Abdest

*** ABDEST***
Abdest anlamına gelen “vudû” kelimesi “vedaet” kökünden gelir. Lügat mânâsı “güzellik, parlaklık” demektir. Şer'î mânâsı ise 'niyetle beraber abdest azalarında su kullanmak' demektir.
Vedû şeklinde okunursa abdestte kullanılan su anlamına gelir. Bu suya, azaların bu suyla temizlenmesinden ötürü böyle bir isim verilmiştir. 
* ABDESTİN ŞARTLARI
Abdestin şartları Muğnil-Muhtaç’da zikredildiği gibi ondörttür:
1- Müslüman olmak,
2- İyi ile kötüyü birbirinden ayıracak kadar mümeyyiz olmak,
3- Mutlak su ile abdest almak,
4- Mutlak su ile abdest aldığını bilmek,
5- Suyun vücudun üzerinden akmasına mani olacak herhangi bir şey bulunmamak,
6- Suyun uzvun üzerinden akması,
7- Hayız ve nifas gibi abdeste mani olan bir durumun bulunmaması,
8- Abdest niyetinin, sonuna kadar devam etmesi,
9- Nasıl abdest alacağını bilmek,
10- Önce uzvun üzerinde bulunan necaseti gidermek,
11- Yıkanması gereken uzuv ile beraber, ona bitişik uzvun bir kısmını yıkamak,
12- Abdestsiz olduğunu bilmek. Binaenaleyh abdestli olup olmadığından şüphe eden kimse, abdest alıp da, sonra kesin olarak abdestsiz olduğu belli olsa, abdesti sahih değildir.
13- Yıkanan uzuv ile beraber, uzuv olmasında şüphe olanı da yıkamak, meselâ; birisinin yan yana iki eli veya iki yüzü veya iki ayağı bulunsa, hangisi esas el veya yüz veya ayak olduğu kesin olarak bilinmezse her ikisini de yıkaması gerekir.
14- Özrü olan kimse için, namaz vaktinin girmesi.* (Büyük Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ)

ABDESTİN FARZLARI
Abdestin farzları altıdır:
1- Niyet
2- Yüzü yıkamak
3- Ellerle beraber kolları yıkamak
4- Başın bir kısmını mesh etmek
5- Topuklara kadar ayakları yıkamak
6- Tertib
Abdestin meşruiyeti ve farzları hakkındaki asıl, şu ayettir: “Ey inananlar, namaza dur(mak iste)diğiniz zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı mesnedin ve ayaklarınızı da topuklara kadar (yıkayın).” (Mâide/6)
1- Niyet
İbadetler, ancak niyet ile âdetlerden ayrılır. Abdest de bir ibadettir. 
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Ameller niyetlere göredir. Kişi için ancak niyet ettiği vardır.” (Buharî/l; Müslim/1907)
Yani ibadetler ancak niyetle sahih olur, niyetle ibadet sayılır. Ancak ihlas ile yapılan amelden ecir elde edilir.
Niyetin Tarifi: Niyet'in lügat mânâsı, “kast etmek”tir. Şer'î mânâsı ise, “bir işin yapılmasıyla beraber olanı kast demek”tir. Niyetin yeri kalptir, dil ile söylemek de sünnet'tir. Niyetin kalpteki keyfiyeti 'Abdestin farzına niyet ediyorum' veya 'Abdestsizliği kaldırmaya niyet ediyorum' veya 'Namaz kılmayı kendime helâl kılmak için niyet ediyorum' demektir. Niyetin başlama vakti yüzü yıkarkendir. Çünkü yüz, abdestin en zor yıkanan âzasıdır.
2- Yüzü Yıkamak
Allah Teâlâ 'Yüzlerinizi yıkayın' (Mâide/6) buyuruyor. Yüzün yıkanma hududu, saç kıllarının bittiği yerden çenenin altına kadardır. Genişlik bakımından da kulaktan kulağa kadardır. Yüzdeki kaşları, kirpikleri ve sakal gibi kılların hem yüzeyini, hem de diplerini yıkamak farzdır. Çünkü bol ve sık sakal hariç, diğerleri yüzün parçası sayılır. Bol ve sık sakaldan maksat, dipleri görünmeyen sakaldır. Böyle sakalın sadece yüzeyini yıkamak yeterlidir.
* Şâfiîlere göre çenenin altı da yüzden sayılır, yıkanması vaciptir. Uzun sakalın yüze tâbi olduğu ve dolayısıyla yıkanması vâcibtir. * (A. Cezîrî - Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı -1)
3- Ellerle Beraber Kolları Yıkamak
Allah Teâlâ 'Dirseklere kadar ellerinizi yıkayın' (Mâide/6) buyuruyor. Bu ayetteki “ila” edatı “mea” (onunla birlikte) anlamındadır. 
Şu rivayet buna delâlet eder: “Ebu Hüreyre abdest alırken önce yüzünü yıkadı, sonra pazusuna kadar sağ kolunu, sonra aynı şekilde sol kolunu yıkadı. Sonra başına mesnetti, sonra topukları dahil sağ ayağını, sonra aynı şekilde sol ayağını yıkadı ve 'Ben, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in, böyle abdest aldığını gördüm' dedi.” (Müslim/246) Yıkanan âzalardaki kılların da yıkanması vaciptir. Eğer tırnakların altında, suyun deriye ulaşmasına mâni olacak kadar kir varsa veya parmağında suyun deriye değmesine mâni olan bir yüzük varsa abdest sahih olmaz.
Abdullah b Amr şöyle rivayet ediyor: Hz. Muhammed (a.s.v.) ile beraber Mekke'den Medine'ye giderken yolda bir su gördük. Bazıları aceleyle koşup abdest aldılar. Hz. Muhammed (a.s.v.) onların topuklarına su değmediğini görünce şöyle buyurdu: “Ateşten ötürü vay topuklara, abdestinizi tam alınız.” (Buharî/16l; Müslim/24l)
“Bir kişi abdest aldı, ayağında tırnak kadar su değmeyen bir yer bıraktı. Bunu gören Hz. Muhammed (a.s.v.) “Dön ve yeniden abdest al!” dedi. Adam yeniden abdest alıp namazını kıldı.” (Müslim/243)
İşte bu iki hadîs, yıkanması gereken azalardan birinde yıkanmayan küçük bir parça kaldığında, abdestin sahih olmadığına delâlet eder.
4- Başın Bir Kısmını Mesh etmek
Bir kıl dahi olsa başın bir kısmını mesh etmek gerekir. Çünkü Allah Teâlâ 'Başlarınızı mesnedin' (Mâide/6) buyurmuştur. Muğire b. Şube, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in abdest aldığını, sadece nasiyesini (başın ön tarafı) ve sarığını mesh ettiğini rivayet etmiştir. (Müslim/274)
Eğer abdest alırken mesh yerine, başın tümü veya bir kısmı yıkanırsa olur. Nasiye'den maksat, başın ön tarafıdır ve baştan bir parçadır. Hz. Muhammed (a.s.v.)'in nasiye üzerine mesh etmekle yetinmesi, farz olan mesh'in, başın hududundaki parçalardan birine mesh etmek olduğuna delâlet eder. Başın hangi parçasına mesh edilirse edilsin, farz olan mesh yerine getirilmiş olur.
* Saç eğer altındaki deri görülecek kadar seyrekse, suyun alttaki deriye ulaşması için hilâllenmesi vâcib olur. Yok, eğer çok sıksa sadece dış kısmını yıkamak vâcib olur. Ancak hilâllenmesi sünnettir.* (A. Cezîrî - Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı -1)
5- Topuklara Kadar Ayakları Yıkamak
Allah Teâlâ 'Ayaklarınızı da topuklara kadar (yıkayın)' (Mâide/6) buyurmuştur. 
Topuklar bilindiği gibi, bacak kemikleriyle, ayak kemiklerinin birleştiği yerdeki çıkıklardır. Burada da ila. edatı “mea”  (onunla birlikte) anlamındadır. Bunun böyle olduğuna yukarıda geçen Ebu Hüreyre hadîsi delâlet eder. Çünkü Ebu Hüreyre ayaklarını, topukların yukarılarına kadar yıkamış ve Hz. Muhammed (a.s.v.)in de böyle abdest aldığını söylemiştir. İki ayağı da tırnak kadar bile kuru kalmamak üzere iyice yıkamalı ve suyu, ayaklarda bulunan kılların altına kadar ulaştırmalıdır.
6- Tertibe Riayet Etmek
Tertibin farz olduğu, Mâide sûresinin 6. ayetinden anlaşılmaktadır. Bu ayette abdestin farzları tertipli olarak zikredilmiştir. Tertibe riayet etmenin farz olduğu Hz. Muhammed (a.s.v.)'in fiilinden de anlaşılmaktadır. Çünkü Hz. Muhammed (a.s.v.) daima ayetteki tertibe riayet ederek abdest alırdı. Nitekim bu husus, sahih hadîslerle sabit olmuştur. Bu sahih hadîslerden biri de sözü geçen Ebu Hüreyre hadîsidir. O hadîste “sümme” edatıyla atıf yapılmıştır ve bu da âlimlerin ittifakıyla tertib içindir.
İmam Nevevî şöyle diyor: 'Şafii uleması Hz. Muhammed (a.s.v.)'in abdestinin keyfiyeti hakkında Sünnet'ten ve sahabeden bol miktarda sahih hadîslerle delil getirmişlerdir'. (Nevevî, el-Mecmu, 1/484)
Bütün bu hadîsler ve bunları rivayet eden sahabîler, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in abdestini tertipli olarak vasıflandırmışlardır. Sahabe, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in abdest aldığını birçok defa gördükleri halde, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in tertibe riayet etmeden abdest aldığını hiç kimse rivayet etmemiş ve fakat Hz. Muhammed (a.s.v.)'in azalarını birer, ikişer ve üçer defa yıkadığını rivayet etmişlerdir. 
Hz. Muhammed (a.s.v.)'in bu şekilde abdest alması, Kur'an'da emredilen abdestin açıklamasıdır. Eğer tertibin terk edilmesi caiz olsaydı, caiz olduğunun bilinmesi için Hz. Muhammed (a.s.v.) bazı durumlarda tertibe riayet etmeyi terk ederdi. Tıpkı abdest azalarını bazı vakitlerde bir, bazı vakitlerde iki, bazı vakitlerde de üç defa yıkadığı gibi.
ABDESTİN SÜNNETLERİ
Abdestin birçok sünneti vardır. En önemlileri şunlardır: 
1- Abdestin başında besmele çekmek.
Enes b. Mâlik şöyle rivayet ediyor: " Hz. Muhammed (a.s.v.) …  'Haydi, Allah'ın adıyla abdest alın' dedi...". (Neseî, I/6l)
*      Şayet başında onu unutursa, abdest esnasında: "Bismillahi evvelehû ve ahirehu" demek sûretiyle telafi edilir. Besmelenin en azı,  بِسْمِ اللّٰهِ tamamı da بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ dir. 
Ondan sonra:
 اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلَى اْلاِسْلَامِ وَنِعْمَتِهِ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذِى جَعَلَ الْمَاءَ طَهُورًا وَجَعَلَ الْاِسْلَامَ نُورًا
"İslâm ve onun nimeti için Allah'a hamd olsun. Suyu temizleyici kılan Allah'a hamd olsun." denir.
İmam Gazali Bidayetül-Hidaye isimli kitapta şunu da ilâve etmiştir: "Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Benim yanımda bulunmayanlarından da sana sığınırım, ey Rabbim!"
Besmeleyi, ehemmiyeti haiz her şeyin başında söylemek sünnettir. Haram ve mekrûh olan bir fiilin başında veya esnasında söylemek câiz değildir. El-Mühibbi Taberi bazı Ulemadan naklettiğine göre, besmeleden önce istiaze (euzu besmele) etmek matluptur.* (Büyük Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ)
2- Elleri su kabına sokmadan önce üç defa yıkamak.
Şöyle rivayet edilmiştir: 'Abdullah b. Zeyd'e, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in abdesti soruldu. Abdullah, içinde su bulunan bir kap istedi. Onların öğrenmeleri için Hz. Muhammed (a.s.v.)'in âbdesti gibi abdest almaya başladı. Önce su kabından eline su dökerek üç defa ellerini yıkadı. Sonra avucuyla kaptan su alarak yüzünü yıkadı, sonra başını mesnetti, sonra ayaklarını yıkayarak abdestini bitirdi'. (Buharî/2183; Müslim/235)
* Allah'ın Resûlü buyuruyor: "Sizden biriniz uykudan uyanırsa, elini üç sefer yıkamadıkça herhangi bir kaba sokmasın."
Kişi ellerinin temiz olmadığını biliyorsa herhangi bir kaba sokması haramdır.* (Büyük Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ)
     3- Misvak kullanmak.
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Eğer ümmetime zorluk verme korkusu olmasaydı, her abdestte misvak kullanmalarını emrederdim.” (Buharî/847; Müslim/252, (Ebu Hüreyre'den)Bu hadîs, misvak'ın müstehab olduğuna delildir.
    4-5- Mazmaza ve istinşak (ağza ve buruna su vermek),
Ağıza ve buruna sağ el ile su verilmeli, fakat burun sol el ile temizlenmelidir. Abdullah b. Zeyd'in yukarıda geçen hadîsinde Abdullah'ın abdest alırken üç kere mazmaza, üç kere istinşak yapıp ağzını ve burnunu temizlediği belirtilmiştir.
Resûlullah (a.s.v.) buyuruyor:
مَا مِنْكُمْ مِنْ اَحَدٍ يُقَرِّبُ وُضُوءَهُ ثُمَّ يَتَمَضْمَضُ وَيَسْتَنْشِقُ وَيَسْتَنْثِرُ اِلَّا خَرَّتْ خَطَايَا فِيهِ وَخَيَاشِيمِهِ مَعَ الْمَاءِ
"Sizden biriniz abdest suyunu alıp yaklaştırır, sonra ağzına ve burnuna su verir ve burnunun içindekini temizlerse, mutlaka ağız ve burnu ile işlenen günah bu su ile beraber akar, gider."
     6- Gür sakalı hilallemek (parmaklarla karıştırmak).
Enes b. Mâlik şöyle rivayet ediyor: "Hz. Muhammed (a.s.v.) abdest aldığı zaman bir avuç su alır, çenesinin altına serperek sakalını parmaklarıyla karıştırır ve 'Rabbim bana böyle yapmamı emretti' derdi'. (Ebu Dâvud/145)
7- Başın tamamını mesh etmek.
Abdullah b. Zeyd hadîsinde Hz. Muhammed (a.s.v.)'in, ellerini başın ön tarafından başlayarak ensesine kadar götürdüğü, ensesinden de tekrar başının ön tarafına kadar getirdiği rivayet edilmiştir: 
      8- El ve ayak parmaklarının arasını hilallemek; 
Ellerin parmaklarını hilallemek, elleri birbirine geçirerek yapılır. Ayak parmaklarının arasını ise sol elin küçük parmağı ile, sağ ayağın küçük parmağından başlayarak sol ayağın küçük parmağına kadar temizlemelidir.
Lekit b. Sebire şöyle diyor: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Bana abdesti anlat' dedim. Hz. Muhammed (a.s.v.) 'Abdesti tam olarak al, parmaklarının arasını hilalle ve oruçlu değilsen burnunu bol su ile temizle' dedi. (Ebu Dâvud/142; Tirmizî/788 ve başka muhaddisler) Mustavrid'den şöyle rivayet ediliyor: 'Hz. Muhammed (a.s.v.)'in, abdest alırken ayak parmaklarını serçe parmağıyla karıştırdığını gördüm'. (İbn Mâce/446)
9- Kulakların içini ve dışını -yeni bir su ile- temizlemek.
İbn Abbas'ın Hz. Muhammed (a.s.v.)'den rivayet ettiğine göre Hz. Muhammed (a.s.v.) önce başını, sonra da kulaklarının içini ve dışını meshetmiştir. (Tirmizî/36, (Hadîs'in sahih olduğunu söylemiştir) 
Başka bir rivayette de Hz. Muhammed (a.s.v.)'in başını mesh ettikten sonra şehadet parmağı ile kulaklarının iç kısımlarını, baş parmağı ile de dış kısımlarını mesh etmiş olduğu nakledilmiştir. (Neseî, 1/74)
Abdullah b. Zeyd şöyle demektedir: 'Hz. Muhammed (a.s.v.)'in abdest alırken kulakları için yeni bir su aldığını gördüm'. (Hâkim, 1/151. (Zehebî sahih olduğunu söylemiştir)
10- Abdestin farz ve sünnetlerini üçer defa yapmak.
Hz. Osman 'Size Hz. Muhammed (a.s.v.)'in nasıl abdest aldığını göstereyim mi?' dedikten sonra, yıkanacak azaların tümünü üçer defa yıkadı ve mesh edilecek azalan da üçer defa mesnetti.” (Müslim/230)
     11- Sağ eli sol elden, sağ ayağı sol ayaktan önce yıkamak. 
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Abdest aldığınız zaman önce sağ taraftan başlayınız.” (İbn Mâce/402) Ebu Hüreyre'nin abdestin farzları hususunda geçen hadîsi de buna delâlet eder.
12- Azaları ovarak yıkamak.
Abdullah b. Zeyd, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in nasıl abdest aldığını anlattıktan sonra kollarını sıvayarak Hz. Muhammed (a.s.v.)'in abdest alış şeklini yaparak gösterdi. (ima Ahmed, Müsncd, IV/39)
13- Azaları ara vermeksizin peş peşe yıkamak.
Bu da Hz. Muhammed (a.s.v.)'e tâbi olmak demektir. Çünkü daha önce geçen hadîslerden, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in ara vermeden abdest aldığı anlaşılmaktadır. (Buharî/136; Müslim/246)
* Abdest alırken bir organ kurumadan diğerini yıkamaya başlamak gerekir. Sürekli idrar akıntısı veya başka bir özrü bulunan kimsenin muvâlâtı uygulaması vâcibtir.* (Abdurrahman Cezîrî - Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı -1)
14- Gurret ve tacil'i uzatmak.
Gurret, yüzü yıkarken başın önünden bir kısmını da yıkamaktır. Tacil ise, kolları yıkarken pazunun bir kısmını, ayakları yıkarken de topukların üst kısımlarından birazını yıkamaktır. 
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Benim ümmetim kıyamet günü, abdestin eserinden ötürü 'gurren muhaccelin' (yüzleri, elleri, ayakları pırıl pırıl parlayan ümmet) diye çağrılır. Bu nedenle abdest alırken yüzle beraber başın ön tarafından birazını, kollar ve ayaklar ile beraber de biraz yukarılarını yıkamak güzel olur.” (Buhari/136; Müslim/246)
15- Su hususunda israf ve cimriliğe kaçmamak.
Enes b. Mâlik, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in 1 müdd ile abdest aldığını rivayet etmiştir. (Buhari/198) Müdd hacim  itibariyle yaklaşık  10 cm. uzunluğunda bir kap demektir.
    16- Abdest alırken kıbleye dönmek. Çünkü kıble, yönlerin en şerefi isidir.
  17- Hz. Muhammed (a.s.v.)'e uyarak, abdest esnasında konuşmamak.
      18- Âbdesti bitirirken aşağıdaki gibi şehadet ve dua etmek.
اَشْهَدُ اَنْ لَآ اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لٰا شَرِيكَ لَهُ وَاَشْهَدُ اَنَّ سَيِّدَنَا مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ اَللَّهُمَّ اجْعَلْنِى مِنَ التَّوَّابِينَ وَاجْعَلْنِى مِنَ الْمُتَطَهِّرِينَ وَاجْعَلْنِى مِنْ عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ الَّذِينَ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ اسْتَغْفِرُكَ وَاَتُوبُ اِلَيْكَ
“Allah'tan başka ilah olmadığına, Allah'ın bir ve tek olduğuna, ortağı bulunmadığına şahitlik, ediyorum. Yine şahitlik ediyorum ki Muhammed, Allah'ın kulu ve rasûlü'dür.” (Müslim/234) “Allahım! Beni tevbe eden ve temiz olan kullarından eyle.” (Tirmizi/55)
“Ey Allahım! Sana hamd ile seni her türlü ortaktan tenzih ederim! Senden başka ilah olmadığına şehadet ediyor ve senden af dileyerek dergâhına yöneliyorum.” (Nevevi, Ezkar)

