18 Haziran 2014 Çarşamba

İHTİLAFLI KONULAR genel


İHTİLAFLI KONULAR genel

Ayetlerin bir çoğu yoruma açıktır. Hadis-i şerifler ise bazen Kur’an ile ba­zen diğer hadislerle bazen de kendi içinde çelişkili gözükür. Bu gibi yerlerde yorum yapmak ve sağlıklı sonuçlara varmak derin bilgi gerektirir. Bu konular görüş ayrılığına ve mezheplerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Mezhep imamları kendi yorumlarının dini metinlere karıştırılmaması için gerekeni yapmışlardır. Ebû Yusuf ve Hasan bin Ziyad Ebû Hanifenin şu sözünü nakletmişlerdir. “Bizim bu ilmimiz bir görüştür. O, gücümüze göre vardigimiz en güzel görüş­tür. Kim bundan güzelini getirirse kabul ederiz.”

Ma’n bin İsa el-Kazzaz demiştir ki, İmam Malik’ten şunu işittim; “Ben sa­dece bir insanım, hata yaptığım da olur doğruyu bulduğum da. Görüşüm üzerinde düşünün, kitap ve sünnete uygun olanını alın, kitap ve sünnete uygun olmayanını bırakın.”(I’lam 1-75)

İmam Malik sık sık şöyle söylerdi: “Bizimkisi bir zandan ibarettir. Kesin bir kanaate varamayız.”(I’lam 1-76)

Ahmed bin Hanbel’den şu söz rivayet edilmiştir: “Şafiî’nin görüşü, Malik’in görüşü, Ebu Hanife’nin görüşü, bunlarin hepsi bana göre bir görüştür ve benim yanimda ayni degerdedir. Delil sadece nakiller (Kitap, Sünnet ve Icma) dir.” (I’lam, 1-79)

Onların bu açık ve net ifadelerine rağmen onlardan sonra gelenler, onlara ait görüş ve fetvaları Kitap ve Sünnetin yerine koymuşlardır.

 

MUHKEM - MUTEŞABİH AYETLER NELER?

Ki sana bu kitabı indirdi. Onun bazı ayetleri kesin anlamlıdır (muhkem), ki bunlar kitabın özüdür. Diğerleri de benzer anlamlıdır (müteşabih). Kalplerinde hastalık bulunanlar, insanları şaşırtmak ve farklı anlam vermek için benzer anlamlı olanlarının ardına düşerler. Onların gerçek anlamını ise kimse bilmez, ancak istisnadır ALLAH ve derin bilgiye sahip olanlar "Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır," derler. Akıl ve anlayış sahiplerinden başkası öğüt almaz. (Ali İmran - 7) 

Muhkem âyetler: 

Alimlerin, tevillerini bilebildikleri, mânâlarını anladıkları ve tefsir edebildikleri âyetlerdir. 

Müteşabih âyetler ise hiçbir kimsenin bilmeye imkân bulamadığı, bilgileri ancak Allahın nezdinde bulunan âyetlerdir. 

Mesela: Meryemoğlu İsanın gelme vakti, güneşin doğudan batma zamanı, kıyametin kopma anı ve dünyanın yok olma zamanına işaret eden âyetler bu türdendir.Çünkü bunların vakitlerini Ancak Allah teala bilmektedir.

Taberi diyor ki: Muhkem ve müteşabih âyetler hakkında zikredilen bu görüşler arasında, muhkem ve müteşabihin te'viline en yakın olan görüş, Cabir b. Abdullahtan nakledilen yukarıdaki görüştür. Zira Allah teala, Peygamberi Mu­hammed (s.a.v.) e indirmiş olduğu bütün âyetlerini, ona ve ümmetine bir açıkla­ma ve bütün âlemlere bir yol gösterici olarak indirmiştir. Kur'anın içinde insan­ların muhtaç olmadıkları âyetlerin bulunması veya muhtaç oldukları hakle mânâlarını bilmeye imkânları bulunmayan bir kısım âyetlerin bulunması asla caiz görülemez. Madem ki durum böyledir, o halde Kur'an-ı Kerimde bulunan bütün âyetlere, Allanın kulları muhtaçtırlar. O âyetleri anlamak zorundadırlar. Ancak, bu âyetlerin bazılarını anlamak kolaydır diğer bir kısım âyetler vardır ki onların mânâlarından bir çok yönlerini anlamaya insanların ihtiyaçları var iken yine o mânâların bazı yönlerini anlamaya insanların ihtiyaçları yoktur.

 Mesela şu âyet-i kerime bu kabildendir. "...Rabbinin alâmetlerinden bir kısmının geldi­ği gün, daha önce inanmamış veya imanıyla bir iyilik kazanmamış olan bir nef­se, iman fayda vermeyecektir.” 

 Bu âyet-i kerimede. Allanın hangi alâmetleri geldiği zaman kişinin iman etmesinin fayda vermeyeceği beyan edil­memektedir. Kulların, mücerred akıllanyla bunu bilmeye imkânları yoktur.

 Bu nedenle Resulullah, geldiği takdirde iman etmenin artık fayda vermeyeceği alâmetin, güneşin batıdan doğması alameti olduğunu beyan etmiştir. Burada kulların bilmeye muhtaç oldukları mânâ, tevbenin fayda verdiği vaktin sıfatını bilmeleridir. Resulullah da bunu açıklamıştır. Burada kulların, tevbenin fayda vermeyeceği zamanı, yılı, ayı ve günleriyle sınırlandırılmış olmaya ihtiyaçlan olmadığından Allah teala onlara bu gibi zamanlan bildirmemiş, Resulullah da onlara açıklamamıştır.

