Temizlik (Taharet)

 * TAHARET *
Taharet Kelimesinin Mânâsı 
Lugatta taharet, nezafet ve temizlik demektir. Istılahta taharet, necaset denilen maddî pisliklerden ve hades denilen hükmî ve manevî pisliklerden temizlenmeyi ifade eder. Arapçada tatahhara bi'l-ma (kirlerden suyla temizlendi) ve tatahhara min'el-hased (kıskançlıktan kurtuldu) denir. 
Taharet, şer'an namazın kılınmasını helâl kılan veya onun hükmünde olan bir fiildir.   
Abdestsiz kimsenin abdest alması, cünüp olan kimsenin yıkanması, bedeninde ve mekanında necis bulunan bir kimsenin o necaseti izale etmesi gibi fiillerdir.
İslâm'ın Nezahet ve Taharete Verdiği Önem
İslâm, taharet ve temizliğe çok önem vermiştir. Bu durum aşağıdaki örneklerden anlaşılabilir.
a. Namaz için her gün birkaç defa abdest almayı emretmiştir.
“Ey inananlar, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı mesnedin ve ayaklarınızı da topuklara kadar (yıkayın).” (Mâide/6)
b. Cinsî münasebetten sonra yıkanmayı emretmiştir. “Eğer cünüp iseniz tam temizlenin.” (Mâide/6)
Hz. Muhammed (a.s.v.) de şöyle demiştir: “Her Müslümanın haftada bir kere yıkanması, o günde başını ve bedenini yıkaması Allah'ın onun üzerindeki hakkıdır.” (Buhari/856; Müslim/849)
c. Tırnakların kesilmesini, dişlerin ve elbiselerin temizlenmesini emretmiştir. 
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurur: “Beş şey fıtrattandır: Sünnet olmak, etek tıraşı olmak, koltuk altlarındaki kılları temizlemek, tırnakları kesmek ve bıyığı kısaltmak.” (Buhari/5550;  Müslim/257)
“Eğer ümmetime zor gelecek olmasaydı, her namazda misvak kullanmayı emrederdim.” (Buhari/847;  Müslim/252)
İbare bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: Her abdest alışta (misvak kullanmayı emrederdim). (İmam Ahmed 6/325)
Allah Teâlâ 'Elbiseni temizle' (Müddessir/4) buyurmuş ve Hz. Muhammed (a.s.v.) de ashabına şöyle demiştir: “Siz kardeşlerinizin yanına gidiyorsunuz. Elbiselerinizi temizleyin, bineklerinizin eğerini düzeltin ki insanlar arasında örnek olasınız. Allah çirkin sözü ve fiili sevmediği gibi mübalağalı ve zoraki bir şekilde konuşmayı da sevmez.” (Ebu Davud/4089)
“Allah tevbe edenleri sever, temizlenenleri sever.” (Bakara/222)
İslâm dini tahareti imanın yarısı saymıştır. 
Nitekim Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur:
الطُّهُورُ شَطْرُ الإِيمَانِ “Temizlik imanın yarısıdır.” Müslim/223)

TEMİZLİĞİN HİKMETLERİ
İslâm dini, tahareti birçok sebepten ötürü emretmiştir. Bunlardan bazılarını zikredelim;
1. Taharet fıtratın gereğidir. İnsan fıtraten temizliğe meyleder, tabii olarak kirden ve necasetten kaçar. İslâm'ın fıtrat dîni olması hasebiyle tahareti ve nezafeti emretmesi çok tabiidir.
2. Müslümanın kerametini ve izzetini korumak için emretmiştir. İnsanlar tabiatı gereği temizliğe meyleder; temiz yerlerde oturmayı sever, pis yerlerden kaçarlar. İslâm da mü'minin izzetini korumakta hassas olduğu için, mü'minlere nezafeti emretmiştir ki insanların arasında temiz ve aziz olsunlar.
3- Sıhhati korumak için emretmiştir. Çünkü nezafet, insanı hastalıklardan koruyan en önemli etkenlerden biridir. Hastalıklar çoğu zaman pislik nedeniyle yayılır. İslâm dini bedenin, yüzün, ellerin, burunun ve ayakların daima temiz tutulmasını ister, çünkü en fazla kirlenen azalar bunlardır. Bu azaları her gün birkaç kere yıkamak, insanı hastalıklardan korur.
4. Kişinin Allah'ın huzurunda temiz ve nezih bir şekilde durması için emretmiştir. Çünkü Müslüman namazda Allah'a hitap eder, O'nunla münacaat eder. Bu nedenle hem zahirinin hem de bâtınının temiz olması gerekir. 
“Çünkü Allah, çok tevbe edenleri ve çok temizlenenleri sever.” (Bkz. Bakara/222)

        Kendisiyle Taharet (Temizlik) Yapılan Sular
Bu sular yağmur, kar, deniz, nehir, kuyu ve çeşme suları gibi tabii sulardır. 
Kendisiyle temizlik yapılan suları şu sözle de ifade edebiliriz: Gökten inen ve yerden çıkan sular.
         “Gökten tertemiz bir su indirdik.” (Furkan/48)
“Sizi temizlemek, şeytanın pisliğini sizden gidermek, kalplerinizi (birbirine) bağlamak ve ayakları(nızı) pekiştirmek için üzerinize gökten bir su indiriyordu.” (Enfal/11)
Bir kişi Hz. Muhammed (a.s.v.)'e şöyle sordu: “Ey Allah'ın Rasûlü! Biz deniz yolculuğuna çıkıyoruz ve beraberimizde de az bir su götürebiliyoruz. O su ile abdest alsak susuz kalırız. Acaba deniz suyu ile abdest alabilir miyiz? Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle cevap verdi: “Denizin suyu temiz, ölüsü helâldir.”  (Ebu Dâvud, Tirmizî, Neseî, İbn Mâce ve Ahmed b. Hanbel)

I. SULAR
* Suyun temizliği ve su ile temizlenme başta olmak üzere, temizlenme araç ve gereçlerinin toplumların şart ve imkânları (örf ve âdet), pozitif bilimlerin bu alandaki katkısı dâhilinde, giderek değişip iyileştiği göz önüne alındığında, fıkıh kitaplarında çevre ve beden temizliği konusunda her alanda çeşitli kıstas ve usüller, bir yönüyle İslâm âlimlerinin temizlik konusuna verdiği önemi, bu gayeyi gerçekleştirmeye yönelik çabalarını, bir yönüyle de içinde bulunulan şart ve imkânlara bağlılığı yansıtır. Şüphesiz en temel temizlik maddesi sudur. Temizleyici olan bir şeyin, öncelikle kendisinin temiz olması gerekir. Bu nedenle, İslâm âlimleri, maddî ve hükmî kirliliği izale edecek olan suyun temizliğini şart koşmuşlardır. 
Fıkıh literatüründe kuyu, havuz ve depo sularının sağlık kurallarına uygun biçimde korunması, kirletilmeyip temiz tutulması, içine bir pislik düştüğünde ise temizlenmesi usûlleri üzerinde önemle durulmuştur. Fakihlerin hareket noktası, suyun -gerekmedikçe- pis sayılmasını ve israfını önlemek, bunun yanı sıra suyun, içine düşen pislikten etkilenmeyecek ölçüde çok olması ve suyu kullanan kimsenin pislikle temas ihtimalinin de iyice zayıflaması durumunda, suyu büyük havuz saymak olmuştur. 
Bununla birlikte, bu konuda benimsenen ölçü ve miktarlar, hukukçular tarafından aklî istidlâlle ve yapılan bazı deneylerle bulunmuş ictihadî görüşlerden ibarettir. Böyle olunca kuyu, havuz ve deponun ne kadarı boşaltıldığında ve hangi usûller uygulandığında dinen temizlenmiş sayılacağı hususu, suyun sağlık kurallarına, fizikî ve maddî temizlik ölçülerine uygun olması gereğinden ayrı düşünülemez. 
Fakihlerin konuyla ilgili ölçü ve önerileri, suyun hem maddî yönden temizliğini sağlamayı, hem de dînî yönden temiz ve temizleyici oluşuna açıklık getirmeyi amaçlar. Böylece, bu suyla yapılan hükmî temizliğin ve ona bağlı olarak yapılan ibadetlerin sıhhatiyle veya iade yükümlülüğüyle ilgili objektif ve mâkul ölçüler geliştirilip, kargaşanın ve keyfîliğin önlenmesine, mükelleflere kolaylık ve iç huzuru sağlanmasına çalışılmıştır. * (Temel İbadetler Konusunda Hanefîler Ve Şâfiîler Arasındaki Farklılıklar s:48)
Sular, dörde  ayrılır:
ı. Temiz ve temizleyici olan sular.
ıı. Temiz ve temizleyici olmakla beraber kullanılması mekruh olan sular.
ııı. Temiz olduğu halde temizleyici olmayan sular.
ıııv. Necis olan sular. 

        ı. Temiz ve Temizleyici Olan Sular
Bu su mutlak (tabii) sudur kî Allah'ın yaratmış olduğu vasıf üzerindedir. Bu suyun, uzun zaman beklemesinden, topraktan veya uzun zaman durgun olarak durmasından ötürü oluşan yosundan dolayı değişmesi onu mutlak (tabii) su olmaktan çıkarmaz. Bulunduğu yerden veya aktığı mecradan dolayı değişmesi de onu mutlak (tabii) su olmaktan çıkarmaz. 
Suyun kükürtlü bir araziden çıkması veya yatağında kükürtlü toprak bulunması suyun değişmesine sebep olur. Fakat bu değişmeden ötürü mutlak (tabii) su olmaktan çıkmaz. Çünkü suyu bunlardan korumak mümkün değildir.
Mutlak (tabii) suyun hem temiz, hem de temizleyici olduğuna şu hadîs delildir: Bir bedevî kalkıp mescide bevletti. Halk onu engellemek (veya dövmek) için kalktıklarında Hz. Muhammed (a.s.v.) onlara şöyle buyurdu: “Onun yakasını bırakın, o işini tamamladıktan sonra bir kova su dökün. Çünkü siz, zorlaştırıcı olarak değil, kolaylaştırıcı olarak gönderildiniz.” (Buharî/217 ve diğer muhaddisler)
Hz. Muhammed (a.s.v.)'in, idrar üzerine su dökülmesini emretmesi, suyun temizleyici olduğuna delâlet eder.
     ıı. Temiz ve Temizleyici Olmakla Beraber Kullanılması Mekruh Olan Sular
Güneş altında ısınan su temiz ve temizleyici olduğu halde kullanılması mekruhtur.  Ancak bu suyun mekruh olması şu üç şarta bağlıdır:
1. Arabistan gibi sıcak bir memlekette olması.
2. Altın ve gümüşün dışında demirden, bakırdan veya çekiçle dövülebilen bir madenden olup suya etki eden bir kapta bulunması.
3. Ölü veya diri insan bedeninde kullanılması veya at gibi alaca hastalığına maruz kalan bir hayvanın bedeninde kullanılmış olması.
İmam Şafii, Hz. Ömer'in bu tür bir su ile yıkanmayı mekruh görüp şöyle dediğini rivayet ediyor: “Ben güneşte ısınmış suyun kullanılmasını tıp açısından mahzurlu buluyorum. Çünkü güneşte ısınan su, alaca hastalığına sebep olur.”
Bunun sebebi şudur: Şiddetli güneş, kapta yağımsı bir madde meydana getirir ve bu madde çözülüp su yüzüne çıkar. Eğer o madde ısındıktan sonra bedene değerse, zarar vermesi ve alaca hastalığına sebep olması mümkündür, (Bu, deride görülen bir hastalıktır).
Soru: Güneş enerjisiyle ısıtılan suyla, açıkta kalan veya bir kapta güneşle ısınan su arasında fark var mıdır? Güneş enerjisiyle ısıtılan su ile abdest almanın ve gusletmenin hükmü nedir? Varsa mahzur ve zararı nedir?
Cevap: Demir, tunç ve bakır gibi madeni kaplarda ve sıcak memleketlerde güneş enerjisiyle ısıtılan suyla abdest almak ve gusletmek mekruhtur. Çünkü Hz. Aişe bir gün Hz. Peygamber (s av) için güneşte su ısıttı. Bunun üzerine Peygamber (sav): "Ey Humeyra (Hz. Aişe'nin lakabıdır) öyle yapma. Çünkü o alaca hastalığına sebebiyet verir" buyurdu.
Fıkıh alimleri bu hususta şöyle diyorlar. Madeni bir kapta sıcak bir memlekette güneş enerjisiyle su ısıtılırsa güneşin etkisiyle o kaptan küçükçe parçalar kopup suya karışır, kullanıldığı zaman vücutta mesameleri kapatır ve vücut hava alamaz bir hale gelir. Böylece vücudun her tarafında dolaşan kan kirlenip bozulur ve hastalık meydana gelir. Fakat su altın, gümüş, ağaç, cam ve topraktan yapılmış çanak gibi kaplarda veya gölet ve havuzda veyahut sıcak olmayan bir memlekette güneş enerjisiyle ısıtılırsa onu abdest ve gusülde kullanmakta bir sakınca olmadığı gibi madeni kaplarda ve sıcak memleketlerde güneşte ısıtılan suyun abdest ve gusülde değil, çamaşır yıkamak gibi şeylerde kullanılmasında da beis yoktur. Güneş enerjisiyle ısıtılan suyun, içinde bulunduğu kabın kapalı veya açık olması arasında fark yoktur. Her ikisi de mekruhtur. Yalnız kabın ağzı açık olursa kerahet i daha şiddetlidir. (Halil Günenç-Fetvalar-109)