ABDESTİN MEKRUHLARI
* Mekruh, şâriin yapılmamasını kesin olmayarak taleb ettiği bir davranıştır. Bunu işleyen, azaba müstahak olmasa da işlemeyen sevâb kazanır. Bunlara göre abdestin mekruhları, vâcibliği hususunda görüş ayrılığı bulunan sünnetleri terk etmekten ibarettir. Vâcibliğinde görüş ayrılığı bulunan sünnetlere bazıları farz, bazıları da sünnettir demişlerdir. Müekked sünnetler de böyledir. Bunlardan başkasını (meselâ müstehab ve faziletleri) terk etmek evlâ olana muhaliftir (tenzîhen mekruhtur).* (A. Cezîrî - Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı -1)
1- Suyu israf etmek.
Suyu gereğinden az kullanmak. Çünkü ikisi de Sünnet'e aykırıdır. İsraf etmeyin; zira “Allah israf edenleri sevmez.” (A'raf/31)
İsraftan maksat, mutedil sınırı aşmaktır. 
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Bu ümmetten bir kavim gelecek abdest, gusül ve dua'da israfa kaçacaklardır.” (Ebu Davud/96)
2- Sol eli sağ elden, sol ayağı sağ ayaktan önce yıkamak. Çünkü böyle yapmak Hz. Muhammed (a.s.v.)'in fiiline terstir.
3- Abdest âzalarının havlu ile kurulamak. Şiddetli soğuk veya sıcak olup da kurulanamayan âzalardaki suyun eziyet vermesi, kirlenmesi gibi mazeretler hariç, mendil veya havlu ile kurulanması mekruhtur. Abdest aldığı zaman Hz. Muhammed (a.s.v.)'e mendil veya havlu getirildiği, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in ise azalarını kurulamadığı rivayet edilmiştir. (Buhari/256; Müslim/317)
4- Suyu yüze çarpmak. Suyu yüze çarpmak, yüzün şerefine uygun düşmez.
5- Üç kere yıkanan azayı, dördüncü defa yıkamak veya üç kere meshedilen azayı dördüncü defa mesh etmek veya üçten az yapmak. 
Çünkü Hz. Muhammed (a.s.v.) azalarını, üçer kere yıkayarak abdest aldıktan sonra şöyle buyurmuştur: “İşte abdest böyledir. Bunu fazlalaştıran veya eksilten münker bir iş yapmış ve zulmetmiş olur.” (Ebu Davud/135)
Bu hadîsten murad, Sünnet'in üçten fazla veya eksik olduğunu söyleyen kimsenin kötü bir iş yapmış ve zulmetmiş olacağıdır.
6- Mazeret olmaksızın, abdest azalarını başkasına yıkatmak. Çünkü böyle yapmakta bir tür gurur vardır, bu da kulluğa ters düşer.
7- Oruçlu iken mazmaza ve istinşak'ta aşırıya kaçmak. Çünkü bu durumda suyun boğaza kaçıp orucu bozması sözkonusudur. Hz. Muhammed (a.s.v.) 'Eğer oruçlu değilsen, istinşak'ta mübalağa yap' buyurmuştur. (Ebu Davud/142) Mazmaza da istinşak'a kıyas edilir.
*8- Abdest uzuvlarını silkelemek.
9- Boynu mesh etmek.
10- Helada abdest almak.* (B. Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ)

Bir Abdest Alalım
-Önce kıbleye dönülür. Euzü-Besmele çekilir ve abdestin sünnetine niyet edilerek mesela “Neveytü sünnet-el-vudui” (abdestin sünnetine niyet ettim) diyerek eller, bileklere kadar yıkanır.
-Sonra ağıza ve buruna üçer defa su verilir. ( Misvak da kullanılabilir )
-Sonra abdestin farzına niyet edilerek yüz yıkanır. Niyetin yeri kalptir. Dil ile söylemek ise, sünnettir. “Neveytü raf al-hadesi” yani (abdestsizliği gidermeye niyet ettim) şeklinde niyet edilebilir. 
-Yüz, yukarıdan aşağıya doğru yıkanır.
-Sonra parmak uçlarından, dirseğe kadar (dirsek dahil olmak üzere) üçer defa önce sağ kol, sonra aynı şekilde sol kol yıkanır, parmak araları hilallenir. Bu yıkamalar yapılırken uzuvlar ovalanır.
- Sonra baş mesh edilir. Sonra yeni bir su ile kulakların içi ve dışı meshedilir.
-Sonra sağ ayak, yandaki aşık kemiklerine kadar (bu kemikler dahil olmak üzere) üç defa yıkanır, sonra aynı şekilde sol ayak yıkanır ve ayak parmaklarının arası hilallenir. 
-Abdestten sonra üç yudum (üç nefeste) su içilir ve biraz da elbiseye da serpilir. 
- Bundan sonra bildirilen dualar okunur. *

ABDESTİ BOZAN HUSUSLAR
Abdesti Bozan hususlar Abdesti bozan hususlar beştir:
1- Ön ve arkadan çıkan şeyler (sidik, dışkı, kan ve yellenme)ile abdest bozulur. 
Allah Teâlâ 'Biriniz tuvaletten gelmişse...' (Nisa/43) buyurmuştur. Ayetin metnindeki gâît kelimesi 'def-i hacet yapılan yer' anlamına gelir. Aynı zamanda çukur ve kuytu yere de gâit denir.
Zira insan def-i hacet yapmak için gözlerden uzak olan bu tür yerlere gider. 
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Abdesti bozulduğu zaman, abdest almadıkça Allah hiçbirinizin namazını kabul etmez.” (Buhari/135; Müslim/225)
Hadramutlu biri, Ebu Hüreyre'ye 'Küçük hades nedir?' diye sorduğunda, Ebu Hüreyre 'Sesli veya sessiz yellenmektir' diye cevap vermiştir. Ön ve arkadan çıkan şey temiz olsa bile buna kıyas edilir. 
2- Mütemekkin olmadığı halde uyumak.
Mütemekkin olarak oturmak, kişinin makatını sağlam bir yere tam olarak koyup oturmasıdır. Gayr-ı mütemekkin ise, yerle kalça arasında bir mesafe olduğu halde oturmaktır. 
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim uyursa abdest alsın.” (Ebu Davud/203)
Makatını tam olarak yere koyup uyuyan kimsenin abdesti bozulmaz. Çünkü bu durumdayken kendisinden çıkan herhangi bir şeyden haberdar olur. 
Bunun delili Enes'in naklettiği şu rivayettir: Namaz için kamet edildi. Hz. Muhammed (a.s.v.) bir kişiyle gizli bir şeyler konuşuyordu. Hz. Muhammed (a.s.v.)'in konuşması o kadar uzun sürdü ki sahabîler uyudu. Sonra Hz. Muhammed (a.s.v.) geldi ve namazı kıldırdı. (Müslim/376)
*İmam Rafiî diyor ki: "Zayıf olan kimsenin makadı iyice yere dayanmadığından bağdaş kursa da aklı izale eden herhangi bir şey olursa abdesti bozulur.* (Büyük Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ)
Yine şöyle rivayet edilmiştir: 'Hz. Muhammed (a.s.v.)'in ashabı uyuyor, sonra kalkıp abdest almadan namaz kılıyorlardı'. (Buhari/541,544,545)
Bu, insan mütemekkin bir şekilde uyursa abdesti bozulmaz demektir. Tabii ki sahabîler bizim bildiğimiz gibi yatar şekilde uyumuyorlardı. Çünkü onlar mescitte, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in konuşmasını bitirmesini ve gelip namazı kıldırmasını bekliyorlardı.
* Mescitde uyumak ve yemek yemek mekruhtur. Mescitde Mescitde uyuyan kişi, namaz kılanları şaşırtacak veya yanıltacak derecede horlamıyor ve yüksek ses çıkarmıyorsa, uyuması mekruh olmaz.* (Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı)
3- Sarhoşluk, baygınlık, hastalık veya delilikten ötürü aklın gitmesi de abdesti bozar. Çünkü bu gibi durumlarda insanın kendisinden ne çıktığını bilmesi mümkün değildir. Ayrıca bu durumu uykuya kıyas ediyoruz. Madem ki abdest, uyku ile bozuluyor, öyleyse bu gibi şeylerle haydi haydi bozulur.
4- Erkeğin, karısının veya yabancı bir kadının bedeninin herhangi bir yerine örtü olmaksızın dokunması abdesti bozar. Bu durumda hem erkeğin, hem de kadının abdesti bozulur. Yabancı kadından maksat, o kişiye evlenmesi helâl olan kadın demektir. 
*         Mahremden maksat, kız, anne, büyük anne, kız kardeş, hala, teyze, kayınvalide gibi neseb, süt veya musaheret sebebiyle hiçbir zaman onunla evlenmenin caiz olmadığıdır. Zevcenin kız kardeşi, teyzesi ve halası gibi kadınlarla evlenmek her ne kadar haram ise, muvakkat olduğu için mahrem sayılmaz. Bunun için zevce hayatta da olsa bunlar abdesti bozarlar.
Bir kadın yaşlı veya çirkin olduğundan gayrı müşteha olsa da, abdesti bozar.
Birisi, elinin bir kadına değdiğini bilir, fakat değenin tırnak veya başka bir şey olduğunu kesinlikle ayırt edemezse, abdesti yerinde olup bozulmamıştır. Çünkü asıl olan, abdestin devamıdır. Kezalik karanlıkta elinin değdiği kadının mahrem olup olmadığını kesinlikle bilmezse, yine abdesti bozulmaz.
Kalabalıkta elinin değdiği kimsenin kadın veya erkek olduğunu kesinlikle ayırt edemezse, yine abdesti bozulmaz.* (Büyük Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ)
Allah Teâlâ abdesti bozan hususları zikrederken şöyle buyurmuştur: “… Veya kadınlara dokunmuş iseniz.” (Nisa/43)
5- İster ön, ister arka olsun kişinin kendisinin veya başkasının tenasül uzvuna dokunması da abdesti bozar. Dokunma, el ve parmakların iç kısmı ile ve örtü olmaksızın olursa abdesti bozar.

