُبْنَا فِى سَفَرِنَا وَاخْلُفْنَا فِى اَهْلِنَا لَا تُشَدُّ الرِّحَالُ اِلَّا اِلَى ثَلَاثَةِ مَسَاجِدَ مَسْجِدِى هٰذَا وَمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَمَسْجِدَ الْاَقْصَى
Hülasa
Bunlar birtakım dualardır. Bunları İmam Nevevî'nin Ezkar isimli kitabından seçtik. Bunların çoğu malum olduğu üzere selef-i salihînin ve âlimlerin dualarındandır. Onlar bu duaları yapmışlar, halka, özellikle de halkın avamına bunları öğretmek istemişlerdir. Böylece halkın o temiz mekânlarda, o huşûlu hallerde dua etmelerini arzu etmişlerdir. Onlar, bu hususta Hz. Peygamber'den gelen duaların az olduğunu bilirler. Onun için bu duaların, Hz. Peygamber'den geldiğine, onun sözleri olduğuna inanmak doğru olmaz. Bunlar, mürsel dualardır ve onlarla dua etmek caizdir. Ayrıca bunların dışında diğer dualar da okunabilir. Allah'tan dileğimiz, razı olduğu duaları bize ilham etmesi ve dualarımızı kabul etmesidir.

HACCI İHLÂL
Haccın ihlâlini gerektiren şeyler şunlardır:
1. Emredilen bir şeyin, Şârî (fıkıh) tarafından -fidye vermek şartıyla- terk edilmesine izin verilmesi.
2. Sözü geçen beş vacipten birini terk etmek.
3. Haccın rükûnlarından birini terk etmek.
4. İhramlıyken yapılması haram olan şeylerden birini yapmak.
Haccı ihlâl eden şeyler bunlardır. Ancak bunların bazısı fidye ile telafi edilebilir, bazısı ise edilemez. Şimdi bunları teker teker inceleyelim:
1. Emredilen bir şeyin, Şârî tarafından -fidye vermek şartıyla terk edilmesine izin verilmesi.
Bu, Kıran veya Temettü haccına niyet edildiğinde söz konusu olur. Çünkü Şafii mezhebinde emredilen şey, hacca veya umreye gitmek için ihrama girmektir. Fakat buna rağmen Kıran veya Temettü haccına da niyet edilebilir. Ancak bu durumda bir kurban kesme şartı vardır. Eğer kurban bulunmazsa, onun bedeli verilmelidir. Eğer bedelini verme imkânı da yoksa, üç gün hac’ta iken, yedi gün de memlekete döndükten sonra oruç tutmalıdır.
Hac zamanına kadar umre ile faydalanmak isteyen kimse, kolaylıkla elde edebileceği bir kurban kessin. Fakat bunu bulamayan kimse, hacta üç gün, hactan sonra (memleketine döndüğünde) yedi gün oruç tutsun. (Bakara/196)
Eğer hac’ta üç gün oruç tutmazsa, memleketine döndükten sonra üç gün tutmalı, sonra dört gün ara verip yedi gün daha tutmalıdır.
2. Sözü geçen beş vacipden birini terk etmek.
Bu beş vacip; mîkatta ihrama girmek, şeytan taşlamak, Müzdelife'de gecelemek, Mina'da gecelemek ve veda tavafı yapmaktır. Bunlardan birini terk eden kişi, haccı ihlâl etmiş sayılır. Bu ihlâli telafi etmek için bir kurban kesmesi gerekir. Eğer bunu yapamazsa üç gün hac’ta, yedi gün de memleketine döndükten sonra oruç tutmalıdır.
3. Haccın rükûnlarından birini  .
Meselâ haccın rükûnlarından biri olan Arafat'ta vakfe'ye durmayı terk eden kişinin yapması vacip olan şeyler şunlardır:
a. Tıpkı Temettü haccında olduğu gibi bir kurban kesmesi gerekir. Eğer kurban kesemezse üç gün hac’ta, yedi gün de memleketine döndükten sonra oruç tutmalıdır,
b. O haccı, umre'ye çevirerek ihramdan çıkmalıdır. Bu umre, onun üzerine farz olan umre yerine geçer.
c. Bu haccı, daha sonra kaza etmesi gerekir. Bu haccın, farz veya nafile olması hükmü değiştirmez ve her halükârda kaza edilmesi gerekir. Bu kazanın da hemen ertesi sene yapılması lâzımdır. Ancak bir özür söz konusu olursa, kaza tehir edilebilir. Haccın rükûnlarından birinin uyku veya unutkanlık gibi bir sebepten ötürü terk edilmesi de" hükmü değiştirmez.
Tavaf, sa'y ve traş olmak gibi rükûnların telafi edilmesi söz konusu değildir. Bunlardan birini ihlâl eden kişinin, terk ettiği rüknü yerine getirmesi şarttır. Meselâ haccı yaptığı halde tavafı unutan kişi, üç veya beş sene sonra Mekke'ye gidip o tavafı yaparak haccını tamamlar.
4. İhramlıyken yapılması haram olan şeylerden birini yapmak.
İhramlıyken yapılması haram olan şeyleri daha önce beyan etmiştik. Meselâ saçı traş etmek, tırnağı kesmek veya dikişli bir elbise giymek bunlardandır. Bunlardan birini yapan kişinin bu ihlâli şu şekilde telâfi etmesi vaciptir:
4.1. Eğer yaptığı haram, traş olmak, tırnak kesmek, dikişli elbise giymek, koku sürünmek, başı kapatmak, cinsî ilişkide değil de cinsî ilişkinin mukaddimelerinde bulunmak olursa aşağıdaki hususlardan birini yerine getirmek vacip olur:
a. Bir koyunu kurban kesmek.
b. Altı fakiri doyurmak.
c. Üç gün oruç tutmak.
Kişi bunlardan birini seçebilir. Ancak kestiği kıl veya tırnağın sayısı üçten az olmaması halinde böyledir. Eğer üçten az olursa her kıl veya tırnak için 1 müdd yiyecek vermelidir.
4.2. Eğer hac veya umre yapan kişinin işlediği haram, cinsî ilişkide bulunmak ise, o zaman bir deve kesmesi vacip olur. Eğer kesecek deve bulunmazsa, devenin bedeli fakirlere verilmelidir. Bu bedel, Mekke piyasasının fiyatlarına göre takdir edilir. Bu da yemeğe göre takdir edilir, yemekler de sadaka olarak fakirlere verilir. Eğer deve bulunamaz, devenin bedeli de verilemezse, bu bedel müdd'e göre takdir edilir ve her müdd için 1 gün oruç tutulur.
4.3. Eğer kişinin işlediği haram, hayvan avlamak ise aşağıdaki şartların yerine getirilmesi gerekir:
a. Eğer avlanan hayvanın evcil hayvanlar arasında benzeri varsa, ceza olarak o benzerini kesmek vacip olur, Meselâ deve kuşu avlayan kimse, bir deve kesmelidir. Avlanan hayvan yabanî bir sığır veya eşekse, bir inek kesilmelidir. Avlanan hayvan geyikse, bir keçi kesilmelidir. Diğerleri de buna kıyas edilir.
b. Eğer avlanan hayvanın cezası hakkında sahabeden bir şey nakledilmemişse, avlanan hayvanın, evcil hayvanlardan benzeri de bilinmiyorsa, iki adil şahidin hakemliğine başvurulmalıdır.
“İhramda iken av öldürmeyin. Sizlerden avı kasten öldürenin cezası (evcil hayvanlardan) onun bir benzeridir. Kabe'ye ulaşmış bir kurbanlık olarak bu cezaya sizden olan İki adaletli kişi hükmedecektir.” (Mâide/95)
c. Şayet öldürülen hayvanın misli bulunamamışsa o günün değerinden kıymeti takdir edilir ve bedeli fakirlere dağıtılır. Kıymet takdirinde ise adil iki kişinin hükmüne müracaat edilir.
d. Güvercin ve benzeri kuşlar bu hükümlerden müstesnadır. Bir güvercin avlamak ceza olarak bir koyun veya bir keçi kesmeyi gerektirir.
Sahabeden böyle nakledilmiştir. Bu hususta delil sahabeden yapılan nakildir. Çünkü sahabe bunları Hz. Peygamber'den duymuştur. 
Eğer avlanan hayvanın bir benzeri varsa, avlayan kişi onun benzerini kesmek, bedelini vermek; onun karşılığı olarak fakirlere yiyecek dağıtmak veya her müdd için 1 gün oruç tutmak arasında muhayyerdir. 
Bunun delili şu ayet-i celile'dir: “Ey iman edenler! İhramda iken av öldürmeyin. Sizlerden avı kasten öldürenin cezası, (evcil hayvanlardan) onun bir benzeridir -Kabe'ye ulaşmış bir kurbanlık olarak bu cezaya sizden olan iki adaletli kişi hükmedecektir- veya (cezası), fakirlere yedirmek suretiyle kefaret vermektir veya onun dengi oruçtur.” (Mâide/95)
Misli olmayan av hayvanın kıymeti iki adil kişi tarafından takdir edilir ve o, fakirlere sadaka olarak verilir. Veya her müdd için 1 gün oruç tutulur.
Soru -İhramda olan kimsenin hamam vs yerlerde sabun ile yıkanması caiz midir?
Cevap: İhramda olan kimsenin hamam vs’de sabun ile yıkanması Şafii mezhebine göre caizdir. Ebu Eyyüb'den rivayet edildiğine göre Peygamber (sav) de "İhramda iken yıkanırdı". Hanefi mezhebine göre ise sabunsuz veya kokusu olmayan sabun ile yıkanmakta bir sakınca yoktur. Fakat kokulu sabun ile yıkanmak haramdır. (Halil Günenç-Fetvalar-391)
Şimdiye kadarki açıklamalarımızdan vacip olan bir şeyi terk etmenin cezasının şu tertibe göre yapılması gerektiği anlaşılmıştır: Cezanın bedeli olarak kurban kesilir, eğer bu yoksa sadaka verilir, bu da yoksa oruç tutulur. Ancak bu hususta kişi muhayyerdir; isterse kurban keser, isterse yemek yedirir, isterse oruç tutar. Allah hakikati daha iyi bilir.
Hacı için olduğu gibi, başkası için de kurban kesmek sünnet'tir. (Şartları oluştuğunda kurban kesmek Hanefî mezhebine göre vaciptir). Hac’ta kurban kesmenin vakti, şeytan taşlamadan sonra başlayıp teşrik günlerine; yani bayramdan üç gün sonraya kadar devam eder.
Hac’ta Vacip Olan Kurbanlar ve Onların Yerine Geçen Şeyler
Hac’ta vacip olan kurbanlar beş kısımdır:
1. Takdir edilmiş kurban
Bu kurban, haccın vaciplerinden biri terk edildiğinde vacip olur. Bu vacipleri daha önce zikretmiştik. Bu bakımdan haccın vaciplerinden birini terk eden kişinin bir koyun kesmesi veya kurban edilecek bir sığır veya deveye ortak olması gerekir. Eğer bunlardan birini yapamazsa, üç gün hac’ta, yedi gün de memleketine döndükten sonra oruç tutması gerekir.
Buna, temettü haccı için kesilen ve umre için tahallül'den sonra Arafat'ta vakfe'ye durulmaması sebebiyle vacip olan kurban da dahildir.
2. Takdir edilen cezalar arasında muhayyer olmak
Kişi, takdir edilen cezalardan istediğini seçebilir. Bu durum, saç veya tırnağın kesilmesi gibi şeylerde söz konusu olur. Bunlardan birini yapan kişinin, bir koyun kesmesi veya üç gün oruç tutması veya altı fakiri doyurması gerekir. Bu fidyenin vacip olması için, üç kıl veya üç tırnağın
kesilmesi yeterlidir.
3. Muhayyer ve muaddel ceza
Bu, kişinin cezada muhayyer olması ve tadilat yapabilmesidir. Bu, bitki koparıldığında veya bir av hayvanı öldürüldüğünde vacip olur. Eğer avlanan hayvanın benzeri varsa harem'de kesilmesi veya onun bedeliyle yiyecek alınıp fakirlere verilmesi veya her müdd için 1 gün oruç tutulması gerekir. Avlanan hayvanın benzeri yoksa, kişi yemek yedirmekle oruç tutmak arasında muhayyerdir. Fakat güvercin öldürürse, bir koyun kesmek vacip olur.
4. Takdir edilmiş ve muaddel olan ceza
Bu da ihrama girdikten sonra vacip olan kurbandır. Bu bakımdan harem'e girdikten sonra hac’tan menedilen kişiye, menedildiği yerde bir koyun kurban etmesi vaciptir. Eğer koyun bulamazsa, onun bedelinin tutarınca fakirlere yemek yedirmeli, bunu da yapamazsa her müdd için 1 gün oruç tutmalıdır.
5. Yine aynı şekilde takdir edilmiş ve muaddel olan ceza
Bu, özellikle cinsî ilişkide bulunan kişinin yerine getirmesi gereken bir cezadır. İhramdan çıkmadan önce cinsî ilişkide bulunan kişinin bir deve kesmesi vaciptir. Eğer deve bulamazsa bir sığır kesmelidir. Sığır da bulamazsa yedi koyun kesmelidir. Eğer bunu da bulamazsa, bir deve bedeli tutarında harem halkına yemek yedirmeli, bunu yedirmekten acizse her müdd için 1 gün oruç tutmalıdır.
Ancak bu cezalar -kurban kesmek veya sadaka vermek gibi- harem'de olmalıdır. Hacının bunları memleketinde yapması yeterli olmaz. Hatta hacı bunları Medine'de bile yerine getirse geçerli olmaz. Mutlaka harem sınırlan içinde -meselâ Cidde'de- yapılmalıdır. 
Fakat orucu istediği yerde tutabilir. Buradaki takdir ve tertib'den maksat, birinci şıkka gücü yetmeyen kimsenin, ikinci şıkkı yerine getirmesidir. Bu da muhayyerliğin zıddıdır.
Çünkü muhayyerlikte kişi istediğini yapabilir. Fakat burada birincisini yapamazsa, ikinciye, ikincisini yapamadığı takdirde de üçüncüye geçebilir. 
Burada takdirin mânâsı, şeriatın birincinin yerine -olmadığı takdirde- ikinciyi takdir etmesidir. Tadil'in mânâsı ise, kişinin takdir edilenle onun kıymetini vermek arasında muhayyer olmasıdır.