         ııı. Temiz Olduğu Halde Temizleyici Olmayan Sular
Bu su da iki kısma ayrılır:
1. Az olup abdest ve gusül gibi farz olan taharette kullanılmış olan sudur. Bu tür suyun temiz olduğuna şu hadis delildir. Cabir b. Abdullah şöyle anlatıyor: “Şiddetli hasta olmuş baygınlık geçiriyordum. Hz. Muhammed (a.s.v.) yanıma gelerek abdest aldığı suyunu üzerime döktü.” (Buhari/191; Müslim/1616)
Eğer abdestte kullanılan su temiz olmasaydı, Hz. Muhammed (a.s.v.) o suyu Cabir'in üzerine dökmezdi. Hz. Muhammed (a.s.v.)'in böyle yapması, bu tür suyun temiz olduğuna delâlet eder. Bu suyun temizleyici olmamasının delili Ebu Hüreyre'nin rivayet ettiği şu hadîstir: “Cünup olan kimse, akmayan durgun suda gusletmesin.” (Müslim/283)
Bu hadîsi Ebu Hüreyre'den dinleyenler 'Ey Ebu Hüreyre! O halde biz ne yapacağız?' dediler. Ebu Hüreyre şöyle dedi: 'Suyu avuçlarınızla alarak abdest alır veya gusledersiniz'.
Burada abdestin hükmü de guslün hükmü gibidir. Çünkü amaç ikisinde de abdestsizliğin giderilmesidir. Bu hadîs, durgun suda yıkanmanın, o suyu temizleyici olmaktan çıkardığına delâlet eder. Eğer böyle olmasaydı, Hz. Muhammed (a.s.v.) bunu yasaklamazdı. Fakat bu yasak, az olan durgun sulara hamledilir. Çünkü bu konuda başka deliller vardır.
* a) Gül gibi temiz bir şey ile karışan temizleyici sudur. Karıştıktan sonra temizleyici vasfını kaybeder. Ne abdestte, ne gusülde ve ne de necaseti izale etmede kullanılması caiz değildir.
b) İki kulleden (iki kulle) az ve kullanılmış olan sudur. İki kulle'in miktarı hacim bakımından; eni, boyu ve derinliği altmışar santimetre olan bir havuz, veya çapı 48 cm, derinliği 96 santimetre olan bir küp veya bir silindirdir. Bu miktardan az olan su, az sayılır. Bu da yaklaşık olarak 206 litredir. https://islam ansiklopedisi.org.tr/su )
Kullanılmış olan su ise, abdestin veya guslün farzında veya necasetin izalesinde kullanılmış olan sudur. Binaenaleyh, mazmaza (ağızda çalkalamak), istinşak (burna su alıp sümkürmek) veya azaların ikinci ve üçüncü defasında, nafile olan gusüllerde müstamel olan su, hem temiz hem de temizleyicidir. kullanılmış olan su bir araya gelip 206 lt olursa hem temiz hem de temizleyici olur.
c) Bitki, ağaç, karpuz ve kavun gibi şeylerden akan sudur.* (Büyük Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ)
2. Mutlak (tabii) su olmakla beraber kendisine çay gibi temiz bir şey katılırsa, o katılan şeyle su arasında bir münasebet de yoksa, sudan ayrılması da mümkün değilse ve artık o su kendisine mutlak (tabii) su demenin mümkün olamayacağı bir şekilde değişmişse, böyle bir su temizleyici olmaz. Eğer suya katılan temiz şey, suyun sıfatlarında (tadında, kokusunda, renginde) bir değişiklik meydana getirmiyorsa ve su ile arasında uygunluk da varsa, o zaman takdir edilir; eğer suyun tadı nar suyu gibi, rengi üzüm şırası gibi olursa ve kokarsa bozulduğuna hükmedilir. Bu tür su temizdir, fakat temizleyici değildir.
* Mutlak su, yosun tutar veya bulunduğu yerde bulunan toprak veya kireç gibi bir madde ile veya dura dura, vasıflarından birini kaybederse yine mutlak su sayılır ve temizleyicidir. Zira, ister istemez su, bu gibi şeylere maruzdur. Fakat za'feran (safran) veya ağaç suyu gibi suyun muhtaç olmadığı bir madde ile karışıp vasfı değişir ve mutlak su ismini kaybederse, temizleyici vasfını da kaybeder. * (Büyük Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ)
* İmam Şâfiîye göre ise, zaferan suyu ile abdest caiz olmaz. Çünkü, zaferanın (safran) tepeciklerinden elde edilen toz; renk, tat ve koku verici olarak kullanılır.
Bu konuda İmam Şâfiî, “… su bulamadığınız takdirde temiz bir toprağa yönelin (teyemmüm edin), yüzünüzü ve ellerinizi onunla meşhedin.” Ayeti ile Allah bizi suyun bulunmadığı durumlarda vasıtasız olarak toprağa yönlendirmiştir, kim mutlak olmayan su (zaferan suyu, gülsuyu vb.) ile abdeste cevaz verirse, su ile toprak arasında vasıta kılmış olur’’ demiştir. 
Dolayısıyla imam Şâfiî, su dışında ve su mahiyetindeki diğer sıvı maddelerle, abdestin geçersiz olacağı görüşüne varmıştır.* (Temel İbadetler Konusunda Hanefîler Ve Şâfiîler Arasındaki Farklılıklar s:49)
Temizleyici olmamasının nedeni, bu durumda ona su denilememesidir. Zira Şârî temizliği suya bağlamıştır. 

        ıv. Necis Olan Sular
Necis olan su, içine necaset düşen sudur. Bu da iki kısma ayrılır;
Birinci kısım, az olan sudur. Bu da 206 lt’den az olan sudur. Bu su necasetin düşmesiyle necis sayılır. Düşen necaset az olup suyun renginde, kokusunda, tadında hiçbir değişiklik yapmasa dahi yine de necis olur. 
Hz. Muhammed (a.s.v.)'e, çölde bulunan, yırtıcı ve diğer hayvanların da ihtiyacını giderdiği su hakkında sorulduğunda şöyle demiştir: “Su iki kulle kadar olursa pislik taşımaz.” (Tirmizî, Ebu Dâvud, Neseî, İbn Mâce, Ahmed b. Hanbel)
Diğer bir rivayette ibare 'necis olmaz' şeklinde gelmiştir. Hadîsin mefhumundan, iki kulle'den (206 lt) az olan suyun hayvanların içmesiyle necis olacağı anlaşılır. İsterse hayvanların içmesiyle bozulmasın. 
Bunun doğruluğu Hz. Muhammed (a.s.v.)'in şu hadîsiyle sabittir: “Biriniz uykudan uyandığında, sakın elini üç kez yıkamadan önce su kabına daldırmasın. Çünkü uyurken elinin nerede gecelediğini bilmez.” (Müslim/278, (Ebu Hüreyre'den)
Görüldüğü gibi Hz. Muhammed (a.s.v.), uykudan uyanan bir kimsenin elini yıkamadan önce su kabına sokmasını yasaklamıştır. Çünkü elin, görülmeyen bir necasetle pislenmiş olması mümkündür. Görülmeyen' necasetin suyun vasıflarını değiştirmediği malumdur. Eğer su, mücerred necasetle necis olmasaydı, Hz. Muhammed (a.s.v.) bunu yasaklamazdı. 
İkinci kısım, 206 lt veya daha fazla olan sudur. Bu su, sadece necasetin düşmesiyle necis olmaz. Ancak suya düşen necaset, suyun renginden, kokusundan ve tadından birini değiştirirse necis olur. Bunun delili icma'dır. 
İbn Münzir söyle der: 'Suyun içine az veya çok necaset düşüp de tadından, kokusundan ve renginden birini bozarsa, bu tür suyun necis olduğunda âlimler icma etmiştir'. (İmam Nevevî, el-Mecmû, 1/160)

Yukarıda Açıklanan Suyun Dört Kısmından Temizliğe Elverişli Olanı
Bilindiği gibi bu dört kısım suyun tamamı abdest almaya, necaseti gidermeye elverişli değildir. Taharete elverişli olan sadece birinci kısmıdır.
İkinci kısım da bedende kullanıldığı takdirde temizliğe elverişlidir. 
Üçüncü kısım her ne kadar temiz ise de ancak yemekte ve içmekte kullanılabilir. Namaz ve gusül abdestinde kullanılmaz.
  Dördüncü kısım ise tamamen necistir, hiçbir şeyde kullanılmaz.
Bu Konu ile İlgili Olarak Diğer Kaynaklardan Alıntılar
* İki kulle'nin miktarı hacim bakımından; eni, boyu ve derinliği altmışar santimetre olan bir havuz, veya çapı 48 cm, derinliği 96 santimetre olan bir küp veya bir silindirdir. Bu miktardan az suyun üç vasfından (rengi, tadı, kokusu) birisi değişirse necis olur.
Fare ve kuş gibi tüylü bir hayvan sarnıç veya kuyuya düşer ve tüyü dökülür de suyun vasıflarından hiç biri değişmezse, su temiz sayılır. Ancak kullanılması mümkün değildir. Çünkü ondan çekilen her kovada tüy bulunabilir. Bunun için, sarnıç olursa bütün suyu, kaynak kuyu olursa içinde bulunan su miktarını çekmek gerekir.
Bir sarnıca fare düşer ve tüyleri dökülürse temizlenmesi için şöyle bir çare vardır: Yanındaki sarnıcın ağzına bir kilim veya bez gerilir ve içine fare düşmüş olan kuyunun suyu o kilim veya bezden geçilir. Böylece tüyler kilim veya beze takılır ve ikinci sarnıca toplanan su temizlenmiş olur.
Köle, kadın, fâsık, deli ve çocuk gibi rivayeti makbul olmayan bir kimse bir suyun veya bir mayiin necis olduğunu haber verir ve sebebini beyan ederse, kendisine güvenip sözünü kabul etmek lâzımdır. *  (Büyük Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ)

