İHTİLAFLI
KONULAR hukuk ceza
ZİNA VE RECM
RECMİ
SAVUNANLARIN DELİLLERİ:
Ubâde bin
Sâmid'den şöyle rivayet edilmiştir:
«Rasulullah
(sav) şöyle buyurdu: «Hükümleri benden alınız. Allah zina edenlere bir nizam
vazetti: Zina eden bekarlara yüz sopa ve bir sene sürgün, zina eden evlilere
ise yüz sopa ve recm.»(Muslim. Ebu Davud. Tirmizi. 64)
Rasulullah
(sav)'ın Maiz b. Malik el-Eslemî ve Gamid’li kadın ve asif ( ücretle çalışan)
genç ve iki Yahudi’ye recmi uyguladığı tevatüren tesbit edilmiştir. Onan sonra
da raşid halifeler recmi uygulamışlar ve evli zanilerin cezasının recm olduğunu
ilan etmişlerdir. Daha sonra da bütün fakihler her zaman ve yerde recmin Allah
(cc)'ın kesin bir kanunu olduğu gibi Rasulullah (sav)'ın da uyulması farz olan
sünneti olduğunu delilleriyle tesbit etmişlerdir. Bu hükme günümüze kadar
hiçkimse muhalefet etmemiştir.Ancak İslâmdan sapan hariciler fırkası müstesna.
RECM ÖRNEKLERİ:
Maiz b.
Malik el-Eslemî (r.a.), Hz. Peygamber'e gelerek "Beni temizle" dedi.
Hz. peygamber "Yazık sana, çık git, Allah'a tevbe ve istiğfar et"
buyurdu. Maiz, pek uzaklaşmadan geri döndü ve "Ey Allah'ın Rasulu! Beni
temizle" dedi. Hz. Peygamber aynı sözlerle üç defa daha geri gönderdi.
Dördüncü ikrarında "Seni hangi konuda temizleyeyim?" diye sordu.
Mâiz; "Zinadan" dedi. Hz. Peygamber "Bunda akıl hastalığı var
mıdır?" diye sordu. Böyle bir rahatsızlığı olmadığını söylediler.
"Şarap içmiş olabilir mi?" diye sordu. Bir adam kalkıp içki kontrolü
yaptı. Onda şarap kokusu tesbit edemedi. Hz. Peygamber tekrar "sen zina
ettin mi?" diye sordu. Mâiz "Evet" cevabını verdi. Artık emir
buyurdular ve Mâiz recmedildi.
Recimden
sonra onun hakkında sahabiler iki kısma ayrıldılar. Bir bölümü Mâiz'in helâk
olduğunu, başka bir grup ise onun en faziletli tövbeyi yaptığını söylediler. Bu
farklı yaklaşım üç gün sürdü. Daha sonra yanlarına gelen Rasulullah (s.a.v)
"Mâiz b. Mâlik için dua edin" buyurdu. "Allah Mâiz'e mağfiret
eylesin" dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Mâiz öyle bir tövbe
etti ki, bu tövbe bir ümmet arasında paylaştırılırsa onlara yeterdi"(Muslim,
Hudud, 22; eş-Şevkânî, Neylul-Evtâr, VII, 95,109; ez-Zeylaî, Nasbu'r-Râye, III,
314 vd.).
Kadın
olarak da Mâiz'in recmedilmesinden kısa bir süre sonra Ezd kabilesinin Gâmid
kolundan bir kadın geldi ve "Ey Allah'ın elçisi! Beni temizle" dedi.
Hz. Peygamber "Yazıklar olsun sana. Çık git, Allah'a tövbe ve istiğfar
et" buyurdu. Kadın dedi: "Beni, Mâiz'i çevirdiğin gibi geri çevirmek
istiyorsun" Hz. Peygamber, "Sana ne oldu?" diye sordu. Kadın
kendisinin zinadan gebe olduğunu söyledi. Bunun üzerine "Sen mi?"
buyurdu. Kadın "Evet" dedi. Hz. Peygamber "Doğuruncaya kadar
git" buyurdu. Kadının bu arada geçimini Ensar'dan bir adam üstlendi. Daha
sonra Hz. Peygamber'e gelerek; "Gâmidli kadın doğurdu" dedi. Çocuğun
bakımını da Ensar'dan birisi üzerine aldı ve kadın recmedildi" (Muslim,
Hudud, 22, 23, 24; Ibn Mâc'e, Diyât, 36; Mâlik, Muvatta', Hudud, II).
Başka bir
rivâyette, çocuk sütten kesilinceye kadar emzirmesine izin verildiği, recm sırasında
Hâlid b. Velîd (r.a)'ın üzerine kan sıçraması üzerine kadın hakkında kötü
sözler söylediğini işiten Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğu nakledilir:
"Ey
Halid! yavaş ol. Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim. Bu kadın öyle bir
tövbe etti ki, onu bir baççı (vergi memuru)yapsaydı, şüphesiz mağfiret
olunurdu" Sonra kadının hazırlanmasını emrederek cenazesini kılmış ve
kadın defnedilmiştir (Muslim, Hudud, 23).
..Ebu
Hureyre (r.a.) şöyle demiştir:
Sizler Rasullullah (s.a.v)’in huzurunda bulunduğunuz sırada birden bedevilerden bir adam ayağa kalktı ve; "Ya Râsulullah! Benim için Allah’ın kitabı ile hükmet!"dedi. Akabinde ona muhasımı olan kimsede ayağa kalktı ve: "Ya Râsulullah! Hasmım doğru söyledi. Sen onun için Allah’ın kitabı ile hükmet, ve söz söylemek üzere bana izin ver!" dedi.
Sizler Rasullullah (s.a.v)’in huzurunda bulunduğunuz sırada birden bedevilerden bir adam ayağa kalktı ve; "Ya Râsulullah! Benim için Allah’ın kitabı ile hükmet!"dedi. Akabinde ona muhasımı olan kimsede ayağa kalktı ve: "Ya Râsulullah! Hasmım doğru söyledi. Sen onun için Allah’ın kitabı ile hükmet, ve söz söylemek üzere bana izin ver!" dedi.
Peygamber
(S.A.V.)’de ona; "Sözünü söyle." buyurdu.
O da
şöyle dedi: "Benim oğlum, bu Arabinin yanında asif, yani ücretle çalışan
bir kimse idi. Oğlum bunun karısı ile zina etmiş. İnsanlar bana oğlum üzerine
taşlanmak cezası olduğunu haber verdiler. Ben bu adama oğlum adına yüz koyun ve
birde cariyeyi fidye vererek oğlumu bu cezadan kurtardım. Bundan sonra ben bu
meseleyi ilim ehlinden sordum. Onlarda bana onun karısı üzerine taşlama cezası
düştüğünü, benim oğluma da ancak yüz değnek vurulma ile bir yıl gurbete sürgün
edilmek üzere, ceza olduğunu haber verdiler!" dedi.
Rasulullah
(s.a.v)’de: "Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki ben sizin aranızda
elbette Allah’ın kitabı ile hükmedeceğim. Cariye ile koyunları kendi sahibine
geri veriniz. Senin oğluna gelince: onun üzerinde yüz değnek cezası ve bir yıl
gurbete sürgün edilme cezası vardır." buyurdu.
Bundan
sonra Eslem kabilesinden bir adam olan Unes’e de: "Sana gelince ya Uneys!
Sende bu adamın karısına git tahkikini yap, eğer kadın suçunu itiraf ederse onu
recm et buyurdu."
Ravi: Uneys o kadına gitti, kadının suçunu itiraf etmesi üzerine, Uneys ona taşlama cezası uyguladı demiştir.(Buhari : 15.c / 7107s., Muslim : 5.c / 1697.N, Tirmizi : 3.c / 1457.N)
Ravi: Uneys o kadına gitti, kadının suçunu itiraf etmesi üzerine, Uneys ona taşlama cezası uyguladı demiştir.(Buhari : 15.c / 7107s., Muslim : 5.c / 1697.N, Tirmizi : 3.c / 1457.N)
Abdullah
b. Ömer (r.a)'tan nakledildiğine göre, Hz. Peygamber'e, zina etmiş bir yahudi
erkeği ile bir yahudi kadını getirmişler. Allah elçisi, yahudilere, Tevratta ki
zina hükmünü sormuştur. Yahudiler; "yüzleri karaya boyanır, sırt sırta
hayvan üzerine bindirilip sokaklarda dolaştırılır" demişler. Tevrat
getirilmiş, ancak okuyan yahudi genci recm ayetine gelince ceza kısmını parmağı
ile kapatıp atlayınca durumu farkeden ve yahudi iken Islâm'a giren Abdullah b.
Selâm, Hz. Peygamber'e yahudinin Tevrat'ın üzerinden elini kaldırmasını emir
buyurmasını istemiştir. Yahudi elini kaldırınca recm ayeti görülmüş ve her iki
yahudi hakkında da evli olarak zina ettikleri için recm uygulanmıştır (Müslim,
Hudûd, 26).
Bera b.
Azıb (r.a)'ten nakledilen, yukarıdaki iki yahudinin recmedilmesi olayı ise
şöyledir: Hz. Peygamber'e, yüzü kömürle karartılmış ve dayak vurulmuş bir
yahudi getirildi. Allah elçisi yahudilere evlilerin zinasının Tevrat'taki
hükmünü sordu. Onlar, bu şekilde olduğunu söyleyince, bir yahudi bilginine
"Sana, Tevrat'ı Musa ya indiren Allah aşkına soruyorum. Zina edenin
Tevrat'taki hükmü nedir?" diye sordu yahudi bilgini; Tevrat'ta recim var.
Fakat zina eşraf arasında artınca, şerefli birini getirirlerse serbest bırakır,
yoksul biri yakalanırsa onu recmeder olduk. Bu iki sınıfa eşit ceza için recmi
terkettik, kömürle boyayıp, dayak vurmayı recmin yerine koyduk". Bunun
üzerine, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Allahım! Senin emrini onlar
değiştirdikten sonra ilk uygulayan benim. Bunun üzerine emir verdi ve yahudi
recmedildi" (Müslim, Hudûd, 28).
İbn Şihab
şöyle dedi: Bana Ubeydullah İbn Abdillah İbn Utbe haber verdi ki kendisi
Abdullah ibn Abbas’tan şöyle derken işitmiştir:
Ömer
İbnu’l Hattab Rasulullah'ın minberi üzerine çıkmış halde iken şöyle dedi:
Hiç şüphe yokki Allah, Muhammed’i hak peygamber olarak gönderdi. Ona indirilen bu kitabın içinde “recm ayeti de vardı” Biz bu ayeti okuduk ezberledik, ve onu anlayıp belledik, ve Rasulullah recm etti, bizde ondan sonra recm ettik. Böyle olduğu halde insanlara zaman uzayıpta onlardan birinin: "Biz Allah’ın kitabında recmi bulamıyoruz" demesi ve böylece Allah’ın indirmiş olduğu bir farizayı, terk suretiyle dalalete düşmelerinden korkarım. Hiç şüphesiz ki Allah’ın kitabında evli erkek ve kadınlardan olupta zina eden ve zinasında beyyine bulunan yahut da gebelik ve itiraf bulunmasıyla zinası sabit görünen kimse üzerine recm bir haktır.(E. Davud : 5.c / 4418.N, Buhari : 14.c / 6684.s, Tirmizi : 3.c / 1455.N, Muslim : 5.c / 1691.N)
Hiç şüphe yokki Allah, Muhammed’i hak peygamber olarak gönderdi. Ona indirilen bu kitabın içinde “recm ayeti de vardı” Biz bu ayeti okuduk ezberledik, ve onu anlayıp belledik, ve Rasulullah recm etti, bizde ondan sonra recm ettik. Böyle olduğu halde insanlara zaman uzayıpta onlardan birinin: "Biz Allah’ın kitabında recmi bulamıyoruz" demesi ve böylece Allah’ın indirmiş olduğu bir farizayı, terk suretiyle dalalete düşmelerinden korkarım. Hiç şüphesiz ki Allah’ın kitabında evli erkek ve kadınlardan olupta zina eden ve zinasında beyyine bulunan yahut da gebelik ve itiraf bulunmasıyla zinası sabit görünen kimse üzerine recm bir haktır.(E. Davud : 5.c / 4418.N, Buhari : 14.c / 6684.s, Tirmizi : 3.c / 1455.N, Muslim : 5.c / 1691.N)
..Ömer b.
El-Hattab (r.a.)’dan rivayet edilmiştir, dedi ki: Râsulullah (s.a.v) recm etti;
Ebu Bekr recm etti; bende recm ettim. Allah’ın kitabına ilave etmiş olmaktan
çekinmemiş olsam onu muhakkak mushafa yazardım. Çünkü ileride bazı kavimlerin
gelip onu Allah’ın kitabında bulamayınca inkar edeceklerinden cidden
korkuyorum.(Tirmizi : 3.c / 1456.N)
Ubedet
ubnu Samid (R.A.) şöyle dedi. Râsulullah (s.a.v)şöyle buyurdu:
Benden alınız benden alınız.Muhakkak ki Allah zina yapan kadınlar için bir yol tayin etmiştir. Evlenmemiş olan evlenmiş olanla zina ederse bunların her birine yüz değnek ve bir sene sürgün cezası vardır. Evli veya dul olan. Evli veya dul olanla zina ederse bunların her birine de yüz değnek ve recm cezası vardır.(Muslim : 5.c / 1690.N, Ahmed : Musned)
Benden alınız benden alınız.Muhakkak ki Allah zina yapan kadınlar için bir yol tayin etmiştir. Evlenmemiş olan evlenmiş olanla zina ederse bunların her birine yüz değnek ve bir sene sürgün cezası vardır. Evli veya dul olan. Evli veya dul olanla zina ederse bunların her birine de yüz değnek ve recm cezası vardır.(Muslim : 5.c / 1690.N, Ahmed : Musned)
NAMAZ KILMAYANIN CEZASI
Hanefi’de
namaza başlayıncaya kadar dövülüp hapse atılır.
Hapse
ilâveten kan çıkıncaya kadar dövüleceği de kaydedilmekte ve bunun mezhepteki
temel görüş olduğu ifâde edilmektedir..[İbnu Abidîn, Reddu'l-Muhtâr, I, 352.
Ayrıca bak: Ebû Zeyd Şiblî, el-Miftâh Şerhu Nûru'l-İzâh, (İkinci Baskı,
Matbaatü Dâru'l-Kitâb, Mısır, 1387/1950) s. 72.]
Başta Ebû
Hanife olmak üzere bu mezheb bilginleri namaz kılmayanın kâfir olmayacağı ve
kılmamakta direnenin öldürülmeyeceği görüşündedirler. Ancak,
onlara göre namaz kılmayan kendi hâline bırakılmayıp cezâlandırılır.
Cezâlandırma yöntemi, namaz kılıncaya kadar hapsetmektir.{ et-Timurtâşî
(ö.1004/1595) Şemsuddîn Muhammed b. Abdullah b. Ahmed, Tenvîru'l-Ebsâr (İbnu
Abîdin'in Reddu-l Muhtâr adlı hâşiyesinin el-Haskefî (ö.1088/1677) ye âit
ed-Dürrü-l Muhtâr adlı şerhinin metni) I, 352.}
Delil:
"Muhsan
(başından nikâh geçmiş) zinakar, kasten adam öldüren ve (müslüman) topluluğu
terk eden (ve mürted olan) kimseler hâriç; Allah'tan başka ilâh olmadığına ve
benim Allah'ın Resülü olduğuma şehâdet eden hiçbir müslümanın kanı helal
olmaz."[el-Buhârî, es-Sahîh, İman, 17; Müslim, es- Sahîh, İman, 36.]