HZ. MUHAMMED’İN (A.S.V.) HACCI
Hac bahsinin sonunda Hz. Peygamber'in haccıyla ilgili Cabir'in rivayet ettiği hadîsi nakletmekle Hz. Peygamber'in ve ashabının bu farzı nasıl yerine getirdiklerini görerek Müslümanların sevinmesini arzuladık. 
Cabir b. Abdullah'tan şöyle rivayet edilmiştir: 
Hz. Peygamber hac yapmaksızın (Medine'de) tam dokuz sene bekledi. Sonra onuncu senede 'Rasûlullah hac yapacak' diye halk arasında ilan ettirdi. Bu ilanı müteakib Medine'ye pek çok insan geldi. Hepsi de Hz. Peygamber'i imam edinmeyi ve onun ameli gibi amel etmeyi arzu ediyordu. Nihayet onunla beraber yola çıktık, Zu’l-Huleyfe'ye geldik.
Burada Esma binti Umeys, Muhammed b. Ebî Bekr'i doğurdu. Hz. Peygamber'e haber göndererek nasıl hareket edeceğini sordu. Hz. Peygamber 'Yıkan, bir bez tutun ve ihrama gir' diye emir buyurdu, Hz. Peygamber Zu'l-Huleyfe mescidinde namaz kıldırdı. Sonra Kusvâ'ya bindi. Devesi onu Beydâ üzerine doğrulttuğunda ben de onun önünde gidiyordum. Gözümün yetiştiği kadar uzaklara baktım. (Sanki) o geniş saha atlı ve yaya bir insan ormanı olmuştu. Mevkibin sağına, soluna, arkasına da geçip ayrı ayrı baktım. Her tarafta bir insan selinin dalga dalga akıp gittiğini gördüm. Hz. Peygamber aramızda gidiyor, zaman zaman ona Kur'an nazil oluyor ve o da onun tevilini bildiriyordu. O her ne yaparsa biz de onu yapıyorduk. 
Hz. Peygamber 'Lebbeyk Allahumme lebbeyk. Lebbeyk lâ şerike leke lebbeyk. İnne'l-hamde ve'n-nimete leke ve'I-mulke lâ şerîke leke'. (Yârab! Davetine sözümle, özümle tekrar tekrar icabet ettim, böylece emrine boyun eğdim. Allahım! Davetine icabet borcumdur. Senin saltanatında eşin ve ortağın yoktur. Allahım! Bütün varlığımla sana yöneldim. Şüphesiz hamd sana mahsustur, nimet senindir, mülk senindir, bütün bunlarda senin şerikin yoktur) sözlerini yüksek sesle söyledi. 
İnsanlar da öteden beri söyleyegeldikleri işbu telbiyeyi yüksek sesle tekrarladılar. Rasûlullah onlara bundan hiçbir şeyi reddetmedi, Hz. Peygamber telbiyesine devam etti.
Biz hac’tan başka bir şeye niyet etmiyorduk. Çünkü hac aylarında, hacla birlikte umreyi tanımıyorduk. Nihayet onunla birlikte Beyt'e geldik. O, Hacer’ul Esved'i isti'lâm etti. Üç defa koşar adımlarla, dört defada mutad yürüyüşle tavaf yaptı. Sonra kalabalık içinden geçerek Makam-ı İbrahim'e ulaştı ve hemen 'Siz de İbrahim'in makamından bir namazgah edinin' (Bakara/125) ayetini okudu. Makamı, kendisi ile Beyt arasına alarak iki rekât namaz kıldı. Birinci rekâtta Fatiha'dan sonra İhlas, ikinci rekâtta Fatiha'dan sonra Kâfirûn sûrelerini okudu. Sonra tekrar Hacer’ul Esved'e döndü ve onu isti'lâm etti. Sonra (Safa kapısından) Safa'ya doğru çıktı. 
Safa'ya yaklaşınca 'Şüphe yok ki Safa ile Merve Allah'ın şeairindendir' (Bakara/158) ayetini okuyup 'Allah'ın başladığı ile başlıyorum' dedi ve Safa'dan başladı. Beyt'i görünceye kadar Safa üzerinde yükseldi, kıbleye döndü. Müteakiben şu sözlerle Allah'ı birleyerek tekbir getirdi:
Allah'tan başka ilah yoktur, O tektir, O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'nundur. O diriltir ve öldürür. Hayır O'nun elindedir. O her şeye kadirdir. Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir. Va'dini yerine getirmiş kuluna yardım etmiştir. Tek başına Ahzab ordularını mağlup etmiştir.
Sonra bu arada dua etti. Bu sözleri üç defa söyledi. Daha sonra Merve'ye doğru indi. Ayakları vadinin içinden yukarıya çıkınca yürüdü, Merve'ye geldi. Merve üzerinde de, Safa üzerinde yaptığı gibi yaptı. Nihayet tavafının (sa'yının) sonu Merve üzerinde tamam olduğu zaman 'Eğer ben sonra yapacağımı önceden bilseydim kurbanlık sevk etmezdim. Haccımı da umre kılardım (yani hac aylarında umre'nin caiz olacağını önceden bilseydim, kurbanlık sevk etmez, haccımi da umre kılardım). Kimin yanında kurbanı yoksa ihramdan çıksın, haccını da umre kılsın' dedi.
Bunun üzerine Surâka b. Mâlik b. Cu'şum 'Ey Allah'ın Rasûlü! Yalnız bu yılımıza mahsus mu, yoksa ebedî olarak mı?' diye sordu. Hz. Peygamber parmaklarını birbirine geçirerek iki kere 'Hayır, ebedî olarak, ebedî olarak umre hacca dahil olmuştur' buyurdu.
Hz. Ali, Yemen'den Peygamber'in develeri ile gelmişti. Fatıma'yı ihramdan çıkanlar arasında, boyalı elbise giyinmiş ve gözlerine sürme çekmiş olarak buldu. Hz. Ali, Fatıma'nın ihramdan çıkmasını ayıpladı. Fatıma da 'Bunu bana babam emretti' dedi.
Hz. Ali, Irak'da şöyle anlatırdı: Yaptığı şeyden dolayı Fatıma'yı huzurunda ayıplamak ve Peygamber'den naklettiği ihramdan çıkma emri hususunda fetvasını sormak için Rasûlullah'a gittim. Bunu, Fatıma'ya karşı inkâr ettiğimi kendisine haber verdim. Bunun üzerine Rasûlullah 'Fatıma doğru söyledi, Fatıma doğru söyledi. Sen hac’a, niyetle kendine farz ettiğin zaman ne diyerek niyet ettin?' buyurdu. Ben de 'Yârab! Ben, Rasûlünün ihrama girdiği gibi ihramlanmaya niyet ediyorum’ dedim. Hz. Peygamber 'Benim yanımda kurban var (onun için ihramdan çıkmıyorum), bu bakımdan sen de ihramdan çıkma' buyurdu.
Hz. Ali'nin Yemen'den getirdiği kurbanlarla Peygamber'in Medine'den sevk ettiği kurbanların toplamı 100 oldu. Peygamber ile yanında kurbanı bulunanlar müstesna, insanların hepsi ihramdan çıktılar ve saçlarını kısalttılar. 
Nihayet Terviye Günü (Zilhicce'nin 8. günü) olunca hacca niyetle ihrama girip telbiye okuyarak Mina'ya yöneldiler. Rasûlullah da devesine binip hareket etti. Öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını Mina'da kıldırdı. Sabah namazından sonra biraz daha bekledi. Nihayet orada iken güneş doğdu. Sonra Nemire'de kendisi için kıldan bir çadır kurulmasını emretti. Müteakiben Rasûlullah da hareket etti. Kureyş, kendilerinin cahiliyye devrinde yapageldikleri gibi, Peygamber'in de Meş'ar'ul-Haram yanında vakfe yapacağını (ileriye geçmeyeceğini) düşünüyorlardı. Fakat Rasûlullah Müzdelife'yi geçip Arafat'a geldi. Çadırını Nemire'de kurulmuş olarak buldu, oraya indi.
Güneş batıya meyledince Kusvâ'nın getirilmesini emretti. Kendisi için Kusvâ'nın üzerine semeri konuldu. Sonra Arafat vadisinin ortasına geldi.
Orada insanlara hitap ederek şunları söyledi: Muhakkak ki kanlarınız ve mallarınız bu beldenizde, bu ayınızda gününüzün hürmeti gibi sizlere haramdır. Dikkat ediniz! Cahiliyye işlerinden olan her şey ayaklarımın altındadır, lağvedilmiştir.
Cahiliyye devrinde güdülen kan davaları da kaldırılmıştır. Kan davalarımızdan kaldırdığım ilk kan davası Benû Rabia b. Hâris'in kan davasıdır. O, Benû Sa'd'dan çocuğu için süt anası aramakta iken Huzeyl onu katletmişti. Cahiliyye ribası da kaldırılmıştır. Ribalarınızdan ilk kaldırdığım riba da Abbas b. Abdulmuttalib'in rîbasıdır. O tamamıyla lağvedilmiştir. Kadınlar hakkında Allah'tan sakının! Çünkü sizler onları Allah'ın emanı ile aldınız ve ferclerini Allah'ın kelimesiyle helâl kıldınız.
Sizin onlar üzerinde hakkınız, hoşlanmayacağınız kimselere döşeklerinizi çiğnetmemeleridir, Eğer bunu yaparlarsa onları şiddetli olmayacak şekilde dövünüz. Onların sizin üzerinizdeki hakları da mâruf veçhile rızıklandırılmaları ve giydirilmeleridir. Ben size öyle bir şey bıraktım ki eğer ona sıkı tutunursanız ondan sonra asîâ dalâlete düşmezsiniz. O, Allah'ın Kitabı'dır. Sizler benden sorulacaksınız. O zaman ne diyeceksiniz?
'Senin tebliğ ettiğine, vazifeyi îfa ettiğine ve nasihat verdiğine katiyetle şehadet ederiz' dediler. Bunun üzerine Rasûlullah şehadet parmağını semaya kaldırıp insanlara işaret ederek üç defa 'Yârab! Şahid ol!' dedi.
Sonra ezan okuttu, sonra ikâmet ettirdi ve öğle namazını kıldırdı. Sonra yine ikâmet ettirdi ikindi namazını kıldı. Bu iki farz arasında başka namaz kılmadı. Sonra Rasûlullah devesine bindi vakfe yerine geldi. Devesi Kusvâ'nın karnına kaya parçalan değmeye başlayıncaya kadar tepenin eteğine yanaştı. Yayalar topluluğunu önüne aldı ve kıbleye döndü. Sonra güneş batmcaya kadar vakfe yapmakta devam etti. Sarılık biraz gidip güneş kaybolunca Rasûlullah, Usame'yi terkisine bindirdi ve yavaş yavaş hareket etti. Kusvâ'nın dizginini, hayvanın başı semerin mevrikine isabet edecek şekilde ve elinde kamış olduğu halde sağ eliyle işaret ederek 'Ey insanlar! Sekinetle, sekinetle' diyordu. Kum tepeciklerinden her birine uğradıkça oraya çıkması için Kusvâ'nın dizginini biraz gevşetti. Nihayet Müzdelife'ye geldi. Orada akşam ile yatsı'yi bir tek ezan ve iki kametle kıldırdı. Aralarında hiçbir nafile de kılmadı. Sonra Rasûlullah fecr vaktine kadar yattı. Sabah belli olunca bir ezan ve bir kamet ile sabah namazını kıldırdı. Sonra Kusvâ'ya bindi. Meş'ar'ul-Haram'a geldi, kıbleye döndü.
