18 Haziran 2014 Çarşamba

İHTİLAFLI KONULAR: MİRAS / VASİYET / BORÇ


İHTİLAFLI KONULAR: MİRAS / VASİYET / BORÇ

MİRAS / VASİYET / BORÇ

Sizden birine ölüm yaklaştığında, bir mal bırakacaksa anaya babaya, yakınlara, uygun bir biçimde vasiyet etmesi farz kılındı. Bu, erdemliler için bir görevdir. (Bakara Suresi – 180)

Bakara suresinin 180. ayetinde vasiyet etmenin bir hak olduğu, herkesin ölümünden sonra mallarının dağıtımı için vasiyet edebileceği ayette bildirilir.Kişi malından en fazla 1/3 oranında vasiyette bulunabilir.( 5797 nolu hadis / ravi:sad bin ebu vakkas) Kişinin vasiyyetinden sonra ve borçları ödendikten sonra ise:

ALLAH size çocuklarınız hakkında öğütte bulunuyor. Erkek, kadının iki katı pay alır. Mirasçılar sadece kadın olup iki kişiden fazla iseler terekenin üçte ikisi onlarındır. Çocuk sadece bir kadınsa terekenin yarısı onundur. Ölen kişi ardında çocuk bırakmışsa, ana ve babasının her birisine altıda bir düşer. Çocuğu yok da kendisine sadece ana ve babası varis oluyorsa bu durumda annesine üçte bir pay düşer. Kardeşi varsa bu durumda annesine altıda bir düşer. Tüm bu paylaşma oranları, ölenin yaptığı vasiyetten veya borçların ödenmesinden sonra gelir. Analarınız, babalarınız ve çocuklarınızdan hangisinin size daha yararlı olduğunu bilemezsiniz. Bu ALLAH'ın yasasıdır. ALLAH Bilendir, Bilgedir. ( Nisa Suresi – 11)

Çocukları yoksa, hanımlarınızın bıraktığı mirasın yarısı sizindir. Çocukları var ise, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bu pay, borçlarının ödenmesinden ve yaptıkları vasiyetteki payların dağıtılmasından sonradır. Çocuklarınız yoksa bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Çocuklarınız varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Bu pay, borçlarınızın ödenmesinden ve yaptığınız vasiyetteki payların dağıtılmasından sonradır. Miras bırakan erkeğin veya kadının, çocuğu ve eşi olmayıp bir erkek veya bir kız kardeşi var ise bu durumda herbirine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler, üçte biri paylaşırlar. Bu paylaşım vasiyetteki payların dağıtılmasından ve borçların ödenmesinden sonra uygulanmalıdır ki kimseye zarar verilmesin. Bu, ALLAH'tan bir vasiyettir. ALLAH Bilir, Şefkatlidir. (Nisa Suresi – 12)

Kim de, vasiyet edenin bir hata işlemesinden veya bilerek bir günaha girmesinden endişe ederek tarafların arasını düzeltir, geliştirirse, ona bir vebal yoktur. Allah çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibidir. (BAKARA 183)

Bakara 183’te ise vasiyet eden birisi, birisine olan borcubu inkar ederse bu iki kişinin arasını bulmak için aracılık yapmaktan bahsedilmektedir. Buradaki vasiyet borç anlamındadır. Borçlarının ödenmesi için vasiyet etme anlamındadır.

Borç alanın ve verenin yapması gerekenler aşağıdadır:

Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Yazana da, şahide de bir zarar verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. (Bakara 282)

Aşağıdaki Maide 106-107 ‘de seferde/gurbette/yolculukta ölenin borcuyla ilgili şahitlik yapan iki yabancı kişinin şahitliğinden ve bu iki kişinin yalan söylemesi durumunda yapılacaklar anlatılıyor:

Ey iman edenler! Birinizin ölümü yaklaştığı zaman, vasiyet sırasında aranızda şahitlik (edecek olanlar) sizden adaletli iki kişidir. Yahut; seferde olup da başınıza ölüm musibeti gelirse, sizin dışınızdan başka iki kişi şahitlik eder. Eğer şüphe ederseniz, onları namazdan sonra alıkorsunuz da Allah adına, “Akraba da olsa, şahitliğimizi hiçbir karşılığa değişmeyiz. Allah için yaptığımız şahitliği gizlemeyiz. Gizlediğimiz takdirde, şüphesiz günahkârlardan oluruz” diye yemin ederler.( maide 106)

