İHTİLAFLI
KONULAR genel
Ayetlerin
bir çoğu yoruma açıktır. Hadis-i şerifler ise bazen Kur’an ile bazen diğer
hadislerle bazen de kendi içinde çelişkili gözükür. Bu gibi yerlerde yorum
yapmak ve sağlıklı sonuçlara varmak derin bilgi gerektirir. Bu konular görüş
ayrılığına ve mezheplerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Mezhep
imamları kendi yorumlarının dini metinlere karıştırılmaması için gerekeni
yapmışlardır. Ebû Yusuf ve Hasan bin Ziyad Ebû Hanifenin şu sözünü
nakletmişlerdir. “Bizim bu ilmimiz bir görüştür. O, gücümüze göre vardigimiz en
güzel görüştür. Kim bundan güzelini getirirse kabul ederiz.”
Ma’n bin
İsa el-Kazzaz demiştir ki, İmam Malik’ten şunu işittim; “Ben sadece bir
insanım, hata yaptığım da olur doğruyu bulduğum da. Görüşüm üzerinde düşünün,
kitap ve sünnete uygun olanını alın, kitap ve sünnete uygun olmayanını
bırakın.”(I’lam 1-75)
İmam
Malik sık sık şöyle söylerdi: “Bizimkisi bir zandan ibarettir. Kesin bir
kanaate varamayız.”(I’lam 1-76)
Ahmed bin
Hanbel’den şu söz rivayet edilmiştir: “Şafiî’nin görüşü, Malik’in görüşü, Ebu
Hanife’nin görüşü, bunlarin hepsi bana göre bir görüştür ve benim yanimda ayni
degerdedir. Delil sadece nakiller (Kitap, Sünnet ve Icma) dir.” (I’lam, 1-79)
Onların
bu açık ve net ifadelerine rağmen onlardan sonra gelenler, onlara ait görüş ve
fetvaları Kitap ve Sünnetin yerine koymuşlardır.
MUHKEM -
MUTEŞABİH AYETLER NELER?
Ki sana
bu kitabı indirdi. Onun bazı ayetleri kesin anlamlıdır (muhkem), ki bunlar
kitabın özüdür. Diğerleri de benzer anlamlıdır (müteşabih). Kalplerinde
hastalık bulunanlar, insanları şaşırtmak ve farklı anlam vermek için benzer
anlamlı olanlarının ardına düşerler. Onların gerçek anlamını ise kimse bilmez,
ancak istisnadır ALLAH ve derin bilgiye sahip olanlar "Ona inandık, hepsi
Rabbimiz katındandır," derler. Akıl ve anlayış sahiplerinden başkası öğüt
almaz. (Ali İmran - 7)
Muhkem
âyetler:
Alimlerin,
tevillerini bilebildikleri, mânâlarını anladıkları ve tefsir edebildikleri
âyetlerdir.
Müteşabih
âyetler ise hiçbir kimsenin bilmeye imkân bulamadığı,
bilgileri ancak Allahın nezdinde bulunan âyetlerdir.
Mesela: Meryemoğlu
İsanın gelme vakti, güneşin doğudan batma zamanı, kıyametin kopma anı ve
dünyanın yok olma zamanına işaret eden âyetler bu türdendir.Çünkü bunların
vakitlerini Ancak Allah teala bilmektedir.
Taberi
diyor ki: Muhkem ve müteşabih âyetler hakkında zikredilen bu görüşler arasında,
muhkem ve müteşabihin te'viline en yakın olan görüş, Cabir b. Abdullahtan
nakledilen yukarıdaki görüştür. Zira Allah teala, Peygamberi Muhammed (s.a.v.)
e indirmiş olduğu bütün âyetlerini, ona ve ümmetine bir açıklama ve bütün
âlemlere bir yol gösterici olarak indirmiştir. Kur'anın içinde insanların
muhtaç olmadıkları âyetlerin bulunması veya muhtaç oldukları hakle mânâlarını
bilmeye imkânları bulunmayan bir kısım âyetlerin bulunması asla caiz görülemez.
Madem ki durum böyledir, o halde Kur'an-ı Kerimde bulunan bütün âyetlere,
Allanın kulları muhtaçtırlar. O âyetleri anlamak zorundadırlar. Ancak, bu
âyetlerin bazılarını anlamak kolaydır diğer bir kısım âyetler vardır ki onların
mânâlarından bir çok yönlerini anlamaya insanların ihtiyaçları var iken yine o
mânâların bazı yönlerini anlamaya insanların ihtiyaçları yoktur.
Mesela
şu âyet-i kerime bu kabildendir. "...Rabbinin alâmetlerinden bir kısmının
geldiği gün, daha önce inanmamış veya imanıyla bir iyilik kazanmamış olan bir
nefse, iman fayda vermeyecektir.”
Bu
âyet-i kerimede. Allanın hangi alâmetleri geldiği zaman kişinin iman etmesinin
fayda vermeyeceği beyan edilmemektedir. Kulların, mücerred akıllanyla bunu
bilmeye imkânları yoktur.
Bu
nedenle Resulullah, geldiği takdirde iman etmenin artık fayda vermeyeceği
alâmetin, güneşin batıdan doğması alameti olduğunu beyan etmiştir. Burada
kulların bilmeye muhtaç oldukları mânâ, tevbenin fayda verdiği vaktin sıfatını
bilmeleridir. Resulullah da bunu açıklamıştır. Burada kulların, tevbenin fayda
vermeyeceği zamanı, yılı, ayı ve günleriyle sınırlandırılmış olmaya ihtiyaçlan
olmadığından Allah teala onlara bu gibi zamanlan bildirmemiş, Resulullah da
onlara açıklamamıştır.