 *    Af edilen Necasetler; 
Ki bunları şöylece sıralamak mümkündür:
*Normal gözün göremediği necaset, muğallaza da olsa muaftır. 
*Ateşte yakılan bir necasetin kendisinden ayrılan az miktardaki dumanı muaf sayılır. Ateşsiz olarak bir necasetin kendiliğinden yükselen buharı böyle olmayıp tamamen temizdir. 
*Taşla temizlenen bir kişinin mak'adında kalan pislik izi. Bu kalıntı ve iz, sahibine nisbetle muaf sayılır. Başkaları için değil... Söz gelimi böyle birisi, az bir suyun içine oturursa ve temizlenme mahalli de suya değerse o su necis olur.
*Necis olduğu muhakkak bir şeylerle karışan sokak çamurları. Eğer bu çamurun necis olduğu sanılır veya bu hususta şüpheye düşülürse temiz sayılır. 
Bu çamurların muaf sayılmaları için aşağıdaki şu dört şartın tahakkuk etmesi gerekir:
1- Necasetin bizatihi kendisi zahir olmamalıdır.
2- Yolda yürümekte olanın bu pisliklerden sakınması, yani elbisesinin eteğini sarkıtmaması; su taşıyanların kaplarından sıçrayan serpintilere kendisini yaklaştırmaması gerekir.
3- Yoldaki pisliklerin kendisine, yürürken veya bir şeye binmişken bulaşmış olması gerekir. Eğer kendisi bu pisliğin içine düşer de elbisesi kirlenirse muaf sayılmaz. Ve bu durumlar ender vuku bulduğu için sakınmak da mümkündür.
4- Bu necaset sadece elbiseye veya bedene bulaşırsa muaf sayılır. 
*Necis bir küle gömülen ve bu vasıftaki kızgın bir külün üzerinde ısıtılan ekmeğe bu pislikten bir şey bulaşırsa, her ne kadar ayıklanması kolay olsa da muaf sayılır. Bu çeşit pislikten bir şey sütün içine düşer de eseri belli olursa veya bu bir elbiseye bulaşırsa muaf sayılır. 
*Peynir ve meyvelerdeki kurt ölüsü her ne kadar necis ise de bu nesnelerin içinde ölü olarak bulunursa muaf sayılır. İnfehalar da muaf necasetten sayılırlar. (Bunlar, süt oğlaklarının veya danalarının midelerinden çıkan sıvılardır. Ki bunlar peynirin maya tutmasına elverişlidirler.) 
*İlâçları ve esansları kullanılır hâle getirmeyen necis sıvılar da muaf sayılır. Tabîî fazla olmamak ve yeteri kadar kullanmak şartıyla... Bu da infeha denen sıvıya kıyâsla muaf sayılmıştır.
*Necasetin aynının (kendisinin) yarayışlı hâle dönmesi ele necaseti gideren unsurlardan sayılmaktadır. Şarabın sirkeye, ceylan kanının miske dönüşmesi gibi! Necasetin ateşle yakılması da bunlardandır.
*Harcı necis kül ile yoğurulup yapılan duvarların üzerine serilen elbiseler, ıslak olmaları dolayısıyla bu pis küle bulaşırlarsa muaf sayılır. Zira bundan sakınmak da zordur. Ölü bit yumurtaları, çok da olsa karasineğin pisliği muaf necasetlerden sayılmıştır. 
*Evde, sergilerin üzerine ve yere düşen kuş pisliklerinin de muaflığı için üç şartın tahakkuku gerekir:
1- Kasıtlı olarak bunlara basıp geçmemek gerekir.
2- Zaruret olmadığı takdirde iki yanından birinin yaş olmaması gerekir. Meselâ zorunlu olarak geçilmesi gereken yoldaki bu tür pislikler rutûbetli de olsa ve buradan geçmek kasıtlı da olsa yine af edilir. 
3- Bu çeşit necasetten sakınmanın meşakkatli olması gereklidir.
Üstü açılan bir mezarlığın az miktardaki toprağı da af edilen necasetlerdendir. 
Köpek, domuz, bunların kendi aralarında veya başka cinsten hayvanlarla çiftleşmelerinden doğan yavruları müstesna, diğer hayvanların az miktardaki necis tüyleri de muaf sayılır. Köpekle domuzun necis tüyü az miktarda olsa bile muaf değildir. Çok da olsa yine muaf sayılmaz. Ancak binici ve kırkıcı olanların sakınmaları zor olduğu gerekçesiyle onlar muaf sayılmışlardır. Sudaki balığın pisliği; eğer balık suya sırf iş olsun diye konulmamışsa ve pisliği de o suyu değiştirmemişse muaftır.
Etin ve kemiğin üzerinde kalan kan. Eğer bunlar yıkanmaksızın tencereye konulmuş olurlar ve çorba (veya diğer yemekler) de değişik olup normalden ayrı olsa bile yine af edilir. Ama et veya kemik tencereye konulmadan yıkanacak olursa üzerine dökülen su yere damlarken sâf ve temiz oluncaya kadar yıkanmasına devam edilir. Su berrak olursa et veya kemik temizlenmiş demektir. Aksi halde necistir ve muaf sayılmaz. Temizlendikten sonra üzerinde az miktarda kan kırmızılığı kalırsa, bunu kökten silmek mümkün olmadığından muaf sayılır. Normal bir yıkamadan sonra geriye kalan kırmızılık muaf sayılır. 
Uyumakta olan bir şahsın ağzından gelen ve midesinden kaynaklandığı muhakkak olan san renkli ve pis kokulu salya. Eğer bu şahıstaki söz konusu salya, her zaman görülen bir şeyse fazla miktarda aksa bile muaf sayılır. Ama midesinden kaynaklandığı şüpheli ise temiz sayılır.
Deve ve benzeri hayvanların geviş getirme esnasında çıkardıkları salyaları, kendilerine yem veren, ahıra bağlayan veya otlatan kimselere bulaşırsa muaf sayılır. 
*Harman üzerindeki tahıla bulaşan hayvan sidiği ve dışkısı da muaf sayılmaktadır. İstinca için su alınan banyo havuzlarına düşen fare pisliği de bunlardandır. Ancak bu pislik az olup içine düştüğü suyun vasıflarından birini değiştirmemelidir. 
*Tedavi maksadıyla vücutta ateşle yakılıp açılan yere konulan nohut tanesi de, necasete bulaşmış olan organın üzerine konulursa muaf sayılır. 
*Süt sağılırken hayvanın pisliği veya memesinin üzerindeki bir necaset sütün içine düşerse muaf sayılır. Hayvan pisliğiyle karışık bir çamurdan yapılma arı kovanlarındaki pisliklerden bala bulaşma olursa yine af edilir. 
Süt emmekte olan çocuğun ağzındaki pisliğin memeye bulaşması veya onu ağzından öpen birinin ağzına ıslaklıkla beraber bulaşması da muaf sayılır.
Karınca, arı, balarısı ve benzeri akacak kanı bulunmayan hayvanların içine düşüp ölmekle necis kıldıkları sıvı şeyler de bunlardandır. Eğer bu saydıklarımız başka bir hayvan tarafından değil de sadece rüzgârın etkisiyle bu sıvının içine düşmüş ve vasfını değiştirmemişlerse, bu sıvılar içilebilirler.
Dövme yaptırırken çıkan kan üzerine çivit döküldükten sonra bu kan mavi veya yeşil renge bürünür.
Evet, vücûda iğne batırarak kan çıkarıp sonra da bu kanın üzerine çivit dökmekle elde edilen mavi veya yeşil renkteki nakışlı izler de şu şartlarla af edilirler:
1- Bu iş, başkasının yararına olmayan şahsî bir ihtiyaç için yapılmışsa,
2- Bu işi yapan kişi mükellef değil ise,
3- Mükelleflik çağında yapmış fakat bu izleri gidermesi, teyemmümü mübâh kılacak derecede bir zararın (el veya yüzde yaralanmaların) meydana gelmesine sebep olacaksa af edilen necasetlerden sayılır.
Aşağıdaki şu şartları hâiz olan kan da af edilen necasetlerden sayılmıştır. Şöyle ki:
a- Normal gözün göremeyeceği kadar az olan kan. Bu, köpek ve domuz gibi muğallez (ağır) necasetten olan hayvanların kanı olsa bile...
b- Normal gözün, görebileceği miktardaki kan: Bu kan eğer köpek, domuz ve benzeri hayranların kanı ise mutlak surette af edilmez.
Kişinin kendi vücûdunun değil de başkalarının kanına gelince, bu kan az miktarda olur da kişi bizzat kendi kendini buna bulaştırmamışsa muaf sayılır. Zaruret olmaksızın üzerinde kan bulunan kişiye de yanaşmaması gerekir.
Akıcı kanı olmayan pire ve benzeri hayvanların kanma gelince bunların çok miktardaki kanlan da şu üç şartla muaf tutulur:
1- Çok miktardaki pire kanı, kişinin kendi fiiliyle veya başkası tarafından üzerine bulaşmamış olması gerekir. Mükellef olmayan kişi de, kendi isteğiyle bunu bulaştırmamış olmalıdır. Bu durumda kanın çoğu değil de sadece az miktarı muaf sayılır.
2- Sakınılması güç olmayan ve üzerinde pire kanı bulunan bir şahsa yaklaşmamalıdır. Bunun tersini yapacak olursa pire kanının çoğundan değil de sadece azından muaf tutulur.
3- Bu kan güzelleşmek için bile olsa, üzerindeki giymeye ihtiyaç duyduğu bir elbiseye isabet etmiş olmalıdır.
*Kişinin kendi vücûdunun burun, kulak ve göz gibi tabiî geçit yerlerinden akan kanına gelince mûtemed olan görüş şudur: Tabiî geçit yerlerinden akmasa bile az miktardaki kan muaf sayılmaktadır. Meselâ çıbanlardan, sivilcelerden ve neşter vurulan yerlerden akan kanlar gibi. 
Kişinin fazla miktarda akan kanının muaf sayılabilmesi için de üç şart gereklidir:
1- Bu kan, kişinin vücudundaki çıbanı sıkması gibi kendi fiiliyle çıkmamış olacak. Bunun aksini yaparsa sadece az miktardaki kanından muaf tutulur. Ama neşter vurup kan aldırma ve hacamat (kupa) vurdurma gibi hallerde kendi fiiliyle de aksa çok miktardaki kanından da muaf tutulur.
2- Kan, çıktığı mahalli aşmayacak. Mahallinden maksat, sadece yaranın veya çıbanın bulunduğu mahal değildir. Meselâ eldeki bir yaranın mahalli, dirseğe kadardır.
3- Zaruret olmadıkça kişinin, üzerinde kan bulunan şahsa veya şeye yanaşmaması gerekir. 
*Muaflığın geçerliliği, kişinin sadece kendi şahsı içindir. Söz gelimi, üzerinde kan bulunan bir şeyi tutması veya başkası tarafından böyle bir şeyin üzerine yüklenmesi af edilmez.
Kanın azlık veya çokluğunun ölçüsü, örfün takdirine göredir. Az veya çok olduğu  hususunda şüpheye düşülürse asl olan muaflıktır.

Kuyu suyunun necaset durumu
Kuyu suyu iki kulleden (206 lt) az olana az su, iki kulleden çok olana da çok su denir. 
Kuyu suyu az olur da içine bir insan veya akar kanlı bir hayvan düşüp ölürse bu su, iki şartla necis olur: 
1. Kuyuya düşen bu necaset, af edilen necasetlerden olmalıdır. Kendisinden af edilen necasetlerin izahı daha önce yapılmıştır.
2. Bu necasetin başkası tarafından kuyuya atılmış olması. Necaset eğer kendiliğinden kuyuya düşmüşse veya rüzgârın savurmasıyla düşmüşse ve bir de af edilen gruptansa bunun suya herhangi bir zararı dokunmaz. Ama başkası tarafından atılmışsa bu, elbette ki zarar verir. Akacak kanı olan bir hayvanın içine düşüp öldüğü kuyunun suyu eğer 206 lt’den fazla ise, bu kuyunun suyu necis olmaz. Tabiî bu suyun vasıflarından birinin değişmemiş olması da gereklidir. Yine bunun gibi kuyuya bir necaset düşerse, kuyudaki suyun vasfı değişmese, suyu da çok olsa necis olmaz. Ama suyu az olsa, necasetin kendisine ulaştığı anda necis olur. Bu şıklardaki şartlar muvacehesinde suyunun vasfı değişmese bile, suyu necis olur.
Müsta’mel (kullanılmış) su, görünürde veya gerçekten kullanana göre yerine getirilmesi zorunlu olan bir iş için kullanılmış olan az sudur. Hades hâlinin ortadan kaldırılması veya bir necasetin giderilmesi için kullanılan az su, kullanılmış sudur.
Bunu biraz açalım: Az sudan maksat, 206 lt’den az olan sudur. Bir kişi az sudan abdest alır veya gusül yapar, yüzünü elleriyle yıkadıktan sonra ellerini de yıkamak için suyu elleriyle avuçlarsa bu su kullanılmış olur. Ki bunda da bir takım şartlar vardır:
1. Bu su farz olan bir temizlik için kullanılmış olmalıdır. Kişi, eğer nafile bir namaz kılmak, Mushaf-ı Şerifi eline almak ve buna benzer nafileler için abdest almış ise bu su, avuçlanıp kullanmakla kullanılmış olmaz.
2. Suyun birinci defa kullanılmış olması. Meselâ yüzünü bir defa kabın dışında yıkasa sonra ikinci yıkayış ve üçüncü yıkayış için elini kaba koyup su alsa, bu su kullanılmış olmaz.
3. Suyun evvel emirde az olması. Eğer su, önceden 206 lt’den fazla ise, sonra onu birkaç kaba taksim etse ve bunlardan birinden avuçlayıp alsa kullanılmış olmaz. Yine bunun gibi az miktardaki kullanılmış suyu diğer sularla birleştirip 206 lt’den fazla bir miktara ulaştırırsa bundan avuçlayıp kullanmasının bir zararı olmaz.
4. Suyun, yıkamakta olduğu organından damlayarak ayrılması. Ama organının üzerinde yürüyüp akar da organdan ayrılmazsa kullanılmış olmaz.
Kişi eğer az sudan abdest alır veya gusül yapar da sonra bu sudan avuçlamaya niyet ederse bu su, kullanılmış olmaz. Abdestte yüzünü yıkadıktan sonra ellerini yıkamak istediğinde suyu avuçlamaya niyet etmelidir. Ama mazmaza veya istinşak anında avuçlamaya niyet ederse bu yeterli olmaz. Zîrâ Şafiî Mezhebine göre tertip farzdır.
Gusülde avuçlamaya niyet etmenin yeri, gusül yapmaya niyet edildiği andır. Veya suyun bedene değdiği andır. Yok, eğer avuçlamaya niyet etmeden suyu, bedenini yıkamak üzere yerinden naklederse bu su kullanılmış olur: Abdest alırken de abdest organlarını yıkadıktan sonra suyu avuçlamaya niyet ederse bu su yine kullanılmış olur.
Yukarıdaki tanımda “görünürde veya gerçekten” kaydı konulmuştu. Bunun anlamı şudur: Abdest alanın mükellef olup abdestin kendisine gerçekten farz olması ile abdest alanın mükellef olmayıp aldığı abdestin bir görünüşten (şekilden) ibaret olması demektir. Ki suyun kullanılmış olması bakımından ikisinin de pozisyonu aynıdır. Ayrıca yine aynı tanımda “kullanana göre” kaydı da düşülmüştü. Ki bu da şu anlama gelmektedir: Abdest alanın abdesti, kendi mezhebine göre sahîh ise abdestinin suyu kullanılmış sudur. Şafiî mezhebine göre abdesti sahîh olmasa bile suyu yine kullanılmış olur.
1. Meselâ bir necis elbise yıkanırken bu elbisedeki necaset giderildikten sonra yıkama suyu, üç vasfından biri değişmeksizin bu elbiseden saf ve berrak olarak ayrılmalıdır.
2. Pis yerin temizlenmesinde kullanılıp ayrılan su, eskisinden daha fazla ağırlıkta olmamalıdır. Tabiî elbisenin suyu, emme miktarı ile ayrılan suya elbisenin çözülen kirlerinin karışması da hesaba katılmalıdır. Sözgelimi necâsetli bir elbise, 10 rıtıl (21,2 litre) miktarındaki bir suyla yıkanırsa bu elbise, suyun onda birini çeker. Elbisenin suya karışan kirleri de çeyrek rıtıl kadar olur. Elbise yıkandıktan sonra süzülüp ondan damlayan sular 19,6 lt kadar olursa bu su temizdir. Eğer daha fazla olursa necistir.
3. Temizleme esnasında suyun necasetin üzerinden geçmesi. Şayet geçmezse ve necasetten kendisine bir şey karışmazsa bu suya zaten Müsta’mel denemez.
Evet, bütün bunları anlattıktan sonra denebilir ki: Bu asırda hemen hemen her tarafta sıhhî su tesisatları ve su muslukları varken bu konulardan söz etmek yersizdir. Bizim bunlara verecek cevabımız şudur: İslâm dîni zaman ve mekânla kayıtlanamaz. Şüphe götürmez gerçeklerden biridir ki bu hükümler, çöllerde ve suyu kıt yerlerde yolculuk edenler için gerekli olan hükümlerdendir. Bu durumdakiler için söz konusu hükümler, Şafiî Mezhebi'ne göre tartışmasız bir biçimde  zorunlu olan ihtiyaçlardandır. * (Abdurrahman Cezırî, Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkhı- I, Çağrı Yayınları)