Allah'a dua etti, tekbir, tehlil ve tevhid okudu. Ortalık tamamen ağarıncaya kadar vakfe yaptı. Sonra güneş doğmadan önce Müzdelife'den hareket etti. Fadl b. Abbas'ı terkisine bindirdi. Fadl güzel saçlı, beyaz şimali güzel bir gençti. Rasûlullah deve üzerinde giderken, binekli kadın hacılara rastladılar. Fadl kadınlara bakmaya başladı. Bunun üzerine Rasûlullah elini Fadl'ın yüzüne koydu. Fadl da yüzünü diğer tarafa çevirip bakmaya devam etti. Rasûlullah elini diğer taraftan Fadl'm yüzüne koyup onun yüzünü baktığı taraftan çeviriyordu. Nihayet Muassir vadisinin ortasına geldi. Burada bineğini biraz hareket ettirip süratlendirdi.
Sonra büyük cemreye çıkan orta yola girdi. Sonunda ağacın yanındaki cemreye (Cemretu'l-Akabe'ye) geldi. Ona yedi küçük taş attı. Attığı her bir taşla birlikte tekbir getiriyordu. Rasûlullah bu çakılları, vadinin içinden iki parmağı ile atıyordu.
Sonra kurban kesme yerine gitti. Kurban edilmek üzere hazırlanan 100 deveden 63 tanesini kendi eliyle kesti. Sonra (bıçağı) Ali'ye verdi. O da geri kalan devleri (37) kesti. Ali'yi kendi kurbanında ortak etmişti. Sonra her bir deveden bir parça et alınıp pişirilmesini' emretti. Onlar bir tencereye konuldu ve pişirildi. Rasûlullah ile Ali onların etlerinden yediler, suyundan da içtiler. Sonra Hz. Peygamber devesine binerek Mekke'ye geldi ve ifaza tavafı yaptı. Mekke'de öğle namazını kıldırdı. Zemzem suyu dağıtan Muttalib oğullarına geldi ve 'Sulayınız ey Muttalib oğulları! insanların, (hac menasikinden sanarak) sizlere, sulamanızda galebe etmelerinden korkmasaydım sizinle beraber ben de su çekerdim' buyurdu. Ona bir kova uzattılar, o da kovadan içti. (Müslim/1218)
Peygamber'in Mescidini ve Kabr-i Şerifini Ziyaret Etmenin önemi ve Delili
Hz. Peygamber'in mescidini ziyaret etmenin müstehab olduğuna, şu hadîs delâlet etmektedir:
“Develer, ancak üç mescid için hazırlanır; Mescid-i Haram, benim şu mescidim ve Mescid-i Aksa.”
Hz. Peygamber'in kabrini ziyaret etmenin müstehab olduğunda ve bunun ecrinin büyüklüğünde sahabe ve tâbiin icma etmişler ve Hz. Peygamber'in kabrini ziyaret etmenin müstehab olduğunu söylemişlerdir. 
Nitekim buna 'Kabirleri ziyaret etmek müstehabtır’ demeleri de delâlet etmektedir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Sizleri kabirleri ziyaret etmekten nehyetmiştim. Artık kabirleri ziyaret edebilirsiniz. Kabirleri ziyaret etmenin müstehab olduğu, Hz. Peygamber'in bu sözüyle sabit olduğu gibi, fiiliyle de sabittir. Çünkü Hz. Peygamber zaman zaman Baki mezarlığını ziyaret etmiştir. Ziyaret edilen kabir Hz. Peygamber'in kabri olunca bu daha da güçlenir. 
Nitekim Hz. Peygamber'in, Muaz'ı Yemen'e gönderirken söylediği şu söz de buna delâlet eder: Ey Muaz! Bundan sonra görüşemeyeceğini izi tahmin ediyorum. Artık benim mescidimi ve kabrimi ziyaret edersin. (İmam Ahmed)
Soru  -Peygamber'i ziyaret etmek haccın farz veya vaciplerinden midir?
Cevap: Peygamber'i ziyaret etmek haccın farz veya vaciplerinden biri değildir. Hac menasiki ile ilgisi yoktur. Hatta Peygamber'i ziyarete gitmeden haccın gereği yerine getirilirse hac sahih sayılır. Ancak Peygamber'i ziyaret etmek Cumhur-u ulemaya göre müstakil bir sünnet-i müekkededir. (Halil Günenç-Fetvalar-380)
Hz. Peygamber'in Mescidini Ziyaret Etmenin Âdabı
Hz. Peygamber'in mescidini ve kabrini ziyaret etmenin önemini belirttiğimize göre, hac veya umre'yi tamamlayan kişinin Medine'ye yönelip Hz. Peygamber'in kabrini ve mescidini ziyaret etmesi gerekir. Bu ziyaret esnasında şu hususlara dikkat edilmesi gerekir:
1. Hacı, Medine'ye yöneldiğinde, Hz. Peygamber'in mescidini ve kabrini ziyaret etme azminde olmalıdır ki ikisinin ecri de kendisine yazılsın.
Ayrıca Medine'ye gelirken Hz. Peygamber'e çokça salât u selâm getirilmelidir.
2. Medine'ye girmeden önce gusül almak müstehabtır.
Bu mümkün olmadığı takdirde, mescide girmeden önce gusledilmeli ve Hz. Peygamber'in huzuruna çıkmak için en güzel elbiseler giyilmelidir.
3. Mescidin kapısına varıldığında sağ ayakla girilmeli ve 'Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a, kerîm olan vechine, yüce saltanatına sığınıyorum' demelidir.
İmam Nevevî Bu duanın her mescitte okunması müstehabtır demiştir. Bu hususta Sahiheyn'de ve başka kitaplarda hadîsler varid olmuştur.
Kişi, Hz. Peygamber'in evi ile minberi arasında bulunan kabrin yanına gelerek minberin kenarında tehiyyetu'l-mescid namazı kılmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber'in vakfe yaptığı yerin orası olduğu kuvvetle muhtemeldir.
4. Ravza'nın içerisinde tahiyyetu'l-mescid namazı kılındıktan sonra Hz. Peygamber'in kabrine gelerek yüz kabr’e, sırt da kıbleye çevrilmelidir. Kabirden dört zira kadar uzakta durarak kabir duvarının bulunduğu kısmın alt bölümüne bakmalıdır. Kalbini dünya işlerinden uzaklaştırıp kimin huzurunda bulunduğunu düşünmeli ve sonra şöyle demelidir:
Selâm sana olsun ey Allah'ın Rasûlü! Selâm sana olsun ey Allah'ın nebisi! Selâm sana olsun ey halkın en hayırlısı! Selâm sana ey rabb'ul âleminin yaratıkları arasında en hayırlı olanı! Allah, herhangi bir peygamber'e ümmetinden ötürü verdiği mükâfatın en üstününü bizden ötürü sana versin. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur, O'nun ortağı yoktur. Şehadet ederim ki sen O'nun halkın arasından seçilerek gönderilen kulu ve rasûlüsün. Şehadet ederim ki sen risalet görevini ifa ettin, emaneti yerine getirdin, ümmetine nasihat ettin. Allah'ın huzurunda gerçek manâsıyla cihad ettin.
Sonra biraz sağa kayarak 'es-Selâmu aleyke yâ Ebubekir'. ve biraz daha sağa kayarak 'es-Selâmu aleyke yâ Ömer' demelidir.
Sonra ilk durduğu yere gelip sırtını Ravza-yı Mutahhara'ya, yüzünü de kıbleye çevirmeli, kendisi ve Müslümanlar için dua etmelidir. Çünkü bu an -Allah'ın izniyle- duaların kabul edildiği andır.
5. Hz. Peygamber'in kabrinin etrafında, Kabe'nin etrafında dönüldüğü gibi dönmek caiz değildir. İmam Nevevî de bunun caiz olmadığını söylemiştir. Bedeni kabre yapıştırmak, kabri öpmek, elleri kabre sürmek de caiz değildir. Bugün birçok insan cahillikle böyle yapmaktadır. Uygun olan şudur: Hz. Peygamber hayatta iken ne kadar uzakta durmak gerekiyorsa, kabrinden de şimdi o kadar uzakta durmak gerekir.
6. Medine'de kalındığı süre içinde vakit namazları, Hz. Peygamber'in mescidinde cemaatle kılınmalıdır.
Baki mezarlığı her gün ziyaret edilmelidir. Başta Hz. Hamza olmak şartıyla diğer şehitler de ziyaret edilmelidir. Ayrıca Küba mescidini her gün ziyaret etmek de müstehabtır. Çünkü Hz. Peygamber'in her Cumartesi günü Küba mescidine gidip namaz kıldığı, Sahiheyn ve diğer hadîs kitaplarında rivayet edilmiştir.
Hac’tan Men edilen veya Vakfe Yapamayan Kişinin Durumu
Mekke'ye girip hac yapmasına engel olunan kişiye muhsar denir. Hac veya umre niyetiyle ihrama giren kişi, Mekke'ye girmekten, menedildiği veya hapsedildiği takdirde bulunduğu yerde bir koyun kesmeli, saçlarının tamamını veya bir kısmını traş etmelidir. Böylece ihramdan çıkmış olur.
Hac ve umreyi Allah için tamamlayın! Eğer bunlardan alıkonulursanız, kolaylıkla elde edebileceğiniz kurbanı (kesin). Kurban yerine varmadıkça başlarınızı traş etmeyin. (Bakara/196)
Bu ayet, müşriklerin Hz. Peygamber ve ashabını Kabe'yi ziyaret etmekten menettikleri zaman Hudeybiye'de nazil olmuştur. Bunun üzerine Hz. Peygamber umreye niyet etti. Menedildiği yerde kurbanını kestikten sonra başını traş ettirdi ve ashabına 'Kalkın kurbanlarınızı kesin, sonra da traş olun' buyurdu.
Kurban bulunamazsa, bir koyun bedeli karşılığında fakirlere yemek verilir.
Bunu yapamayan kişi, her müdd için 1 gün oruç tutar. Bu durumdaki bir kişi, orucun sonunu beklemeden ihramdan çıkar.
Hac veya umrenin tamam olmasına mâni olan sebeplerden biri de kocanın karısına izin vermemesidir.
Kocasının izni olmadan Hac veya Umre için ihrama giren kadını, -isterse bu hac veya umre farz olsun- kocası ihramdan çıkarabilir. Eğer koca karısına İhramdan çık, hacca gitmene izin vermiyorum' derse, kadının ihramdan çıkması vacip olur. Bu, koca ihramda olmadığı durumda söz konusudur. Zira koca ihramlı değilse, kadının ihramlı olması kocasının hakkını yok eder. Kadının ihramdan çıkması, hacdan menedilen kişinin ihramdan çıkması gibidir; yani kurbanını kesip saçından biraz alması gerekir. Böylece ihramdan çıkmış olur. Ancak daha sonra hac yapması vaciptir.
Özürlü veya özürsüz olarak Arafat'ta vakfe yapmayan kişinin tavaf edip, sa'y yaparak traş olması gerekir. Böylece ihramdan çıkmış olur. Fakat bir kurban kesmesi vaciptir. Bu durumda olan kişinin, vakit geçirmeden haccını kaza etmesi vaciptir.
İmam Mâlik şöyle rivayet etmiştir: "Hz. Ömer kurbanını keserken Hebbar b. Esved gelerek 'Ey mü'minlerin emîri! Biz sa'yı yanlış yaptık. Bugün Arefe günü olduğunu zannediyorduk' dedi. Hz. Ömer 'Mekke'ye dönün ve Kabe'yi tavaf edin. Safa ile Merve arasında sa'y yapın, eğer beraberinizde getirdiyseniz kurbanlarınızı kesin. Sonra saçınızı kesin veya kısaltın. Sonra memleketinize dönün. Gelecek sene tekrar hacca gelin ve kurban kesin. Kurban kesmeye gücü yetmeyen kişi üç gün hacda, yedi gün de evine döndükten sonra oruç tutsun' dedi".