İbnu
Dakîk el-`Îd, yukarıdaki hadisin hangi yönüyle bu konuda delil olduğunu şu
şekilde açıklamaktadır:
"Namazı
terk etmek, hadiste belirtilen sebeplerden (muhsanın zinâsı, haksız yere adam
öldürme ve irtidat eylemlerinden) biri değildir. Hz. Peygamber, müslüman kanını
mübah kılan sebepleri -genel anlam taşıyan olumsuz ifâdeden (nefyden) sonra
istisnâ edatı kullanarak- bu üç şeyle sınırlamıştır. (Dolayısıyla bu üç sebep
arasında bulunmayana namaz kılmama `suç'u sebebiyle kişinin öldürülmesi meşru
değildir.)"[İbnu Dakîk el-`Îd, el-İhkâm Şerhu Umdeti'l-Ahkâm, s. 85.]Bu
hadiste kanı hellaller arasında , namaz kılanlar sayılmamıştır derler..
Hanbeli,
bir namazı özürsüz terk eden kafir olduğu için öldürülür.Çünkü
Hanbeli ameli "imandan bir cüz" saymaktadır.Ahmed b. Hanbel namaz
kılmayanın kafir olacağı ve bu yüzden öldürüleceği görüşündedir. Ona göre böyle
bir kimse üç gün boyunca her namaz vakti namaz kılmaya çağrılır. Bu süre
zarfında hapiste tutulur, ölümle korkutulur. Yine de kılmazsa mürted
hükümlerine tabi tutularak öldürülür. Bir müslüman için yapılan yıkama,
kefenleme, cenaze namazı kılma ve müslüman mezarlığına gömme işlemleri bu kimse
için yapılmaz. Müslüman varisleri ile aralarında miras hükümleri
uygulanmaz.[İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 299.] en-Nehaî (ö.96/714), eş-Şa'bî
(ö.109/727), Hasan el-Basrî (ö.110/728), Hammâd (ö.120/738), Zeyd b. Ali
(ö.122/740), Eyyûb es-Sahtiyânî (ö.131/749) ve el-Evzâî de bu görüştedirler.
[İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 299; es-Seyyâğî, er-Ravdu'n-Nadîr, I, 413.]
Delil:
"Allah
teala, `Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün. Onları
yakalayın, hapsedin; her gözetleme yerine oturup onları bekleyin. Eğer tevbe
eder, namazı kılar ve zekatı verirlerse siz de onların yollarını
boşaltın'[et-Tevbe, 5. ] buyurmuştur. Bu ayette müşriklerin öldürülmesi mübah
kılınmış, serbest bırakılmaları için, müslüman olmaları ve zekat vermeleri şart
koşulmuştur. Şu halde bir kimse namazı kasten terk edince, serbest
bırakılmasının şartlarını yerine getirmemiş olmakta, böylece öldürülmesinin
gerekliliği hükmü devam etmektedir."[İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 297.
Ayrıca bak. eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, I, 255.]
"Onlarla
bizim aramızdaki ahit namazdır. Kim onu terk ederse kâfir
olmuştur."[et-Tirmîzî, es-Sünen, İman, 9; en-Nesâî, es-Sünen, Salât, 8;
İbnu Mâce, es-Sünen, İkâme, 77: Ahmed İbnu Hanbel , el-Müsned, V, 246]
"Kişi ile şirk arasında namazı terk etmek vardır."[Müslim, es-Sahih,
İman, 297.]
"Kim
namazı kasten terk ederse Allah'ın koruması ondan uzak olur"[Ahmed İbnü
Hanbel, el-Müsned, V, 238; VI, 46l]
"İnsanlardan
ilk kaldırılacak şey emanet duygusu, onlarda en son kalacak şey de namazdır.
Nice namaz kılanlar vardır ki onlarda hayır yoktur."[el-Beyhaki, Ahmet b.
el-Hüseyin, Şu'abu-l-İman, IV, 275, (Hadis No: 5274) ]
Abdullah
İbnu Süfyan şöyle demiştir: "Allah Resülü'nün ashabı, namazdan başka
hiçbir amelin terkini küfür saymıyordu."[et-Tirmîzî, es-Sünen, İman, 9.]
Görüldüğü
üzere bu rivayetler namazı terk etmenin kişiyi küfre sokacağını açıkça ifade
etmektedir. Küfür ise öldürme sebebidir. Şu halde namaz kılmayan kâfir olur ve
öldürülür.[İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 298; eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, I, 414;
İbnül- Kayyim el-Cevziyye, es-Salât ve Ahkâmu Târikihâ, (Muhammed Abdürrezzak
Hamze'nin "Risâletüs-Salât"ı içinde) s. 125.]
Şafii ve
Maliki’de bir namazı özürsüz terk eden büyük günah işlediği
için öldürülür. Dolayısıyla namazı terk ettiği için öldürülen bir insan, İslamî
hükümler gereğince yıkanır, kefenlenir, cenaze namazı kılınır, müslüman
mezarlığına gömülür ve varisleri ile arasında miras hükümleri uygulanır.
"Müslüman
olanlardan farz namazı terk eden kimseye "niçin namaz kılmıyorsun?"
diye sorulur. Eğer sebep olarak unutmaktan söz ederse, `Hatırladığın zaman kıl'
deriz. Eğer hastalıktan söz ederse, `İster ayakta, ister oturarak, ister yan
yatarak, ister imâ ile; gücün nasıl yeterse öyle kıl' deriz. Eğer, `Namaz
kılmaya gücüm yetiyor, gerektiği gibi de kılabiliyorum (ama yine de
kılmayacağım)' derse ona; `Namaz, senin yerine başkasının yapamaycağı bir
görevdir. Ancak senin eyleminle yerine gelir. Bu sebeple, kılarsan ne âlâ,
kılmazsan tevbe etmeni isteriz. Tevbe etmezsen seni öldürürüz'
deriz."[eş-Şâfiî, el-Ümm, II, 225.]
Mâlik b.
Enes de, "Kim Allah'a inanır, peygamberleri tasdik eder ve namaz kılmazsa
öldürülür," ifadesiyle, eş-Şâfiî ile aynı görüşe sahip olduğunu ortaya
koymaktadır.[el-Kurtubî, Muhammed b. Ahmed, el-Câmi'li Ahkâm'il-Kur'ân, VIII,
48.]
Ahmed b.
Hanbel, namaz kılmamakta direnen kimseyi öldürmeden önce üç
gün hapsetmeyi vâcip görürken, eş-Şâfiî bunun iyi bir şey olduğunu, ama şart
olmadığını söylemektedir.[eş-Şâfiî, el-Ümm, II, 226.]
"...
Çünkü namaz zekâttan daha önemlidir. (Zekât vermeyen öldürüldüğüne göre namaz
kılmayan öncelikle öldürülür.) Bu konudaki delil ise Hz. Ebûbekir (r.a.)'ın:
`Eğer Resülüllah'a verdikleri bir dişi oğlağı dahî bana vermeyecek olurlarsa
onlarla savaşırım. Allah'ın bir araya getirdiği şeyleri birbirinden ayırmayın',
demiş olmasıdır. Allah daha iyi bilir ya, görüşüme göre Ebûbekir bu ifâdesi ile
`Namazı kılın, zekâtı verin'[el-Bakara, 43, 83, 110; en-Nisâ, 73; 103; el-
Arâf, 29.] anlamındaki ayete gönderme yapmaktadır. Böylece Ebûbekir onlarla
`namaz ve zekat' için savaşacağını haber vermiştir.Resülullah'ın ashâbı da
zekât vermeyenlerle savaştılar. -Çünkü zekât Allah'ın farz kıldığı
yükümlülüklerden biridir. Zekâta tâbi mal sahipleri, zekâtlarını vermeyip,
Halife de bunu onlardan rızaları ile, yahut zorla da olsa (savaşmaksızın)
alamayınca; -istemeseler de her hangi bir had kendilerine uygulandığı gibi,
zekât ta onlardan (savaşarak ta olsa) alınır- onlarla savaşmayı helâl gördüler.
Savaş ise öldürme sebebidir."[eş-Şafiî, el-Ümm, I, 225.]
"Her
ne kadar namaz kılmayan kimse elimizde bulunsa ve bize karşı koyacak durumda
olmasa da namaz kılmadığı taktirde onu öldürürüz. Zîra namaz, buluntu eşya,
haraç ve mal gibi maddî bir şey değildir ki onu elinden alalım. Durum böyle
olunca kişi, irtidat etmesi ve imana dönmemesi hâlinde nasıl öldürülüyorsa,
maddî bir şey olmayan namaz yükümlülüğünü yerine getirmeyince de öylece
öldürülür.[eş-Şafiî, el-Ümm, I, 226.]
Delil:
"Haram
aylar çıkınca, müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayın, hapsedin.
Her gözetleme yerine oturup onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı kılar ve
zekâtı verirlerse siz de onların yollarını boşaltın."[et-Tevbe, 5.]
İbnu Ömer
(r.a.)'den :
"Allah'tan
başka ilâh olmadığına, Muhammed'in, Allah'ın Resülü olduğuna şehadet edinceye,
namazı kılıncaya ve zekâtı verinceye kadar insanlarla savaşmam bana
emredildi."[el-Buhârî, es-Sahîh, İman, 17; 28; Salât, 28; Müslim,
es-Sahîh, İman, 32-36; Ebû Dâvud, Cihad, 95.]
(Belirtmek
gerekir ki, eş-Şâfiî, namazın terki meselesini de ele aldığı `el-Ümm' adlı
eserinde konu ile ilgili olarak, ne yukarıdaki âyeti ne de hadîsi delil olarak
kullanmıştır. O, bu konuda sadece Hz. Ebûbekir'in: "Allah'a yemin ederim
ki, namaz ile zekâtı birbirinden ayıranlarla mutlaka savaşacağım"
ifâdesine başvurmakla yetinmiştir. Fahruddîn er-Râzî bunları şafinin görüşüne
delil olarak ileri sürmüştür.Bu durumda Fahruddîn er-Râzî'nin, "eş-Şafiî
bu ayeti, namaz kılmayanın öldürüleceği konusunda delil olarak
kullanmıştır"[ Fahruddîn er-Râzî, Mefâtih-ul Ğayb, IV], "Bu ayet
eş-Şafiî'nin görüşüne delil olmaya müsaittir", şeklinde anlamak
gerekmektedir.)
"Muhsan
(başından nikâh geçmiş) zinakar, kasten adam öldüren ve (müslüman) topluluğu
terk eden (ve mürted olan) kimseler hâriç; Allah'tan başka ilâh olmadığına ve
benim Allah'ın Resülü olduğuma şehâdet eden hiçbir müslümanın kanı helal
olmaz."[el-Buhârî, es-Sahîh, İman, 17; Müslim, es- Sahîh, İman, 36.]
Bu hadis
aslında, namaz kılmayanın öldürülmeyeceğinin değil, öldürüleceğinin delilidir.
Çünkü hadis, müslümanın kanının üç şeyden biriyle helal olacağını söylüyor.
(Yani namazı terk eden kafir olacağına göre, hadisin hükmünce, "dinini
terk edenler" kategorisi içinde öldürülür.[İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 98.]
Zira
namaz kılmadığı zaman öldürüleceğini bilen kimse namazı terk etmez. Özellikle
üç kere, namazı terk etmemesi istendikten sonra... Bütün bunlardan sonra da
namazı kılmayacak olursa namazdan ümidini kesmiş olur. Bu halde yaşamasında da
bir fayda yoktur. Bu durumda ise itlâf edilmiş sayılmaz. Diyelim ki
öldürülmesiyle namaz kılması ihtimali ortadan kalkmış oluyor. Ama aynı zamanda
bin kişinin de namaz kılması sağlanmış oluyor. Muhtemel bir namazın ortadan
kalkması karşısında bu neticenin alınması yukarıdaki prensibe aykırı
değildir."[ .İbnu Kudâme, el muğni, II, 300.]
Not: Hanbeli
hariç, diğer üç sünni mezhep namaz kılmayanın kafir olmayacağı hususunda aynı
görüştedirler.
"Şüphesiz
Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez. Dilediği kimselerin, bunun dışında
kalan günahlarını affeder"[en-Nisa, 116.], prensibini getirmektedir.
"Allah
beş vakit namazı kullara farz kılmıştır. Kim bunları, haklarını hafife almadan
tam olarak yerine getirirse, kendisini cennete sokacağına dair Allah'tan söz
almış olur. Her kim de bu namazları yerine getirmezse, Allah'ın ona verilmiş
bir sözü yoktur. Dilerse ona azap eder, dilerse affeder",buyurmuştur.[Ebû
Davud, es-Sünen, Salât, 9; İbnu Mâce, es-Sünen, İkâmetü's-Salât, 194.]
"Kulların
kıyamet günü ilk hesaba çekilecekleri amel namazdır. Rabbimiz, meleklere şöyle
buyuracaktır: `Kulumun namazlarına bakın, onları tam mı kılmış, eksik mi
bırakmış?' Eğer namazları tam ise, tam olarak yazılır. Eğer eksiği varsa Allah
tealâ şöyle buyuracak: `Bakın kulumun nafile namazı var mı?' Eğer nafile namazı
varsa Allah: `Kulumun farz namazlarını, nafile namazlarıyla tamamlayın'
buyuracak, sonra diğer farz ibadetleri de aynı işleme tâbi tutulacaktır."
[Ebû Dâvûd, es-Sünen, Salât, 149]
ZIMMI STATÜSÜ
KİMLERE VERİLİR (DİN HÜRRİYETİ)
ŞAFİİ,
HANBELİ: Kitap ehli gayri Müslimlere
HANEFİ: Arap
müşrikler hariç herkese.
Zimmi
statüsü çemberini olabildiğince geniş tutma çabasını sergilemiş olmasına rağmen
son noktada Kureyş müşriklerini devre dışı bırakmış olması açısından Hanefi
mezhebine ait görüşün de tartışılabilir olduğunu söylemek gerekir.
"Hz.
Peygamber (s.a.v.) Arap olanlar hariç putperestler ile, onlardan cizye almak
üzere barış anlaşması yaptı."[Abdurrezzak İbnu Hemmâm, el-Musannef, VI,
86.]
MALİKİ: Bir dini
kabul edip etmeme hürriyetine hiçbir sınırlama getirmez
DİNDEN
DÖNMENİN CEZASI
ŞAFİİ,
HANBELİ, MALİKİ: Öldürülür
Delil:
Mürtedin
kadın olsun erkek olsun öldürüleceği görüşünde olanların delilleri şunlardır:
"Kim dinini değiştirirse onu öldürün"[el-Buhârî, es-Sahîh, Cihâd, 149; Ebû Dâvûd, es-Sünen, Hudûd, 1; et-Tirmizî, es-Sünen, Hudûd, 20; İbnu Mâce, es-Sünen, Hudûd, 2.]
"Kim dinini değiştirirse onu öldürün"[el-Buhârî, es-Sahîh, Cihâd, 149; Ebû Dâvûd, es-Sünen, Hudûd, 1; et-Tirmizî, es-Sünen, Hudûd, 20; İbnu Mâce, es-Sünen, Hudûd, 2.]
a.
"Kim dinini değiştirirse onu öldürün" hadisi genel bir hüküm
taşımaktadır. Burada kadın ve erkek ayırımı söz konusu değildir.
b. Hz.
Peygamber, Ümmü Mervan; Hz. Ebubekir de Ümmü Firka adlı mürted kadınları
öldürtmüşlerdir.[eş-Şafiî, el-Ümm, II, s. 227, 228, 231.]
HANEFİ: erkek
öldürülür , kadın hapsedilir
Delil:
Es-Serahsî
konu ile ilgili olarak şöyle demektedir:
"Hz. Peygamber kadınların öldürülmesini yasaklamıştır. Bu konuda iki hadis vardır: Bunlardan biri Rabâh İbnu Rabî'a'nın rivayet ettiği şu hadistir:
"Hz. Peygamber kadınların öldürülmesini yasaklamıştır. Bu konuda iki hadis vardır: Bunlardan biri Rabâh İbnu Rabî'a'nın rivayet ettiği şu hadistir:
Hz.
