İHTİLAFLI
KONULAR namaz - abdest
ABDEST
Sünni
Mezheplerce ittifak edilen abdestin farzları şunlardır:
1. Yüzün
yıkanması
2.
Ellerin dirseklerle birlikte yıkanması
3. Başın
meshedilmesi
4.
Topuklarla beraber ayakların yıkanması
Sünni
mezheplerce abdestin ihtilaf edilen farzları:
1. Niyet:
Hanefiler dışında diğer mezheplerde farzdır.
2. Tertip
(sıra) ile yapma: Hanefiler ve Malikilere göre sünneti müekkededir. Şafii ve
Hanbelilere göre ise abdestte farzdır, ancak gusülde farz değildir.
3.
Müvalat veya Vila' (Ara vermeden yapmak): Hanefi ve Şafiilere göre sünnettir.
Maliki ve Hanbelilere göre abdestte farzdır, ancak gusülde farz değildir.
4. Elle
hafif ovma: Malikilere göre farz diğer mezheplere göre sünnettir.
ABDESTİ BOZAN
DURUMLAR
1. İdrar
ve dışkı yollarından idrar, dışkı, meni, mezi, kan gibi bir necâsetin, herhangi
bir sıvının veya maddenin çıkması, yellenmek.
2.
Vücudun herhangi bir yerinden kan, irin veya herhangi bir maddenin çıkması.
Ağızdan çıkan akıcı haldeki kan, tükürükten fazla veya ona eşit ise abdesti
bozar. Vücuttan çıkan kan akmadığı veya çıktığı yerin çevresine dağılmadığı
sürece abdesti bozmaz. Yaradan çıkan irin ve sarı su da böyledir. Çıktığı yerin
dışına kendiliğinden dağılmayan bu sıvıların silinmesi halinde de abdest
bozulmaz. Şâfiî ve Mâlikîlere göre idrar ve dışkı yolları hariç vücuttan çıkan
kan ve benzeri sıvı maddeler abdesti bozmaz.
3. Ağız
dolusu kusmak. Kusulan şey ister yemek, ister safra veya kan olsun, abdest
bozulur.
4.
Bayılma, delirme, sarhoş olma, uyuma gibi şuurun kontrolüne engel olan
durumlar. Uyku dışındaki şuur kaybına yol açan durumların süresi ve o esnada
kişinin konumu ne olursa olsun abdest bozulur. Uyku halinde ise, kişinin
farkında olmadan abdestinin bozulmuş olması ihtimalinin derecesi ölçü alınır.
Bu sebeple yatarak derin uykuya dalma abdesti bozar, uyku ile uyanıklık
arasındaki hal ise bozmaz. Oturduğu yerden uyuklamada oturuşun şekli kadar bu
kimsenin durumu, abdestin bozulma ihtimalinin kuvvet derecesi de önemlidir.
Bundan dolayı tereddütlü durumlarda abdest alınması tavsiye edilir.
5.
Namazda yakındaki şahısların duyabileceği şekilde sesli olarak gülmek.
Hanefîlere göre rükûlu ve secdeli namazda sesli gülme abdesti de bozar. Diğer
mezhepler ise sadece namazın bozulacağı görüşündedir.
6. Cinsî
münasebet veya fâhiş (aşırı) temas ve dokunma. Hanefîlere göre erkekle kadının
tenlerinin birbirine değmesi ile abdest bozulmasa da çıplak olarak veya arada
bedenlerin sıcaklığının hissedilmesini engelleyecek bir giysi bulunmaksızın
erkek ve kadının aşırı derecede şehevî teması, oynaşma ve kucaklaşması abdesti
bozar. Hanefî fakihlerinin çoğunluğu temasın aşırılığında erkeğin cinsel
organının sertleşmesini ölçü alırken, İmam Muhammed mezi gibi bir yaşlık
çıkmadıkça abdestin bozulmayacağı görüşündedir. Şâfiîlere göre erkek ve kadının
tenlerinin birbirine değmesi, Mâlikî ve Hanbelîlere göre ise temastan cinsel
haz duyulması halinde abdest bozulur.
7.
Mazeret halinin sona ermesi. Su bulamadığı için teyemmüm eden kimse suyu
bulunca, mest üzerine mesh yapan kimsenin -yolcu olanlara üç, yolcu olmayanlara
bir gün olarak tanınan- mesh süresi dolunca, özürlü kimse için de namaz vakti
çıkınca abdesti bozulmuş olur.
Hanefîlerin
dışındaki üç mezhebe göre bir kimsenin kendi cinsel organına temas da abdesti
bozar. Bir kimse abdest aldığını kesin olarak bilse de abdestinin bozulup
bozulmadığında tereddüt etse, Mâlikîler'e göre abdesti bozulmuş olur, diğer üç
mezhebe göre ise bu durumda abdest bozulmuş sayılmaz.
GÜLMEK
ABDESTİ BOZAR MI?
Hanefîler'e
göre rükûlu ve secdeli namazda sesli gülme abdesti bozar.
Diğer mezhepler ise sadece namazın bozulacağı görüşündedir.
Diğer mezhepler ise sadece namazın bozulacağı görüşündedir.
HANGİ TÜR
CİNSEL YAKINLAŞMA ABDESTİ BOZAR?
Hanefîler'e
göre erkekle kadının tenlerinin birbirine değmesi ile abdest bozulmasa da
çıplak olarak veya arada bedenlerin sıcaklığının hissedilmesini engelleyecek
bir giysi bulunmaksızın erkek ve kadının aşırı derecede şehevî teması, oynaşma
ve kucaklaşması abdesti bozar. Hanefî fakihlerinin çoğunluğu temasın
aşırılığında erkeğin cinsel organının sertleşmesini ölçü alırken, İmam Muhammed
mezi gibi bir yaşlık çıkmadıkça abdestin bozulmayacağı görüşündedir. Şâfiîler'e
göre erkek ve kadının tenlerinin birbirine değmesi, Mâlikî ve Hanbelîler'e göre
ise temastan cinsel haz duyulması halinde abdest bozulur.
İmâm
Cafer Sâdık buyurdular; “Meziy veya vediy gelmesi ile abdest bozulmaz.
Onlar, tükürük ve balgam mesâbesindedirler.”
CİNSEL
ORGANINA DOKUNMAK ABDESTİ BOZAR MI?
HANEFİ
|
ŞAFİİ
|
MALİKİ
|
HANBELİ
|
CAFERİ
|
HAYIR
|
EVET
|
EVET
|
EVET
|
Hanefîler'in
dışındaki üç mezhebe göre bir kimsenin kendi cinsel organına temas da abdesti
bozar.
Delil:'Kim
cinsel organına dokunursa abdest alsın. Hangi hanım cinsel organına dokunursa
abdest alsın" (Ahmed bin Hanbel. 2/223; Beyhakî, 'el-Kübrâ' 1/132. 'Sahih
Li-Gayrihi' bir senetle rivayet edilmiştir.)
Delil:Yukarıdaki
hadis senet itibariyle zayıftır.Talk bin Ali (radiyal-lâhu anh)'ın hadisini
delil göstermişlerdir. 'Kişinin kendi organına dokunması durumunda abdest
olması gerekir mi?' diye sorduğunda Rasulullah {sallallâhu aleyhi ve sellem);
«hayır, o senden bir parçadır»dedi.(Bu hadisi Ibn Hibbân, Sahihinde rivayet
etmiştir. İmam Tirmîzî, 'bu konuyla İlgili rivayetler arasında en güzeli
budur' demiştir. Bkz. Abdurrah-mân el-Cezîrî, el-Mezahibu'UErba'a, 1/76. (Çev.)
DEVE ETİ
YEMEK ABDESTİ BOZAR MI?
HANEFİ
|
ŞAFİİ
|
MALİKİ
|
HANBELİ
|
CAFERİ
|
HAYIR
|
HAYIR
|
HAYIR
|
EVET
|
Delil:Berâ bin
Azib radiyallahu anh anlatıyor; Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem);
'deve eti (yediğinizde) abdest alınız; koyun eti (yediğinizde) almayınız
buyurdu.( Ebû Dâvûd, 184; Tirmîzî, 81; İbni Mâce, 494; vdğ.)
Not: İmam
Nevevî; 'her ne kadar âlimlerin çoğunluğu farklı görüşlerde iseler de, deve
eti yendiğinde abdest bozulur diyenlerin delili daha kuvvetlidir' demiştir.
ABDESTTE
ŞÜPHE, ABDESTİ BOZAR MI?
Bir kimse
abdest aldığını kesin olarak bilse de abdestinin bozulup bozulmadığında
tereddüt etse, Mâlikîler'e göre abdesti bozulmuş olur, diğer üç mezhebe göre
ise bu durumda abdest bozulmuş sayılmaz.
KADINA
DOKUNMAK ABDEST BOZAR MI?
Ey
inananlar, namaza yaklaşmayın ne söylediğinizi bilmeyecek kadar sarhoşken ve
yolda değilseniz yıkanıncaya dek cünüpken. Hastaysanız, yahut yolculuktaysanız,
yahut biriniz ayakyolundan gelirse, yahut da kadınlara dokunursanız, su
bulamadığınız takdîrde temiz toprakla teyemmüm edin, toprağı, yüzünüze ve
ellerinize sürün. Şüphe yok ki Allah, bağışlayıcıdır, suçları örter."
NİSA43
Hz. Ali,
İbni Abbas (ra) ve Hasan-ı Basri {ra)'ye göre kadınlara dokunmaktan maksat
cinsi münasebettir. Hanefiler de bu görüştedir.
DELİL:«Resulullah
(sav) abdest aldıktan sonra kadınlarına elini dokundurur, yeniden abdest
almadan da namaz kılardı.» TABERİ C5 S 105
Abdullah
bin Mesud (ra), Abdullah bin Ömer (ra) ve Şa'bî (ra)'ye göre de âyetteki
maksat, kadının elinin erkeğe, erkeğin etinin kadına dokunmasıdır. İmam Şaîii
(ra)'nin görüşü de budur.
İmam
Malik (ra)'a göre erkeğin çıplak yeri kadının çıplak yerine şehvetle dokunursa
abdest bozulur. Şayet bu dokunma şehvetsîz olursa abdesti bozmaz.
BAŞA MESHİN
ÖLÇÜSÜ NE KADARDIR?
Maliki ve
Hanbeliler ihtiyaten başın tamamının meshedilmesinin farz olduğuna
hükmetmişlerdir.
Hanefiler,
Resulullah (sav)'in fiiliyatını -O, başının ön kısmına meshederdi— dayanarak
başın dörtte birinin meshedilmesinin farz olduğuna hükmetmişlerdir.
Şafiler
ise başın birkaç kılının meshedilmesi dahi kafidir derler.
BOY ABDESTİ
ALIRKEN AĞZA BURNA SU VERMELİ Mİ?
Maliki ve
Şafiilere göre boy abdesti alırken ağız ve burna su vermek; farz değildir.
Hanbeli ve Hanefiiere göre ise ağza ve burna su vermek farzdır,
Hanbeli ve Hanefiiere göre ise ağza ve burna su vermek farzdır,
Maliki ve
Şafillerin delilleri:
Sahabilerden
bir gurup Resulullah (sav)'ın meclisinde guslün usulünü tartışıyorlardı. Herkes
nasıl guslettiğini beyan etti. O sırada Resulullah (sav), «Ben guslederken
tepeden aşağıya üç defa su döktüm mü gusletmiş olurum.» buyurdu. Resulullah
(sav)'ın bu sözü boy abdesti alırken ağız ve burna su vermenin farz olmadığını
göstermektedir. Eğer farz olsaydı şüphesiz Resulullah ağız ve burnuna su
verdiğini de söylerdi.
Hanbeli
ve Hanefiler şöyle derler:
Resulullah
(sav)'ın hadisinden maksat, boy abdesti aldıktan sonra birçok sahabinin de
anladığı gibi namaz abdesti almanın farz olmadığıdır. Çünkü Resulullah (sav)
bu hadisi ile yalnız guslün farz olduğunu beyan etmiştir. Fıkıh ıstılahında
taharet-i suğra (namaz abdesti)nin taharet-i kübra (boy abdesti) içinde
olduğunu bildirmektedir. Yani boy abdesti aldıktan sonra namaz abdesti almak
farz değildir, sünnettir.
YARALI ORGAN
İLE ABDEST
Eğer
hastalık bazı azalarda ve abdest azalarına çoğu sağlam ise sağlam uzuvlar
yıkanır. Hasta veya yaralı uzuvlar meshedilir. Teyemmüm caiz olmaz. Şayet
azaların çoğu yaralı ise İmam-ı Azam (ro)'a göre teyemmüm etmesi caizdir
İmam
Şafii (ra)ye göre ise uzuvların sağlam taraflarını yıkar, yaralı olan yerlere
şu vurmayarak teyemmüm eder.
İmam
Malik (ra)'e göre ise abdest azalarında yara ister az, ister çok olsun
farketmez, hastanın teyemmüm etmesi caizdir!
TEYEMMÜMDE
ELLERİN VE KOLLARIN MESHİ
Maliki ve
Hanbelilere göre: yüz ile bileklere kadar ellerdir.
Hanefi ve
Şafiilere göre :
«Ondan
yüzlerinize ve ellerinize sürün» âyetindeki «eller» kelimesinden maksat uzvun
hepsidir. Teyemmüm abdest yerine alındığı için abdestte nasıl eller dirseklere
kadar yıkanıyorsa teyemmümde de dirseklere kadar meshedilmesl farzdır. Çünkü
yıkamak asıl, teyemmüm ise aslın yerine geçen bedeldir. Bedel asıla muhalif
olamaz.
İkinci
delilleri de Cabir. bin Abdullah'dan mervi hadistir. Resulullah (sav),
«Teyemmüm iki darptır. Darbin biri yüz için, diğeri ise bileklerin dirseklerle
beraber mesh i içindir.» buyurmuştur.
Maliki ve
Hanbelilerİn delilleri:
Bunlara
göre elden maksat bilekten aşağı ve üzerinde beş parmak bulunan uzuvdur.
Dolayısıyla teyemmümde ellerin dirseklere kadar değil bileklere kadar
meshedilmesl farzdır. Çünkü Allah (cc). «Erkek hırsızla kadın hırsızın
ellerini kesin...» âyetinde elin bileğe kadar kesilmesini emretmiştir. Bu
hususta bütün alimler ittifak etmişlerdir. Mademki hırsızlık cezasında el,
bileğe kadar kesiliyor, teyemmüm de de elin bileğe kadar mes-hedilmesi kafidir
Şa'bi
(ra)'den rivayet edilen görüşe göre ise yalnız ellerin içinin meshedilmesi
farzdır. Bazı hadis alimleri de bu görüşle hükmetmişlerdir.
NAMAZ
FARZ
NAMAZLAR:
Sünni
mezheplerde:
Farz
namazlar 5 vakit namaz ile cuma ve cenaze namazıdır.
Vakit
namazların farzları:
1-Sabah
namazı : 2 rekat farz.
2-Öğle
namazı: 4 rekat farz,
3-İkindi
namazı: 4 rekat farz.
4-Akşam
namazı: 3 rekat farz
5-Yatsı
namazı: 4 rekat farz,
Cuma
namazı:
4 rekat
sünnet ,2 rekat farz, 4 rekat son sünnet.
Cenaze
namazı:
Cenaze
namazı farzı kifayedir. Farzı kifaye ise bir toplulukta belli sayıda kişi
yapınca diğerlerinin üzerinden sorumluluğun kalktığı farzlardır. cenazeyi
yıkamak, gömmek gibi...
Vakit
namaz sünnetleri:
1-Sabah
namazı :2 rekat ilk sünnet
2-Öğle
namazı:4 rekat ilk sünnet,,2 rekat son sünnet.
3-İkindi
namazı:4 rekat ilk sünnet,
4-Akşam
namazı: 2 rekat son sünnet.
5-Yatsı
namazı:4 rekat farzdan önce ilk sünnet,,2 rekat farzdan sonra son sünnet.