İşte Allah tealanın, âyetlerin mânâlarından kendi nezdinde saklı tuttuğu ve kullarana öğretmediği mânânalar bu gibi mânâlardır. Yahudiler de, mukattaa harfler ve bu gibi mânâları bilmeye çalıştıklanndan Allah teala, onlara bu gibi mânâları bilemeyeceklerini ve bunları ancak kendisinin bildiğini beyan etmiştir.

Müteşabih olan âyetler daha önce zikrettiğimiz gibi İsa’nın inmesini belirten, güneşin batıdan doğmasını bil­diren, kıyametin kopacağını haber veren vb. âyetlerdir. Bunların ifade ettikleri vakitlerin ne zaman geleceği bilinmemektedir. Bunların bilgisi ancak Allaha ait­tir. Bunların dışında bulunan bütün âyetler ise muhkemdir.

 Muhkem âyetler, ya herkesin anlayabileceği şekilde açık ve seçiktirler veya birçok şekilde tefsir edebilebilecek mahiyettedirler. Bu mânâlan ya bizzat Allah teala açıklamıştır veya Hz. Muhammed, onları ümmetine izah etmiştir. Bu itibarla bunların mânâları , üm­metin âlimlerine gizli kalmamıştır.

            Ayet-i kerimede "Muhkem âyetler, kitabın anasıdır (esasıdır)" demektedir .

 "Kitabın anasıdır" denmesinin sebebi farzların, cezaların ve diğer hükümlerin onların içinde olmasındandır.

"Kalblerinde haktan sapma duygusu bulunanlar, uydurdukları ve bid'at olarak icadettikleri şeyleri tasdik ettirmek için kitabın âyetlerinden çeşitli şekillerde yorumlanabilecek olanlarına uyarlar ki söylediklerine delil olsun ve ortaya bir şüphe atmış olsunlar.”

DARUL HARP, DARUL İSLAM NERESİDİR?

Bu konu sonradan islam litaretürüne girmiş bir konudur. Görüşler şöyledir:



HANEFİ: Düşman istilası ile birlikte  şirk ahkâmını uygulanması,
Başka bir Dârü'l-Harb'e bitişik olması, Emniyet içinde olan bir müslüman veya zımmî kalmamış olması

ŞAFİİ: Şafii ulemasından İbn-u Hacer-il Heytemi şöyle diyor:“Bir kere bir darın Daru'l islam olduğuna hükmedildikten sonra, artık o dar mutlak olarak darul küfür olmaz” 

Şafii ulemasından El-Buceyremi şöyle diyor: “Darul küfür'den murad; küffarın sulh ve cizye olmaksızın ve daha önce darul islam olmadan istilaları altında bulunan ülkedir. Bunun dışında kalan yerler ise darul islamdır." 

MALİKİ:       Malikiler  Müslümanların islam dininin şeairlerini ikame edip edemediklerini temel kıstas kabul etmişlerdir. Maliki mezhebine göre gerek siyasi ve gerekse hukuki olarak islamın hakimiyeti dışında kalan beldeler darul harbtirler. 

            Maliki ulemasından Ed-Dusuki şöyle diyor: “Darul islam, içerisinde islami şeairler ikame edildikçe darul harbe dönüşmez”

HANBELİ: Hanbeli Allame ibnu Muflih şöyle diyor:  “Ahkamul müsliminin galip olduğu her dar, darul islamdır. Yine ahkamul küffarın galip olduğu her dar da, darul küfürdür. Bu iki darın dışında dar yoktur.

 DÜŞMAN DİYARINA KURAN İLE SEFER YAPILIR MI?

Ebû Hanife’ye göre asker, vaziyetten ve Mushaf’ın bir hakarete uğramayacağından emin olursa, Mushaf götürmesi câizdir. Rasûlullah'm Mushaf'la seferden nehyetmesi umûmî ve her hâli şâmil değildir. Buradaki nehiy, seriyye hâlindeki çete birliklerine âiddir. Çünkü onların durumu emîn değildir. Mushaf götürürlerse hakaaret görmesi ihtimâli vardır. Fakat büyük ordu teşekküllerinde bulunan askerler için durum emîn ve müsâid oldu-i ğundan Mushaf götürmekte be's yoktur, caizdir.

Delil: Peygamber ile sahâbîleri Kur'ân'ı biliyor –yâhud Öğretiyor- oldukları hâlde düşman arazîsine sefer yapmışlardır.Buhari,cihad:128 

Mâlikîler, nehyin umûmî olduğuna ve mutlak sûrette Mushaf götürmekte kerâhet bulunduğunu söylemektedirler.Delil:Abdullah ibn Umer(R)'den Rasûlullah(S)'ın, Kur'ân (metni) ile düşman arazîsine sefer edilmesini nehyettiğini tahdîs etmiştir.Buhari,cihad:128

ŞEHİTLERLE İLGİLİ HÜKÜMLER

Hanefîler : Şehidler yıkanmaksızın, kanlı elbiseleriyle defnedilir, elbiseleri onların kefeni yerine geçer. Üzerindeki silâh ve başka ağırlıklar alındıktan sonra cenaze namazı kılınarak defnedilir.

Diğer üç mezhebe göre :Şehidlerin yıkanmasına gerek olmadığı gibi üzerlerine cenaze namazı kılınmasına da gerek görülmemesi, yine şehidin elde etmiş olduğu yüksek pâye ile ilgilidir.