Peygamber, gazvelerinden birinde bir grup kimsenin bir şey etrafında
toplandığını gördü. Niçin toplandıklarını sordu;
-
Öldürülmüş bir kadına bakıyorlar, dediler.
Bunun
üzerine Allah'ın Resülü birine:
- Halid'e
git ve ona kadınların ve hizmetçilerin asla öldürülmemesini söyle, dedi'.Ebû Dâvûd,
es-Sünen, [Cihâd, 121 ve İbn Mâce, es-Sünen, Cihâd, 30]
Diğer
hadis ise İbnu Abbas'ın rivayet ettiği şu hadistir:
`Hz.
Peygamber öldürülmüş bir kadın gördü ve;
-Bunu kim
öldürdü, diye sordu. Bir adam;
-Ben
öldürdüm ey Allah'ın Resülü! Onu bineğimin arkasına aldım, kılıcımı kapıp beni
öldürmek istedi. Ben de onu öldürdüm, dedi. Bunun üzerine Resülüllah:
-Kadınları
öldürmek de ne oluyor? Onu göm, bir daha da kadın öldürme, dedi.
Allah'ın
Resülü Mekke Fethi günü öldürülmüş bir kadın görünce:
-Bu
savaşmıyordu ki, dedi."[Buhari, es-Sahih, Cihad 148 ve Ebû Dâvud,
es-Sünen, Cihad 121]
Öldürülen
mürted kadınlar ise savaşmakta idiler. Bunlardan Ümmü Mervan savaşıyor ve
başkalarını da savaşmaya teşvik ediyordu. Sözü dinlenen biri idi. Ümmü Firka
ise otuz çocuk sahibi idi. Bunları müslümanlara karşı savaşa teşvik ediyordu.
Dolayısıyla öldürülmesi, diğer savaşanların gücünü
kırmaktaydı."[es-Serahsî, el-Mebsût, X, 109-110.]
MÜRTED
KADININ CEZASI
Dinden
dönme suçunun cezası ölümdür.
Fakat
hanefilerde kadının durumunda farklılık vardır:
Hanefilere
göre, irtidâd eden ( dinden dönen ) kadın öldürülmez, fakat yeniden, İslâm'a
dönünceye veya ölünceye kadar hapsedilir.
Diğer
mezheplerde kadında öldürülür.
RİDDET
(DİNDEN DÖNME) AMELERİ YOK EDER Mİ?
İlgili
ayet:İçinizden kim dininden döner de o, kâfir olarak ölürse onların (o
gibilerin) yaptığı (iyi) İşler dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir» BAKARA
217
İmam Ebu
Hanife (ra) ve İmam Malik (ra)´e göre, mürted olan kimsenin ameli yok olur.
İmam
Malik (ra) ve Ebu Hanife (ra)´nin delilleri:
«(Andolsun
ki (habibim) sana da, senden evvelki (peygamberlere de (şu) vahyolunmuştur.
Eğer ( Allah´a) ortak tanırsan, celalim hakkı İçin (bütün) amel (ve hareketin
boşa gider...» (Zümer: 65) ve «...kim imanı tanımayıp kafir olursa herhalde
bütün yaptığı boşuna gitmiştir...» (Mâide: 5) âyetleri delilimizdir. Çünkü bu
âyetler, açıkça küfrün insanın amelini yok edeceğini ifade eder.
imam
Şafii (ra)´ye göre İse amelin yok olması, riddetle değil, küfür üzere
ölmekledir.
İmam
Şafii (ra)´nin delili:
«...İçinizden
kim dininden döner de o, kafir olarak ölürse...» âyetinde küfrün ölümle
birlikte anılması, mürted amelinin ancak küfür üzere ölmesi ile yok olacağına
işarettir.
Not: Bu
tezlerden hareketle hanefiler; hac yaptıktan sonra dinden dönen kişinin haccı
iadesi gerekir der. Şafiler ise o kişi haccını iade etmez çünkü riddet üzere
ölseydi amelleri boşa giderdi , o ölmemiştir .
KISASTA HÜR
VE KÖLE DURUMU
Şafii,
Maliki ve Hanbeli mezhepleri kısasta
hürü köleden üstün saymışlar. Üç mezhebe göre de, hür birini öldüren köle
öldürülebilir, fakat köle öldüren hür öldürülemez.
Dört sünnî mezhepten sadece Hanefi mezhebi, kısasta köle ile hürün eşit olduğuna hükmetmiştir.
Dört sünnî mezhepten sadece Hanefi mezhebi, kısasta köle ile hürün eşit olduğuna hükmetmiştir.
İmam
Şafiî (rh.a) Amr b. Şuâyb (r.a.)'dan rivâyet edilen: "Zimnînin (gayrimüslimin)
diyeti; müslümanların diyetinin yarısıdır. " (Ebu Davud, Diyet, 16-21).
hadisini esas alarak, eşitlik sözkonusu olmayacağını beyan etmiştir.
(el-Cezîri, Kitâbu'l Fıkh ale'l-Mezahibi'l-Erbaa, Beyrut 1392, V, 370; Ebu
İshak eş-Şirâzî, el-Mühezzeb, II, 211; İmam Merginani, a.g.e., IV, 168).
HIRSIZLIK
CEZASI
El
kesmeyi gerektiren çalınan malın miktarı konusunda hukukçular ayrı ayrı
görüştedirler.Şafiî gibi kimisi asgarîyi, İmâm A'zâm gibi kimisi de a'zamîyi
tercih etmişlerdir.
Şafiî'ye göre: Piyasada geçerli olan dinarlardan 4 dinar veya daha çok kıymette bir mal ise eli kesilir. Ebû Hanîfe'ye göre 10 dirhem veya 10 dinar kıymetinde olan malı çalmak el kesmeyi gerektirir. Bu kıymetten az olursa el kesilmez.
Şafiî'ye göre: Piyasada geçerli olan dinarlardan 4 dinar veya daha çok kıymette bir mal ise eli kesilir. Ebû Hanîfe'ye göre 10 dirhem veya 10 dinar kıymetinde olan malı çalmak el kesmeyi gerektirir. Bu kıymetten az olursa el kesilmez.
İbrahim
Nehaî'ye göre 40 dirhem veya 4 dinar kıymetinde olan bir malı çalmak el kesmeyi
gerektirir.
İbn Ebî
Leylâ'ya göre, 5 dirhem miktarı,
Mâlike
göre, 3 dirhem miktarı (kıymeti) olan malı çalmak el kesmeyi gerektirir.
Dâvûd-ı Zahirîye göre, çalman malın kıymeti ne olursa olsun, az çok önemli değildir, çalan kimsenin eli kesilir.
Dâvûd-ı Zahirîye göre, çalman malın kıymeti ne olursa olsun, az çok önemli değildir, çalan kimsenin eli kesilir.
Hukukçular
el kesmeyi gerektirici malların vasfı konusunda da ihtilâf etmişlerdir.
Şafiî'ye
göre: Hırsıza haram olan her malı çalmak, el kesmeyi gerektirir.
Ebû
Hanîfe'ye göre: Aslı mubah olan av, odun, ot gibi mallan çalmak el kesmeyi
gerektirmez.Şafiî'ye göre: Bu gibi mubah mallar temellük edildikten sonra çalındığında
el kesilir.
Ebû
Hanîfe'ye göre: Yaş yiyeceklerde el kesilmez, Şafiî kesilir der.
Ebû
Hanîfe'ye göre, kitap çalanın eli kesilmez. Şafiî'ye göre kesilir.
Yine Ebû
Hanife'ye göre mescidin kandillerini, Kâ'benin örtüsünü çalanın eli kesilmez.
Âkil olmayan küçük bir köleyi veya konuşmasını bilmeyen bir yabancıyı çalarsa
Şafiî'ye göre, çalanın eli kesilir. Ebû Hanîfe'ye göre, kesilmez. Küçük hür çocuğu
çalarsa el kesilmez. Mâlik'e göre, kesilir.
Hukukçular
"etrafı çevrili yer" anlamında ihtilâf etmişlerdir. Dâvûd-ı Zahirîye
göre: Mal nerede olursa olsun alanın eli kesilir.
Büyük bir
hukukçu gurubu da: Elin kesilebilmesi için malın, koruma altına alınmış
olmasını aramışlardır.
Maliki, Hanbeli,
ŞAFİ: Malı çalınan kimse, hüküm verildikten sonra çalınan malını hırsıza bağışlarsa
hırsız yine cezalandırılır. Hîbe cezayı düşürmez.
Ebû
Hanîfe'ye göre: Mal sahibi hüküm verildikten sonra malı bağışlayınca hırsızdan
ceza düşer, eli kesilmez.
HIRSIZLIK
CEZASI VE ŞARTLARI
Çalınan
Malla İlgili Şartlar:
1) Malın
mütekavvim olması. İnsanların değer verdiği, tecâvüz yoluyla telef edildiğinde
tazmîni gereken ve İslâm hukukuna göre alım-satımı meşrû olan şeye "mütekavvim
mal" denir. Buna göre, bir kimse hür bir insanı çalsa, hırsızlık cezâsı
uygulanmaz. Çünkü hür insan bir mal değildir. Ancak tâzir cezâsı verilir. Şarap
veya domuzu çalma hâlinde de hüküm böyledir. Çünkü şarap ve domuz, müslüman
hakkında kıymetli mal sayılmaz (İbnü'l-Hümâm, a.g.e., IV, 230).
2) Malın
nisap miktarında olması. Hanefîlere göre, hırsızlık nisâbı bir dînâr (yaklaşık
4 gr. altın para) veya on dirhem (toplam 28 gr. gümüş para) yahut bu ikisine
denk kıymetteki mal veya paradır. Hz. Peygamber devrinde 1 dinâr veya 10 dirhem
para, iki tane kurbanlık koyun alabilecek kadar satın alma gücüne sahiptir
(es-Serahsî, el-Mebsût, 3. baskı, Beyrut 1398/1978, IX,137; el-Kâsânî, a.g.e.,
VII, 77; İbnü'l-Hümâm, a.g.e., IV, 220).
Delil şu
hadislerdir: "On dirhemden az olan şeylerde el kesme yoktur" (Nesaî,
Sârık, 10; Zeylaî, a.g.e., III, 359). "El kesme, ancak bir dinâr veya on
dirhem parayı çalma hâlinde olur." (Zeylaî, a.g.e., III, 360, III, 358).
"Hırsıza ancak kalkanın satış bedeli kadarını çalması halinde had
uygulanır. Hz. Peygamber devrinde bu kıymet, on dirhem idi" (Zeylaî,
a.g.e., III, 359).
Çoğunluk
İslâm hukukçularına göre, hırsızlık nisâbı, altından dinarın dörtte biri, veya
hâlis gümüşten üç dirhem yahut bunların kıymetidir. Dayandıkları delil şu
hadislerdir:
"Dinarın
dörtte biri ve daha fazlası kadar hırsızlıkta had cezâsı uygulanır"
(Şevkânî, a.g.e., VII,124). "Kıymeti üç dirhem olan kalkanda hırsızlık
had'di uygulanır ki bu da dinarın dörtte biri kadardır" (Zeylaî, a.g.e.,
III, 355; İbn Rüşd, a.g.e., II, 408; İbn Kudâme, a.g.e., VIII, 240).
Burada,
iki görüşün dayanağı olan hadisteki kalkanı Hanefîler on dirhem kıymetinde
kabul ederken, diğerleri dörtte bir dinar veya üç dirhem olarak kabul
etmişlerdir.
Çalınan
malın kıymetinin, hırsızlık tarihinden cezânın uygulanacağı vakte kadar on
dirhemden aşağıya düşmemesi gerekir. Ancak mal, bir ayıp isâbet etmesi veya
telef olması yüzünden eksilmiş veya tamamen zâyi olmuşsa bu durum had cezâsına
engel teşkil etmez (el-Kâsânî, a.g.e., VII, 79; el-Bâcî, el-Müntekâ
ale'l-Muvatta', VII, 158). Çoğunluğa göre ise, malın korunma yeri (hırz
altı)nden çalındığı tarihe göre işlem yapılır. İslâm hukukçuları, toplu
hırsızlıkta çalınan mal, her birine bölündüğünde nisâbı aşıyorsa hepsi için had
cezâsı uygulanacağı konusunda görüş birliği içindedir. Nisâbın altına düşüyorsa
Ebû Hanîfe ve Şâfiî'ye göre, hiç birine had uygulanmaz. Çünkü herbiri nisap
kadar mal çalmamış sayılır (el-Kâsânî, a.g.e., VII, 78; İbnü'l-Hümâm, a.g.e.,
IV, 225).
3)
Çalınan şeyin koruma (hırz) altında olması. Hırz, sözlükte; bir şeyin korunduğu
yer, demektir. Bir terim olarak; ev, dükkân ve çadır gibi, âdetler bakımından
insanların mallarını korumak için yapılan yerleri ifâde eder. Hadiste:
"Ağaçtaki meyve ve hurma gibi şeylerde el kesme yoktur" (Şevkânî,
a.g.e., VII, 127; A. b. Hanbel, Müsned, III, 464) buyurulur.
Hırz
ikiye ayrılır:
a) Kendi
başına hırz sayılan yerler. Bunlar, malları korumak için hazırlanan yerler
olup, izinsiz girmek yasaklanmıştır. Ev, dükkân, han, kasa, sandık gibi. Bunlarda
bekçi bulunsun veya bulunmasın, kapı açık veya kapalı olsun hırz niteliği devam
eder. Çünkü bina veya yer hırz amacıyla yapılmıştır.
b)
Başkası sebebiyle hırz sayılan yerler. Bunlar mal saklamak için yapılmamış olan
yerler olup, kendisine izinsiz olarak girilebilir ve giriş yasağı bulunmaz.
Mescidler, yollar, resmî daireler gibi. Bunların hükmü, bekçisi bulunmadığı
takdirde herkese açık olan kır, mera ve sahra hükmündedir. Bunlarda mala yakın
yerde bekçi bulunursa, bekçi uykuda olsun uyanık bulunsun, hırz yeri sayılır.
Çünkü
Nebî (s.a.s.) uykuda bulunan Safvân'ın paltosunu çalan hırsıza had cezâsı
uygulamıştır (es-Serahsî, a.g.e., IX,150 vd.; İbnü'l-Hümâm, a.g.e., IV, 240;
el-Kâsânî, a.g.e., VII, 73).
4.Mal,
koruma yerinden tam olarak ayrılmadıkça had cezâsı gerekmez. Yankesicinin
(tarrâr), başkasının cebinden el çabukluğu ile parasını çalması hâlinde, had
cezâsının uygulanacağı konusunda görüş birliği vardır.
Mezardan
kefen, altın diş vb. şeyler çalanın (nebbâş) hükmü ise ihtilâflıdır. Ebû Hanîfe
ve İmam Muhammed'e göre, mezar hırsızına hırsızlık cezâsı uygulanmaz. Çünkü
mezarlıklar kendi başına mal saklanan ve hırı altında bulunan yerler değildir
(es-Serahsî, IX, 159; el-Kasânî, a.g.e., VII, 69). Çoğunluk İslâm hukukçularına
göre ise, mezar hırsızına da had cezâsı uygulanır. Çünkü kefen de kendisine
göre koruma altındadır. O da ölünün mülkü sayılır. Ölünün mirasçıları, nebbâşın
kefeni geri vermesini ve cezâlandırılmasını isterler (Ebû Zehra, Usulü'l-Fıkh,
Mısır ts, s. 126, 127). Hz. Âişe'den şöyle nakledilmiştir: "Bizim
ölülerimizi çalan dirilerimizi çalan kimse gibidir" (Zeylaî, a.g.e., III,
366).