Bir Mülâhaza
Hac veya umre için ihrama giren kişi 'Hac veya umrede ölürsem veya hastalanırsam ihramdan çıkacağım' der ve böyle bir durumla karşılaşırsa ihramdan çıkmış sayılır.
Hz. Aişe'den şöyle rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber, hasta olan Duâba binti Zübeyr'in yanına girdi ve 'Sen hacca mı gideceksin?' diye sordu. O da 'Allah'a yemin ederim, kendimi çok hasta hissediyorum' dedi. Hz. Peygamber "Hac yap! Fakat 'Yâ rabbî! Hastalık nerede benim durmama sebep olursa, orası benim ihramdan çıkma yerimdir' diyerek niyet et!" buyurdu. (Buharî ve Müslim)
Böyle bir durumda ihramdan çıkmak, niyetle veya traş olmakla gerçekleşir. Böyle şart koşan kimsenin kurban kesmesi gerekmez. Ancak 'Kurban keserek ihramdan çıkacağım' demişse, kurban kesmesi gerekir.
Hac Yapmadan Ölen Kimsenin Durumu
Üzerine hac veya umrenin vacip olduğu kişi, onları geciktirir ve bu arada ölürse âsi olarak ölmüş olur. Böyle bir kimsenin yerine hac veya umre yapabilecek bir kimseye bunu teklif etmek vacip olur. Onun hac veya umre masrafları, ölenin mirasından verilir. Bu tıpkı ölenin borcu gibi sayılır. Miras, hac veya umre masraflarından sonra mirasçılar arasında taksim edilir.
İbn Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir: Cüheyne'den bir kadın Hz. Peygamber'e gelerek şöyle sordu: - Annem haccetmeyi nezretmişti (fakat hac yapamadan öldü). Onun yerine ben hac yapabilir miyim?
- Evet, onun yerine hac yapabilirsin. Eğer annenin bir borcu olsaydı sen onu ödemez miydin?
- Evet Öderdim..
- O halde Allah'a olan borcunu da öde! Çünkü Allah'ın borcu ödenmeye diğer borçlardan daha lâyıktır. (Buharî)
Hz. Peygamber, haccı, ölümle üzerinden düşmeyen bir borca benzetmiştir.
Hac ile İlgili Çeşitli Hükümler
Hacca bir mahremini de götüren kadın onun masraflarını da vermelidir.
Ancak mahremi olan 'Ücret mukabili olarak seninle beraber gelirim' derse, kadının da onun ücretini vermeye gücü yetiyorsa vermelidir. Fakat kadının bu ücreti vermeye gücü yetmiyorsa, hacca gitmeye de gücü yetmiyor demektir. Bu durumda da hac kendisine vacip olmaz.
İki gözü kör olan bir kimseyi hacca götüren kişinin durumu da mahremi tarafından hacca götürülen kadının durumu gibidir. Eğer kör olan kişi, ücret verebilecek durumda ise onun ücretini vermek kendisine vacip olur.
Eğer ücret verebilecek durumda değilse, kendisi yerine haccedecek bir kimseyi göndermesi vaciptir. Eğer normal bir ücretle yerine haccedecek birini bulamaz, fazlasını verecek durumda da olmazsa, hac farizası üzerinden kalkar. Kendisini hacca götürecek kişinin ücretini oğlu veya başkası verecek olursa, o parayı kabul etmek mecburiyetinde değildir.
Ancak oğlu veya bir başkası, onun yerine hacca gitmeyi teklif ederse, bu teklifi kabul etmesi farzdır.
Eğer hacılar, yanlışlıkla dokuzuncu gün yerine onuncu günde Arafat'ta vakfeye dururlarsa, o vakfe yeterli olur. Onların bu haccı kaza etmeleri farz değildir. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Arefe günü, halkın Arefeye çıktığı gündür.
Hayız gören bir kadın, veda tavafı yapmadan Mekke'den çıkıp gidebilir. Nitekim İbn Abbas'tan şöyle rivayet edilmiştir: 'Hacıların en son Kabe'yi ziyaret edip gitmeleri emredilmiştir. Fakat hayızlı kadın bundan müstesnadır'.
İhramlı bir kimsenin av avlaması haram olduğu gibi, harem sınırlan içindeki bitkileri koparması da haramdır. Bir bitki koparıldığında fidye verilmesi gerekir. Büyük bir ağaç kesen kimsenin, bir deve kurban etmesi gerekir. Küçük bir ağaç kesen kimsenin bir koyun kurban etmesi gerekir.
Ot koparan kişinin de ceza olarak sadaka vermesi gerekir.
Harem'in hayvanlarını avlamak haram olduğu gibi Medine'deki harem'in hayvanlarım da avlamak haramdır. Ancak Medine hareminde bulunan hayvanların tazminatı yoktur.
Çocuk hac yaptığında, haccı sahih olur. Fakat farz olan hac yerine geçmez. Baliğ olduğunda yeniden hac yapması farzdır.
Hac Nasıl Yapılmalıdır? 
Daha önce hac ve umreden, farz olmasının şartlarından, vaciplerinden, rükûnlarından, haccı bozan şeylerden, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in haccından ve daha birçok meselelerden bahsettik. Şimdi hac yapmak isteyen kişiye kolaylık olması için haccın tüm fiillerini sırayla arz etmek istiyoruz.
Hac için yolculuğa çıkmak isteyen bir Müslümanın, önce borçlarını ödemesi veya sahibinden müsaade alması, eziyet ettiği kimseden helallik istemesi ve yolculuk için salih arkadaşlar bulması gerekir. Dinde fakih olan kimseleri bulması daha evlâdır. Çünkü haccın mükemmel şekilde yerine getirilebilmesi için bu zaruridir.
Hacca gitmek isteyen kişi, yola çıkmadan önce hac hükümlerini öğrenmelidir. İmam Gazali bunun farz-ı ayn olduğunu söylemiştir. Hac yolculuğuna çıkan kişi evinde ihrama girebilir, isterse de mîkat'ta ihrama ' girer. Ancak ister evinde, ister mîkatta ihrama girsin, ihrama girmeden yıkanmalıdır. Sonra ihram elbiselerini giymelidir ki bu, bir izar ile bir abadan ibarettir. Bunların biri göbekten aşağıya, diğeri de göbekten yukarıya bağlanır. Bunların dikişsiz olması gerekir. İhram elbisesini giydikten sonra  iki  rekât namaz kılmalı ve kıbleye karşı durarak şöyle demelidir:    'Lebbeyk  Allahumme  bihaccin'.   (Yâ  rabbî!   Haccetmek suretiyle senin hizmetindeyim).
Bunlardan sonra ihrama girmiş sayılır. İhrama giren kişiye, harem sınırları dahilinde yapılması haram olan şeylerin tümü haram olur. Bu haramlardan birini işlediğinde daha önce zikrettiğimiz gibi fidye vermesi gerekir. Ancak bu haramlardan biri olan cinsel ilişki haccı ifsad ettiği gibi ayrıca fidye de gerektirir.
Uçakla hacca giden kişi, uçak kalktığında ihrama girmelidir. Çünkü uçak çok hızlı gittiğinden kendisini ihramsız olarak mîkat'tan geçirebilir. İhramsız olarak mîkat'tan geçen kişinin bir kurban kesmesi gerekir.
Hac için ihrama girildiğinde şöyle demelidir: 'Yâ rabbî! Bedenim, etim, kanım ve tüylerim senin için ihrama girmiştir'. Ayrıca 'Lebbeyk Allahumme lebbeyk' duasını okumak da sünnettir. Yüksek bir yere çıktığında, bir vadiye indiğinde veya bir grupla karşılaştığında da telbiye yapmak sünnettir. 
Telbiye şu lafızlarla yapılır: 
لَبَّيْكَ اللَّهُمَّ لَبَّيْكَ، لَبَّيْكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ لَبَّيْكَ، إِنَّ الْحَمْدَ، وَالنِّعْمَةَ، لَكَ وَالْمُلْكَ، لاَ شَرِيكَ لَكَ
'Lebbeyk Allahumme lebbeyk. Lebbeyk lâ şerike leke lebbeyk. İnne'l-hamde ve'n-nimete leke ve'l-mülke şerike leke'. 
(Ey Allahım! Senin hizmetine koşuyorum, senin hizmetine koşuyorum, senin hizmetine koşuyorum. Senin ortağın yoktur, senin hizmetine koşuyorum. Hamd sana mahsustur, nimet ve mülk senindir. Senin ortağın yoktur).
Kadın da erkek gibi bunların tümünü yapmalıdır. Ancak kadının dikişsiz elbise giymesi vacip değildir. Kadın, telbiye okurken sesini yükseltmemelidir. Kadının, yüzünü ve ellerini açıkta bırakması da vaciptir. Elleri veya yüzü 24 saat kapalı kalan kadının kurban kesmesi gerekir. Kadının ellerini kınalaması -daha önce geçtiği gibi- sünnettir.
İhramlı kişinin, Mekke'yi görecek bir yere geldiğinde durup Mekke'ye girmeden önce gusletmesi (yıkanması) sünnettir. En efdali, Zi Tuva kuyusunun yanında yıkanmasıdır.
Mekke'ye girilip eşyalar yerleştirildikten sonra Kudüm Tavafı yapmak için Kabe'ye gidilmelidir. Eğer umre yapıyorsa, umre tavafına niyet etmelidir. 
Kabe'yi gördüğünde ellerini kaldırıp Allah-u ekber demeli ve şu duayı okumalıdır:
ال لهم زد هذا البيت تشريفا وتعظيما وتكريما ومهابة، وزد من شرفه
وعظمه من حجه أو اعتمره تشريفا وتعظيما وتكريما وبرا، ال لهم أنت
السلام ومنك السلام، فحينا ربنا بالسلام
Yârab! şu beytin şerefini, tazimini, kerem ve mehabetini artır. Hac ve umre niyetiyle gelip onu ziyaret eden kimsenin de şerefini, tazimini artır. Yârab! selâm sensin, selâm sendendir. Ey Rabbimiz! bizi selâmla dirilt!
Sonra Hz. Muhammed (a.s.v.)'in mescide girdiği Benî Şeybe kapısından girerek Hacer’ul Esved'in bulunduğu yerden tavafa başlamalıdır. Hacer’ul Esved'e eliyle dokunmak, eğer mümkünse öpmek sünnettir. Eğer dokunmak veya öpmek mümkün olmazsa, uzaktan eliyle işaret etmelidir. (Hacer'ul Esved'i öpmek için insanları rahatsız etmek haramdır). Sonra Kabe'yi soluna alarak Hacer'ul Esved'in yanından tavafa başlamalıdır. Hacer’ul Esved'in hizasına her geldiğinde bir şavt olur. Bunu yedi kere tekrarlaması gerekir. Çünkü bir tavaf, yedi şavt'tan meydana gelir.
Tavafta, setr-i avret farzdır. Hadesten ve necasetten temiz olmak da farzdır. Tavaf esnasında abdesti bozulan kişi, abdest alarak bıraktığı yer-, den devam edebilir. Tavafın, Kabe'nin etrafında yapılması farzdır. Kişi Hicr-i İsmail'in bir kapısından girip diğer kapısından çıkarsa, bu tavaf sayılmaz. Çünkü Hicr-i İsmail, Kabe'den sayılır.
Tavafın ilk şavtında şu duayı okumak sünnettir:
بسم ال له وال له أكبر، ال لهم إيمانا بك، وتصديقًا بكتابك، و وفاء بعهدك واتباعا لسنة نبيك
Allah'ın ismiyle başlıyorum. Allah en büyüktür. Yârab! Sana iman ederim, kitabını tasdik ederim. Ahdini yerine getirerek ve Peygamber'in sünnetine tâbi olarak bu İbadeti yapıyorum.
Kabe'nin kapısının hizasına gelindiğinde şu dua okunmalıdır:
والحرم حرمك، والأمن أ، وهذا مقام العائلد بك من الثاړه والهم إن ليت بثك
Kabe, senin Kâbe’ndir. Harem, senin haremindir. Emniyet, senin emniyetindir. Bu makam, ateşten sana sığınanın makamıdır.
İki rükün (Yemen ile Hacer’ul Esved) arasında da şöyle denmelidir:
رَبَّنَآ اٰتِنَا فِى الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفِى الْاٰخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
Ey rabbimiz! Bize dünyada bir hasene, ahirette de bir hasene ver ve bizi ateş azabından koru.
Tavaf esnasında istenildiği gibi dua edilebilir:
Birinci, ikinci ve üçüncü şavtlarda -eğer arkasından sa'y yapılacaksa-remel yapmak sünnettir. Remel, adımları kısa atıp süratli yürümektir. Dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci şavtlarda normal yürünmelidir. Remel yapıldığı zaman şu dua okunmalıdır:
اللهم اجعله حجا مبرورا وسعيا مشكور
! Haccımı mebrur, sa'yimi meşkur, günahımı mağfur kıl.
Arkasında sa'y olan tavaflarda izdiba yapmak sünnettir. İzdiba, abanın ortasını sağ koltuğun altına almak, diğer tarafını da sol omuza at¬maktır. Remel ve izdiba, sadece erkekler için sünnettir.
Tavafta kişinin Beyt-i Haram'a yakın olması sünnettir. Kişiyle Beyt-i Haram arasındaki mesafe üç adım olmalıdır. Ancak halka eziyet vermek söz konusu ise uzaktan tavaf etmek gerekir. Kadınların ise tavaf yerinin kenarından  yürüyerek  tavaf etmesi  sünnettir. Kadınlar,  erkeklerle sürtüşerek tavaf etme-melidir.
