İHTİLAFLI
KONULAR: MİRAS / VASİYET / BORÇ
MİRAS /
VASİYET / BORÇ
Sizden
birine ölüm yaklaştığında, bir mal bırakacaksa anaya babaya, yakınlara, uygun
bir biçimde vasiyet etmesi farz kılındı. Bu, erdemliler için bir görevdir.
(Bakara Suresi – 180)
Bakara
suresinin 180. ayetinde vasiyet etmenin bir hak olduğu, herkesin ölümünden
sonra mallarının dağıtımı için vasiyet edebileceği ayette bildirilir.Kişi
malından en fazla 1/3 oranında vasiyette bulunabilir.( 5797 nolu hadis / ravi:sad
bin ebu vakkas) Kişinin vasiyyetinden sonra ve borçları ödendikten sonra ise:
ALLAH
size çocuklarınız hakkında öğütte bulunuyor. Erkek, kadının iki katı pay alır.
Mirasçılar sadece kadın olup iki kişiden fazla iseler terekenin üçte ikisi
onlarındır. Çocuk sadece bir kadınsa terekenin yarısı onundur. Ölen kişi
ardında çocuk bırakmışsa, ana ve babasının her birisine altıda bir düşer.
Çocuğu yok da kendisine sadece ana ve babası varis oluyorsa bu durumda annesine
üçte bir pay düşer. Kardeşi varsa bu durumda annesine altıda bir düşer. Tüm bu
paylaşma oranları, ölenin yaptığı vasiyetten veya borçların ödenmesinden sonra
gelir. Analarınız, babalarınız ve çocuklarınızdan hangisinin size daha yararlı
olduğunu bilemezsiniz. Bu ALLAH'ın yasasıdır. ALLAH Bilendir, Bilgedir. ( Nisa
Suresi – 11)
Çocukları
yoksa, hanımlarınızın bıraktığı mirasın yarısı sizindir. Çocukları var ise,
bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bu pay, borçlarının ödenmesinden ve
yaptıkları vasiyetteki payların dağıtılmasından sonradır. Çocuklarınız yoksa
bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Çocuklarınız varsa, bıraktığınızın
sekizde biri onlarındır. Bu pay, borçlarınızın ödenmesinden ve yaptığınız
vasiyetteki payların dağıtılmasından sonradır. Miras bırakan erkeğin veya
kadının, çocuğu ve eşi olmayıp bir erkek veya bir kız kardeşi var ise bu
durumda herbirine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler, üçte biri paylaşırlar.
Bu paylaşım vasiyetteki payların dağıtılmasından ve borçların ödenmesinden
sonra uygulanmalıdır ki kimseye zarar verilmesin. Bu, ALLAH'tan bir vasiyettir.
ALLAH Bilir, Şefkatlidir. (Nisa Suresi – 12)
Kim de,
vasiyet edenin bir hata işlemesinden veya bilerek bir günaha girmesinden endişe
ederek tarafların arasını düzeltir, geliştirirse, ona bir vebal yoktur. Allah
çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibidir. (BAKARA 183)
Bakara
183’te ise vasiyet eden birisi, birisine olan borcubu inkar ederse bu iki
kişinin arasını bulmak için aracılık yapmaktan bahsedilmektedir. Buradaki
vasiyet borç anlamındadır. Borçlarının ödenmesi için vasiyet etme anlamındadır.
Borç
alanın ve verenin yapması gerekenler aşağıdadır:
Ey iman
edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın.
Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği
şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde
hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan korkup sakınsın da
borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı
ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle
yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek
olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak
olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten)
kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın.
Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye
düşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin
ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alışveriş
yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da, şahide de bir zarar verilmesin.
Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah’a
karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla
bilendir. (Bakara 282)
Aşağıdaki
Maide 106-107 ‘de seferde/gurbette/yolculukta ölenin borcuyla ilgili şahitlik
yapan iki yabancı kişinin şahitliğinden ve bu iki kişinin yalan söylemesi
durumunda yapılacaklar anlatılıyor:
Ey iman
edenler! Birinizin ölümü yaklaştığı zaman, vasiyet sırasında aranızda şahitlik
(edecek olanlar) sizden adaletli iki kişidir. Yahut; seferde olup da başınıza
ölüm musibeti gelirse, sizin dışınızdan başka iki kişi şahitlik eder. Eğer
şüphe ederseniz, onları namazdan sonra alıkorsunuz da Allah adına, “Akraba da
olsa, şahitliğimizi hiçbir karşılığa değişmeyiz. Allah için yaptığımız
şahitliği gizlemeyiz. Gizlediğimiz takdirde, şüphesiz günahkârlardan oluruz”
diye yemin ederler.( maide 106)
(Eğer
sonradan) o iki kişinin günaha girdikleri (yalan söyledikleri) anlaşılırsa, o
zaman, bu öncelikli şahitlerin zarar verdiği kimselerden olan başka iki adam,
onların yerine geçer ve “Allah’a yemin ederiz ki, bizim şahitliğimiz onların
şahitliğinden elbette daha gerçektir. Biz hakkı da çiğneyip geçmedik. Çünkü o
takdirde, biz elbette zalimlerden oluruz” diye yemin ederler.(maide / 107)
Özet:
Bakara
suresinin 180. ayetinde vasiyet etmenin bir hak olduğu, herkesin ölümünden
sonra mallarının dağıtımı için vasiyet edebileceği ayette bildirilir. Vasiyyet
için1/3 oranında mal kişiye aittir.Geri kalan mirasçılarca paylaşılır.
Bakara
183’te ise vasiyet eden birisi, birisine olan borcubu inkar ederse bu iki
kişinin arasını bulmak için aracılık yapmaktan bahsedilmektedir. Buradaki
vasiyet borç anlamındadır. Borçlarının ödenmesi için vasiyet etme anlamındadır.
Maide
106-107 ‘de seferde ölenin borcuyla ilgili şahitlik yapan iki yabancı kişinin
şahitliğinden ve bu iki kişinin yalan söylemesi durumunda yapılacaklar
anlatılıyor.
Not: Bakara
108 in nesh edildiğini savunan görüş de vardır.
BAİN TALAKLA
BOŞANAN KADIN MİRASÇI OLABİLİR Mİ?
Not:
Ric'î, kelime anlamı itibariyle, 'dönülebilir' demektir.(ilk iki talak)
Bâin, kelime anlamı itibariyle, 'geri dönüşü olmayan' anlamındadır.(Üçüncü talaktan sonra bain talak olur)
Bâin, kelime anlamı itibariyle, 'geri dönüşü olmayan' anlamındadır.(Üçüncü talaktan sonra bain talak olur)
Hanefilere
göre iddeli bitmedikçe, Hanbeliler´e göre başka kocaya varmadıkça, Malikilere
göre de iddeti bitse ve kocaya varsa bile kocasının hastalık halinde bâin
talâkla boşamış olduğu kadın mirasçı olur.
Şafiilerde
ise, bu üç mezhebin hilâfına olarak Bâin talâkla boşanan varis olamaz.
KADIN ÖLÜR
DE; KOCASINI, ANNESİNİ, İKİ TANE ANA BİR ERKEK VEYA KIZ KARDEŞİNİ, İKİ TANE DE
ANA-BABA BİR ERKEK KARDEŞİNİ BIRAKIRSA ANA BABA BİR ERKEK KARDEŞLERİN HİSSESİ
NASIL OLUR?
Hanefi ve
Hanbeli: Ana-baba bir kardeşler bu durumda mirastan pay alamaz.
Şafii , Maliki: Kaca ve ana paylarını aldıktan sonra kalan tüm kardeşler arasında paylaşılır. Dolayısıyla mirastan pay alırlar.
Şafii , Maliki: Kaca ve ana paylarını aldıktan sonra kalan tüm kardeşler arasında paylaşılır. Dolayısıyla mirastan pay alırlar.
ZEVİL EHRAMIN
MİRASÇILIĞININ HÜKMÜ
Hanefi , Hanbeli: Zevil
Ehram mirasçı olur mirastan kalanı paylaşır.
DELİL: Buhârî'nin
Ensâr'm Faziletleri bölümündeki rivayette Enes ibn Mâlik şöyle demiştir:
Rasûlullah bir kerre husûsî olarak Ensâr'ı meclisine çağırdı. Ensâr toplandığında:
"Aranızda sizden başka kimse var mı?" diye sordu. Ensâr da: Hayır
yoktur, ancak kız kardeşlerimizin oğulları vardır, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah:
"Bir kavmin kızk ardeş oğulları, o soydandır" buyurdu.