II. KAPLAR
Kaplardan maksat, içine sıvı veya katı maddeler konan şeylerdir. Kapların değişik durumları vardır. 
1. Altın ve Gümüş Kapların Hükmü
Altın ve gümüşten yapılmış kapların kullanılması ister abdestte, ister su içmede, ister başka şeylerde olsun- haramdır. Ancak zaruret varsa; altın ve gümüşten yapılmış kaplardan başka bir kap da yoksa o takdirde kullanılabilir. 
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Sakın harir (ipekli) ve dibac (ipeklinin başka bir çeşidi) giymeyin. Altın ve gümüşten yapılmış kaplardan yiyip-içmeyin. Çünkü o kaplar ve ipekliler dünya da kâfirlerin, ahirette ise bizimdir.” (Buharî/5110; Müslim/2067, (Huzeyfe b. Yeman'dan)
Bunların başka şeylerde kullanılmaları da giyecek ve yiyeceklerdeki kullanımlarına kıyas edilir. Bu haramlık hem erkek, hem de kadın için söz konusudur; yani bu tür kapları kadın da erkek de kullanamaz. Bu kaplan edinmek de kullanmak gibi haramdır. Çünkü kullanılması haram olan şeyin, edinilmesi de caiz olmaz. Meselâ evi süslemek amacıyla bu kapların edinilmesi haramdır.
2. Altın ve Gümüş ile Yamalı Kapların Hükmü
İster az, ister çok olsun altınla yamalanmış kapların kullanılması her durumda haramdır. Gümüşle yamanmış kap, eğer süs için değil de ihtiyaç için edinilmişse caizdir. Eğer süsleme maksadıyla büyük bir yama yapılmışsa kullanılması haramdır. İhtiyaçtan ötürü yamalanmakla beraber yama büyükse veya yama küçük olmakla beraber süs için yapılmışsa kullanılması mekruhtur. İhtiyaç nedeniyle gümüşten büyük bir yama yapılan kabın kullanılmasının caiz olduğunun delili şudur. 
Kasım el-Ahvel şöyle diyor: Enes b. Malik'in yanında Hz. Muhammed (a.s.v.)'in su kabını gördüm, gümüş ile yamanmıştı. Enes 'Bu kap ile Hz. Muhammed (a.s.v.)'e şu kadar zaman su verdim' dedi. (Buharî/5315)
3- Kıymetli Madenlerden Yapılmış Diğer Kapları Kullanmanın Hükmü
Elmas, inci, mercan gibi kıymetli madenlerden yapılmış kaplan kullanmak caizdir. Çünkü bunlar hakkında herhangi bir yasak varid olmamıştır.
Eşyada asıl olan mübahlıktır. Hakkında haram olduğuna dair bir delil bulunmayan her şey mubahtır.
4. Kâfirlerin Kaplarını Kullanmanın Hükmü
Kâfirlerin kaplarını kullanmak caizdir. Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Kâfirlerin kaplarını yıkayın ve onlarla yemek yiyin.” (Buharî/5161, (Ebu Sa'lebe'den)
Hz. Muhammed (a.s.v.)'in 'yıkayın' emri müstehab etmek içindir. Zira kâfirlerin bu kapları, haram olan içki veya domuz gibi şeylerde kullanmış olmaları mümkündür.
Kâfirlerin kullandıkları elbise ve diğer eşyaların kullanılması da kapların kullanılması gibi helâldir.
* Ayrı ayrı kaplarda bulunan temiz su ile necis su, biri birinden seçilmezlerse birisini kullanabilmek için ictihad etmek lazımdır. Yani zannı galibe göre temizi bulabilmek için araştırma yapılacak, elde edilen kanaate göre amel edilecektir.* (Büyük Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ)

III. TAHARETİN ÇEŞİTLERİ
Taharet, hadesten taharet ve necasetten taharet olmak üzere iki çeşittir.
1- Hades’ten Taharet
Lügatte hades, yeni çıkmış bir şey demektir. Şer'î mânâsı ise, birtakım ibadetlerin yapılmasına mâni olan ve hükmî pislik sayılan hallerdir.
Hades'in Kısımları
Hades: Lügatte hades, yeni çıkmış bir şey demektir. Şer'î mânâsı ise, birtakım ibadetlerin yapılmasına mâni olan ve hükmî pislik sayılan hallerdir.
Küçük hades, abdestsizlik halidir, abdest almakla ortadan kalkar. Böylece kişi namaz ve diğer benzeri şeyleri yapmaya hazır hale gelir. 
Büyük hades ise, cünüplük ve sadece kadınlar için hayız ve nifas halleridir. Namazın ve namaz hükmünde olan İbadetlerin sıhhatine engeldir. Büyük hades, gusül abdesti almakla ortadan kalkar. Kişi yıkandıktan sonra, daha önce kendisine yasak olan şeyleri yapabilir.
2- Necaset'ten Taharet: 
Necaset temiz olmayan şeylere verilen isimdir. Şer’an, kan ve idrar (sidik) gibi namazın sıhhatine mâni olan pisliktir.
Erkek, Kadın ve erselik (hünsa, çift cinsiyetli)lerin yıkanmalıdır. Bu hususta Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Kadının idrarı yıkanır. Çocuğunkine ise su serpilir.” (Ebû Dâvûd, Taharet/135; Tirmîzî, Cuma//97; İbn Mâce, Taharet/7)
Çocuk, sütten veya çeşitlerinden başka bir şeyle beslenmese bile iki yaşını doldurduktan sonra idrarı yıkamak gerekir. Yine bunun gibi, iki yaşını doldurmamış olsa bile bir defacık olsun sütten başka bir şey yerse yine idrarını yıkamak gerekir. Ama gıda maksadıyla değil de ilâç olarak böyle bir şey yemişse bu, idrarına su serpmeye engel olmaz. (Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı)
* Bizzat Necis Olan Şeyler:
Bizzat kendileri necis olan şeyler çoktur. Biz onların en önemlilerini zikredeceğiz.
1. Hamr (şarap) ve sarhoşluk veren her sıvı madde necistir.
Ey inananlar hamr (şarap), kumar, dikili taşlar, şans okları hep şeytan işi birer pisliktir.
Hz Muhammed (a.s.v.) de şöyle buyurmuştur: “Sarhoşluk veren herşey hamr'dır, her hamr da haramdır.” (Müslim/2003, (İbn Ömer'den)
2. Köpek ve domuz necistir;
Cenab-ı Hak buyuruyor: اَوْ لَحْمَ خِنْز۪يرٍ فَاِنَّهُ رِجْسٌ "Yahut domuz eti. Çünkü o necistir." (En'âm/145)
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: 
اِذَا وَلَغَ الْكَلْبُ فِى اِنَاءِ اَحَدِكُمْ فَلْيَغْسِلْهُ سَبْعَ مَرَّاتٍ اِحْدَاهُنَّ بِتُرَابٍ طَهُورٌ
“Birinizin kabından bir köpek su içerse, o kabı biri toprak ve su ile karışık olmak üzere yedi defa yıkasın.” (Müslim/279; Dârekutnî, 1/65)
Köpek, domuz ve onlardan türeyenler, bunların artığı, teri necistir. Bunlarla kirlenen eşya (kap, elbise), biri toprakla olmak üzere yedi defa yıkanmalıdır. 
* (Hanefîler domuz derisini, Şâfiîler domuz ve köpek derisini hariç tutarak ölü hayvan derisinin tabaklanınca temiz olacağı görüşündedir. Ölü hayvanın, içine kan nüfuz etmeyen boynuz, kemik, tüy, diş gibi katı cüzleri de Hanefîler'e göre temizdir. (TDV İlmihal 1/190)
3. Murdar olan hayvan necistir;
Murdar olan hayvandan maksat, şer'î bir şekilde kesilmeyen hayvandır. 
Cenab-ı Hak buyuruyor: حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ "Leş size haram kılınmıştır." (Mâide/3)
        Onun haram olması, necis olmasından ötürüdür. Putların adına kesilen ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanlar da murdardır, necistir ve yenilmeleri haramdır.
            Üç şey leşin necasetinden istisna edilmiştir:
a. İnsan ölüsü; وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَن۪ىٓ اٰدَمَ “Andolsun biz, Ademoğullarını şerefli kıldık.” (îsra/70)
İnsanı şereflendirmenin neticesi, ister ölü, ister diri olsun insanın temiz olmasıdır. Nitekim Hz. Muhammed (a.s.v.) 'Sübhanallah! Mü'min necis olmaz' buyurmuştur. (Buharî/279)
İbn Abbas 'Müslümanın ölüsü de dirisi de necis olmaz' demiştir.
b-c. Balık ve çekirge ölüsü helaldir; 
اُحِلَّ لَنَا مَيْتَتَانِ وَدَمَانِ اَلسَّمَكُ وَالْجَرَادُ وَالْكَبِدُ وَالطِّحَالُ
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Size iki ölü ile iki kan helâl kılındı. İki ölü, balık ile çekirgedir. İki kan ise ciğer ve dalaktır.” (İbn Mâce)
4. Akan kan necistir;
Cenab-ı Hak buyuruyor: حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ "Size, ölü ve kan haram kılınmıştır." (Mâide/3) 
“De ki: 'Bana inen vahiyde (Kur'an'da), yiyen bir kimse için yiyeceği şeyden leş, akan kan, necis olan domuz ve Allah'tan başkası adına bir fısk olarak boğazlanan müstesna (sizin haram kıldıklarınızdan) haram edilmiş bir şey bulamıyorum.” (En'âm/145)
5. İnsan ve hayvan pisliği (dışkı) necistir.
Bir bedevi mescide küçük abdestini yaptığında, Hz, Peygamber şöyle buyurmuştur: “Onun sidiği üzerine bir kova su dökün!” (Buharî/217; Müslim/284) Bu hadîs, sidiğin necis olduğuna delâlet eder.
6. Canlı bir hayvandan kesilen parça da necistir. 
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Canlı bir hayvandan kesilen parça murdar olmuş sayılır.” (Hâkim, (Hadîs'in sahih olduğunu söylemiştir)  
Eti yenen hayvanların tüyleri bu haramlık hükmünden istisna edilmiştir. Nahl sûresinin 80. ayeti buna delâlet eder.
7. Eşek ve benzeri gibi eti yenmeyen hayvanların sütü de necistir.
Zira bu hayvanların sütü de eti gibidir. Eti necis olduğuna göre sütü de necistir.
* 8- Yaradan çıkan su ve irin. Çünkü bunlar da bozulmuş kandırlar.
9- Mideden çıkan kusuntu ve balgam. 
Fakat mideye varmadan geriye dönen yemek, baştan veya boğazdan gelen balgam necis değildir.
Uyuyanın ağzından çıkan su, mideden geliyorsa necistir. Bunun alâmeti sarı renkli olmasıdır. Fakat su, mideden değil ağızdan geliyorsa veya şüpheli ise necis değildir.
10- Tenasül âletinden çıkan idrar, mezi ve vedidir. 
         Meni ise temizdir. (Hanefî ve Mâlikîler'e göre meni necis olsa da kurumuş ise ovalamakla temizlenmiş sayılır.) Mezi beyaz ve ince sudur. Şehvetin kaynaştığı bir zamanda çıkar. Kadınla oynaşma esnasında daha fazla görünür. Vedi beyaz ve kalın bir sudur. İdrardan sonra veya ağır bir şey kaldırdığında çıkar. Muğnil-Muhtaç gibi muteber kitapların kaydettiklerine göre, bir kimse, idrar yaptıktan sonra tenasül âletini yıkamazsa ondan çıkan meni de necistir.
Köpek ve domuzdan başka her hayvanın tenasül aleti idrardan yıkanmadığı halde menisi temizdir.
11- İnsandan başka eti yenmeyen hayvanların sütü. 
İnsanın erkek olsun, kadın olsun sütü temizdir. Necis olan şeyin dumanı, ateş vasıtasıyla çıkarsa necistir. Az olsa bağışlanmıştır. 
Necaset üzerinde biten ekin, pancar ve soğan gibi şeyler temizdir. Yıkansa daha efdaldir.* (Büyük Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ) 
* Aynî ve Hükmî Necaset
Aynî necaset, gözle görülen bir maddesi olan veya renk ve koku gibi bir sıfatı olan dışkı, idrar (sidik) ve kan gibi necasetlerdir. 
Hükmî necaset ise maddesinden, renginden, kokusundan eser kalmamış, kuruyup eserinin ortadan kalktığı necasetlerdir. Bunun misali, elbiseye bulaştıktan sonra kuruyan idrardır.
* Ağır, Hafif ve Vasat Necaset 
Ağır necaset, köpek ve domuzun necasetidir. Bunların Ağır necaset olduklarının delili onların, diğer necasetler gibi bir defa yıkanmakla temizlenmemeleridir. Onları, biri toprak ve su ile karışık olmak üzere yedi defa yıkamak gerekmektedir. Bu husus daha önce köpeğin dokunduğu şeylerin nasıl temizlenmesi gerektiğini bildiren hadîste geçmişti. Köpekten daha pis olan domuz da köpeğe kıyas edilmiştir.
Hafif necaset ise, iki yaşını doldurmamış, sadece süt ile beslenen çocuğun sidiğidir. Bunun Hafif necaset olduğunun delili, üzerine su serpmenin yeterli olmasıdır. Ancak su, akmayacak ve bütün necaseti kapsayacak şekilde serpilmelidir. (Buharî/2021; Müslim/287)
“Kadının idrarı yıkanır. Çocuğunkine ise su serpilir.” (Ebû Dâvûd, Taharet, Bâb: 135; Tirmîzî, Cuma, Bâb: 97; İbn Mâce, Taharet, Bâb: 77)
Ümmü Kays, yemek yiyemeyecek kadar küçük olan oğlunu Hz. Muhammed (a.s.v.)'e getirdi. Çocuk, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in elbisesine işedi. Hz. Muhammed (a.s.v.) biraz su getirilmesini istedi. Suyu, sidiğin bulaştığı yere dökmekle yetindi.
Vasat necaset, insan sidiği ile hayvan dışkısı ve kanıdır. Bunlara orta mânâsına gelen “vasat” sıfatının verilmesi sudan başka bir şeyle temizlenmemelerindendir. Bu necasetin, bir yıkama ile maddesi, kokusu ve rengi giderilirse tekrar tekrar yıkamak vacip değildir.
Enes şöyle demiştir: 'Hz. Muhammed (a.s.v.), def-i hacet için çöle çıktığında ona su götürüyordum, o su ile temizleniyordu'. (Buharî/214)
Hz. Ali şöyle diyor: "Ben mezisi çok olan bir kişiydim. Bu durumu Hz. Muhammed (a.s.v.)'e sormaktan utandığım için Mikdad b. Esved'e sormasını söyledim. Hz. Muhammed (a.s.v.) 'Bu durumdaki kişinin abdest alması yeterlidir' dedi. (Buharî/176. (Müslim'in rivayetinde 'Tenasül uzvunu yıkayıp abdest almalıdır' şeklindedir. Müslim/303)
Daha önce de zikrettiğimiz bir hadîste Abdullah b. Mes'ud şöyle demiştir: "Hz. Muhammed (a.s.v.) büyük abdestini yaptı. Bana üç taş getirmemi söyledi. İki taş buldum, üçüncü bir taş bulamadığım için bir tezek götürdüm. Hz. Muhammed (a.s.v.) taşlan aldı 'Bu necistir' diyerek tezeği attı".(Buhari/155)
Yukarıda zikrettiğimiz hadîsler, bu şeylerin necis ve haram olduklarına delâlet ederler. Zikredilmeyen şeyler de zikredilenlere kıyas edilmiştir.