Yapılabilmesi İçin Abdestin Şart Olduğu Şeyler
1- Namaz kılmak için. 
Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Namaza durmak (istediğiniz) zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı mesnedin. Ayaklarınızı topuklara kadar yıkayın.” (Mâide/6)
Hz. Muhammed (a.s.v.) de şöyle buyurmuştur: “Birinizin abdesti bozulduğu zaman, abdest almadıkça Allah onun namazını kabul etmez.” (Buhari/135; Müslim/225)
2- Kabe'yi tavaf etmek için. Çünkü tavaf da namaz gibidir, tavaf yaparken de abdestli olmak vaciptir. 
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Beyt'i tavaf etmek de namaz gibidir. Ancak tavaf yaparken konuşulabilir. Kim tavaf esnasında konuşursa, sakın hayırdan başka bir şey söylemesin.” (Tirmizi/960)
3- Mushafa (Kur’an- Kerim’e) dokunmak ve mushafı taşımak için de abdestli olmak şarttır. 
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ona temizlenmiş olanlardan başkası el süremez.” (Vakıa/79)
Hz. Muhammed (a.s.v.) de şöyle buyurmuştur: “Kur'an'a ancak temiz; abdestli olan el sürebilir.”(Darekutni 1/459)
* Abdesti olmayan kimseye, her çeşit namaz, secde ve her türlü tavaf fasid (yanlış) ve haram olduğu gibi, Kur'an-ı Kerim'i taşımak ve bir muhafazanın içinde olsa da, dokunmak haramdır.
Muska diye adlandırılan kağıda, paraya ve elbiseye Kur'an-ı Kerim âyetleri yazılırsa ona dokunmak haram değildir. Çünkü Allah'ın Resûlü (a.s.v.)'in Hırakl'a gönderdiği mektupta bir Âyet-i Kerime vardı; Allah'ın Resûlü, bunu götürene devamlı sürette abdestli kalmaya dikkat et diye emir buyurmadı. Öyle ise abdestsiz olarak onu ve benzeri şeyleri taşımak câizdir. Muska ve benzeri şeylerle beraber helâya gidildiği için onları mumlu bir beze veya naylona sarmak lazımdır.
Abdestsiz olarak Kur'an-ı Kerim'i başka bir metâ ile birlikte taşımakta beis olmadığı gibi, tefsir içerisinde bulunan Kur'an-ı Kerim'i taşımakta da beis yoktur. Ancak Kur'an-ı Kerim huruf bakımından tefsire müsavi veya daha fazla olursa veya ne taşınması ne de dokunulması caizdir. Üzerine ayet yazılmış bulunan elbise ve para gibi şeylere abdestsiz olarak dokunmakta beis yoktur.
Abdesti olmayan mümeyyiz çocuk, Kur'an-ı Kerim'i öğrenmek için, hem taşıyabilir hem de ona dokunabilir. Fakat Kur'an-ı Kerim'i öğrenmek için olmazsa veya çocuk mümeyyiz değilse, dokunması veya taşınması caiz değildir. Bir çok kimse, abdesti olmadığı için Kur'an-ı Kerim'i bir yere koymak gayesiyle bir çocuk çağırıp kendisine aldırtıyor, halbuki abdesti olmayan çocuk sadece Kur'an-ı Kerim'i öğrenmek için onu taşıyabilir, başka bir şey için taşıyamaz. Bunun için böyle bir hareketten sakınmak lazımdır. Kur'an-ı Kerim'in yapraklarını bir değnekle (yaprak değneğin üzerine yüklenmemek şartıyla) çevirmek caizdir.
Kur'an-ı Kerim'in, üzerinde yazılı olduğu bir levhayı ellemek ve taşımak haramdır. Kur'an-ı Kerim'i temiz bir mürekkeb ile yazmak gerekir. Necis bir mürekkeb ile onu yazmak büyük bir vebaldir. Hadis ve İslâmî ilimler de böyledir. Buna çok dikkat etmek lâzımdır. Bunu bilmeyen bir çok kimse temiz olmayan yere düşen kalemini temizlemeden onunla ayet, hadis ve İslâmî kitaplar yazar, üzerinde taşıyarak onunla namaz kılar.
Yeri gelmiş iken şu hususları açıklamak isterim.
a- Kur'an-ı Kerim'i herhangi bir duvara, elbiseye, yemeğe yazmak veya yazdırmak mekrûh olmakla beraber, üzerine Kur'an-ı Kerim yazılmış olan elbiseyi giymek ve yemeği yemek caizdir.
b- Üzerine Kur'an-ı Kerim yazılmış olan tahtayı yakmak caiz değildir. Ancak, ayak altına düşmesin diye yakmak caiz olur.
c- Kur'an-ı Kerim'i necis bir şey üzerine veya necis bir mürekkep ile yazmak caiz değildir.
d- Kur'an-ı Kerim'i küfür diyarına götürmek câizdir. Ancak kâfirlerin eline düşmek korkusu veya götürülmesi caiz değildir.
e- Necis bir ağız ile Kur'an-ı Kerim'i okumak.
f- Kur'an-ı Kerim'i yüzünden okumak ezbere okumaktan daha efdaldir.
g- Bilgisi olmayan kimsenin Kur'an-ı Kerim'i tefsir etmesi haramdır.
h- Kur'an-ı Kerim'in hepsini veya bir kısmını unutmak büyük bir günahtır. Kur'an-ı Kerim ile dini kitaplara yaslanmak caiz değildir. Ancak çalınmasından korkuluyorsa ona yaslanmakta ve yastık gibi kullanmakta beis yoktur. * (Büyük Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ)

Hz. Muhammed (a.s.v.)'in Farzlarını ve Müekked Sünnetlerini Gözeterek Aldığı Abdestin Şekli, Fazileti ve Bu Şekilde Kılınan Namazın Fazileti
Hz. Osman su istedi. Su gelince kaptan eline su dökerek iki elini de üçer kere yıkadı. Sonra mazmaza yaptı (ağzına su verdi), sonra burnuna su verdi ve sümkürdü. Sonra yüzünü, sonra kollarını dirseklerle beraber üçer defa yıkadı. (Diğer bir rivayette 'Sonra sağ elini, sonra sol elini üç defa yıkadı Sonra başını meshetti. Sonra ayaklarını topuklarıyla beraber üçer kere yıkadı'. Başka bir rivayette 'Sonra sağ ayağını, sonra sol ayağını' Sonra da “Hz. Muhammed (a.s.v.)'i, benim şu anda aldığım gördüm” dedi. Hz. Muhammed (a.s.v.) abdestini bitirince de şöyle buyurdu: “Kim benim bu abdestim gibi abdest alır, sonra iki rekat namaz kılarsa ve namaz içinde kalbine dünya ile ilgili bir şey getirmezse, Allah onun geçmiş günahlarını affeder.” (Buhari/162)

MESTLER ÜZERİNE MESH ETMEK
Mest'in Tarifi
Mest deriden yapılan, topukları örten bir ayakkabıdır. 
Mestler Üzerine Mesh etmenin Hükmü
Mestler üzerine mesh etmek bir ruhsattır. Erkekler ve kadınlar için her durumda; yazın, kışın, seferde, hazerde, hastalıkta, sağlıkta mestler üzerine mesh etmek caizdir. Mestler üzerine mesh etmek, abdestte yıkanan ayakların yerine geçer. Mestler üzerine mesh etmenin caiz olduğunun delili, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in böyle yapmış olmasıdır. Cerir b. Abdullah el-Bücelî şöyle rivayet ediyor: 'Hz. Muhammed (a.s.v.)'i, küçük abdestten sonra abdest alıp mestleri üzerine mesh ederken gördüm'. (Buharî/1478; Müslim /272)
Mestler Üzerine Mesh etmenin Şartları
Mestler üzerine mesh etmenin caiz olması için beş şartın olması gerekir:
a. Mestlerin, abdest alındıktan sonra giyilmesi gerekir.
Mugire b. Şube şöyle anlatıyor: Bir seferde Hz. Muhammed (a.s.v.)le beraberdim. Hz. Muhammed (a.s.v.) abdest almak istediğinde mestlerini çıkarmaya davrandım. Fakat Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle dedi: “Bırak onları! Ben ayaklarım temizken (abdestli iken) onları giydim. "... Daha sonra da Hz. Muhammed (a.s.v.) mestleri üzerine mesnetti" (Buharî/203; Müslim/274)
b. Mestler, ayakların yıkanması farz olan yerlerini kapatmalıdır. Çünkü yıkanması farz olan yerleri (aşık kemiğine kadar) kapatmadıkça onlara mest denmez.
c. Yukarısından hariç, içine su girmeyecek kadar sağlam olmalıdır.
d. Mestler, mukim için 24 saatlik bir yürüyüşe, yolcu için ise 72 saatlik bir yürüyüşe dayanacak kadar sağlam olmalıdır.
e. Mestler temiz olmalıdır. Tabaklanmış deriden yapılan mestlere mesh etmek caizdir. Murdar olan hayvanın derisinin tabaklanmakla temiz olacağı hükmü yukarıda geçmişti.
* Şâfiîler: Mestle ilgili anılan şartlara şu şartları da eklemişlerdir;
1. Ayağa kırıklık veya çıkıklık nedeniyle bir bağ sarılmış olursa, bu bağ üzerine giyilen mest üzerine Mesh etmek sahîh olmaz.
2. Mestin içindeki ayaklar ve bu ayaklara giyilen çoraplar temiz olmalıdır.
3. Mest üzerine mesh yapılırken meste isabet eden suyun, iç taraflara, yâni ayaklara da ulaşmaması gerekir. Ancak dikiş yerlerinden içeriye sızan sular, Şâfiîlerce muaf sayılmıştır.* (Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı)
Mest Üzerine Mesh'in Süresi
Mest üzerine mesh'in müddeti, mukim için bir gün bir gece, seferi için ise üç gün üç gecedir.
Şureyh b. Hâni şöyle rivayet ediyor: "Hz. Aişe'ye giderek mestler üzerine mesh etmeyi sordum, Hz. Aişe bana 'Ali'ye git, bu hususu o benden daha iyi bilir. Çünkü o, Hz. Muhammed (a.s.v.) ile beraber daha çok sefere çıkmıştır' dedi. Hz. Ali'ye sorduğumda şöyle dedi: Rasûlullah, seferî için üç gün üç gece, mukim için ise bir gün bir gece vakit tayin etti. (Müslim/276 ve başka muhaddisler)
Kim mukim iken mestlerine meshedip sefere çıkarsa bir gün bir gece mesh etmeye devam edebilir. Kim seferde iken mesheder ve sonra mukim olursa, mukim bir kimse gibi bir gün bir gece meshedebilir. Çünkü asıl olan ikâmet halidir. Mesh ise ruhsattır. Ruhsatın en kuvvetlisi hangisi ise ona uymak gerekir.
Mesh'in Süresinin Başlama Zamanı
Meshin süresi abdest tamamen alındıktan ve mestler giyildikten sonra abdestin bozulduğu andan başlar. Kişi sabah namazı için abdest alıp mestlerini giydiğinde ve sonra güneşin doğuş anında abdesti bozulduğunda süre başlamış olur ve mukim için ertesi gün güneşin doğuşuna kadar bu devam eder.
Mesh'in Keyfiyeti
Farz olan, az bir yer olsa dahi mestler üzerine mesh etmektir. (Hz. Ali şöyle demiştir: 'Eğer din rey ile olsaydı, mest'in altını değil, üstünü meshederdik. Oysa ben Hz.Peygamber'i, mestlerinin üzerine meshederken gördüm'. (Ebu Dâvud/162)
Parmaklan açarak mestin hem üstünü, hem de altını mesh etmek sünnet'tir. Bu, sağ elin parmaklan açılarak sağ ayağın parmakları üzerine, sol elin parmakları açılarak sol ayağın topuk altına konularak ve sağ el arkaya, sol el öne doğru götürülerek yapılır.

Mesh'i Bozan hususlar
Mesh'i üç şey bozar:
1. Mestlerden birinin veya ikisinin çıkarılması, mestlerden birinin veya ikisinin kendiliğinden ayaktan çıkması.
2. Mesh müddetinin sona ermesi. Mesh müddeti bittiği zaman, mest üzerindeki mesh bozulur. Eğer kişi abdestli ise mestleri çıkarıp ayaklarını yıkar ve tekrar mestleri giyebilir. Eğer abdestsiz ise abdest alır, isterse mestleri tekrar giyebilir.
3. Guslü gerektiren bir durum olursa, bu, meshi bozar. Bu durumda mestler çıkarılmalı, sonra kişi yıkanmalı ve sonra mestler giyilmelidir. Çünkü mestler üzerindeki mesh, abdestte ayakların yıkanmasının karşılığıdır. Bu nedenle guslederken mestleri çıkarmak gerekir.
Saffan b. Assal şöyle rivayet ediyor: “Yolculukta olduğumuz zaman Hz. Muhammed (a.s.v.) bize, mestlerimize üç gün mesh etmeye izin veriyordu. Üç gün boyunca -cünüp olduğumuz zamanlar müstesna- ne küçük, ne büyük abdest yaparken ve ne de uyurken mestlerimizi çıkarıyorduk.” (Tirmizî/96; Neseî, 1/83)
Çünkü cünüplük bedenin tümünü yıkamayı gerektiren bir durumdur. Nitekim bu husus ileride gelecektir.
Soru -Çorap üzerine mesh etmek caiz midir?
Cevap: Ayakta sadece çorap bulunup çorabın alt kısmında deri gibi meshe elverişli bir şey olmazsa, üzerine mesh etmek dört mezhebe göre caiz değildir.
Fakat sahabeden Hz. Ali, İbn'i Mes'ud, İbn'i Ömer, Enes , Ammar, Bilal, Bera, Ümame ve Sehi (ra) çorap üzerine mesh etmenin caiz olduğunu söylüyorlar.
Ama çorap sık ve alt tarafı deri olup kendis iyle yürümek mümkün olduğu takdirde üzerine mesh etmek hususunda ihtilaf vardır. Şafii mezhebinde sahih kavle göre üzerine mesh etmek caizdir. Hanefi mezhebinde de böyle bir çorap üzerine mesh edilebileceği hususunda ittifak vardır. (Halil Günenç- Fetvalar-99)

Cebair ve Asaib
( İlaç ve Sargı Bezi )
Cebair kelimesi cebire kelimesinin çoğuludur. Cebire, yaralı bir azanın üzerine sarılan sargı bezi veya bu azanın üzerine konan ilaç demektir. Asaib kelimesi esabe kelimesinin çoğulu olup, yara üzerine, iyileşinceye kadar onu kirden ve pislikten koruması için sarılan sargıdır, İslâm kolaylık dini olduğundan ötürü hayatın bu yönlerini de gözetmiş; ibadetleri eda etmekle, insanın selametini korumak arasında uygunluk meydana getirecek hükümler koymuştur.
Cebair ve Asaib'in Hükümleri
Bir yeri yaralanan veya kırılan insan, yara ve kırığı bazen sarmak zorunda kalır, bazen de kalmaz. 
Eğer sarmak durumunda kalırsa üç şeyi yapması gerekir: Yaralanan veya kırılan azanın sağlam olan kısmını yıkamalıdır.
Cebire veya esabe'nin üzerini mesh etmelidir.
Yaralanan veya kırılan azanın yıkama sırası geldiğinde, abdest yerine teyemmüm almalıdır.
Eğer yarayı veya kırığı sarmaya gerek yoksa, yıkama imkânı da bulunmuyorsa, sağlam olan yeri yıkamak, yaralı olan yeri de teyemmüm etmek vaciptir. Abdesti bozulmasa bile kişi her namaz kılacağı zaman bu teyemmümü tekrarlamalıdır. (Çünkü teyemmümle sadece bir farz namaz kılınabilir). Abdest bozulmadıkça, yaralı veya kırık azayı teyemmüm ederken diğer azaların tekrar yıkanması gerekmez.
Cebire Üzerine Mesh'in Meşru Olmasının Delili
Cabir b. Abdullah'ın şu rivayeti cebireler üzerine mesh etmenin meşruiyetine açıkça delâlet eder: Bir seferde bizden birine taş isabet etti ve başını yardı. Sonra aynı kişi ihtilam oldu. Arkadaşlarına 'Bu durumda teyemmüm etmeme ruhsat var mı?' diye sordu. Onlar 'Senin için ruhsat olduğunu bilmiyoruz. Sen su kullanmaya muktedirsin' dediler. Bunun üzerine o da yıkandı ve bundan ötürü de öldü. Döndüğümüzde bu durum Hz. Muhammed (a.s.v.)'e haber verilince, Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle dedi: Onu öldürdüler, Allah onları kahretsin! Bilmiyorlarsa neden sormuyorlar? Bilgisizliğin ilacı sormaktır. Onun teyemmüm etmesi, yarasını bir bezle bağlayıp bez üzerine mesh etmesi yeterliydi. Bedenin kalan yerlerini de yıkardı. (Ebu Dâvud/336)
Cebire ve Esabe Üzerine Yapılan Meshin Müddeti
Cebire ve esabe üzerine yapılan meshin belli bir müddeti yoktur. Özür mevcut olduğu müddetçe her abdest alışta onların üzerine mesh edilebilir. Özür ortadan kalktıktan, yara veya kırık iyileştikten sonra onların üzerine mesh edilmez. Yara veya kırığın üzerindeki sargıyı kaldırıp yerini yıkamak vacip olur. Kişi abdestliyken yarası iyileşip meshi bozulursa, mesh edilen ve ondan sonra gelen abdest azalarını ikinci kez mesh etmek veya yıkamak vaciptir. İster küçük, ister büyük hadesten taharet olsun (abdest veya gusülde) cebireler üzerindeki hüküm aynıdır. Ancak mesh, büyük hadesten ötürü bozulursa, sadece esabe veya cebire'nin yerini yıkamak vacip olur. Bedenin diğer kısımlarını yıkamak şart değildir.
Yara veya kırık üzerine sargı saran kimsenin üç durumda namazı kaza etmesi vaciptir:
1- Abdestsiz veya cünüpken sarılan ve çözülmesi mümkün olmayan sargılardan ötürü namazı kaza etmek vaciptir.
2- Sargı teyemmüm azalarında (kollarda ve yüzde) olursa, yine namazı kaza etmek gerekir.
3- Sargı, yaranın haricinde kalan sağlam kısmı da kapatıyorsa, namazı kaza etmek gerekir.