Mümkünse Rükn-i Yemanî'ye dokunmak sünnettir. Dokunmak mümkün değilse, uzaktan işaret etmek yeterlidir. Rükn-ü Yemanî'yi öpmek hususunda herhangi bir hadîs rivayet edilmemiştir. Fakat Rükn-ü Yemanî'yi öpmek mekruh değildir.
Kabe'nin dört rüknü (köşesi) vardır. Hacer'ul Esved'in bulunduğu rükne 'Hacer'ul Esved rüknü' denir. Hacer'ul Esved'den sonra 'Rükn-ü Iraki, ondan sonra 'Rükn-ü Şamî, ondan sonra da 'Rükn-ü Yemanî' gelir.
Tavaf bittikten sonra -eğer yer varsa- Makam-ı İbrahim'in arkasında iki rekât namaz kılmak sünnettir. Birinci rekâtta Kâfirûn, ikinci rekâtta ise İhlas sûresi okunmalıdır. Bu namazdan sonra -mümkünse- Hacer'ul Esved'e giderek onu öpmek veya dokunmak gerekir.
Sonra sa'y yapmak için Safa kapısından çıkmalı, Safa tepesine gelerek sa'y yapmaya oradan başlamalıdır. 
Safa tepesine çıkıldığında şöyle denmelidir:
الله أكبر، الله أكبر، الله أكبر ول له الحمد. ال له أكبر على ما هدانا، والحمد ل له على ما أولانا: لا إله إلا ال له وحده لاً شريك له. له الملك وله يحيي ويميت بيده الخير وهو على كُلِ شيء قدير، لا إله إلا ال له وحده أنجز وعده، ونصر عبده وهزم الأحزاب وحده، لا إله إلا ال له ولا نعبد إلا إياه مخلصين له الدين ولو كره الكافرو ن
Allah en büyüktür, Allah en büyüktür. Hamd Allah'a mahsustur. Allah en büyüktür. Bize hidayet eden Allah'a dua ediyorum. Bize verdiği nimetlerden ötürü hamd Allah'a mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd O'nundur. Dirilten ve öldüren O'dur. Hayr, O'nun elindedir. O her şeye kadirdir. Allah'tan başka ilah yoktur. O tektir. Va'dini yerine getirdi, kuluna (Hz. Muhammed'e) yardım etti. Ahzabı (çeşitli kabilelerden toplanıp Medine'ye saldıran orduları) tek başına perişan etti. Allah'tan başka ilah yoktur. Biz ancak O'na ibadet ederiz. Kâfirler hoşlanmasalar da din O'na mahsustur.
Sonra meşru şeyler için olmak şartıyla istenildiği şekilde dua edilebilir. Zikir ve dua'yı ikinci ve üçüncü defa tekrar etmek de sünnettir.
Sonra Safa'dan aşağıya inerek normal şekilde yürümeli birinci yeşil işarete gelindiğinde hızlı yürünmeli, ikinci yeşil işarete gelindiğinde tekrar normal yürüyerek Merve'ye çıkılmalıdır. Safa'dan Merve'ye gitmek bir şavt'tır. Safa ile Merve arasında yedi şavt yapmak farzdır. Bu şavtlarda da 'remel' yapmak erkekler için sünnettir. Kadının ise hem tavafta, hem de sa'yda remel yapmaması sünnettir.
Sa'y yapan kişinin, sa'y esnasında şu duayı okuması sünnettir:
رب اغفر وارحم وتجاوز عما تعلم، إنك أنت الأعز الأكرم
Yârab! Affet, merhamet et, hakkımda bildiklerini bağışla! Sen en aziz ve en kerîmsin.
Sa'yin Safa'dan başlanıp Merve'de bitirilmesinin vacip olduğu geçen açıklamalardan anlaşılmıştır. Sa'y, ancak Kudüm Tavafı'ndan veya rükün olan tavaftan sonra yapılır. Eğer umreye niyet edilmişse sa'y bittikten sonra Merve'de saçlar kesilmeli veya kısaltılmalıdır. Böylece umre tamamlanmış olur.  Fakat hac için ihrama girilmişse ihramdan çıkmadan Zilhicce'nin sekizinci gününe  kadar Mekke'de kalınmalıdır.  O  gün Mina'ya inmelidir, fakat Mina'ya gitmemek hacca zarar vermez. Çünkü Zilhiccenin sekizinci günü Mina'ya gitmek sünnettir. Dokuzuncu gün güneş doğduktan sonra Mina'dan Arafat'a yönelmelidir. Öğle vaktine kadar Nemire vadisinde durup Arafat'a öğleden sonra gitmek sünnettir. Nemire'de öğle ile ikindi namazını cem-i takdim yaparak kılmalıdır. Sonra Arafat'a gidip güneş batıncaya kadar orada vakfe yapmalıdır. Arafat'ta zikir ve tehlili çok yapmalıdır. Dilediği şekilde dua da edilebilir. Arafat'ta vakfe yapmak, mutlaka yerine getirilmesi gereken bir rükündür. 
Günlerin en büyüğü olan bu Arafat gününde yapılması gereken birçok dua varid olmuştur ki onlardan bazıları şunlardır:
وال لهم اجعل ف قلبي توراً، وفي سمعي تورا، وفي بصري توراء
“Ey Allahım ! Kalbimde nur kıl, sözümde nur kıl, kulağımda nur kıl, Yarab göğsümü aç, emrini bana kolaylaştır.”
اللَّهُمَّ إنك ترى مكاني وتسمع كلامي وتعلم سري وعلانيتي لا يخفى عليك شيء من أمري أنا البائس الفقير المستغيث المستجير الوجل المشفق المقر المعترف بذنبه أسألك مسألة المسكين وأبتهل إليك ابتهال المذنب أسألك مسألة المسكين وأبتهل إليك ابتهال المذنب الذليل وأدعوك دعاء الخائف الضرير من خضعت لك رقبته وذل لك جسده ورغم أنفه
Yârab! Sen benim mekânımı görür, sözümü duyarsın. Gizli ve açıkta olan her şeyimi bilirsin. Hiçbir işim senden gizli değildir. Ben zarara uğramış, şaki olmuş yardım talep eden bir kulunum. Senden korkuyor, günahlarımı itiraf ediyorum. Bir fakirin sana yalvarıp yakardığı gibi yalvarıyorum. Zelil ve günahkâr bir kimsenin yakardığı gibi yakarıyorum. Zarara uğramış, korku içinde olan bir kimsenin çağırışı gibi seni çağırıyorum. Senden korkan, senin azametin önünde zilleti kabul eden, senin için gözlerinden yaşlar akan, senin için yüzünü yerlere sürten kimsenin duasıyla sana dua ediyorum.
Güneş battıktan sonra Müzdelife'ye gitmek için hareket edilmelidir. Öğleden bayram gününün fecr vaktine kadar Arafat'ın herhangi bir yerinde bir lahza kalan kişi Arafat'ta vakfeye durmuş sayılır. Fakat efdal olan, gündüzle gecenin bir parçasını bir araya getirmektir.
Müzdelife'ye varıldığında akşam ile yatsı namazı kısaltılarak ve cem-i tehir yapılarak yatsı namazıyla birlikte kılınmalıdır. Gece yarısına kadar Müzdelife'de  kalmak vaciptir. Gece yarısından   önce Müzdelife'den ayrılan kişiye, bir kurban kesmesi vacip olur. Şeytan taşlamak için Müzdelife'den taş toplamak sünnettir. Bu taşlar küçük olmalıdır.   
Sabah  namazı  Müzdelife'de  kılındıktan  sonra Meş'ar'ul-Haram'ın yanına gelip vakfe yapılmalıdır. Meş'ar'ul-Hamm Müzdelife'nin sonunda küçük bir dağdır. Burada Allah'a dua edilmelidir. 
Müzdelife’de yapılması güzel olan dualardan biri şudur:
اَللَّهُمَّ كَمَا اَوْقَفْتَنَا فِىَ هٰذَا الْطَانِ وَاَرَيْتَنَا اِيَّاهُ وَفِّقْنَا لِذِكْرِكَ كَمَا هَدَيْتَنَا وَاغْفِرْلَنَا وَارْحَمْنَا كَمَا وَعَدْتَنَا بِقَوْلِكَ وَقَوْلُكَ الْحَقُّ ﴿فَاِذَآ اَفَضْتُمْ مِنْ عَرَفَاتٍ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ عِنْدَ الْمَشْعَرِ الْحَرَامِ وَاذْكُرُوهُ كَمَا هَدٰيكُمْ وَاِنْ كُنْتُمْ مِنْ قَبْلِه۪ لَمِنَ الضّآَلّ۪ينَ. ثُمَّ اَف۪يضُوا مِنْ حَيْثُ اَفَاضَ النَّاسُ وَاسْتَغْفِرُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ
Yârab! Bizi burada vakfe yapmaya muvaffak kıldığın, burayı bize gösterdiğin, bizi hidayete ulaştırdığın gibi, bizi seni zikretmeye de muvaffak kıl. Bizi bağışla, bize merhamet et. Çünkü sen bize "O halde Arafat'tan ayrıldığınızda, Meş'ar-i Haram’da (Kuzah Dağın) Allah'ı anın! O'nu, size nasıl hidayet ettiyse öyle zikredin. Siz, O'nun hidayetinden önce dalâlette olanlardandınız. Sonra siz de insanların Arafat'tan dağıldıkları yoldan dağılın. Allah'tan mağfiret dileyin! Muhakkak   Allah,   çokça   affeden   ve   rahmeti   bol   olandır" (Bakara/198-199) diyerek va'dde bulundun. Senin sözün hakkın ta kendisidir.
Meş'ar-i Haram'ın yanında vakfe yapmak sünnettir. İnsanların birbirlerini  tanıyabilecekleri kadar ortalık aydınlandıktan  sonra,  güneşin doğuşundan sonra Mina'ya varmak üzere yola çıkılmalıdır. 
Mina'da, Cemretu'l Akabe 'ye yedi taş atmak vaciptir. Cemretu'l-Akabe Mina'nın batısında ve Mekke'ye açılan yolun tam kenarındadır. Taşları atarken yüzü cemreye, Mina'yı sağ tarafa, Mekke'yi sol tarafa almak sünnettir. Taş atılırken telbiye yapılmamalıdır. Her taşı atarken
اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ لَآ اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ وَلِلّٰهِ الْحَمْدُ
'Allah-u Ekber, Allahu ek-ber, Allah-u Ekber, lâ ilahe illallahu vallah-u Ekber. Allah-u Ekber ve lillahi'l-hamd' demek sünnettir. 
Taşların sağ elle atılması ve elin koltuk altı görünecek kadar yukarıya kaldırılması da sünnettir. Kadınlar ise ellerini kaldırmadan taşları atmalıdırlar.
Atılan taşların yerine düşmesi gerekir. Yerine düşmeyen taşlar hesaba katılmaz, onların yerine tekrar atılması gerekir. Beraberinde kurban getiren kişi taşlamadan sonra kurbanını kesmelidir. Sonra saçını kesmeli veya kısaltmalıdır. Erkeklerin, saçlarının tümünü, kadınların ise saçlarının ucunu kesmeleri sünnettir. Saçları kesmek veya kısaltmak haccın rükûnlarından biridir. (Hanefî mezhebinde rükün değildir).
Taşları atıp kurban kesen kişi için birinci tahallül gerçekleşmiş sayılır. Dolayısıyla hanımıyla cinsî münasebette bulunmak hariç, ihramlıya yasak olan şeylerin tümünü yapabilir. Traş olduktan sonra Mekke'ye gidip Kabe'nin etrafında yedi defa dolaşmalıdır. Böylece farz tavafı yapmış olur. Tavaf da haccın rükûnlarından biridir, hac ancak bununla tamam¬lanır. Bundan sonra da -eğer kudüm tavafından sonra sa'y yapmamışsa- sa'y yapmalıdır.
Taşlamadan, traştan ve tavaftan sonra, ihramlıya haram olan şeylerin tümü -hanımıyla cinsî münasebet de dahil- hacıya helâl olur.
Sonra gecelemek için Mina'ya dönmelidir. Çünkü Mina'da gecelemek vaciptir. Mina'da gecelemeyi terk eden kişi bir kurban kesmek zorundadır.
Taşlama vakti güneşin batıya kaymasıyla başlar. Önce birinci cemreye, sonra ikinci cemreye, sonra da halkın büyük şeytan dediği cemretu'l Akabe'ye yedişer tane taş atmalıdır. Taşlamada, yukardaki tertibi gözetmek vaciptir; yani önce küçük cemreden başlayıp büyük cemreye doğru gitmelidir. Sonra ikinci gece de Mina'da gecelemelidir. Üçüncü günün öğle vakti girdiğinde taşlama vakti başlamış olur. Önce birinci cemreye, sonra ikinci cemreye, sonra da üçüncü cemreye yedişer taş atılmalıdır.
Bu, teşrik günlerinin ikinci gününün taşlamasıdır. Teşrik günlerinin ikincisinin taşlamasından sonra, güneş batmadan önce Mina'dan çıkıp Mekke'ye gidilebilir ve böylece hac tamamlanmış olur. Ancak teşrik günlerinin İkincisinde, güneş batmadan önce Mina sınırlarından çıkmak şartıyla hac tamamlanmış sayılır. Eğer güneş batmadan önce Mina sınırlarından çıkılmazsa,  teşrik günlerinin üçüncü günü de taşlama yapılması vacip olur. Öğle vakti girdiğinde bu taşlama yapılıp Mekke'ye inilmelidir.
Memleketine dönmek isteyen kişi veda tavafı yapmalıdır. Veda tavafını yapmayan kişinin bir kurban kesmesi gerekir. Hayızlı kadın veda tavafı yapmadığından ötürü kurban kesmek zorunda değildir, Çünkü veda tavafı, hayızlı kadının üzerinden kalkar. Veda tavafı yapan kişi Mekke'de fazla kalırsa, tekrar veda tavafı yapması gerekir. Zemzem suyu içmek sünnet'tir. Zemzem suyu içilirken, her içişte hayrı irade etmek gerekir. İçerken kıbleye dönmek de sünnet'tir. 