NAMAZIN
KILINIŞI
HANEFİ'DE
NAMAZIN KILINIŞI:
Namazın
farz ve vâciplerine, sünnet ve âdâbına uygun şekilde kılınışına ilmihal dilinde
"sıfâtü's-salât" denilir. Namaz kılacak kişi abdestli ve kıbleye
yönelik olarak durup ellerini kaldırır ve niyet ederek Allahüekber der,
ellerini bağlar. Sübhâneke'llâhümme ve bihamdike ve tebârekesmüke ve teâlâ
ceddüke velâ ilâhe gayrük der. İmama uymuş (muktedî) değilse, Eûzü billâhi
mine'ş-şeytâni'r-racîm. Bismillâhi'r-rahmâni'r-rahîm der ve Fâtiha'yı okur.
Fâtiha'nın bitiminde âmin der, besmelesiz olarak bir sûre veya birkaç âyet okur
(zamm-ı sûre). Ardından Allahüekber diyerek rükûa gider. En az üç kere Sübhâne
rabbiye'l-azîm dedikten sonra Semiallâhü limen hamideh diyerek doğrulur ve
Rabbenâ lekel-hamd der. Ardından Allahüekber diyerek secdeye gider. Bedensel
bir engeli yoksa yere önce dizlerini, sonra ellerini ve sonra yüzünü koyar,
kıyama dönerken de bunun aksini yapar. Secdede en az üç kere Sübhâne
rabbiye'l-a‘lâ dedikten sonra yine Allahüekber diyerek ara oturuşu (celse)
yapar, sonra yine Allahüekber diyerek ikinci secdeye gider ve yine üç kere
Sübhâne rabbiye'l-a‘lâ dedikten sonra Allahüekber diyerek ikinci rek‘ata
kalkar.
İkinci
rek‘at da birinci rek‘at gibidir. Şu kadar ki ikinci rek‘atta elleri kaldırma,
Sübhâneke ve eûzü yoktur. Ayağa kalkınca el bağlayıp besmele ile Fâtiha'yı okur
ve âmin dedikten sonra Fâtiha'ya bir sûre veya birkaç âyet ekler. Daha sonra
birinci rek‘atta olduğu gibi rükû ve secdeleri yapar. İkinci secdeden sonra
ka‘de yapıp et-Tahiyyâtü lillâhi ve's-salavâtü ve't-tayyibât. es-Selâmü aleyke
eyyühe'n-nebiyyü ve rahmetullâhi ve berekâtüh. es-Selâmü aleynâ ve alâ
ibâdillahi's-sâlihîn. Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden
abduhû ve resûlüh der. Kılacağı namazın rek‘at sayısı ikiden fazla ise bu “ilk
oturuş” (ka‘de-i ûlâ) olur. Bu oturuşta Tahiyyât'a bir şey eklenmez ve
Allahüekber diyerek üçüncü rek‘ata kalkılır. Kalkacağı zaman ellerini dizleri
üzerine getirir, öyle kalkar. Kıyamda el bağlayıp besmele ile Fâtiha'yı okur ve
âmin der. Bundan sonra yapılacak şeyler namazın farz olup olmamasına göre küçük
değişiklikler gösterir:
a) Bu
kıldığı farz namaz ise Fâtiha'dan sonra sûre veya âyet okumayıp rükûa varır.
Secdelerden sonra, eğer varsa dördüncü rek‘ata kalkar, dördüncü rek‘at da
üçüncü rek‘at gibidir. Dördüncü rek‘at yoksa ikinci secdeden sonra oturur (son
oturuş=ka‘de-i ahîre).
b)
Kıldığı namaz farz değilse, farklı olarak üçüncü rek‘atın Fâtiha'sına âmin
dedikten sonra, bir sûre veya birkaç âyet okur. Sonra rükûa ve secdeye varır.
Dördüncü rek‘at, üçüncü rek‘at gibidir. Dördüncü rek‘atın secdeleri yapılınca
oturulur. Bu oturuş, üç rek‘atlı namazların üçüncü rek‘atının ve iki rek‘atlı
namazların ikinci rek‘atının bitiminde yapılan oturuş gibi, son oturuş (ka‘de-i
ahîre) adını alır. Son oturuşta Tahiyyât'tan sonra salavat ve dualar okunur,
ardından selâm verilir.
ŞAFİİ'DE NAMAZIN
KILINIŞI:
Şafii
mezhebinde de Hanefi de olduğu gibi namazların rukunları aynıdır. Lakin
namazların içeriğinde Hanefi mezhebinden farklı bazı yerler vardır ki biz bunu
sabah namazını örnek vererek izah edeceğiz. Sabah namazının 2 rekat sünneti 2
de farzı olmak üzere 4 rekat kılınır. şöyleki:
Namazın
dışındaki şartlar yerine getirildikten sonra Namaza niyet edilir sonra İhram
tekbiri (Hanefi de İftitah) alınır. Hanefi olanlar Sübhaneke duasını okuduğu
gibi Şafiler de Veccehtü duasını okurlar dua budur:
"veccehtu
vechiye lillezi fataressemavati velarde haniyfen müslimen ve ma ene minel
müşvikiyne. İnne salatiy ve nüsûkiy ve mahyaye ve mematiy lillahi rabbil
âlemiyn. La şeriyke lehü ve bizalike umirtu ve ene minel müslimiyn."
Manası: "Şüphesiz
ki ben yüzümü gökleri ve yeri yaratan Allah'a yönelttim. Ben müşriklerden
değilim. Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hiç bir ortağı olmayan
alemlerin rabbı Allah'ındır. Ben ancak bununla emrolundum ve ben
müslümanlardanım."
Dua
bittikten sonra Euzu besmele okunur ve fatihaya geçilir.
Teveccüh
olarak bilinen veccehtu duası farz ve nafile namazların evvelinde fatihaya
başlamadan önce okumak müstehaptir.
İhram
tekbirinden sonra veccehtu duası okumadan Euzubillahi mineşşeytanirracim veya
ihram tekbirinden sonra fatiha suresine başlanmışsa artık başa dönüp veccehtu
duasını okumak uygun değildir.
Cenaze
namazlarında ve vaktinin dar olduğu namazlarda vecehtu duası okunmaz.
Dua
bittikten sonra Euzubillahi mineşşeytanirracim bismillahirrahmanirrahim Fatiha
okunur (amin denir eğer sessiz kılınan öğle ikindi gibi namazsa amin sessiz
okunur sabah akşam gibi sesli okunan namazlarda amin sesli okunur) kısa bir
sure, ayet zammı sure okunur. Rukua gitmeden tekrar allahu ekber denilerek
ihram tekbiri alınır ve rukua gidilir rukuda tesbihleri 3,5,7 veya 9 defa okur
rukudan doğrulunca da yine İhram tekbiri alır. Sonra secdeye gidilip secdeler
yapılır ikinci rekata kalkılır besmele fatiha zammı sure okunur ihram tekbiri
alınarak rukua gidilir birinci rekatta olduğu gibi secdeler yapılır ve
tahiyyata oturulur teverrük oturuşuyla. Sonra tahiyyat duası okunur dua budur:
'Ettehiyatu Elmubareketu Essalavatu Etteyyibatu lillahi. Esselamu âleyke
eyyuhennebiyyu ve rahmetullahi ve bereketuhu. Esselamu âleyna ve âla
ibadillahissalihine. Eşhedu enla ilahe illallahu ve eşhedu enne Muhammeden
Resulullah.
Manası:"Tahiyyatlar,
bereketler, salavatlar ve güzel şeyler Allah'ındır. Ey nebi! Allah'ın selamı,
rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Bize salih kulların üzerine de selam
olsun. Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim
ki Muhammed Allah'ın resulüdür.
Tahiyyat
duasından sonra Efendimize salat okunur ve peşinden selam verilir:
Allahümme salli âla seyyidina Muhammedin ve âla ali seyyidina Muhammed. Kema salleyte âla İbrahime ve âla ali İbrahime fil âlemine inneke hamidun mecid.
Allahümme salli âla seyyidina Muhammedin ve âla ali seyyidina Muhammed. Kema salleyte âla İbrahime ve âla ali İbrahime fil âlemine inneke hamidun mecid.
Manası:Allahım!
İbrahim'e ve aline salat ettiğin gibi Muhammed'e ve aline salat et. İbrahim ve
aline bereket verdiğin gibi Muhammed'e ve aline de bereket ver. Şüphesiz sen
kendisine çok hamdedilen ve methedilensin.
Sabah
namazının farzında bir husus vardır ki sadece sabah namazının farzına
mahsustur. Sabah namazının farzında kunut okumak; şöyleki:
Farzda da
Yukarda anlatıldığı gibi birinci rekatı tamamladıktan sonra ikinci rekatın
Rukusun dan kalkılınca eller dua ederken ki gibi avuç içleri yukarı bakacak
şekilde kaldırılır ve hedeyt duası (kunut) okunur bu dua eller açıkken normal
dua eder gibi okunur:
"Allahümmehdini
fiymen hedeyte. Ve â finiy fimen âfeyte. Ve teyelle¬tti fimen tevelleyte. ve
barikliy fıyma â'tayte. ve kıniy şerre ma kadayte. Feinneke takdiy vela yukda
âleyke. ve innehu la yezillü men valeyte. vela yeîzzü men âdeyte. Tebarekte
Rabbena ve teâleyte.
Felekel
hamdu âla ma kadayte. Estağfirüke ve etuvbu ileyke. Ve sallallahu âla
seyyiddina Muhammedin ve âla alihi ve sahbihi ve sellem
Manası:
"Ey Allahım hidayete erdirdiğin kişilerden bana da hidayet ver. Verdiğin afiyetlerden beni afiyette kıl. Koruduğun şeyin şerrinden beni de koru.
Sen hükmedensin kimse sana hükmedemez. Senin dost edindiğin kimse zelil olamaz. Senin düşman olduğun aziz olamaz. Sen yücesin. Ey rabbimiz sen büyüksün.
Hükmettiğine karşılık hamd sana mahsustur. Ey Allahım senden mağfiret diler sana yöneliriz. Efendimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme, ehline ve ashabına salat ve selam eyle."
"Ey Allahım hidayete erdirdiğin kişilerden bana da hidayet ver. Verdiğin afiyetlerden beni afiyette kıl. Koruduğun şeyin şerrinden beni de koru.
Sen hükmedensin kimse sana hükmedemez. Senin dost edindiğin kimse zelil olamaz. Senin düşman olduğun aziz olamaz. Sen yücesin. Ey rabbimiz sen büyüksün.
Hükmettiğine karşılık hamd sana mahsustur. Ey Allahım senden mağfiret diler sana yöneliriz. Efendimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme, ehline ve ashabına salat ve selam eyle."
Kunutun
birinci kısmı duadır. Cemaatle namaz kılmıyorsa imam bu kısmı okuyunca cemaatin
sadece dinlemesi ve amin demesi sünnettir. Diğer iki bolüm ise zikir, övgü ve
salavat olduğu için cemaatin de imamla beraber okuması sünnettir. (Şafi bir
imama uyan Hanefi böyle bir durumda hiçbir şey okumaz sukut eder). (Bu Kunut,
Malikî'lere göre müstahab, Şafiî'lere göre sünnettir.)
Dua
bittikten sonra direk Allahu ekber diyilerek secdeye varılır ve namaz yukarda
anlattığım gibi tamamlanır. Kunut sabah namazlarının farzında ve ramazanın son
on gününün vitirlerinde okumak şafide eb’ad sünnetlerdendir. Eb’ad sünnetleri
namazın cüzleri (parçaları) olan sünnetlerdir. Bu çeşit sünnetlerin
terkedilmesi halinde secde-i sehiv yapılması sünnettir. Bir kısım sünnetler
daha vardır ki bunlara hey’et denir. Hey’etlerin terkinde, sehiv secdesi
gerekmez. Zaten bu iki sünnet arasındaki fark da budur. Eb’ad sünnetleri sevap
itibarıyla hey’etlerden daha üstündür.
NAMAZDAKİ
SÜNNET ÇEŞİTLERİ (Eb’ad ve Heyat sünnetleri)(şafii'de)
Namazın
Ebâdı Olan Sünnetler:
Namaza
girdikten sonraki sünnetler ikidir:
1-
Birinci teşehhüd (Ettehiyyat).
2- Sabah
namazında ve Ramazan’ın ikinci yarısında vitir namazında kunut duası okumak.
Eb’ad
sünnetleri namazın cüzleri (parçaları) olan sünnetlerdir. Bu çeşit sünnetlerin
terkedilmesi halinde secde-i sehiv yapılması sünnettir. Bir kısım sünnetler
daha vardır ki bunlara hey’et denir. Hey’etlerin terkinde, sehiv secdesi
gerekmez. Zaten bu iki sünnet arasındaki fark da budur. Eb’ad sünnetleri sevap
itibarıyla hey’etlerden daha üstündür.
Birinci
teşehhüd: Sonrasında selam olmayan ettehiyattır ki öğlen,
ikindi, akşam ve yatsı namazının farzında ikinci rekatta oturup okunan
ettehiyatlardır. Bunun delili olarak, Abdullah bin Buneyni şöyle diyor:
“Resuli
Ekrem öğlen namazında bize iki rekat kıldırdı. Sonra birinci teşehhüd için
oturmadan kalktı, cemaat O’na uyarak, kalktı, namazını tamamladığı zaman biz
O’nun selam vermesini beklerken, selam vermeden önce tekbir aldı ve oturduğu
halde, yanılmaktan ötürü iki secde yaptı, sonra selam verdi. ” Başka bir hadisi
şerifte Resuli Ekrem (s.a.v):
“Namazın
ortasında oturduğun zaman önce tuma’nine yaparak otur. Sonra sol ayağını yay,
sonra teşehhüd oku.” buyurmuştur.
Sabah
namazında kunut: Bunun delili Ebu Hureyre (r.a)’ın rivayet ettiği şu
hadisi şeriftir. Peygamber (s.a.v) sabah namazının iknci rekatında başını
rükudan kaldırdığı zaman ellerini kaldırıp kunut duasını okudu.
Hişam
Muhammed bin Şirin’den rivayete göre Ubey bin Ka’b onlara Ramazanda imamlık
yaptı. Ramazanın son yarısında kunut duası okurdu. Kunut dua olduğu için
ellerin iç kısımları göğe doğru olup eller kaldırılmalıdır.
Namazın
Hey'etleri:
Namazın
hey'atı sayılan sünnetler on beş tanedir:
1- İftitah tekbirinde, rükuya giderken ve kalkarken
elleri kaldırmak.
2- Kıyamda sağ eli sol elin üzerine koymak.
3- (iftitah tekbiri aldıktan sonra) 'veccehtü'yü okumak.
4- Eûzu Besmele çekmek.
5- Sesli okunması gereken yerde sesli okumak.
6- Sessiz okunması gereken yerde sessiz okumak.
7- (Fatiha bitince) 'Amin' demek.
8- Fatiha'dan sonra bir sure okumak.
Namazın
hey'etleri için deliller:
1. İhram
tekbiri alırken, rükuya giderken ve rüku'dan kalkarken elleri kaldırmak.
İbni Ömer şöyle demiştir: "Allah Resulü namaza durduğu zaman, el¬lerini omuzları hizasına kaldırır, sonra tekbir alırdı. rükuya gitmek istedi¬ği zaman da, rükudan kalktığı zaman da böyle yapardı. Fakat, secdeye gittiğinde ve secdeden kalktığında böyle yapmazdı."
İbni Ömer şöyle demiştir: "Allah Resulü namaza durduğu zaman, el¬lerini omuzları hizasına kaldırır, sonra tekbir alırdı. rükuya gitmek istedi¬ği zaman da, rükudan kalktığı zaman da böyle yapardı. Fakat, secdeye gittiğinde ve secdeden kalktığında böyle yapmazdı."
Eller
kaldırıldığı zaman ayaları kıble tarafına doğru açmak en uygun¬dur. Baş
parmakları da kulakların memesinin hizasına getirmektir.
2.
Kıyamda iken sağ eli, sol elin üzerine koymak. Vail bin Hıcr şöyle rivayet
eder: "Hz. Peygamber namaza başladığı zaman ellerini kaldırıp tekbir alır.
Sonra sağ elini sol bileği üzerine koyardı".
3.
Veccehtu. İhram tekbirinden sonra veccehtu okunur.
Hz. Ali'nin rivayetine göre Hz. Peygamber namazı ikamede veccehtu ile başlardı.
Hz. Ali'nin rivayetine göre Hz. Peygamber namazı ikamede veccehtu ile başlardı.