(Eğer sonradan) o iki kişinin günaha girdikleri (yalan söyledikleri) anlaşılırsa, o zaman, bu öncelikli şahitlerin zarar verdiği kimselerden olan başka iki adam, onların yerine geçer ve “Allah’a yemin ederiz ki, bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden elbette daha gerçektir. Biz hakkı da çiğneyip geçmedik. Çünkü o takdirde, biz elbette zalimlerden oluruz” diye yemin ederler.(maide / 107)

Özet:

Bakara suresinin 180. ayetinde vasiyet etmenin bir hak olduğu, herkesin ölümünden sonra mallarının dağıtımı için vasiyet edebileceği ayette bildirilir. Vasiyyet için1/3 oranında mal kişiye aittir.Geri kalan mirasçılarca paylaşılır.

Bakara 183’te ise vasiyet eden birisi, birisine olan borcubu inkar ederse bu iki kişinin arasını bulmak için aracılık yapmaktan bahsedilmektedir. Buradaki vasiyet borç anlamındadır. Borçlarının ödenmesi için vasiyet etme anlamındadır.

Maide 106-107 ‘de seferde ölenin borcuyla ilgili şahitlik yapan iki yabancı kişinin şahitliğinden ve bu iki kişinin yalan söylemesi durumunda yapılacaklar anlatılıyor.

Not: Bakara 108 in nesh edildiğini savunan görüş de vardır.

BAİN TALAKLA BOŞANAN KADIN MİRASÇI OLABİLİR Mİ?

Not: Ric'î, kelime anlamı itibariyle, 'dönülebilir' demektir.(ilk iki talak)
Bâin, kelime anlamı itibariyle, 'geri dönüşü olmayan' anlamındadır.(Üçüncü talaktan sonra bain talak olur)

Hanefilere göre iddeli bitmedikçe, Hanbeliler´e göre baş­ka kocaya varmadıkça, Malikilere göre de iddeti bitse ve kocaya varsa bi­le kocasının hastalık halinde bâin talâkla boşamış olduğu kadın mirasçı olur.

Şafiilerde ise, bu üç mezhebin hilâfına olarak Bâin talâkla boşanan varis olamaz.

KADIN ÖLÜR DE; KOCASINI, ANNESİNİ, İKİ TANE ANA BİR ERKEK VEYA KIZ KARDEŞİNİ, İKİ TANE DE ANA-BABA BİR ERKEK KARDEŞİNİ BIRAKIRSA ANA BABA BİR ERKEK KARDEŞLERİN HİSSESİ NASIL OLUR?

Hanefi ve Hanbeli: Ana-baba bir kardeşler bu durumda mirastan pay alamaz.
Şafii , Maliki: Kaca ve ana paylarını aldıktan sonra kalan tüm kardeşler arasında paylaşılır. Dolayısıyla mirastan pay alırlar.

ZEVİL EHRAMIN MİRASÇILIĞININ HÜKMÜ

Hanefi , Hanbeli: Zevil Ehram mirasçı olur mirastan kalanı paylaşır.

DELİL: Buhârî'nin Ensâr'm Faziletleri bölümündeki rivayette Enes ibn Mâlik şöyle de­miştir: Rasûlullah bir kerre husûsî olarak Ensâr'ı meclisine çağırdı. Ensâr top­landığında: "Aranızda sizden başka kimse var mı?" diye sordu. Ensâr da: Hayır yoktur, ancak kız kardeşlerimizin oğulları vardır, dediler. Bunun üzerine Rasû­lullah: "Bir kavmin kızk ardeş oğulları, o soydandır" buyurdu.