Çarşı ve
pazar yerlerinde umûmun güvenine terkedilen mallara gelince, Hanefîlere göre;
bunlar geceleyin çalınırsa hırsızlık cezâsı uygulanır. Gündüz çalınırsa had
uygulanmaz. Çünkü gündüz, buraya girme izni bulunduğu için hırz (koruma) şartı
gerçekleşmez. Şâfiî ve Mâlikîlere göre ise, esnafın kendine ait bölme ve
tezgâhında veya teneke, küp, çuval gibi kaplarda bulunan şeyler örf bakımından
hırz altında sayılır ve bunları çalanlara had uygulanır. Ahmed b. Hanbel'e göre
ise çarşı ve pazar yerinde bekçi varsa veya malın yanında gözetleyici bir kimse
bulunursa hırsıza had cezâsı verilir (İbnü'l-Hümâm, a.g.e., IV, 242; İbn
Kudâme, a.g.e., VIII, 249-250). 4)
5.Çalınan
malın biriktirmeye elverişli olması, çabuk bozulacak şeylerden olmaması. Ebû
Hanîfe ve İmam Muhammed'e göre; kıymeti nisap miktarından çok olsa bile, çabuk
bozulan şeylerde hırsızlık cezâsı uygulanmaz. Üzüm, incir, nar, elma,
baklagiller, ekmek, yaş veya kuru et, meşrûbât, süt, yoğurt ve benzeri gıda
maddeleri gibi. Bunlar uzun süre bekletmeye elverişli olmadığı için, hırz
(koruma) altında olsun veya olmasınlar, bunları çalana had uygulanmaz. Delil şu
hadistir: "Ağaçtaki meyve ve hurma gibi şeylerde el kesme yoktur"
(Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 464). Bir yıldan fazla biriktirilebilen
dayanıklı tüketim mallarında ise hırsızlık suçu oluşabilir. Ceviz, badem, kuru
hurma; kuru meyve ve sirke gibi. Ebû Yûsuf'a göre, biriktirmeye elverişli olmasa
bile, gerçekte meşrû olarak, yararlanılabilen herşey maldır ve bunu çalana
hırsızlık cezâsı uygulanır. Meselâ günümüzde dayanıklı olmadığı halde meyveler
önemli mallardan olmuştur.
Diğer üç
mezhebe göre, mal olarak edinilebilen ve alım satımı meşrû olan her çeşit malda
hırsızlık suçu söz konusu olur. Gıda maddesi, kumaş, hayvan, kıymetli taş veya
maden, av ve şişe bunlar arasında sayılabilir. Çünkü; "Hırsızlık yapan
erkek ve kadınım ellerini kesin" (5/Mâide, 38) âyeti genel anlam ifâde
eder.
6)
Çalınan malın, aslı itibariyle mubah olmaması. Bir şeyin aslı; kuş, odun,
kamış, av hayvanı ve balık gibi mubah mallardan ise, Ebû Hanîfe'ye göre, bunlar
dâru'l-İslâm'da bulunuyorsa el kesme cezâsı uygulanmaz. Diğer üç mezhebe göre
aslı mubah olsun veya olmasın, bu malı çalana had uygulanır (Zühaylî,
a.g.e" VI; 116, I 17).
7)
Çalınan malda, hırsızın alma hakkının bulunmaması gerekir (el-Kâsânî, a.g:e,
VII, 70-72; İbnü'l-Hümâm, a.g.e., IV, 229. vd.; es-Serahsî, a.g.e., IX, 152,
178).
8) Hırsız
için çalınan malda, bir mülk, mülk te'vili veya mülk şüphesinin bulunması. Bu
prensip gereğince hırsız, âriyet verdiği, rehnettiği veya kiraya verdiği şeyi
çalmakla el kesme cezâsı uygulanmaz. Yine hırsız, beytülmalden (hazine, devlet
malı) bir şeyi çalsa, kendisinin de bu toplum malında hissesi bulunduğundan had
cezâsı uygulanmaz. Nitekim Hz. Ömer, Beytülmalden bir şeyler çalana had cezâsı
uygulamamıştır. Bir zekât memuru, Hz. Ömer'e mektup yazarak Devlet hazinesinden
çalanın hükmünü sordu. Hz. Ömer şöyle cevap verdi: "Onun elini kesme,
çünkü, hiçbir kimse yoktur ki, kendisi için beytülmâlde bir hak
bulunmasın". Diğer yandan, Hz. Ali de Devlet malı çalana had cezâsı
uygulamamıştır. Dayandığı prensip, Devlet malının bütün tebeaya ait ortak mal
sayılmasıdır, eğer gayri müslim tebeadan (zımmî) birisi devlet malını çalsa had
uygulanır. Çünkü O'nun beytülmalde hakkı yoktur. Yoksul bir kimse, yoksulların
yararlandığı bir vakıftan çalsa, had uygulanmaz. Zengin çalarsa uygulanır.
Çünkü onun bu vakıfta hakkı yoktur. Sonuç olarak şüphe bulunan yerde had cezâsı
uygulanmaz. Nitekim Nebî (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: "Şüphe bulununca,
gücünüzün yettiği kadar hadleri düşürünüz" (Ebû Dâvud, Salât, 14; Tirmizî,
Hudûd, 2).
8)
Hırsızın, koruma altındaki yere girmek için izinli sayılmaması gerekir. Bir kimse,
mahrem hısımlarından veya eşinden bir şeyler çalsa, hırsızlık haddi uygulanmaz.
Çünkü hısımlarının bulunduğu yere, örfe göre izinsiz girebilir. Eşlerin
birbirinin malını almada örf de cereyan edebilir. Bu yüzden hırz (koruma) şartı
gerçekleşmez. Yine bir topluluğun hizmetçisi, bunların eşyasından, misafir ev
sahibinden, işçi girmeye izinli olduğu iş yerinden bir şey çalsa, el kesme
cezâsı uygulanmaz. Çünkü, bir yere giriş hakkının bulunması, bu yeri onun
hakkında hırz ortamı olmaktan çıkarır (es-serahsî, a. g. e., IX, 151;
el-Kasanî, a.g.e., VII, 70, 75; İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtâr, III, 221).
Şâfiîlerde daha kuvvetli görüşe göre usûl ve furû dışında, diğer hısımlardan ve
eşlerden birinin diğerinden, hırz altındaki malını çalması hafinde hırsızlık
had cezâsı uygulanır. Delil, hırsızlık cezâsını bildiren âyetin umûm anlamıdır.
BEYTUL MALDAN
VE GANİMETLERDEN( GULÜL) ÇALMA DURUMU
Beytül
maldan çalmak, Hanefi, Şafii ve Hanbelîlere göre hırsızlık değildir. Çünkü
hırsız bu mallara ortaktır. Veya ortaklık şüphesi vardır. Bundan dolayı
hırsızlık haddi düşer. Bu suçu işlediğinden dolayı ta’zir olunur. İmam Malike
göre beytülmaldan ve ganimetlerden çalana had cezası uygulanır. Sebebi ise;
Kitapta hükmün açık olması ve malın hırz altında olmasıdır.
Hanefilere
göre beytül maldan çalanların ellerinin kesilmemesinin delilleri aşağıdaki
olaylardır: Valilerden birisi Hz. Ömer’e mektup yazıp beytülmalden mal çalan
bir hırsızın durumunu sorduğunda Hz. Ömer şu cevabı vermişti: “Onun elini
kesme. Çünkü beytülmalde hakkı olmayan kimse yoktur. Şa’bînin rivayetine göre
bir adam beytülmalden mal çalmıştı ve durum Hz. Ali (r.a.)’ye arz edilmişti.
Hz. Ali ise: “Onun da orada hissesi vardır.” diyerek elini kesmemişti.
“Bir
kişiyi ganimet malına hıyanet ederken yakaladığınız zaman eşyasını yakınız ve
onu dövünüz.!”Ebu davud,cihad:135
Ebu
Davud’un rivayet ettiği bir haberde savaşta , ordu içerisinde Velid
bin Hişam, Salim b. Abdullah b. Ömer ve Ömer b. Abdülazîz gibi kişilerin de
bulunduğunu, bu arada ordudan birinin ganimet malından çaldığını, Velîd’in o
kişinin eşyasının yakılmasını emrettiğini ve adamı teşhir ederek ganimetten ona
herhangi bir pay vermediğini kaydetmektedir.
Evzâî,
İshak b. Râhûye ve Ahmed b. Hanbel gibi hukukçular, ganimet malını çalan
kişinin binek hayvanı ve silâhı dışındaki bütün eşyasının, Evzâî’den gelen bir
başka görüşte üzerindeki elbisesiyle atının eyer ve semeri dışında bütün eşyasının
yakılacağını, çaldığı malın ise yakılmayacağını söylemişlerdir.
İmam-ı
Azam Ebu Hanîfe, Mâlik, Leys b. Sa’d ve Şâfıî olmak üzere İslâm hukukçularının
çoğunluğu bu durumda malların yakılmayacağını belirtmiştir.
Deliller:
Hayber
Savaşı sırasında ölen bir kişinin gulül’de bulunduğunu haber vermiş, ashab-ı
kiram o kişinin eşyasını araştırarak bunların içinde Yahudi boncukları bulmuş,
fakat Rasûl-i Ekrem onun eşyasını yaktırmamıştır. İbn Mâce, Cihâd, 34; Ebu
Davud, Cihad, 143.
Not:Yakılacak malı yok ki zaten, ayrıca adam ölmüş; ölmüş adama ne cezası verilecek.
Peygamber'in yol ağırlığı olan eşyası üzerinde bekçilik yapan (siyah) bir adam vardı. Ona Kirkire denilirdi. Bu Kirkire (bir gün) öldü. Rasûlullah (S): "Bu adam cehennemdedir" buyurdu. Sahâbîler (acaba neden cehennemdedir diye) ona bakmağa gittiler. Ve onun terikesinde millet malından çalmış olduğu bir abâ buldular. Buhari:cihad:189
Not:Buhari, Ebu davutdaki hadisi sahih kabul etmez bu hadisi sahih kabul eder.
Not:Yakılacak malı yok ki zaten, ayrıca adam ölmüş; ölmüş adama ne cezası verilecek.
Peygamber'in yol ağırlığı olan eşyası üzerinde bekçilik yapan (siyah) bir adam vardı. Ona Kirkire denilirdi. Bu Kirkire (bir gün) öldü. Rasûlullah (S): "Bu adam cehennemdedir" buyurdu. Sahâbîler (acaba neden cehennemdedir diye) ona bakmağa gittiler. Ve onun terikesinde millet malından çalmış olduğu bir abâ buldular. Buhari:cihad:189
Not:Buhari, Ebu davutdaki hadisi sahih kabul etmez bu hadisi sahih kabul eder.
Amr b.
Şuayb’dan nakledilen bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, Ebu Bekir (r.a.)
ve Ömer (r.a.)’in ganimet malına hıyanet eden kimsenin eşyasını
yaktırdıkları ve onu dayakla cezalandırdıkları bildirilmiştir.Ebu Davud,
Cihad, 135; Şevkânî, VII, 342.
Not:Devlet
malından çalma olarak kişinin tüm mal varlığına el konulması (yakılması) ve
tazir çok daha mantıklı ve yürek ferahlatan bir açıklama gibi duruyor.
Not:Aşağıdaki
hadis yöneticilerin devlet eliyle zenginleşmesinin sınırı açısından dikkat
çekicidir.
“Kim
bizim bir işimize tayin edilirse bir zevce edinsin; hizmetçisi yoksa hizmetçi,
evi yoksa ev alsın. Bunlardan fazlasını isteyen veya alan olursa o
hıyanette bulunmuş veya hırsızlık yapmış olur.”Ebu Davud, İmâre,10.
TAZİR
CEZALARINDA ÜST SINIR
Şafiî
mezhebine göre ta'zir cezası ile dövmenin en fazla sınırı, hür
kimseler için 39 sopadır. İçki cezasının en azından daha az olması için.
Ebû
Hanîfe'ye göre, hür ve köle için ta'zir cezasının son haddi 39 sopadır.
Ebû Yusuf a göre, en son miktar 75 sopadır, Zina iftirası cezasından 5 sopa
daha azdır.
Mâlik'e
göre âzamisi için bir sınırlama olmaz, en çok had cezasını
dahi geçebilir.
NOT:(Burda
tazirlerin hadleri aşmaması ile ilgili hadis dikkate alınmak istenmiştir)
GANİMET
MALINDAN CARİYEYE TECAVÜZÜN CEZASI
Gulül (Ganimet
malından çalma) yapan kimse ganimetler arasında bulunan bir cariyeye tecavüz
etmişse bu kişiye hırsızlık veya zina haddinin uygulanıp uygulanmayacağı
konusunda İslâm hukukçuları ihtilâf etmişlerdir.
Çoğunluk,
gulül yapan kimsenin söz konusu ganimette hakkı olmasını, diğer bir ifadeyle
mülkiyet şüphesi bulunmasını gerekçe göstererek ve hadlerin şüpheyle sakıt
olması ilkesini dikkate alarak bu durumda had cezalarının uygulanmayacağı,
kendisine ta’zîren bir ceza verileceği görüşündedir.
SARHOŞLUK
VEREN MADDENİN AĞIZ VEYA BAŞKA YOLLA ALINMASI DURUMUNDA TAZİR SUÇUNUN TESPİTİ
Sarhoşluk
veren maddenin içilmiş olması şarttır. Eğer içilmiş değilse had gerekmez, ancak
ta’zir gerekir, esrar ve haşhaş gibi. Sarhoşluk verici madde içme yolunun
dışında ağza ve karına girmiş olsa bile içki haddi vurulmaz. Sarhoşluk verici
maddeyi, yemeğe katmak veya hamurla yoğurmak gibi.
Malikilerle, Hanefiler; suçlunun
suçu işlemiş sayılması için; içkinin ağız yoluyla mideye ulaşmış olmasını şart
koşarlar. Eğer sarhoşluk verici madde burun veya damar yoluyla (şırınga etmek
gibi) mideye ulaşacak olursa had vurulmaz çünkü şüphe söz konusudur. Şüphe
durumunda had cezası düşse bile ta’zir cezası gerekir.
Şafii
mezhebinde ise üç görüş vardır: Birinci görüş Malikilerin
görüşünü benimser. İkinci görüşe göre; içki ağız yoluyla mideye ulaşmasa bile
başka yollarla ulaştığı takdirde had vurulur. Üçüncü görüş, damarlara şırınga
ile haddin gerekmeyeceğini, burundan intikal halinde haddin gerekeceğini kabul
ederler.
Hanbelî
mezhebinde ise iki görüş vardır: Boğaz yoluyla mideye ulaşan
sarhoşluk verici madde sebebiyle had vurulur.-Ağız yoluyla içmek ve burun
yoluyla akıtmak gibi-Enjekte yoluyla mideye ulaşan sarhoşluk verici madde
sebebiyle
NAMAZ
KILMAMANIN CEZASI
Ebû Hanîfe'ye
göre: Her namaz vaktinde dövülür, Öldürülmez.
Ahmed b. Hanbel ve bir grup hadîs taraftarı hukukçulara göre de namazı terkle kâfir olur, bu sebeple de öldürülür.
Ahmed b. Hanbel ve bir grup hadîs taraftarı hukukçulara göre de namazı terkle kâfir olur, bu sebeple de öldürülür.
Şafiî'ye
göre: Terk ile kâfir olmaz, öldürülmez, dayak da atılmaz,
mürted de olmaz. Tevbe etmesi istenir. Tevbe eder yapacağına söz verirse ceza
terk edilir ve kılması emredilir. "Evimde kılacağım" derse kendisine
havale edilir. İnsanların huzurunda kılmaya zorlanamaz. Tevbe etmez,
kılacağını da söylemezse o zaman Şafiî'nin bir görüşüne göre: Terk sebebiyle
öldürülür. Bir görüşüne göre de 3 gün sonra öldürülür. Kılıçla öldürülmesi
belirtilir.
Ebu'l-Abbas
b. Süreyc'e göre ölünceye kadar odunla dövülür. Kılıçla öldürülmez.