TEYEMMÜM
      İslâm Dininin Kolaylığı
Daha önce abdestin, ibadetlerin sahih olmasının ve mushafa dokunmanın şartı olduğunu söylemiştik. Abdest, su ile alınır, fakat insan bazen su kullanma imkânına sahip olamaz. Meselâ su bulunmayabilir veya uzakta olabilir veya su olduğu halde hastalık nedeniyle kullanılamayabilir. İslâm dini, kolaylık dini olduğu için böyle durumlarda abdest yerine temiz toprak ile teyemmüm etmeyi meşru kılmıştır ki Müslümanlar ibadetlerin bereketinden mahrum kalmasınlar.
Teyemmümün Mânâsı
Teyemmümün lügat mânâsı kastetmektir. Şer'î mânâsı ise temiz bir toprağı, niyetle yüze ve kollara sürmektir. Bu da şu şekilde yapılır: Önce eller toprağa sürülür ve yüz toprak ile mesh edilir, sonra sol elle sağ kol, sağ elle de sol kol mesh edilir.
Teyemmümün Meşruiyeti
Teyemmüm Kur'an ve Sünnet ile sabittir. Kur'an'dan delili şu ayettir; “Eğer hasta veya seferde iseniz veya tuvaletten gelmişseniz veya kadınlara dokunmuşsanız, su da bulamamışsanız temiz bir toprağa yönelip onunla yüzlerinizi ve ellerinizi mesnedin.” (Mâide/6) 
Sünnet'ten delili de şudur: “Bütün yeryüzü bize mescit kılındı. Yeryüzünün toprağı da su bulamadığımız zaman bize bir temizlik vasıtası kılındı.” (Müslim/522)
Teyemmümün Hangi Durumlarda Yapılır?
1- Görünürde veya şer'an su olmaması durumunda teyemmüm edilir. Seferde olup da su bulunmadığı zaman da teyemmüm edilir. Şer'an suyun olmaması ise şudur: Kişinin yanında su olmakla beraber, içmek için o suya muhtaç olduğundan abdestte kullanamaz. Bu durumda şer'an su yok demektir. Bu nedenle Allah Teâlâ “Su da bulamamışsanız temiz bir toprağa yönelip onunla yüzlerinizi ve ellerinizi mesnedin” (Mâide/6) buyurmuştur. Suya, içmek veya başka bir şey için muhtaç olan  kimse, suyu abdest veya gusül için kullanamaz.
2- Suyun uzak olması sebebiyle de teyemmüm yapılabilir. Kişinin bulunduğu yerde su yoksa, bulunduğu yer ile su arasında da yarım fersahtan (2.5 km) daha fazla bir mesafe varsa teyemmüm edebilir, suyun bulunduğu yere gitmesi vacip değildir. Çünkü bu zor olur.
3- Suyu kullanmanın zor olduğu durumlarda da teyemmüm edilebilir. Bu da hissen ve şer'an olur. Su kendisine yakın olduğu halde suyun yanında bir düşman olması söz konusu ise ve kişi ondan korkarsa oraya gitmesi şart değildir. Şer'an suyu kullanmanın zor olması ise şöyledir; Suyu kullandığı takdirde hastalanması veya hastalığının artması söz konusu ise bu gibi durumlarda teyemmüm etmelidir. Suyu kullanmak vacip değildir. Çünkü Hz. Muhammed (a.s.v.), başı yarıldıktan sonra yıkanıp ölen bir kişi hakkında 'Onun teyemmüm etmesi yeterliydi. Yarasının üzerine bir bez bağlayıp onun üzerine mesh ederdi, sonra bedeninin sağlam kısmını yıkardı' buyurmuştur.
4- Şiddetli soğuk nedeniyle de teyemmüm edilebilir. Soğuk nedeniyle su kullanmanın zararlı olması söz konusu ise, suyu ısıtma imkânı da yoksa teyemmüm edilir. Çünkü Amr b. As, cünüp olduğu halde soğuktan hastalanmak korkusu nedeniyle teyemmüm etmiştir. Hz. Muhammed (a.s.v.) de onun yaptığını onaylamıştır. (Ebu Davud) Fakat bu durumda su bulduğu ve kullanabildiği zaman gusletmeli, teyemmümle kıldığı namazları kaza etmelidir.

Teyemmümün Şartları
1- Namaz vaktinin girdiğini bilmek, 
2- Namaz vakti girdikten sonra su aramak,
3- İçinde un, kireç gibi şeylerin bulunmadığı temiz bir toprak bulmak, 
4- Önce vücuttaki necasetleri gidermek. Ebu Dâvud. (Hâkim ve İbn Hibban sahih olduğunu söylemişlerdir),
5- Teyemmümden önce kıble tayini için elinden gelen çabayı göstermek.

Teyemmümün Rükûnları
1- Niyet Etmek - Niyetin yeri kalptir, bunu daha önce zikretmiştik. Kişi kalbinden 'Teyemmüm etmeye niyet ediyorum' diyerek niyet etmelidir. 
Diliyle de Meselâ: نَوَيْتُ اِستِبَاحَةَ فَرْضِ الصَّلَاةِ  'Farz Namazı kılmayı kendime helâl etmek için niyet ediyorum'  demek sünnettir. Veya 'Namazın farzını kendime helâl etmek için niyet ediyorum' diyerek niyet etmelidir. Teyemmüm ederken 'Farz namazı kendime helâl kılmak için niyet ediyorum' diye niyet ettiği zaman o teyemmüm ile bir farz namaz ve nafileleri de kılabilir. 
2- Yüzü ve kolları da dirseklerle beraber mesh etmek - Bu şöyle yapılmalıdır: Önce eli temiz bir toprağa vurup onunla yüzü mesh etmeli, sonra elleri ikinci kez toprağa vurup sol el ile sağ kolu, sağ el ile sol kolu dirseklerle beraber mesh etmelidir. Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Teyemmüm iki vuruştur. Birincisi yüz içindir, ikincisi de dirseklerle beraber kollar içindir.” (Dârekutnî, 1/256, (İbn Ömer'den)
Teyemmüm azalarının tamamını mesh etmelidir. İkinci vuruşta elinde yüzük varsa, toprağın yüzüğün yerine değmesi için onu çıkarmalıdır.
3- Teyemmümü zikrettiğimiz tertibe riayet ederek yapmalıdır - Çünkü teyemmüm, abdest yerine yapılan bir fiildir. Abdestte ise tertibe riayet etmek bir rükündür. Bunu daha önce zikretmiştik. Öyleyse teyemmümde de tertibe riayet etmek bir rükündür.

Teyemmümün Sünnetleri
1- Abdestte sünnet olan şeyler, teyemmümde de sünnettir. Teyemmüm için de önce besmele çekilir, sonra yüzün en üst kısmından başlanır, sonra sağ, sonra da sol kol mesh edilir. Nitekim bunları daha önce anlatmıştık. Yüz mesh edilirken başın birazı da meshe dahil edilmelidir. Kollar mesh edilirken de pazuların bir kısmının meshe dahil edilmesi sünnettir. Yüz ve kolların meshi peş peşe yapılmalı ve ara verilmemelidir.
Teyemmüm bittikten sonra teşehhüd ve Hz. Muhammed (a.s.v.)’den abdestten sonra okuduğu rivayet edilen dua okunmalıdır.
Ammar b. Yasir şöyle rivayet ediyor: 'Hz. Muhammed (a.s.v.) yanlarındayken sahabe sabah namazı için ellerini temiz bir toprağa vurarak önce yüzlerini mesh ettiler. Sonra ellerini ikinci kez toprağa vurarak omuzlarına kadar kollarını meshettiler (ortadan kaldırdı)'. (Ebu Dâvud/318)
2- Elleri toprağa vururken parmakları açmalı ve yüzü bir defada mesh etmelidir. Kolları da birer defa da mesh etmek sünnettir.
3- Elleri silkelemek, birbirine vurmak veya üflemek suretiyle toprağı hafifletmek gerekir. 
Çünkü Hz. Muhammed (a.s.v.) böyle yapmıştır. Hz. Muhammed (a.s.v.), Ammar b. Yasir'e 'Sana, şöyle yapman yeterlidir' diyerek iki elinin ayasını toprağa vurup sonra onları silkmiştir. (Buhari) Başka bir rivayette 'Hz. Muhammed (a.s.v.) ellerine üfledi, sonra elleriyle yüzünü mesnetti' şeklindedir.
Namaz Vakti Girdikten Sonra Teyemmüm Etmek
Teyemmüm etmenin şartları bulunduğunda, ancak farz namazın vakti girdikten sonra teyemmüm edilebilir. 
Çünkü Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden her kim namaz vaktine erişirse hemen namazını kılsın.” (Buharî/328)
“Namaz vakti nerede girerse, hemen teyemmüm edip namazı kılarım.” (İmam Ahmed 11/322)
İşte bu iki rivayet Teyemmümün, namaz vakti girdiği zaman yapılmasına delâlet eder.
Her Farz Namaz İçin Teyemmüm Etmek
Bir teyemmüm ile ancak bir farz veya bir cenaze namazı kılınabilir, fakat istenildiği kadar nafile namaz kılınabilir. Teyemmüm ile bir farz namaz kılan kişi, Teyemmümü bozulmasa dahi ikinci bir farz namaz kılmak istediğinde tekrar teyemmüm etmelidir. Kıldığı farz namaz, ister vaktinde kılınmış bir namaz olsun isterse kaza edilen bir farz namaz olsun durum değişmez. 
İbn Ömer şöyle demiştir: 'Abdest bozulmasa dahi her farz namaz için tekrar teyemmüm yapılmalıdır'. (Beyhakî, 1/221)
Gusül Yerine Teyemmüm Edilebilecek Durumlar
Teyemmümün sebepleri oluştuktan sonra gusül yerine de -abdest yerine olduğu gibi- teyemmüm edilmelidir.
“Eğer cünüp iseniz iyice (yıkanıp) temizlenin. Eğer hasta veya seferdeyseniz veya tuvaletten gelmişseniz veya kadınlara dokunmuşsanız, su da bulamamışsanız temiz bir toprağa yönelip onunla yüzlerinizi ve ellerinizi mesh edin.” (Mâide/6)
İmran b. Asım şöyle rivayet ediyor; Hz. Muhammed (a.s.v.) ile bir seferde bulunuyorduk. Hz. Muhammed (a.s.v.) namaz kıldırdı. Sonra bir kişinin tek başına namaz kıldığını görünce şöyle dedi: 
- Neden bizimle beraber kılmadın? 
- Ey Allah'ın Rasûlü! Ben cünüptüm, su da bulamamıştım.
- Teyemmüm etmen yeterliydi.' (Buharî/341; Müslim/682)
Soru: İklimi soğuk bir muhitte misafir bulunan kişi, ihtilam halinde soğuk sudan başka gusledecek başka bir su bulamıyorsa ve bu durumda büyük bir ihtimalle hasta olacaksa ne yapmalıdır?
Cevap: Ortalık çok soğuk olur, sıcak su ve yıkanmak için uygun bir yer bulunmazsa, hastalık kuvvetle muhtemel olduğundan müsait bir zaman ve zemin oluncaya kadar teyemmüm edip namaz kılabilir. Amr bin As, bir yolculukta ihtilam oldu. Ortalık çok soğuk olduğundan, yıkanmadı. Teyemmüm ile namaz kıldı. Rasulullah da buna müdahale etmeyip sükut etti. (Halil Günenç- Fetvalar-102)

Teyemmümü Bozan hususlar
1- Abdest bahsinde zikredildiği gibi, abdesti bozan her şey Teyemmümü de bozar.
2- Teyemmümlüyken su bulunduğu zaman teyemmüm bozulur. Çünkü teyemmüm su olmadığı için yapılır. Asıl geldiği zaman, bedel batıl olur. 
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Temiz toprak Müslüman için temizleyicidir. On sene su bulamasa yine teyemmüm etmelidir. Suyu bulduğu zaman teyemmüm etmesin, çünkü su ile temizlenmek daha hayırlıdır.” (Ebu Dâvud/322 ve başka muhaddisler, (Ebu Hüreyre'den)
Eğer namaz kılındıktan sonra su bulunursa, namazı kaza etmek gerekmez. Namaza başlandıktan sonra su görünürse namaz tamamlanabilir, namaz sahihtir. Eğer kişi abdest alıp namazı yeniden kılmak için namazı bozarsa bu daha faziletlidir.
3- Suyu kullanmaya gücün yetmesi de Teyemmümü bozar. Meselâ kişi hasta iken iyileşirse Teyemmümü bozulur.
4- İslâm'dan irtidad etmek de Teyemmümü bozar. Çünkü teyemmüm ibadeti helâl kılmak içindir, irtidad halinde ise böyle bir şey söz konusu değildir. Fakat abdest ve gusül böyle değildir. Onlar hades'i (abdestsizliği ve cünüplüğü) ortadan kaldırmak içindir. Bu nedenle irtidad eden kimsenin abdesti ve guslü bozulmaz.

***GUSÜL ABDESTİ***
Gusl'ün Mânâsı
Gusl kelimesi lügatte, suyun herhangi bir şey üzerinden dökülmesi demektir. Şer'î mânâsı ise, suyu hususi bir niyetle bedenin üzerine dökmektir.
Guslün Abdestinin Dayanağı
Gusl, ister nezafet için, ister cünüplüğü gidermek için olsun meşrudur. Bir ibadete şart olup olmaması durumu değiştirmez. Kur'an, Sünnet ve İcma, guslün meşruiyetine delâlet eder. Kur'an'daki delillerden biri şu ayettir: “Şüphesiz ki Alan, çok tevbe edenleri sever ve çok temizlenenleri de sever.” (Bakara/222)
Yani abdestsizlikten, maddî ve manevî pisliklerden çok korunanları, yıkananları sever. Sünnet'teki delillerden biri ise, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in şu hadîsidir; “Her Müslümanın haftada bir defa yıkanması, o günde başını ve bedenini yıkaması boynunun borcudur.” (Buharî/85. Müslim'in rivayetinde 'Allah için haktır' ibaresi vardır. Müslim/849, (Ebu Hüreyre'den)
Alimler, bu hadîsteki yıkanmayı Cuma günündeki yıkanmaya hamletmişlerdir. Yeri geldiğinde -Allah dilerse- daha fazla tafsilat verilecektir.
İcma'dan delili de şudur: Müçtehit imamlar 'Nezafet için yıkanmak müstehab, ibadetin sahih olması için yıkanmak farzdır' demişlerdir. Bu hususta onlara muhalefet eden bir kimse bilinmemektedir.
 Guslün Meşruiyetinin Hikmeti
Guslün birçok hikmeti ve faydası vardır. Onlardan biri sevaba vesile olmasıdır. Çünkü şer'î mânâda yıkanmak ibadettir. Şeriatın emri olduğu için cünüplükten temizlenmek için yıkanmanın ecri büyüktür. Bu nedenle
Hz. Muhammed (a.s.v.) 'Temizlik imanın yarısıdır' buyurmuştur. (Müslim/222) Bu temizlik, hem abdesti, hem de guslü kapsamaktadır.
Gusülden ötürü nezafet hasıl olur; bedendeki bütün kirler yok olur. İnsan bu temizlik sebebiyle hastalıklara yol açan mikroplardan korunur ve bedenin kokusu güzelleşir. Bu da insanlar arasında yakınlığa ve saygıya sebep olur.
Hz. Aişe şöyle anlatıyor: "Sahabe, işçileri ve hizmetçileri olmadığı için bahçelerinde kendileri çalışırlardı. Toz ve ter nedeniyle onlardan çirkin kokular gelirdi. Hz. Muhammed (a.s.v.) 'Keşke Cuma günü için yıkansaydınız' dedi". Başka bir rivayette Hz. Muhammed (a.s.v.) “Keşke siz bugün için yıkansaydınız” demiştir.” (Buharî/86l; Müslim/847)
Yıkanmak insana neşe verir. Çünkü beden yıkanınca hayat ve enerji elde eder, üzerindeki gevşeklik ve tembellik yok olur. Hele cinsî münasebet nedeniyle yıkanılırsa, yorgun düşen beden tamamen canlanır. Bu hususa daha sonra değinilecektir.