HZ. İSA  ÖLDÜ MÜ , GELECEK Mİ , NE ZAMAN?

Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (Nisa Suresi – 157)

Yukarıda kesin olan bir şey varsa o da Hz.İsa’yı Yahudilerin öldürmediğidir.Fakat Allah onu da tüm insanlar gibi canını alarak katına yükseltmiştir.Allah ölen herkesin ruhunu kendisine yükseltir.

Âyetlerimizi yalanlayanlar ve o âyetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. Onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete de giremezler! Biz suçluları işte böyle cezalandırırız. ( Araf /40)

            Fakat yukarıdaki ayete de belirtildiği gibi inkar edenlere semanın kapısı açılmaz.Tekrar kabir azabına dönerler.

Hz. İsa’nın ruhu ise yükseltilerek Rabbine ulaşmıştır.Yani bedenen değil ruhen tüm Müslümanlar gibi yükselmiştir.

            Kur’an’daki iki ayette açıkça Hz. İsa’nın vefat ettiği bildirilir: 

Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu seni ben vefat ettireceğim ve seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda ben hükmedeceğim. (Al-i İmran Suresi, 55) 

            "Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiç bir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Benim (dünya) hayatıma son verdiğinde (tevefa), üzerlerindeki gözetleyici Sen'din. Sen her şeyin üzerine şahid olansın.” (Maide Suresi – 117)

            Tevratta ve ,incilde son peygamberin geleceği, hatta özellikleri bile yazılıyken inanmamak için son peygamber olarak İsa'nın tekrar geleceği yalanı uydurulmuştur.Zerdüştlük gibi bazı dinlerde ise bu inanç Mehdi gelecek şekline dönüşmüştür.

            Hz. Hüseyinin şehit edilmesinden sonraki zamanlarda  mehdi ve isanın tekrar gelmesi konusu İslam düşüncesine de girmiştir. 

 

İsa aleyhisselamın kıyametten önce tekrar dünyaya geleceğini bildiren bazı hadisler bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi şöyledir:

“Ruhum yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryemin oğlu İsa, adil bir hakem olarak aranıza inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak,

İslam’dan başka şeyi kabul etmeyecektir. Mal o kadar çok olacak ki, kimse dönüp de bakmayacaktır. Fakat bir secde, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlı olacaktır.” ( Buhari, Enbiya, 50; Müslim, İman, 71; Tirmizi, Fiten, 54)

Bu ve bunun gibi hadisler incelendiğinde hepsinin ana teması şudur: İsa ve Mehdi gelecek, sıkıntı ve buhran içinde bocalayan müslümanları kurtaracaktır. Hatta başka bir hadiste: “Su kabı su ile dolduğu gibi, yeryüzü barışla dolacaktır. Din birliği de olacak, artık Allah’tan başkasına tapılmayacaktır.” (İbni Mace, Fiten, 33) idafesi geçmektedir.

            Birçok İslam alimi, bu hadislerin sadece Kütüb-i Sitte (meşhur altı hadis kitabı)’de yer almalarını yeterli görmüşlerdir. Bu eserlerin müelliflerinin (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesai, Tirmizi, İbn Mace) otoriteleri, bu rivayetlerin eleştirilmesinin önünde doğal bir engel oluşturmuştur.

Bu tür hadislerin senedleri sahih olsa bile, bu iddialar metin yönünden Kur’an ile uyuşmamaktadır.

            İsa aleyhisselamın kıyametten önce geleceğine inanmak, bir inanç konusu yapılmıştır. Halbuki bunu iddia eden alimler, ahad haberle inanç belirlenemeyeceğini söylerler. İsa’nın geleceğini bildiren hadisler ahad haberlerdir.

            PEYGAMBERE NASIL VE KAÇ KERE SELAVAT GETİRMELİ

Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevat getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin. (Ahzab56)

HANEFİ: Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin ismini işitenin ömründe bir defa salevat getirmesi farz, okuyunca, yazınca, söyleyince, işitince ilkinde söylemek vacip, tekrarında müstehaptır. (Redd-ül-muhtar)

Yani ömründe bir kere selavat getiren kelimei şehadet gibi bu görevininifa etmiş sayılır.(cassas)

ŞAFİİ : Her namazda selavat gereklidir.

            NAFİLE İBADETE BAŞLANDIKTAN SONRA TERK EDİLİRSE

İmam Şafii (ra) ve İmam Hanbel (ra)'e göre, başlanılan nafile İbadet­ler tamamlanmadan terkedilebilir. Yalnız bu nafile ibadet Hac ise terki caiz değildir, bunun tamamlanması farzdır. Başlanılan İbadet namaz ve oruç ise tamamlanması farz değil müstahabtır.

İmam Ebu Hanlfe (ra) ve İmam Malik (ra)'e göre, başlanılan nafile ibadet yarıda bırakılamaz. Şayet yarıda bırakılırsa bu nafile İbadetin kaza edilmesi vacibtir.

ALLAH KIYAMETTE GÖRÜLECEK Mİ?

"O gün bir takım yüzler parlar, rablerine bakıp" ( kıyamet 22-23)

''O günde (kıyamette) peygamberlerin velilerin ve müminlerin yüzleri apaydınlıktır. Rablerine orada hiçbir engel olmaksızın bakıcıdırlar'' (el-İnsân, 75/22-23) .