Hac İle İlgili Olarak Kadınları İlgilendiren Özel Durumlar
1- Kadın, Hac ve Umre'ye kocası veya mahremi olan bir erkek ile gitmesi gerekir. Eğer kadının kocası yoksa ve maddi gücü varsa bir mahreminin ücretini vererek onunla beraber gitmesi gerekir. Bu, hacca gitmenin vacip olmasının şartıdır.
Ancak, yanında iffet sahibi güvenilir iki kadının olması durumunda, kocası veya mahremi olmadan yolculuğa çıkabilirler.
Kadın, ancak kocasının izniyle hacca gidebilir. Eğer kocası gitmesine izin vermezse, kadının hacca gitmesi caiz olmaz. Kocasının izin vermemesinden ötürü hacca gidemeyen kadın günahkâr olmaz. Onun yerine başkası hac yapabilir.
2- Kadının dikişsiz elbise giymesi vacip değildir. 
3- Kadın ihramlıyken yüz ve ellerini kapatmaz. Bu nedenle kadının, ihrama girmeden önce ellerini kınalamaması sünnettir. 
4- Telbiye okurken sesini yükseltmemelidir. Kendi duyacağı şekilde telbiye okumalıdır.
5- Kadının, yüzünü ve ellerini açıkta bırakması da vaciptir. Elleri veya yüzü 24 saat kapalı kalan kadının kurban kesmesi gerekir. Kadının ellerini kınalaması -daha önce geçtiği gibi- sünnettir.
6- Kadınların tavaf yerinin kenarından yürüyerek  tavaf etmesi  sünnettir.  Kadınlar,  erkeklerle sürtüşerek tavaf etmemelidir.
7- Kadınlar hem tavafta, hem de sa'yda remel yapmaması (koşmaması) sünnettir.  Remel yapmak kadınlar için mekrûhtur.
8- Taşların sağ elle atılması ve elin koltuk altı görünecek kadar yukarıya kaldırılması da sünnettir. Kadınlar ise ellerini kaldırmadan taşları atmalıdırlar.
9- Arafat’ta hayız ve nifaslı kadın ile cünüb olan bir kimsenin de vakfe yapması caizdir.
10- Kadın, çocuk, hasta ve yaşlı olan kimseleri gece yarısından sonra Müzdelife’den Mina'ya göndermek daha efdaldir.
11- Hacta kurban kestikten sonra kadınların saçlarının ucunu kesmeleri sünnettir. Kadınların traş olmaları (saçlarını kazıtması) ise haramdır.
12- Memlekete dönmek isteyen kişi veda tavafı yapılmalıdır. Hayızlı kadın veda tavafı yapmadığından ötürü kurban kesmek zorunda değildir, Çünkü veda tavafı, hayızlı kadının üzerinden kalkar. Yalnız Harem kapısının yanında durup dua eder. 
Ancak Hayız ve nifas halinde bulunan kadın, Mekke binalarının haricine çıkmadan evvel temizlense, yeniden veda tavafı kendisine vacip olur.