İşte
Allah tealanın, âyetlerin mânâlarından kendi nezdinde saklı tuttuğu ve
kullarana öğretmediği mânânalar bu gibi mânâlardır. Yahudiler de, mukattaa
harfler ve bu gibi mânâları bilmeye çalıştıklanndan Allah teala, onlara bu gibi
mânâları bilemeyeceklerini ve bunları ancak kendisinin bildiğini beyan
etmiştir.
Müteşabih
olan âyetler daha önce zikrettiğimiz gibi İsa’nın inmesini
belirten, güneşin batıdan doğmasını bildiren, kıyametin kopacağını haber veren
vb. âyetlerdir. Bunların ifade ettikleri vakitlerin ne zaman geleceği
bilinmemektedir. Bunların bilgisi ancak Allaha aittir. Bunların dışında
bulunan bütün âyetler ise muhkemdir.
Muhkem
âyetler, ya herkesin anlayabileceği şekilde açık ve seçiktirler
veya birçok şekilde tefsir edebilebilecek mahiyettedirler. Bu mânâlan ya bizzat
Allah teala açıklamıştır veya Hz. Muhammed, onları ümmetine izah etmiştir. Bu
itibarla bunların mânâları , ümmetin âlimlerine gizli kalmamıştır.
Ayet-i kerimede "Muhkem
âyetler, kitabın anasıdır (esasıdır)" demektedir .
"Kitabın
anasıdır" denmesinin sebebi farzların, cezaların ve diğer hükümlerin
onların içinde olmasındandır.
"Kalblerinde
haktan sapma duygusu bulunanlar, uydurdukları ve bid'at olarak icadettikleri
şeyleri tasdik ettirmek için kitabın âyetlerinden çeşitli şekillerde
yorumlanabilecek olanlarına uyarlar ki söylediklerine delil olsun ve
ortaya bir şüphe atmış olsunlar.”
DARUL HARP,
DARUL İSLAM NERESİDİR?
Bu konu
sonradan islam litaretürüne girmiş bir konudur. Görüşler şöyledir:
HANEFİ: Düşman istilası ile birlikte şirk ahkâmını uygulanması,
Başka bir Dârü'l-Harb'e bitişik olması, Emniyet içinde olan bir müslüman veya zımmî kalmamış olması
ŞAFİİ: Şafii
ulemasından İbn-u Hacer-il Heytemi şöyle diyor:“Bir kere bir darın
Daru'l islam olduğuna hükmedildikten sonra, artık o dar mutlak olarak
darul küfür olmaz”
Şafii
ulemasından El-Buceyremi şöyle diyor: “Darul küfür'den murad;
küffarın sulh ve cizye olmaksızın ve daha önce darul islam olmadan
istilaları altında bulunan ülkedir. Bunun dışında kalan yerler ise darul
islamdır."
MALİKİ: Malikiler
Müslümanların islam dininin şeairlerini ikame edip edemediklerini
temel kıstas kabul etmişlerdir. Maliki mezhebine göre gerek siyasi ve gerekse
hukuki olarak islamın hakimiyeti dışında kalan beldeler darul
harbtirler.
Maliki
ulemasından Ed-Dusuki şöyle diyor: “Darul islam, içerisinde
islami şeairler ikame edildikçe darul harbe dönüşmez”
HANBELİ: Hanbeli Allame
ibnu Muflih şöyle diyor: “Ahkamul müsliminin galip olduğu her dar, darul
islamdır. Yine ahkamul küffarın galip olduğu her dar da, darul küfürdür. Bu iki
darın dışında dar yoktur.
DÜŞMAN
DİYARINA KURAN İLE SEFER YAPILIR MI?
Ebû
Hanife’ye göre asker, vaziyetten ve Mushaf’ın bir hakarete
uğramayacağından emin olursa, Mushaf götürmesi câizdir. Rasûlullah'm Mushaf'la
seferden nehyetmesi umûmî ve her hâli şâmil değildir. Buradaki nehiy, seriyye
hâlindeki çete birliklerine âiddir. Çünkü onların durumu emîn değildir. Mushaf
götürürlerse hakaaret görmesi ihtimâli vardır. Fakat büyük ordu teşekküllerinde
bulunan askerler için durum emîn ve müsâid oldu-i ğundan Mushaf götürmekte be's
yoktur, caizdir.
Delil:
Peygamber ile sahâbîleri Kur'ân'ı biliyor –yâhud Öğretiyor- oldukları hâlde
düşman arazîsine sefer yapmışlardır.Buhari,cihad:128
Mâlikîler,
nehyin umûmî olduğuna ve mutlak sûrette Mushaf
götürmekte kerâhet bulunduğunu söylemektedirler.Delil:Abdullah ibn Umer(R)'den
Rasûlullah(S)'ın, Kur'ân (metni) ile düşman arazîsine sefer edilmesini
nehyettiğini tahdîs etmiştir.Buhari,cihad:128
ŞEHİTLERLE
İLGİLİ HÜKÜMLER
Hanefîler
: Şehidler yıkanmaksızın, kanlı elbiseleriyle
defnedilir, elbiseleri onların kefeni yerine geçer. Üzerindeki silâh ve başka
ağırlıklar alındıktan sonra cenaze namazı kılınarak defnedilir.
Diğer üç
mezhebe göre :Şehidlerin yıkanmasına gerek olmadığı gibi üzerlerine cenaze
namazı kılınmasına da gerek görülmemesi, yine şehidin elde etmiş olduğu
yüksek pâye ile ilgilidir.
HZ. İSA
ÖLDÜ MÜ , GELECEK Mİ , NE ZAMAN?
Ve:
"Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük"
demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve
onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında
anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan
başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler.
(Nisa Suresi – 157)
Yukarıda
kesin olan bir şey varsa o da Hz.İsa’yı Yahudilerin öldürmediğidir.Fakat
Allah onu da tüm insanlar gibi canını alarak katına yükseltmiştir.Allah ölen
herkesin ruhunu kendisine yükseltir.