GUSÜL ABDESTİ ALMAYI GEREKLİ KILAN HALLER
Farz olan guslün sebepleri de cünüplük, hayız, doğum (nifas), ölüm ve Kafir birinin Müslüman Olmasıdır;
1. Cünüplük
Cünüb kelimesi lugatta uzaklık mânâsına gelir. 'O da öbürleri sezmeden uzaktan gözledi' (Kasas/11) ayetinde cünüb kelimesi bu mânâda kullanılmıştır. Cinsel ilişkiye cenabet denir. Buna binaen cünüb kimse, Guslün Hüküm ve Çeşitleri meninin akmasından veya cinsî ilişkide bulunmaktan ötürü temiz olmayan kişi demektir. Böyle durumdaki kişiye cünüb denir. Çünkü o, bu hâl üzere bulundukça namazı eda etmekten uzak olur. Cünüb kelimesi, erkek için de kadın için de, tekil veya çoğul için de kullanılır; erkeğe de kadına da, bir kişiye de bir topluluğa da cünüb tabiri kullanılır. 
Cünüplüğün Sebepleri
Cünüp olmanın iki sebebi vardır:
1- Erkek veya kadının herhangi bir sebepten (ihtilam, oynaşma, bakma, düşünme gibi şeylerden) dolayı boşalmasıdır.
Ümmü Seleme şöyle anlatıyor: Ümmü Süleym isimli bir kadın Hz. Muhammed (a.s.v.)'in yanına gelerek 'Ey Allah'ın Rasûlü! Allah hakkı söylemekten çekinmez. Kadın ihtilam olduğu zaman yıkanması gerekir mi?' dedi. (Buharî/278; Müslim/313)
İhtilam olmak, kişinin uykusunda cinsel ilişkide bulunduğunu görmesidir. Hz. Aişe'den şöyle rivayet ediliyor: Hz. Muhammed (a.s.v.)'e 'İhtilam olduğunu hatırlamadığı halde donunda ıslaklık gören bir erkek cünüb sayılır mı?' diye soruldu. Hz. Muhammed (a.s.v.) 'Evet, yıkanması gerekir' dedi, Yine Hz. Muhammed (a.s.v.)'e 'Uykusunda ihtilam olduğunu gördüğü halde donunda ıslaklık olmayan kimse hakkında ne dersin?' diye soruldu. Hz. Muhammed (a.s.v.) 'Onun yıkanması gerekmez' dedi. O esnada Ümmü Süleym 'Bunu kadın görürse yıkanması gerekir mi?' deyince, Hz. Muhammed (a.s.v.) 'Evet, gerekir. Çünkü kadınlar da erkekler gibidir' dedi. (Ebu Dâvud/236)
* Uykuda iken ihtilâm olduktan sonra uyanan kişi, üzerindeki ıslaklığın menî mi mezî mi olduğu hususunda şüpheye düşerse gusül yapması kendisine zarurî olmaz. Dilerse menidir deyip gusleder. Dilerse de mezîdir deyip temizler ve abdest alır. Kararını verdikten sonra aradan zaman geçer ve eski kararını değiştirirse, birinci kararına göre kıldığı namazları ve diğer şeyleri iade etmesi gerekmez. * (Abdurrahman Cezîrî - Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı -1)
2- Cünüplüğün diğer sebebi de cimadır. Cima yapmak, meni gelmese bile yıkanmayı gerektirir. 
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle demiştir: “Erkek, kadının bacakları arasına oturduktan sonra kadını yorduğu zaman onun üzerine gusül farz olur.” (Buharî/287; Müslim/348. Müslim'in diğer bir rivayetinde 'Meni akmasa dahi' ifadesi de vardır.)
“Erkeğin sünnet yeri, kadının sünnet yerine dokunursa hem erkeğe, hem de kadına gusül vacip olur.” (Müslim/349, (Hz. Aişe'den)
Cünüp Olan Kişiye Haram Olan Şeyler
a. Cünüp olan kişi ister nafile, ister farz olsun namaz kılamaz.
“Ey iman edenler! Sarhoş olduğunuz zaman ne söylediğinizi bilecek derecede ayılıncaya kadar, cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç-gusledinceye kadar sakın namaza yaklaşmayın.” (Nisa/43)
Bu ayetteki namazdan maksat, namaz kılınan yerlerdir. Cünüb olan kimsenin mescide girmesi yasak olduğuna göre, namaz kılması haydi haydi yasak olur. 
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Taharet olmaksızın hiçbir namaz kabul edilmez.” (Müslim/224 ve başka muhaddisler)
Taharet hem küçük, hem de büyük hadesten temiz olmayı ifade eder, abdestsiz ve cünüpken namaz kılmanın haram olduğuna delâlet eder.
b. Cünüp olan kişinin mescitte oturması haramdır. Ancak hiç beklemeksizin girip çıkması haram değildir; zira Allah Teâlâ 'Cünüb iken de -yolcu olmanız hariç- gusledinceye kadar namaza yaklaşmayın' (Nisa/43) buyurmuştur. Bu, cünübken camide oturmayın ve namaz kılmayın, demektir. Ancak camiden geçilebileceğini gösterir. 
Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Mescit  hayızlı  bir  kadın  için  de  cünüb  bir  insan  için  de  helâl kılınmamıştır.” (Ebu Dâvud/232)
Yukarıdaki ayetteki gibi -hayız konusunda göreceğimiz nedenlerden ötürü- bu hadîsteki hüküm de mescitte beklemeye ve oturmaya hamledilir.
c. Cünüp olan kişinin ister farz, ister nafile olsun Kabe'yi tavaf etmesi de haramdır. Çünkü tavaf da namaz gibidir; namazda olduğu gibi tavafta da abdest şarttır. Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Kabe'yi tavaf etmek de salât'tır. Ancak Allah, tavaf esnasında konuşmayı helâl kılmıştır. Tavaf esnasında konuşan da hayırdan başka bir şey söylemesin.” (Hâkim, 1/459. (Hadîs1 in isnadının sahih olduğunu söylemiştir)
d. Cünüp olan kişinin Kur'an okuması da haramdır. Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Hayızlı  bir  kadın  ve  cünüb  bir  kimse,  Kur'an'dan  bir şey okuyamaz.” (Tirmizî/131 ve diğerleri)
Bir Mülâhaza; Cünüp bir kimse mushafa bakabildiği gibi, telaffuz etmeksizin Kur'an’ı kalbinden geçirebilir. Kur'an'daki zikirleri Kur'an okumak maksadıyla değil de zikir maksadıyla okuyabilir. Meselâ Kur'an'daki şu ayeti zikir maksadıyla okuyabilir: “Ey Rabbimiz! Bize dünyada da bir güzellik, ahirette de bir güzellik ver, bizi ateşin azabından koru!”  (Bakara/201)
Bu bir ayet olduğu halde cünüp olan kişi bunu dua amacıyla okuyabilir.
Cünüp iken hayvana bindiğinde, dua amacıyla şu ayeti okuyabilir: “Bunu bizim hizmetimize vereni teşbih ve takdis ederiz. Aksi takdirde biz bunlara güç yetiremezdik.” (Zuhruf/13)
Cünüb olan kişiye Kur'an'ı tutması, kaldırması, yaprağına dokunması, bir sandıkta iken onu kaldırması haramdır.
"Ona temizlenmiş olanlardan başkası el süremez." (Vâkıa/79) Hz. Muhammed (a.s.v.) de şöyle buyurmuştur: “Kur'an'a ancak temiz bir kimse dokunabilir.” (Darekutnî 1/121; Mâlik, Muvatte, 1/199 (mürsel olarak)
Bir Mülâhaza; Cünüb bir kimse kumaşlar veya elbiseler içinde olmak şartıyla, tutmaktan maksadı da Kur'an olmaksızın Kur'an'ı tutabilir. Böylece Tefsir kitaplarını da taşıyabilir. Çünkü Tefsir kitaplarını taşımak, örfen Kur'an'ı taşımak sayılmaz.
Soru -Cünüp olan kimsenin tıraş olması veya tırnak kesmesi caiz midir?
Cevap: Cünüp olan kimsenin yıkanmadan tıraş olması ve tırnak kesmesi haram olmasa da iyi değildir. İmam-ı Gazali, İhya-u Ulumid-din kitabında şöyle diyor: Cünüp olan kimsenin tırnak kesmesi, tıraş olması, etek ve koltuk altını temizlemesi, kan aldırması veya vücuttan herhangi bir parça kopartması uygun değildir. Çünkü ahirette bütün vücut geri döneceğinden yıkanmadan kes ilen veya tıraş olunan şey cünüp olarak dönecektir. (Halil Günenç-Fetvalar-105)

2. Hayz (adet görme, regl) ve 3. Doğum (Lohusa, nifas) 
Bu iki konu, daha ileride “Abdest İle İlgili Olarak Kadınları İlgilendiren Özel Durumlar” bölümünde ayrıntılı olarak ele alınmıştır.

4. Ölüm
Bir Müslüman öldüğü zaman onu yıkamak, diğer Müslümanlara farzdır. Fakat bu farz, bazı Müslümanların bu görevi yerine getirmesiyle diğer Müslümanların üzerinden düşen bir farz-ı kifayedir. Bu görevi ister akrabaları, ister yabancılar yerine getirsin durum değişmez. Eğer hiç kimse bu görevi yapmazsa, bütün Müslümanlar günahkâr olur. Yıkayıcının, ölüyü yıkarken gusle niyet etmesi vaciptir. Bunlar şehid olmayan bir ölü için söz konusudur. Şehid ise yıkanmadan defnedilir. Bunun tafsilatı cenaze bahsinde ölünün hükümleri konusunda geçecektir.
Ölünün yıkanmasının farz olduğunun delili Hz. Muhammed (a.s.v.)'in ihramlıyken devesi tarafından yere atılıp da boynu kırılan zat için söylediği şu sözüdür: Onu, su ve sidr (köpüklü ot) ile yıkayın. (Buharî/1208; Müslim/1206, (İbn Abbas'tan)
Soru: Ölmüş olan kimseyi öpmek caiz midir?
Cevap: Ölmüş olan kimseyi öpmekte beis yoktur. Zira Hz. Peygamber (sav) ruhunu Mevla’sına teslim etmiş olan Osman bin Maz'un'u öptü. Hz. Ebu Bekir es-Sıddık (ra ) da, Refik-i Alaya intikal eden Hz. Peygamber'i iki gözleri arasından öpüp: "Ey Peygamber, ey seçkin insan !" diyerek hasretini giderdi. (Halil Günenç-Fetvalar 230) 

5. Kâfir birinin cünü iken Müslüman olması 
Ama cünüb değilken Müslüman olması hâlinde gusül yapması sadece mendub olur.

Gusül Abdesti Alırken Bilinmesi Gereken Hususlar
Gusül farz ve mendup olmak üzere iki kısımdır. Farz olan gusül, tahareti gerektiren ibadetin, onsuz sahih olmasının söz konusu olmadığı yıkanmadır. 
Guslün Farzları
*     Guslün farzları üçtür.
1- Niyet. Niyet şöyle getirilir: نَوَيْتُ رَفْعَ الْحَدَثِ الْاَكْبَرِ 
"Büyük hadesi kaldırmaya niyet ettim." veya: نَوَيْتُ رَبْعَ الْجَنَابَةِ "Cünüblüğü kaldırmaya niyet ettim." veya:
نَوَيْتُ اِسْتِبَاحَةَ فَرْضِ الصَّلَاةِ "Farz namazı helal kılmaya niyet ettim". 
Ayrıca hayızlı kadın şöyle de diyebilir: نَوَيْتُ رَفْعَ الْحَيْضِ "Hayzın hükmünü kaldırmaya niyet ettim". 
Nifaslı kadın da şöyle diyebilir: نَوَيْتُ رَفْعَ النِّفَاسِ "Nifasın hükmünü kaldırmaya niyet ettim".
Sadece temizlenme veya taharetlenme niyetini getirmekle kâfi gelmez. Fakat namaz için temizlenmeye niyet ettim derse kâfidir. Bir kimse yanılarak cenabeti kaldırmaya niyet ettim diyeceğine, meselâ, hayzın hükmünü kaldırmaya niyet ettim diye söylerse niyeti sahihtir.
Niyet, gusle başlandığında getirilir. Vücudun bir kısmı yıkandıktan sonra getirilirse, getirildiği andan itibaren sayılır. Ondan evvel yıkanan kısmı iade etmek lazımdır.
2- Vücudu üzerinde necaset varsa onu izale etmektir. Binaenaleyh hadesi ekber ile necaset için bir seferde vücudu yıkamak kâfi gelmez. Ancak İmam Nevevî: Necaset, necaseti hükmiye -gözle görülmeyen- olursa her ikisi için bir tek sefer yıkamak kâfi gelir, demiş. 
3- Vücudun her tarafını ten ve kıllarını yıkayıp suyu üzerinden akıtmaktır. Ağız ve burnun içi dıştan sayılmadıkları için onları yıkamak lâzım gelmez. Örgülerin içine su nüfuz etmezse onları çözmek lâzımdır. Yine saç ve kıllar birbirine düğümlenip suyun içine girmesine mani olurlarsa gusle zarar vermez. Tırnakları oje ile boyanmış cünüb veya hayızlı bir kadın, onu kazımadıkça guslü tamamlanmış sayılmaz. Bir kimsenin vücudu kirlenip suyun tenine yetişmesine engel oluyorsa şayet o kir vücuttan meydana gelmişse gusle zarar vermez, dışardan olmuşsa izale edilmedikçe guslü sahih sayılmaz.
Gözün iç kapağında, burnun içinde biten kılları necasetten dolayı her ne kadar yıkamak gerekiyorsa da bunların hades-i ekberden yıkanması gerekmez. Ağız ile burnu yıkamak farz değildir.
Kadın, def'i hacet için oturduğunda fercinden görünen yeri, ve sünnet olmamış olan kimsenin, kesilmesi lazım gelen kulfesinin (sünnet edilecek deri) içini yıkaması lazımdır. Sünnet olmamış olan kimsenin sünnette kesilen derinin içerisini yıkaması gerekir.
Bir kimse parmak veya burnu kesildiğinden altın, gümüş ve benzeri şeylerden parmak ve burun yaptırırsa onları yıkamak icab eder. Çünkü bunlar asıl uzuvlar hükmündedir. Küpe deliği tamamıyla kapanmış ise yapılacak bir şey yoktur. Yoksa içini de yıkamak gerekir.
Bir kimse cünüb olurda sonra vefat ederse bir tek gusül kâfi gelir.
Vücudun bazı yerlerinin yıkanıp yıkanmadığında şüphesi olanın henüz gusül bitmeden evvel bu şüphe meydana gelirse onu yıkaması gerekir yoksa gerekmez.* (Büyük Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ)
Ümmü Seleme, Hz. Muhammed (a.s.v.)'e 'Nasıl yıkanayım' diye sorduğunda, Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle demiştir: -Başına üç defa su dökmen yeterlidir; sonra suyu bütün vücuduna dökerek temizlen! (Müslim/330)
* Hamur, mum ve göz çapağı gibi suyun deriye ulaşmasını engelleyen şeylerin ortadan kaldırılıp giderilmesi gerekir. Yerinden çıkarmadıkça altına su geçmeyen dar yüzüğü çıkarmak da gereklidir. Kadının, kulağındaki küpeyi de oynatması gerekir. Kulağı delik ve fakat içinde küpe olmayan kadının, suyu bu deliğin içine girdirmesi gereklidir. Çünkü Şâfiîlere göre farz olan, bedenin dış kısmını yıkamaktır. Kulak deliği ise bedenin dış kısmından olmayıp içinden sayılmaktadır. Kulak deliğinin sadece görünen kısmını yıkamak gerekir. Ama iç tarafını yıkamak gerekli değildir. 
Sünnetsiz kişinin penisinin başındaki kılıfının altına da suyu ulaştırmak gerekir. Eğer kesilmeden altına suyu ulaştırmak mümkün olmuyorsa kesilmesi vâcib olur. Eğer kesilmesi sakıncalıysa bu kişinin durumu, abdest için su bulamayan, teyemmüm için de toprak bulamayan kişinin durumuna benzemektedir. Böylesine, iki temizleyiciyi yitiren kişi derler. Sünnetsiz olarak ölen kişi, üzerine namaz kılmadan defnedilir. Mûtemed olan görüş budur. Bazıları derler ki: Böyle birini bir kişi teyemmüm ettirir. Ve namazını kılar. Böylece sünnet olmanın Şâfiîlere göre vâcib olduğu anlaşılmış olmaktadır. Ki bu da, çağımızda bir sağlık gereğidir. Sünnet olmayan, câhil ve de murdardır. * (A. Cezîrî - Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı -1)
Guslün Sünnetleri
Buna, fıkıhta guslün sünnetleri denir. Bunlar aşağıda zikredilmiştir:
a. Elleri su kabına sokmadan önce yıkamalıdır. Sonra vücuttaki kirleri giderip bedeni temiz bir şeyle ovmalıdır. 
Hz. Meymune şöyle rivayet ediyor: 'Hz. Muhammed (a.s.v.)'e yıkanması için su koydum. Peygamber iki veya üç kere elini yıkadıktan sonra suyu sol eline döktü, onunla tenasül uzvunu ve arkasını yıkadı. Sonra da ellerini toprağa sürdü.”. (Buharî/254; Müslim/317, (tbn Abbas'tan)
b. Eksiksiz bir abdest almalıdır, ayakları guslün sonuna bırakmakta bir sakınca yoktur.
c. Başa su döküp saçlarını karıştırmalı, sonra başı üç defa yıkamalıdır.
d. Önce sağ, sonra da sol tarafını tepeden tırnağa yıkamalıdır. Bunların sünnet olduğuna şu hadîsler delâlet eder. (Buharî/245; Müslim/316)
Hz. Meymune şöyle rivayet ediyor: 'Hz. Muhammed (a.s.v.), tenasül uzvunu yıkadıktan sonra namaz abdesti gibi abdest alıyordu. Sonra ellerini suya sokup vücudundaki kılları, suyu diplerine ulaştırmak için hilallıyordu (elleriyle karıştırıyordu). Sonra başına üç avuç su döküyor, sonra da bütün vücuduna su döküyordu'. (Buharî/246)
Gusle sağ taraftan başlamanın delili, şu hadîstir: 'Hz. Muhammed (a.s.v.) ayakkabılarını giyerken, saçlarını tararken, abdest alırken ve guslederken sağ taraftan başlamaktan hoşlanırdı'. (Buharî/166; Müslim/268, (Hz. Aişe'den)
e. Yıkanırken vücudu ovalamalı, azaları da peş peşe yıkamalıdır. Çünkü bazıları (Mâlikîler) 'Azaları peş peşe yıkamak vaciptir” demişlerdir.
f. Yıkanırken kulakların içini, karındaki kıvrımları, göbeğin içini ve koltuk altlarım ele su alarak yıkamalıdır. Eğer kişide suyun buralara ulaşmadığı kanaati hasıl olursa böyle yapması farz olur.
g. Guslün her ameliyesini, abdeste kıyasen üçer defa yapmalıdır.
* h- Besmele çekmek,
ı- Sümük, (temiz olsun necis olsun) meni, mezi ve vedi gibi şeyleri izale etmek,
j- Gusülden evvel tam abdest almak,
k- Gusülden evvel alınan abdestde, yapılan mazmaza ve istinşâktan başka gusül için ayrı mazmaza ve istinşak yapmak.
l- Üçlemek. Yani başı, sağ ve sol taraflarını üçer defa yıkamak,
m- Kıbleye dönüp yıkanmak,
n- Yalnız da olsa avretini örtmek, yalnız olmadığı zaman avretini örtmek mecburiyetindedir.
o- Mecbur olmadıkça konuşmamak.
Abdesti tazelemek sünnet olduğu gibi, guslü tazelemek sünnet değildir.
Cünüb, hayız ve nifaslı kadının, gusül etmezden evvel tırnaklarını ve saçını kesmesi câiz değildir.
Bir kimse hades-i ekber ile Cuma veya bayram için gusül niyetini getirirse her ikisi de hasıl olur. Onlardan birisinin niyetini getirirse yalnız o hasıl olur.
Abdesti olmayan bir cünüp, yıkanırsa hem abdesti yerine gelmiş olur hem de cenabeti kalkar.
Hamamda avretini açan kimselerin bulunuşu muhakkak olursa da hamama girmek caizdir. Ancak mümkün ise onu yapan kimseyi ikaz etmek, yoksa kalben nefret edip avretine bakmamak gerekir.
Ancak Maliki mezhebine göre, avret yeri yalnız kubul ve dübür olduğundan kubul ve dübürünü açmayan kimseyi ikaz etmek gerekmez. Zira kubul ve dübürünü tek açan kimsenin Maliki olabileceği gibi başka bir mezhebin saliki olup Maliki mezhebini taklit etmiş olabilir. (Fetave el-Kübra Cilt:1 Sayfa:62)
Bir kimsenin kamışına meni iner dışarıya çıkmaması için kamışını tutar ve meninin çıkmasına mani olursa gusül gerekmez.
Cünüb veya haiz olan kimse ne su ne de toprak bulamazsa vaktin hürmeti için namazını kılar, fakat kıyamda Fatiha’dan başka bir şey, yani zammı sure okuyamaz. Bilahare de namazını kaza eder.* (Büyük Şafii İlmihali - Halil GÜNENÇ) 