"O kâfirler o gün Rablerini görmekten mahrumdur." [Mutaffifin 15]

"Gökteki şu ayı nasıl net görüyorsanız, [siz müminler Cennette] Rabbinizi, böyle açıkça göreceksiniz". [Buhari, Müslim, İbni Mace, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İ. Ahmed, İbni Huzeyme, İbni Hibban]

Ehli sünnet bu manada Allah'ın apaçık görüleceğini görüleceğini kabul eder.

Şia ise bu görünmenin kalp gözü ile olacağını dünya gözü anlamında bir görme olmayacağını savunur.

Delil: Yukarıdaki ayetlerin zahirini alarak tefsir edersek, o zaman Allah-u Teala'ya haşa el, ayak, taht vs. farz etmemiz gerekir, bir çok ayette bu gibi şeyler Allah'a isnad edilmiştir ki hiçbir müfessir bunların zahirinin kastedildiğini söylememiştir. Ayetlerden zahiri manalar çıkmaz.

BESMELE KURANDAN AYET MİDİR?

İmam Şafii (ra)´nin görüşüne göre besmele, hem Fatiha´­dan, hem de diğer surelerin başından bir ayettir.

Birinci delil: Ebu Hüreyre (ra)´nin Resulullah (sav)´tan naklettiği şu hadis-i şerife dayanır: «Siz ´ElhamdülHlahi Rabb l alemin´i besmele İle okuyun. Zira Fatiha suresi, Kur´anın ve kitabın anası olup yedi defa tekrâr-c lanandır. Besmefe, Fatiha suresinin ayetlerinden biridir.» [49]

            İkinci delil: ibnl Abbas (ra)´ın nakline göre Resulullah (sav), namaza ´ besmele ile başlardı. [50]

İmam Malik (ra)´in görüşüne göreyse ne Fatiha´dan bu ayet­tir,, ne de herhangi bir surenin başından bir ayettir.

            Birinci delil: Hz. Aişe (rah)´nin: ıResulullah (sav), namaza tekbirle, kıraata da «Elhamdülillah! Rabbil alemin» ile başlardı.» [muslim-Aişe'den] sözleridir.

İkinci delil: Buharı ve Müslim´in Enes bin Malik (ra)´ten naklen ri­vayet ettikleri şu hadis-i şeriftir: «Ben, Resulullah (sav), Ebu Bekr (ra). Ömer (ra) ve Osman (ra)´ın arkalarında namaz kıldım. Onlar kıraata yal­nız «Elhamdülillâhi Rabbil alemin» ile başlarlardı.» Müslim´in diğer bir ri­vayetine göre: «Onlar, besmeleyi ne kıraatin başında, ne de sonunda okurlardı.» [buhari, muslim - Enes'den]

İmamı azam Ebu Hanife (ra)´nln görüşüne göre de Kur´-an-ı kerimden (Neml 21)  tam bir ayettir. Sureleri birbirinden ayırmak İçin gönderilmiştir. Fatiha suresinden bir ayet değildir. 

Birinci delil:  «Biz, besmele nazil olana kadar Su­relerin başlangıcını ve sonunu bilmiyorduk. [ebu davud] 

            İkinci delil: Ibni Abbas (ra)´dan rivayet edilen: 

«Resulullah (sav), besmele nazil olana kadar su­relerin birbirinden ayırılmosınt bilmiyordu. Ancak, besmele nazil olunca bildi.» [ebu davud] 

AYETİ SÜNNET NESH EDER Mİ?

İmam şafii: Hayır , ayeti ancak ayet nesh eder.

Delil: «Biz neshettiğimiz (hükmünü diğer bir âyetle değiş­tirdiğimiz) veya unutturduğumuz (geri bıraktırdığımız) bir ayetin (yerine) ya ondan daha hayırlısını yahut onun benzerini getiririz»

            Cumhur: Evet

Delil:" Varislere mal vasiyet etmeyiniz " hadisi

MURDAR HAYVANIN YALNIZ ETİ Mİ YOKSA TÜM FAYDALANIŞ ŞEKİLLERİ Mİ HARAMDIR?

Şafiî mezhebinin yaygın olan görüşüne göre, bir hayvan öldüğü andan itibaren onun yünü, kılı, tüyü ve kemiği necis olur. Dolayısıyla bunlardan yararlanmak caiz değildir.

Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre, meyte’nin etinden yararlanmak caiz olmadığı gibi kemiğinden yararlanmak da caiz değildir. Fakat kemiğinin aksine yünü, kılı ve tüyü ise temizdir; kullanılabilir.

Hanefî mezhebine göre ise meyte’nin kemiğinden, kılından ve yününden yararlanmakta herhangi bir sakınca yoktur. Ayet ve hadislere uygun olması açısından bize göre de doğru olan görüş budur.

KESİLEN HAYVANIN KARNINDAKİ CENİN YENİR Mİ?

imam-ı azam Ebu Hanife (ra), cenin etinin yenilmeyeceğine hükmetmiştir. Zira cenin ölmüştür. Allah (cc), ölen bir hayvan etinin yenilmesini kesin olarak haram kılmıştır. Eğer hayvanın kesiminden sonra içinden canlı bir cenin (yavru) çıkarsa, mü­barek hayvanlar gibi kesilerek yenir. Kesilmediği takdirde cenin etinin ye­nilmesi haramdır.

İmam Şafiî (ra). İmam Munammed (ra), İmam Yusuf (ra) ise bir hay­vanın kesiminden sonra içinden ölü olarak çıkan cenin etinin yenilmesinin helal olduğuna hükmederler. Zira onlar, Resulullah (sav)´ın: «Ceninin kesimi, anasının kesimi iledir» hadisi ile delil getirirler.