4. Euzü
Besmele çekmek. Veccehtudan sonra. Eüzubillahi mineşşeytanirracim demektir.
Bunun
delili şu ayeti kerimedir:
"Kur’an
okuduğu zaman recmedilmiş (kovulmuş) şeytandan Allah'a sığın." (Nahl:
16/98)
5-6-
Kur’an'dan okunması gerekeni sesli okunması gereken yerde sesli okumak, sessiz
okunması gereken yerde de sessiz okumak. Sabah, akşam ve yatsı namazlarının
farzlarının ilk iki rekatında, cuma namazı, bayram, Ay tutulması, yağmur,
teravih ve Ramazan’da kılınan vitir namazlarında cehri (açık) okumak sünnettir.
Bunların dışında kalan diğer namazlarda kıraatin gizli okunması sahabelerden
nakledilmiştir. Delili şu hadisi şerif¬tir:
Ebu
Hureyre (r.a) şöyle demiştir:
"Her
namazda Kur’an okunur. Rasulullah (s.a.v)'ın açık okuyup bize duyurduklarını
biz de sizlere o yerlerde duyuruyoruz. Bizden gizlice okudukları yerleri biz de
sizlerden gizli okuyoruz."
7- Fatiha
'dan sonra 'amin' demek.
Aminin
kelime anlamı "Allahım duamızı kabul et " demektir.
"Veleddallin"
dedikten sonra 'amin' demek sünnettir. Kılınan namazda fatiha sesli okunuyorsa
'amin' de sesli okunacaktır. Sessiz okunuyorsa 'amin' kelimesi de sessiz
okunacaktır. İmamın arkasında kılınan namaz¬da kıraatler cehri (yüksek sesle)
okunuyorsa 'amin' kelimesinin yüksek sesle söylenmesi sünnettir.
Bunun
delili: Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir:
Rasulullah
(s.a.v) buyurdu ki:
'İmam
amin dediği zaman arkasından siz de amin deyiniz. Çünkü her kimin amin demesi
meleklerin amin demesine uyarsa geçmiş günahları affolunur"
8-
Fatihadan sonra bir sure okumak.
Ebu
Hureyre (r.a.) şöyle demiştir:
"......Onun
arkasında namaz kıldığımda öğlen namazının birinci ve ikinci rekatlarını
uzatırdı. Üçüncü ve dördüncü rekatlarını hafif tutardı. İkindi namazında hafif,
akşam namazında mufassal denilen surelerden okurdu. Yatsı namazında şems ve
benzeri sureleri, sabah namazında da uzun sureleri okurdu."
9-
Kalkma, oturma ve eğilmelerde tekbir getirmek.
10-
Rüku'dan kalkarken "Semiâllahu limen hamide rabbena lekel hamd"
demek.
11- Rüku
ve secdelerde tesbih yapmak.
12-
Oturmalarda ellerini uylukların üzerine koymak. Ettehiyatta sol eli¬ni
tamamiyle yatırır, sağ elini ise yumar sadece işaret parmağını uzatır.
13- Bütün
oturuşlarda iftiraş etmek.
14- Son
oturuşta teverrük etmek.
15-
İkinci selamı vermek.
9- Rüku'
ve secdelerden kalkmalarda, oturmada ve eğilmelerde tekbir almak.Ebu Hureyre
(r.a.)'dan rivayete göre Hz. Peygamber namaz kıldığında ayakta iken ihram
tekbiri alırdı. Sonra rüku'a giderken tekbir alırdı. Sonra ayağa kalkarken
'Rabbena lekel hamd" derdi. Sonra secdeye giderken tekbir alırdı.
9- Rüku'dan kalkarken, 'semiallahu limen hamide...' geçen
hadiste ifade edilmiştir.
10- Rüku' ve secdelerde tesbih yapmak.
11- Rüku' a giderken de 'sübhane rabbiye a'la' demektir.
Beş, yedi ve dokuz defa'da getirilebilir.
12- Oturuşta elleri dizlerin üzerine koymak. İbni Ömer
şöyle rivayet eder: "Hz. Peygamber namazda oturunca ellerini dizleri
üzerine koyardı. Sağ elinin işaret parmağını kaldırırdı. Onunla Allah'ın bir
olduğuna işaret ederdi. Sol elini de parmaklarını uzatarak sol dizi üzerine
koyardı."
13- İftiraş ve
teverûk. Ebu Humeydi şöyle der: "Ben Hz. Peygamberin namaz kılışını
hepinizden daha iyi hatırlıyorum. Hz. Peygamber ikinci rekatın sonunda sağ
ayağını dikip sol ayağı üzerinde oturdu. Son oturuşta sol ayağını sağ ayağının
altından çıkarıp sağ ayağını da dikerek mak'adı üzerinde oturdu."
İkinci
rek'attaki oturuş iftiraş, son oturuştaki oturuş da teverrûktur.
15-
İkinci selamı vermek. Namazda birinci selamı vermek rükündür. İkinci selam ise
sünnettir.
Abdullah
İbni Mes'ud şöyle anlatıyor:
"Hz.
Peygamber yanağının beyazlığı arkadan görüneceği şekilde sağ ve soluna
"Esselamu aleyküm ve rahmetullah, esselamu aleyküm ve rahmetullah"
diye selam verirdi.
Eltehiyatta
rükün olan salavat-ı şerifenin akabinde Rasullullahın ehli beytine de salavat
getirmek ve dua etmek de sünnettir.
VİTİR NAMAZI
/ GECE NAMAZI / TEHECCÜD NAMAZI
VİTİR
NAMAZININ HÜKMÜ
Ebû
Hanîfe vitir namazının vâcip olduğunu söylerken,
Ebû Yûsuf ve Muhammed ile diğer üç mezhep imamı bunun müekked sünnet olduğunu söylemişlerdir.
Ebû Yûsuf ve Muhammed ile diğer üç mezhep imamı bunun müekked sünnet olduğunu söylemişlerdir.
VİTİRDE
TEKBİR
Ebû
Hanîfe'ye göre tekbir almak ve Kunut duasını okumak vâciptir ve
hangisi terkedilse sehiv secdesi gerekir.
Ebû Yûsuf
ve Muhammed'e göre Kunut duası okumak sünnettir.
VİTİRDE KUNUT
Hanefilere
ve Hanbelilere göre, kunut tüm sene boyunca, herhangi bir aya ya da güne
mahsus olmadan bütün vitir namazlarında mevcuttur.
İmam Mâlik
ve İmam Şafiî kunutun sadece ramazan ayının ikinci yansında
yapılacağı görüşündedirler.
Kunutun
meşru'iyetini kabul edenler onun yeri konusunda farklı görüştedirler:
İbn Mes'ûd, Ebu Hanife, Süfyan es-sevrî, İbnü'l-Mübârek, İshak, Kû-feliler, Bera', Ebu Musa, İbn Abbas, Enes, Ömer b. Abdulaziz, Ubeyde, Abdurrahman b. Ebi Leyla ve Humeyd et-Tavil, kunutun rükû'dan evvel olduğunu söylerler. Hanefîlerde fetva budur.
İbn Mes'ûd, Ebu Hanife, Süfyan es-sevrî, İbnü'l-Mübârek, İshak, Kû-feliler, Bera', Ebu Musa, İbn Abbas, Enes, Ömer b. Abdulaziz, Ubeyde, Abdurrahman b. Ebi Leyla ve Humeyd et-Tavil, kunutun rükû'dan evvel olduğunu söylerler. Hanefîlerde fetva budur.
Bu
görüşün delili, Nesâî'nin Abdurrahman b. Ebzâ kanalıyla Übey b. Ka'b'dan
rivayet ettiği şu hadistir:
"Resulüllah
(s.a.) üç rekatle vitir kılar, birinci rekatte ikincide üçüncü de de surelerini
okur ve rükû'dan önce kunut yapardı."
İbn
Mâce'nin de Übey b. Ka'b (r.a.)'den rivayet ettiği "Resulüllah (s.a.)
vitir kılar ve rükû'dan Önce kunut yapardı" mealindeki hadis de aynı
görüşe delâlet etmektedir.
Said b.
Cübeyr, Ahmed b. Hanbel ve Şâfillerin meşhur olan görüşüne göre kunut
rükû'dan kalktıktan sonra yapılır. Bunlar Beyhakî ve Hâkim'in Hasen b. Ali
(r.a.)'dan rivayet ettikleri şu habere dayanırlar: "Resulüllah (s.a.) bana
vitrimden başımı kaldırdığım ve geriye secdeden başka bir şey kalmadığı zaman
dua etmemi, emretti."
VİTRİN
KILINIŞI
Tüm
mezhepler en az bir en çok 11 rekat olduğunu söyler .Pratikte ise benimsenen
rekat sayısı farklılık gösterir.
Hanefîler' akşam
namazı gibi bir selâmla üç rekat kılar .Asla tek olarak kılınamaz. Kunut
rüküdan önce okunur.
Mâlik, üç
rek‘at vitir namazı kılmayı müstehap görmüştür. Bu üç rek‘atın arası selâmla
ayrılmalıdır, yani her birinde selâm verilmelidir. Mâlikîler'e göre vitir bir
rek‘at olarak da kılınabilir.
Şafi :İmam
Şafiî'ye göre, vitirde Kunut duasını okumak, ramazanın son yarısına mahsustur
ve rükûdan kalkınca, okunur. Şafiî'lere göre vitir namazının en azı bir rekat,
en çoğu da on bir rekâttır.Üç rekat kılındığında arası selâmla
ayrılmalıdır, yani 2+1 selâm verilmelidir.
Hanbeli: Rukudun
kalkınca kunut okunur.
Ortak
Deliller:
Aişe'den:
Resûlullah (s.a.) ne Ramazanda ne de Ramazanın dışında (geceleri) onbir
rekattan fazla (nafile) kılmazdı. (Önce) dört rekat namaz kılardı. Artık
onların güzelliğinden uzunluğundan hiç sorma, sonra dört rekat (daha) kılardı.
Onların da güzelliğinden ve uzunluğundan hiç sorma, sonra üç rekat (daha)
kılardı.( Buharı, teravih 1; Müslim, müsâfirîn 125; Tirmizî, salât 208; Nesâî,
kıyâmü'1-leyl 38; Muvatta.salatu'l-leyl 3; Ahmed b. Hanbel, VI, 36. 73. Sünen-i
Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/170-171.)
“Vitir
her müslüman üzerine hakk (vâcip- sünnet)tir. O halde onu isteyen beş, isteyen
üç, dileyen de bir rekat kılsın."( Nesâî,
kıyâmü'1-leyl 40; îbn Mâce, ikâme 123; Ahmed b. Hanbel. V. 357, Hakim,
el-Müstedrek, I, 302; Beyhakî, es-Sünenü'1-kübrâ, III, 23. Sünen-i Ebu Davud
Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/343. )
Şafilerin
ve Malikinin ,Caferinin delili:
Âişe
(r.anhâ)'dan; demiştir ki:
Resûlullah
(s.a.) gecenin bir kısmında on rekât namaz kılardı. Ve bir rekatle de vitr
yapar ve sabahın iki rekatlık sünnetini kılardı. Bu (şekilde kılınmış olan
rekatlerin toplamı) on üç rekat olurdu.(Buhârî,
teheccüd 10; Müslim, musâfirîn 128; Nesâî kıyamu'I-leyl 36.Sünen-i Ebu Davud
Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/160.)
Abdullah
b. Ömer (r.a.)'den rivayet edildiğine göre bir adam Resûlullah (s.a.)'e gece
namazını sormuş, Resûlullah (s.a.) de:
"Gece
namazı ikişer, ikişerdir. Biriniz sabah olacağından korkarsa, bir rekat
kılsın. Bu, onun kılmış olduğu namazları (ekleştirir) buyurmuştur.(
Buhârî,vitr 1-2; salât 84, teheccüd 10; Müslim, müsâfirîn 145-148, 156, 157,
159; Tirmizî, salât206;cuma66; vitr 8; Nesaî, kiyâmü'1-leyl 26, 35; İbn Mâce,
ikâme 116, 117, 172; Dârimî, salât 154, 155, 210; Muvatta', salatü'1-leyl 13;
Ahmed b. Hanbel, II, 30-31,33, 40, 44, 45, 49, 54, 58, 66, 71, 76-79, 83, 100,
102, 113, 119, 133, 134, 148, 154, 155; IV, 337; VI, 276. Sünen-i Ebu Davud
Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/147.
Hanefilerin
Delili:
"Resülullah
(s.a.) vitri üç rekat olarak kılardı. Selâmı da ancak sonunda verirdi"(Buhari,
Muslim, Suneni Ebu Davud)
Tek rekat
da kılınabileceğinin delili:(Şafi,Maliki,Nevevi bu görüştedir)
Peygamber
(s.a.)'in eşi Âişe (r.anhâ)'dan rivayet edildiğine göre; Resülullah (s.a.)
gecenin bir kısmında onbir rekat namaz kılar, bunlardan bir rekat ile de vitir
yapardı. Onu bitirince müezzin gelinceye kadar sağ yanı üzerine yatıp uzanırdı.(
Buhârî, ezan 15; deavât 4; Müslim, müsâfirîn 121-İ22; Tirmizî, mevâkit 207;
Nesaî, ezan 41; tbn Mâce, ikâme 126; Muvatta', salâtu'1-leyl 8; Ahmed b.
Hanbel, II, 173: VI, 34, 35, 49, 83, 88, 143, 182, 215, 248, 254. Sünen-i Ebu
Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/161-162.)
KUNÛT OKUMAK
a) Olağan
Zamanlarda Sabah Namazında Kunût Okumak:
Şafiî ve
Hanbelî Mezheplerine göre, sabah namazında, ikinci rekatın
rükûsundan doğrulduktan sonra da kunût duası okumak sünnettir, cemaatte seslice
okunur;
Malikîlere müstehaptır.
Hanefi
Mezhebi'ne göre ise, olağan zamanlarda sabah namazında kunût okumak
mekruhtur. Çünkü Hz.Peygamber (s.a.v) sabah kunûtunu olağanüstü zamanlarda
okumuştur. Sabah namazında kunût duasını okuyan Şafiî veya Malikî bir imama
uyan Hanefi, susup sessizce bekleyebileceği gibi, içinden kunût duasını da
okuyabilir.
b)
Olağanüstü Zamanlarda Sabah Namazında Kunût Okumak:
Hanefilere
göre, vitir dışında, sıkıntı, fitne ve belâ gibi felaket
zamanlarında, sadece imam için ve yalnızca sabah namazında kunût okumak
sünnettir; münferid ise kunût okumaz. Bu durumda kunût, ikinci rekatte kavme
(rüku kalkışı) durumunda okunur. Muktedi (imama uyan), kunûtun okunması
sırasında susar, kıraatin açıktan yapılması durumunda sadece "âmîn"
der.
Şafiî
Mezhebi'ne göre ise, felaket zamanlarında bütün namazlarda ve
seslice kunût duası okunabilir.
TERAVİH
NAMAZI
“Teravih”
kelimesi “Tervihe” kelimesinin çoğulu ve sözlük anlamı olarak oturmak anlamına
gelmektedir, ancak Ramazan Ayında kılınan nafile namazlardan dört rekatın
ardından dinlenme ve istirahat edildiğinden bu adla anılmıştır.Her ne kadar bu
namazın özü tüm mezheplerde kabul edilmiş olsa da, cemaatle kılınıp kılınmaması
ve kaç rekat olduğu konusu ihtilaf ve tartışma konusu olmuştur.
Hanefi,
Şafii ve Hanbeli mezheplerine göre bu namazın sayısı yirmi rekattır. Ancak
Maliki Mezhebine göre iki görüş bulunmaktadır: bir rivayete göre bu sayı
yirmidir, ancak başka bir rivayete göre bu sayı 36’dır.
TAHİYYETUL
MESCİD NAMAZI
İmam
hutbedeyken mescid namazı kılınır mı?
Şafiî,
Ahmed ibn Hanbel, İshâk ibn Râhûye :Kılınır.Bu
imamlara göre mescide giren kimsenin -imâmı hutbede bulsa da-bu iki rek'atı
kılmadan oturması mekruh olup, hutbeyi dinleyebilmek için bu iki rek'atı
hafifçe kılması da müstehâbdır.
Delil:
Peygamber
(S) cuma günü insanlara hutbe yaparken bir kimse geldi. Hemen Peygamber:
"Yâ fulân; sen namaz kıldın mı?" diye sordu. O zât: Ha yır, dedi.