Sebebiyse, sopa esnasında belki tevbe eder de namazı kılacağını söyler.
Şafiî
mezhebi fakihleri farz namazları kaçıranların kazasından kaçındıktan sonra
Öldürülmesi gerekip gerekmiyeceği konusunda ihtilâf etmişlerdir. Bir kısmına
göre: Farz olan namazı terk edenler öldürülür. Bir kısmına göre de kaçırdığı
namazlar artık borç hanesine yazılır, öldürülmez, derler.
Namazı
terk sebebiyle öldürülenlerin cenaze namazı kılınır, müslüman mezarlığına gömülür.
Çünkü müslümandır. Malları da mirasçılarına kalır.
PARA
KARŞILIĞI CİNSEL İLİŞKİDE BULUNMAK
Bir kimse
belli bir ücret karşılığında bir kadınla cinsel ilişkiye girerse bu yasak
ilişkilerinden dolayı iki tarafa da had cezası verilemez. Çünkü verilen ücret
bir nevi mehir yerine geçmekte ve nikâh akdine benzemektedir. Bu yönüyle olayda
bir şüphe meydana geldiğinden had cezası düşer. Fakat yapılan iş haram
olduğundan dolayı ta’zir cezasıyla cezalandırılırlar. Bu durum Ebu Hanife ye
göredir. İmameyne göre bu durum haddi gerektirir.
İmam
Malike göre ücret zina haddini düşürmez. Çünkü bu ücret
mahallinde mubahlık ifade etmediğinden dolayı batıldır. Ve yapılan iş zinadır
ve had cezasını gerektirir.
İmam
Şafii ve İmam Ahmed de aynı görüştedirler.
FASIK KİŞİNİN
NİKAH ŞAHİTLİĞİ KABUL OLUR MU?
İmam
Şafii'ye göre fasık bir kişi nikah velisi olamaz. Çünkü fasık
olduğundan velayet yaptığı kişiye nikahta zarar vermesi muhtemeldir.
İmam Ebu
Hanife (ra) İle İmam Malik {ra)'e göre ise,
kendi malına velayet yaptığı için adil kişiler gibi evlenecek erkek veya kıza
veli de olabilir. Çünkü onun namusuna karşı gayreti tamdır. Ehlinin namusunu
korur.
ZİNAYA
ZORLANAN ERKEKTEN HAD CEZASI DÜŞER Mİ?
İmam-ı
Azam Ebu Hanife (ra)'ye göre erkeğin
zinaya zorlanması ondan zina haddini düşürmez. Ancak Sultan tarafından
zorlanması müstesna. Bu hususta erkek için zorlanma olamaz. Zira zortama ölüm
veya bir azanın telef edilmesi şeklinde olur. Böyle bir halde ise erkeğin zina
yapma gücü kalmaz. Zorlama ile zina yapabiliyorsa zorlanmadığı anlaşılır.
Çünkü gerçekten zorlansa ve korksa idi temas gücünü yitirirdi. Öyleyse zorla
yaptırılan zinada erkekten had düşmez.
Diğerleri
: Düşer
CİZYE MİKTARI
NE KADARDIR?
İmam-ı
Azam (ra) ve İmam Hanbel (ra): Cizye,
her yıl için. gayri müslimierin zenginlerinden 48 dirhem, orta hallilerinden 24
dirhem, çalışma gücü olan fakirlerinden ise 12 dirhem olarak alınır..
İmam
Malik (ra)'e göre. zengin-fakir ayrımı yapmadan, aralarında geçerli para
altın ise her zımmîden 4 altın, gümüş ise 40 dirhem alınır.
İmam
Şafii (ra)'ye göre, ister zengin olsun, ister fakir her zımmîden senede 1
altın lira alınır.
Tercih
olunan görüş İmam Malik (ra)'ten rivayet olunandır. Hz. Ömer'in uygulaması da
İmam Malik (ra)'in görüşünü teyid etmektedir
EVİ
GÖZETLEYEN RÖNGENCİNİN DÖVÜLEREK GÖZÜ KÖR EDİLSE?
İmam
Şaffi (ra) ve Hanbele göre ev halkı evi izinsiz gözetleyenin
(röntgencinin) gözünü kör etseler kısas edilmezler. Ayrıca röntgenci bir hak
da talep edemez.
İmam
Malik ve Ebu Hanife {ra)'ye göre
röntgencinin gözünün kör edilmesi cinayettir. Dolayısıyla ya diyeti verir, yada
kısas yapılır.
SAVAŞÇILARA
VERİLECEK HEDİYE (TENFİL) GANİMETTEN Mİ BEŞTE BİR PAYDAN MI VERİLİR?
İmam
Malik (ra) ve Ebu Hanife (ra)'ye göre
«tenfil», ganimetten değil, humus (beşte birden verilir. Delilleri ise
Resulullah (sav)'ın, «Ben ancak stze Allah (cc) tarafından bize helal kılınan
humustan serbestçe vermekte salahiyetliyim. Diğer dört kısmı ise size aittir.»
hadisidir
İmam
Şafii (ra)'ye göre «tenfil», beşte birden değil ganimetten verilir. Zira
rivayete göre Resulullah (sav) Muaz bin Amr (ra)'a Ebu Cehil'in kılıcını ve
elbiselerini vermiştir. Yine Resulullah (sav)'ın Huneyn savaşında «Her kim bir
müşrik öldürdüğünü isbat ederse öldürdüğü kimsenin silah, elbise ve kıymetli
eşyası onundur.» buyurmuştur. Bu hadis de tenfilin ganimetin beşte birinden
değil, aslından verilmesi gerektiğine delalet eder.
GANİMETLERDE
BEŞTE BİR ( HUMUS) NASIL TAKSİM EDİLİR?
İmamı
Azam (ra)'a göre ganimetin beşte biri üçe taksim edilerek yetimlere,
yoksullara ve yolda kalmış yolculara verilir. Zira Resulullah (sav)'in dünyadan
göçmesi ile kendi ve akrabalarının beşte birden olan hakları ortadan
kalkmıştır.
Bu hüküm
İmam Şafii (ra)'den de nakledilmiştir. Her iki imama göre beşte birden
Resulullah (sav) ve hısımlarına ayrılacak pay mescidlerin imarına, kadılarla
askerlerin nafakasına sarfedilir.
Âyetteki
«yolcularndan maksat, yolda parası tükenmiş ve yardım göreceği kimsesi olmayan
yolcudur. Bu yolcu kendi memleketinde zenginde olsa durum değişmez, ona pay
verilir.
Malikiler
: yukarıda açıklanan bütün görüşlere muhalefet etmişlerdir. Onlara göre
ganimetin beşte biri Beytülmale konularak âyette ismi ve sıfları geçenlere ve
ayrıca İmamın uygun bulduğu yer ve kişilere dağıttır. Âyette pay sahiplerinin
zikredilmesi yalnızca misal olması içindir, yoksa beşte birin sarfedileceği
yerleri tayin ve tesbit için değildir.
Malikilerin
delilleri: Malikiler görüşlerini birkaç delille isbat ederler. İbnulArabî bu
delilleri şöyle sıralar:
1-
«Cübeyr bin Mufam'dan yapılan rivayete göre Resulullah (sav). Bedir maktulleri
hakkında şöyle buyurmuştur: «Ey Cübeyr, eğer baban Mut'am ibni Adiyy sağ
olsaydı ve bu kokmuş leşler hakkında şefaat etseydi, hiç şüphesiz ben bunları
ona (diri diri ve necat fidyesi almaksızın) bağışlardım.»[İMAM KASTALANİ]
2- Nafi
ibni Ömer şöyle rivayet eder: «Resulullah (sav)'ın Necid bölgesine gönderdiği
seriyeye. getirdikleri ganimetten 12 deve düştü. Resulullah onlara fazladan
bir deve daha verdi.»[İMAM KASATALANİ]
3-
Resulullah (sav)'ın Hevezanlıların esirlerini iade ettiği ve bunun içinde
"beşte bir"in de bulunduğu rivayetlerle tesbit edilmiştir.
4-
Buharî'nin Abdullah ibni Mes'ud (ra)'dan rivayetine göre Resu-uilah (sav),
Huneyn savaşında sahabilerin bazılarını ganimetin taksiminde tercih etmiştir.
Mesela, Akra bin Habis ile Uneyne'ye yüzer deve fazladan vermiştir. Yine Arap
eşrafından bazı kimseleri o günkü ganimet taksiminde diğerlerine tercih ederek
onlara fazla pay ayırmıştır. Ashabtan birisi, «Ben Allah (cc)'a yemin ederim
ki, bu taksimde adalet gözetilmemiştir. dedi. Ben de ona. «Allah (cc)'ın ismi
ile yemin ederim ki bunu Resulullah (sav)'a haber veririm.» dedim. Resulullah
(sav)'a giderek haber verdim. Resulullah (sav). «Allah (cc), kardeşim Musa
aleyhisselama çok çok rahmet etsin. Ona bana yapılan eziyetten daha çoğu
yapıldığı halde sabretmiştir» buyurdu.
Bu
hadisler açıkça gösteriyor ki, ganimetin beşte biri İmamın hakkıdır ve
dilediği gibi tasarruf eder. Âyette zikredilen pay sahipleri yalnızca misal
içindir. Eğer bu pay onların istihkakı olsaydı Resulullah (sav) bu paydan
başkalarına vermezdi.
GANİMETİN AT
SAHİPLERİNE TAKSİMİ
Mâlik,
Şafiî, Ahmed ibn Hanbel, Ebû Yûsuf, Muhammed ve âlimler cumhuru, süvari
için üç, piyade için bir pay esâsını kabul etmişlerdir.
Delil:Rasûlullah
(S) ganimet malından- at için iki pay; sahibi için de bir pay ta'yîn etmiştir.Buhari,cihad:51
Ebû
Hanîfe İse diğer hadîslere dayanarak biri atına, öbürü
kendisine âid olmak üzere süvari mücâhid iki pay alır demiştir.
SAVAŞ YOLUYLA
ELDE EDİLEN TAŞINMAZLAR NASIL DAĞITILIR
Hanefî
mezhebine göre: savaş yoluyla elde edilen taşınmazlarda devlet başkanının
geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır: Devlet başkanı duruma ve şartlara göre
uygun görürse, Enfâl 8/41 âyetinin hükümleri doğrultusunda -beşte birini
ayırdıktan sonra- toprağı gazilere taksim eder, bu durumda arazi öşür toprağı
olur; bunu uygun görmezse Hz. Ömer'in Sevâd (Irak) topraklan hakkında yaptığı
gibi yerli halkın elinde bırakır ve karşılığında haraç vergisi yükler, bu
takdirde arazi haraç toprağı olur.
İmam
Mâlik'e göre: savaş yoluyla ele geçirilen arazi esas itibariyle dağıtılmaz; bu
topraklar bütün müslü-manlar için ortak bir vakıftır. Geliri ümmetin yararına
sarf edilir. Ancak ümmetin menfaati taksimi gerektiriyorsa devlet başkanı bu
tür toprakların taksimine de karar verilebilir.
Şâfiîler'e
göre ise :savaş yoluyla alınan topraklar ganimet hükümlerine tâbi olup devlet
beşte bir hisse alır ve kalanı savaşanlara dağıtılır. Hz. Ömer'in uygulamasına
gelince, İmam Şafiî -Hz. Peygamber dönemindeki bir Örnekten de yararlanarak-
bunun savaşa katılanların rızası alınarak yapıldığını savunur.
Hanbelîler'in:
bu konudaki yaklaşımı hakkında Şafiî ve Mâlikiler'in görüşünü paylaşan iki
farklı rivayet bulunmaktadır.
ESİRLER FİDYA
KARŞILIĞI SERBEST BIRAKILIR MI?
Hanefilere
göre esir mal ile fidye veremez. Düşman taraflara da satılamaz. Çünkü böyle bir
durumda yine müslümanlara karşı savaşacaktır. Fakat düşman elindeki müslüman
esirle değiştirilmesi İmam Muham-med (ra) ve Ebu Yufus (ra)'a göre caizdir. Ebu
Hanife (ra) ise esirin müslüman bir esirle de değiştirilemeyeceği
görüşündedir.
Cumhura
(Şafiiler, Malikiler ve Hanbeliler) göre, esirleri fidye karşılığı serbest
bırakmak caizdir.
CASUSUN HÜKMÜ
Küfür diyarının kâfir casusu; öldürülür. Bu hususta bütün ulemânın ittifakı vardır. Hattâ Nesaî'nin
rivayetinde Peygamber(Sallallahu Aleyhi ve Sellem), ashabına bu adamı
arayıp öldürmelerini emir buyurduğu bildirilmektedir.
Casus muâhed (yâni pasaportlu
kâfir) veya zimmî (Musluman
teb'ası olan kâfir) olursa; İmam Mâlik ile Evzâî'ye göre ahdini
bozmuş sayılır. İstenilirse köle yapılır; öldürülmesi de caizdir. Cumhûr-u
ulemâ ise muâhedin casusluk sebebi ile ahdi bozulmadığına kail olmuşlardır;
meğer ki casusluk yapmaması vakti ile şart koşulmuş olsun!
Casus müslümansa; Düşman hesabına casusluk yaptığı
tesbit edilen bir müslümanın öldürülmesi caiz değildir. Böyle bir casusun ölüm
cezasının dışında bir ceza ile cezalandırılıp cezalandırılmayacağı hususu ulema
arasında ihtilaflıdır.
İmam Âzam, Şafiî, Evzâî ve bazı Mâlikîler'le cumhura göre öldürülmez.
Hükümet ona munasib göreceği dayak ve hapis gibi cezalar verir ki, buna ta'zîr
denir. Rey taraftarlarına göre eğer bu kimse müslümanların sırlarını
düşmana bildirmişse şiddetli bir şekilde dövülür ve uzun zaman hapsedilir.
SİHİRBAZ
ÖLDÜRÜLÜR MÜ?
imam-ı
Azam´a göre; sihirbazın küfrüne hüküm verilerek, tevbe etmesine dahi lüzum
görülmeden öldürülmesi mubahtır.
imam
Şafiî (ra)´ye göre, sihrinden dolayı sihirbazın küfrüne hüküm verilmez. Yalnız
sihriyle herhangi bir müslümanı öldürmeye kastederse, öldürülür.
İmam
Ahmed bin Hanbel (ra)´e göre ; bir kimse, sihir yaparak adam öldürsün veya
öldürmesin küfrüne hüküm verilir. Tevbe ettiği takdirde, tövbesinin kabul
edilip edilmeyeceği konusunda iki rivayet vardır. Ehl-i kitaptan olan
sihirbazlar, müslümanlara zarar vermedikleri müddetçe öldürülmez.
İmam
Malik (ra)´e göre de, müslüman bir sihirbaz, yaptığı sihirden dolayı öldürülür.
Ehl-i kitap olanlor öldürülmez. Müslüman sihirbaz, sihir ytıptığı takdirde
kafir olduğuna hükmedilir.
HAREMİ ŞERİFE
SIĞINAN SUÇLU ÖLDÜRÜLÜR MÜ?
Hanefi:
«Dışarda cinayet işleyip daha sonra Harem-i Şerife sığınan kimsenin kısas
hükmü, orada icra edilemez. Katil orada kaldığı müddetçe hiçbir kimse yanında
oturamaz, alış-veriş yapamaz ve konuşamaz. Çıkıncaya kadar bu böyle devam eder.
Çıktığı zaman da kısas hükmü infaz edilir» der.İbni Abbas ta bu
görüştedir.Çünkü Allah (cc), «...Her kim oraya girerse (taarruzdan) emin olur»
buyurmuştur...»ALİ İMRAN 97 derler.
(Maliki
ve Şafiî) göre; de Kabe dışında -öldürme, uzuv kesme veya diğer bir şekilde-
cinayet işleyen kimse, daha sonra Harem-i Şerife sığınırsa, kısas hükmü hemen
orada infaz edilir. Delilleri ise şunlardır :
A.