Zira cenin, hayvanın uzuvlarından herhangi bir uzuv gibidir. Uzuvların yenmesi gibi. cenin eti de yenir.

İmam Malik (ra)´e göre hayvanın kesiminden sonra, içinden çıkan uenlnln uzuvları tam ve düzlenmiş ise eti yenir. Eğer araları tamamlan­mamış veya tüylenmemişse yenilmez.

KAÇAN EVCİL HAYVAN OKLA VEYA BAŞKA BİR ŞEYLE ÖLDÜRÜLSE ETİ YENER Mİ?

İmam Malik (ra)'e göre böyle vahşileşerek kaçan ehil hayvanın ke­simi yine ehli bir hayvan gibi yapılmalıdır,

İmam Hanbel (ra), bu hususta, «öyle sanıyorum ki İmam Malik (ra), Rafi bin Hadic'in rivayet ettiği hadisi iş itme m iştir.» der.

YENİLEBİLİR DİYENLERİN DELİLİ:

Buharı, Nesaî ve Ebu Davud, Rafi bin Hadic'ten şöyle rivayet etmişlerdir: 

«Bir yolculukta Resulullah iie birlikte idik. Arkadaşların develerinden bir tanesi ürktü ve kaçtı. Yanımızda onun arkasından yetişebileceğimiz bir at da yoktu. İçi­mizden biri bir ok attı ve deveyi yere düşürdü. Bunun üzerine Resulullah (sav), «Ehli hayvanlar do vahşiler gibi insanlardan kaçıp uzaklaştılar mı şimdi atılan ok ile vurulduğu gibi siz de onu atın ve vurun.» buyurdu.»

DOMUZUN KILINDAN FAYDALANILIR MI?

imam-ı Azam Ebu Hanife (ra) ile İmam Malik (ra)´e göre, do­muz kılının dikişte iğne yerine kullanılması caizdir.

            imam Şafii (ra)´ye göre ise, domuzun kılından dahi istifade etmek ha­ramdır. Çünkü kıl da, onun bir parçasıdır.

            imam Ebu Yusuf (ra)´a göre de, domuz kılıyla iğne gibi dikiş yapmak veya onu başka türlü kullanmak mekruhtur.

HAMR (ŞARAP) NEYE DENİR?

İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra)´ye göre, yalnız üzüm şırasından yapılan sarhoş edici içkiye hamr denir. Üzüm dışındaki şeylerden yapılan sarhoş edici içkiye ise hamr değil, nebiz (sarhoş edici bir madde) denir. Bu gö­rüş, Küfe alimleri. Neheî, Sevrî ve Ibn-i Ebi Leyla´nındır.

İmam Malik (ra), İmam Şafii (ra) ve İmam Ahmed bin Hanbel (ra)´e göreyse hamr; hurma, üzüm, arpa ve diğer herhangi bir maddeden yapı­lırsa yapılsın, sarhoş edici şeylere denir. Bu görüşte bütün muhaddis ve Hicaz alimlerinin görüşüdür.

HÜRMETE SEBEP OLACAK SÜT EMZİRME NE KADARDIR?

Fakihler, «Sütten ayrılması da iki yıl (sürmüştür).LOKMAN 14 » âyetine dayanarak hürmete sebeb olacak emzirme müddetinin iki yıl olduğuna hükmetmişler­dir. Ayrıca, «Anneler çocuklarını iki bütün yıl emzirirler.» (Bakara: 233) âyetine de istinad ederler. Bu âyet de gösteriyor ki, süt emme miktarının en çoğu iki sene dir. Bu görüş cumhurun (Şafii, Maliki ve Hanbeliler) görüşüdür.

            Imam-ı Azam Ebu Hanife ise. «Onun bu taşınması ile sütten ke­silmesi (müddeti) otuz aydır.» (Ahkaf: 15) âyetine dayanarak harama se­beb olacak emme müddetinin iki sene altı ay olduğuna hükmetmiştir. 

            İmam-ı Azam (ra)'ın bu görüşüne talebeleri olan İmam Muhammed (ra) ve Ebu Yusuf (ra) muvafakat etmemişlerdir. Bunlar da cumhur gibi çocuğun emme müddetinin iki sene olduğuna hükmetmişlerdir.

KURANA DOKUNMAK

Muhakkak ki O, gerçekten Kerim olan Kur'ân'dır VAKIA:77

Mahfuz (korunmuş) olan bir Kitap'tadır (Levhi Mahfuz'dadır).VAKIA:78

O'na, tahir olanlardan (maddî ve manevî arınanlardan) başkası dokunamaz. VAKIA:79

NOT: Buradaki dokunulmayacak kuran olarak levhi mahfuzdaki kuran kasdedilmektedir diye bir görüş vardır.Temiz olanlar da meleklerdir.

Delil olarak : "O, şerefli ve sâdık yazıcı meleklerin elindeki yüksek, tertemiz ve çok değerli sahifelerdedir." ABESE:13-16

«Ona tam bir surette temizlenmiş olanlardan başkası el süre­mez.» âyeti Mekke'de nazil olmuştur. İlim ehli bilir ki, Mekke'de nazil olan âyetler fıkhı meselelerle ilgili değil, iman ve itikadla ilgilidir.