Âyetlerimizi
yalanlayanlar ve o âyetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara
göklerin kapıları açılmaz. Onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete
de giremezler! Biz suçluları işte böyle cezalandırırız. ( Araf /40)
Fakat yukarıdaki ayete de
belirtildiği gibi inkar edenlere semanın kapısı açılmaz.Tekrar kabir azabına
dönerler.
Hz.
İsa’nın ruhu ise yükseltilerek Rabbine ulaşmıştır.Yani bedenen
değil ruhen tüm Müslümanlar gibi yükselmiştir.
Kur’an’daki iki ayette açıkça Hz.
İsa’nın vefat ettiği bildirilir:
Hani
Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu seni ben vefat
ettireceğim ve seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden
temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne
geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz
şeyde aranızda ben hükmedeceğim. (Al-i İmran Suresi, 55)
"Ben onlara bana emrettiklerinin
dışında hiç bir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de
Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların
üzerinde bir şahidim. Benim (dünya) hayatıma son verdiğinde (tevefa), üzerlerindeki
gözetleyici Sen'din. Sen her şeyin üzerine şahid olansın.” (Maide Suresi – 117)
Tevratta ve ,incilde son peygamberin
geleceği, hatta özellikleri bile yazılıyken inanmamak için son peygamber olarak
İsa'nın tekrar geleceği yalanı uydurulmuştur.Zerdüştlük gibi bazı dinlerde ise
bu inanç Mehdi gelecek şekline dönüşmüştür.
Hz. Hüseyinin şehit edilmesinden
sonraki zamanlarda mehdi ve isanın tekrar gelmesi konusu İslam
düşüncesine de girmiştir.
İsa
aleyhisselamın kıyametten önce tekrar dünyaya geleceğini bildiren bazı hadisler
bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi şöyledir:
“Ruhum
yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryemin oğlu İsa, adil bir
hakem olarak aranıza inecek, haçı kıracak, domuzu öldürecek, cizyeyi
kaldıracak,
İslam’dan
başka şeyi kabul etmeyecektir. Mal o kadar çok olacak ki, kimse dönüp de
bakmayacaktır. Fakat bir secde, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlı
olacaktır.” ( Buhari, Enbiya, 50; Müslim, İman, 71; Tirmizi, Fiten, 54)
Bu ve
bunun gibi hadisler incelendiğinde hepsinin ana teması şudur: İsa ve Mehdi
gelecek, sıkıntı ve buhran içinde bocalayan müslümanları kurtaracaktır. Hatta
başka bir hadiste: “Su kabı su ile dolduğu gibi, yeryüzü barışla dolacaktır.
Din birliği de olacak, artık Allah’tan başkasına tapılmayacaktır.” (İbni Mace,
Fiten, 33) idafesi geçmektedir.
Birçok İslam alimi, bu hadislerin
sadece Kütüb-i Sitte (meşhur altı hadis kitabı)’de yer almalarını yeterli
görmüşlerdir. Bu eserlerin müelliflerinin (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesai,
Tirmizi, İbn Mace) otoriteleri, bu rivayetlerin eleştirilmesinin önünde doğal
bir engel oluşturmuştur.
Bu tür
hadislerin senedleri sahih olsa bile, bu iddialar metin yönünden Kur’an
ile uyuşmamaktadır.
İsa aleyhisselamın kıyametten önce
geleceğine inanmak, bir inanç konusu yapılmıştır. Halbuki bunu iddia eden
alimler, ahad haberle inanç belirlenemeyeceğini söylerler. İsa’nın geleceğini
bildiren hadisler ahad haberlerdir.
PEYGAMBERE
NASIL VE KAÇ KERE SELAVAT GETİRMELİ
Allah ve
melekleri, Peygamber'e çok salevat getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevat
getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin. (Ahzab56)
HANEFİ: Resulullah
sallallahü aleyhi ve sellemin ismini işitenin ömründe bir defa salevat
getirmesi farz, okuyunca, yazınca, söyleyince, işitince ilkinde söylemek vacip,
tekrarında müstehaptır. (Redd-ül-muhtar)
Yani
ömründe bir kere selavat getiren kelimei şehadet gibi bu görevininifa etmiş
sayılır.(cassas)
ŞAFİİ : Her
namazda selavat gereklidir.
NAFİLE İBADETE
BAŞLANDIKTAN SONRA TERK EDİLİRSE
İmam
Şafii (ra) ve İmam Hanbel (ra)'e göre, başlanılan
nafile İbadetler tamamlanmadan terkedilebilir. Yalnız bu nafile ibadet Hac ise
terki caiz değildir, bunun tamamlanması farzdır. Başlanılan İbadet namaz ve
oruç ise tamamlanması farz değil müstahabtır.
İmam Ebu
Hanlfe (ra) ve İmam Malik (ra)'e göre, başlanılan
nafile ibadet yarıda bırakılamaz. Şayet yarıda bırakılırsa bu nafile İbadetin
kaza edilmesi vacibtir.
ALLAH
KIYAMETTE GÖRÜLECEK Mİ?
"O
gün bir takım yüzler parlar, rablerine bakıp" ( kıyamet 22-23)
''O günde
(kıyamette) peygamberlerin velilerin ve müminlerin yüzleri apaydınlıktır.
Rablerine orada hiçbir engel olmaksızın bakıcıdırlar'' (el-İnsân, 75/22-23) .
"O
kâfirler o gün Rablerini görmekten mahrumdur." [Mutaffifin 15]
"Gökteki
şu ayı nasıl net görüyorsanız, [siz müminler Cennette] Rabbinizi, böyle açıkça
göreceksiniz". [Buhari, Müslim, İbni Mace, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İ.
Ahmed, İbni Huzeyme, İbni Hibban]
Ehli
sünnet bu manada Allah'ın apaçık görüleceğini görüleceğini
kabul eder.