* Necasetlerden Temizlenmenin Keyfiyeti
Köpek ve domuz necaseti gibi galiz necasetler, biri toprakla karışık olmak üzere yedi defa su ile yıkamakla temizlenir. Bu necasetlerin aynî veya hükmî, elbisede, bedende veya mekânda olması hükmü değiştirmez. 
Böyle olduğunun delili, köpeğin dokunduğu şeyle ilgili olan ve daha önce geçen hadîstir.
Sütten başka bir şey yemeyen çocuğun sidiğine hafif necaset denir. Bu necaset, üzerine su dökülmekle temizlenir. Aynî, hükmî, bedende, elbisede veya mekânda olması hükmü değiştirmez.
İnsan ve hayvan pisliğine 'Vasat (orta) necaset' denir. Bu necaset su ile temizlenir. Maddesinin, kokusunun ve renginin ortadan kalkması gerekir. Bunun da aynî, hükmî, elbisede, bedende veya mekânda olması hükmü değiştirmez. Ancak kan gibi giderilmesi zor olan bir necasetin renginin kalması zarar vermez.
Köpek ve domuz hariç diğer hayvanların derileri, tabaklanmakla temiz olur. Tabaklama, üzerinde kaldığı takdirde deriyi çürüten nemin giderilmesidir. Bu işlem yakıcı bir kokuya sahip olan bir madde ile yapılır.
O madde deriyi öyle bir hale getirir ki suya sokulduğunda derinin kokusu kalmaz ve çürümez. Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Deri tabaklandığında temizlenmiş olur.” (Müslim/366)
Tabaklama işlemi yapıldıktan sonra, tabaklamada kullanılan necis ilaçların derinin üzerinden temizlenmesi vaciptir.
* Affedilen Necasetler
İslâm, temizlik dinidir. Bu nedenle de nerede olursa olsun necasetin giderilmesini ister. Elbisede, mekânda, bedende olan necasetleri, namazın sahih olması için temizlemeyi şart koşmuştur. Aynı zamanda İslâm dini kolaylığı da gözettiği için sıkıntıyı kaldırır. Bundan ötürü yok edilmesi ve sakınılması zor olan bazı necasetleri, zorluk olmasın diye affetmiştir. 
İslâm'ın affettiği necasetler şunlardır:
1. Kasten bulaştırılmayan az kan, irin, pire kanı ve sivrisinek pisliği affedilmiştir.
2. Elbise veya bedene bulaşan idrar sıçramaları, necasetin hangi kısmından olursa olsun affedilmiştir.
3. Yaralardan çıkan kan ve irinler çok da olsa affedilmiştir. Ancak kendi yaralarından çıkanlar kişinin kendisi için affedilmiştir; başkasına bulaşırsa temizlenmesi gerekir. Ayrıca yaradan çıkan kan ve irin, kasten yaranın üzerine sürülmemelidir. Kendi normal yerinde bırakılmalıdır.
4. Harman sürmek için geme koşulan hayvanların dışkısı da affedilmiştir. Sağım esnasında sütün içine düşen ve sütü bozacak kadar çok olmayan pislikler necis değildir. Bunların sütün içinden çıkarılması yeterlidir.
5. Balığın suyu bozmayacak kadar olan pisliği, Mekke hareminin, Medine'nin, Şam'daki Emevî Camii'nin ve benzeri mekanlardaki kuş pislikleri affedilmiştir. Çünkü bu, sakınılması mümkün olmayan bir husustur.
6. Çok olmamak şartıyla kasabın elbisesine bulaşan necaset affedilmiştir.
7. Etin üzerinde kalan kan affedilmiştir.
8. Kusup ağzı pislenen çocuğun, annesinin memesine bulaştırdığı pislik affedilmiştir.
9. Yollarda insanın üzerine sıçrayan çamur affedilmiştir. 
10. Sinek, bal arısı ve karınca gibi akıcı kanı olan bir hayvan sıvı bir maddeye düşüp ölür ve o sıvıyı bozmazsa, bu o sıvıyı necis yapmaz.
Ancak bunlar kasten sıvı maddelerin içine atılmamalıdır. Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Birinizin kabına sinek düşerse sineğin tamamını kaba batırıp atsın! Çünkü sineğin kanadının birinde zehir, diğerinde şifa vardır. (Buharî/5445, (Ebu Hüreyre'den)
Eğer sinek içine düştüğü şeyi necis etseydi, Hz. Muhammed (a.s.v.) 'onu kaba batır, sonra at' demezdi. Diğer küçük böceklerde sineğe kıyas edilmiştir.
11. Meyve, peynir ve sirke gibi şeylerin içinde oluşup. dışarıya çıkmadan ölen küçük kurtçuklar da affedilmiştir.
12. Ateşte yanan necis maddelerden çıkan ve elbiselere isabet eden duman az olursa affedilmiştir. Ateş olmadan çıkan necis şeylerin buharı ise necis değildir.
13. Tuvaletten ve insanın arkasından çıkan koku necis değildir.
Sözgelimi bu kokudan bir torba doldurulup namaz esnasında kişinin yanında bulunsa bile namazın sıhhatine zarar gelmez.
14. Eti yenmeyen hayvanın elbiseye veya bedene yapışan birkaç kılı affedilmiştir.
15. Farelerin evdeki ambara bıraktıkları dışkı affedilmiştir.
16. Peynir mayasında kullanılan öd affedilmiştir.
17. Tezekle yakılan tandırda pişirilen ekmek necis değildir.
18. İşkembedeki temizlenmesi zor olan kalıntılar affedilmiştir. Bu gibi durumlarda genel bir kural vardır ki çıkarılması zor olan bir şeyin kalıntısı affedilir. Diğer bir genel kaide de şudur: Eti yenmeyen hayvanın tüyleri bitişikse temizdir. Ayrılır bir halde veya az olursa affedilir.
* 19. Taş ile yapılan istinca yeri. Yalnız müstenciye nisbeten afv vardır. Fakat başkasına nisbeten af yoktur. Meselâ taş ile istinca eden bir kimse kulletenyden (221 lt’den) az bir suya girer, istinca yeri suya değerse, su necis olur.
20. Necis yolun çamuru. Bunun affı dört şarta bağlıdır;
a- Necaset maddesinin görülmemesi.
b- Oradan geçen kimsenin dikkat edip necasetten sakınması.
c- Yürürken veya binek üzerinde iken kendisine isabet etmesi. Şayet düşer veya başkasından sıçrayarak kendisine isabet ederse af yoktur.
d- Necasetin elbise veya vücuda isabet etmesi. Başka bir şeye isabet ederse af yoktur. İbn-i Hacer "Fetava El-Kübra" isimli kitabında "Yolda tezek ve insan pisliği gibi bir şey bulunur, ondan sakınmak çok zor olursa yine af vardır." diyor.
e- Mevsimin kış olması, şayet mevsim yaz veya sonbahar ise ve sokak çamuru necis olursa affa tabi değildir.
21. Necis bir külde kızartılan veya gömülen ekmek ve patates,
22. Ölse de meyve ve sebze kurdu.
23. Necis çamur ile inşa edilen duvar üzerine serilen elbise. Çünkü köylerde, bahusus ovalarda bundan sakınmak mümkün değildir.
24. Camilerde hasır ve sergilerin üzerindeki kuş ve serçe pisliği. Bunun da iki şartı vardır;
a- Bilerek ve kasıtlı olarak ona basmamak.
b- İki taraftan biri yaş olmamak.
25. Et ve kemik üzerinde kalan kan. Binaenaleyh et yıkanmadan tencereye konulduğunda, suyun rengi değişse de af vardır. Fakat et yıkanırsa ondan sızan su, duru olmayınca temiz olmaz.
26. Köpek ve domuzun kılı müstesna, necis olan kıl. İnsanın elbisesine yapışırsa onunla namaz kılmakta beis yoktur.
27. Uykuda olan kimsenin midesinden çıkması muhakkak olan salya. Mideden çıktığına alâmet sarı olması ve fena koku vermesidir. Bu salya her ne kadar necis ise de onunla müptela olan kimse için af vardır.
28. Harmanı döven hayvanların pislikleri.
29. Deveci, çoban ve hayvanlara yem veren kimse için hayvan gevişleri.
30. İnek, keçi ve koyun sağılırken süte düşen, mayi olmayan pislikleri. Süte düşen mayi veya harici bir necaset olursa onda af yoktur. Yalnız şuna dikkat etmek lazımdır ki: Sağılan hayvanın mayi olmayan pisliği süte düşünce, zaman kaybetmeden onu çıkarmak ve onu çıkaran (el gibi) bir şeyi tekrar batırmadan evvel yıkamak lâzımdır.
31. Temiz olmayan çamurdan yapılmış arı kovanlarında bala temas eden taraf. Yani ondan da af vardır.
32. Necis olmuş olan çocuğun ağzı. Çünkü onu necasetlerden korumak çok zordur.
33. Akan kanı olmayıp bir sıvıda ölen haşerat. 
Necis Olan Bir Şeyle Tedavi
Hastalığa karşı tedbir almak ve tedavi olmak sünnettir. Ancak kullanılacak ilâcın temiz olmasına dikkat etmek lâzımdır. Temiz bir ilâç bulunduğu halde necis veya necis bir ilâcı kullanmak haramdır. Fakat temiz bir ilâç bulunmazsa gerektiği takdirde necis veya necisi kullanmakta beis yoktur. Tedavi için yapılan ilaca (maslahata binaen necis bir şey katmakta beis yoktur. Binaenaleyh, çeşitli hastalıklara yarayan ve içinde alkol bulunan şurubu (başka bir ilacın bulunmaması şartıyla) içmekte beis yoktur.
Ölmüş Hayvanın Yünü ve Kılı
Kur'an-ı Kerim'in nassıyla sabit olmuştur ki: "Leşin eti haramdır." Fakat yünü, kılı ve tüyü hakkında ihtilaf vardır. Şafiî mezhebine göre haramdır. Ömer bin Abdül Aziz, Hasan El-Basri, İmam Malik, Ahmet bin Hanbel, İshak, İbnül-Münzir ve Hanefi ulemasının bazılarına göre temizdirler. Haram olduğuna göre satılması caiz değilse de onlardan yatak yapmak veya keçe olarak kullanmakta beis yoktur.
Rüzgâr esip necis şeylerle karışık olan toprağı kaldırır, tozu mayilere karıştırırsa, gözle görünürse de mafuvvu anhüdür, bağışlanmış, mahzuru yoktur.
Abdest alan kimsenin uzvu necaseti hükmiyye (rengi, tadı ve kokusu olmayan) ile necis ise, hem abdest için hem necaseti izâle etmek için bir sefer yıkarsa mutemede göre kâfi gelir. Fakat necaseti ayniyye (rengi, tadı kokusu olan) ile necis olmuş ise, bir defa yıkamak her ikisi için kâfi gelmez. Önce necaseti izale etmek için yıkar, sonra abdest alır.
Bir kimsenin yağlı vücudu veya saçı necis olursa onu temizlemek için sabun veya deterjan gibi bir şey kullanması gerekir ki, o gitsin ve temizlenmesi mümkün olsun.
Fare Pisliği İle İlgili Bazı Konular
"Fare pislikleri" çoğalıp bulgur gibi bir şeye karışır ve ondan sakınmak mümkün olmazsa, affa tâbidir. 
Az bir suya veya sıvıya fare düşer ve ölmeden evvel çıkarılırsa, farenin menfezi necis olsa da bozulanlardandır.
Koyun gibi bir hayvan köpek necaseti veya başka necis bir şeyi içer veya yer ve akabinde kesilirse, ağzından başka bir şeyini yedi sefer yıkamak gerekmez. Yalnız ağzı yedi sefer yıkanır.
Bir kimsenin vücudu necis olur ve onu yıkayacak su bulamazsa, teyemmüm edip namazını kılar ve sonra kaza eder.
Necis bir suda kaynatılan et veya buğdayı temizlemek için, üzerine su dökmek kâfidir.
Bir kimse namazını kıldıktan sonra elbisesinde ölmüş bit veya pire bulursa namazı sahih olmayıp iade etmesi gerekir.
İnsanlarla çok ihtilatı bulanan kedi ve koyun gibi hayvanların ağzı köpek necaseti ile necis olup gözden kaybolduktan sonra, ağzını topraklar sonra da iki kulle miktarına varmış bir suya gidip ondan içmesi muhtemel olursa ağzı temizlenmiş sayılır. Köpek necaseti olmazsa iki kulle miktarına varmış bir suya gidip içmesi muhtemel ise temizlenmiş sayılır.
Kur'an-ı Kerim veya bir kitaba, bir necaset isabet ederse harflerin silinmesine vesile olsa da yıkamak lâzımdır.
Bir kimse idrarını yapsa kimsenin tenasül uzvu necis olur. Bunun için onu yıkamadan cinsi münasebette bulunması câiz değildir.
Necis bir elbise veya sergi yıkandıktan sonra yaş iken bir tarafına necaset değerse, yalnız necasetin değdiği yeri yıkamak kâfidir.
Köpek ve domuz hariç eti yenilsin yenilmesin bütün hayvanların artığı temizdir. Elverir ki ağızları bir necis ile necis olmamış olsun. Meselâ, bir merkeb ağzı necis olmadan onu bir kaba korsa, şer'an o kap temiz sayılır. Fakat temiz olmayan bir suyu içtikten sonra böyle bir kaba korsa o kap necis olur.
Bir hayvan ağzını bir kaba kor, bunu gören bir kimse kabın necis olduğunu haber verirse, necasetin sebebini beyan etmedikçe sözü nazar-ı itibara alınmaz. Bir köpek ağzını bir kaba koyduğunda o kabın içerisinde bulunan şeyi yalayıp yalamadığı bilinmezse bakılır; ağzı kuru ve kabın içinde bulunan şeyden ağzında izi görülmezse hem kap ve hem de içerisindeki şey temizdir. Fakat ağzında o şeyin izi görülür veya ağzı yaş ise kap ve içerisindeki şey necis sayılır.
İbnü's-Salâh'a; "Gayrı Müslimlerin kumaş imalinde domuz yağını kullandıkları şayiası vardır. Bu husus için ne yapmak icab eder" diye sorulduğunda o, şöyle dedi: "Elde olan kumaşta necaset tahakkuk etmedikçe necis sayılmaz." Yine Avrupa’dan gelen elbiselerin durumu belli olmadığı ve gözümüzle necis olduğunu görmediğimiz takdirde giyip, onlarla namaz kılmakta sakınca yoktur.
Bir kimse gördüğü kılın temiz olup olmamasında şüpheye düşürse bakılır; eti yenen bir hayvanın kılı olduğu biliniyorsa temizdir. Yoksa eti yenmeyen bir hayvanın kılı olduğu bilinirse necistir. Neyin kılı olduğu bilinmezse, yine temiz olarak kabul edilir. Çünkü eşyada esas olan taharettir.
Eti yenen hayvanların yumurtaları da kesinlikle temizdir. Ama eti yenmeyen hayvanların yumurtaları hakkında ulema ihtilaf etmişlerdir. Şafiî mezhebinde mutemede göre eti yenilmese de yumurtası temiz sayılır.
Et ve benzeri şeyler necis bir suda kaynatılırsa temizlenebilmesi için dışını yıkamak icab ettiği gibi, içinin temizlenmesi için temiz bir su ile kaynatmak icab eder.
Necaset Yönünden Sütün Durumu:
Süt dört kısımdır:
1- Deve, inek ve davar gibi eti yenen hayvanların sütü, kesinlikle temiz olup içilmesi mübah kılınmıştır. 
2- Domuz ve köpeğin sütü ittifakla haramdır. Hiçbir surette içilemez.
3- İnsan sütüdür. Şafii mezhebine göre temizdir. Yalnız sütten kesildikten sonra onu içmek mekrûhtur. Bazı ulemaya göre sütten kesildikten sonra içilmesi caiz olmayıp necistir.
4- Diğer hayvanların sütüdür. Temiz olup olmadığı hakkında ihtilaf vardır. İmamı Nevevî, "Macmu'" adlı eserinde kaydettiğine göre bu süt necistir.
Maddesi Necis Olan Üç Şey Tahir Olur
1- Üzümden yapılan içki. Kendi kendine, içine herhangi bir şey atılmadan sirkeye inkilâb eden içki, küpü ile beraber temiz olur. Çünkü necis olmanın illeti, haram olması ve sekr (sarhoşluk) vermesidir. Sirkeye inkilâb ettikten sonra her ikisi de zail oluyor. Fakat içine bir şey atılır da sirkeye inkilâb ederse temiz olmaz.
İçkinin içine bir şey atılır sirkeye inkilab etmeden evvel çıkarılırsa, bakılır; içine atılan şey necis ise sirkeye inkilâb etse de necistir. Yoksa temizdir.
Müskir (sarhoşluk veren madde) olmadan evvel şıraya, bal, şeker, gül suyu ve benzeri bir şey katılırsa müskir olduktan sonra sirkeye inkilâb ettiği takdirde temiz olur.
Arpa ve hurmadan yapılan içki, sirkeye inkilâb etse hakkında ihtilaf vardır. Kadı Ebû Tayyib gibi zatlar, sirkeye dönüşse de temiz olmaz, çünkü içine katılmış olan su, onu murdar eder derler. Bağavî ve Sibki de, temizdir diyorlar. Bu konudaki fetva budur.
2- Köpek, domuz ve her birisinin başka bir hayvanla birleşmesi neticesinde hasıl olan hayvanın derileri müstesna, eti yensin, yenmesin şer'î bir kesme olmadan ölen her hayvanın derisi, dabağat ile temiz olur. Ancak dabağlandıktan sonra su ile yıkamak lazımdır. Eti yenmeyen hayvanın kılı ve tüyü ile, eti yenip de şer'î bir kesim ile kesilmeden ölen hayvanın kılı ve tüyü dabağat ile temiz olmaz.
3- Kan pıhtısı, et parçası ve yumurtanın kanı canlı bir mahlûka dönüşmekle temiz olur.*  (Büyük Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ)