«Mutahharûn» (temiz yaratılanlar) kelimesi bizim görüşümüze, yani «temiz yaratılmış meleklerse işaret eder. Eğer burada abdest alan­lar kasdedilseydi, «kendisini temizleyenler» manasındaki «mutetahhirine» kelimesinin kullanılması gerekirdi. Nitekim bunu, «...Allah hem çok tövbe edenleri sever, hem çok temizlenenleri (mutatahhirine) sever.» (Bakara: 222) âyeti de teyid etmektedir.

KURAN OKURKEN SESİ GÜZELLEŞTİRMEK

Maliki ve Hanbelilerln görüşü: Kur'an-ı kerimi sesi güzelleşti­rerek okumak mekruhtur. Bu görüş, Said bin Müseyyib (ra), Said bin Cü-beyr (ra), Kasım bin Muhammed (ra), Hasan-ı Basrî (ra), İbrahim Nehai (ra) ve İbni Şirin (ra)'den de nakledilmiştir.

            Hanefi ve Şafülerin görüşü : Kur'an-ı kerimi sesi güzelleştirerek okumak caizdir. Bu görüş, Ömer bin Hattab (ra), İbni Abbas (ra), ibni Mes'ud (ra), Abdurrahman bin Esved bin Zeyd (ra)'den de nakledilmiştir. Müfessirlerden Taberî ile İbnü'l-Arabî de bu görüşü zihab etmişlerdir.

            YEME -İÇME-TEMİZLİK

KIBLEYE YÖNELİK ABDEST BOZMA

Hz. îbn Abbâs ile Abdullah b. Ömer, Eş-Şâbî, İshâk b. Râhûye, İmam Mâlik, Şafiî : Kırda abdest bozarken kıbleye yönelmek haramdır. Fakat evlerde bu­lunan etrafı kapalı helalarda abdest bozarken kıbleye yönelmekte bir sakın­ca yoktur.Ahmed b. Hanbel'den rivayet edilen bir görüş de böyledir. 

            Delilleri ise :  (evlerde abdest bozarken) "Kabe'ye doğru yönelmeyi çirkin gören bir kavim Resûlüllah (s.a.)'in yanında anıldı da "Bu kavmin hakikaten kıbleye yönelmek­ten hoşlanmadığını sanıyorum. Benim abdest bozmak için oturduğum yeri kıble cihetine çevirin" buyurdu.İbn Mâce, tahâre 18; Ahmed b. Hanbel VI, 227.

            Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.) ile Mücâhid, Ebû Hanife: Gerek kırda ve gerekse evlerdeki helalarda abdest bozarken kıbleye yönelmek caiz değildir. . Bu görüş Ahmed b. Hanbel ile sahabe ve tabiinin bazı­larından da rivayet olunmuştur. Mâlikî ulemasından İbnu'l-Arâbî de bu gö­rüşü tercih etmiştir.

            Delilleri ise  : "sakın hiç biriniz kıbleye karşı abdest bozmasın” İbn Mâce, tahâre 17. mea­lindeki hadis-i şeriftir. Bu ulemâya göre birinci görüşün mesnedini teşkil eden hadisler zayıftır.

            EVCİL EŞŞEK VE KATIR ETİ YENİR Mİ?

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
HAYIR
HAYIR
HAYIR
HAYIR

            Delil:"Resulullah (s.a.s.) Hayber gazasında ehli  eşek etini yasak etti, at etini yemeye izin verdi." (Buhâri, Zebâih, 28; Mey'azi, 38, Nikâh, 21; Müslim, Nikâh, 30; Sayd, 23, 25, 30, 37).

            AT ETİ YENİR Mİ?

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
HAYIR
EVET
HAYIR
EVET

Evet:

Delil:Esma: Biz Rasûlullah (S) zamanında Medine'de iken bey­giri boğazından kestik de onun etini yedik.Buhari,Av:24

Hayır:

Delil:"O, atı, katırı ve eşeği bunlara binmeniz ve süs için yarattı." (Nahl, 16/8)
 "Resulullah at, katır, eşek etini ve azı dişi bulunan her yırtıcı hayvanın etini yasak etti." (Ahmed b. Hanbel, I, 147, 244, 289; IV, 89, 90, 127)

Not: Ebû Yûsuf, İmam Muhammed gibi Hanefi imamlar at etini helâl kabul ederken; İmam Azam Ebû Hanife ile Malik, harama yakın mekruh hükmünü vermiştir.

TİLKİ ETİ YENİR Mİ?

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
HAYIR
EVET
EVET
HAYIR

Not: Şafii mezhebinde; kuvvetli, yırtıcı ve dişlerini silah olarak kullanan bütün hayvanların eti haramdır. Kedi, Köpek, kurt, ayı, fil, domuz, çakal, aslan, kaplan, maymun, baykuş ve benzerleri yenmesi haram olan hayvanlardır. Ön dişleri zayıf olup, bunlarla her hangi bir şeyi parçalama imkanı bulunmayan kirpi ve tilki gibi hayvanların etlerinin yenmesi haram değildir.

            Delil 1: “... işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar...” (A’râf, 7/157)

Burada pis şeyler diye tercüme edilen “el-habîs”in tefsirinde müctehidler ihtilâf etmişlerdir. Bazı müctehidlere göre habîs, Allah ve Rasulü’nün (asm) haram kıldıklarıdır; yani haram oldukları hakkında âyet veya hadis bulunan şeylerdir; bu sebeple haşarât, kurbağa, yengeç, kaplumbağa gibi hayvanlar haram değildir. 