Resulullah (sav)'in; «Bazı müşrikleri Mekke'nin fethinden sonra Harem-i Şerif
ie dahi görseniz öldürünüz» hadisidir.
B.
Resulullah (sav)'ın müşrik İbn-i Hatel için, «O'nu öldürünüz. Kabe'nin
örtülerine sarılmış olarak görseniz dahi, öldürünüz» buyurmasıdır.
C.
Resulullah (sav)'ın, «Şüphesiz Harem-i Şerif, asî (halifeye karşı), hırsız ve
adam öldüren katili, kendisine sığınsa dahi korumaz» buyruğudur.
KISASTA GAYRİ
MÜSLİMİN DURUMU
Kendisine
eman verilmiş , yani cizye ödeyen ve islam ve müslümanların korumasında olan
kişiler de müslümanlar gibi muamele görür ve öldürülürseler, öldüren müslümana
"kısas" uygulanır.
Ayet:
"Eğer müşriklerden birisi senden eman dilerse ona eman ver. Ta ki Allah'ın
kelamını dinlesin. Sonra onu emin olacağı yere kadar ulaştır."
Kendisine
eman verilmemiş , kişiler müslümanlar tarafından öldürülürse kısas uygulanmaz. Müslüman
bir kimsenin fiilen düşmanlık eden bir kimseyi nerede bulursa bulsun
öldürebileceği ve kanını akıtabileceği konusunda her hangi bir ihtilaf yoktur.
Fiilen
düşmanlık etmeyen fakat anlaşma sağlanmamış bir kafir Müslüman tarafından
öldürülürse, Müslümana kısas uygulanmaz, yalnızca Müslüman bir kimse için
ödenen diyetin yarısını vermek gerekir. ( diyet peygamberimiz zamanında 100
deve idi.)
Müslümanların
eman verdiği bir kafir ,eman verilmemiş bir kafiri öldürürse yine kısas uygulanmaz
.Öldüren , Müslümanın gördüğü muameleyi görür ve yarı diyet öder.
Bu
konuyla ilgili deliller hadislere dayanır:
"Dikkat
edin! Kim hem Allah'ın hem de Rasülünün zimmetindeki anlaşmalı bir kimseyi
öldürürse, Allah'ın korumasından mahrum olur, cennetin kokusunu duyamaz. Oysa
cennetin kokusu kırk mevsimlik bir mesafeden duyulur."
Cumhura
(Maliki, Şafiî. Hanbeli) göre: hür köleyi, müslüman zımmiyi öldürürse, hür ve
müslümana kısas yapılamaz.
DELİLLER:
A.
Kur´andan delilleri: «Ey İman edenler, maktuller hakkında size kısas
(misilleme) yazıldı (farz kılındı)...» âyetinde, kısasta eşitliği emreden Allah
(cc). daha sonra «...Hür hür ile, köle köle ile, dişi dişi ile (kısas olunur)...»
âyetiyle de kısasta eşitliğin nasıl olacağını beyan etmiştir. Allah (cc). sanki
âyette «öldüren, öldürülene eşit ise onu öldürünüz» der gibidir. Hür ile köle.
müslüman ile zımmi arasında kısas bakımından bir eşitlik ise yoktur. O halde
hür. köle ile, müslüman, zımmi İle kısas (misilleme) yapılarak öldürülemez.
B.
Hadis´ten delilleri: Buharinin Hz. Ali (ra)´dan rivayet ettiği şu hadistir:
«Müslüman, kafirle kısas yapılamaz»
C. Aklî
delilleri: Köle. küfür eseri hürriyetsizliği nedeniyle bir meta (eşya) gibidir.
Kâfir ise, küfründen dolayı bir hayvan mesabesindedir. Bu hususa Allah (cc):
«Yeryüzünde yürüyen hayvanların Allah katında en kötüsü şüphesiz ki kafir
olanlardır. Artık onlar iman etmezler.» (Enfal: 55) Âyetiyle işaret eder.
Böyle
meta (eşya) ve hayvan mesabesinde olan köle ile kâfir, hür ve müslümana nasıl
eşit olabilir ve kısas yapılabilir
Hanefi´ye
göre: ise hür köleyi, müslüman zımmiyi öldürürse, hür ve müslümon kimselere
kısas yapılır.
DELİLLER:
1. Allah
(cc), «Ey iman edenler, maktuller hakkında size kısas yazıldı (farz
kılındı)...» âyetinde, katilin öldürülmesini farz kılmıştır,
Bu âyet.
umumu ifade ettiği için hür, köle, müslüman ve zımmî bütün katilleri kapsar.
«Hür hür
ile, köle köle ile...» âyeti ise. cahiliyet devrindeki zulmü orta dan kaldırmak
için Allah (cc) tarafından ferman edilmiştir. Zira Araplar, cahiliyet devrinde
bir hür karşılığı, bir kaç hürü. bir köle karşılığı, bir hürü, bir dişi
karşılığında da bir hür erkeği haddi aşarak öldürürlerdi, işte onların bu
zulümlerinin iptali için bu âyeti inzal buyuran Allah (cc), kısanın yalnız
katile uygulanacağını beyan etmiştir. Bu durum, nüzul sebebinden de anlaşılır.
2. «Biz
onda (Tevrat´ta) onların üzerine (şunu da) yazdık. Cana can, göz» göz, buruna
burun, kulağa kulak. dişe diş (karşılıktır, hülasa bütün) yaralar birbirine
kısastır...» (Mâide: 45) âyeti, öldürenlerin kısasını gerekli gördüğünden umumi
bir ifadedir. «Bu âyet. islâm şeriatının hükümlerinden biri değildir. Eski
ümmetlerin şeriatlarında bildirilen kısas hakkındaki bir hükümdür. Bizim için
bir hüküm ifade etmez» diyecek olanlara şunu deriz: «Eski ümmetlerin
şeriatlarını nesneden bir âyet veya mütevatir bir hadis bulunmadığı takdirde,
bizim de şeriatımız sayılır. Araştırmamızda bu âyeti nesheden bir âyet veya
mütevatir bir hadis bulamadık.Öyleyse bu ayete göre amel ederiz»
3.
«Allah´ın haram kıldığı cana, haklı bir sebep olmadıkça, kıymayın. Kim mazlum
olarak öldürülürse biz onun velisine (mirasçısına maktulün hakkını talep
hususunda) bir selahiyet vermişizdir...» (isrâ; 33) âyeti, zulüm yapılarak
öldürülen köle, hür müslüman ve zımmilerin hepsini nazmı! ile kapsamına almış,
velilerine «sultan» tabir ettiği velayet (kısas) hakkını tanımıştır.
4.
Resulüllah (sav)´ın, «Müslümanların kanları eşittir. Onlar, gayri müslimlere
karşı kuvvetli bir güçtürler» hadisine göre, köle ile hür, bilhassa! kısas
hükmünde eşittirler.
5.
Resulüllah (sav)´ın «Kim, kölesini öldürürse, onu öldürürüz. Kim kölesinin
burnunu keserse, onun burnunu keseriz. Kim, kölesini hadımlaştırırsa onu
hadımlaştırırız» hadisi, hür, köleyi öldürürse, onun da öldürüleceğine delildir.
6.
Muhaddis imam Beyhâki´nin. Abdurrahman el-Bılemâni´den rivayet ettiği,
«Resulüllah (sav), bir zımmi öldüren bir müslumanın kısasını icra ettikten
sonra «Ahdine vefa gösterenlerin en kerimiyim» buyurdu.» [İbn i Selâm, "Bu
hadisin Senedi yoktur» der] hadisi, hürün de köle karşısında kısas edileceğini
gösterir.
7. Bir
müslumanın bir zımmî ile kısas edilmesinde tüm müslümanlar ittifak etmişlerdir.
Zımmî malı çalan bir müslumanın, hırsızlığından dolayı kolu kesilir, öyleyse
bir müsiüman, bir zımmiyi öldürürse, kısas yapılması farz olur. Zira kana
hürmet etmek, mala saygı göstermekten daha büyük ve önemlidir.
KISASTA BABA
OĞUL İLİŞKİSİ
Cumhur´a
(Şafiî. Hanbelî, Hanefî) göre. oğlunu öldüren babaya, kısas yapılmaz. Zira
Resulullah (sav), «Oğlunu öldüren babaya, kısas yapılmaz” buyurdu.
Cessâs,
bu hususta, «Resulullah (sav)´ın «Oğlunu öldüren babaya, kısas yapılmaz» hadisi
meşhurdur. Sahabilerden hiç biri, Haz. Ömer (ra)in bu hadisle ilgili
uygulamasına muhalefet etmemiştir. O´nun bu icrası, hadisi manen mütevatir
kılmaktadır» [Cessâs - age - C. 1. S. 168. Kurtubi Tefsiri. C. 2. S. 231] der.
İmam
Malik (ra) ise, «Bir baba, oğlunu işkence yaparak kasten öldürürse, kısas
yapılır» [Cessâs - age - C. 1. S. 168. lbn-i Arabi - age - C ı, S. 168 Kurtubi –
age C. 1, S. 231.] demektedir.
KISASTA TOPLU
CEZA OLUR MU?
Cumhur´a
(4 mezheb alimlerine) göre. bir adamı öldüren bir topluluğun tüm fertleri kısas
yapılır.
DELİL:
A. Hz.
Ömer (ra) zamanında Sana kentinde bir genç, 7 kişi tarafından öldürüldü. 7 kişiyi
de kısas yaptıran Hz. Ömer, daha sonra «Bu gencin öldürülmesine Sana kenti
insanları iştirak etseydi, tümünü kısas yaptırıdım» buyurdu.
B.
Resulullah (sav)tan rivayet edilen «Eğer mü´min kanının dökülmesine yer ve gök
ehli iştirak ederse. Allah (cc) tümünü ateşte yüzüstü yakar» [Tirmizi. Ebu
Hüreyre´den rivayet etmiştir. Kurtubi. age. C. 2, S. 232] hadisidir.
Zahirî
mezhebi alimleri ile Ahmed bin Hanbel (ra)´den gelen bir rivayete göre ise, bir
adamı öldüren bir toplumun, bütün fertleri öldürülmez
DELİL:
Ahmed bin
Hanbel (ra): «Bir topluluk, bir kişi için öldurülmez, Cıınkü Allah (cc) kısasta
eşitliği şart kılmıştır. Halbuki fert ile topluluk orasında kısas için eşitlik
olmaz»
KISAS NE İLE
NASIL YAPILIR?
Maliki,
Şafiî ve İmam Ahmed bin Hanbel´in bir rivayetine göre kısas; katil, maktulü ne
ile öldürmüşse aynen öyle öldürülür. Mesela: Katil, bir kimseyi boğarak
öldürmüşse boğarak, taş vurarak öldürmüşse, taş vurularak öldürülür.
İmam-ı
Azam (ra) ve İmam Ahmed bin Hanbel (ra)´in diğer bir rivayetine göre ise,
kısas ancak kılıçla yapılır. Çünkü kısastan taleb edilen, bir canı. bir can
karşılığın da öldürmektir. Resulullah (sav) efendimiz. «Kısas, ancak
kılıçladır» ve «Öldürdüğünüz zaman güzelce öldürün, kestiğiniz zaman güzelce
kesin» buyurmuştur.
KISASI KİM
UYGULAR?
Kurtubî
bu hususta şöyle der: «Fetva alimleri, hiç bir kimsenin, İslâm Devlet
Başkanının müsadesi ve zamanın kadısının yazılı fetvası olmadıkça kısas yapma
hakkına sahip olmadığını, bu hakkın ancak islâm Devlet Başkanı veya tayin
ettiği kişiye ait olduğun da ittifak etmişlerdir. Çünkü Allah (cc)
müslümanların başlarına emir (imam) seçmelerini farz kılmıştır. Ki imam fenalık
ve kötülüklere meydan vermeden aralarındaki dünyevi işleri ve davaları âdil
bir şekilde icra etsin.
KASDEN ADAM
ÖLDÜRENE KEFFARET OLUR MU?
İmam Ebu
Hanife (ra)'ye göre, kasden adam öldürene kefaret yoktur Çünkü kefarette ibadet
manası vardır. Kasden adam öldürmek ise büyük günahlardandır. Büyük günahlar
hiçbir zaman ibadete sebeb olamazlar. Öyleyse kasden adam öldüren için kefaret
farz değildir.«Kasden adam öldürmede de kefaret vermek farzdır» diyen kimsenin
farz olduğuna dair kitap, sünnet ve İcmadan bir delili yoktur. Biz eğer «Kosden
adam öldürmede kefaret vermek farzdır» dersek nassa kendimizden bir ilave
yapmış oluruz.
İmam
Şafii (ra) : Hataen adam öldürmekte, kefaret icabediyor da kasden adam
öldürmekte niçin icabetmesin?
HANGİ ÖLDÜRME
KASDEN ÖLDÜRMEDİR/ DEĞİLDİR?
1.)
Kasden adam öldürme herhangi bir kesici, öldürücü silahla veya, yakarak öldürmedir.
Taşla, sopayla veya kesici olmayan birşeyle yapılan öldürme ise şibh-i amddir.
Bu, Ebu Hanife'nin görüşüdür. Ki Ebu Hanife (ra), «Kesici olmayan ağır birşeyle
vurmakta, kısas yoktur. Velevki vurduğu ağır şey Ebu Kubays dağı olsun.»
demektedir.
2.)
Kasden adam öldürme (amd). öldürmek kasdıyla vurmaktır. Vurulan şey ister
silah, ister taş, sopa ve benzeri şeyler olsun farketmez. Yeterki vurulan şeyin
kasıtlı olarak vurulduğu zaman öldüreceği kesin olsun. Şibh-i amd ise, vurulan
şeyin kesinlikle öldürücü olmamasıdır. Bu da imam Ebu Yusuf (ra) ve İmam
Muhammed (ra)'in görüşleridir
3.)
Kasden (amd) adam öldürme, vurulan alet ne olursa olsun vuruştaki kasıt adamı
öldürmek ise ve adamın bu vuruştan dolayı öldüğü kesinse bu kasden
öldürmedir.Diyet verilmesive köle azadı gerekir. İmam Şafii (ra)'nln İşaret
ettiği bu mesele ile İlgili olarak Buhari ve Müslim'in Ebu Hureyre (ra)'den
rivayet ettikleri, «Arapların Hüzeyl kabilesinden kavga eden iki kadından biri
diğerini attığı taşla öldürdü, ölen kadın hamile idi. Kabileden bir heyet
gelerek Resulü İlah (sav)'tan bu hadise hakkında bir hüküm istediler.
Resulullah (sav) da katil kadının ölen kadının karnındaki çocuğa karşılık bir
köle ozad etmesini, katil kadının baba tarafından yakın akrabalarının da ölen
kadının diyetini ödemelerine hükmetti.» hadisi de tesblt edilmiştir.»Ibni
Kesir, tefsir, C. 1. S. 535. 434
ÖLDÜRÜLENİN
DİYETİNİ KİM ÖDER / NASIL?
Alimler
hataen işlenen cinayette diyetin katilin babasının yakın akrabaları tarafından
ödenmesinin farz olduğunda ittifak etmişlerdir. Bu diyet ise yüz devedir. Bu
diyetin üç yılda ve eşit taksitler halinde ödenmesi farzdır.
Ödenecek
bu diyet beş kısma ayrılır, İbni Mes'ud (ra), bu hususta Resulullah'tan şu
rivayeti yapmıştır: «Resulullah (ra) hataen adam öldürmede 20 tane bir yaşını
doldurmuş dişi deve yavrusu, 20 tane bir yaşını doldurmuş erkek deve yavrusu,
20 tane iki yaşını doldurmuş dişi deve yavrusu, 20 tane üç yaşını doldurmuş
dişi deve yavrusu, 20 tane de dört yaşını doldurmuş dişi deve yavrusu verilmesine
hükmetmiştir.» [Ibni Kesir, tefsir, C. 1, S. 535.]