Şafii mezhebine göre erkek için bütün hükümler

İHRAM;
1 Mikat yerlerinden itibaren ihramlı olmak Vaciptir
2 Mekke'ye girmek için gusletmek Sünnettir
3 îhrama niyet etmek Rükündür
4 Mekke'ye gündüz vakti, Seniyyetü'l- Ulya denilen en yüksek tepesinden doğru girmek Sünnettir
5 Mekke'ye girince ilk önce Mescid-i Haram'a uğramak Sünnettir
6 îhram için temizlenmek Sünnettir
7 îhram için yıkanmak Sünnettir
8 Mescid-i Haram'a Beni Şeybe kapısından girmek Sünnettir
9 îhram için güzel kokular sürünmek Sünnettir
10 Kudüm yani varış tavafim yapmak Sünnettir
11 îhram giymeden önce iki rekat namaz kılmak Sünnettir
12 İhramı izar ve rida şeklinde giymek Sünnettir
13 İhramı telbiy e getirerek giymek Sünnettir
14 îhrama girdikten sonra telbiye getirmek Sünnettir
15 Telbiyeyi Peygamberimizden rivayet edilen lafizlarla getirmek Sünnettir
16 Telbiye getirirken sesi normal bir şekilde yükseltmek Sünnettir
17 Farz namazların ardından ve her türlü durum değişikliklerinde çokça telbiye getirmek Sünnettir
18 Arapça bilenler için Arapça dışında bir dille telbiye getirmek Sahih olmaz
19 Arapça bilmeyenler için Arapça dışında bir dille telbiye getirmek Sahihtir

TAVAF;
1 Tavafa niyet etmek Şart değildir
2 Tavafta avret yerlerim örtmek Şarttır
3 Tavaf ederken abdestli olmak suretiyle manevi pisliklerden arınmış olmak Şarttır
4 Tavaf ederken maddi pisliklerden arınmış olmak Şarttır
5 Tavafi Mescid-i Haram içinde yapmak Şarttır
6 îfrad ve Kıran haccı yapanlar için ilk olarak kudüm tavafım yapmak Sünnettir
7 Tavafa Hacer-i Esvet'ten başlamak Şarttır
8 Tavafa başlarken Hacer-i Esved'i selamlamak Sünnettir
9 Hacer-i Esved'i selamlarken elleri kaldırmak Sünnettir
10 Hacer-i Esved'i selamlarken dua etmek Sünnettir
11 Hacer-i Esved'i öpmek Sünnettir
12 Tavafî ederken ıhramı sağ, koltuk altından geçirip sol omuz üzerine atmak Sünnettir
13 İlk üç şavtta remel yapmak Sünnettir
14 Tavafi yedi şavt (tur) yapmak Şarttır
15 Tavafi Hicr-i İsmail'in dışından yapmak Şarttır
16 Tavafin şavtlanm birbiri ardınca yapmak Sünnettir
17 Tavaf yaparken Rükn-ü Yemani'yi selamlamak Sünnettir
18 Tavafta dua etmek ve Allah'ı zikir etmek Sünnettir
19 Tavaf ederken Kuran-ı Kerim okumak Beis yoktur
20 Kabe'ye yakın tavaf etmek Sünnettir
21 Gücü yetenlerin tavafi yürüy erek yapması Sünnettir
22 Tavaftan sonra iki rekat namaz kılmak Sünnettir
23 Tavaf namazından sonra Makam-ı İbrahim'in arkasında dua etmek Sünnettir
24 Zemzem içmek Sünnettir

SA'Y;
1 Sa'yı Sata ve Merve arasında yapmak Rükündür
2 Sa'y için niyet etmek Şart değildir
3 Sa'ya gitmeden önce Hacer-i Esved'i selamlamak Sünnettir
4 Sa'yı tavaftan sonra yapmak Şarttır
5 Tavaftan sonra ara vermeden sa'y etmek Arafat'ta vakfe esnasında fasıla vermemek gerekir
6 Kudüm tavafi yapması gerekenin Arafat'ta vakfeden önce sa'y etmesi Caizdir
7 Kudüm tavafi yapması gerekmeyenin sa'yı ifada tavafından sonraya bırakması Caizdir
8 Sa'y etmeye Sata kapısından çıkmak Sünnettir
9 Sa'y ederken maddi ve manevi pisliklerden arınmış olmak Sünnettir
10 Sa'y a Safa tepesinde başlayıp Merve tepesinde bitirmek Şarttır
11 Safa ve Merve tepelerine çıkmak Sünnettir
12 Sata ve Merve'de dua etmek Sünnettir
13 Sa'y de ıztıba yapmak Sünnettir
14 Güç y etkenlerin sa'yı yürüyerek yapması Sünnettir
15 Sa'y ederken zikir ve duada bulunmak Sünnettir
16 Sa'yı mes'ada yapmak Şarttır
17 Sata ve Merve arasını tam olarak kat etmek Vaciptir
18 Sa'y ederken iki yeşil lamba arasında hervele yapmak Sünnettir
19 Sa'yı yedi şavt olarak yapmak Şarttır
20 Sa'yın şavtlarını birbiri ardınca yapmak Sünnettir

TRAŞ OLMA;
1 Saçları tıraş etmek Rükündür
2 Harem sınırları içinde tıraş olmak Vaciptir
3 Kurban kesme ve tıraş olma işini kurban bayramının ilk günü zeval vaktinden önce yapmak Sünnettir
4 Tıraşı kurban günlerinde olmak Sünnettir

MİNA;
1 İmamın Mekke'de Zilhicce ayının yedinci günü öğle vaktinden sonra hutbe okuması Sünnettir
2 Temettü haccı yapanın terviye günü ihrama girmesi -Sünnettir
3 Mina'ya gitmek için terviye günü güneş doğduktan sonra yola çıkmak Sünnettir
4 Arefe gecesi Mina'da gecelemek Sünnettir
5 Teşrik günlerinin gecesinde Mina'da gecelemek Vaciptir

ARAFAT;
1 Arafat'ta vakfe yapmak Rükündür
2 Arafat vakfesi için gusl etmek Sünnettir
3 Vakfe esnasında hacının ibadet ehliyeti taşıyor Şarttır olması
4 Mina'dan Arafat'a gitmek için güneşin zeval vaktinden önce çıkmak Sünnettir
5 Arefe günü maddi ve manevi kirlerden arınmış olmak ve avret yerlerim örtmek Sünnettir
6 Kayaların yanında Kıbleye dönüp bir süre dua etmek Sünnettir
7 Vakfeyi binek üzerinde abdestli ve oruç tutmaksızın yapmak Sünnettir
8 Vakfenin Urene vadisinin dışındaki Arafat toprağı üzerinde yapılması Şarttır
9 Zeval vaktinden bayramın birinci günü fecre kadar herhangi bir vakitte Arafat'ta vakfe yapmak Şarttır
10 Arafat'ta gündüz vakfe yapanın vakfeyi geceye kadar uzatması Sünnettir
11 Zeval vaktinden sonra Arafat'ta hutbe okunması Sünnettir
12 Arafat'ta öğle vaktinde öğle ve ikindiyi cem-i takdim ederek kılmak Sünnettir
13 Arefe günü dua ederken elleri kaldırmak Sünnettir
14 Arafat ve Müzdelife'de dört rekatlı namazları kısaltarak iki rekat kılmak Sünnettir
15 Arafattan devlet başkanı ya da onu temsil eden bir idareciyle beraber ayrılmak Sünnettir
16 Güneş battıktan sonra Arafat'tan geri dönmek Sünnettir

MÜZDELİFE;
1 Kurban günü şafak sökmeden Müzdelife'de vakfe yapmak Gecenin ikinci yarısında herhangi bir an yeterlidir
2 Müzdelife'ye inerken çokça zikir etmek ve telbiye getirmek Sünnettir
3 Müzdelife'de akşam ve yatsı namazlarım cem-i tehir ederek kılmak Sünnettir
4 Gece yansından sonra Müzdelite'de vakfe için gusl etmek Sünnettir
5 Muhassir vadisini hızlı yürüyerek geçmek Sünnettir
6 Kurban günü şafağın sökmesiyle güneşin doğuşu arsında Müzdelife'de vakfe yapmak Sünnettir, başka bir görüşe göre ise vaciptir
7 Meş'ar-i Haram denilen yerde Kıbleye yönelerek dua etmek Sünnettir
8 Şafak söküp henüz güneş doğmadan Mina'ya iniş Sünnettir

MİNA;
1 Küçük taşları Müzdelife'den ya da şeytan taşlanılan yerin haricinden bir yerden toplamak Sünnettir
2 Büyük şeytanı kurban günü taşlamak Vaciptir
3 Şeytan taşlamaları teşrik günlerinde yapmak Vaciptir
4 Cemreleri taşlamayı güneşin doğuşundan zeval vaktine kadar geçen süre içinde yapmak Sünnettir
5 Cemreleri taşlamayı geceye kadar geciktirmemek Sünnettir
6 Taşlamada atılan şeyin taş olması Şarttır
7 Pisliğe bulaşmış olan taşlan yıkamak Sünnettir
8 Taşların parmak uçundan küçük olması Sünnettir
9 Atılmış taşlan tekrar kullanmaksızın her defasında yeni taşlar atmak Sünnettir
10 Taşları sağ elle atmak Sünnettir
11 Her cemreye yedi taş atmak Vaciptir
12 Her taş atımında tekbir getirmek Sünnettir
13 Taşların atıldıkları yere düşmesi Şarttır
14 Cemretü'l-akabe denilen büyük cemreyi taşladıktan sonra orada daha fazla beklememek Sünnettir
15 îmamın, kurban günü büyük cemre taşlandıktan sonra hutbe okuması Sünnettir
16 Şeytan taşlama, sonra kurban kesme, sonra da tıraş olma şeklinde olan sıraya uymak Sünnettir
17 Taşlamaya küçük cemreden başlayıp daha sonra orta ve en sonunda da büyük cemreyi taşlamak Şarttır
18 Küçük ve orta cemreleri taşladıktan sonra kıbleye dönerek dua etmek Sünnettir
19 Zilhiccenin 11. günü öğleden sonra imamın hutbe okuması Sünnet değildir
20 Zilhiccenin 12. günü öğleden sonra imamın hutbe okuması Sünnettir
21 Zilhicce ayının 12. günü güneşin batışından önce Mekke'ye gelmek Mubahtır