Peygamber: "(Öyleyse) kalk da iki rek'at namaz kıl"
buyurdu.Buhari,Cuma:31
Mâlik,
Leys ibn Sa'd, Ebû Hanife, Sevrî ile sahabe ve tabiîlerden birçokları da: bil'akis
hutbe esnasında namaz kılınmayacağma kaaildirler.
Delil:
"Kur'ân
okunduğu zaman derhâl onu dinleyin, susun; tâ ki merhamet olunasımz"
(el-A'râf: 204) âyetinin hutbe hakkında geldiğini, hutbeye, Kur'ân'ı şâmil
olması sebebiyle Kur'ân ismi verildiğini zikretmişlerdir
CEMAATLE
NAMAZ KILMANIN HÜKMÜ
Hanbelîler,
cemaatle namaz kılmanın erkekler için farz-ı ayın,
Şâfiîler de farz-ı
kifâye olduğunu söylemişlerdir.
Hanefî ve
Mâlikîler'e göre ise, cuma namazı dışındaki farz namazları
cemaatle kılmak, gücü yeten erkekler için müekked sünnettir. Kadınların,
hastaların, çok yaşlı kimselerin ve kütürümlerin ise cemaatle namaz kılmak için
mescide gitmesi gerekmez.
Hanefî ve
Şâfiîler'e göre, cemaatin en az sayısı imam ve ona uyan olmak üzere iki
kişidir. Hatta uyan kişi çocuk da olabilir. Çünkü Hz. Peygamber, teheccüd
namazında çocuk yaşta olan İbn Abbas'a imamlık yapmış ve bir hadisinde
"İki kişi ve daha fazlası cemaattir" (Zeylaî, Nasbü'r-râye, II, 198)
buyurmuştur.
TEK BAŞINA
NAMAZINI KILAN CEMAATE YETİŞİRSE AYNI NAMAZI TEKRAR KILAR MI?
Delil: Mihcen
(ra), Peygamber efendimizle beraber bir meclisteydi. Bu esnada namaz için kamet
getirildi. Allah'ın elçisi (asm) kalktı ve namaz kıldıktan sonra aynı yere
döndü. Mihcen orada olduğu halde onunla beraber namaz kılmamıştı. Allah'ın
elçisi (asm) ona: İnsanlarla beraber namaz kılmaktan seni alıkoyan nedir? Sen
Müslüman olmadın mı? dedi. Mihcen, bilakis Müslümanım ya Rasulallah! Fakat ben
namazımı (evde) ailemle kılmıştım, deyince, Peygamberimiz, ona şöyle buyurdu:
(Mescide,
cemaate) geldiğinde önceden namaz kılmış olsan bile insanlarla beraber tekrar
namaz kıl! (Nesai 857, Muvatta, Cemaatle Namaz 8)
Şafii: Bu
hadisin zahirinden anlaşılmaktadır ki, kişi hangi namaz olursa olsun, bir
namazı tek başına kılar da sonradan cemaate tesadüf ederse, o cemaate iştirak
eder. Zira Hadis mutlaktır, herhangi bir namaza işaret edilmediği gibi, hiç bir
namaz istisna da edilmemiştir. Hattâbî'nin bildirdiğine göre Hasan, Zührî,
Ahmed, İshak ve Şafiî'nin görüşleri bu merkezdedir.
Maliki: Mâlik ve
Sevrî ise, akşam namazından sonra, tekrar cemaate uymanın mekruh olduğunu
söylerler.
Hanefi:Hanefîlere
göre sabah, ikindi ve akşam namazlarından birini tek olarak kılan bir kimse,
sonra bir cemaate tesadüf ederse o cemaate iştirak edemez, diğer namazlarda
nafile olarak iştirak edebilir. Dârekutnî'nin İbn Ömer'den rivayet ettiği bir
hadiste Resûlullah (asm) "Evinde namaz kıldığın zaman cemaate
rastlarsan, akşam ve sabahın dışındakileri tekrar kıl" buyurur. Bu
hadis-i şerif ile Hz. Peygamber’in (asm) sabah namazından sonra güneş doğuncaya
kadar, ikindiden sonra da güneş batıncaya kadar nafile, kılmaktan men etmesi
(Buhari, Mevakitü’s- Salat, 30; Ebu Davud, İlim 13) Hanefîlerin görüşünü teyid
etmektedir.
BİR CAMİDE
CEMAT NAMAZI KILDIKTAN SONRA AYRI BİR CAMAT AYNI NAMAZ İÇİN CEMAAT
OLUŞTURABİLİR Mİ?
Hanbeli,
Hasanı Basri ,İbni Mesud :
Rasûlullah
(s.a.v.)’in ashabı ve tabiin dönemindeki ilim adamlarının pek çoğu bu görüşte
olup cemaatle namaz kılınan bir mescidde tekrar cemaatle namaz kılınabilir
demektedirler.
Delil:Ebû
Saîd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) namaz
kıldıktan sonra bir adam çıkageldi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) bu
kimseyle cemaatle namaz kılmakla kim sevap kazanmak ister deyince bir adam
kalktı ve onunla cemaat olarak namaz kıldı.” (Tırmizi namaz 164- Müsned:
10596)
Şafii,
Malik ,Süfyanı Sevri ;Ebu Hanife :
Cemaate
yetişemeyenler tek tek namazlarını kılarlar demektedirler.
BİR CEMAATLE
NAMAZ KILAN AYNI NAMAZ İÇİN İKİNCİ BİR CEMAATA UYAR MI?
Mâlikilere
göre; Namazını cemaatle kılmış olan kimse, aynı vakitte
başka bir cemaate uyamaz. Bunlar; "Mescide gelip de insanları namaz kılar
gördüğünde, namazını kılmış da olsan onlarla birlikte kıl!" manasındaki
hadisi, vakit namazını tek başına kılmış olması haline yorumlamışlardır.
Hanbelîler; vakit
namazını ister cemaatle, ister tek başına kılmış olsun yetiştiği cemaatle
tekrar namaz kılmanın cevazına kaildirler.
Şafiîlere
göre de; her hâlü kârda ikince cemaate uyup namaz kılmak
müstehaptır.
Hanefîlere
göre; evinde tek başına namazını kılan kişi öğle ve yatsı
namazını bilâhere rastladığı cemaatle birlikte kılar, diğerlerini kılmaz. Bu
namazları cemaatle kılmış olan kişinin daha sonra ikinci bir cemaate yetişmesi
halinde onlarla birlikte bir daha kılıp kılmayacağı konusunda Hanefilerin
görüşünü tesbit edemedik. (bk. (bk. Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi,
Cemaatle Namaz Kılma Bölümü; Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil
Yayınları: 2/411-415)
KADINLARIN
CAMİDE CEMAATLE NAMAZ KILMASI
Ebû
Hanîfe serkeşlerin, kötü niyetli kimselerin uykuda olması
sebebiyle güvenlikli vakit olduğu düşüncesiyle, yaşlı kadınların sabah, akşam
ve yatsı namazlarında camiye gitmelerinde bir sakınca görmemiştir. Ebû Yûsuf ve
Muhammed'e göre ise yaşlı kadınlar bütün vakit namazlarında camiye gidebilirler.
Sonraki Hanefî fakihlerine göre ise zamanın bozulması ve fıskın ortaya çıkması
sebebiyle yaşlı da olsalar kadınların cuma ve bayram namazlarına gitmeleri
mekruh görülmüştür.
Şâfiî ve
Hanbelîler ise, ister genç ister yaşlı olsun güzel ve gösterişli
kadınların,
Mâlikîler'e
göre de erkeklerin ilgi duymadığı yaşlı kadınların bile
cemaatle namaz kılmak üzere camiye gitmeleri mekruhtur.
KADIN CEMAATE
KADIN İMAM OLUR MU?
Mâlikî
mezhebine göre kadının, evde kılınan cemaatle namazda kadınlara imam
olması caiz değildir, Hanefîlere göre mekruh olmakla beraber namaz geçerli
olur.
Hanbelî
ve Şâfiîlere göre ise evde kılınan cemaatle namazda kadının kadınlara
imam olması ve böylece cemaatle namaz kılmaları yalnızca caiz değil, ayrıca
tavsiye edilir (müstehab) görülmüştür. Hz. Âişe ve Ummu-Seleme validelerimizin
kadınlara imam olup namaz kıldırdıklarına dair sağlam rivayetler vardır.
Kadın
imamın, cemaat olan kadınların önünde değil de ortada ve aynı hizada durması
uygun bulunmuş, uygulama da böyle olmuştur.
NAMAZ KILMAYANIN
CEZASI
Hanefi’de
namaza başlayıncaya kadar dövülüp hapse atılır.
Hapse
ilâveten kan çıkıncaya kadar dövüleceği de kaydedilmekte ve bunun mezhepteki
temel görüş olduğu ifâde edilmektedir..[İbnu Abidîn, Reddu'l-Muhtâr, I, 352.
Ayrıca bak: Ebû Zeyd Şiblî, el-Miftâh Şerhu Nûru'l-İzâh, (İkinci Baskı,
Matbaatü Dâru'l-Kitâb, Mısır, 1387/1950) s. 72.]
Başta Ebû
Hanife olmak üzere bu mezheb bilginleri namaz kılmayanın kâfir olmayacağı ve
kılmamakta direnenin öldürülmeyeceği görüşündedirler. Ancak, onlara göre namaz
kılmayan kendi hâline bırakılmayıp cezâlandırılır. Cezâlandırma yöntemi, namaz
kılıncaya kadar hapsetmektir.{ et-Timurtâşî (ö.1004/1595) Şemsuddîn Muhammed b.
Abdullah b. Ahmed, Tenvîru'l-Ebsâr (İbnu Abîdin'in Reddu-l Muhtâr adlı
hâşiyesinin el-Haskefî (ö.1088/1677) ye âit ed-Dürrü-l Muhtâr adlı şerhinin
metni) I, 352.}
Delil:
"Muhsan
(başından nikâh geçmiş) zinakar, kasten adam öldüren ve (müslüman) topluluğu
terk eden (ve mürted olan) kimseler hâriç; Allah'tan başka ilâh olmadığına ve
benim Allah'ın Resülü olduğuma şehâdet eden hiçbir müslümanın kanı helal
olmaz."[el-Buhârî, es-Sahîh, İman, 17; Müslim, es- Sahîh, İman, 36.]
İbnu
Dakîk el-`Îd, yukarıdaki hadisin hangi yönüyle bu konuda delil olduğunu şu
şekilde açıklamaktadır:
"Namazı
terk etmek, hadiste belirtilen sebeplerden (muhsanın zinâsı, haksız yere adam
öldürme ve irtidat eylemlerinden) biri değildir. Hz. Peygamber, müslüman kanını
mübah kılan sebepleri -genel anlam taşıyan olumsuz ifâdeden (nefyden) sonra
istisnâ edatı kullanarak- bu üç şeyle sınırlamıştır. (Dolayısıyla bu üç sebep
arasında bulunmayana namaz kılmama `suç'u sebebiyle kişinin öldürülmesi meşru
değildir.)"[İbnu Dakîk el-`Îd, el-İhkâm Şerhu Umdeti'l-Ahkâm, s. 85.]Bu
hadiste kanı hellaller arasında , namaz kılanlar sayılmamıştır derler..
Hanbeli, bir
namazı özürsüz terk eden kafir olduğu için öldürülür.Çünkü Hanbeli ameli
"imandan bir cüz" saymaktadır.Ahmed b. Hanbel namaz kılmayanın kafir
olacağı ve bu yüzden öldürüleceği görüşündedir. Ona göre böyle bir kimse üç gün
boyunca her namaz vakti namaz kılmaya çağrılır. Bu süre zarfında hapiste
tutulur, ölümle korkutulur. Yine de kılmazsa mürted hükümlerine tabi tutularak
öldürülür. Bir müslüman için yapılan yıkama, kefenleme, cenaze namazı kılma ve
müslüman mezarlığına gömme işlemleri bu kimse için yapılmaz. Müslüman varisleri
ile aralarında miras hükümleri uygulanmaz.[İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 299.]
en-Nehaî
(ö.96/714), eş-Şa'bî (ö.109/727), Hasan el-Basrî (ö.110/728), Hammâd
(ö.120/738), Zeyd b. Ali (ö.122/740), Eyyûb es-Sahtiyânî (ö.131/749) ve
el-Evzâî de bu görüştedirler. [İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 299; es-Seyyâğî,
er-Ravdu'n-Nadîr, I, 413.]
Delil:"Allah
teala, `Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün. Onları
yakalayın, hapsedin; her gözetleme yerine oturup onları bekleyin. Eğer tevbe
eder, namazı kılar ve zekatı verirlerse siz de onların yollarını
boşaltın'[et-Tevbe, 5. ] buyurmuştur. Bu ayette müşriklerin öldürülmesi mübah
kılınmış, serbest bırakılmaları için, müslüman olmaları ve zekat vermeleri şart
koşulmuştur. Şu halde bir kimse namazı kasten terk edince, serbest
bırakılmasının şartlarını yerine getirmemiş olmakta, böylece öldürülmesinin
gerekliliği hükmü devam etmektedir."[İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 297.
Ayrıca bak. eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, I, 255.]
"Onlarla
bizim aramızdaki ahit namazdır. Kim onu terk ederse kâfir
olmuştur."[et-Tirmîzî, es-Sünen, İman, 9; en-Nesâî, es-Sünen, Salât, 8;
İbnu Mâce, es-Sünen, İkâme, 77: Ahmed İbnu Hanbel , el-Müsned, V, 246]
"Kişi ile şirk arasında namazı terk etmek vardır."[Müslim, es-Sahih,
İman, 297.]
"Kim
namazı kasten terk ederse Allah'ın koruması ondan uzak olur"[Ahmed İbnü
Hanbel, el-Müsned, V, 238; VI, 46l]
"İnsanlardan
ilk kaldırılacak şey emanet duygusu, onlarda en son kalacak şey de namazdır.
Nice namaz kılanlar vardır ki onlarda hayır yoktur."[el-Beyhaki, Ahmet b.
el-Hüseyin, Şu'abu-l-İman, IV, 275, (Hadis No: 5274) ]
Abdullah
İbnu Süfyan şöyle demiştir: "Allah Resülü'nün ashabı, namazdan başka
hiçbir amelin terkini küfür saymıyordu."[et-Tirmîzî, es-Sünen, İman, 9.]
Görüldüğü
üzere bu rivayetler namazı terk etmenin kişiyi küfre sokacağını açıkça ifade
etmektedir. Küfür ise öldürme sebebidir. Şu halde namaz kılmayan kâfir olur ve
öldürülür.[İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 298; eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, I, 414;
İbnül- Kayyim el-Cevziyye, es-Salât ve Ahkâmu Târikihâ, (Muhammed Abdürrezzak
Hamze'nin "Risâletüs-Salât"ı içinde) s. 125.]
Şafii ve
Maliki’de bir namazı özürsüz terk eden büyük günah işlediği
için öldürülür. Dolayısıyla namazı terk ettiği için öldürülen bir insan, İslamî
hükümler gereğince yıkanır, kefenlenir, cenaze namazı kılınır, müslüman
mezarlığına gömülür ve varisleri ile arasında miras hükümleri uygulanır.
"Müslüman
olanlardan farz namazı terk eden kimseye "niçin namaz kılmıyorsun?"
diye sorulur. Eğer sebep olarak unutmaktan söz ederse, `Hatırladığın zaman kıl'
deriz. Eğer hastalıktan söz ederse, `İster ayakta, ister oturarak, ister yan
yatarak, ister imâ ile; gücün nasıl yeterse öyle kıl' deriz. Eğer, `Namaz
kılmaya gücüm yetiyor, gerektiği gibi de kılabiliyorum (ama yine de
kılmayacağım)' derse ona; `Namaz, senin yerine başkasının yapamaycağı bir
görevdir. Ancak senin eyleminle yerine gelir. Bu sebeple, kılarsan ne âlâ,
kılmazsan tevbe etmeni isteriz. Tevbe etmezsen seni öldürürüz' deriz."[eş-Şâfiî, el-Ümm, II, 225.]
kılmazsan tevbe etmeni isteriz. Tevbe etmezsen seni öldürürüz' deriz."[eş-Şâfiî, el-Ümm, II, 225.]