Guslün Mekruhları
a. Yıkanırken suyu israf etmek mekruhtur. 
Bunu, abdestin mekruhları arasında zikretmiştik. Çünkü böyle yapmak Hz. Muhammed (a.s.v.)'in fiiline aykırıdır.
Enes b. Mâlik şöyle rivayet ediyor: 'Hz. Muhammed (a.s.v.) 1 sâ (sâ iki eli birleştirip avucu dört defa dolduracak kadar bir ölçektir) ile 5 müdd kadar su ile yıkanıyordu. 1 müdd Çmüdd iki eli birleştirip avucu bir defa dolduracak kadar bir ölçektir) ile de abdest alıyordu'. (Buharî/198; Müslim/325)
Cabir b. Abdullah'a, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in nasıl yıkandığı sorulduğunda şöyle demiştir: 
- 1 sâ su ile yıkanman yeterlidir. 
- Bana bu kadar su yetmez.
- Kılları  senin  kıllarından  çok  olan  ve  senden  hayırlı  olana  (Hz. Muhammed (a.s.v.)'e) yetiyordu. (Buharî/249; Müslim/372)
Açıklama: 1 sâ, 4 müdd'dür. 1 müdd 9.2 cm. uzunluğundaki bir kaba eşittir.
b. Akmayan durgun suda yıkanmak mekruhtur.
Ebu Hüreyre Hz. Muhammed (a.s.v.)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: İçinizden biri cünübken durgun suda yıkanmasın! Bunun üzerine dinleyenler 'Ey Ebu Hüreyre! Peki nasıl yıkanacak?' dediler. Ebu Hüreyre şöyle dedi: "Suyu avucu ile veya bir kap ile almalıdır. Eğer kap ile aldığı su çok değilse; elini içine soktuğunda kullanılmış su hükmünde olacaksa elini kaba sokarken 'Kepçe niyetiyle sokuyorum' diye niyet etmelidir veya cünüplüğü kaldırmak için niyet etmeden önce kap'tan biraz su alıp sonra niyet etmeli ve onunla elini yıkayıp suyu temizlenen eliyle almalıdır". (Müslim/283 ve başka muhaddisler)
Akmayan durgun suda yıkanmanın yasaklanmasının hikmeti şudur: İnsan, içinde başkasının yıkandığı sudan nefret eder. Bu yıkanmanın cünüplük veya başka bir sebepten olması da durumu değiştirmez. Ayrıca içinde yıkanılan durgun su 2 kulle'den az olursa zayi olur. Çünkü içinde yıkanmakla bu su temizleyicilik vasfını kaybeder. İnsanların durgun suya ihtiyaçları olduğu için Hz. Muhammed (a.s.v.) durgun suda yıkanmayı yasaklamıştır.

Gusül Abdestini Bozan hususlar
* 1. Ön veya arkaya penisin başını girdirmek. Meni aksın akmasın, sadece bu değdirmeden ötürü gusül farz olur. 
Penisin başı veya başı kesilen penisin geri kalan kısmından baş kadarı, ön veya arka organa girdirilecek olursa, bunu yapanlar baliğ olsunlar olmasınlar her ikisinin de gusül yapması farz olur. Velîsinin, çocuğa gusletmeyi emretmesi gerekir. Çocuk, kendiliğinden gusül yaparsa bu, onun için yeterli olur. Aksi takdirde baliğ olduktan sonra gusletmesi farz olur. Organına penis girdirilen şahıs, cinsel ilişkiye müsait olsun olmasın, penisin başında iki organın ısısının birbirine geçmesini engelleyen bir perde bulunsun bulunmasın, organına penis girdirilen hayvan olsun insan olsun, canlı olsun ölü olsun gusül farz olur. Erseliğin (er kişi) ön tarafına değil de arka tarafına penis girdirilecek olursa yine gusül farz olur. Ama erselik, kendi penisini başkasının ön veya arkasına girdirecek olursa her ikisine de gusül farz olur. Ancak penis, ön taraftan girdirildiği takdirde tam olarak cinsel ilişki deliğinin içine girdirilirse gusül farz olur. Yok sadece tenasül organının iki dudakçığı arasına girdirilecek olursa menî gelmeden gusül icâb etmez.
2. Erkek veya kadının menîsinin akması. Kadınların da menisi vardır. Ancak bunların menîsi, tenasül organının dışına çıkmaz. Bunu inkâr edenler, duyularla hissedilen her şeyi inkâr etmiş olurlar. Menînin gelişi iki durumda olur:
a. Uyanık iken menî gelmesi. Uyanık iken cinsel ilişkiden başka nedenlerle gelen menî bazen lezzetle gelir. Bazen da bir hastalıktan veya acıdan ötürü gelir. Oynaşmak, çıplak bedenle sarılmak, öpmek, kucaklamak, bakmak, düşünmek ve benzeri sebeplerden ötürü lezzetle gelen menî guslü gerekli kılar. Lezzetle beraber gelmesiyle, lezzet duyulup sakinleştikten sonra gelmesi arasında hüküm bakımından bir fark olmayıp her iki şekilde de gusül gerekli olur. Yine aynı şekilde hanımıyla oynaşıp onu öptükten sonra lezzet duymayan bir erkeğin bundan hemen sonra menisinin akması hâlinde gusül yapması gerekli olur. Ama bir hastalıktan ötürü veya sırta vurulan şiddetli bir darbeden ötürü ve benzeri nedenlerle menî akacak olursa gusül gerekli olmaz. 
Menînin alışılagelmiş şekilde mûtâd yoldan gelmesi bir şartla guslü gerekli kılar. Bu şart da; Çıktıktan sonra meni olduğunun tahakkuk etmesidir. Menî ister lezzetle ister lezzetsiz aksın, ister alışılagelmiş bir sebepten ötürü, ister bir hastalık veya sırta vurulan bir darbe gibi alışılagelmemiş bir sebeple aksın, hüküm değişmeyip gusül gerekli olur. Bu nedenle erkek, hanımıyla cinsel ilişki kurduğunda menîsi akmaz ve ilişkiden ötürü guslünü yaptıktan bir süre sonra menisi lezzetsiz olarak akarsa guslü yenilemesi gerekir. Çünkü guslü mûcib sebeplerden biri de menî akmasıdır. 
Ancak bu durum kadında vuku bulursa bunun tafsilâtı olur. Şöyle ki: Kadın, cinsel ilişkiden ötürü guslünü yaptıktan sonra kendisinden menî aktığını görürse bakılır; Eğer gusülden önce menisi akmışsa, kocasının menisiyle karışmış olduğundan ötürü guslü yeniler. Yok eğer gusülden önce menîsi akmamışsa guslü yenilemesi gerekmez. Çünkü görmüş olduğu bu su, kocasının suyudur.
Gusülden sonra dışarı aktı diye kadının guslünü yenilemesi gerekmez.
b. Uyku hâlinde menî gelmesi. Buna ihtilâm denmektedir. İhtilâm olduktan sonra uykusundan uyanan bir kişi iç çamaşırında, vücudunda veya tenasül organının dışında ıslaklık görürse gusül yapması gerekir. Ancak bu ıslaklığın menî olmadığına kesin kanaat hâsıl olursa gusletmesi gerekmez. Ama bu ıslaklığın menî mi, mezî mi, vedî mi olduğunda şüpheye düşerse uykuda lezzet duyduğunu hatırlayıp hatırlamamasına bakmaksızın gusül yapması farz olur.
Şafiiler dediler ki: Uykuda iken ihtilâm olduktan sonra uyanan kişi, üzerindeki ıslaklığın menî mi mezî mi olduğu hususunda şüpheye düşerse gusül yapması kendisine zarurî olmaz. Dilerse menidir deyip gusleder. Dilerse de mezîdir deyip temizler ve abdest alır. Kararını verdikten sonra aradan zaman geçer ve eski kararını değiştirirse, birinci kararına göre kıldığı namazları ve diğer şeyleri iade etmesi gerekmez.
3. Hayız ve nifas kanı. Bunda mezheplerin görüş birliği vardır. Hayız ve nifas kanı kendisinde görülen kadın, bunların kesilmesini müteâkib gusletmek mecburiyetindedir. Kansız gerçekleşen doğum da nifas hükmündedir. Meselâ bir kadın temiz ise, yani henüz kanı akmıyorsa doğum yaptıktan sonra da kendisinde kan görülmezse sırf doğumdan ötürü gusletmesi farz olur.
4. Şehid olmamak kaydıyla Müslüman kişinin ölümü. Çünkü şehidi yıkamak farz değildir. Cenaze bahsinde şehidin ne demek olduğu ve ne gibi hükümlere tâbi olduğu anlatılacaktır. * (A. Cezîrî - Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı -1) 