Bir ailenin kız kardeşinin oğlu da onlardandır -yâhud: kendi câmialarındandır. Buhari,feraiz:23

Şafii , Maliki : Zevil Ehram mirastan pay alamaz. Kalan beytul mala kalır.(Dayı, mirasçısı olmıyanın mîrasçısıdır hadisine istinaden dayıyı istisna tutarlar)

Not:Yukarıdaki  hadîse tutunarak Ebû Hanîfe ile Iraklılar, ölünün asabesi, yânı erkek akrabası bulunmazsa, Zevu'l-Erhâm'ın (yânı ana tarafı akrabasının) asabede mahsûs olan tertîbe göre mîrâsçı olacaklarını kabul etmişlerdir. İmam Mâlik, Şafiî ve Medîne fakîhleri ise Zevu'l-Erhâm'ın -asabeden vâris bulunmadığı surette- veraset hakkım kabul etmemişlerdir...

ÖLDÜRME MİRASA ENGEL MİDİR?

Hanefilere göre, kısas veya keffâret cezasını gerektiren öldürme çeşitleri mirasa engel olur. Dolaylı yoldan ölüme sebebiyet verme (tesebbüb) mükellef olmayanın öldürmesi, meşrû savunma halinde öldürme ve mükrehin öldürmesi miras engeli değildir.

İmam Şâfii`ye göre, öldürme fiilini işleyen herkes öldürülene mirasçı olamaz. Kastın bulunup bulunmaması, öldürenin mükellef olup olmaması sonucu etkilemez.

Mâlikîler ise, katılde kasıt ve tecâvüzü esas alırlar.

MÜRTEDİN MİRASI NE OLUR?

Ebû Hanife`ye göre, irtidattan önce kazandığı mal varlığı müslüman varislerine gider. Sonra kazandıkları ise beytü`l-mâle "fey" geliri kaydedilir. Mürted kadınsa, bütün mirası müslüman mirasçılarına intikal eder.

Imam Ebû Yûsuf ve Imam Muhammed`e göre, irtidattan önce ve sonra kazandığı malları müslüman varislerine intikal eder. Bu iki müçtehid, erkek ve kadın mürted arasında miras bakımından bir ayırım yapmaz.

Şâfiî, Mâliki ve Hanbelilere göre, aslî inkârcıda olduğu gibi mürted mirasçı olamaz ve ona da başkası mirasçı olamaz. Bütün malı, beytü`l-mal için fey` geliri kaydedilir.

DELİL: Müslüman kâfire, kâfir de müslümâna mirasçı olmaz.

KAFİRİN MİRASI

Cumhurun görüşü: Alınmaz

DELİL:

Müslüman kâfire, kâfir de müslümâna mirasçı olmaz.buhari,feraiz:25 ,Muslim, Ferâiz 1 (1614); Ebu Dâvud, Ferâiz 10 (2909); Tirmizî, Ferâiz 15 (2107); Nesâî (el-Kubrâ), Ferâiz, 4/80, 81, 82; İbn Mâce, Ferâiz 6 (2729); Ahmed b. Hanbel, 5/201, 202, 203, 209;

Bazı kişisel [Muaz b. Cebel, Muâviye, Saîd ibnü'l-Müseyyeb, Mesrûk vb.]  görüşler: Alınır

Delil:

İslam artırır, eksiltmez. (Ebu Davud)

Bir yahudi vefat edince, biri yahudi diğeri müslüman olan iki oğlu kalmıştı. Yahudi olan oğlu bütün mirası almak isteyince, müslüman olan oğlu mahkemeye başvurdu ve hak istedi. Davaya bakan Muaz b. Cebel (ö.18/639) müslümanı yahudiye mirasçı yapmıştır (el-Askalânî, Bülûgul-Merâm, Terc. ve Şerh, A. Davudoğlu, İstanbul 1967; III, 206).

KÖLE MUKATEBE ( KENDİ BEDELİN KAZANIP ÖDEME HUSUNDA SAHİBİYLE ANLAŞMA) İSTERSE KABUL ETMEK GEREKİR Mİ?

Ellerinizin altında malik olduklarınızdan (kölelerinizden, cariyelerinizden) yazılı antlaşma (mukatebe yapmak: para kazanıp, bedelini ödeyerek azad olmak) isteyenlere, eğer onlarda hayır olduğunu bilirseniz, o zaman yazılı antlaşma (mukatebe) yapınız. Ve Allah'ın size verdiği mallardan onlara veriniz. NUR :33

DÖRT MEZHEP: Sünnettir

MUKATEBE YAPAN KÖLEYE VERİLECEK MALIN MAHİYETİ NEDİR?