IV. İSTİNCA
İstinca ve Âdabı
Lügatta “kestim” mânasını ifade eden اِسْتَنْجَيْتُ kelimesinden gelmedir. Istılahta ise ön veya arkadan çıkan bulaşıcı pislikleri su, taş ve benzeri şeylerle temizlemektir. (Büyük Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ)
İstinca, idrar (sidik) ile dışkının çıkış yerlerindeki necaseti temizlemektir. 'Eziyetten kurtulmak' mânâsına gelen neca kökünden veya 'yüksek arazi' mânâsına gelen necve'den veya 'dübürden çıkan' anlamına gelen neciv'den alınmıştır. İstinca eden eziyetten kurtulduğu ve bunu da çoğu kez yüksek arazilerin arkasına gizlenip yaptığı için ıstılahta bu ismi almıştır.
İstinca'nin hükmü vacip olmasıdır. Bu hükmün delili, ileride gelecek olan hadîstir.
* Büyük ve küçük abdest bozduktan sonra yapılacak temizlik anlamında olan istinca, Şâfiî mezhebine göre, Hz. Muhammed (a.s.v.)in bu konudaki hassasiyeti ve sakındırıcı tavsiyeleri gereği vaciptir.
Şâfiî mezhebinin delili, Hz. Muhammed (a.s.v.)’in ‘‘Sizden ker kim, def-i hacette bulunacaksa, kıbleye karşı yüzünü ve sırtını dönmüş vaziyette durmasın ve üç taş ile istinca yapsın’’ sözüdür. Şâfiîlere göre, bu söz emirdir. Emrin zahiri de farza delalet eder. 
Su ile temizliğin İslâm toplum ve medeniyetinin, en belirgin vasıflarından biri olduğu ve bu sebeple, Müslümanların kavuştukları beden ve elbise temizliğinin, Batılılar tarafından da hayranlıkla ifade edildiği görülür. Su bulunmadığı takdirde, bu temizliğin, en uygun temizlik araçlarıyla yapılması gerekir. Batı toplumlarında yaygın olduğu şekliyle, sadece tuvalet kâğıdı ile temizlenmenin yetersiz olduğunu, su ile temizlik yapıldıktan sonra, avret yerinin bez veya tuvalet kâğıdı ile kurulanmasının sağlık ve temizlik açısından daha uygun, hatta gerekli olduğunu belirtmek gerekir.
Şâfiî mezhebine göre, hâcet yolları dışından çıkan şeyler (kan, irin vs.) abdesti bozmaz, tahârete halel getirmez.  
Delili, İbn Abbas’tan rivâyet edilen, “Muhtecime (kan veren veya aldıran kimse) abdest gerekli değildir” naklidir. Bu da gayrı sebilden (hâcet yolları dışından) çıkan şeylerin (kan, irin vs.), abdesti bozmayacağına delalet eder. * (Temel İbadetler Konusunda Hanefîler Ve Şâfiîler Arasındaki Farklılıklar s:52,67)

       İstinca Yapılacak Şeyler
Necasetten temizlenmek için mutlak (tabii) su kullanmak caizdir. Ayrıca necaseti gideren taş ve benzeri her çeşit kuru şeyle de istinca yapmak caizdir. Fakat en iyisi taş ve benzeri şeylerle silinip su İle temizlenmektir. 
Çünkü taş pisliği siler, su da eserini giderir. Ancak biri kullanılacaksa su kullanılmalıdır. Zira su hem necaseti, hem de eserini temizler. Eğer sadece taş ile temizlenilebiliyorsa, kullanılan taşın kuru olması şarttır. Ön ve arkadan çıkan necaset, kurumadan temizlenmelidir. Necasetlerin çıkış yerlerini de fazla aşmamak gerekir; yani dübürün duvarlarını ve zekerin sünnet mahallini aşmamalıdır. Ayrıca taş veya taş yerine kullanılan maddenin üç taneden az olmaması gerekir.
Eğer üç taşla veya taş yerine kullanılan madde ile pislik temizlenmezse, taş sayısını artırmalıdır. Fakat taşlan veya taş yerine kullanılan maddeleri üç, beş, yedi, dokuz gibi tek sayılarda kullanmak sünnettir.
Enes b. Malik şöyle anlatıyor: 'Hz. Muhammed (a.s.v.) def-i hacet için dışarı çıktığında ben ve yaşıtım olan başka bir çocuk deriden yapılmış bir kabı su doldurur, Hz. Muhammed (a.s.v.)'e verirdik. Hz. Muhammed (a.s.v.) o su ile istinca yapardı. Bir de küçük süngü götürürdük, Hz. Muhammed (a.s.v.) o süngüyü yere dikerek sütre yapar ve ona doğru namaz kılardı'. (Buharî/149; Müslim/271)
İbn Mes'ud şöyle demiştir: 'Hz. Muhammed (a.s.v.) büyük abdeste çıktı, bana üç tane taş getirmemi emretti'. (Buharî/155 ve başka muhaddisler)
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “ Biriniz büyük abdeste gittiğinde beraberinde üç taş götürsün, onlarla temizlensin. Temizlenmek için üç taş yeterlidir.” (Ebu Dâvud/40 ve başkaları, (Hz. Aişe'den)
Hz. Muhammed (a.s.v.) “Şu ayet Küba ehli hakkında nazil oldu” diyerek tevbe Suresinin 108. ayetini okumuştur: “Orada asla namaza durma, ta ilk günden beri takva üzere kurulan mescit, elbette içinde namaza durmana daha uygundur. Onda temizlenmeyi seven kimseler vardır. Allah da temizlenenleri sever.” (Tevbe/108)
Ebu Hüreyre 'Küba ehli su' ile temizleniyordu, bu ayet onlar hakkında nazil oldu' demiştir. (Ebu Dâvud/44; Tirmi2Î/3099; İbn Mâce/357, (Ebu Hüreyre'den)
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “İstincada üç taştan az kullanmayın.” (Müslim/2622, (Selman-ı Farisi'den)
“Kim taş ile istinca yaparsa, taşları tek sayıda kullansın.” (Buharî/10O; Müslim/237, (Ebu Hüreyre'den) 