Bir
ailenin kız kardeşinin oğlu da onlardandır -yâhud: kendi câmialarındandır. Buhari,feraiz:23
Şafii ,
Maliki : Zevil Ehram mirastan pay alamaz. Kalan beytul mala
kalır.(Dayı, mirasçısı olmıyanın mîrasçısıdır hadisine istinaden dayıyı istisna
tutarlar)
Not:Yukarıdaki
hadîse tutunarak Ebû Hanîfe ile Iraklılar, ölünün asabesi, yânı erkek
akrabası bulunmazsa, Zevu'l-Erhâm'ın (yânı ana tarafı akrabasının) asabede
mahsûs olan tertîbe göre mîrâsçı olacaklarını kabul etmişlerdir. İmam Mâlik,
Şafiî ve Medîne fakîhleri ise Zevu'l-Erhâm'ın -asabeden vâris bulunmadığı
surette- veraset hakkım kabul etmemişlerdir...
ÖLDÜRME
MİRASA ENGEL MİDİR?
Hanefilere
göre, kısas veya keffâret cezasını gerektiren öldürme çeşitleri mirasa engel
olur. Dolaylı yoldan ölüme sebebiyet verme (tesebbüb) mükellef olmayanın
öldürmesi, meşrû savunma halinde öldürme ve mükrehin öldürmesi miras engeli
değildir.
İmam
Şâfii`ye göre, öldürme fiilini işleyen herkes öldürülene mirasçı olamaz. Kastın
bulunup bulunmaması, öldürenin mükellef olup olmaması sonucu etkilemez.
Mâlikîler
ise, katılde kasıt ve tecâvüzü esas alırlar.
MÜRTEDİN
MİRASI NE OLUR?
Ebû
Hanife`ye göre, irtidattan önce kazandığı mal varlığı müslüman varislerine
gider. Sonra kazandıkları ise beytü`l-mâle "fey" geliri kaydedilir.
Mürted kadınsa, bütün mirası müslüman mirasçılarına intikal eder.
Imam Ebû
Yûsuf ve Imam Muhammed`e göre, irtidattan önce ve sonra kazandığı malları
müslüman varislerine intikal eder. Bu iki müçtehid, erkek ve kadın mürted
arasında miras bakımından bir ayırım yapmaz.
Şâfiî,
Mâliki ve Hanbelilere göre, aslî inkârcıda olduğu gibi mürted mirasçı olamaz ve
ona da başkası mirasçı olamaz. Bütün malı, beytü`l-mal için fey` geliri
kaydedilir.
DELİL: Müslüman
kâfire, kâfir de müslümâna mirasçı olmaz.
KAFİRİN
MİRASI
Cumhurun
görüşü: Alınmaz
DELİL:
Müslüman
kâfire, kâfir de müslümâna mirasçı olmaz.buhari,feraiz:25 ,Muslim, Ferâiz 1
(1614); Ebu Dâvud, Ferâiz 10 (2909); Tirmizî, Ferâiz 15 (2107); Nesâî
(el-Kubrâ), Ferâiz, 4/80, 81, 82; İbn Mâce, Ferâiz 6 (2729); Ahmed b. Hanbel,
5/201, 202, 203, 209;
Bazı
kişisel [Muaz b. Cebel, Muâviye, Saîd ibnü'l-Müseyyeb, Mesrûk
vb.] görüşler: Alınır
Delil:
İslam
artırır, eksiltmez. (Ebu Davud)
Bir
yahudi vefat edince, biri yahudi diğeri müslüman olan iki oğlu kalmıştı. Yahudi
olan oğlu bütün mirası almak isteyince, müslüman olan oğlu mahkemeye başvurdu
ve hak istedi. Davaya bakan Muaz b. Cebel (ö.18/639) müslümanı yahudiye mirasçı
yapmıştır (el-Askalânî, Bülûgul-Merâm, Terc. ve Şerh, A. Davudoğlu, İstanbul
1967; III, 206).
KÖLE MUKATEBE
( KENDİ BEDELİN KAZANIP ÖDEME HUSUNDA SAHİBİYLE ANLAŞMA) İSTERSE KABUL ETMEK
GEREKİR Mİ?