Kasde
benzer (şibh-İ amd) hata ile adam öldürmenin diyeti ise üç kısma ayrılır. 40
tane hamlie deve, 30 tane dört yaşını doldurmuş dişi deve, 30 tane üç yaşını
doldurmuş dişi devedir. Bu diyeti katilin babasının yakın akrabalarının
vermeleri farzdır.
İmam
Malik (ra) ile İmam Ebu Hanife (ra) kasden adam öldürmenin diyeti konusunda
hiçbir görüş beyan etmemişlerdir. İmam Şafii (ra)'ye göre kasden adam
öldürmenin diyeti şibh-İ amdin diyeti gibidir. Yalnız bu diyetin katilin
babasının yakın akrabaları tarafından değil, bizzat katilin malından verilmesi
farzdır.
Kurtubî
şöyle der: «Alimlere göre kasden öldürmenin diyetini katilin babasının yakın
akrabaları ödemezler. Bu diyetin katilin malından verilmesi farzdır. Alimler
bunda icma etmişlerdir.» Kurtubî. age. C. S. S. 331
Ibni
Cevzî de diyetler konusunda şunları söyler: «Altı çeşit diyet vardır. Altın
olursa 100 tane, gümüşten olursa 12.000 dirhem, deveden verilirse 100.
sığırdan verilirse 200, koyundan 10000 tane, İpek elbiseden olursa 200 adet
verilir. Bu diyet müslüman hür bir erkeğin diyetidir. Müslüman hür bir kadının
diyeti ise bunun yarısıdır.» [İbnl Cevzi. age, C. 2. S. 164.] Bu görüş
fasihlerin cumhurunun görüşüdür. Imam-ı Azam (ra) da cumhura uymuştur. Ancak
o, diyet gümüş olarak verilecek olurso 12.000 değil, 10.000 dirhem olduğu görüşündedir.
EHLİ
KİTABIN(ZIMMİNİN) DİYETİ
Süfyân-i
Sevrî, Ebu Hanife ve İbrahim Nahaî gibi
fakihler ehli kitabın diyetinin, Müslümanın diyeti miktarınca olduğu
kanaatindedirler.(İbn Kudâme, VIII, 312; İbnü’l-Münzir, III, 93; İbn Hemmam, X,
98; İbn Abdilberr, el-İstizkâr, XXV, 161; Şevkânî, VII, 69; Serahsî, XXVI, 84;
Şevkânî, ed-Dürerü’l-Müdiyyetü Şerhü’d-Düreri’l-Behiyyeti fi
Mesaili’l-Fıkhîyyeti (Thk. Muhammed Subhi Hasan Hallak), Mektebetü’l-İrşad,
San’a-1993, II, 405-406)
Delil:
Ayet: “…eğer
sizinle kendileri arasında anlaşma bulunan bir topluluktan ise, ailesine
verilecek bir diyet ve mü’min bir köle azat etmek gerekir.” ayetidir.(Nisa 92)
Hadis:“Yahudi
ve Hristiyanın diyeti Müslümanın diyeti gibidir”(İbn Hemmam, X, 93ve VI, 28;
İbn Rüşd, II, 395; Beyhâkî, VIII, 102 (16132); Beyhâkî, İmam Şafiî’nin mürsel
olduğu gerekçesiyle bu haberi reddettiğini kaydetmektedir)
Ömer b.
Abdilaziz, İmam Mâlik, İmam Şafiî gibi ilim ve
devlet adamları, zımmînin diyetinin, Müslümanın diyetinin üçte biri miktarınca
olduğunu görüşündedirler( İbn Rüşd, II, 395; İbn Kudâme, VIII, 312; İbn
Abdilberr, el-İstizkar, XXV, 162; Sâbık, II, 565; İbnü’l-Münzir, III, 93.).
Delil: Çünkü Hz
Peygamber Müslümanın diyetini 12 bin dirhem olarak takdir etmişken, Yahudi ve
Hristiyanın diyetini 4 bin dirhem olarak belirlemiştir.( Tirmizî, IV, 25
(1413); İbn Hemmam, VI, 127 ve X, 93; Beyhâkî, VIII, 101(16125); Şafiî, Müsned,
I, 354 (1621).)
Ahmed b.
Hanbel ise yine Hz Peygambere dayandırılan bir habere istinaden,
zımmînin diyetinin, Müslümanın diyetinin yarısı kadar olduğu kanaatindedir.(İbn
Kudâme, VIII, 312; Yemenî, III, 509; Bu hadisi, Ahmed b.Hanbel, Tirmizî ve
Darekutnî rivayet etmişlerdir. Darekutnî, III, 129(148), Ahmed b. Hanbel,
Müsned, II, 180(6692); Tirmizî, IV, 25(1413).)
ÖLDÜRÜLEN
CENİNİN DİYETİ(ĞURRE)
Hanefîler
beşyüz dirhem gümüş,
Şafiîler
diyetin 1/20 si Tavus ve Mücahit, bir köle veya cariye, Şa’bi ise 100 koyun miktarınca
olduğu kanaatindedirler.
KASDEN ADAM
ÖLDÜRENİN TÖVBESİ KABUL OLUR MU?
İbni
abbas:" Kim bir mü'mini kasıtlı olarak öldürürse onun cezası içinde
sürekli kalmak üzere cehennemdir. Allah ona gadap etmiş, onu lanetlemiş ve
kendisi için büyük bir azap hazırlamıştır. " NİSA93 ayetini delil gösterip
tövbesi kabul olmaz der.
Fakihlerin
cumhuruna göre ise kasden adam öldürenin tövbesi kabul edilir. Cumhur bu görüşü
birkaç delille isbat ederler. Bu delilleri özetle aşağıya aktarıyoruz.
1.)
Küfür, kasden adam öldürmekten daha büyük günah olduğu halde ondan dönülüp
tövbe edilebildiği ve bu tövbe kabul edildiği halde kasden adam öldürenin
tövbesi neden kabul edilmesin. Adam öldürmek küfürden daha hafif bir suc
olduğuna göre onun tövbesinin kabulü diğerinden daha evladır. Çünkü hiçbir
zaman küfürle kasden adam öldürmek birbirine eşit olamaz.
2.) Allah
(cc), «Şüphesiz ki Allah, kendine eş tanınmasını bağışlamaz. Ondan başkasını
dileyeceği kimseler bağışlar.» (Nisa: 48) buyurmuştur. Ayetteki «ondan başkası»
tabirinden maksat, şirk dışında kalan günahlardır. Bu günahlardan bir tanesi
de kasden adam öldürmektir, öyleyse bu âyet açık olarak kasden adam öldüren
kimsenin de tövbesinin kabul edilebileceğine delalet etmektedir.
3.) Allah
(cc), «Onlar ki Allanın yanına başka bir tanrı (katıp) tapmazlar, Allahın
haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim bunlardan birini
yaparsa cezaya çarpar. Kıyamet gününde azabı katmerleşir ve o (azabın) içinde
hor ve hakir ebedi bırakılır. Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel
işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. (Furkan;
68-70) buyurmuştur. Bu âyetler her çeşit günah İçin yapılacak tövbenin kabul
edileceğine kesin bir nasstır. Kasden adam öldürme de bir günah olduğuna göre o
da naklettiğimiz âyetlerin ihtiva ettiği günahların tövbelerinin kabulü içine
girmektedir.
Not: bu
ayetin mekkede geldiği, nisa 93 ün ise daha sonra geldiği söylenir ve Nisa 93
ün bunu nesh ettiği savunulur.
4.)
Buhari ve Müslim'in rivayet ettiği, «Siz bana Allah (cc)'a İbadetinizde
herhangi birşeyl ortak koşmayacağınıza, zina yapmayacağınıza ve Allah (cc)'ın
haram kıldığı haksız yere adam öldürmeyeceğinize biat ediniz... Her kim şirkin
dışında bir günah işler de onu Allah (cc)'tan başka kimse bilmezse onun cezası
Allah (cc) a aittir. Dilerse affeder, dilerse azab eder.» hadisidir. Bu hadis
de gösteriyor ki, bütün günahların tövbesi kabul edildiği gibi şirkin dahi
tövbesi kabul edilebilir.
5.)
Müslim'in-Ebu Said el-Hudri (ro)'den rivayet ettiği, «Beni İsrail İçinde bir
kimse vardı. O, doksan dokuz insan öldürmüştü. Sonra bu adam evinden çıkıp (o
zammın büyük alimlerine bu cinayetlerin tövbe ile affı imkanını) sormaya
başlamıştı. (İbtida) bir rahibe varıp sordu. Ve, «Acaba benim için tövbe var mıdır?»
dedi. Rahip. «Hayır yoktur.» diye cevap verdi. Katil rahibi de öldürdü. Sonra
yine sormaya başladı. Bir kişi ona, «Sen filan köye (Nusrat köyüne) ve
(oradaki) filan mabede git. Orada birtakım insanlar Allaha ibadet ederler. Sen
de onlarla beraber Allah (cc)'a İbadet, günahlarından tövbe et ve bir daha
memleketine dönme. Çünkü orası kötü bir yerdir. dedi. Adam Nusret köyüne doğru
ola çıktı. Yolun tam yarısına vardığında ölüm erişti. Tövbekar olmak İçin
gittiği köye doğru göğsü ile yönelerek öldü. Rahmet melekleriyle azab melekleri
çekişmeye başladılar. Rahmet melekleri: «Bu adam tövbe ederek ve kalbiyle Allah
(cc)'a yönelerek bize doğru geldi.» diyorlardı. Azab melekleri de; «Bu adam
asla hayır işlememiştir.» diyorlardı. Bu sırada insan suretinde bir melek
geldi. Her İki taraf bu meleği aralarında hakem yaptılar. O melek; «Şimdi siz
buradan İtibaren geldiği köy ile gideceği köyün mesafelerini ölçüp birbirine
tatbik ediniz. Öldüğü yer iki köyden hangisine yakın ise müteveffa o köye ait
olur.» dedi. Bunun üzerine Allah (cc), müteveffanın kendi köyüne «Biraz
uzaklaş!», gideceği köye de «Biraz yaklaş!» diye vahyettî. Rahmet ve azab
meleklerine de «Haydi şimdi her iki tarafı ölçerek ikisi arasındaki mesafeyi
mukayese ediniz!» diye emretti. Müteveffa tövbe köyüne bir karış daha yakın
bulundu ve bu cihetle mağfiret olundu.» hadisidir.[ Riyazü's Salihin, İmam
Nevevi, S. 14.] Bu hadis de kasden adam öldürenin tövbesinin kesinlikle Kabul
edileceğini göstermektedir.
Allame
Şevkani şöyle der: «Hak olan tövbe kapısı, o kapıdan girmek isteyen herkes için
açıktır. Günahların en büyüğü, en şiddetlisi olduğu halde şirkten bile tövbe
edilir. Ondan küçük olan günahların da tövbelerinin kabul edilmesi lazımdır.
Tövbesi kabul edilen günahlardan birisi de şüphesiz kasden adam öldürmektir.
Şüphesiz Allah (cc) hakimlerin en iyi hüküm verenidir. Dilediği insana
dilediği gibi hüküm verir.»
CİNAYETE
AZMETTİRENİN DURUMU
Süfyân-i
Sevrî, İmam Mâlik, İmam Şafiî ve Ahmed b. Hanbel gibi mezhep
imamları, azmettirenin değil, mükrehin öldürüleceği, azmettirenin ise başka bir
şekilde cezalandırılacağı görüşündedirler.
Ebu
Hanife ise, azmettirenin, mükreh üzerinde, bu işi yaptırabilecek
gücü varsa, bu takdirde sadece zorlayan (azmettiren) öldürülür. Zorlanan
(mükreh) ise başka bir şekilde cezalandırılır.
Örneğin bir
kimse kölesine falanca adamı öldüreceksin diye emir verse, kölesi de adamı
öldürse, Sevrî’ye göre, köle kısas gereği öldürülürken efendisine ta’zir cezası
verilir. Ebu Hanife ise kölenin efendisi karşısında çaresiz kaldığı ve bu
eylemi gerçekleştirmek zorunda bırakıldığı için efendisinin öldürülmesi
gerektiğini savunur. Köleye ise ta’zir cezası verilir.(İbn Rüşd, II, 377; İbn
Hemmam, IX, 426; İbn Abdilberr, el-İstizkâr, XXV, 259; İbnü’l-Münzir, III, 76.)
İKİNCİ VEYA
ÜÇÜNCÜ KEZ HIRSIZLIK YAPANIN CEZASI NASIL VERİLİR?
Hanbeli
ve Hanefilere göre el ve ayağı kesildikten sonra üçüncü defa hırsızlık
yapan kimsenin hiçbir yeri kesilmez. Çaldığı ödetilir ve tövbe edinceye kadar
habsedilir.
İmam Ebu
Hanife (ra)'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: «Ben bir kişiyi yemek yiyecek
elden, yürüyecek ayaktan mahrum bırakmaktan Allah (cc)'tan utanırım.» Bu
görüş, Hz. Ali, Hz. Ömer ve diğer bazı sahabelerden de rivayet edilmiştir.
Maliki ve
Şafiilere göre ise üçüncü defa hırsızlık yapan kimsenin bu kez
de sol eli bilekten kesilir. Yine tövbe etmeyip dördüncü defa hırsızlık yaparsa
sağ ayağı da bilekten kesilir.
YEMİN
BOZULMADAN KEFFARETİ VERİLEBİLİR Mİ?
Hanefiler
yemini bozmadan kefaret vermenin caiz olmadığı görüşündedirler.
Şafiiler
ve Malikiler verilecek kefaret eğer yedirmek, giydirmek veya köle azad etmek
ise yemini bozmadan önce de verilmesi sahihtir. Eğer bunları yapamıyor da oruç
tutacaksa yemini bozmadan önce bu sahih olmaz.
Şafiiler,
bu hükme ulaşmak için zekata da kıyaslamışlardır. Çünkü zekat malının üzerinden
zekat verilebilmesi için bir sene geçmesi lazımdır. Fakat sene dolmadan önce
zekat verilse sahih olduğu gibi, sene dolduğunda tekrar zekat vermek
icabetmez.
YEMİN
KEFFARETİ ORUCU ARALIKLI TUTULABİLİR Mİ?
Hanefiler,
kefaret orucunun aralıksız tutulmasının şart olduğu görüşündedirler. Zira İbni
Mes'ud (ra) âyeti, «üç gün oruç» ifadesine «mutatabiatin» (aralıksız)
kelimesini de katarak okumuştur. Hanefilerln bu görüşü ibni Abbas (ra) ve
Mücahid (ra)'den de rivayet edilmiştir.
Şafillerin
görüşü ise kefaret orucunu aralıksız tutmanın şart olmadığı yolundadır.
Bunlara göre kefaret orucu aralıklı olarak da tutulabilir.
... KADAR
SOPA ATACAĞIM DİYE YEMİN EDEN KİŞİ ... KADAR SOPAYI BİRLEŞTİRİP BİR KEREDE
VURSA YEMİNİ KABUL OLUR MU?
İmam
Malik (ra) ve İmam Ahmed (ra)'e göre tek tek vurmadığı takdirde yeminini
yerine getirmiş olmaz.
İmam Ebu
Hanife (ra) ve İmam Şafii (ra)'ye göre ise, öyle bir kişi on sopayı bir araya
getirerek bir defa vurması, yeminini yerine getirmek için kafidir. On sopa ile
bir defa vurduğunda yalnız bir sopa isabet etse bile sonuç aynıdır. Tek tek
vurmasına lüzum yoktur.
ZIMMI ZİNA
EDERSE CEZASI NEDİR?
Hanelilere
göre onun cezası yalnız yüz sopadır.
Şafiilere göre ise onun cezası recmdir.