          İstinca Yapılmayacak Şeyler
Aslı necis olan veya sonradan necis olan şeylerle istinca yapılmaz. Çünkü böyle şeyler necaseti gidermez, daha da artırır. Abdullah b. Mes'ud şöyle rivayet ediyor. "Hz. Muhammed (a.s.v.) büyük abdeste çıktı, bana üç taş getirmemi emretti, iki taş bulabildim. Üçüncü taş yerine kurumuş bir hayvan dışkısı götürdüm. Hz. Muhammed (a.s.v.) taşları aldı, dışkıyı atarak (Bu necistir' dedi".(Buharî/155)
İnsanların yiyeceği olan ekmek, cinlerin yiyeceği olan kemik gibi şeylerle de istinca yapılmaz. İbn Mes'ud, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: 'Cinlerin elçisi bana geldi. Onunla beraber gidip cinlere Kur'an okudum'. (Müslim/450)
İbn Mes'ud olayın devamını şöyle anlatıyor: "Cinler, Hz. Muhammed (a.s.v.)'den yemek istediler. Hz. Muhammed (a.s.v.) “Üzerine Allah'ın adı anılan her kemik sizin yiyeceğinizdir. Üzerinde eti çok olan her kemik sizin yiyeceğinizdir. Hayvanların dışkıları da sizin hayvanlarınızın yiyeceğidir” dedi. Sonra da ashabına 'Sakın kemik ve dışkıyla istinca yapmayın. Çünkü onlar cinlerden olan kardeşlerinizin yiyeceğidir' dedi". (Müslim/450)
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Kurumuş hayvan dışkısı ve kemikle istinca etmeyin. Çünkü onlar, cinden olan kardeşlerinizin yiyeceğidir.” (Tirmizî/18)
Mademki cinlerin hatırı için kemikle istinca yapılmıyor, o halde insanların yiyeceği olan ekmek gibi şeylerle haydi haydi yapılmaz. Muhterem olan şeylerle istinca etmek haramdır. Meselâ hayvanın kalçasıyla veya ön ve arka bacaklarıyla istinca etmek haramdır. Çünkü bu, insanın Allah tarafından şerefli kılınmasına ters düşer. Eğer eti yenen hayvanın parçası, yünü gibi hayvandan ayrılır ve temiz olursa veya murdar olan hayvanın derisi tabaklanmışsa, bunlarla istinca etmek caizdir.
* Taş ve onun hükmünde olan şeylerle istinca yapabilmek için dokuz şart vardır:
1- Necaset yerinin kurumamış olması.
2- Necasetin, bulunduğu yeri değiştirip başka bir mahalle bulaşmaması,
3- Necasetin, ilyeler (dübürün etrafı) ile haşefeyi (sünnet yerini) aşmaması. Meselâ, istinca etmeden kalkar ve ilyeleri birbirine gelmek sûretiyle necaset ilyeleri tecavüz ederse o zaman mutlaka su ile istinca etmek lâzımdır.
4- Başka bir necasetin istinca mahalline değmemesi,
5- Üç taş veya bir taşın üç tarafıyla istinca etmesi. Şayet üç taş ile temizlenmezse fazlasını kullanmak lâzım gelir,
6- Temiz olması. Binaenaleyh tezek ve necis taş ile istinca etmek caiz değildir.
7- Kurutucu olması. Binaenaleyh, gül suyu ve sirke gibi mayilerle istinca etmek caiz değildir.
8- Necaseti kaldırıcı olması. Binaenaleyh, cam gibi kaygan şeylerle istinca etmek caiz değildir,
9- Muhterem olmaması. Öyle ise ekmek, kemik, ve üzerinde ayet hadis ve fıkıh gibi muhterem bir ilim yazılı olan kâğıt ile istinca etmek yeterli olmadığı gibi haramdır. Yalnız ceviz ve badem gibi kabuklu bir şey ile istinca etmek kafi ise de mekrûhtur. İçi çıkarılır ve kabukla istinca edilse hiçbir sakınca yoktur.
Bir kimse gördüğü bir taşın daha önce istincada kullanılıp kullanılmadığı hususunda şüphede kalırsa, onu kullanmasında bir mahzur yoktur. Çünkü onda asıl olan, temiz olmasıdır. Kurumuş ağaç yaprağı, necaset kaldırmaya elverişli ise istincada kullanılabilir. Bir kimse bir bez ile istinca ederse caiz olup sakıncası yoktur. * (Büyük Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ)

İstinca'nın ve Def-i Hacet'in Âdabı
Bu hususta Müslümanlardan riayet etmeleri istenen birtakım âdab vardır. Müslümanlar def-i hacet ve istinca yaparken onlara riayet etmelidir.
         Def-i Hacet Yapılacak Yerlerle İlgili Âdab
İnsanların gelip-geçtikleri ve oturdukları yerlere küçük ve büyük abdest yapılmamalıdır. Çünkü gelip-geçenlere ve oturanlara eziyet verir. 
Rivayet edildiğine göre Hz. Muhammed (a.s.v.) 'Lanet getiren iki yerden sakının' dedi. Sahabe 'Lanet getiren iki yer nedir?' diye sorunca, Hz. Muhammed (a.s.v.) “İnsanların yoluna ve gölgeliğine def-i hacet yapmaktır” buyurdu. (Müslim/269)
Yerdeki ve duvardaki deliklere de def-i hacet yapılmamalıdır. Çünkü o deliklerde akrep ve benzeri türden zararlı bir hayvan olur ve insanı sokabilir; bazen de idrar ve pislikten eziyet görecek veya ölecek küçük hayvanlar bulunabilir. 
Abdullah b. Sercis şöyle diyor: 'Hz. Muhammed (a.s.v.), yerdeki deliklere def-i hacet yapmayı yasakladı'. (Ebu Dâvud/29)
Yenilen veya insanların başka şekilde faydalandıkları meyve ağaçlarının altına da def-i hacet yapılmamalıdır, eğer meyveler düşerse pislenir. Bir de insan tabiatı bu tür yerlere def-i hacet yapılmasından tiksinir.
Akmayan durgun sulara def-i hacet yapılmamalıdır. Su çok olup o necasetle pislenmese bile insan tabiatı bundan tiksinir. Eğer su, bir kulle'den az ise necasetin düşmesiyle bozulur ve zayi olur.
Cabir b. Abdullah, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in akmayan durgun suya küçük ve büyük abdest yapılmasını yasakladığını rivayet etmiştir. (Müslim/281)
Buradaki yasaklar kerahat sebebiyledir. Fakat İmam Nevevî tahrim için olduğu görüşündedir. (Nevevî, Şerh-i Müslim, III/187)
        Def-i Hacet İçin Tuvalete Girip Çıkmanın Âdabı
Tuvalete sol ayakla girip, sağ ayakla çıkmak müstehabtır. Çünkü pis yerlere sol ayakla girmek daha uygundur. Tuvalete girerken beraberinde tazim edilen hiçbir şey bulundurulmamalıdır. Tuvalete girmeden önce ve çıktıktan sonra Hz. Muhammed (a.s.v.) den rivayet edilen zikir ve duaları okumak da müstehabtır. 
Girmeden önce şöyle demelidir: Allah'ın ismiyle! Yârab! Erkek-dişi cin ve şeytanlardan sana sığınıyorum. (Buharî/142; Müslim/375)
Hz. Muhammed (a.s.v.) tuvaletten çıktıktan sonra şu duayı okumuştur: “Yâ rabbî! Senin affını talep ediyorum. Benden pisliğin eziyetini giderip, bana afiyet veren Allah'a hamdolsun. Bana yiyeceklerin lezzetini tattıran, kuvvetini bedenimde bırakıp pisliği de dışarı atan Allah'a hamdolsun!” (Dâvud/30-, Tirmizî/7; ibn Mâce/301 ve Taberanî)
        Yönle İlgili Âdab
Def-i hacet yaparken yüzü ve sırtı kıbleye dönmek haramdır. Eğer sahrada veya sütre şartları olmayan tuvalette def-i hacet yapılırsa, sütre olacak bir yükseklik de yoksa, yüzü ve sırtı kıbleye çevirmek haramdır. Sütreden yaklaşık olarak 150 cm. uzak olması da şarttır. Eğer tuvaletin her tarafı kapalı ise yüzü veya sırtı kıbleye çevirmek caizdir. 
Ebu Eyyub el-Ensarî, Hz. Muhammed (a.s.v.)'den şöyle rivayet ediyor: “Küçük veya büyük abdest için dışarı çıktığınızda yüzünüzü ve sırtınızı kıbleye çevirmeyin. Yüzlerinizi doğuya veya batıya çevirin.” (Buhari/381; Müslim/264) Bu hüküm, sahraya tahsis edilmiştir veya sütresi olmayıp sahra hükmünde olan mekânlara aittir. 
Bu hükmün sahra ve sahra hükmünde olan mekânlara tahsis olunduğunun delili, İbn Ömer'in şu rivayetidir: 'Ablam Hafsa'nın evinin damına çıkmıştım. Hz. Muhammed (a.s.v.)'i sırtını kıbleye, yüzünü Şam tarafına çevirmiş def-i hacet ederken gördüm' (Buhar148; Müslim/266 ve başka muhaddisler)
Birinci hadîs, sahra ve sahra hükmünde olan sütresiz (kapalı, örtülü olmayan) mekânlara, ikinci hadîs ise, bu iş için hazırlanmış mekânlara ve bu mekânların hükmünde olan yerlere hamledilir. Böylece deliller arasında birlik sağlanmış olur. Def-i hacet için yapılmayan yerlerde def-i hacet yapmak, sütre olsa dahi kerahatten uzak değildir. 
         Def-i Hacet Yaparken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Def-i hacet yaparken ağırlığı sol tarafa verip, sağ tarafı dikmelidir. Tenasül uzvuna da, çıkan şeye de bakmayıp gözleri kapamalıdır. Def-i hacet yaparken konuşmak veya başka şeyler yapmak mekruhtur. İbn Ömer şöyle rivayet ediyor: (Hz. Muhammed (a.s.v.) küçük abdestini yaparken yanından iki kişi geçti ve Hz. Muhammed (a.s.v.)'e selâm verdiler. Hz. Muhammed (a.s.v.) selâmlarını almadı'. (Müslim/370)
Ebu Said, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in şöyle dediğini rivayet ediyor: “Büyük abdeste çıkan iki kişi, avret yerlerini açıp konuşurlarsa, Allah onlara buğzeder.” (Ebu Dâvud/15)
Def-i hacet esnasında konuşmak haram olduğu gibi yemek, içmek, oynamak ve benzeri şeyler de haramdır. İstinca su, taş ve benzeri şeylerle ve mümkünse sol elle yapılmalıdır. Çünkü pis işlerde sol eli kullanmak daha uygundur. Sağ elin kullanılması mekruhtur. Sağ elle zekeri tutmak da mekruhtur. Eğer kişi kendisiyle temizlik yapılan sağ eli kullanmak durumunda kalırsa, zekerini sol eliyle tutup, sağ eliyle de taş ve benzeri temizlik maddelerini tutmalı, sürtmek suretiyle sidiğin çıktığı yeri temizlemelidir. 
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Bevlettiğiniz zaman tenasül uzvunuzu sağ elinizle tutmayın ve sağ elinizle istinca yapmayın,” (Buhari/153; Müslim/267, (Ebu Katade'den)
Bir kimse idrarını yapsa kimsenin tenasül uzvu necis olur, bu nedenle yıkanması gerekir.
* Bu bölümde yer alan “Helâ”, “Helanın Vacipleri”, “Helanın Sünnetleri”, “Helanın Mekruhları” ve “Helanın Haramları” konuları, Halil GÜNENÇ’in Büyük Şafii İlmihali’nden alınmıştır)
Soru -Tuvalet kağıdı İle temizlenmek caiz midir?
Cevap: Def-i hacet için tuvalete giden herkes su veya taş gibi pisliği giderici bir şeyle temizlenmek mecburiyetindedir. Taş ve onun hükmünde olan şeyleri temizlenebilmek için de bir kaç şart vardır. Bu şartlardan biri, bu temizlik vasıtalarının muhterem olmamasıdır, binaenaleyh ekmek ve üzerinde dini ibare yazılı olan kağıt ile temizlenmek caiz değildir. Fakat üzerine müstehcen ve ahlak bozucu ibare yazılmış kağıt ile tuvalet kağıdını istincada kullanmakta beis yoktur.
Ancak Hanefi ulemasına göre, yazı yazmaya elverişli olan beyaz kağıt ve üzerinde yazı -müstehcen de olsa- bulunan yaprak ile temizlenmek caiz değildir. Amma yazıya elverişli olmayan kağıdı -tuvalet kağıdı gibi kullanmakta beis yoktur. (Halil Günenç-Fetvalar-103)
HELÂ
Helâ, lügatte manâsı boş olan yere denir. Örfte ise, önce abdest bozma yeri manâsında, daha sonra, bu iş için tahsis edilmiş olan bina manâsında kullanılmıştır.
Def'i hacetin vacip, sünnet, mekrûh ve haramları vardır.
 HELÂNIN VACİPLERİ
İdrar ve dışkıdan istibra etmek (uzaklaşmak). Yani idrar ve dışkıdan temizlenmek için çalışmaktır. Temizlenmek için yürümek, hareket etmek ve öksürmek gibi bir şey gerekiyorsa onu yapmak gerekir. Kamışında idrar bulunup az sonra akıntı olacağını zan ettiği halde abdest alırsa, abdesti sahih değildir. Avam tabaka bunu bilmez ve istibra yapmadan taharetini yıkar ve abdest alır. Halbuki istibra yapmadan abdest almak caiz değildir. 
* İstibra: Küçük ve büyük hacet giderildikten sonra yapılması gereken maddi temizlik. Gerek bunun akabinde yapılacak hükmi temizliğin ve ibadetlerin sıhhati, gerekse ferdin sağlığı, beden ve elbise temizliği açısından önemlidir. Küçük abdest bozduktan sonra, idrar yolunda kalabilecek idrar damlası ve sızıntılarının kesilmesi (istibra) için bir süre beklemek, bu amaçla biraz hareket etmek, yürümek, öksürmek ve bundan sonra kalan idrar sızıntılarını temizlemek gerekir. Zira abdest alırken veya sonrasında meydana gelecek en küçük bir sızıntı abdestin geçerliliğine engel olur.* (Temel İbadetler Konusunda Hanefîler Ve Şâfiîler Arasındaki Farklılıklar s:51)
* Pisliğin çıkış yerinde bir miktar birikinti kaldığına kuvvetli zanla karar verilmedikçe istibrâ yapmak vâcib olmaz. * (Abdurrahman Cezîrî - Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı -1)
HELÂNIN SÜNNETLERİ
1- Çölde, kırda olursa, halktan uzak bir yere gitmek.
2- Başında ve ayağında bir şey bulundurmak. Yani helaya girerken başı açık ve ayağı çıplak olmayacaktır.
3- Camiye girerken yapılanın tersini yapmak, yani önce sol, sonra sağ ayağını atmak.
Camiye girmek isteyen kimse önce sağ ayağını atar ve şu duayı okur:
اَعُوذُ بِاللّٰهِ الْعَظِيمِ وَبِوَجْهِهِ الْكَرِيمِ وَسُلْطَانِهِ الْقَدِيمِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ اَللَّهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِ مُحَمَّدٍ اَللَّهُمَّ اغْفِرْلِى ذُنُوبِى وَافْتَحْ لِى اَبْوَابَ رَحْمَتِكَ
Çıkarken sol ayağını atar ve aynı duayı okur.
4- Helaya ilk ayağını attığında şöyle demek: 
بِسْمِ اللّٰهِ اللَّهُمَّ اِنِّى اَعُوذُ بِكَ مِنَ الْخُيْثِ وَالْخَبَائِثِ
"Allah'ın adıyla, Allah'ım: Ben, erkek ve dişi şeytanlardan sana sığınırım."
5- Çıkarken, üç defa; غُفْرَانَكَ "Bağışlamanı dilerim." dedikten sonra,
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذِى اَذْهَبَ عَنِّى الْاَذَى وَعَافَانِى
"Eza vereni benden giderip bana afiyet veren Allah'a hamd olsun." demek.
6- Oturuncaya kadar avretini açmamak.
7- Ağırlığını, sol ayağın üzerine vermek.
8- Çukur olmazsa yumuşak bir yer aramak.
9- Zaruret olmazsa konuşmamak.
10- Önden ve arkadan çıkan şeylere, tenasül âletine ve göğe bakmamak.
11- Eliyle hiçbir şey ile oynamamak.
HELÂNIN MEKRÛHLARI
1- İçinde Allah ve onun Resûlünün ismi yazılı bulunan herhangi bir şeyi üzerinde bulundurmak. Ezreî diyor ki: "Kur'an-ı Kerim, Hadis ve dinî kitapları helâya götürmek haramdır. Allah'ın Resûlü helaya girdiği zaman üzerinde مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ ibaresi yazılı bulunan yüzüğünü parmağından çıkarırdı.
2- Yolun üzerinde, halkın oturduğu yerde, çay ve nehrin kenarında derede, ve ağaçların altında def'-i hâcet yapmak.
3- Bina içinde kıbleye doğru yüz veya sırt çevirmek. Çölde Beytü'l Makdis'e (Kutsal eve yani Kabe’ye) doğru çevirmek, Güneşe ve Aya doğru oturmak.
4- Dil ile Allah'ı zikr etmek (Kalben yapmak ise sünnettir.)
5- Müezzinin dediğini demek.
6- Selâm almak.
7- Delikte, durgun suda, rüzgâr cihetinde ve mezarlıkta idrar yapmak.
8- Helâ müstesna, def'i hacet yaptığı yerde istinca etmek.
9- Çok oturup fazla kalmak.
10- Ayakta idrar yapmaktır. 
HELÂNIN HARAMLARI
1- Kırda, çölde, otuz santim yüksekliğinde duvar gibi bir şeyin yanında oturmadan kıbleye doğru yüz çevirmek veya sırtını dönmek.
2- Camide def'i hâcet yapmak.
3- Kabrin üzerine oturup def'i hâcet yapmaktır. Rüzgâr kıblenin hem sağından hem solundan eserse, kıbleden başka bir yöne yüzünü çevirdiği taktirde, idrarın kendisine sıçrayacağını bilirse zarurete binaen yüzünü kıbleye çevirebilir.
4- Suyun içinde defi hâcet yapmak, yalnız deniz, Nil ve Dicle gibi çok olursa beis yoktur.*(B. Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ)
* Kazâ-i hâcet esnasında, (açık alanda veya evde, her nerede olursa) kıbleye yüzünü ve arkasını dönmek, Hanefîlere göre caiz değildir, kerih sayılmıştır. Şâfiîlerde ise, def’i hâcet esnasında, kıbleye yüzünü veya arkasını dönmek, binalarda ve ev içerisinde caiz sayılmıştır. Binaların dışında ise, İmam Nevevi’nin el-Minhâc’da belirttiği gibi haramdır.* (Temel İbadetler Konusunda Hanefîler Ve Şâfiîler Arasındaki Farklılıklar s:67)