Ellerinizin
altında malik olduklarınızdan (kölelerinizden, cariyelerinizden) yazılı
antlaşma (mukatebe yapmak: para kazanıp, bedelini ödeyerek azad olmak)
isteyenlere, eğer onlarda hayır olduğunu bilirseniz, o zaman yazılı antlaşma
(mukatebe) yapınız. Ve Allah'ın size verdiği mallardan onlara veriniz. NUR :33
DÖRT
MEZHEP: Sünnettir
MUKATEBE
YAPAN KÖLEYE VERİLECEK MALIN MAHİYETİ NEDİR?
...Ve
Allah'ın size verdiği mallardan onlara veriniz. NUR :33
Şafii ve
Hanbelilere göre, efendilerin bu malı kölelerine vermeleri farzdır.
İmam
Hanbel (ra)'e göre verilmesi farz olan bu malın miktarı, mükatebe akdinde
belirtilen malın dörtte biri kadar olmalıdır.
İmam Şafii
(ra}'ye göre, verilmesi farz olan bu malın miktarının belirli birsinin yoktur.
Maliki ve
Hanefilere göre ise verilecek mal farz değildir. Âyet de bu malın verilmesini
farz olarak emretmemektedir.
ÖLENİN
KİMSESİ YOKSA ANNE TARAFI( ZEVL ERHAM) MİRASA ORTAK OLUR MU?
Yakınları
bulunmayan bir kimsenin malının beytülmala kalmasından, zevit erham denilen
dayı, teyze gibi kimselere bırakılması daha uygun olduğuna hükmetmişlerdir.
Hanefi mezhebi ve fakihlerln cumhuru bu görüştedir.
İmam
Şafii {ra) ise, ölen kişinin ashab-ı furuz ve asabâttan kimsesi yoksa onun malı
anne tarafından akrabalarına değil, beytülmala kalır görüşündedir.
DARUL HARPDE
FAİZ ALINIR MI?
HANEFİ
|
ŞAFİİ
|
MALİKİ
|
HANBELİ
|
CAFERİ
|
EVET
|
HAYIR
|
HAYIR
|
HAYIR
|
Hanefi:
Mekhûl
bin Zeyd’in (Bu zat tabiindendir. Yani Hz. Peygamber'i değil, onun ashabını
görenlerdendir. Hanefî mezhebi tabiînden güvenilir kişilerin mürsel hadisini
delil sayar. ) rivayetine göre Allah'ın Elçisi şöyle demiştir:
“Dar’ül-harpte
müslüman ile harbî arasında faiz olmaz.”
Şafii :Yukarıdaki
hadis sabit değildir. Bunun delil olacak bir yanı yoktur. Faizli işlemi
yasaklayan naslar mutlaktır, yani yasağı bir şeyle sınırlamamıştır. Mekhûl’ün
rivayet ettiği hadis buna ters düştüğü için bir anlam ifade
etmez. Ayetlerin, “Faizi yemeyiniz” ve benzeri
emirleri bu yasağa sınır koymazken dar’ul-harpte faiz yenebilir demek bir ilave
olur.
(a)“Allah
faizli işlemi haram kılmıştır.” (Bakara 2/275)
(b)“Faiz
yiyenlerin davranışı, şeytanın peşine takılıp aklını çeldiği kimsenin davranışından
farklı değildir.” (Bakara 2/275)
(c)“Müminler!
Allah’tan korkun, faizden geriye ne kalmışsa onu bırakın.” (Bakara
2/278)
Hadisler
de fazlalığın haram kılındığını gösteriyor. Ona dua ve selâm olsun, Hz.
Muhammed'in şu sözü yasağın genel olduğunu gösterir.
“Kim
artırır ya da fazlasını isterse faizli işleme girmiş olur.”
Hz.
Muhammed, ona dua ve selâm olsun, Veda Hutbesinde şöyle demiştir:
“Cahiliye
faizi kaldırılmıştır. Kaldırmakta olduğum ilk faiz bizim faizimiz, Abdülmuttalib’in
oğlu Abbas’ın faizidir. Onun tamamı kaldırılmıştır.”
MUHAYYER
(ŞARTLI) ALIŞ VERİŞLERDE CAYMA HAKKI KAÇ GÜN,
İmamı
azam ,İmamı Şafii: Alıcı ve satıcı için üç gün muhayyerlik müddeti
tanınmıştır. İmam-ı A'zama göre alışverişte muhayyerliği şart koşanlar üç
gün içinde bu alış-verişten cayma hakkına sahiptirler. Bu müddetin sona
ermesinden sonra alış-verişten cayma hakkı kalmaz.