...Ve Allah'ın size verdiği mallardan onlara veriniz. NUR :33

Şafii ve Hanbelilere göre, efendilerin bu malı kölelerine vermeleri farzdır.

İmam Hanbel (ra)'e göre verilmesi farz olan bu malın miktarı, müka­tebe akdinde belirtilen malın dörtte biri kadar olmalıdır. 

İmam Şafii (ra}'ye göre, verilmesi farz olan bu malın miktarının belirli birsinin yoktur.

Maliki ve Hanefilere göre ise verilecek mal farz değildir. Âyet de bu malın verilmesini farz olarak emretmemektedir.

ÖLENİN KİMSESİ YOKSA ANNE TARAFI( ZEVL ERHAM) MİRASA ORTAK OLUR MU?

Yakınları bulunmayan bir kimsenin malının beytülmala kalmasından, zevit erham denilen dayı, teyze gibi kimselere bırakılması daha uygun olduğuna hükmetmişlerdir. Hanefi mezhebi ve fakihlerln cumhuru bu görüştedir.

İmam Şafii {ra) ise, ölen kişinin ashab-ı furuz ve asabâttan kimsesi yoksa onun malı anne tarafından akrabalarına değil, beytülmala kalır gö­rüşündedir.

DARUL HARPDE FAİZ ALINIR MI?

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
EVET
HAYIR
HAYIR
HAYIR

Hanefi:

Mekhûl bin Zeyd’in (Bu zat tabiindendir. Yani Hz. Peygamber'i değil, onun ashabını görenlerdendir. Hanefî mez­hebi tabiînden güvenilir kişilerin mürsel hadisini delil sayar. ) rivayetine göre Allah'ın Elçisi şöyle demiştir:

“Dar’ül-harpte müslüman ile harbî arasında faiz ol­maz.”

Şafii :Yukarıdaki hadis sabit değildir. Bunun delil olacak bir yanı yoktur. Faizli işlemi yasaklayan naslar mutlaktır, yani ya­sağı bir şeyle sınırlamamıştır. Mekhûl’ün riva­yet et­tiği hadis buna ters düştüğü için bir anlam ifade etmez. Ayetlerin, “Faizi yeme­yiniz” ve benzeri emirleri bu yasağa sınır koymazken dar’ul-harpte faiz yenebilir demek bir ilave olur. 

(a)“Allah faizli işlemi ha­ram kıl­mıştır.” (Bakara 2/275)

(b)“Faiz yiyenlerin davranışı, şeytanın peşine takılıp aklını çeldiği kimsenin dav­ranışından farklı değildir.” (Bakara 2/275)

(c)“Müminler! Allah’­tan korkun, faizden ge­riye ne kalmışsa onu bıra­kın.” (Bakara 2/278)

Hadisler de fazla­lığın haram kılındığını gösteriyor. Ona dua ve selâm olsun, Hz. Muhammed'in şu sözü ya­sağın genel olduğunu göste­rir.

“Kim artırır ya da fazlasını isterse faizli işleme girmiş olur.”

Hz. Muhammed, ona dua ve selâm olsun, Veda Hutbesinde şöyle demiştir:

“Cahiliye faizi kaldırılmıştır. Kaldırmakta olduğum ilk faiz bizim faizimiz, Abdülmut­talib’in oğlu Abbas’ın fa­izidir. Onun ta­mamı kal­dırıl­mıştır.”

MUHAYYER (ŞARTLI) ALIŞ VERİŞLERDE CAYMA HAKKI KAÇ GÜN,

İmamı azam ,İmamı Şafii: Alıcı ve satıcı için üç gün muhayyerlik müddeti tanınmıştır. İmam-ı A'zama göre alışverişte muhayyerliği şart koşanlar üç gün içinde bu alış-verişten cayma hakkına sahiptirler. Bu müddetin sona ermesinden sonra alış-verişten cayma hakkı kalmaz.