Şia ise bu
görünmenin kalp gözü ile olacağını dünya gözü anlamında bir görme olmayacağını
savunur.
Delil: Yukarıdaki
ayetlerin zahirini alarak tefsir edersek, o zaman Allah-u Teala'ya haşa el,
ayak, taht vs. farz etmemiz gerekir, bir çok ayette bu gibi şeyler Allah'a
isnad edilmiştir ki hiçbir müfessir bunların zahirinin kastedildiğini
söylememiştir. Ayetlerden zahiri manalar çıkmaz.
BESMELE
KURANDAN AYET MİDİR?
İmam
Şafii (ra)´nin görüşüne göre besmele, hem Fatiha´dan, hem de diğer surelerin
başından bir ayettir.
Birinci
delil: Ebu Hüreyre (ra)´nin Resulullah (sav)´tan naklettiği şu hadis-i şerife
dayanır: «Siz ´ElhamdülHlahi Rabb l alemin´i besmele İle okuyun. Zira Fatiha
suresi, Kur´anın ve kitabın anası olup yedi defa tekrâr-c lanandır. Besmefe,
Fatiha suresinin ayetlerinden biridir.» [49]
İkinci delil: ibnl Abbas (ra)´ın
nakline göre Resulullah (sav), namaza ´ besmele ile başlardı. [50]
İmam
Malik (ra)´in görüşüne göreyse ne Fatiha´dan bu ayettir,, ne de herhangi bir
surenin başından bir ayettir.
Birinci delil: Hz. Aişe
(rah)´nin: ıResulullah (sav), namaza tekbirle, kıraata da «Elhamdülillah!
Rabbil alemin» ile başlardı.» [muslim-Aişe'den] sözleridir.
İkinci
delil: Buharı ve Müslim´in Enes bin Malik (ra)´ten naklen rivayet ettikleri şu
hadis-i şeriftir: «Ben, Resulullah (sav), Ebu Bekr (ra). Ömer (ra) ve Osman
(ra)´ın arkalarında namaz kıldım. Onlar kıraata yalnız «Elhamdülillâhi Rabbil
alemin» ile başlarlardı.» Müslim´in diğer bir rivayetine göre: «Onlar,
besmeleyi ne kıraatin başında, ne de sonunda okurlardı.» [buhari, muslim -
Enes'den]
İmamı
azam Ebu Hanife (ra)´nln görüşüne göre de Kur´-an-ı kerimden (Neml 21) tam
bir ayettir. Sureleri birbirinden ayırmak İçin gönderilmiştir. Fatiha
suresinden bir ayet değildir.
Birinci
delil: «Biz, besmele nazil olana kadar Surelerin başlangıcını ve
sonunu bilmiyorduk. [ebu davud]
İkinci delil: Ibni Abbas
(ra)´dan rivayet edilen:
«Resulullah
(sav), besmele nazil olana kadar surelerin birbirinden ayırılmosınt
bilmiyordu. Ancak, besmele nazil olunca bildi.» [ebu davud]
AYETİ SÜNNET
NESH EDER Mİ?
İmam
şafii: Hayır , ayeti ancak ayet nesh eder.
Delil: «Biz
neshettiğimiz (hükmünü diğer bir âyetle değiştirdiğimiz) veya unutturduğumuz
(geri bıraktırdığımız) bir ayetin (yerine) ya ondan daha hayırlısını yahut onun
benzerini getiririz»
Cumhur: Evet
Delil:"
Varislere mal vasiyet etmeyiniz " hadisi
MURDAR
HAYVANIN YALNIZ ETİ Mİ YOKSA TÜM FAYDALANIŞ ŞEKİLLERİ Mİ HARAMDIR?
Şafiî mezhebinin
yaygın olan görüşüne göre, bir hayvan öldüğü andan itibaren onun yünü, kılı,
tüyü ve kemiği necis olur. Dolayısıyla bunlardan yararlanmak caiz değildir.
Mâlikî ve
Hanbelî mezheplerine göre, meyte’nin etinden yararlanmak caiz
olmadığı gibi kemiğinden yararlanmak da caiz değildir. Fakat kemiğinin aksine
yünü, kılı ve tüyü ise temizdir; kullanılabilir.
Hanefî mezhebine
göre ise meyte’nin kemiğinden, kılından ve yününden yararlanmakta herhangi bir
sakınca yoktur. Ayet ve hadislere uygun olması açısından bize göre de doğru
olan görüş budur.
KESİLEN
HAYVANIN KARNINDAKİ CENİN YENİR Mİ?
imam-ı
azam Ebu Hanife (ra), cenin etinin yenilmeyeceğine hükmetmiştir. Zira cenin
ölmüştür. Allah (cc), ölen bir hayvan etinin yenilmesini kesin olarak haram
kılmıştır. Eğer hayvanın kesiminden sonra içinden canlı bir cenin (yavru)
çıkarsa, mübarek hayvanlar gibi kesilerek yenir. Kesilmediği takdirde cenin
etinin yenilmesi haramdır.
İmam
Şafiî (ra). İmam Munammed (ra), İmam Yusuf (ra) ise bir
hayvanın kesiminden sonra içinden ölü olarak çıkan cenin etinin yenilmesinin
helal olduğuna hükmederler. Zira onlar, Resulullah (sav)´ın: «Ceninin kesimi,
anasının kesimi iledir» hadisi ile delil getirirler.
Zira
cenin, hayvanın uzuvlarından herhangi bir uzuv gibidir. Uzuvların yenmesi gibi.
cenin eti de yenir.
İmam
Malik (ra)´e göre hayvanın kesiminden sonra, içinden çıkan uenlnln
uzuvları tam ve düzlenmiş ise eti yenir. Eğer araları tamamlanmamış veya
tüylenmemişse yenilmez.