Hanefilerin
delilleri:
1- İbni
Ömer (ra)'in rivayet ettiği. «Allah (cc)'a şirk koşan muhsan değildir.»
hadisidir. Hanefiiere göre bu hadis müşriklerin recm edilemeyeceğine delalet
eder. Çünkü müşrikler «muhsan» sayılmamaktadır.
2-
Müslümanlar hakkında Allah (cc)'ın nimeti çoktur. Öyleyse müslümanların cezası
da müşriklerden daha ağır olmalıdır. Bu yüzden müslümanların cezası, aralarında
yaşayan zimmîlerin cezasından daha ağırdır. Zira Allahu teala müminlerin
anneleri olan Resulullah (sav)'ın zevceleri hakkında, «Ey peygamber zevceleri,
içinizden kim açık bir terbiyesizlik ederse onun azabı iki kat arttırılır.»
(Ahzab: 30) buyurmuştur. Âyetteki «ki kat arttırılır» ifadesi yalnız onlara
mahsustur. Çünkü Allah (cc) en sûyük nimeti onlara vermiştir, onları Resulullah
(sav)'a zevce kılmıştır. Bu âyetten anlaşılıyor ki. kullar üzerinde Allah
(cc)'ın nimetleri büyüdükle isyanlarına karşılık cezaları da ağırlaşmaktadır.
3- Zina
iftirasında iftira edilen şahsın müslüman olması gerektiği icma ile sabittir.
Şayet iftira edilen müslüman değilse müfteriye tazir uygulanmaz. Öyleyse recm
tususunda da zımmînin cezası, müslüman olmadığı için. daha hafif bir ;eza olan
sopadır.
Hanbelî
ve Şafiilerin delilleri:
1-
«Müşrik ve kafirler cizyeyi kabul ettikleri zaman müslümanların sütün haklarına
sahip olurlar, işledikleri suçlara karşılık da müslümanlara uygulanan cezaların
aynısı uygulanır.» hadisinin umumi manasına göre evli bir müslüman zina
ettiğinde nasıl recmediliyorsa, evli bir zımmi de zina ettiğinde aynı şekilde
recmedilir.
2- Buhari
ve Müslim'in İbni Ömer (ra)'den rivayet ettikleri. «Yahudiler içlerinden evli
oldukları halde zina eden bir kadınla bir erkeği Resulullah (sav)'a getirdiler.
Resulullah (sav) onlara, «Kitabınız olan Tevratta bunların hükmü nedir?» diye
sordu. «Biz onların yüzlerini siyaha boyar, halk içinde rüsvay ederiz.»
dediler. Resulullah (sav), «Siz yalan söylediniz. Tevrat'ta evli olan zaniler
için recm hükmü mevcuttur. Şayet doğruysanız Tevrat'ı getirip okuyun.» dedi.
Onlar da Tevrat'ı bilen bir kişiyi getirterek okuttular. Okuyan kimse
Tevrat'ın bir yerini eliyle kapatarak okumadı. Sahabilerden birisi, «Orayı
niçin kapattın, kaldır bakalım orada ne var?» deyince elini kaldırdı ve
Resulullah (sav)'a dönerek, «Ya Muhammed, bizim kitabımızda recm hükmü var ama
biz onu uygulamıyoruz.» dedi. Resulullah (sav) zanilerin recmedilmesini
emretti. Zaniler de recmedildi. Kendileri de recme bizzat katıldı.» hadisidir.
Not: Zina için
sopanın yanında 1 yıl sürgün cezası da uygulanmıştır.Köleye yarısı (6 ay )
..Ebu
Hureyre (r.a.) şöyle demiştir:
Sizler
Rasullullah (s.a.v)’in huzurunda bulunduğunuz sırada birden bedevilerden bir
adam ayağa kalktı ve; "Ya Râsulullah! Benim için Allah’ın kitabı ile
hükmet!"dedi. Akabinde ona muhasımı olan kimsede ayağa kalktı ve: "Ya
Râsulullah! Hasmım doğru söyledi. Sen onun için Allah’ın kitabı ile hükmet, ve
söz söylemek üzere bana izin ver!" dedi.
Peygamber (S.A.V.)’de ona; "Sözünü söyle." buyurdu.
Peygamber (S.A.V.)’de ona; "Sözünü söyle." buyurdu.
O da
şöyle dedi: "Benim oğlum, bu Arabinin yanında asif, yani ücretle çalışan
bir kimse idi. Oğlum bunun karısı ile zina etmiş. İnsanlar bana oğlum üzerine
taşlanmak cezası olduğunu haber verdiler. Ben bu adama oğlum adına yüz koyun ve
birde cariyeyi fidye vererek oğlumu bu cezadan kurtardım. Bundan sonra ben bu
meseleyi ilim ehlinden sordum. Onlarda bana onun karısı üzerine taşlama cezası
düştüğünü, benim oğluma da ancak yüz değnek vurulma ile bir yıl gurbete sürgün
edilmek üzere, ceza olduğunu haber verdiler!" dedi.
Rasulullah (s.a.v)’de: "Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki ben sizin aranızda elbette Allah’ın kitabı ile hükmedeceğim. Cariye ile koyunları kendi sahibine geri veriniz. Senin oğluna gelince: onun üzerinde yüz değnek cezası ve bir yıl gurbete sürgün edilme cezası vardır." buyurdu.
Rasulullah (s.a.v)’de: "Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki ben sizin aranızda elbette Allah’ın kitabı ile hükmedeceğim. Cariye ile koyunları kendi sahibine geri veriniz. Senin oğluna gelince: onun üzerinde yüz değnek cezası ve bir yıl gurbete sürgün edilme cezası vardır." buyurdu.
Bundan
sonra Eslem kabilesinden bir adam olan Unes’e de: "Sana gelince ya Uneys!
Sende bu adamın karısına git tahkikini yap, eğer kadın suçunu itiraf ederse onu
recm et buyurdu."
Ravi:
Uneys o kadına gitti, kadının suçunu itiraf etmesi üzerine, Uneys ona taşlama
cezası uyguladı demiştir.(Buhari : 15.c / 7107s., Muslim : 5.c / 1697.N,
Tirmizi : 3.c / 1457.N)
LİVATA (
HOMOSEKSÜELLİK ) CEZASI
Mâlik,
Şâfii,Hanbeli, İshâk ; Evli de olsa bekar da olsa taşlanarak
öldürülmelidir.
Not:
Şafi'nin aşağıdaki görüşü de içeren iki farklı zamanda iki farklı görüşü
vardır.
Hasan el
Basrî, İbrahim Nehaî, Atâ b. ebî Rebah ve
diğerleri ise şöyle demektedirler: Homoseksüellik yapanın cezası zina yapanın
cezası gibidir. Sevrî ,İmamı Azamın talebesi Muhammed ,Yusuf ve Küfeliler de
aynı görüştedirler.
Ebû Hanife:
"Bunlar azarlanır, levmedilir fakat hadd
uygulanmaz." demiştir.Yani tazir cezası söz konusudur (Prof. Dr. İbrahim
Canan, Kütüb-i Sitte Şerhi, c. 6 sh. 253); (Ayrıca bkz, el-hidaye)
Ayrıca;
Yakılma,
evinin başına yıkılması , kılıçla kafasının kesilmesi , hiç bir şey yapılmaması
şeklinde farklı görüşler de vardır.
CEZALARI KİM
UYGULAR?
Alimler
hürlere uygulanacak cezaların ulülemir tarafından tatbikinde ittifak
etmişlerdir. Hükümlerin kölelere uygulanması konusunda ise ihtilaf edilmiştir.
Maliki, Hanbeli ve Şafiilere göre zinada, içkide ve iftirada had ve tazirler kölelerin efendileri tarafından uygulanır. Hırsızlığın cezası ise imama aittir.
Maliki, Hanbeli ve Şafiilere göre zinada, içkide ve iftirada had ve tazirler kölelerin efendileri tarafından uygulanır. Hırsızlığın cezası ise imama aittir.
Delil:Rasûlullah'a
muhsane olmamış iken zina eden bir cariyenin hükmü soruldu. Rasûlullah (S)
cevaben: "Câriye zina ederse, onu kamçılayın. Sonra yine zina ederse, yine
kamçılayın. Sonra yine zina. ederse, artık bu sefer (kamçılama akabinde) bir
kıl örgüsü karşılığında olsa bile onu satınız" buyurdu.Buhari Alış
veriş:66
Hanefilere
göre bütün had ve tazirlerin tatbiki imama aittir. Kölenin
efendisi ancak imamın izni ila had veya tazir uygulayabilir.
BİR TOPLULUĞA
ZİNA İFTİRASI ATANIN CEZASI?
1)
Birinci görüşe göre. müfteriye bir had (seksen sopa) uygulanır, İmam Malik,
İmam Hanbel (ra) ve İmam Ebu Hanife (ra)'nin görüşü budur.
2.)
İkinci görüşe göre. toplulukta kaç kişi varsa onların sayısınca oyn ayrı had
vurulur. İmam Şafii (ra) ile imam Ebu'l-Leys bu görüştedir.
3) Üçüncü
görüşe göre, müfteri iftirayı bütün topluluğa bir defada, yani «Siz zanisiniz.»
şeklinde atmışsa tek had, topluluktaki kişilere teker teker «Sen zanisin»
şeklinde iftira atmışsa topluluğun sayısınca had uygulanır. Bu görüş de İbni
Ebi Leyla ve Şa'bi'nin görüşüdür.
CEZALARDA
SOPANIN ŞİDDETİ NASIL OLMALIDIR?
Maliki ve
Şafiilere göre. bütün hadlerdeki vuruşlar eşit şiddette olmalıdır. Vuruşlar ne
öldürücü, yaralayıcı, ne de incitmeyecek kadar hafif olmalıdır.
Maliki ve
Şafiilerin delili:
Cezaların
ölçü ve derecesini tesbit sâri olan Allah (cc)'a aittir. Bu hususta içtihada
yer yoktur. Cezaların vuruşları ile ilgili olarak ne kitaptan ne de Resulullah
(sav)'dan hiçbir haber varid olmamıştır. Bu sebeble bütün cezalardaki vuruşlar
aynı şiddette olmalıdır.
Hanefiler.
zina haddindeki vuruşun içki haddindekinden daha şiddetli, teki haddindeki
vuruşun da iftira cezasındaki vuruştan daha şiddetli olması lazım geldiği
görüşündedirler.
Hanefilerin
delili:
Hanefilerin
delili, Hz. Ömer'in uygulamasıdır. Hz. Ömer, tazir haddinde zina vuruşunu
içkiden, içki cezasındaki vuruşu da iftira cezasındaki vuruştan daha şiddetli
olarak vurdurmuştur
HAD'DE
NERELERE VURULUR?
Alimler
cezaların uygulanması sırasında başın, yüzün ve avret yerlerinin korunması
gerektiğinde ittifak etmişlerdir.
İmam
Hanbeli ,Ebu Hanife : zina haddinde sopa vurulan kişinin yüz, baş ve avret
mahalli hariç her uzvuna vurulması gerektiğini söyler,
İmam
Malik (ra), sopanın yalnız sırta vurulacağı, diğer uzuvlara
vurulmayacağı görüşündedir.
İmam
Şafii'ye göre ise sopa yüz ve tenasül uzuvları hariç her yere
vurulabilir.
İmam Ebu
yusuf (ra) ise hadde başa da vurulabileceği görüşündedir. Zira
Hz. Ömer, Sebiğ bin Hüseyn ismindeki şahsa had vururken başına da vurmuştur.
DELİLLER:
Hz.
Ali'den şöyle rivayet edilmiştir: Kendisine getirilen bir suçlunun sopalanması
sırasında sopayı vurana, «Her azanın hakkını verecek şekilde vur. Yalnız yüz
ve tenasül uzvu hariç.» demiştir.
Ebu Yusuf
(ra), Ebubekir Sıddık Hazretlerinden rivayet edilen, «Hz. Ebubeklr'e oğlundan
şikayetçi bir adam geldi. Hz. Ebubekir adamın şikayetini dinledikten sonra.
«Sen onun başına vur. Zira şeytan onun beynindedir.» kavline dayanarak başa
vurmanın da caiz olduğuna hükmetmişlerdir,
İkinci
bir dayanakları da Hz. Ömer'den yapılan şu rivayettir: Sebiğ bin Hüseyn, Hz.
Ömer'e alay mahiyetinde, «Tozutup savuran (rüzgar)lar.» (Zariyat: 1) âyetinin
manasını sorunca ona had vurdu. Haddi vururken başına da vurdu.
İmam
Malik (ra)'in görüşü ise bütün hadlerde yalnız sırta vurulacağı yolundadır.
Bunun delili ise selef-i salihînin hadlerdeki uygulaması ile Resulullah (sav)'ın,
kendi karısına zina Isnad eden Hilal bin Ümeyye'ye, «Ya isbat edersin veya
sırtına sopa vurulur.» demesidir.
Hadlerin
uygulanmasında uygun olan, suçlunun üzerinde yalnız donu kalana kadar soyulması
ve ayakta durdurularak sopalanmasıdır. Ancak iftiradan dolayı had vuruluyorsa
suçlu soyundurulmaz, yalnız vurulan sopanın etkisini cilde ulaştırmayacak
kadar kalın pamuklu ve deri giyecekleri çıkarılır. Suçlu kadın ise, elbiseleri
üzerinden çıkarılmaz ve oturduğu yerde sopalanır.
İbni Ömer
(ra), «Ben Resulullah (sav)'ın bir kadına giyinik ve oturur vaziyette had
uyguladığını gördüm.» demiştir. Resulullah (sav)'in bu uygulama şekli erkeğe
ayakta, kadına da oturur vaziyette iken had vurulması icabettiğine delalet
etmektedir.
KADININ
ŞAHİTLİĞİ?
Şafi ,Hanbeli
,Maliki: Erkeklerle birlikte kadınların şahitliği ancak mal ve
ona tabi olan satış, icâre, hibe, vasiyet, rehin ve kefalet gibi hususlarda
kabul edilir. Çünkü kadınlarda asl olan duygusallığın baskın olması, işleri tam
anlamıyla tespit edememe ve eşya üzerinde velayetteki kusurları sebebiyle
şahitliklerinin kabul olunmamasıdır.
Zühri'den
yapılan şu rivayeti esas almaktadırlar: "Hadlerde, nikahta ve talakta
kadınların şahitliğinin geçerli olmadığı şeklinde sünnet cereyan
etmiştir." (İbni Ebu Şeybe, Musannef'inde ez-Zührî'den)
Hanefi: ister mal
ile, isterse başka bir şeyle alâkalı olsun, medenî haklarda söz konusudur.
Nikâh, talâk, iddet, havale, vakıf, sulh, vasiyet, hibe, ikrar, ibra, vilâdet
(doğum), nesep gibi... Bu haklar Hanefilere göre iki erkeğin yahut bir erkek ve
iki kadının şehadeti ile sabit olur.
Zina,
içki ve hırsızlık gibi had cezalarını gerektiren suçlarda ve kısas gibi
cezalarda kadını muaf tutmuş, onun şahitliğini kabul etmemiştir. Bu davalardan
zina cezasında dört erkeğin, diğerlerinde ise iki erkeğin şahitliğini esas
almıştır.
Alış-veriş,
ticaret, nikah, talak gibi muamelata giren davalarda ise iki erkek yoksa, bir
erkekle iki kadının şahitliğini şart koşmuştur.
Fakat
erkeklerin vakıf olamayacağı, bekaretin tespiti, doğum anında anne ve çocukla
ilgili vuku bulacak hallerde, süt kardeşliğinin tespiti gibi meselelerde tek
kadının şahitliği de kafi gelmektedir. Hatta, Hz. Ömer boşanma hadisesinde bile
bir kadının şahitliğini kafi görmüştür. Çünkü şahitlikte asıl mesele hakkın
zayi olmaması, adalete gölge düşürülmemesi, hakkın tecelli etmesidir.
http://islamdamezhepler.blogspot.com.tr/p/ihtilafli.html