Sünnet Olan (Nafile) Gusül Abdestleri 
Bu tür gusül olmasa da namaz kılınabilir. Fakat şeriat, onları birtakım ihtimallerden dolayı mendub kılmıştır. Mendub olan guslün tafsilatı aşağıda verilmiştir.
1. Cuma Günü Yıkanmak
Cuma namazına gidecek bir kimsenin Cuma günü gusletmesi sünnettir. Seferi, kadın ve çocuklar gibi Cuma namazının kendilerine farz olmadığı kimselere dahi Cuma günü gusül almak sünnettir. Bazı âlimler 'ister Cuma namazına gitsin, ister gitmesin her Müslümanın Cuma günü yıkanması sünnettir' demişlerdir. 
Cuma günü gusül almanın meşruiyetine Hz. Muhammed (a.s.v.)'in şu hadîsi delildir: “Cuma namazına gitmek isteyen kimse yıkansın.” (Buharî/837; Müslim/844) 
Buradaki emir mendubiyet içindir; zira Hz. Muhammed (a.s.v.) başka bir hadîsinde şöyle buyurmuştur: “Kim Cuma günü abdest alırsa gerekeni yapmıştır ve güzeldir. Fakat kim de yıkanırsa yıkanmak daha faziletlidir.” (Tirmizî/497)
Cuma günü yıkanmanın vakti, fecr-i sadık'ın ezanıyla başlar. Fakat Cuma namazına yakın bir vakitte gusül almak daha faziletlidir. Bu, guslün amacına daha uygundur. Çünkü gusülden maksat, teri ve pis kokuları giderip bedeni temizlemek ve bedenin kokusunu güzelleştirmektir. Şeriat, insanların Cuma günü bir araya geldiklerinde birbirlerinin kokusundan rahatsız olmamaları için Cuma günü yıkanmalarını mendub kılmıştır. Bu nedenle Hz. Muhammed (a.s.v.), soğan ve sarımsak yiyen kimseyi mescide gelmekten menetmiştir.
2. Bayramlarda Yıkanmak
Ramazan ve kurban bayramında ister namaza gitsin, ister gitmesin her Müslümanın yıkanması sünnettir. Çünkü bayram günü süs günüdür, yıkanmak da bu nedenle sünnet kılınmıştır.
Bunun delili şu rivayettir: 'Abdullah b. Ömer, Ramazan bayramı günü yıkanıyor, sonra musallaya (Bayram namazının kılındığı yere) gidiyordu'. (İmam Mâlik, Muvatta, 1/177) 
Kurban bayramı da Ramazan bayramına kıyas edilir. Bunu, iki bayramda yıkanmanın, Cuma günü yıkanmaya kıyas edilmesi de desteklemektedir. Çünkü amaç ikisinde de aynıdır; bu da insanlara eziyet vermemek için- temizlenmektir.
İbn Abbas şöyle rivayet ediyor: 'Hz. Muhammed (a.s.v.), Ramazan bayramında da Kurban bayramında da yıkanırdı'. (İbn Mâce/1315, (zayıfbk senedle)
Bu hadîsi, daha önce geçen İbn Ömer'in uygulaması ve Kıyas desteklemektedir.
Ramazan ve Kurban bayramında gusül almanın vakti, bayram gecesinin ortasından itibaren başlar.
3. Güneş ve Ay Tutulması Esnasında Gusül Almak 
Güneş ve ay tutulması esnasında namaz kılmak isteyen kimsenin gusül alması sünnettir. Bunun delili, Cuma günündeki gusle kıyas etmektir. Çünkü bunların amacı birdir; ikisinde de amaç, bir araya toplanan halkın eziyet görmemesidir.
Güneş ve ay tutulması sebebiyle gusletmenin vakti, tutulmanın başlangıcından itibaren başlayıp tutulmanın sonunda biter.
4. Yağmur Namazı İçin Gusül Almak
Yağmur namazı kılmak isteyen bir kimsenin, namaza çıkmadan önce gusletmesi sünnettir. Bu da ay ve güneş tutulması esnasındaki gusle kıyasla sabittir.
5. Ölü Yıkayan Bir Kimsenin Gusül Alması
Ölü yıkayan bir kimsenin gusletmesi sünnettir. 
Bunun delili Hz. Muhammed (a.s.v.)in şu sözüdür: “Kim bir ölü yıkarsa, yıkadıktan sonra kendisi de yıkansın.” (îmam Ahmed ve Sünen sahipleri. (Tirmizî hasen olduğunu söylemiştir). Tirmizî/993)
Şu hadîs ise bu yıkanmanın vacip olmadığını göstermektedir: “Ölülerinizi yıkadığınızda, yıkanmanız vacip değildir.” (Hâkim, 1/386)
6. Hac ile İlgili Yıkanmalar
a. Hac veya Umre için ihrama girmek isteyen kimse yıkanmalıdır. Bunun delili, Zeyd b. Sabit el-Ensarî'nin şu rivayetidir: Hz. Muhammed (a.s.v.)'in, hac için ihrama girmek istediğinde elbiselerini çıkarıp yıkandığını gördüm. (Tirmizî/830)
b. Mekke'ye girmek isteyen bir kimse yıkanmalıdır. Bunun delili şu rivayettir: İbn Ömer Mekke'ye her girişinde Zî Tuva denilen yerde geceler, sabahleyin yıkandıktan sonra Mekke'ye girerdi ve Hz. Muhammed (a.s.v.)'in de böyle yaptığını söylerdi'. (Buharî/1478; Müslim/1259)
c. Öğleden sonra Arefe'de vakfe'ye durmak isteyen kimse yıkanmalıdır. Bunun en faziletlisi, Arafat'ın yakınında bulunan Nemire denilen yerde yıkanmaktır. Bunun delili de şu rivayettir: 'Hz. Ali, iki bayram gününde, Cuma ve Arefe günü, bir de ihrama girmek istediği zaman yıkanırdı'. (İmam Şafiî, Müsned, (el-Ümm, 6/107)
Nafi şöyle rivayet ediyor: 'İbn Ömer, ihrama girmeden önce ihram için, Mekke'ye girmek için ve Arefe'de vakfe'ye durmak için akşamdan yıkanırdı'. (İmam Mâlik, Muvatta, 1/322)
Teşrik günlerinde öğleden sonra cemrelere (şeytan taşlama) taş atmak için yıkanmak gerekir. Bu hususta birçok rivayet varid olmuştur. Bir de buralar halkın toplandığı yerlerdir. Bu yerler için yıkanma, Cuma namazı için yıkanmaya benzer.
Eğer mümkünse Medine'ye girmeden önce de yıkanmak gerekir. Bu, Mekke'ye girmek için yıkanmaya kıyas edilmiştir. Çünkü ikisi de haram beldedir. Eğer kişi Medine'ye girmeden önce yıkanamamışsa, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in mescidine girmeden önce yıkanmalıdır.

Guslün vacip ve sünnet olarak birtakım keyfiyetleri vardır.
* Farz olan gusüller dışındaki bütün gusüller dışındaki bütün gusüller sünnettir. 
Zîrâ bunlara göre mendubla sünnet arasında hiçbir fark yoktur. Şâfiîlere göre sünnet olan gusülleri şöylece sıralayabiliriz:
1. Cumaya gitmek isteyenin gusletmesi. Bu guslün vakti, cuma gününün fecr-i sâdıkının doğuşundan îtibâren başlayıp, İmamın cuma namazını kıldırıp selâm verişine kadar devam eder. Cuma için guslettikten sonra herhangi bir hades hâli vuku bulup abdest bozulacak olursa yeniden gusletmeye gerek kalmaz.
2. Ölüyü yıkayanın gusletmesi. Ölüyü yıkayanın temiz olsun olmasın gusletmesi sünnettir. Bunun vakti de ölüyü yıkadıktan hemen sonra başlayıp başka bir işe yönelinceye kadar devam eder. Kişi, ölüyü yıkamayıp teyemmüm ettirse bile yine de kendisinin gusletmesi sünnet olur.
3. İki bayram için yapılan gusüller. Kişi bayram namazını kılmak istemese bile bu, bir temizlenme ve süslenme niteliğinde olduğundan ötürü gusletmek sünnet olur. Bunun vakti de bayramın birinci gününün gece yarısından başlayıp aynı günün gün batımına kadar devam eder.
4. Cünüblükten temiz olarak Müslüman olan bir gayr-ı müslimin de gusletmesi sünnettir. Ama cünübken Müslüman olan birinin gusletmesi vâcibtir. Her ne kadar İslâm'dan önce küfür halindeyken gusletmiş olsa da bu bir dayanak ve âdet olmadığından geçersiz sayılır. Bu guslün vakti de, kişinin İslâm'a girmesinden hemen sonra başlar ve başka bir işe yönelinceye kadar devam eder. Veya sonsuza değin de devam edebilir, diyenler de olmuştur.
5. Yağmur duası, ay ve güneş tutulmaları için namaz kılmadan gusletmek de sünnettir. Kişi, evinde olsa bile namaz kılmadan gusletmelidir. Bunun vakti de yağmur duası namazı için kişinin, evinde tek başına veya dışarıda cemâatle namaz kılmayı dilediği anda başlar. Ay ve güneş tutulmaları hâlindeki guslün vakti de ay ve güneşin tutulmaya başlamaları anından başlayıp tamamıyla açılmalarına kadar devam eder.
6. Delilikten veya baygınlık geçirmekten ötürü gusletmek. Delilik veya baygınlık bir an için olsa bile ayıldıktan hemen sonra gusletmek sünnettir. Tabiî bu esnada tenasül organından guslü zorunlu kılıcı herhangi bir sıvı akmamış ise. Aksi takdirde gusletmek vâcib olur.
7. Arafat'taki vakfe için gusletmek. Bunun vakti de arefe gününün fecrinin doğuşundan başlayıp gün batımına kadar devam eder.
8. Müzdelife'de vakfe için gusletmek. Eğer Arafat'taki vakfe için gusledilmemişse burada gusletmek sünnet olur. Yok eğer Arafat'taki vakfe için gusledilmişse o gusül, burası için de yeterli olur. Bunun vakti de arefe gününün gurubunda başlar.
9. Meş'ar-i Harâm'daki vakfe için gusletmek. Bunun gerekçesi de hacc bahsinde anlatılacaktır.
10. Kurban kesimi günleri dışında şeytanı üç kez taşlamak için gusletmek.
11. Ter veya kirden ötürü vücûd kokusunun değişmesi hâlinde gusletmek.
12. Hayır cemiyetleri toplantısına katılmak için gusletmek. Bu da İslâm dininin güzel örneklerinden biridir. Zîrâ insan oğlunun başkalarına eziyet verici şeyleri üzerinde taşıması, insanlık şerefine yaraşmaz.
13. Hacamat (kupa) vurdurduktan ve kan aldırdıktan sonra gusletmek. Çünkü bu durumda gusül, bedene eski zindeliğini kazandırır. Ve kaybettiği şeylerin bir kısmını tekrar ona geri verir.
14. İtikâfa girerken gusletmek. Çünkü bu gusül, insanın kendi mevlâsıyla baş başa kalması anında onu temiz ve nazîf kılar.
15. Rasûlullah (s.a.s.) in şehri olan Medîne-i Müneyvere'ye girerken gusletmek.
16. Ramazan gecelerinde gusletmek.
17. Bulûğ yaşına eren çocuğu guslettirmek. Bu çocuk şayet bulûğ alâmetleri kendisinde görülerek bulûğa ermişse gusletmesi zâten kendisine vâcibtir. Ki bu daha önce de anlatılmıştı.
18. Yağmurdan veya Nil'in taşmasından ötürü dereler, sel suları dolup etrafa sirayet ettiğinde
gusletmek. Çünkü bunu yapmakla kişi, Allah'a olan şükrünü ilân etmiş olmaktadır.
19. Kadının iddetinin sona ermesi hâlinde gusletmesi. Çünkü kadın, iddeti tamamlandığında, artık nişanlanma ve evlenme adayı olmaktadır. Ki bu durumdaki bir kadının temiz ve nazîf olması güzel olur.*(A. Cezîrî - Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı-1)

* ABDEST İLE İLGİLİ OLARAK KADINLARI İLGİLENDİREN ÖZEL DURUMLAR*
Kadının kocası veya mahremi olmayan başka bir erkeğin bedeninin herhangi bir yerine örtü olmaksızın dokunması ile abdesti bozulur. (Mahremden maksat, oğul, baba, dede, erkek kardeş, amca, dayı, Kalabalıkta elinin değdiği kimsenin kadın veya erkek olduğunu kesinlikle ayırt edemezse, yine abdesti bozulmaz. 
1. Cünüplük
Cima yapmak, meni gelmese bile yıkanmayı gerektirir. 
“Erkeğin sünnet yeri, kadının sünnet yerine dokunursa hem erkeğe, hem de kadına gusül vacip olur.” (Müslim/349, (Hz. Aişe'den)
2. Hayz (adet görme, regl)
Hayz, lugatta akmak mânâsına gelir. Şer'î mânâsı ise, hilkat ve tabiatından ötürü kadından kan gelmesi demektir. Bu kan, kadının rahminin en üst kısmından gelir. Sağlıklı olan ve buluğ çağına giren her kadından belli zamanlarda akar.
* Âdet görme, yani hayız, kadının özelliklerinden ve onu erkekten ayıran yönlerinden biridir. Âdet, anormal ve çirkin bir olay değil, normal ve kadının fıtratının, yani yaratılışının gereği olan doğal bir olaydır. Âdet görme, kadının sıhhatli ve normal olduğunu gösterir. 
İslâm bu konuda da aşırılıklardan uzak bir orta yolu öğretir: Cahiliyyet dönemindeki Araplar adetli kadınlara arkadan cima ederlerdi. Hristiyanlar adetli kadınlara, bu hallerinde iken önden cima ederlerdi. Yahudilerle Mecusîler ise, tam tersine, adetli kadından son derece uzak kalır, hatta âdetleri bittikten sonra bir hafta daha onlarla bir arada bulunmazlar, onlarla beraber yemezler, içmezler ve oturmazlardı ve kitaplarındaki emrin bu olduğunu söylerlerdi. (Müslim, hayz 16; Ebû Dâvûd, tahâret 103.) İlk ikisi temizliğe dikkat etmeme ve sıhhat bozucu bir davranış, diğeri de kadınları küçük düşürücü ve dışlayıcı bir uygulama idi. 
İslâm geldi, "hayız, eziyet verici bir haldır, dolayısı ile hayızlı iken kadınla cima etmeyin..." (Bakara/222.) âyeti gönderildi. Hiç mi yaklaşmayacağız diye soranlara, bunu Yahudilerden etkilenerek sormuş olabilecekleri için, Peygamber Efendimiz; "her şeyi yapın fakat cima etmeyin" (Müslim, hayz/16; Nesâî, taharet/180; Ibn Mâce, taharet/124; Darimî, vudû/117.) buyurarak, kadının âdetli iken kirli bir çaput gibi bir kenara atılamayacağını öğretti. Çünkü adetlilik, pislik demek değildi. Kur'ân ondan "pisliktir" diye değil, "eziyettir" diye söz etti. Yani âdetli iken kadınla cima, hem erkek için, hem de kadın için bir eziyettir ve sağlığa zararlıdır. 
Peygamberimiz bunu, uygulayarak da öğretti: O, annelerimiz olan hanımları âdetli iken göbekle diz kapağı arasını bir peştamal (izar) ile örtmesini söyler ve geri kalan yerlerinden yararlanır, okşar ve ilgilenirdi. (Buharî, hayz/5; taharet/175; Muvatta, taharet/102) Bunu elbette kendisi cinsel tatmin aramak için yapmazdı. Çünkü hanımlarının hepsi bir anda âdetli olmayacağına göre cinsel ihtiyacını âdetli olmayan hanımlarıyla normal yoldan giderebilirdi. 
Durum bu iken böyle davranmasının iki önemli nedeni vardı: 
a) Bunu yapmakla, bu konudaki batıl inançları yıkmış ve bunun caiz olduğunu bildirmiş oluyordu. 
b) Âdetli iken bedensel ve psikolojik rahatsızlık duyan kadını, itilmişlik ve yalnızlık duygusundan kurtarmış ve ona eskisi gibi insan olmakta devam ettiğini göstermiş oluyordu. 
Çünkü Peygamberimizin bütün hanımları âdetli iken kendilerine böyle davranıldığını haber vermişlerdir. (Müslim, hayz/3) 
Bunu bir de onların, görüşüp konuştukları her kadına bunun normal ve caiz olduğunu anlatmaları ve yaygınlaşması için yapıyordu. 
İslâm'da âdetli kadının pis olan yönü sadece kanıdır. Nitekim erkeğin de idrarı ve dışkısı pistir. Âdetli kadınla cima dışında her şey yapılır. Onun teri ve tükürüğü pis değildir, onunla kucaklaşılır, öpülür, beraberce yemek yenir. Hatta artığı yenilebilir. 
Hz. Aişe Annemiz: "Allah Rasulü söylerdi ve ben âdetli iken onun başını yıkardım. Ben âdetli iken kucağıma yaslanır, Kur'ân okurdu". (Buharî, hayz/2,3; Müslim, hayz/15; Nesâî, taharet 173,174) Âdetli iken kemikli haşlamanın etini ısırırdım ona verirdim, alır ve benim ısırdığım yerden ısırırdı. Âdetli iken su içtiğim kabı ona verirdim, alırdı ve ağzını, benim ağzımı koyduğum yere koyar ve içerdi" (Müslim, hayz 14; Ebû Dâvûd, tahâret 103.) demiştir. 
Âdet görme, Allah'ın bir kanunudur. O, âdetli kadının namaz ve orucunu da bırakmasını emretmiştir. Kadın nasıl namaz kılma ve oruç tutma emrini yerine getirirken sevap kazanırsa, âdetli zamanında yine emre uyarak namaz kılmamak ve oruç tutmamakla da sevap kazanır. * (İslam’da Evlilik ve Aile Hayatı)