Ebû Hanîfe, Şâfiî gibi müctehidlere göre ise, “habîs”, umumiyetle insanların (veya Kur’an inzâl olduğu sırada Arap toplumunun) tiksindiği, iğrendiği şeylerdir; dolayısıyla yukarıda sayılan canlılar ve benzerleri haramdır. Pislik ve leş yiyen hayvanlar da “habîs”ler içinde değerlendirilmiştir.

Delil 2:  Resulullah“Bütün köpek dişli yırtıcılar ile yırtıcı pençesi olan kuşları yemeyi yasakladı" (Müslim, Sayd 15, 16; Ebû Dâvud, Et’ıme 32; Tirmizî, Sayd 9-11). 

Hanefîler, bu hadiste geçen “sibkâ” kelimesini"et yiyenler" şeklinde anlamışlar ve bu çeşit hayvanları haram saymışlardır.İmam Şâfi ise “insanlara saldıran ve parçalayan” şeklinde anladığı için tilki ve çakalı istisnâ etmiştir. İmam Mâlik, yırtıcılar için haram yerine, mekrûh tabirini kullanmıştır.

TAVŞAN ETİ YENİR Mİ?

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
EVET
EVET
EVET
EVET
HAYIR

            Delil: Enes anlatıyor: “Yürüdük ve Merriz Zebran’dan bir tavşan kaldırdık. Arkadaşlarımız peşinden koştular ve sonunda yakalamaktan aciz kaldılar. Bu sefer ben koştum, yetiştim ve yakaladım. Onu babalığım Ebu Talha’ya getirdim. O, tavşanı keskin bir taşla kesti. Budunu benimle Resulullah’a gönderdi. Resulullah onu yedi.” (Buhari Sayd / Müslim sayd / Ebu Davud, Et’ime / Tirmizi, Et’ime)

Delil : “Bir adam bir tavşan avlar ve Abdullah bin Ömer’e gelir. Ne dersiniz tavşanın eti yenir mi, diye sorar. Abdullah: ‘Resulullah’a da tavşan getirilmiştir. Ben de o esnada yanında oturuyordum. Ondan ne yedi ne de onun yenmesini yasakladı. Tavşanın hayız gördüğüne inanıyordu.’ dedi.”(Ebu Davud, Et’ime)

Hz. Ali’den (a.s.) şöyle nakledilmiştir: Resulullah’tan (s.a.a.v.) meshedilmişlerin ne olduğunu sorduğumda, şöyle buyurdu: “Bunların sayısı on üçtür ve şunlardan ibarettir: Fil, ayı, domuz, maymun, yılan balığı, kertenkele, yarasa, lavra, akrep, fare, karga, örümcek ve tavşan” (Vesail-üş Şia, c.16, s317)

İmam Musa Kazım’dan (a.s.) şöyle nakledilmiştir: “Mesh edilmişler(Mesh, insanın Allah tarafından hayvan şekline dönüştürülmesidir.) on üçtür: Bunlar fil, ayı, tavşan, akrep, kertenkele, örümcek, lavra, yılan balığı, yarasa, maymun, karga, fare, domuzdur. Tavşan; hayız, cenabet vb. şeylerden gusül edip temizlenmeyen bir kadındı.” (Yani o kadın tavşan şekline dönüşmüştür.) (Vesail-üş Şia, c.16, s.317)

            İmam Cafer-i Sadık (a.s.): “Allah ve Resulü mesh olmuş bütün hayvanları haram kılmıştır.” ( El-Kafi, c.6, s.247)

NOT: Tavşan eti yemeyenlerin delilleri 4 başlıkta toplanabilir: İlgili hadisler bulunmaktadır. Pençesi olan hayvan etinin yenilmesinin haram olduğuna dair hadisler, Tavşanın da toynak ve tırnak yerine pençesi bulunmaktadır, Ayrıca tavşan mesh olunmuş hayvanlardandır. Mesh olunmuş hayvanların yenilmesi de haramdır.

KELER  (büyük kertenkele) ETİ YENİR Mİ?

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
HAYIR
EVET
HAYIR
EVET

Deliller:

Hayır diyenlerin delili:

A'raf sûresi 157. âyette geçen şu cümleyi delil olarak seçmişlerdir: "Onlara temiz, iyi faydalı şeyleri helâl kılar. Habâisi (her türlü murdar, kötü, zararlı şeyleri) haram kılar."

Hadis: "Rasûlullah (s.a) keler etini yemeyi yasaklamıştır." Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/422

Evet diyenlerin delili:

Pey­gamber (S) keşten ve tereyağından birer parça yedi de, istek duymadığı için kelerlerden yemeyi terketti .Yine İbn Abbâs şöyle demiştir: Rasûlullah'ın yemek sofrası üze­rinde keler yenilmiştir. Eğer keler (yemek) haram olsaydı, Rasûlul­lah'ın sofrası üzerinde yenilmezdi .Buhari,Hibe:5

KENDİLİĞİNDEN ÖLMÜŞ BALIK YENİR Mİ?

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
HAYIR
EVET
EVET
EVET

 

EVET:

İmam Malik, İmam Şafii, İmam Ahmed, Ebu Sevr, Ata b. Ebî Rabah, Hz. Ebu Bekir , Ebu Eyyub el-Ansarî,Mekhul, İbrahim, Nehaî gibi alimler ölüsü su üzerine çıkmış/yüzen balığı yemeyi caiz görmüşlerdir.

Delil:

"Hem kendinize hem de yolculara bir geçimlik olmak üzere deniz avı ve onu yemek, size helâl kılındı" (Maide, 96)

            Bu âyet-i keri¬me deniz hayvanlarının insanlar tarafından avlanarak yakalananlarını içerisine aldığı gibi kendiliğinden ölerek insanların eline geçeni de kapsamına almaktadır.