* Tuvalete ( Helâya ) Gitme Adabı
1- Helaya girmeden şu duayı okumak: “Bismillahi Allahümme inni euzü bike minel-hubusi vel-habaisi.” (Allahü tealanın adıyla. Ya Rabbi, erkek ve dişi şeytanların şerrinden sana sığınırım.)
2- Çıktıktan sonra şöyle demek: (Elhamdü lillahil-lezi ezhebe annil-eza ve afani.)
(Eziyet verici şeyi, benden uzaklaştıran ve bana afiyet ihsan eden, Allahü tealaya hamd olsun.)
3- Sol ayakla girmek, sağ ayakla çıkmak.
4- Ayakta idrar yapmamak.
5- Yıkanılan yerde idrar yapmamak.
6- Helaya başı açık ve yalın ayak girmemek.
7- İdrar damlası kalmadığına kanaat getirmeden abdest almamak. 
8- Sol eli ile taharetlenmek.
9- Avret yerine bakmamak.
10- Çıkan pisliğe bakmamak.
11- Otururken ağırlığı sol tarafa vermek.
12- İhtiyaç olmadan konuşmamak.
13- Helaya tükürmemek.
14- Helada ihtiyaçtan fazla kalmamak.
15- Bir şey yiyip içmemek.* 

* ÖZÜRLÜ KİMSELERİN TEMİZLENMELERİ
Kendisinde akıntı görüleri özürlü kişinin, akıntı yerini tıkayıp bağlayarak korunması vâcibtir. Bu önlemi aldıktan sonra abdest alır, ancak bilâhare herhangi bir akıntı meydana gelirse bunun namaz kılmaya ve diğer ibadetleri yapabilmeye zararı olmaz. Özürlü kimsenin abdestinin namaza elverişli olması için birtakım şartların gerçekleşmesi gerekir. Şöyle ki:
1. Abdestten önce istincâ (def-i hacet) yapılmalıdır.
2. İstincâyı yapar yapmaz yukarıda anlatılan korunma önlemini hemen almalıdır. Korunma önlemi de alınır alınmaz hemen abdest alınmalıdır. Bunu biraz daha açalım: Önce istincâ yapılacak. İstincâdan hemen sonra aradan zaman geçmeksizin, akıntı gelen veya dışkı süzülen yeri temiz bir bezle tıkayıp bağlamalıdır. Ama bu bağ, zarar verici bir bağ olmayıp doktorun pansuman bağını andırmalıdır. Bunu yapar yapmaz da acilen abdeste başlanmalıdır. Öyle ki, istincâ ile bağlama arasına fasıla konulmayacağı gibi bağlama ile abdest arasına da herhangi bir fasıla konmamalıdır.
3. Abdest organlarından biri kurumadan hemen öbürünü yıkamaya geçmelidir. Meselâ önce yüzü, sonra araya fasıla koymaksızın acelece elleri yıkamalıdır.
4. Abdest alır almaz araya fasıla koymaksızın hemen namaza durmalıdır. Çünkü abdestten sonra başka bir işe başlanacak olursa abdest bâtıl olur. Ancak araya mescide gitmek gibi namazla ilgili bir işi sokacak olursa bunun pek zararı olmaz. Meselâ istincâyı evinde yapıp gerekli yeri bağladıktan sonra abdestini alıp mescide giderse bunun pek zararı olmaz. Abdest aldıktan sonra yürüyerek mescide gitmesinin abdest için bir sakıncası yoktur. Yine abdest alır ve fakat cemâati veya cuma namazını beklerse bunun da zararı olmaz.
5. Bütün bu saydığımız işleri vaktin girmesinden sonra yapmalıdır. Vaktin girmesinden önce yapılan istincâ ve alınan abdestin geçerlilikleri yoktur. Özürlü kimse, anlattığımız şekilde aldığı abdestle sadece bir farz namazını kılabilir. Her farzı kılmak için, bu saydığımız işleri yeniden yapması gerekir. 
Nafile namazlara gelince, bu abdestiyle kıldığı farz namazın yanı sıra dilediği kadar nafile namaz kılabilir. Nafileleri farzdan önce kılabileceği gibi, farzdan sonra da kılabilir.
Özürlü kişi, abdest alırken bununla, namaz kılmayı kendine mubah etmeye niyet etmelidir. Meselâ, “Bu abdestimle şâriin, namaz kılmayı bana mubah etmesine niyet ettim” demelidir. 
Bu abdest, gerçek bir abdest olmayıp, damlayan sidik ve benzeri şeylerden ötürü bozulmaktadır. Ancak İslâm dîni, müsamaha göstererek bu abdestle namaz kılınmasına müsâade etmiştir. Böylece özürlü kimseler, sevâbtan yoksun kalmamış olmaktadırlar. Çünkü İslâm hukuku, insanların maslahatlarını, dünya ve âhiret menfaatlerini gözetmeye büyük îtinâ göstermektedir. * (A. Cezîrî - Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı -1)

Bu çalışma hazırlanırken;

1- İnternette bulunan ve mobil uygulamalarda online yayımlanan Rahmetli Ali ARSLAN Hoca Efendi tarafından tercüme edilmiş olan “Büyük Şafii Fıkhı” (Müellifler: Dr. Mustafa el-Hin, Dr. Mustafa el-Buğa, Ali el-Şerbeci) kitabından,
2- (http://risaleoku.com:8080/oku/safii/1) web sitesinde online yayımlanmış olan ve Müellifi Halil GÜNENÇ Hoca Efendi olan Büyük Şafiî İlmihali’nden,
3- https://ehliislam.com/dort-mezhep-fikih.pdf  web sitesinde online yayımlanmış ve Abdurrahman Cezîrî başkanlığında hazırlanmış olan ‘Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı’ kitabından,
4- Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ve Prof. Dr. H. Yunus Apaydın tarafından hazırlanmış olan ve 1998 yılında Diyanet İşleri Başkanlığınca yayımlanmış olan ve https://www.diyanet.gov.tr/tr-TR/Kurumsal/Detay/5255 adresinde de online erişime açık olan “İlmihal” kitabından,
5- TDV tarafından basılan ve (https://islamansiklopedisi.org.tr), adresinde online da yayımlanan İslam Ansiklopedisi’nden,
 6- Müellifi Vehbe Zuhayli olan ‘İslam Fıkhı Ansiklopedisi’nden,
7- İmam-ı Gazali’ye ait olan İhya-u Ulumiddin’den,

            Başta olmak üzere birçok kitaptan yararlanılmıştır. İlmihal hazırlanırken yararlanılmış ve söz konusu alıntılar (*) ile işaretlenmiş ve sonuna da kaynak ve (varsa) internet adresi linkleri ilgili bölümde belirtilmiştir.