İmam Ebu Yusuf ve İmama Muhammed’e göre, ihtiyaç olması durumunda “sonradan vazgeçebilirim” kaydını koymak, aylarca sonrası için de caizdir.Fakat, böyle bir şartın / cayma süresinin mutlaka belli olması -Malikîler dışındaki üç mezhebe göre- şarttır.(bk. V. Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslamî, 4/254-257).

FAİZ

 Hanefilerin görüşü:

Hanefilere göre fazlalık ribasının illeti ağırlık ölçüsü ile alınıp satılan şeylerde cins ve tartı birliği, hacim ölçüsü ile alınıp satılan şeylerde ise cins ve ölçü birliğidir. Nesie(veresiye) ribasının illeti ise yalnız cins birliği veya yalnız ölçü yahut yalnız tartı birliğinin bulunmasıdır.

Buna göre fazlalık ribası aynı cinsten olan ve miktarları da aynı birimle yani ağırlık veya hacim ölçüsü ile tespit edilen mallarda söz konusu olur. Altının altın ile satılıp iki bedelden birisinin diğerinden fazla olması gibi. Bu durumda fazlalık faizdir. Çünkü her iki bedel de ağırlık ölçüsü ile satılan türdendir. Buna göre misli mallar faizin cereyan ettiği mallardır. Hayvan, arsa, daire, dükkan, çeşitli halı ve kilimler, mücevherat, inci gibi kıyemî mallarda ise faiz cereyan etmez. Bir koyunun iki koyunla değiştirilmesi halinde buradaki fazlalık faiz olmaz. Çünkü kıyemî olan şeyler miktarı tam ölçülebilen, ölçü veya tartı birliği bulunan şeylerden değildir.

Cins birliği ile ölçü ve tartı birliğinin faizin illeti oluşu Ubâde b. Samit (r.a)‘in rivayet ettiği hadiste zikredilen altı maddenin özellikleri dikkate alınarak belirlenmiştir. Nitekim bunlardan ilk ikisi olan altın ve gümüş ağırlık ölçüsü ile (veznî), diğer dört madde olan buğday, arpa, hurma ve tuz ise Hz. Peygamber döneminde hacim ölçüsü ile alınıp satılan mallardır. Diğer mislî mallar da bu iki çeşide kıyas edilerek faiz yasağı hükmü ortak özellik taşıyan tüm maddelere uygulanır.

Diğer yandan altın ve gümüşün satış bedeli olmaları bakımından kendilerine mahsus tartı (veznî) ölçüleri vardır. Bu yüzden bunlarla ağırlık ölçüsü ile satılan başka şeyler arasında tartı birliği var sayılmaz. Buna göre nakit para karşılığında altın satın alınabileceği gibi, para, altın veya gümüş karşılığında kendilerinden ağırlık bakımından fazla olan bir mal peşin veya veresiye olarak satın alınabilir. Yine demir, bakır, çimento, kireç gıda maddesi türünden olmayan fakat ağırlık ölçüsü ile satılan şeyler de kendi cinsleriyle peşin olarak fazlalıkla veya veresiye olarak eşit yahut fazlalıklı olarak satılsa faiz gerçekleşir. Ancak bunlarda cins değişik olunca miktarlar farklı olabilir. Meselâ; bir ton 12 lik inşaat demiri ile 1,5 ton 6’lık demir peşin veya vadeli olarak değiştirilse fazlalık veya vadeli mübadele faiz olurken, bir ton inşaat demiri ile elli torba çimento peşin olarak mübadele edilse, cinsler değişik olduğu için faiz söz konusu olmaz.

Cins ve miktar birliğinin faizin illetli oluşunu gösteren başka deliller de vardır. Ammar b. Yasir (ö.34/657) (r.a)’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Riba ölçülen veya tartılan mallar dışında yalnız veresiye satışta cereyan eder.”İmam Mâlik’in (ö.179/795) senetsiz, Dârekutnî’nin mürsel olarak rivayet ettiği bir hadiste şöyle buyurulur: “Faiz ancak altında veya gümüşte yahut ölçülen veya tartılan, ya da yenilen veya içilen şeylerde cereyan eder.”