            Sünnetten delilleri ise, "Bize iki ölü (hayvan) helâl kalındı: Birisi balık, diğeri çekirge" mealindeki hadis-i şerif ile, "Denizin suyu temiz, ölüsü helâldir" mealindeki hadis-i şeriftir.(bk. V. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 3/680).

            HAYIR:

İbn Abbas, Hz. Cabir, İmam-ı Azam, Cabir b. Zeyd ve Tavus gibi alimler bunu mekruh görmüşlerdir

Delil: 

Hz. cabir’den nakledilen rivayet göre, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Denizin sahile attığı veya deniz sularının kendiliğinden geri çek¬ilmesiyle açıkta kalan şeyleri yiyiniz. (Fakat) denizde (kendiliğinden zahiri bir sebep olmaksızın ölüp de) su yüzüne çıkan şeyleri yemeyiniz”(Ebu Davud, Atime, 36/h. no: 3815).

GİYİM -KUŞAM

BIYIK
Hadis: "Bıyıkları kısaltın (bazı hadislerde  kazıyın ) sakalı uzatın"Buhari ,libas:64 ; Muslım ,Taharet:53

İmam-ı Azam ,Ebû Yusuf' ,Tahâvî : Bıyıkları kesmek iyi ise de kökünden tı­raş etmek sünnettir, kırpmaktan yani kısaltmaktan daha iyidir.

Mâlikler ise, bıyıkları, kökünden kazımayı uygun görmemişlerdir.
Bıyıkları kesmekten maksat, üst dudaklarını kırmızısı görününceye ka­dar, sarkan kısımları kesmektir. İmam Mâlik, "Bıyıklarım kesenlerin tazir edileceklerini bunun bir bid'at olduğunu" söylemiştir.

Şafii Mezhebinde de: esas olan üst dudağın üzerinden sarkan kısımları kesmektir.

Delil: Hadis-i şeriflerde bazan "kazıyınız" bazan da "kesiniz" tabir­leri geçmekte, bunun ikisiyle de amel edilebilmektedir. Nitekim Hanefi ule­masının da görüşü budur. Hanefîlerden bazıları ve İbn Hazm, bıyığı kesmek farzdır, demişlerdir. Delil olarak da "Kim bıyığını kesmezse bizden değildir" Tirmizî, edeb 16; Nesâî tahâre 12; Ziyne 2; Ahmed b. Hanbel IV, 36, 368, V, 410. hadisini göstermişlerdir.

SAKAL

Hanefilere göre: Hanefî mezhebinin görüşleri Durrü'l-Muhtar'aa şöyle zikrolunmaktadır: "Erkeklere sakal kesmek haramdır"

Hidâye şerhi Nihâye'de sakalın bir tutamdan fazlasının kesilmesinin vacip olduğu zikrolunmaktadır. Fethü'l-Kadîr'de ise, şu bilgiler verilmektedir. "Kadınlaşan erkeklerin ve bazı mağriblilerin yaptığı gibi sakalın bir tutamdan az bırakılmasını hiç bir âlim, "sünnet yerine geldi" şeklinde mutalea etme­miştir. Sakalın tamamen kesilmesini ise fukahanın cumhuru ruhsat kabul et­memiştir."

Malikî mezhebinde de sakal kesmek haramdır. Eğer sakalı kısaltmak çirkinlik meydana getiriyorsa, kısaltmak da haram olur.

Şafii mezhebinden imam Nevevî ve îmam Râfîî, sakalı traş etmenin mek­ruh olduğundan bahsederler. Fakat bazı fukahâ, "imam Şafii'nin el-Umm isimli eserinde haram olduğuna dair açık ifâdesinin bulunması bu iki âlimin verdikleri hükme ters düşmektedir" demişlerdir. Ancak Şafiî fukahasının bu iki yetkili imamının görüşlerine, başka bir görüş tercih edilemiyeceğinden, mezheb içinde şeyhayn lâkabı ile tanınan bu iki imamın görüşüne göre, Şafiî Mezhebi'nde sakal kesmek mekruhtur.

Hanbelîlere göre de sakal kesmek haramdır.  Hanbelî imamlara ait başka görüşler de vardır.      Çoğunluk Haram der.

ÖLÜ - CENAZE

ÖLEN KADININ SAÇI

Şafiî, Ahmed ibn Hanbel, İshâk ibn Râhûye :Kadın cenazesinin saçının üç bukle yapılıp arkasına bırakılmalı.

Delil:

İbn Atıyye: Biz peygamberin kızını yıkayacağımız sırada saç örgülerini çöz­dük. Sonra başını yıkadık, sonra da saçları üç bukle yaptık. Buhari,cenazeler:13
Bunu Peygamber'in işaretiyle yapmış olması da muhtemeldir.

Hanefîler :Saçların iki bölük yapılıp cena­zenin göğsüne ve gömleğinin üstüne konulması içtihadında bulunmuşlardır. Hanefîler'ce saçı tarakla tarayıp arkaya atmaya luzûm yoktur.

Delil:Hadîste görülen Ümmü Atiyye'nin kendi yaptıklarını haber vermesinden ibarettir.İhtimâl üzerine hüküm bina edilemiyeceği  şer'î bir esastır. 


Kaynak: http://islamdamezhepler.blogspot.com.tr/p/ihtilafli-konular.html