KAÇAN EVCİL
HAYVAN OKLA VEYA BAŞKA BİR ŞEYLE ÖLDÜRÜLSE ETİ YENER Mİ?
İmam
Malik (ra)'e göre böyle vahşileşerek kaçan ehil hayvanın kesimi yine
ehli bir hayvan gibi yapılmalıdır,
İmam
Hanbel (ra), bu hususta, «öyle sanıyorum ki İmam Malik (ra), Rafi bin
Hadic'in rivayet ettiği hadisi iş itme m iştir.» der.
YENİLEBİLİR
DİYENLERİN DELİLİ:
Buharı,
Nesaî ve Ebu Davud, Rafi bin Hadic'ten şöyle rivayet etmişlerdir:
«Bir
yolculukta Resulullah iie birlikte idik. Arkadaşların develerinden bir tanesi
ürktü ve kaçtı. Yanımızda onun arkasından yetişebileceğimiz bir at da yoktu.
İçimizden biri bir ok attı ve deveyi yere düşürdü. Bunun üzerine Resulullah
(sav), «Ehli hayvanlar do vahşiler gibi insanlardan kaçıp uzaklaştılar mı şimdi
atılan ok ile vurulduğu gibi siz de onu atın ve vurun.» buyurdu.»
DOMUZUN
KILINDAN FAYDALANILIR MI?
imam-ı
Azam Ebu Hanife (ra) ile İmam Malik (ra)´e göre, domuz kılının dikişte iğne
yerine kullanılması caizdir.
imam Şafii (ra)´ye göre ise, domuzun
kılından dahi istifade etmek haramdır. Çünkü kıl da, onun bir parçasıdır.
imam Ebu Yusuf (ra)´a göre de, domuz
kılıyla iğne gibi dikiş yapmak veya onu başka türlü kullanmak mekruhtur.
HAMR (ŞARAP)
NEYE DENİR?
İmam-ı
Azam Ebu Hanife (ra)´ye göre, yalnız üzüm şırasından yapılan sarhoş edici
içkiye hamr denir. Üzüm dışındaki şeylerden yapılan sarhoş edici içkiye ise
hamr değil, nebiz (sarhoş edici bir madde) denir. Bu görüş, Küfe alimleri.
Neheî, Sevrî ve Ibn-i Ebi Leyla´nındır.
İmam
Malik (ra), İmam Şafii (ra) ve İmam Ahmed bin Hanbel (ra)´e göreyse hamr;
hurma, üzüm, arpa ve diğer herhangi bir maddeden yapılırsa yapılsın, sarhoş
edici şeylere denir. Bu görüşte bütün muhaddis ve Hicaz alimlerinin görüşüdür.
HÜRMETE SEBEP
OLACAK SÜT EMZİRME NE KADARDIR?
Fakihler,
«Sütten ayrılması da iki yıl (sürmüştür).LOKMAN 14 » âyetine dayanarak hürmete
sebeb olacak emzirme müddetinin iki yıl olduğuna hükmetmişlerdir. Ayrıca,
«Anneler çocuklarını iki bütün yıl emzirirler.» (Bakara: 233) âyetine de
istinad ederler. Bu âyet de gösteriyor ki, süt emme miktarının en çoğu iki sene
dir. Bu görüş cumhurun (Şafii, Maliki ve Hanbeliler) görüşüdür.
Imam-ı Azam Ebu Hanife ise. «Onun bu
taşınması ile sütten kesilmesi (müddeti) otuz aydır.» (Ahkaf: 15) âyetine
dayanarak harama sebeb olacak emme müddetinin iki sene altı ay olduğuna
hükmetmiştir.
İmam-ı Azam (ra)'ın bu görüşüne
talebeleri olan İmam Muhammed (ra) ve Ebu Yusuf (ra) muvafakat etmemişlerdir.
Bunlar da cumhur gibi çocuğun emme müddetinin iki sene olduğuna hükmetmişlerdir.
KURANA
DOKUNMAK
Muhakkak
ki O, gerçekten Kerim olan Kur'ân'dır VAKIA:77
Mahfuz
(korunmuş) olan bir Kitap'tadır (Levhi Mahfuz'dadır).VAKIA:78
O'na,
tahir olanlardan (maddî ve manevî arınanlardan) başkası dokunamaz. VAKIA:79
NOT:
Buradaki dokunulmayacak kuran olarak levhi mahfuzdaki kuran kasdedilmektedir
diye bir görüş vardır.Temiz olanlar da meleklerdir.
Delil
olarak : "O, şerefli ve sâdık yazıcı meleklerin elindeki yüksek, tertemiz
ve çok değerli sahifelerdedir." ABESE:13-16
«Ona tam
bir surette temizlenmiş olanlardan başkası el süremez.» âyeti Mekke'de nazil
olmuştur. İlim ehli bilir ki, Mekke'de nazil olan âyetler fıkhı meselelerle
ilgili değil, iman ve itikadla ilgilidir.
«Mutahharûn»
(temiz yaratılanlar) kelimesi bizim görüşümüze, yani «temiz yaratılmış
meleklerse işaret eder. Eğer burada abdest alanlar kasdedilseydi, «kendisini
temizleyenler» manasındaki «mutetahhirine» kelimesinin kullanılması gerekirdi.
Nitekim bunu, «...Allah hem çok tövbe edenleri sever, hem çok temizlenenleri
(mutatahhirine) sever.» (Bakara: 222) âyeti de teyid etmektedir.
KURAN OKURKEN SESİ GÜZELLEŞTİRMEK
Maliki ve
Hanbelilerln görüşü: Kur'an-ı kerimi sesi güzelleştirerek
okumak mekruhtur. Bu görüş, Said bin Müseyyib (ra), Said bin Cü-beyr (ra),
Kasım bin Muhammed (ra), Hasan-ı Basrî (ra), İbrahim Nehai (ra) ve İbni Şirin
(ra)'den de nakledilmiştir.
