Birinci
husus; İslam dini beşeri değil,
ilahi ve bağımsız bir nizamdır.
Hiçbir kimsenin tekelinde değildir. Hatta
Peygamber (S.A. V)'in dahi onda tasarruf etme yetkisine sahip değildir.
Bunun
için o, Allah'ın yarattığı
insanların
kanunlarına uydu olamaz. İslami
hükümleri beşeri kanunlara uydurmaya çalışmak,
yanlıştır. İslam
ne ise onu olduğu gibi açıklamamız
lazımdır. İnsanlar
memnun olsun veya olmasın o bizim görevimiz dışındadır.
Aksi takdirde onu tahrif etmiş oluruz.
Hepimizin
bildiği gibi bugünkü nizam laik olup dine dayalı değildir
ve onu hesaba da katmaz. Yani, laik meclis kanun çıkarırken
" acaba bu kanun tasarısı İslam’a
uygun mu değil mi?" diye endişe
etmez ve onu ölçü de almaz. Durum böyle iken Müslüman görünen ve İslama
hizmet etmekten söz eden bazı kimseler, İslam’ın
bir çok hükmünü mevcut nizama uydu haline getirmeye çalışıyor.
"Dinimiz
de laik sistem istiyor. O sadece itikad, ibadet ve ahlaktan ibarettir. Dünya işlerine
karışmaz, onları
devlete
bırakıyor." diyor.
Peki miras, faiz, zina, kazıf, iftira, katil,
hırsızlık,
içki, kumar ve benzeri meselelerle ilgili ayet ve sahih hadisleri ne yapacak,
onları nerde saklayacaktır.
Onları saklamak
mümkün değildir. Başka bir misal vermek
istiyorum; Zekat ve fitre, Kur'anı Kerim' de
zikredilen sekiz gruba verilmesi gerekir. Başka kimselere,
hatta camii ve medrese gibi yerlere dahi verilmez.
Durum
böyle olduğu halde samimi olmayan bu tip insanlar
fitre ve zekatın, Türk Hava Kurumuna verilmesi için fetva
çıkardılar. Ben
"Türk Hava Kurumuna yardım edilmesin"
demem. Yardım edilsin. Ama fitre ve zekat, ona
verilmez.
İkinci husus; demin dediğimiz
gibi İslam dini, beşeri
değil semavidir. Hikmet ve hükümlerini
belirtirken onu ortaya atılan şu veya bu teorinin
tekeline bağlamak henüz o teorinin durumu vuzuha kavuşmadan
"İslam’da böyledir. İslam
da onu emrediyor." diyerek Kur'an-ı Kerim'in veya
Hadisi Şeririn nas ve ibarelerini zorlamak doğru
değildir. Zamanla bu teori gerçeğe
ters düşebilir. O zaman tevil ve zorlama sebebiyle
İslam’ın lekelenmesine
vesile olur.
Buna
iki misal vermek istiyorum:
Birinci örnek;Milattan önce Yunan filozofları güneş sabit
yer küresinin de onun etrafında dönüp dolaştığını söylüyorlardı.
Bu görüş uzun zaman hüküm sürdü. Ama birkaç asır
sonra başka filozoflar ayrı bir
teoriyi ortaya atarak; yerin sabit, güneşin onun etrafında
dönüp dolaştığına hüküm verdiler
ve bu teoriye asırlarca inanıldı.
Hatta birçok tefsir ve fıkıh kitaplarında
ona yer verildi. Hikmet ve felsefe kitaplarında okutuldu.
Sanki dinimizin görüşü böyledir. Son zamanlarda ise ilim, bu
teoriyi reddederek hem güneşin kendi yörüngesinde
hem de yerin onun etrafında gezdiğini ispat etti. Halbuki
Kur'an-ı Kerim açıkça güneş in
kendi yörüngesinde dolaştığını ifade
ediyor.
İkinci
örnek; Margarina yağları Türkiye'de imal
edilip yenmeğe başladığı zaman
birçok tabib, "Hayvani yağlar zararlı ve
damar sertliği yapar. Margarina yağı ise
hafif, zararsız ve sıhhidir. Onu
yemeklerde kullanmak lazımdır." diye açıklamalarda
bulundular. Son zamanlarda ise tabiplerimiz, fikirlerini değiştirerek,
"Margarin yağı zararlıdır,
damar sertliği yapar ve sıhhi değildir."
diyorlar.
İşte
bundan hareket ederek Kur'an-ı Kerim ile Sünneti
Seniye'de hükmü belirtilmemiş meselelerin İslami
hükmünü teorilere bağlamak doğru değildir.
Yani şunu demek istiyorum: İslam
dini bağımsız ve ilahi bir
nizamdır. Onu beşeri nizama uydu
yapmak doğru olmadığı
gibi,
tıbbın teorilerine de uydu
yapmak doğru değildir.
Şimdi sigaranın İslam'a
göre hükmünün ne olduğunu kısaca belirtmeye çalışacağım:
Sigara saadet asrında ve müçtehidler denilen büyük İslam
hukukçularının zamanında
yoktu. Müspet veya menfii olarak ondan söz etmemişlerdi. Sigaranın
da ana memleketi Fransa'dır. 1070 Miladi tarihinde bir Fransız
tarafından yetiştirilip kullanılmış ,
sonra Fransa dışına ihraç edilmiştir.