KURBAN;
1 îfrad haccı yapanların haricindekilerin kurbanı büyük şeytanı taşladıktan sonra kesmeleri Vaciptir
2 Hedy kurbanının kurban edilmeyi engelleyici bir organ eksikliği ya da başka bir kusurunun olmaması Şarttır
3 Hedy kurbanım harem sınırlarında ve Hili bölgesinde ya da Arafat'ta vakfede beraberinde bulundurmak Sünnettir
4 Hedy kurbanım kurban günü ve devamındaki iki gün içinde kesmek Bayram günü ve sonraki üç gün caizdir
5 Hedy kurbanım harem sınırları içinde kesmek Vaciptir
6 Kurbanı Mina'da kesmek Sünnettir
7 Hedy kurbanı olarak altı ayım bitirmiş koyunun kesilmesiYeterlidir
8 Beş yaşım doldurmuş bir devenin kesilmesi Yeterlidir
9 İki yaşımm tamamlamış bir sığır ya da camısın kesilmesi Yeterlidir
10 Kişinin kurbanım kendi eliyle kesmesi Sünnettir
11 Deveyi sol ön ayağı bağlı olarak kesmek Sünnettir
12 Kurban hayvanım kıbleye dönük yatırarak "Bismillahi Allahü Ekber" demek Sünnettir

İFADA TAVAFI;
1 İfada tavafi Rükündür
2 İfada tavafım ilk taşlamadan sonraya bırakmak Sünnettir
3 Haccm bir rüknü olan ifada tavafı için kurban günü Mekke'ye gelmek Sünnettir
4 İfada tavafım kurban bayramının ilk gününde yapmak Sünnettir
1 Vedatavafi Vaciptir
2 Veda tavafına niyet etmek Şarttır
3 Hacer-i Esved'i iki rekat namaz kıldıktan sonra selamlamak Sünnettir
4 Mültezemin yanında durarak dua etmek Sünnettir
5 Veda tavafından sonra iki rekat namaz kılmak Sünnettir
6 Zemzem içmek Sünnettir

 
Şafii mezhebine göre erkek için bütün yasaklar

İHRAM;
1 Bir gün ya da geceden daha az bir zaman süresince -Bir şey gerekmez dikişli elbise giyerse
2 Bir gün ya da gecelik zaman süresinse dikişli elbise -Fidye giyerse
3 Bir özür sebebiyle ayaklara mest giyerse -Bir şey gerekmez
4 Hac için ihrama girdiği halde düşman veya hastalık gibi bir sebepten dolayı haccı tamamlayamadan ihramdan çıkarsa -Bir koyun kesmesi gerekir
5 Kına sürünürse -Bir şey gerekmez
6 Mikat yerlerinden ihrama girmeden geçip sonra geri dönüp telbiye getirerek ihrama girerse- Bir şey gerekmez
7 îhrama telbiye getirmeksizin girerse -Bir şey gerekmez
8 Herhangi bir organın bir kısmına koku sürerse -Fidye
9 Bir özür sebebiyle bütün bir organına koku sürerse -Fidye
10 Bir özrü y okken bütün bir uzvuna koku sürerse- Bir koyun kesmesi gerekir
11 Bir özür sebebiyle tırnaklarını kısaltırsa- Fidye
12 Bir özrü olmaksızın tırnaklarını kısaltırsa -Bir koyun kesmesi gerekir
13 Bedendeki kılları tıraş edip yolarsa-Fidye
14 Bir özür sebebiyle saçlarını tıraş ederse -Fidye
15 Bir özür sebebiyle olmaksızın saçlarını tıraş ederse -Fidye
16 Yüzünü örterse- Bir şey gerekmez
17 Başını örterse -Fidye
18 Karada yaşayan bir av hayvanını öldürürse- Ceza
19 Harem' de kendiliğinden yetişen bitkileri koparırsa -değerini öder
20 Kendiliğinden yetişen küçük ağaçları keserse -Bir koyun kesmesi gerekir
21 Kendiliğinden yetişen büyük ağaçları keserse-Bir büyük baş hayvan kesmesi gerekir
22 Bir tek tırnağı keserse -Bir müd ölçeği yemek verir
23 îhramlı, ihramlı olmayanı izniyle tıraş ederse- Bir şey gerekmez
24 îhramlı, ihramlıyı izni olmadan tıraş ederse -Tıraş edene fidye gerekir.



TAVAF;
1 Tavafı abdestsiz bir şekilde yaparsa -Tekrar eder
2 Tavafı gusül abdestsiz (cünüp) bir şekilde yaparsa -Tekrar eder
3 Tavafın üç şavtını (tunum) terk ederse -Tekrar eder
4 Tavafta avret yerlerini örtmezse ve Mekke'nin Tekrar eder dışına çıkarsa
5 Hicr-i İsmail'in iç kısmından geçerek tavaf ederse ve Mekke'nin dışına çıkarsa -Tekrar eder
6 Tavafı tersten yaparak Kabe'yi sağına alırsa ve Mekke'nin dışına çıkarsa -Tekrar eder
7 Tavafın dolanma turlarını birbiri ardınca yapmazsa -Bir şey gerekmez
8 Bir özrü olmadığı halde binek üzerinde tavaf ederse ve Mekke'nin dışına çıkarsa -Bir şey gerekmez
9 Kudüm tavafını terk ederse -Bir şey gerekmez
10 Haccın bir rüknü olan ifada tavafını yaptıktan sonra iki rekat namaz kılmazsa -Bir şey gerekmez
11 Veda tavafını yapmazsa -Tekrar eder
12 Umre yapan tavaftan önce cinsel ilişkide bulunursa -Bir büyük baş hayvan (bedene) kesmesi ve ayrıca kaza etmesi gerekir
13 Umre yapan tavafın ilk dört turunu yaptıktan sonra cinsel ilişkide bulunursa -Bir büyük baş hayvan (bedene) kesmesi ve ayrıca kaza etmesi gerekir
14 İfada tavafını Zilhicce ayının sonunda yaparsa -Bir şey gerekmez
15 İfada tavafından önce ilişkiye girerse Bir büyük baş hayvan (bedene) kesmesi ve ayrıca kaza etmesi gerekir.


SA'Y;
1 Bir özrü olmadığı halde binek üzerinde sa'y ederse Bir şey gerekmez
2 Safa ile Merve arasında sa'y etmeden önce tavaf yapmazsa tekrar eder
3 Sa'ye Safa'dan başlamazsa Tekrar eder
4 Umre yapan sa'yden sonra henüz saçlarını tıraş etmeden cinsel ilişkide bulunursa. Bir büyük baş hayvan (bedene) kesmesi ve ayrıca kaza etmesi gerekir
5 Umre yapan sa'yden önce cinsel ilişkide bulunursa. Bir büyük baş hayvan (bedene) kesmesi ve aynca kaza etmesi gerekir
6 Sa'yın üç şavtını terk ederse. Tekrar eder
7 Safa ile Merve arasında sa'y etmezse. Tekrar eder

TRAŞ OLMA;
1 Saçlan tıraş ya da kısaltma işini terk ederse -Tekrar eder
2 Saçlan tıraş ya da kısaltma işini Harem bölgesinde yapmazsa- Bir koyun kesmesi gerekir
3 Saçlan tıraş ya da kısaltma işini kurban günlerinden sonraya bırakırsa -Bir şey gerekmez .



MİNA;
1 Teşrik günlerinde Mina'da gecelemezse -Bir koyun kesmesi gerekir
2 ihramdan çıkmadan ilişkiye girip boşalırsa -Bir büyük baş hayvan (bedene) kesmesi ve ayrıca kaza etmesi gerekir
3 ihramdan çıkmadan önce şehvetle ilişkiye girer ama boşalmazsa -Bir büyük baş hayvan kesmesi gerekir.


ARAFAT;
1 Arafat'ta gündüz vakfe yapıp güneş batmadan önce oradan ayrılıp gece tekrar Arafat'a geri dönerse -Bir şey gerekmez
2 Arafat'ta gündüz vakfe yapıp güneş batmadan önce oradan ayrılıp gece tekrar Arafat'a geri dönmezse -Bir şey gerekmez
3 Arafat'ta vakfeden önce ilişkiye girmek.- Bir büyük baş hayvan (bedene) kesmesi ve ayrıca kaza etmesi gerekir
4 Arafat'ta vakfeden sonra akabe cemresini taşlamadan ilişkiye girmek.- Bir büyük baş hayvan (bedene) kesmesi ve ayrıca kaza etmesi gerekir


MÜZDELİFE;
1 Müzdelife'de gecelemeyi terk ederse -Bir koyun kesmesi gerekir
2 Müzdelife'de vakfe yapmazsa- Bir koyun kesmesi gerekir
3 Müzdelife'de kurban günü güneş doğduktan sonra bulunursa-Bir koyun kesmesi gerekir


TAŞ ATMA;
1 Cemreleri taşlamayı son teşrik gününe ertelerse- Bir şey gerekmez
2 Teşrik günlerinde üç taşlamayı terk ederse -Bir koyun kesmesi gerekir
3 Taşlardan birini atmazsa -Bir müd ölçeği yemek verir
4 Üç taşı atmazsa- Bir koyun kesmesi gerekir.


HEDY;
1 Kulak ya da kuyruğunun büyük kısmı olmayan hayvanı kurban ederse -Caiz değildir
2 Kör ya da şaşı hayvanı kurban ederse -Caiz değildir
3 Zayıf-cılız hayvanı kurban ederse- Caiz değildir
4 Kesim mahalline yürüyemeyen topal hayvanı kurban ederse -Caiz değildir
5 Ön veya arka ayaklarından biri kesik olan hayvanı kurban ederse -Caiz değildir




Hac ve Umre Animasyon Filmi


( Animasyona ulaşmak için bu başlığa tıklayınız )


Dört Mezhebin HAC ile ilgili Görüşleri

Bu görüşlere ulaşmak için başlığı tıklayınız



Bu çalışma hazırlanırken;
1- İnternette bulunan ve mobil uygulamalarda online yayımlanan Rahmetli Ali ARSLAN Hoca Efendi tarafından tercüme edilmiş olan “Büyük Şafii Fıkhı” (Müellifler: Dr. Mustafa el-Hin, Dr. Mustafa el-Buğa, Ali el-Şerbeci) kitabından,
2- (http://risaleoku.com:8080/oku/safii/1) web sitesinde online yayımlanmış olan ve Müellifi Halil GÜNENÇ Hoca Efendi olan Büyük Şafiî İlmihali’nden,
3- https://ehliislam.com/dort-mezhep-fikih.pdf  web sitesinde online yayımlanmış ve Abdurrahman Cezîrî başkanlığında hazırlanmış olanDört Mezhebe Göre İslam Fıkhı’ kitabından,
4- Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ve Prof. Dr. H. Yunus Apaydın tarafından hazırlanmış olan ve 1998 yılında Diyanet İşleri Başkanlığınca yayımlanmış olan ve https://www.diyanet.gov.tr/tr-TR/Kurumsal/Detay/5255 adresinde de online erişime açık olan “İlmihal” kitabından,
5- TDV tarafından basılan ve (https://islamansiklopedisi.org.tr), adresinde online da yayımlanan İslam Ansiklopedisi’nden,
 6- Müellifi Vehbe Zuhayli olan ‘İslam Fıkhı Ansiklopedisi’nden,
7- İmam-ı Gazali’ye ait olan İhya-u Ulumiddin’den,

            Başta olmak üzere birçok kitaptan yararlanılmıştır. İlmihal hazırlanırken yararlanılmış ve söz konusu alıntılar (*) ile işaretlenmiş ve sonuna da kaynak ve (varsa) internet adresi linkleri ilgili bölümde belirtilmiştir.