İmam Ebu
Yusuf ve İmama Muhammed’e göre, ihtiyaç
olması durumunda “sonradan vazgeçebilirim” kaydını koymak, aylarca sonrası için
de caizdir.Fakat, böyle bir şartın / cayma süresinin mutlaka belli olması
-Malikîler dışındaki üç mezhebe göre- şarttır.(bk. V. Zuhaylî,
el-Fıkhu’l-İslamî, 4/254-257).
FAİZ
Hanefilerin
görüşü:
Hanefilere
göre fazlalık ribasının illeti ağırlık ölçüsü ile alınıp satılan şeylerde cins
ve tartı birliği, hacim ölçüsü ile alınıp satılan şeylerde ise cins ve ölçü
birliğidir. Nesie(veresiye) ribasının illeti ise yalnız cins birliği veya
yalnız ölçü yahut yalnız tartı birliğinin bulunmasıdır.
Buna göre
fazlalık ribası aynı cinsten olan ve miktarları da aynı birimle yani ağırlık
veya hacim ölçüsü ile tespit edilen mallarda söz konusu olur. Altının altın ile
satılıp iki bedelden birisinin diğerinden fazla olması gibi. Bu durumda
fazlalık faizdir. Çünkü her iki bedel de ağırlık ölçüsü ile satılan türdendir.
Buna göre misli mallar faizin cereyan ettiği mallardır. Hayvan, arsa, daire,
dükkan, çeşitli halı ve kilimler, mücevherat, inci gibi kıyemî mallarda ise
faiz cereyan etmez. Bir koyunun iki koyunla değiştirilmesi halinde buradaki
fazlalık faiz olmaz. Çünkü kıyemî olan şeyler miktarı tam ölçülebilen, ölçü
veya tartı birliği bulunan şeylerden değildir.
Cins
birliği ile ölçü ve tartı birliğinin faizin illeti oluşu Ubâde b. Samit
(r.a)‘in rivayet ettiği hadiste zikredilen altı maddenin özellikleri dikkate
alınarak belirlenmiştir. Nitekim bunlardan ilk ikisi olan altın ve gümüş
ağırlık ölçüsü ile (veznî), diğer dört madde olan buğday, arpa, hurma ve tuz
ise Hz. Peygamber döneminde hacim ölçüsü ile alınıp satılan mallardır. Diğer
mislî mallar da bu iki çeşide kıyas edilerek faiz yasağı hükmü ortak özellik
taşıyan tüm maddelere uygulanır.
Diğer
yandan altın ve gümüşün satış bedeli olmaları bakımından kendilerine mahsus
tartı (veznî) ölçüleri vardır. Bu yüzden bunlarla ağırlık ölçüsü ile satılan
başka şeyler arasında tartı birliği var sayılmaz. Buna göre nakit para
karşılığında altın satın alınabileceği gibi, para, altın veya gümüş
karşılığında kendilerinden ağırlık bakımından fazla olan bir mal peşin veya
veresiye olarak satın alınabilir. Yine demir, bakır, çimento, kireç gıda
maddesi türünden olmayan fakat ağırlık ölçüsü ile satılan şeyler de kendi
cinsleriyle peşin olarak fazlalıkla veya veresiye olarak eşit yahut fazlalıklı
olarak satılsa faiz gerçekleşir. Ancak bunlarda cins değişik olunca miktarlar
farklı olabilir. Meselâ; bir ton 12 lik inşaat demiri ile 1,5 ton 6’lık demir
peşin veya vadeli olarak değiştirilse fazlalık veya vadeli mübadele faiz
olurken, bir ton inşaat demiri ile elli torba çimento peşin olarak mübadele
edilse, cinsler değişik olduğu için faiz söz konusu olmaz.
Cins ve
miktar birliğinin faizin illetli oluşunu gösteren başka deliller de vardır.
Ammar b. Yasir (ö.34/657) (r.a)’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Riba ölçülen
veya tartılan mallar dışında yalnız veresiye satışta cereyan eder.”İmam
Mâlik’in (ö.179/795) senetsiz, Dârekutnî’nin mürsel olarak rivayet ettiği bir
hadiste şöyle buyurulur: “Faiz ancak altında veya gümüşte yahut ölçülen veya
tartılan, ya da yenilen veya içilen şeylerde cereyan eder.”