Hanefi ve Şafülerin görüşü
: Kur'an-ı kerimi sesi güzelleştirerek okumak caizdir. Bu görüş, Ömer
bin Hattab (ra), İbni Abbas (ra), ibni Mes'ud (ra), Abdurrahman bin Esved bin
Zeyd (ra)'den de nakledilmiştir. Müfessirlerden Taberî ile İbnü'l-Arabî de bu
görüşü zihab etmişlerdir.
YEME
-İÇME-TEMİZLİK
KIBLEYE
YÖNELİK ABDEST BOZMA
Hz. îbn
Abbâs ile Abdullah b. Ömer, Eş-Şâbî, İshâk b. Râhûye, İmam Mâlik, Şafiî : Kırda
abdest bozarken kıbleye yönelmek haramdır. Fakat evlerde bulunan etrafı kapalı
helalarda abdest bozarken kıbleye yönelmekte bir sakınca yoktur.Ahmed b.
Hanbel'den rivayet edilen bir görüş de böyledir.
Delilleri ise : (evlerde
abdest bozarken) "Kabe'ye doğru yönelmeyi çirkin gören bir kavim
Resûlüllah (s.a.)'in yanında anıldı da "Bu kavmin hakikaten kıbleye
yönelmekten hoşlanmadığını sanıyorum. Benim abdest bozmak için oturduğum yeri
kıble cihetine çevirin" buyurdu.İbn Mâce, tahâre 18; Ahmed b. Hanbel VI,
227.
Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.) ile
Mücâhid, Ebû Hanife: Gerek kırda ve gerekse evlerdeki helalarda abdest
bozarken kıbleye yönelmek caiz değildir. . Bu görüş Ahmed b. Hanbel ile sahabe
ve tabiinin bazılarından da rivayet olunmuştur. Mâlikî ulemasından
İbnu'l-Arâbî de bu görüşü tercih etmiştir.
Delilleri ise :
"sakın hiç biriniz kıbleye karşı abdest bozmasın” İbn Mâce, tahâre 17. mealindeki
hadis-i şeriftir. Bu ulemâya göre birinci görüşün mesnedini teşkil eden
hadisler zayıftır.
EVCİL EŞŞEK
VE KATIR ETİ YENİR Mİ?
HANEFİ
|
ŞAFİİ
|
MALİKİ
|
HANBELİ
|
CAFERİ
|
HAYIR
|
HAYIR
|
HAYIR
|
HAYIR
|
Delil:"Resulullah
(s.a.s.) Hayber gazasında ehli eşek etini yasak etti, at etini yemeye
izin verdi." (Buhâri, Zebâih, 28; Mey'azi, 38, Nikâh, 21; Müslim, Nikâh,
30; Sayd, 23, 25, 30, 37).
AT ETİ YENİR
Mİ?
HANEFİ
|
ŞAFİİ
|
MALİKİ
|
HANBELİ
|
CAFERİ
|
HAYIR
|
EVET
|
HAYIR
|
EVET
|
Evet:
Delil:Esma: Biz
Rasûlullah (S) zamanında Medine'de iken beygiri boğazından kestik de onun
etini yedik.Buhari,Av:24
Hayır:
Delil:"O,
atı, katırı ve eşeği bunlara binmeniz ve süs için yarattı." (Nahl,
16/8)
"Resulullah at, katır, eşek etini ve azı dişi bulunan her yırtıcı hayvanın etini yasak etti." (Ahmed b. Hanbel, I, 147, 244, 289; IV, 89, 90, 127)
"Resulullah at, katır, eşek etini ve azı dişi bulunan her yırtıcı hayvanın etini yasak etti." (Ahmed b. Hanbel, I, 147, 244, 289; IV, 89, 90, 127)
Not: Ebû
Yûsuf, İmam Muhammed gibi Hanefi imamlar at etini helâl kabul ederken; İmam
Azam Ebû Hanife ile Malik, harama yakın mekruh hükmünü vermiştir.
TİLKİ ETİ
YENİR Mİ?
HANEFİ
|
ŞAFİİ
|
MALİKİ
|
HANBELİ
|
CAFERİ
|
HAYIR
|
EVET
|
EVET
|
HAYIR
|
Not: Şafii
mezhebinde; kuvvetli, yırtıcı ve dişlerini silah olarak kullanan bütün
hayvanların eti haramdır. Kedi, Köpek, kurt, ayı, fil, domuz, çakal, aslan,
kaplan, maymun, baykuş ve benzerleri yenmesi haram olan hayvanlardır. Ön
dişleri zayıf olup, bunlarla her hangi bir şeyi parçalama imkanı bulunmayan
kirpi ve tilki gibi hayvanların etlerinin yenmesi haram değildir.
Delil 1: “... işte o
Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz
şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar...” (A’râf, 7/157)
Burada
pis şeyler diye tercüme edilen “el-habîs”in tefsirinde müctehidler ihtilâf
etmişlerdir. Bazı müctehidlere göre habîs, Allah ve Rasulü’nün (asm) haram
kıldıklarıdır; yani haram oldukları hakkında âyet veya hadis bulunan şeylerdir;
bu sebeple haşarât, kurbağa, yengeç, kaplumbağa gibi hayvanlar haram
değildir.
Ebû
Hanîfe, Şâfiî gibi müctehidlere göre ise, “habîs”, umumiyetle insanların (veya
Kur’an inzâl olduğu sırada Arap toplumunun) tiksindiği, iğrendiği şeylerdir;
dolayısıyla yukarıda sayılan canlılar ve benzerleri haramdır. Pislik ve leş
yiyen hayvanlar da “habîs”ler içinde değerlendirilmiştir.
Delil 2: Resulullah“Bütün
köpek dişli yırtıcılar ile yırtıcı pençesi olan kuşları yemeyi yasakladı"
(Müslim, Sayd 15, 16; Ebû Dâvud, Et’ıme 32; Tirmizî, Sayd 9-11).