Mâlik b.
Enes de, "Kim Allah'a inanır, peygamberleri tasdik eder ve namaz kılmazsa
öldürülür," ifadesiyle, eş-Şâfiî ile aynı görüşe sahip olduğunu ortaya
koymaktadır.[el-Kurtubî, Muhammed b. Ahmed, el-Câmi'li Ahkâm'il-Kur'ân, VIII,
48.]
Not:İmam
Şafiinin görüşüne rağmen ,Şafiî mezhebi fakihleri farz namazları kaçıranların
kazasından kaçındıktan sonra öldürülmesi gerekip gerekmiyeceği konusunda
ihtilâf etmişlerdir. Bir kısmına göre: Farz olan namazı terk edenler öldürülür.
Bir kısmına göre de kaçırdığı namazlar artık borç hanesine yazılır, öldürülmez,
derler.
İkinci
görüşte olanlara göre:
Terk ile
kâfir olmaz, öldürülmez, dayak da atılmaz, mürted de olmaz. Tevbe etmesi
istenir. Tevbe eder yapacağına söz verirse ceza terk edilir ve kılması
emredilir. "Evimde kılacağım" derse kendisine havale edilir.
İnsanların huzurunda kılmaya zorlanamaz.
Ahmed b.
Hanbel, namaz kılmamakta direnen kimseyi öldürmeden önce üç
gün hapsetmeyi vâcip görürken, eş-Şâfiî bunun iyi bir şey olduğunu, ama şart
olmadığını söylemektedir.[eş-Şâfiî, el-Ümm, II, 226.]
"...
Çünkü namaz zekâttan daha önemlidir. (Zekât vermeyen öldürüldüğüne göre namaz
kılmayan öncelikle öldürülür.) Bu konudaki delil ise Hz. Ebûbekir (r.a.)'ın:
`Eğer Resülüllah'a verdikleri bir dişi oğlağı dahî bana vermeyecek olurlarsa
onlarla savaşırım. Allah'ın bir araya getirdiği şeyleri birbirinden ayırmayın',
demiş olmasıdır. Allah daha iyi bilir ya, görüşüme göre Ebûbekir bu ifâdesi ile
`Namazı kılın, zekâtı verin'[el-Bakara, 43, 83, 110; en-Nisâ, 73; 103; el-
Arâf, 29.] anlamındaki ayete gönderme yapmaktadır. Böylece Ebûbekir onlarla
`namaz ve zekat' için savaşacağını haber vermiştir.Resülullah'ın ashâbı da
zekât vermeyenlerle savaştılar. -Çünkü zekât Allah'ın farz kıldığı
yükümlülüklerden biridir. Zekâta tâbi mal sahipleri, zekâtlarını vermeyip,
Halife de bunu onlardan rızaları ile, yahut zorla da olsa (savaşmaksızın)
alamayınca; -istemeseler de her hangi bir had kendilerine uygulandığı gibi,
zekât ta onlardan (savaşarak ta olsa) alınır- onlarla savaşmayı helâl gördüler.
Savaş ise öldürme sebebidir."[eş-Şafiî, el-Ümm, I, 225.]
"Her
ne kadar namaz kılmayan kimse elimizde bulunsa ve bize karşı koyacak durumda
olmasa da namaz kılmadığı taktirde onu öldürürüz. Zîra namaz, buluntu eşya,
haraç ve mal gibi maddî bir şey değildir ki onu elinden alalım. Durum böyle
olunca kişi, irtidat etmesi ve imana dönmemesi hâlinde nasıl öldürülüyorsa,
maddî bir şey olmayan namaz yükümlülüğünü yerine getirmeyince de öylece
öldürülür.[eş-Şafiî, el-Ümm, I, 226.]
Delil:"Haram
aylar çıkınca, müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayın, hapsedin.
Her gözetleme yerine oturup onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı kılar ve
zekâtı verirlerse siz de onların yollarını boşaltın."[et-Tevbe, 5.]
İbnu Ömer
(r.a.)'den :
"Allah'tan
başka ilâh olmadığına, Muhammed'in, Allah'ın Resülü olduğuna şehadet edinceye,
namazı kılıncaya ve zekâtı verinceye kadar insanlarla savaşmam bana
emredildi."[el-Buhârî, es-Sahîh, İman, 17; 28; Salât, 28; Müslim,
es-Sahîh, İman, 32-36; Ebû Dâvud, Cihad, 95.]
(Belirtmek
gerekir ki, eş-Şâfiî, namazın terki meselesini de ele aldığı `el-Ümm' adlı
eserinde konu ile ilgili olarak, ne yukarıdaki âyeti ne de hadîsi delil olarak
kullanmıştır. O, bu konuda sadece Hz. Ebûbekir'in: "Allah'a yemin ederim
ki, namaz ile zekâtı birbirinden ayıranlarla mutlaka savaşacağım"
ifâdesine başvurmakla yetinmiştir. Fahruddîn er-Râzî bunları şafinin görüşüne
delil olarak ileri sürmüştür.Bu durumda Fahruddîn er-Râzî'nin, "eş-Şafiî
bu ayeti, namaz kılmayanın öldürüleceği konusunda delil olarak kullanmıştır"[
Fahruddîn er-Râzî, Mefâtih-ul Ğayb, IV], "Bu ayet eş-Şafiî'nin görüşüne
delil olmaya müsaittir", şeklinde anlamak gerekmektedir.)
"Muhsan
(başından nikâh geçmiş) zinakar, kasten adam öldüren ve (müslüman) topluluğu
terk eden (ve mürted olan) kimseler hâriç; Allah'tan başka ilâh olmadığına ve
benim Allah'ın Resülü olduğuma şehâdet eden hiçbir müslümanın kanı helal
olmaz."[el-Buhârî, es-Sahîh, İman, 17; Müslim, es- Sahîh, İman, 36.]
Bu hadis
aslında, namaz kılmayanın öldürülmeyeceğinin değil, öldürüleceğinin delilidir.
Çünkü hadis, müslümanın kanının üç şeyden biriyle helal olacağını söylüyor.
(Yani namazı terk eden kafir olacağına göre, hadisin hükmünce, "dinini
terk edenler" kategorisi içinde öldürülür.[İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 98.]
Zira
namaz kılmadığı zaman öldürüleceğini bilen kimse namazı terk etmez. Özellikle
üç kere, namazı terk etmemesi istendikten sonra... Bütün bunlardan sonra da
namazı kılmayacak olursa namazdan ümidini kesmiş olur. Bu halde yaşamasında da
bir fayda yoktur. Bu durumda ise itlâf edilmiş sayılmaz. Diyelim ki
öldürülmesiyle namaz kılması ihtimali ortadan kalkmış oluyor. Ama aynı zamanda
bin kişinin de namaz kılması sağlanmış oluyor. Muhtemel bir namazın ortadan
kalkması karşısında bu neticenin alınması yukarıdaki prensibe aykırı
değildir."[ .İbnu Kudâme, el muğni, II, 300.]
Not:Hanbeli
hariç, diğer üç sünni mezhep namaz kılmayanın kafir olmayacağı hususunda aynı
görüştedirler.
"Şüphesiz
Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez. Dilediği kimselerin, bunun dışında
kalan günahlarını affeder"[en-Nisa, 116.], prensibini getirmektedir.
"Allah
beş vakit namazı kullara farz kılmıştır. Kim bunları, haklarını hafife almadan
tam olarak yerine getirirse, kendisini cennete sokacağına dair Allah'tan söz
almış olur. Her kim de bu namazları yerine getirmezse, Allah'ın ona verilmiş
bir sözü yoktur. Dilerse ona azap eder, dilerse affeder",buyurmuştur.[Ebû
Davud, es-Sünen, Salât, 9; İbnu Mâce, es-Sünen, İkâmetü's-Salât, 194.]
"Kulların
kıyamet günü ilk hesaba çekilecekleri amel namazdır. Rabbimiz, meleklere şöyle
buyuracaktır: `Kulumun namazlarına bakın, onları tam mı kılmış, eksik mi
bırakmış?' Eğer namazları tam ise, tam olarak yazılır. Eğer eksiği varsa Allah
tealâ şöyle buyuracak: `Bakın kulumun nafile namazı var mı?' Eğer nafile namazı
varsa Allah: `Kulumun farz namazlarını, nafile namazlarıyla tamamlayın'
buyuracak, sonra diğer farz ibadetleri de aynı işleme tâbi tutulacaktır."
[Ebû Dâvûd, es-Sünen, Salât, 149]
HAYVAN
ÜZERİNDE NAMAZ OLUR MU?
HANEFİ
|
ŞAFİİ
|
MALİKİ
|
HANBELİ
|
CAFERİ
|
EVET
|
EVET
|
EVET
|
EVET
|
Kaynak
rivayetler:
Salim,
babası (İbn Ömer)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Resûlullah (s.a.) yönü ne tarafa olursa olsun, deve üzerinde nafile ve vitir namazı kılardı. Fakat deve üzerinde farz namazı kılmazdı.[ Buhâri, salât 31; vitr 6; taksir 7, 12; Müslim, müsâfirîn 31, 32, 37, 39, 40; Tirmizî, me-vâkît 144; Nesâî, salât 23; kıble 2; Muvatta', sefer 22, 26; Ahmed b. Hanbel, Iî, 2, 4, 7, 20, 38, 41, 44.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/415.]
Resûlullah (s.a.) yönü ne tarafa olursa olsun, deve üzerinde nafile ve vitir namazı kılardı. Fakat deve üzerinde farz namazı kılmazdı.[ Buhâri, salât 31; vitr 6; taksir 7, 12; Müslim, müsâfirîn 31, 32, 37, 39, 40; Tirmizî, me-vâkît 144; Nesâî, salât 23; kıble 2; Muvatta', sefer 22, 26; Ahmed b. Hanbel, Iî, 2, 4, 7, 20, 38, 41, 44.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/415.]
Câbir
(r.a.)'den; demiştir ki:
Resûlullah
(s.a.) beni bir iş için göndermişti. Döndüğüm zaman o devesinin üzerinde şarka
doğru namaz kılıyordu, secdesi rükûundan daha eğik idi.[Buhârî,
taksirü's-salât, 7, 10; Müslim, musâfirîn 31, 41; Tirmizî, mevâkît 143, 144,
146; Nesaî, salât 23; mesâdd 46. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil
Yayınları: 4/423.]
Şâfiîlere
göre, hayvan üzerinde nafile kılan bir kimse gideceği
tarafa doğru namaz kılar. O taraftan başka yere inhiraf etmesi caiz değildir.
Meğer ki kıble başka tarafta olup da onun için inhiraf etmiş ola! Aksi
takdirde namazı bozulur.Yolculukta binit üzerinde nafile namaz kılarken iftitah
tekbirini kıbleye dönerek almak farzdır.
Delil: Enes b.
Mâlik (r.a.)den rivayet edildiğine göre; Resülullah (s.a.) yola çıktığı zaman
nafile namaz kılmak istediğinde devesini kıbleye yöneltip tekbir alırdı. Sonra
bineğinin kendisini yönelttiği cihete doğru namazı(nı) kılardı.[Müslim,
müsâfirîn 37; Nesaî, salât 23.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil
Yayınları: 4/421.]
Malikilere
göre sefer mesafesine giden yolcunun hayvanın üzerinde
nafile hatta vitir namazını kılması caizdir.
Hanbelilere
göre mubah olmak şartı ile muayyen bir yere yola çıkan bir
yolcunun hayvan üzerinde nafile namaz kılması caizdir.
Hanefîlere
göre, hayvan nereye dönerse namazı o tarafa doğru kılmak
mendubtur. Hayvanın döndüğü tarafı bırakıp da başka tarafa dönmek caiz
değildir. Çünkü bunun için bir zaruret yoktur.
Şafilerin
deliline eleştiri: Yolculukta binit üzerinde kılınan nafile namazlarda
gerek iftitah tekbiri alırken ve gerekse tekbirden sonra kıbleye dönmeye gerek
yoktur. Ancak farz namazlarda iftitah tekbirini kıbleye karşı almak şarttır.
Eğer bu hadis sahihse, Resülullah (s.a.)'in hayvan üzerinde nafile namaz
kılarken iftitah tekbirini kıbleye karşı alışı hayvan üzerinde kılınan nâfile
namazlarda bu şekilde hareket etmenin farz değil de daha evlâ ve efdal olduğunu
ifâde eder.
NAMAZDA
OKUNMASI GEREKEN ASGARİ AYET SAYISI
Hanefide:
Namazda okunması gereken asgari miktar, kısa üç âyet
veya buna denk bir uzun âyettir. Namazın asıl iskeletini oluşturan ve biçimini
veren kıyam, rükû ve secde gibi rükünlere nisbetle kıraat, namazın zâit rüknü
olarak kabul edilir. Bu yüzden, kıyam, rükû, secde ve son oturuş, gerek
cemaatle namaz kılarken gerekse tek başına namaz kılarken terkedilmediği halde,
kıraat, imama uyan kişiden düşer.
Diğer üç
mezhepte ise :kıraatin asgari miktarı her rek‘atta Fâtiha
sûresinin okunmasıdır. İlk iki rek‘atta Fâtiha'dan sonra Kur'an'dan bir sûre
veya birkaç âyet daha okumak (zamm-ı sûre) sünnettir.
FARZ NAMAZDA
İMAM OKURKEN NE YAPMALI?
Hanefi: İmama
uyan kişinin kıraat yükümlülüğü yoktur; kılınan namaz açıktan (cehrî, âşikâre)
okunan namaz ise imamı dinler, değilse susar.
Diğer üç
mezhepte: Bu mezheplerde kıraat, imam ve yalnız başına kılan
için olduğu gibi imama uyan için de geçerlidir. Şu var ki imama uyan kişi,
sessiz namazda Fâtiha'yı ve ardından eklenecek bir sûreyi, sesli namazda ise
Şâfiîler'e göre sadece Fâtiha'yı okur; Mâlikî ve Hanbelîler'e göre bir şey
okumayıp sadece dinler. Ahmed b. Hanbel'e göre, tercihen hem dinlemeli, hem de
imam ara verdiğinde okumalıdır.
NAMAZDA SELAM
VERMENİN HÜKMÜ
Şâfiî ve
Mâlikî mezheplerine göre namazdan çıkmak için birinci selâmın
verilmesi farzdır;
Hanbelî
mezhebine göre de iki tarafa selâm verilmesi farzdır.
Hanefî mezhebine
göre ise selâm farz değil, vâciptir.
Hanefîler,
Hz. Peygamber'in bazan teşehhüt miktarı oturduktan sonra, selâm vermeden
arkadaşlarına dönerek konuşmak gibi bir fiille namazı tamamladığını bildiren
rivayetleri dikkate alarak namazdan selâmla çıkmayı rükün saymamışlardır.
NAMAZLARIN
CEM EDİLMESİ
Hanefi:
"Özür sebebiyle bir vakitte iki farz namaz cem edilmez. Yani
birleştirilmez.
"Muhakkak ki namaz, mü’minler üzerine vakitleri belirli (bir farz) olarak yazılıdır." (Nisa,103)
"Muhakkak ki namaz, mü’minler üzerine vakitleri belirli (bir farz) olarak yazılıdır." (Nisa,103)
Delil:İki
namazın bir vakitte kılınacağını söyleyen kimseyi Hz. Aişe (r.anha)
reddedmiştir. Buhari ve Müslim'de İbn-i Mesûd (ra)'dan şu hadis rivayet
olunmuştur: "Kendisinden başka ilah olmayan Allahû Teâla (cc)'ya yemin
ederim ki, Resûlullah (sav) hiçbir namazı vaktinin dışında kılmamıştır. Ancak
iki namaz müstesna!.. Arafat'ta öğle ile ikindiyi birlikte, Müzdelifede de
akşam ile yatsıyı birlikte kıldı"(Buhârî, meğâzî 77, hac 199; Müslim, hac
292; Nesâî, mevâkît, 149.)
"İki
namazı özürsüz olarak cem eden büyük günahların kapılarından birine adım atmış
olur”(Tirmizî, salât 24)Not: Hasan el-Basrî, İbrahim en-Nehaî, İbn
Şîrîn, Mekhûl, de Hanifenin görüşündedir.