Hayz'ın Gusl'ü Gerektirdiğinin Delili
Hayz'ın gusl'ü gerektirmesinin delili Kur'an ve Sünnet'tir. Kur'an'dan delili şu ayettir:
“Sana kadınların aybaşı hali hakkında soruyorlar.-De ki: (O (hâl) bir eziyettir'. Kadınlar aybaşı halindeyken onlara yaklaşmayın, temizleninceye kadar bekleyin. Temizlendik-lerinde Allah'ın size emrettiği yoldan onlara varın. Şüphesiz ki Allah çok tevbe edenleri sever ve çok temizlenenleri de sever.” (Bakara/222)
Hadîsten delili ise, Hz. Muhammed (a.s.v.)'in Fatıma bint-i Ebî Hubeyş'e söylediği şu hadîstir: “Hayız görmeye başladığında namazı bırak, hayız kesildikten sonra yıkan ve namazını kıl.” (Buharî/226; Müslim/333)
Buluğ Yaşı
Buluğ kadının hayız kanı görmesiyle bilinir. Kadın hayız görmeye başladığı zaman buluğ yaşına girmiş demektir. Bu durum kamerî takvime göre dokuz yaşında meydana gelir. Dokuz yaşına geldiği halde ihtilam olmuyor, hayız görmüyorsa, bu yaşadığı memleketin hayat ve tabiat şartlarından ötürüdür. Yaşadığı memleketin iklimi sıcaksa, kızın dokuz yaşında hayız görmesi mümkündür. İklimi soğuksa daha ileri yaşlarda hayız görür.
Kamerî takvime göre, onbeş yaşına geldiği halde ihtilam olmayan veya hayız görmeyen kız, buluğ yaşına girmiş sayılır. 
Hayz’ın Müddeti
Hayz'ın en kısa, en uzun ve bir de normal müddeti vardır. Hayz'ın en kısa müddeti bir gün bir gecedir. En uzun müddeti onbeş gündür. Normal müddeti ise altı veya yedi gündür. Hayızdan temizliğin en az müddeti onbeş gündür. Temizlik süresi bazen senelerce sürer. Bunlar müşahede ve tecrübeyle bilinen şeylerdir. Bu tür durumların olduğu görülmüştür. Kadın bir gün bir geceden az müddette kan görürse veya on beş gün onbeş geceden fazla kan görürse, bu kan hayız kanı değil, istihaze kanıdır. Hayız kanı, istihaze kanından rengi ve şiddetiyle ayırt edilir.
İstihaze Kanı
Bu, hastalık kanıdır. Rahmin en altında olan bir damardan çıkar. Bu damara azil denir. Bu kan aktığı zaman abdest bozulur, fakat guslü gerektirmez. Namaz ve orucu bırakmayı da gerektirmez. Bu bakımdan istihaze kanı gören bir kadın, kanı yıkamalı ve kanın aktığı yeri bağlayıp her farz namaz için abdest alarak namaz kılmalıdır.
Hz. Muhammed (a.s.v.), istihaze kanı gören Fatıma binti Ebî Hubeyş'e şöyle demiştir:
Hayız kanı siyah bir kandır. Bu kanı gördüğünde namazdan uzakdur. Diğer kan ise hastalık kanıdır; bu kan geldiği zaman abdest al ve namazını kıl. (Ebu Dâvud/286 ve başka muhaddisler)
Fatıma binti Ebî Hubeyş, Hz. Muhammed (a.s.v.)'e gelip 'Ey Allah'ın Rasûlü, ben devamlı istihaze kanı görüyorum, namazı terk edeyim mi?' deyince Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle dedi: Hayır terk etme, o hayız kanı değil sadece hastalık kanıdır. Hayız gördüğün zaman namazı terk et, kesildiği zaman da onun vaktini takdir et, sonra da kanı yıka ve namazını kıl. (Buharî/236; Müslim/333, (Hz. Aişe'den)
Soru: Hayızlı kadın Cünüp olursa veya cünüplü iken hayızlı (âdetli) olan bir kadının ayrıca gusletmesi gerekir mi?
Cünüp olup da henüz gusletmeden önce âdet görmeye başlayan bir kadının hemen gusletmesi şart değildir, guslü âdetinin bitimine kadar geciktirebilir (Haddâd, el-Cevhera, I, 13; İbn Nüceym, el-Bahr, I, 64). 

Hayızdan ve Cünüpten Dolayı Yapılması Haram Olan Şeyler
- Hz. Muhammed (a.s.v.) şöyle buyurmuştur: “Mescit  hayızlı  bir  kadın  için  de  cünüb  bir  insan  için  de  helâl kılınmamıştır.” (Ebu Dâvud/232)
- “Hayızlı  bir  kadın  ve  cünüb  bir  kimse,  Kur'an'dan  bir şey okuyamaz.” (Tirmizî/131 ve diğerleri)
- Hayızlı veya cünüblü iken namaz kılmak haramdır.
اِذَا اَقْبَلَتِ الْحَيْضَةُ فَدَعِى الصَّلَاةَ وَاِذَا اَدْبَرَتْ فَاغْسِلِى عَنْكِ الدَّمَ وَصَلِّى
"Ay başı (adet) gelirse namazı bırak. Gidince kanı yıka ve namazı kıl."
Hayızlı veya cünüblü iken Kur'an'ı okumak, mushafa dokunmak ve taşımak haramdır.
Hayızlı veya cünüblü iken iken Mescitte durmak -mescitten geçmek değil- haramdır. Mescitten -beklemeksizin, orada oturmaksızın- sadece geçmenin haram olmadığının delili, daha önce geçen delillerle beraber şu hadîstir. 
Hz. Aişe şöyle anlatıyor: "Hz. Muhammed (a.s.v.) mescitteyken, bana 'Seccadeyi ver’ dedi. 'Ben hayızlıyım' deyince 'Senin hayızın elinde değildir’ dedi".(Müslim/298)
Hz. Meymune de şöyle anlatıyor: 'Hayızlı olduğumuz halde, Hz. Muhammed (a.s.v.)'e mescitte seccade açıyorduk'. (Neseî, 1/147)
Hayızlı veya cünüblü iken kadının Kabe'yi tavaf etmesi haramdır. Bunun delilinin biri de Hz. Aişe'nin şu rivayetidir:. "Hac maksadıyla Medine'den çıktık. Şeref denilen yere geldiğimizde benden hayız kanı geldi. Ben ağlamaya başladım, Hz. Muhammed (a.s.v.) yanıma gelerek 'Neden ağlıyorsun, yoksa hayız mı gördün?' dedi. 'Evet, hayız gördüm' dedim. Hz. Muhammed (a.s.v.) 'Bu, Allah'ın Adem'in kızlarına yazdığı bir şeydir. Hacıların yaptığı herşeyi yap, fakat Kabe'yi tavaf etme' dedi". (Buharî/290; Müslim/1211. Başka bir rivayette 'Temizleninceye kadar Kabe'yi tavaf etme’ şeklindedir.)
Bunların dışında hayızlı kadına haram olan başka şeyler de vardır:
Eğer kanın mescitte akıp mesciti kirletmesi söz konusu ise mescitten geçmek haram olur. Çünkü kan necistir, mesciti necasetle kirletmek ise haramdır. Kanın akmayacağından emin olunursa mescitten geçilebilir.
Hayızlı veya cünüblü iken kadın farz veya nafile oruç tutamaz. Bunun delili şu hadîstir: “Hz. Muhammed (a.s.v.)'e 'Kadının dini neden eksiktir?' diye sorulunca, Hz. Muhammed (a.s.v.) 'Hayızlı olduğu zaman namaz kılamayıp oruç tutamadığı için' diye cevap vermiştir.” (Buharî/298; Müslim/80, (Ebu Said'den)
Nitekim bu hususta icma vardır. Hayızlı bir kadın, hayızdan ötürü tutamadığı orucunu temizlendikten sonra kaza etmelidir, fakat hayızlı iken kılamadığı namazlarını kaza edemez. Hayız kanı kesildikten sonra, gusletmemiş olsa bile oruca başlaması farzdır.
Muaze isimli bir kadın şöyle rivayet ediyor: Hz. Aişe'ye 'Hayızlı bir kadın neden orucu kaza ediyor da namazı kaza etmiyor?' diye sordum. Hz. Aişe 'Biz hayızlı olduğumuzda orucu kaza etmekle emrolunduk, fakat namazı kaza etmekle emrolunmadık' dedi. (Buhari/315; Müslim/335)
Belki de bunun hikmeti şudur: Namaz çok olduğu için kaza edilmesi zor gelir, fakat oruç böyle değildir.
Hayızlı bir kadınla cinsî ilişkide bulunmak haramdır. Hayızlı kadının diz kapaklarıyla göbeği arasındaki kısımla oynamak da haramdır.
“Kadınlar aybaşı halindeyken onlara yaklaşmayın, temizleninceye kadar bekleyin. Temizlendiklerinde Allah'ın size emrettiği yoldan onlara varın. Şüphesiz ki Allah çok tevbe edenleri sever ve çok temizlenenleri de sever.” (Bakara/222)
Bu ayetteki 'onlardan uzak durun' ibaresinden maksat; 'onları terk edin, onlarla cinsî münasebette bulunmayın' demektir.
Abdullah b. Sa'd, Hz. Muhammed (a.s.v.)'e 'Karım hayızlı iken bana neresi helâl olur?' diye sordu. Hz. Muhammed (a.s.v.) 'İzar'ın üst kısmı helâl olur' dedi. (Ebu Dâvud/212) îzar göbek üzerine bağlanan bir sütredir. Göbekten diz kapaklarına kadar sarkar. İzarın üst kısmı sözünden maksat 'göbekten yukarısı' demektir. Göbekten diz kapaklarına kadar olan kısım haramdır. Diz kapaklarından aşağıda ise ayak bilekleriyle ayaklar vardır.

3. Doğum (Lohusa, Nifas) 
Doğum, hamlin (taşınan çocuk) bırakılması demektir. Bazen doğumdan sonra kan gelmez. Bu durumda doğumun hükmü, cünüplüğün hükmü gibidir. Sadece gusül yeterlidir.
Çocuk, kadın ve erkeğin suyundan meydana gelir. Hamlin yeri ve konumu ne kadar değişik olursa olsun durum değişmez. Doğumun hemen akabinde gelen kana nifas (lohusa) kanı denir. Nifas kanıyla ilgili hususlar aşağıda belirtilmiştir:

Nifas (Lohusa) Kanı
Nifas'm lügat mânâsı doğum, şer'î mânâsı ise 'doğumdan hemen sonra gelmeye başlayan kan'dır. Bu kana nifas denilmesinin sebebi, nefsin (çocuğun) çıkışından hemen sonra başlamasıdır. Kadın için nufesa tabiri kullanılır. Doğum esnasında çıkan veya doğumdan kısa bir süre önce çıkan veya çocukla beraber çıkan kan, nifas kanı değildir. Çünkü çocuktan önce çıkan bir kandır, bu şekilde çıkan kan, hastalık nedeniyle gelen kandır. Bu nedenle kan gelse dahi doğum esnasında da da namaz kılmak kadına farzdır. Ancak o esnada namaz kılma imkânı yoksa, kaza etmesi vaciptir.
* Çocuğun organlarının bir kısmının teşekkül etmiş olması nifas için şart değildir. 
Kadın bir et parçası veya kan pıhtısı düşürür de ebeler, bunun bir insan aslı olduğunu söylerlerse bu olaydan sonra akan kan, nifas kanı sayılır. 
Kadın ikiz doğuracak olursa nifas müddetinin başlangıcı ikinci doğumdan îtibâren başlar.  Birinci doğumdan sonra görülen kanlar nifas kanı sayılmaz. Bu kanamalar, hayız süresine rastlarsa hayız sayılır. Hayız süresine rastlamazsa hastalık ve özür kanı sayılırlar. * (A. Cezîrî - Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı -1)
Nifas'ın Müddeti
Nifas'ın en az müddeti, bir an'dır. Bazen nifas kanı birkaç gün devam eder. Çoğu zaman 40 gün sürer, en uzun müddeti ise 60 gündür. 60 günden fazla süren kan ise istihaze kanı sayılır. Burada esas olan şey, müşahede ve tecrübedir. Bu hususu hayzın müddeti bahsinde anlatmıştık.
Nifas'tan Ötürü, Yapılması Haram Olan Şeyler
Âlimler, nifasın da hayız gibi olup hayızdan ötürü haram olan şeylerin, nifas'tan ötürü de haram olduğunda ittifak etmişlerdir.
Hamilelik Esnasında Görülen Kan Hamileliğin Müddeti
Hamileliğin en kısa müddeti altı aydır. Bunu şu ayetlerden anlıyoruz: “Onun taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır.” (Ahkaf/15) “Sütten kesilmesi de iki senede olmuştur.” (Lokman/14) 
Hamilelik ve süt emme müddeti otuz ay, süt emme müddeti ise iki yıldır. Otuz aydan iki yıl çıkarılırsa, hamilelik müddetinin altı ay olduğu görülür ve bu altı ay hamileliğin en kısa müddetidir. Eğer kadın evlendikten sonra altı aydan daha kısa bir zamanda çocuk doğurursa, çocuk da ölü değilse onun nesebi o kadının kocasına bağlanmaz.
Hamileliğin normal müddeti dokuz aydır. Çünkü kadınların çoğu dokuz ayda -birkaç gün önce veya birkaç gün sonra- doğum yaparlar. imam Şafii'ye göre hamileliğin en uzun müddeti dört yıldır. Hamileliğin dört yıl sürmesi imkânsız değilse de çok az vaki olmuştur. İmam Şafii de buna binaen böyle ictihad etmiştir.

*     Gusül Abdesti ile İlgili Olarak Kadınların Dikkat Etmesi Gereken Diğer Hususlar;
1- Tırnakları oje ile boyanmış cünüb veya hayızlı bir kadın, onu kazımadıkça guslü tamamlanmış sayılmaz. 
2- Kadın, def'i hacet için oturduğunda fercinden görünen yeri, ve sünnet olmamış olan kimsenin, kesilmesi lazım gelen kulfesinin (sünnet edilecek deri) içini yıkaması lazımdır. Sünnet olmamış olan kimsenin sünnette kesilen derinin içerisini yıkaması gerekir.
3- Kadının, kulağındaki küpeyi de oynatması gerekir. Kulağı delik ve fakat içinde küpe olmayan kadının, suyu bu deliğin içine girdirmesi gereklidir. Çünkü Şâfiîlere göre farz olan, bedenin dış kısmını yıkamaktır. 
4- Cünüb, hayız ve nifaslı kadının, gusül etmezden evvel tırnaklarını ve saçını kesmesi câiz değildir.
5- Kadın, cinsel ilişkiden ötürü guslünü yaptıktan sonra kendisinden menî aktığını görürse bakılır; Eğer gusülden önce menisi akmışsa, kocasının menisiyle karışmış olduğundan ötürü guslü yeniler. Yok eğer gusülden önce menîsi akmamışsa guslü yenilemesi gerekmez. Çünkü görmüş olduğu bu su, kocasının suyudur. Gusülden sonra dışarı aktı diye kadının guslünü yenilemesi gerekmez.
6- Hayız ve nifas kanı kendisinde görülen kadın, bunların kesilmesini müteâkib gusletmek mecburiyetindedir. Kansız gerçekleşen doğum da nifas hükmündedir. Meselâ bir kadın temiz ise, yani henüz kanı akmıyorsa doğum yaptıktan sonra da kendisinde kan görülmezse sırf doğumdan ötürü gusletmesi farz olur.
7- Kadının iddetinin sona ermesi hâlinde gusletmesi. Çünkü kadın, iddeti tamamlandığında, artık nişanlanma ve evlenme adayı olmaktadır. Ki bu durumdaki bir kadının temiz ve nazîf olması güzel olur. * (Abdurrahman Cezîrî - Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı -1)

Bu çalışma hazırlanırken;
1- İnternette bulunan ve mobil uygulamalarda online yayımlanan Rahmetli Ali ARSLAN Hoca Efendi tarafından tercüme edilmiş olan “Büyük Şafii Fıkhı” (Müellifler: Dr. Mustafa el-Hin, Dr. Mustafa el-Buğa, Ali el-Şerbeci) kitabından,
2- (http://risaleoku.com:8080/oku/safii/1) web sitesinde online yayımlanmış olan ve Müellifi Halil GÜNENÇ Hoca Efendi olan Büyük Şafiî İlmihali’nden,
3- https://ehliislam.com/dort-mezhep-fikih.pdf  web sitesinde online yayımlanmış ve Abdurrahman Cezîrî başkanlığında hazırlanmış olan ‘Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı’ kitabından,
4- Prof. Dr. Hayreddin Karaman, Prof. Dr. Ali Bardakoğlu ve Prof. Dr. H. Yunus Apaydın tarafından hazırlanmış olan ve 1998 yılında Diyanet İşleri Başkanlığınca yayımlanmış olan ve https://www.diyanet.gov.tr/tr-TR/Kurumsal/Detay/5255 adresinde de online erişime açık olan “İlmihal” kitabından,
5- TDV tarafından basılan ve (https://islamansiklopedisi.org.tr), adresinde online da yayımlanan İslam Ansiklopedisi’nden,
 6- Müellifi Vehbe Zuhayli olan ‘İslam Fıkhı Ansiklopedisi’nden,
7- İmam-ı Gazali’ye ait olan İhya-u Ulumiddin’den,

            Başta olmak üzere birçok kitaptan yararlanılmıştır. İlmihal hazırlanırken yararlanılmış ve söz konusu alıntılar (*) ile işaretlenmiş ve sonuna da kaynak ve (varsa) internet adresi linkleri ilgili bölümde belirtilmiştir.