Sonuç olarak :Hanefilerde faiz yiyecek maddesi olsun veya başka maddelerden bulunsun ölçü veya tartı ile alınıp satılan tüm maddelerde cereyan eder. Uzunluk ölçüsü ile veya sayı ile alınıp satılanlarda ise yalnız veresiye satıştan doğan nesie faizi söz konusu olur. Bunlarda peşin olmak şartıyla fazlalık ribası cereyan etmez.

Şâfiîlere göre:  altın ve gümüşte ribanın illeti, bunlardaki para olma (semenlik) özelliğidir. Bunların basılı para, zinet veya işlenmemiş durumda olması sonucu değiştirmez. Ubâde hadisinde zikredilen diğer dört maddede ise illet “gıda maddesi” olmalarıdır. Bu yüzden satış bedeli niteliği olmayan veya gıda maddesi kabilinden bulunmayan şeyler arasında faiz cereyan etmez.

Dayandıkları delil şudur: Bir hüküm türemiş bir sözcüğe bağlı olunca, kök anlam bu hükmün illeti olur. Hz. Peygamber “Yiyecek karşılığında yiyecek ancak misli misline olur” buyurmuştur. Burada “yiyecek maddesi” anlamına gelen “taam” kelimesi “ta’m” kökünden türemiş olup, hükmün kendisine bağlandığı kelime “gıda maddesi olma” anlamına gelir. Bu da altın ve gümüş dışındaki şeylerde faizin illetini oluşturur.

Buna göre Şâfiîlerde yukarıdaki maddeler ölçü veya tartı ile satılanlardan olup, cinsleri bir olursa peşin veya veresiye mübadelede “fazlalık” cinsler değişik olursa yalnız “veresiye oluş” faiz sayılır.

Mâlikîlere göre :altın ve gümüşte ribanın illeti “satış bedeli olma (semenlik)” özelliğidir. Yiyecek maddelerinde ise illet fazlalık ve veresiye durumuna göre değişir.

Fazlalık ribasının haramlık illeti; gıda maddesinin tek başına insanın bununla yaşayabileceği nitelikte olması ve biriktirmeye el verişli (iddihar) bulunmasıdır. Veresiye satıştan doğan (nesîe) ribasının illeti ise mücerret gıda maddesi olmasıdır. Burada biriktirmeye elverişli olması da şart değildir. Diğer yandan İmam Mâlik; buğday ile arpayı bir sınıf; mısır, darı ve pirinci ayrı bir sınıf; fasulye, nohut, mercimek gibi pişirilen baklagilleri de kendi arasında tek sınıf kabul etmiştir.

Ahmed b. Hanbel’den faizin illeti ile ilgili üç rivayet bulunmaktadır. Bunlardan en meşhur olanı ölçü ve tartıyı kriter olarak aldığı rivayet olup, Hanefi mezhebinin ölçülerine uygundur. İkinci rivayet ise Şâfiî mezhebine uygundur.

KÖPEK SATIŞI

Şafii ve Hanbelî mezhepleri köpek satışını caiz görmemektedirler. Delil:Rasûlullah (S) köpek bahâsından, zina kazancından, kâhinlik üc­retinden nehyetti .Buhari Alışveriş:113

Maliki mezhebi Nesâî’de geçen bir hadise dayanarak (Nesai, Buyu’, 91) sadece av köpekleri ile bekçi köpeklerinin satılmasının caiz olduğunu söylemektedir. “Satımı caiz görülen bu köpek grubu içine günümüzde suçluların takibi, uyuşturucu maddelerinin tespiti vb. amaçlar için kullanılan iz süren köpekler de girer.” (Hüsameddin Affâne, Fıkhî ve Ahlâkî Yönleriyle İslam’da Ticaret, Terc: Servet Bayındır, Polen Yayınları, İstanbul, 2007, s: 168)

Hanefi mezhebi ise köpeğin, kendisinden faydalanılabilen bir mal olduğunu, köpek satışını yasaklayan hadisin İslam’ın ilk devirlerine ait olduğunu fakat bunun daha sonra kaldırıldığını söyleyerek her cins köpeğin satışını caiz görmektedir. (Kâsânî, el-Bedâiu’s-Sanâi’, c:5, s: 143)