Not: Bazı
Hanefî uleması cemin şekli olduğunu yani bir vakitin bittiği vakit ile
öbürünün başladığı vakti peşpeşe getirecek şekilde birleştirmektir der. Hakiki
cem' değildir. Bu birinci namazı son vaktinde ikinci namazı ise ilk
vaktinde kılmakla olur.
Şafii: Öğle ile
ikindinin ve akşam namazı ile yatsının bir arada kılınmasını; yağmur, hastalık
ve sefer özürüyle caizdir.
Delil:Ebu't-Tufeyl
Âmir b. Vâsile'den rivayete göre Mııâz b. Cebel (i .a.), kendilerine şu haberi
vermiştir:
Resûlullah
(s.a.) ile birlikte Tebûk ga/vesine çıktıklarında (Resûlullah s.a.) öğleyle
ikindiyi, akşamla da yatsıyı birleştirerek kılardı.Birgün (öğle) namazı(nı)
geciktirmiş, sonra (çadırdan) çıkıp öğleyle ikindiyi birleştirerek kılmış. Bir
süre sonra (tekrar çadıra) girip çıkmış ve akşamla yatsıyı birleştirerek
kılmış.( Buharı, mevâkît 18, taksîrü's-salât 6, 13, 14, 15, 17; Müslim,
müsâfirîn 42-45, 48, 51; Nesâî, mevâkît 42-45, 47; Tirmizî, salât 24; cuma 42;
Ahmed b. Hanbel, II, 4, 7, 8, 34, 51, :0, 77, ICC, 125, 148, 150, 152, !57,
129. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/384-385.)
Not: Sa'd b.
Ebî Vakkâs, İbn Ömer, İbn Abbâs, EbûMûsâ el-Eş'arî, Usâme b. Zeyd, Ömer, Osman,
İmam Mâlik, Ahmed b. Hanbel, Şafiî ve Ebû Sevr bu görüştedirler.
Malikilere
göre;Namazları cem etmenin sebepleri şunlardır:
1.
Seferîlik.
2.
Hastalık.
3.
Yağmur.
4.
Karanlıkla birlikte (yolların) çamurlu olması.
5. Hac
ibâdetini edâ etmekte olan kişinin Arafat’ta veya Müzdelife’de bulunması.
Hanbelilere
göre;
Öğleyle
ikindiyi veya akşamla yatsıyı öne alarak veya sona bırakarak anılan şekilde
cemedip birleştirmek mübahtır. Yapılmaması ise daha faziletlidir. Arafat’ta
öğleyle ikindiyi cem-i takdîm şeklinde, Müzdelife’de de yatsıyla birlikte
akşamı cem-i te’hîr şeklinde bir arada kılmak sünnet olur.
Âmâ
kimselerle yer altında çalışmakta olan işçiler gibi, namaz vaktinin (girip
çıktığını) bilmekten âciz kalanlar da cem yapabilirler. İki namazı bir arada
kılmadığı takdirde canına, malına, ırzına veya geçim vâsıtasına zarar
geleceğinden korkan kimseler de cem yapabilirler. Ki bu da, işlerinin başından
ayrılmaları imkânsız olan işçiler için bir toleranstır.
Bütün
bunlar, öğleyle ikindi veya akşamla yatsı namazlarını cem-i takdîm veya te’hîr
şeklinde kılmayı mübah kılan durumlardır. Bunların yanısıra akşamla yatsı
namazları kar, dolu, soğuk, çamur, şiddetli ve soğuk rüzgâr, elbiseleri ıslatan
ve meşakkate yol açan yağmur gibi sebeplerden ötürü birleştirilerek
kılınabilirler.
Not:Sunni
mezheplerden cem olayına çeşitli şartlar altında en rahat cevaz veren bu
mezheptir.
Sünni
kaynaklardaki diğer deliller:
Nâfî'den
rivayet olunduğuna göre; İbn Ömer (r.a.)'e Mekke'de iken (eşi) Safiyye'nin
ölüm döşeğinde olduğu haberi gelince, hemen yola çıktı. Nihayet güneş batıp da
yıldızlar görülmeye başlayınca; "Peygamber (s.a.) acele yola çıkmasını
gerektiren bir iş olduğu zaman şu iki namazı (akşam ile yatsıyı)
birleştirirdi" dedi. Nihayet şafak kaybolunca (hayvanından) inip ikisini
birleştirdi.(Buhârî, taksini's-salât, I, 6, 13-16, umre 20, cihâd 135, 136;
Nesâî, mevâkit 42, 43, 45, 46, 48; Müslim, müsâfirîn 42-48, Tirmizî, cuma 42;
Ahmed b. Hanbel, II, 4, 7, 8, 34, 51, 54, 56, 77, 80, 106, 125, 148, 150, 152,
157. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/387-388.)
Bu hâdise
Nesâî'nin rivayetinde Kesir b. Kârevendâ tarafından şöyle anlatılıyor: Salim
b. Abdullah'a:
Baban
Abdullah bin Ömer (r.a.)'in seferde namazları cem ettiği olur muydu? diye
sordu. Salim:
Hayır
sadece Müzdelife'de cem' ederdi, dedi. Sonra hatırlayıp şunları anlattı:
Zevcesi
Safiye babam Abdullah'a "dünyanın son, âhiretin ilk günün-.deyim (ecelim
çok yakın)" diye haber salmış. Babam devesine bindi, ben de beraberdim.
Sür'atle gidiyorduk.
Namaz
vakti gelince müezzin:
Ya Ebû
Abdurrahman, namazı kılalım dedi ise de, babam yola devam etti. Öğle ile ikindi
arası olunca devesinden indi ve müezzine:
Kamet et,
öğle namazını kılıp selam verince yerinden ayrılmadan tekrar kamet et, dedi.
Müezzin kamet etti iki rekat öğle namazım kıldı. Müezzin tekrar kamet etti iki
rekat ikindi namazını kıldıktan sonra süratle yola çıktı. Güneş batınca müezzin
yine;
Ya Ebû
Abdurrahman namaz, deyince babam:
Önceki
yaptığın gibi yapacaksın dedi ve yürüdü. Akşam karanlığı basıp yıldızlar
çoğalınca indi, müezzine:
Kamet et,
ben selâm verince, tekrar kamet et- dedi. Üç rekat akşam namazını kıldı.
Müezzin yerinden ayrılmadan tekrar kamet etti. Yatsı namazını kılınca ön
tarafına bir defa selâm verdi ve bize dönerek:
Resûlullah
(s.a.); "herhangi biriniz, gecikmesinden korktuğu bir işi olursa namazları
böyle kılsın" buyurdu dedi.(Nesaî, mevâkit 45)
Sahâbeden
Muaz b. Cebel’den (r.a.) nakledilmiştir. Hz. Muaz
diyor ki;“Hz. Peygamber ile Tebük’e gitmek için yola çıkmıştık. Peygamberimiz
yolculuk esnâsında öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsı amazlarını birleştirerek
(cem ederek) kılıyor, kıldırıyordu.”
İbn-i Abbas’dan (r.a.) rivâyet edilmiştir. O der ki; “Hazreti Peygamber korkulacak bir durum olmadığı ve seferde de (yolculukta) bulunmadığı halde öğle ile ikindi,akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek kıldırmıştır.”(Müslim, müsafirin 54, Tİrimzi mevakit 24; Nesâi, mevakit 47.)
Yine
İbn-i Abbas (r.a.)’dan nakledilmiştir. O diyor
ki; “Peygamberimiz Medîne’de korkulacak bir durum olmadığı, yağmur da yağmadığı
halde öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsı namazlarını cem etmiştir.” “Râvi diyor
ki; İbn-i Abbas’a; ‘Hz. Peygamber niçin böyle yaptı?’ diye sordum. İbn-i Abbas
(r.a.); ‘Ümmetini güçlüğe-zorluğa sokmamak için’ diye cevap verdi.”[Malik ibn-i
Enes, El-Muvetta,1. cilt, s. 161]Sünen-i Tirmizî, 1. cilt, s. 26,mevâkît
24][Ahmed ibn-i Hanbel, El-Müsned, 1. cilt, s. 221]Müslim, müsâfirîn 54 ;
Nesâî, mevâkît 47.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
4/396-397.
NAMAZIN
İÇİNDEKİ ŞARTLARI
Namazın
İçindeki Farzlar:
1)
İftitah Tekbiri: Namaza başlarken tekbir almak demektir.
2) Kıyam:
Namazda ayakta durmak demektir.
3)
Kıraat: Namazda ayakta iken biraz Kur'an okumaktır.
4) Rükû':
Namazda eğilmektir.
5) Sücûd:
Rükû'dan sonra ayaklar, dizler ve ellerle beraber alnı yere koymaktır
6)
Ka'de-i Ahîre: Namazın sonunda "Ettehiyyatü" okuyacak kadar oturmak
demektir.
Not: Niyet,
malikiler ve şafîlere göre de farzdır. Yine malikiler, şafîler ve hanbelilere
göre de tertibe riâyet etmek namazın farzlarındandır. Vehbe Zuhayli: İslâm
Fıkhı Anskp: c: 1sh: 496-497
NAMAZIN KAZASI OLUR MU?
Şafii :
"Bir
kişi özürsüz yere bir namazı kaçırırsa; o şahsın kazaya kalan namazını kılmadan
nafile kılması caiz değildir. Çünkü kaza fevri bir vaciptir. (Derhal
kılınmalıdır). Nafileye zaman ayırırsa bu fevriyeti kaçırmış olur. Üzerinde
kaza bulunan kişi bütün zamanını kazaya harcamalıdır. Bundan sadece
yaşayabilmesi. için gerekli olan işler istisna edilir." Kaza namazı olan,
eğer kaza sebebi özür ise, revâtib olsun, başka nafile olsun, o kaza ile
beraber nafileleri de kaza edebilir. Çünkü bize göre gece ve gündüz kılınan
vakitli nafilelerin kaza edileceği sabitleşmiş bir husustur."(Ibn Hacer
el-Heytemî, el-Fetava I/189)
"Bir
namazı özürsüz olarak fevt olan kimse, bu namazı kaza ederken önce onun ilk
sünnetini kaza etmesi, önceligi sünnete verdiği (yani farzın kazasına mübaderet
etmediği) için haram işlemiş olur mu? Cevap: Olmaz. Hatta bu, caiz olmaktan öte
menduptur." (er-Ramlî, Fetâvâ I/217)
Hanbeli
ve Malıki mezheplerinin görüşleri de Şafii'ninkine yakındır.
Mâlikîlere
göre , günlük farz namazlar ile sabah namazının sünneti,
vitir, bayram ve tahiyyetü´l-mescid dışında sünnet veya nafile ile meşgul
olarak kaza namazını geciktirenler, günah işlemiş olurlar.
Hanbelilere
göre , bu durumda olan kimselerin, gerek beş vakitte farzla
beraber kılınan sünnetleri, gerek bunlar dışındaki diğer sünnetleri kılmaları
câiz ise de, borcu çok olanların, sabah namazının sünneti müstesna; bunların
yerine de kaza namazı kılmaları efdaldir. Sünnet olmayan mutlak nafile ile
meşgul olmaları ise haramdır.
Hanefi : Kaza
namazları ile iştigal, nafile namazlar ile iştigalden evladır, elhemdir
"daha mühimdir." Fakat farz namazların, müekkede olsun, olmasın,
sünnetleri bundan müstesnadır. Yani bu sünnetleri terk ederek bunların yerine
kazaya niyet edilmesi evlâ değildir. Bilakis bu sünnetlere niyet edilmesi
evlâdir.
"Fevt
olmuş (kazaya kalmış) namazlarla meşgûl olmak nafilelerle meşgul olmaktan daha
önemli ise evlâdir. Ancak bilenin (revatib) sünnetler, Duhâ, Tesbih vb.
nafileler bu hükümden müstesnadır. (Hindiyye I/125)
NAMAZDA BİR
KAÇ ADIM YÜRÜMEK NAMAZI BOZAR MI?
Hanefi
Maliki ve Şafii mezheplerinde hiçbir
sebep olmaksızın yürünürse namaz bozulur. Öndeki safta boşluk varsa ayakları
sürüyerek ön safa geçer, bu yolla geçilirse namaz bozulmaz. Namazı bozan yürüme
miktarı şu şekildedir:
a- O
namazda yürümeyi mecbur kılan bir sebep yokken her türlü yürüme namazı bozar.
b- Hangi
yöne olursa olsun ard arda adım atarak yürünürse namaz bozulur.
c-
Adımlarını aralıklarla atarak ayakları sürüyüp bir saf yürümek namazı bozmaz.
Fakat bir saftan fazla yürümek namazı bozar.
Delil:Câbir b.
Semure'den; dedi ki:
Peygamber
(Sallellahü aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Siz meleklerin Rabbleri
huzurunda saf bağladığı gibi saf teşkil etmez misiniz?"
Melekler
Rabbleri huzurunda nasıl saf bağlarlar? diye sorduk. Peygamber (s.a.):
"Öndeki safları tamamlarlar ve saf da sıkışık dururlar" buyurdu.(Müslim, salât 119; Nesâî, imame 28; tbn Mâce, ikâme 50; Ahmed b. Hanbel, V, 101.Beyhakî es-Siinenu'1-kübrfi, III, 101. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 3/22-23.)
"Öndeki safları tamamlarlar ve saf da sıkışık dururlar" buyurdu.(Müslim, salât 119; Nesâî, imame 28; tbn Mâce, ikâme 50; Ahmed b. Hanbel, V, 101.Beyhakî es-Siinenu'1-kübrfi, III, 101. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 3/22-23.)
"Şeytana
(aranızda) açıklık bırakmayınız. Saffı birleştiren kimseye Allah (rahmetini)
eriştirir. Birleştirmeyenden de (rahmetini) keser."(Nesâî, imame 31; Ahmed
b. Hanbel II, 92. Ayrıca bk. Hâkim, el-Müstedrek, I, 213.; ebu davut/saflarla
ilgili bablar
GÜLMEK NAMAZI
BOZAR MI?
Hanefîler'e
göre rükûlu ve secdeli namazda sesli gülme hem namazı hem
de abdesti bozar.Sessiz tebessüm sadece namazı bozar.
Delil:"Sizden
her kim kahkaha ile sesli olarak gülerse hem namazı hem de abdesti birlikte
iade etisin."
Bu konuda
rivayet edilmiş müsned ve mürsel hadisler vardır. Müsned olan hadisler Ebu Musa
el Eşari, Ebu Hureyre, Abdullah b. Ömer, Enes b. Malik, Cabir b. Abdullah,
İmran b. Husayn ve Ebu'l-Muleyh tarafından rivayet edilmiştir. Ebu Musa
hadisini Taberani rivayet etmiştir: "Bir ara Resulullah (a.s.) insanlara
namaz kıldırırken bir adam mescide girerek mescid içindeki bir çukura düşmüştü.
Bu adamın gözleri kör idi. Namazdaki cemaatin çoğu buna güldüler. Bunun üzerine
Hz. Peygamber (a.s.) gülen cemaatin namazları ile birlikte abdestlerini
yenilemelerini emretmiştir." Nasbu'r-Raye 1, 47-54.
Diğer
mezhepler ise sadece namazın bozulacağı görüşündedir.
CEMAATLE
KILARKEN ÖN SAFTA YER YOKSA TEK BAŞINA MI KILMALI?
Ancak ön
safta yer olmadığı için yalnız başına arkada namaz kılmak mecburiyetinde kalan
kimsenin durumunda ihtilâf edilmiştir.
İmam
Şâfi'î'ye göre, bu kimse ön saftan birini yanına çekmeden tek başına
kılar. Çünkü eğer ön saftan birini yanına çekecek olursa evvelâ o kimseyi ön
safta bulunmanın faziletinden mahrum eder ve ayrıca o safta da bir gedik açmış
olur. Bu bakımdan yalnız başına kılar.
İmam
Mâlik'e göre ise, safların arkasında namaz kılan kimsenin namazı
tamdır. Önden bir kimseyi yanına çekmesine lüzum yoktur. Şayet çekecek olursa,
çekilen kimse o adama itaat etmemelidir.
Bazı
âlimler de ön safta bulunan bir kimseyi arka safa çekmenin o
kimseye zulüm olduğunu söylemişlerdir.