Hanefîler,
bu hadiste geçen “sibkâ” kelimesini"et yiyenler" şeklinde anlamışlar
ve bu çeşit hayvanları haram saymışlardır.İmam Şâfi ise “insanlara saldıran ve
parçalayan” şeklinde anladığı için tilki ve çakalı istisnâ etmiştir. İmam
Mâlik, yırtıcılar için haram yerine, mekrûh tabirini kullanmıştır.
TAVŞAN ETİ
YENİR Mİ?
HANEFİ
|
ŞAFİİ
|
MALİKİ
|
HANBELİ
|
CAFERİ
|
EVET
|
EVET
|
EVET
|
EVET
|
HAYIR
|
Delil: Enes anlatıyor:
“Yürüdük ve Merriz Zebran’dan bir tavşan kaldırdık. Arkadaşlarımız peşinden
koştular ve sonunda yakalamaktan aciz kaldılar. Bu sefer ben koştum, yetiştim
ve yakaladım. Onu babalığım Ebu Talha’ya getirdim. O, tavşanı keskin bir taşla
kesti. Budunu benimle Resulullah’a gönderdi. Resulullah onu yedi.” (Buhari Sayd
/ Müslim sayd / Ebu Davud, Et’ime / Tirmizi, Et’ime)
Delil : “Bir adam
bir tavşan avlar ve Abdullah bin Ömer’e gelir. Ne dersiniz tavşanın eti yenir
mi, diye sorar. Abdullah: ‘Resulullah’a da tavşan getirilmiştir. Ben de o
esnada yanında oturuyordum. Ondan ne yedi ne de onun yenmesini yasakladı.
Tavşanın hayız gördüğüne inanıyordu.’ dedi.”(Ebu Davud, Et’ime)
Hz.
Ali’den (a.s.) şöyle nakledilmiştir: Resulullah’tan (s.a.a.v.) meshedilmişlerin
ne olduğunu sorduğumda, şöyle buyurdu: “Bunların sayısı on üçtür ve şunlardan
ibarettir: Fil, ayı, domuz, maymun, yılan balığı, kertenkele, yarasa, lavra,
akrep, fare, karga, örümcek ve tavşan” (Vesail-üş Şia, c.16, s317)
İmam Musa
Kazım’dan (a.s.) şöyle nakledilmiştir: “Mesh edilmişler(Mesh, insanın Allah
tarafından hayvan şekline dönüştürülmesidir.) on üçtür: Bunlar fil, ayı,
tavşan, akrep, kertenkele, örümcek, lavra, yılan balığı, yarasa, maymun, karga,
fare, domuzdur. Tavşan; hayız, cenabet vb. şeylerden gusül edip temizlenmeyen
bir kadındı.” (Yani o kadın tavşan şekline dönüşmüştür.) (Vesail-üş Şia, c.16,
s.317)
İmam Cafer-i Sadık (a.s.): “Allah ve
Resulü mesh olmuş bütün hayvanları haram kılmıştır.” ( El-Kafi, c.6, s.247)
NOT: Tavşan eti yemeyenlerin delilleri 4 başlıkta toplanabilir: İlgili hadisler
bulunmaktadır. Pençesi olan hayvan etinin yenilmesinin haram olduğuna dair
hadisler, Tavşanın da toynak ve tırnak yerine pençesi bulunmaktadır, Ayrıca
tavşan mesh olunmuş hayvanlardandır. Mesh olunmuş hayvanların yenilmesi de
haramdır.
KELER
(büyük kertenkele) ETİ YENİR Mİ?
HANEFİ
|
ŞAFİİ
|
MALİKİ
|
HANBELİ
|
CAFERİ
|
HAYIR
|
EVET
|
HAYIR
|
EVET
|
Deliller:
Hayır
diyenlerin delili:
A'raf
sûresi 157. âyette geçen şu cümleyi delil olarak seçmişlerdir: "Onlara
temiz, iyi faydalı şeyleri helâl kılar. Habâisi (her türlü murdar, kötü,
zararlı şeyleri) haram kılar."
Hadis:
"Rasûlullah (s.a) keler etini yemeyi yasaklamıştır." Sünen-i Ebu
Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 13/422
Evet
diyenlerin delili:
Peygamber
(S) keşten ve tereyağından birer parça yedi de, istek duymadığı için
kelerlerden yemeyi terketti .Yine İbn Abbâs şöyle demiştir: Rasûlullah'ın yemek
sofrası üzerinde keler yenilmiştir. Eğer keler (yemek) haram olsaydı, Rasûlullah'ın
sofrası üzerinde yenilmezdi .Buhari,Hibe:5
KENDİLİĞİNDEN
ÖLMÜŞ BALIK YENİR Mİ?
HANEFİ
|
ŞAFİİ
|
MALİKİ
|
HANBELİ
|
CAFERİ
|
HAYIR
|
EVET
|
EVET
|
EVET
|
EVET:
İmam
Malik, İmam Şafii, İmam Ahmed, Ebu Sevr, Ata b. Ebî Rabah, Hz. Ebu Bekir , Ebu
Eyyub el-Ansarî,Mekhul, İbrahim, Nehaî gibi
alimler ölüsü su üzerine çıkmış/yüzen balığı yemeyi caiz görmüşlerdir.
Delil:
"Hem
kendinize hem de yolculara bir geçimlik olmak üzere deniz avı ve onu yemek,
size helâl kılındı" (Maide,
96)
Bu âyet-i keri¬me deniz hayvanlarının
insanlar tarafından avlanarak yakalananlarını içerisine aldığı gibi
kendiliğinden ölerek insanların eline geçeni de kapsamına almaktadır.