Sonuç
olarak :Hanefilerde faiz yiyecek maddesi olsun veya başka
maddelerden bulunsun ölçü veya tartı ile alınıp satılan tüm maddelerde cereyan
eder. Uzunluk ölçüsü ile veya sayı ile alınıp satılanlarda ise yalnız veresiye
satıştan doğan nesie faizi söz konusu olur. Bunlarda peşin olmak şartıyla
fazlalık ribası cereyan etmez.
Şâfiîlere
göre: altın ve gümüşte ribanın illeti, bunlardaki para olma
(semenlik) özelliğidir. Bunların basılı para, zinet veya işlenmemiş durumda
olması sonucu değiştirmez. Ubâde hadisinde zikredilen diğer dört maddede ise
illet “gıda maddesi” olmalarıdır. Bu yüzden satış bedeli niteliği olmayan veya
gıda maddesi kabilinden bulunmayan şeyler arasında faiz cereyan etmez.
Dayandıkları
delil şudur: Bir hüküm türemiş bir sözcüğe bağlı olunca, kök anlam bu hükmün
illeti olur. Hz. Peygamber “Yiyecek karşılığında yiyecek ancak misli misline
olur” buyurmuştur. Burada “yiyecek maddesi” anlamına gelen “taam” kelimesi
“ta’m” kökünden türemiş olup, hükmün kendisine bağlandığı kelime “gıda maddesi
olma” anlamına gelir. Bu da altın ve gümüş dışındaki şeylerde faizin illetini
oluşturur.
Buna göre
Şâfiîlerde yukarıdaki maddeler ölçü veya tartı ile satılanlardan olup, cinsleri
bir olursa peşin veya veresiye mübadelede “fazlalık” cinsler değişik olursa
yalnız “veresiye oluş” faiz sayılır.
Mâlikîlere
göre :altın ve gümüşte ribanın illeti “satış bedeli
olma (semenlik)” özelliğidir. Yiyecek maddelerinde ise illet fazlalık ve
veresiye durumuna göre değişir.
Fazlalık
ribasının haramlık illeti; gıda maddesinin tek başına insanın bununla
yaşayabileceği nitelikte olması ve biriktirmeye el verişli (iddihar)
bulunmasıdır. Veresiye satıştan doğan (nesîe) ribasının illeti ise mücerret
gıda maddesi olmasıdır. Burada biriktirmeye elverişli olması da şart değildir.
Diğer yandan İmam Mâlik; buğday ile arpayı bir sınıf; mısır, darı ve pirinci
ayrı bir sınıf; fasulye, nohut, mercimek gibi pişirilen baklagilleri de kendi arasında
tek sınıf kabul etmiştir.
Ahmed b.
Hanbel’den faizin illeti ile ilgili üç rivayet bulunmaktadır.
Bunlardan en meşhur olanı ölçü ve tartıyı kriter olarak aldığı rivayet olup,
Hanefi mezhebinin ölçülerine uygundur. İkinci rivayet ise Şâfiî mezhebine
uygundur.
KÖPEK SATIŞI
Şafii ve
Hanbelî mezhepleri köpek satışını caiz görmemektedirler. Delil:Rasûlullah
(S) köpek bahâsından, zina kazancından, kâhinlik ücretinden nehyetti .Buhari
Alışveriş:113
Maliki
mezhebi Nesâî’de geçen bir hadise dayanarak (Nesai, Buyu’,
91) sadece av köpekleri ile bekçi köpeklerinin satılmasının caiz olduğunu
söylemektedir. “Satımı caiz görülen bu köpek grubu içine günümüzde suçluların
takibi, uyuşturucu maddelerinin tespiti vb. amaçlar için kullanılan iz süren
köpekler de girer.” (Hüsameddin Affâne, Fıkhî ve Ahlâkî Yönleriyle İslam’da
Ticaret, Terc: Servet Bayındır, Polen Yayınları, İstanbul, 2007, s: 168)
Hanefi
mezhebi ise köpeğin, kendisinden faydalanılabilen bir mal
olduğunu, köpek satışını yasaklayan hadisin İslam’ın ilk devirlerine ait
olduğunu fakat bunun daha sonra kaldırıldığını söyleyerek her cins köpeğin
satışını caiz görmektedir. (Kâsânî, el-Bedâiu’s-Sanâi’, c:5, s: 143)