Hanefilere
göre ise, o kimse imam rükû'a eğilmek isteyinceye kadar bir
kimsenin dışarıdan gelmesini bekler. Gelmeyeceğini anlayınca da imam rukû'a
varmadan ön safta bulunan birisini yanına çeker ve namazım öyle kılar.
NAMAZDA
ELLERİN BAĞLANMA ŞEKLİ
Hanefi,
Şafii ve Hanbeli mezhebine göre namazda
ellerin bağlanması sünnettir.
Hanefîler
ile Hanbelîlere göre ise, namaz kılan kişi iki elini göbeğin
altına koyar.
Şâfıîlerde
müstehap olan, iki elin sola meyilli olarak,
kadınlarda göğüs üzerine ve erkeklerde göbeğin üstüne konmasıdır. Çünkü insanın
kalbi soldadır.
Maliki mezhebine göre ise
ellerin yana salınması sünnettir. Nafile namazlarda ellerin göğüs üzerinde
bağlanması ve tutulması caizdir. Çünkü bu namazlarda zaruretsiz olarak bir yere
dayanmak caizdir. Fakat farz namazlarda elleri bağlamak mekruhtur. Çünkü bu
durum bir yere dayanmak gibidir.[ el-Hidaye, c.1, s.47, el-Mecmu, c.3, s.311,
el-Muğni, c.1, s.473](Maliki mezhebinin önderi İmam Malikten ise konuyla ilgili
iki farklı fetva vardır. Birinci görüş İmam Şafiinin görüşüdür. İkinci görüş
ise namaz esnasında elleri yanlara salmaktır. Ayrıca İmam Malik’ten
nakledildiğine göre o sünnet namaz kılarken namazını uzatırsa ellerini
bağlarmış ve eğer sünnet namazının kısa tuttuğunda ve farz namazlarında
ellerini bağlamazmış.)
SECDEDE
ELLERİ NEREYE KOYMALI
Hanefiler:
"Secdede yüz, iki elin arasına konur" demişlerdir.
Hanefilerin
dışındakilere göre ise secdede eller iki omuzun hizasına konur.
NAMAZDA ÖNCE
DİZ Mİ , ELLER Mİ KOYULMALI?
İmam
Malik, secdeye inerken önce ellerin sonra dizlerin
konması görüşündedir.
Rasûlüllah'ın
bu konuda, ellerin dizlerden önce konulmasını emreden hadisleri varsa da,
bunların daha sonra neshedildiği hakkındaki rivayetler daha güçlüdür.
Delil:Ebu
Hureyre (ra)'dan rivayetle Rasulullah (sas) buyurdu ki: "Sizden biriniz
secde ettiği vakit, devenin çöktüğü gibi çökmesin. Önce ellerini, sonra
dizlerini koysun." Ahmed(2/381) Ebu Davud(840) Nesei(2/207) Tirmizi(269)
Darimi(1327) Darekutni(1/345) Tahavi(1/245) Beyhaki (2/99) ve Buhari
Tarihinde(1/139)
Hanefi ve
Şafiîler ise şu hadise göre amel ederler: "Vail b. Hucur'dan;
Rasûlüllah'ı secde ederken dizlerini ellerinden önce koyduğunu, secdeden
kalkarken de ellerini dizlerinden önce kaldırdığını gördüm" (Sünen-i Ebû
Davud, II, 5):Nesai2/207:tırmızi;268:ibni Mace,882
ÜSTÜNDE
TAŞIDIĞI ELBİSE ÜZERİNE SECDE OLUR MU?
Ebu
Hanife ve cumhur: Secdede bedene bitişik olan elbisenin bir ucu üzerine
secde edilir.
Delil:Bekir b.
Abdullah el-Müzenî'den o da Enes (r.a.)’den rivayetle Enes şöyle demiştir:
"Biz
çok şiddetli sıcakta Resûlüllah (a.s.) Efendimizle namaz kılıyorduk, bizden
birimiz yüzünü tam yere koymaya takat getiremeyince, elbisesini (secde) yerine
serip öyle secde ediyordu."[Ebu Dâvud/salât. 116 Tirmlzî/mevaklyt ı 86]
"Kavm
(ashab-ı kiram) sarık, külah üzerine secde ediyorlar ve elleri de yenlerinin
içinde bulunuyordu."(Buhari, el-Hasen'den naklen )
"Ashab-ı
kiram uzun yenli gömlek, uzunca takye ve uzunca sarık ile namaz kılarlar,
ellerini de dışarı çıkarmazlardı."(Saîd ise kendi Sünen'inde İbrahim'den
naklen )
Şafii: Bedene
bitişik olmayan elbise üzerine secde edilir.Bitişik olana edilmez.
Delil:"Resûlüllah
(a.s.) bir adamı başındaki sarığın (alnı kapatan) sargısı üzerine secde
ettiğini gördü, ona eliyle işarette bulunarak sarığını kaldır,
(buyurdu)."(Ebu Davud'un el-Merasil'de Salih b. Hîvân es-Sibaî'den yaptığı
rivayet)
NAMAZDA SON
OTURUŞTA TÜRKÇE DUA OLUR MU?
HANEFİ: Namazda
"Ey Allahım, beni evlendir, karnımı doyur" gibi insanların konuşmalarına
benzeyen sözler söylenirse, Hanefîler'e göre bunu söyleyen kişinin namazı
bozulur. Çünkü bu söz, Kur'an'daki dualara ve Hz. Peygamber'in namazda okuduğu
veya okunabileceğini bildirdiği dualara benzememekte, içerik olarak namazın
genel çerçevesine aykırı düşmektedir.
ŞAFİİ: Fakat
Şâfiî, dünyevî bir arzunun gerçekleşmesine yönelik olmakla birlikte sonuçta
bunun da bir dua olduğunu, dolayısıyla bu şekilde dua etmekle namazın
bozulmayacağını ileri sürmüştür.
FATİHADAN
SONRA AMİN DEMENİN HÜKMÜ
HANEFİ : Fatiha
Sûresi'ni okuyup bitirdiği zaman gizli bir şekilde "Amin" der!.. Bunu
hem imamın, hem de imama uyan kimsenin gizli olarak demesi esastır.
ŞAFİİ:Aminin
kelime anlamı "Allahım duamızı kabul et "
demektir."Veleddallin" dedikten sonra 'amin' demek sünnettir. Kılınan
namazda fatiha sesli okunuyorsa 'amin' de sesli okunacaktır. Sessiz okunuyorsa
'amin' kelimesi de sessiz okunacaktır. İmamın arkasında kılınan namazda
kıraatler cehri (yüksek sesle) okunuyorsa 'amin' kelimesinin yüksek sesle
söylenmesi sünnettir.
Bunun
delili: Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir:
Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki:
Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki:
Okuyucu,
yânı Fatiha okuyan kimse "Âmîn" dediği zaman sizde "Âmîn"
deyiniz. Çünkü melekler de 'Âmîn' derler. Her kimin 'Âmîn' demesi meleklerin
'Âmîn' demesine uyarsa, geçmiş günâhları mağfiret olunur.Buhari,dua:63
NAMAZDA
KA´BENİN BİZZAT KENDİSİNE Mİ, YOKSA BULUNDUĞU YERE Mİ YÖNELMEK FARZDIR?
Şafiî ile
Hanbelîye göre, : namaz kılan kimsenin, Ka´beyi görüyorsa bizzat
kendisine, görmüyorsa Kabenin bulunduğu tarafa Kabenin bizzat kendisine isabet
edecek şekilde yönelmesi farzdır.
Hanefî
ile Malikiye göre ise, bir kimse namaz kılarken Kabeyi
görmüyorsa, onun için Kabenin bulunduğu tarafa yönelmesi farzdır.
KABENİN
ÜZERİNDE NAMAZ CAİZ MİDİR?
Şafiiler
ile Hanbelilere göre. Kabe üzerinde kılınan namaz, sahih değildir.
Çünkü Kabe üzerinde namaz kılan kimse, O´na değil, başka bir tarafa
yönelmiştir.
Hanefilere
göre ise, Kabe üzerinde kılınan namaz, kerahetle sahihtir,
Çünkü kıble. Ka´be değil, onun bulunduğu yerdir. Ka´be üzerine çıkmak İte edeb
dışıdır.
BESMELE
NAMAZLARDA MUTLAKA OKUNMALIMIDIR?
İmam
Şafi´ye göre besmelenin gizli okunacak yerde gizli, açık okunacak yerde açık
okunması farzdır.
İmamı
Azam´o göre besmele namazlardaki her rekatta Fatiha suresinden önce okunur.
Diğer surelerin başında okumak ise güzeldir. [Cessas. Age. C. 1. S. 15.
Kurtubl. Age. C. 1. S. 98]
İmam
Malik´e göre besmele yalnız farz namazlardaki Fatiha ve diğer surelerin başında
gizli ve açık olarak okunmaz. Farz dışındaki sünnet ve nafile namazlarda isteyen
okuyabilir.
İmam
Hanbel´e göre besmele namazda gizil okunur. Açık okunması sünnet değildir.
BESMELE GİZLİ
Mİ AÇIK MI OKUNMALIDIR?
Besmele
gizli okumalıdır:
Bu görüş
Ebu Bekr (ra), Ömer (ra), Osman (ra), Ali (ra) ve İbni Me-sud (ra)un sözlerine
dayanır, imam Sevri ve İmam-ı Azom´ın görüşleri de bu yoldadır.
Besmele
açıktan okunmalıdır:
imam
Şafî´ye göre de besmelenin namazda açıktan okunması sünnettir. Bu da Muaviye
(ro), Âtâ (ra) ve Tâvûs (ra)un rivayetine dayanır.» [İbni Cevzl. Age. C. 1. S.
7-8.] demektedir.
NAMAZDA
FATİHA SURESİ MUTLAKA OKUNMALI MIDIR?
Cumhura
(Maliki, Şafii, Hanbeli) göre. Fatiha´nın namazda okunması sıhhatinin şartıdır.
Fatiha suresini bllipte okumayan bir kimsenin namazı sahih olmaz.
Birinci
delil: Ubbade bin Sâmid (ra)in Resulullah (sav)tan naklettiği şu hadls-i
şeriftir: «Fatiha´yı okumayanın namazı geçerli değildir.» [Bu hadisi şerif imam
Malik (ra)in Muvattaı dışında Kütüb-i sittenin hepsinde nakledilmiştir.]
ikinci
delil: Ebu Hüreyre (ra)nin Resulullah (sav)tan naklettiği: «Her kim namaz
kılarda ümmü´l-kitabı (Fatiha) okumazsa o namaz noksandır, noksandır,
noksandır. Tamam değildir.» [ İmam Malik, Tirmizi. Nesai, Cemu´l Fevaid, C. ı,
S 197.] hadis-i şerifidir.
Üçüncü
delil: Ebu Said el-Hudrî (ra)nin naklettiği şu hadis-i şeriftir: «Resulullah
(sav), bize namazda Fatiha suresi ile bildiğimiz diğer bir sure veya bir
sureden birkaç ayetin okunmasını emrettiler »
İmam
Sevri ve İmam-ı Azam Ebu Hanlfe (ra)ye göre namaz Fatiha okunmaksızın da sahih
olur. Namazda Kur´andan 3 kısa ayet veya 1 uzun ayetin okunması ise farzdır.
Birinci
delil: «Şüphe yok ki Rabbin, senin gecenin üç}e İkisinden biraz eksik, yarısı,
üçte biri kadar ayakta durmakta olduğunu ve senin maiyetinde bulunanlardan bir
zümrenin de (böyle yaptığını) biliyor. Geceyi, gündüzü Allah saymaktadır. O,
bunu sizin sayamayacağınızı bildiği için size karşı (ruhsat canibine) döndü.
Artık Kur´andan kolay geleni (ne ise onu) okuyun...» (Müzemmll: 20)
İkinci
delil: Ebu Hüreyre (ra)den nakledilen şu hadise dayanır: «Birgün Mescld-I Nebeviye
bir kişi gelerek namaz kıldı. O kimse namazdan sonra Resulullah ( av)a eglecek
selam verdi. O kimsenin selamını aldıktan sonra Resulullah (sav), «Geri dön,
namazını yeniden kıl. Zira sen namaz kılmadın» buyurdu. O kimse tekrar namaz
kılıp Resulullah (sav)a gelince, onu yine namaz kılması için geri çevirdi. Bu
şekilde üç defa geri çevrilen kimse He8ulullah (sav)a gelerek «Seni hak yolu
üzere gönderenin ismi İle yemin ederim ki, bundan daha güzel bir şekilde namaz
kılmasını bilmiyorum.» deyince, Peygamber (sav) efendimiz, «Sen namaz kılmak
istediğlh zaman güzelce bir abdest al. Sonra kıbleye dönerek tekbir getir.
Blldhere Kur´andan ne biliyorsan onu oku. Daha sonra belini tam eğerek rüku
yap. Rükudan kalkarak dik dur ve daha sonra secde yap. Secdeden kalkarak normal
bir oturuşla otur. Daha sonra tekrar secdeye git. Secdeden sonra doğruca ayağa
kalk. Benim bu tarif ettiklerimi bütün namazlarında Uygula.» buyurdu. [Sâyis,
Ahkam ayetlerinin tefsiri, C. 1, S. 13. Cessas. Age. C. 1. S 20.]
İMAMA TABİ
OLAN FATİHA OKUR MU?
İmam
Şafiî (ra) ile imam Ahmed bin Hanbel (ra). imamın arkasında namaz kılan
kimsenin, imam gizli veya açık okusa da Fatiha´yı gizilce okumasının farz
olduğuna hükmetmişlerdir.
Birinci
delil: «Fatihayı okumayanın namazı geçerli değildir» Hadis
İmam
Malik (ra) İse. «Kıraatin gizli olması lazım gelen namazlarda, imama tabi olan
kimsenin gizlice okuması, gece namazları (sabah, akşam, yatsı) gibi açık
okunacak namazlarda ise okumaması lazımdır» diye hükmetmiştir.
Birinci
delil: «Namazdaki kıraat gizli olacak türden ise Şafiî (ra) İle Hanbell (ra)´ın
dayandıkları Hadls-i şerife istinaden imama tabi olan kimsenin namazda Fatiha
suresini okuması farzdır.
İkinci
delil: Namazdaki kıraat açık olacak türden ise «Kur´an okunduğu zaman derhal O´nu
dinleyin, tutun.Ta ki (Allah´ın rahmaniyi») esirgenmiş olasınız» (Araf: 204)
İstinaden de imama tabi olanın Fatiha´yı okuması yasaktır
İmam-ı
Azam Ebu Hanife (ra) de «Kıraatin gizli veya açık olduğu namazlarda, İmama tabi
olan kimse, onun arkasında okumaz» demiştir.
Birinci
delil: «Namazda İmama tabi olan kimse «Kur´an okunduğu zamah ONU DİNLEYİN...»
(Araf: 204)
İkinci
delil: «namazda imamın okuması, kendisine sayıldığı gibi tobi olanlara da
sayılır» Hadls-I şerifine İstinaden kesinlikle Kur´andan hiçbir şey okunmaz»
[İbn-i Ebi Şeybe (ra). Ebu Hüreyre (ra)´dan rivayet etmiştir.]
Üçüncü
delil «İmam kendisine tabi olunması icln imam olur. İmam tekbir dldlğı zdman
siz de tekbir alın okuduğu zaman sükut edin ve dinleyin» [Abd tbn-i Hamld
Cabir´den]
NAMAZDA SALAT
GETİRMENİN HÜKMÜ NEDİR?
Şafii ve
Hanbelilere göre, namazda salat ve selam okumak vaciptir. Salat ve selamsız
namaz sahih değildir.
Maliki ve
Hanefilere göre de namazda salat ve selam okumak sünnet-t müekkededir. Salat ve
selam okunmadan kılınan namaz kerahetle sahihtir.
MÜŞRİKLER
MESCİDLERE GİREBİLİR Mİ?
İlgili
ayet:
"Ey
iman edenler! Allah'a ortak koşanlar ancak bir pislikten ibarettir. Artık bu
yıllarından sonra, Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan
korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. TEVBE 28"
Hanefi :
âyetteki «mescld-i haram» yasağından maksat, yalnız hac mevsiminde müşrik ve
kafirlerin mescid-i harama girmeleridir. müşriklerin Mekke -erimine girmesi ve
hac mevsimi dışında mescid-i harama ve diğer mescitlere girmeleri yasak
edilemez.»