Sünnetten delilleri ise,
"Bize iki ölü (hayvan) helâl kalındı: Birisi balık, diğeri çekirge"
mealindeki hadis-i şerif ile, "Denizin suyu temiz, ölüsü
helâldir" mealindeki hadis-i şeriftir.(bk. V. Zuhaylî,
el-Fıkhu’l-İslamî, 3/680).
HAYIR:
İbn
Abbas, Hz. Cabir, İmam-ı Azam, Cabir b. Zeyd ve Tavus gibi
alimler bunu mekruh görmüşlerdir
Delil:
Hz.
cabir’den nakledilen rivayet göre, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Denizin
sahile attığı veya deniz sularının kendiliğinden geri çek¬ilmesiyle açıkta
kalan şeyleri yiyiniz. (Fakat) denizde (kendiliğinden zahiri bir sebep
olmaksızın ölüp de) su yüzüne çıkan şeyleri yemeyiniz”(Ebu Davud, Atime, 36/h. no:
3815).
GİYİM -KUŞAM
BIYIK
Hadis: "Bıyıkları kısaltın (bazı hadislerde kazıyın ) sakalı uzatın"Buhari ,libas:64 ; Muslım ,Taharet:53
Hadis: "Bıyıkları kısaltın (bazı hadislerde kazıyın ) sakalı uzatın"Buhari ,libas:64 ; Muslım ,Taharet:53
İmam-ı
Azam ,Ebû Yusuf' ,Tahâvî : Bıyıkları kesmek iyi ise de kökünden tıraş
etmek sünnettir, kırpmaktan yani kısaltmaktan daha iyidir.
Mâlikler
ise, bıyıkları, kökünden kazımayı uygun görmemişlerdir.
Bıyıkları kesmekten maksat, üst dudaklarını kırmızısı görününceye kadar, sarkan kısımları kesmektir. İmam Mâlik, "Bıyıklarım kesenlerin tazir edileceklerini bunun bir bid'at olduğunu" söylemiştir.
Bıyıkları kesmekten maksat, üst dudaklarını kırmızısı görününceye kadar, sarkan kısımları kesmektir. İmam Mâlik, "Bıyıklarım kesenlerin tazir edileceklerini bunun bir bid'at olduğunu" söylemiştir.
Şafii
Mezhebinde de: esas olan üst dudağın üzerinden sarkan kısımları
kesmektir.
Delil: Hadis-i
şeriflerde bazan "kazıyınız" bazan da "kesiniz" tabirleri
geçmekte, bunun ikisiyle de amel edilebilmektedir. Nitekim Hanefi ulemasının
da görüşü budur. Hanefîlerden bazıları ve İbn Hazm, bıyığı kesmek farzdır,
demişlerdir. Delil olarak da "Kim bıyığını kesmezse bizden
değildir" Tirmizî, edeb 16; Nesâî tahâre 12; Ziyne 2; Ahmed b. Hanbel
IV, 36, 368, V, 410. hadisini göstermişlerdir.
SAKAL
Hanefilere
göre: Hanefî mezhebinin görüşleri Durrü'l-Muhtar'aa şöyle
zikrolunmaktadır: "Erkeklere sakal kesmek haramdır"
Hidâye
şerhi Nihâye'de sakalın bir tutamdan fazlasının kesilmesinin vacip olduğu
zikrolunmaktadır. Fethü'l-Kadîr'de ise, şu bilgiler verilmektedir.
"Kadınlaşan erkeklerin ve bazı mağriblilerin yaptığı gibi sakalın bir
tutamdan az bırakılmasını hiç bir âlim, "sünnet yerine geldi"
şeklinde mutalea etmemiştir. Sakalın tamamen kesilmesini ise fukahanın cumhuru
ruhsat kabul etmemiştir."
Malikî
mezhebinde de sakal kesmek haramdır. Eğer sakalı kısaltmak
çirkinlik meydana getiriyorsa, kısaltmak da haram olur.
Şafii
mezhebinden imam Nevevî ve îmam Râfîî, sakalı
traş etmenin mekruh olduğundan bahsederler. Fakat bazı fukahâ, "imam
Şafii'nin el-Umm isimli eserinde haram olduğuna dair açık ifâdesinin
bulunması bu iki âlimin verdikleri hükme ters düşmektedir" demişlerdir.
Ancak Şafiî fukahasının bu iki yetkili imamının görüşlerine, başka bir görüş
tercih edilemiyeceğinden, mezheb içinde şeyhayn lâkabı ile tanınan bu iki
imamın görüşüne göre, Şafiî Mezhebi'nde sakal kesmek mekruhtur.
Hanbelîlere
göre de sakal kesmek haramdır. Hanbelî imamlara ait başka
görüşler de vardır. Çoğunluk Haram
der.
ÖLÜ - CENAZE
ÖLEN KADININ
SAÇI
Şafiî,
Ahmed ibn Hanbel, İshâk ibn Râhûye :Kadın
cenazesinin saçının üç bukle yapılıp arkasına bırakılmalı.
Delil:
İbn
Atıyye: Biz peygamberin kızını yıkayacağımız sırada saç örgülerini çözdük.
Sonra başını yıkadık, sonra da saçları üç bukle yaptık. Buhari,cenazeler:13
Bunu Peygamber'in işaretiyle yapmış olması da muhtemeldir.
Bunu Peygamber'in işaretiyle yapmış olması da muhtemeldir.
Hanefîler
:Saçların iki bölük yapılıp cenazenin göğsüne ve
gömleğinin üstüne konulması içtihadında bulunmuşlardır. Hanefîler'ce saçı
tarakla tarayıp arkaya atmaya luzûm yoktur.
Delil:Hadîste
görülen Ümmü Atiyye'nin kendi yaptıklarını haber vermesinden ibarettir.İhtimâl
üzerine hüküm bina edilemiyeceği şer'î bir esastır.
Kaynak: http://islamdamezhepler.blogspot.com.tr/p/ihtilafli-konular.html