Durum
böyle olmakla beraber, cihanşumül olan İslam
dininin kaynağı olan Kur'an-ı
Kerim
ile sünnetin ışığı altında hükmünün ne
olduğunu anlamak mümkündür. Her zamanda
bulunmaları gereken müçtehidler, onun hükmünü Kur'an
ve sünnetten istinbat edebilirler. Saadet asrında ve ona yakın
zaman da afyon denilen uyuşturucu madde yoktu
ve İslam aleminde bilinmezdi. Ancak Hülagü, İslam
alemini istila ettiği zaman askerleri onu İslam
diyarına sokmuşlardı.
Çok zararlı ve yuva yıkıcı olduğundan
zamanın müçtehid ve alimleri, hükmünü ortaya
koymak için münakaşasını yaptılar
ve neticede haram olduğuna dair karar verdiler. Zira insanı diğer
hayvanlardan üstün kılan birkaç meziyet vardır.
Bunların başında akıl
meziyeti gelir. Şarap, akıl terazisini
zedelediği için Allah-ü Teala onu yasakladığına
göre elbette, afyonu ve benzeri şeyleri de
yasaklayacaktır. Şarap ile afyon
arasında müşterek bir illet
vardır. O da sekir ve aklı izale
etmektir. Aynı zamanda bu illet afyonda daha kuvvetli ve
asıldır. O, hem aklı,
hem vücudu uyuşturur.
Bünyeyi
tahrip edip yıkar. Yalnız sigaranın
haram olduğuna dair kesin bir delil yoktur. Bunun
için İslam hukukçuları ihtilaf
etmişlerdir. "Helaldir" diyenlerin başında
Abdul Gani Ennablüsi, Ali El Echuri Hafni ve Halid Bağdadi
gelir.
Halid-i
Bağdadi aynı zamanda İbnü Abidin'in
hocasıdır. Bu zat sigara içiyordu.
Irak'tan Şam'a gidip yerleşince
Şam alimleri kendisini ziyarette bulundular.
Alim ve amil olduğu için onların muhabbet ve
takdirlerini kazanmıştı. Ancak sigara
içtiği için tenkide maruz kalmıştı ve
bu sebeple bir gün onları sohbete davet etti. Bir araya
geldiklerinde sigaranın durumunu ele aldılar
ve yapılan münakaşadan sonra,
sigaranın helal olduğuna dair karar
verdiler. Sonra da Halidi Bağdadi onların
hatırı için sigarayı terk
etti. Hatta Hafni ve Halebi gibi zevatlar daha ileriye giderek, "Zevcenin
sigara tiryakisi olduğu takdirde, onun kocası nafakasını vermekle
mükellef olduğu gibi sigara parasını da
vermekle mükelleftir" diyorlar.
Şafii alimlerinden imam Bacuri sigara hakkında
üç hüküm vardır:
1-
Fakir ve has ta olan kimse için haramdır.
2-
Bir kimse onu terk ettiği taktirde hastalanıp
zarar göre-cekse kendisi için vaciptir.
3-
Böyle olmadığı takdirde tenzihen mekruhtur, diyor.
"Sigara
içmek haramdır" diyenlerin başına
Şurun Bulali, Şabravi
ve Kalyubi gibi zevatlar gelir.
Bunların delili: sigara vücuda büyük zarar verdiği gibi büyük israfa da vesiledir. Aynı zamanda nefret veren bir koku etrafa yayar. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: Soğan, sarımsak yiyen kimse camimize yaklaşmasın. Çünkü, insanlar ondan rahatsız oldukları gibi melekler de ondan rahatsız olurlar. (Buhari).
Bunların delili: sigara vücuda büyük zarar verdiği gibi büyük israfa da vesiledir. Aynı zamanda nefret veren bir koku etrafa yayar. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: Soğan, sarımsak yiyen kimse camimize yaklaşmasın. Çünkü, insanlar ondan rahatsız oldukları gibi melekler de ondan rahatsız olurlar. (Buhari).
Peygamber
(S.A.V)'in bu hadisine bakılırsa
sigara içen kimsenin, hiçbir zaman camiye gitmemesi lazımdır.
Çünkü; sigara kokusu adı geçen şeylerden daha kerih ve nahoştur.
Hülasa:
Sigara hakkında eskiden de şimdi
de çok şey söylenmiş
ve söylenmektedir.
"Haramdır" diyen olduğu
gibi "Helal" dir diyen de olmuştur.
Kesin
bir neticeye varılamamıştır.
Ancak biz kati olarak şunu diyebiliriz:
Sigaranın
zararı kesin ve umumi olarak tıbben
sabit ise dinen de haramdır, içilmesi caiz değildir.
Aksi
taktirde, "Haramdır" diyemeyiz. Çünkü; bu gibi şeylerde
açık hüküm varid olmadığı takdirde
menfaat varsa veya zararsız ise helaldir.
Zararlı ise
haramdır.* (Halil Günenç-
Fetvalar-1042)