Âyetteki,
«Eğer fakirlikten korkarsanız. Allah dilerse, sizi yakında fazlından
zenginleştirir.» ifadesi de yasaklamanın yalnızca hac mevait olduğuna delalet
etmektedir.
Şaftilerin
delilleri: imam Şafii (ra), «...bu yıllarından sonra onlar mescld-i harama
yaklaşmasınlar.» âyetinin zahirine istinad ederek yasaklama hükmünün yalnız
mescid-i harama mahsus olduğuna hükmetmiştir. Bu hükme müşrikler girdiği gibi
kitap ehli kafirler de girerler, öyleyse gayri müslimlerin diğer mescidlere girmeleri
mubahtır.
İmam
Hanbel (ra), âyetteki «mescid-i haram» sözünden tüm Mekke hariminin
kasdedildiğini söyleyerek müşriklerin Mekke harimine girmelerinin yasak
olduğuna hükmetmiştir.imam Malik (ra)'e göre, müşriklerin mescidlere
girmelerinin yasaklanmasının illeti necasettir. Necaset ise zaten müşriklerde
mevcuttur, öyleyse haram kılınmanın hükmü bütün mescidler için sabittir.
Dolayısıyla müşriklerin hem mescid-i harama, hemde diğer mescidlere girmeleri
caiz değildir. İmam Malik (ra), kitap ehlini de müşriklere kıyaslayarak onların
da mescid-i harama ve diğer bütün mescidlere girmelerinin haram olduğuna
hükmetmiştir.
İTİKAF KAÇ
GÜN OLMALI ?
1.
Hanefilere göre, i´tikâfın süresi, en az 1 gün, 1 gece olmalıdır.
2. İmam
Malik (ra)´den rivayet edilen bir görüşe göre ise, i´tlkâfın en az süresi 10
gündür.
3. Şafii
(ra)´ye göre de, i´tikâfta süre bir andır. Süre hususunda sınır yoktur
CUMA NAMAZI
CUMA
NAMAZININ ŞARTLARI
VÜCUB
ŞARTLARI:(Kişiyle ilgili)
Hanefi: Cuma
namazının Vücub şartları 9’dur.
1- Mukim
olmak, seferi olmamak.
2- Sağlam
olmak, hasta olmamak.
3- Hür
olmak.
4- Mahpus
olmamak. Düşmanın yakalama korkusu olmamak.
5- Âkıl
ve bâliğ olmak.
6- Kör
olmamak.
7-
Yürüyebilmek. Arabası olsa bile felçliye, ayaksıza farz değildir.
8- Erkek
olmak. Cuma namazı kadınlara farz değildir.
9- Çok
yağmur, kar, fırtına, çamur, çok soğuk olmamak.
EDA
ŞARTLARI:(toplum ve düzenle ilgili)
Hanefi:Eda
şartları yedidir:
1- Namazı
şehirde kılmak. Bugün muhtarı veya jandarması bulunan köyler şehir hükmündedir.
2-
Hükümetin izni ile kılmak. Hükümetin tayin ettiği imam, bir başkasını vekil
edebilir.
Darülharb
sayılan ülkelerde, cemaatin seçeceği imam, Cuma namazını kıldırır. Cumanın
kabul olması şüpheli olan yerlerde, Cuma namazının son sünneti ile vaktin
sünneti arasında dört rekat Âhir zuhur [Son öğle] namazı
kılmalıdır.(Hanefîler'in dışındaki diğer mezhepler cuma namazının geçerliliği
için bu şartı aramazlar.)
3- Öğle
namazının vaktinde kılmak.
(Cuma
namazı, Hanbelîler'in dışındaki müctehidlere göre, cuma günü öğle namazı vaktinde
kılınır; öğle namazının vaktinden önce veya sonra kılınması sahih değildir.
Hanbelîler'e göre ise cuma namazı, cuma günü, güneşin bir mızrak boyu
yükselmesinden itibaren öğle namazının vakti çıkıncaya kadar kılınabilir.)
4- Vakit
içinde hutbe okumak.
5-
Hutbeyi namazdan önce okumak.
6- Cuma
namazını cemaat ile kılmaktır.
( İmamdan
başka, Ebu Hanefe ve imam muhammede göre 3,Hanefi mezhebinden ebu yusufa göre
2, Maliki’de 12, Şafii ve Hanbeli’de 40 erkek gerekir.)
7- Cami
herkese açık olmak. Kapıyı kilitleyip içerde kılmak caiz olmaz.(Birden fazla
yerde kılmayı zorunlu kılan sebepler olmadıkça, bir şehirde sadece bir yerde
cuma namazı kılınır.)
CUMANIN
KILINIŞI
Mezhepler
arasında rekatlarda bir fark yoktur.Şifilerin her zaman rükularda aldıkları
tekbir burda da vardır.
CUMANIN VAKTİ
NE ZAMANDIR?
Cuma
namazı, Hanbelîler'in dışındaki müctehidlere göre, cuma günü öğle namazı
vaktinde kılınır; öğle namazının vaktinden önce veya sonra kılınması sahih
değildir.
Hanbelîler'e
göre ise cuma namazı, cuma günü, güneşin bir mızrak boyu
yükselmesinden itibaren öğle namazının vakti çıkıncaya kadar kılınabilir.
CUMA
İLK EZANDAN SONRA YAPILAN AKİDLER GEÇERLİ MİDİR?
(İLK EZAN MI , İKİNCİ EZAN MI CUMA EZANIDIR)
(İLK EZAN MI , İKİNCİ EZAN MI CUMA EZANIDIR)
Hanefî
bilgilerin bazılarına göre alışverişin tahrimen mekruh vaktini
belirleyen "çağrı" ilk ezandır. (ibn Âbidin, Reddü'l-Muhtâr, V,
101).
Bazı
Hanefi bilginleri imamın Hutbeye çıktığı ve önünde iç ezân okunduğu vakit,
alışverişin yasak olduğu vakittir demişlerdir (Kâsânî, Be'dâyîu's-Sanâyi, I,
269)a Âyetteki "çağrı"dan (nida) maksat duyurudur (i'lâm) Cuma
duyurusu ilk ezanla yapılmış olduğu için "Allah'ı anmaya koşun, alışverişi
bırakın" buyruğuna uymak gerekli olur Bu nedenle ilk ezanla birlikte tüm
sözleşmelerin yapılması tahrimen mekruh olur.
Mâlikî,
Şafiî, Hanbelî ve İsnaaşeriyye mezheplerine göre ilk ezan
yasak vaktin belirleyicisi değildir.Dolayısıyla ikinci ezan okunana kadar
yapılan akidler geçerlidir. Bu görüşün başlıca dayanağı, ilk ezanın Hz.
Peygamber zamanında olmamasıdır. İlgili ayetin tefsirinde İbn Ömer ve Hasan
Basri'den gelen, "İmam minbere çıktığı ve karşısında ezan okunduğu zaman
halk Cuma için çağrılmış olur" rivayeti ve benzeri haberler de bu görüşün
diğer delilleri arasında yer alır.
CUMA
HUTBESİNİN RUKNÜ
Hanefi
fakihlerine göre, cuma günü okunacak hutbenin örfen hutbe olması şart
değildir. Çünkü Allahu taala âyette herhangi bir tafsilat vermeden yalnız
«zikir» demiştir. Öyleyse şart olan zikirdir. Zikir sayılan herhangi birşeyin
namazdan önce okunması kafidir. Resulullah (sav)'tan nakledilen hutbe de bir
zikirdi. Resulullah (sav)'ın buna devam etmesi ise farz olduğuna değil, vacib
veya sünnet olduğuna delalet eder.
Ebû Hanîfe'ye göre hutbenin rüknü yani temel unsuru Allah'ı zikretmekten ibaret olduğu için, hutbe niyetiyle “elhamdülillah” veya “sübhânallâh” veya “lâ ilâhe illallah” demek suretiyle hutbe yerine getirilmiş olur. Fakat bu kadarla yetinilmesi mekruhtur. Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre ise hutbenin rüknü, hutbe denilecek miktarda bir zikirden ibarettir ki, bu zikrin uzunluğunun da en az teşehhüd miktarı kadar yani Tahiyyât duası kadar olması gerekir.
Ebû Hanîfe'ye göre hutbenin rüknü yani temel unsuru Allah'ı zikretmekten ibaret olduğu için, hutbe niyetiyle “elhamdülillah” veya “sübhânallâh” veya “lâ ilâhe illallah” demek suretiyle hutbe yerine getirilmiş olur. Fakat bu kadarla yetinilmesi mekruhtur. Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre ise hutbenin rüknü, hutbe denilecek miktarda bir zikirden ibarettir ki, bu zikrin uzunluğunun da en az teşehhüd miktarı kadar yani Tahiyyât duası kadar olması gerekir.
İmam
Şâfiî'ye göre ise hutbenin beş rüknü vardır. Bu rükünler şunlardır:
1. Her iki hutbede (hutbenin her iki bölümünde) Allah'a hamdetmek. 2. Her iki
hutbede Peygamberimiz’e salavat getirmek. 3. Her iki hutbede takvâyı tavsiye
etmek. 4. Hutbelerden birinde bir âyet okumak (âyetin birinci hutbede okunması
efdaldir). 5. İkinci hutbede müminlere dua etmek.
Şafiilere
göre hutbede müminlere dua etmek de hutbenin
şartlarındandır.
Hanbelîler'e
göre ise hutbenin rükünleri, sonuncu hariç, Şâfiîler'deki ile
aynıdır.
Maliki
fakihlerine göre, hutbede tek bir şart vardır. O da halkın örfüne göre
hutbe veya vaaz sayılabilecek kadar halka Allah (cc)'ın azabını bildirmek veya
cennetle müjdelemektir.
CUMA HUTBESİNİN
ŞARTLARI:
Hanefîler'e
göre cuma namazı hutbesinin sahih olabilmesi için şu
şartların bulunması gerekir:
1. Vakit
içinde okunması. 2. Namazdan önce olması. 3. Hutbe niyetiyle okunması. 4.
Cemaatin huzurunda irad edilmesi. Son şartın yerine gelmiş olması için,
kendisiyle cuma sahih olan en az bir kişinin bulunması gerekir. Her ne kadar
Hanefî mezhebinde hutbenin sıhhati için cemaatin şart olmadığına dair bir görüş
mevcut ise de, mezhepte daha doğru kabul edilen görüş, bir kişi bile olsa
cemaatin huzurunda okunmasının gerektiği şeklindedir ve bunun kendisiyle cuma
namazı sahih olabilecek bir kişi olması da şarttır. Ancak, hutbenin sıhhati
için cemaatin işitmesi şart olmayıp sadece hazır bulunması yeterlidir. 5. Hutbe
ile namaz arasının, yiyip içmek gibi namaz ve hutbe ile bağdaşmayan bir şeyle
kesilip ayrılmaması.
Hatibin
hadesten tahâret ve setr-i avret şartlarını taşıyor olması ve hutbeyi ayakta
okuması şart değildir. Fakat bunlara riayet edilmesi gerekir. Çünkü bunlar,
kabul edilen görüşe göre sünnet olmakla birlikte bunların vâcip olduğunu
söyleyenler de bulunmaktadır.
Hanefîler'e
göre cuma hutbesinin Arapça olması şart değildir.
Mâlikîler'e
göre ise cuma namazı hutbesinin geçerli olmasının şartları
şunlardır: 1. Hatibin ayakta olması. 2. Her iki hutbenin de öğle vakti
girdikten sonra irad edilmesi. 3. Her iki hutbenin de hutbe olarak
nitelendirilebilecek içerikte olması. 4. Mescidin içinde irad edilmesi. 5.
Namazdan önce olması. 6. En az on iki kişilik bir cemaatin huzurunda olması. 7.
Açıktan okunması. 8. Arapça olması. 9. Hutbelerin arasına ve hutbe ile namaz
arasına başka bir meşguliyetin sokulmaması. Mâlikîler'e göre de hatibin
abdestli olması şart olmadığı gibi hutbede niyet de şart değildir.
Şâfiîler'e
göre cuma namazı hutbesinin sahih olabilmesi için gerekli
şartlar da şunlardır: 1. Hutbenin beş rüknünden her birinin Arapça olması. 2.
Öğle vakti içinde olması. 3. Hatibin, gücü yetiyorsa hutbeleri ayakta okuması.
4. Bir mazereti yoksa iki hutbe arasında oturması. 5. İki hutbenin rükünlerini
en az kırk kişinin dinlemesi. 6. Hutbenin namazdan önce okunması ve gerek
hutbelerin arasına gerekse hutbe ile namazın arasına başka bir meşguliyetin
katılmaması. 7. Hatibin hadesten ve necâsetten temiz olması. 8. Hatibin setr-i
avrete riayet etmesi. 9. Hatibin erkek olması. 10. Hatibin kırk kişinin
duyabileceği şekilde sesini yükseltmesi. 11. Hatibin imamlığının sahih olması.
12. Hatibin namazın farz ve sünnetlerini birbirinden ayıracak kadar bilgi
sahibi olması, hiç değilse farzı sünnet olarak bilmemesi. Şâfiîler'e göre de
hutbe için niyet şart değildir.
CUMA KAÇ KİŞİ
İLE KILINIR?
Hanefilere
göre Cuma namazının kılınabilmesi için imamla birlikte en
az dört kişi olması lazımdır.( İmamdan başka, Ebu Hanefe ve imam muhammede göre
3,Hanefi mezhebinden ebu yusufa göre 2)
Şafii ve
Hanbelilere göre. Cuma namazının kılınabilmesi için en az kırk( 40 )
kişi bulunması lazımdır. Bundan daha az sayıdaki bir cemaatla Cuma
namazı kılınamaz.
Malikiler
ise Cuma namazını kılacakların belirli bir sayıda
olmasını şart koşmamışlardır. Bunlara göre, bir köy meydana getirebilecek veya
aralarında çeşitli alış verişte bulunabilecek bir sayı lazımdır.(12 erkek kişi)
Buna göre üç-dört kişi ile Cuma namazı kılınamaz.
KÖYLERDE CUMA
KILINIR MI?
KILINIR:
Mâlikîler'e
göre cuma namazı kılınacak yerin, insanların devamlı
oturdukları şehir, köy vb. bir yerleşim birimi veya buraların civarında bir yer
olması gerekir. Bu bakımdan çadır vb. barınaklardan oluşan ve geçici olarak
oturulan yerlerde cuma namazı kılınamaz. Mâlikîler ayrıca, cuma namazı kılınacak
yerde cami bulunmasını da şart koşmuşlardır.
Şâfiîler'e
göre de, cuma namazının insanların devamlı olarak oturdukları
bir şehir veya köyün sınırları içinde kılınması gerekir. Çölde veya çadırlarda
yaşayanlar, yani belli bir yerleşim birimi içinde oturmayanlar sayıca ne kadar
çok olurlarsa olsunlar orada cuma namazı kılamazlar.
Hanbelîler'e
göre ise, cuma namazının kılınabileceği yerin en az kırk
kişinin devamlı olarak oturduğu yer olması şarttır.
Delil:İbn Abbâs
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah'ın Medine'deki mescidinde kılınan cumudan sonra
(Medine hâricinde) ilk kılınan cuma namazı Bahreyn'de bulunan Cuvâsâ'da
Abdu'1-Kays mescidindedir.Buhari,cuma:11
Not: Abdu'1-Kays,
îslâm'a ilk giren Bahreyn kabîlelerindendir. Cuvâsâ da -belki sonradan şehir hâlinde
büyüyen- Bahreyn köylerinden biridir. Peygamber zamanında vahiy nazil olup
dururken, hiç kimsenin kendi re'yi ile bir dînî işi takrir veya ref edemiyeceği
bilindiğine göçe, bu hadîs köylerde de cuma kılınabileceğine kuvvetli bir
delîl oluyor.
KILINMAZ:
Hanefîler'e
göre, cuma namazı kılınacak yerleşim biriminin şehir veya
şehir hükmünde bir yer olması ya da böyle bir yerin civarında bulunması
gerekir. Bir yerleşim biriminin hangi durumda şehir hükmünde sayılacağı
hususunda farklı rivayetler bulunmaktadır. Hanefî mezhebinde fetvaya esas olan
(müftâ bih) görüşe göre bu kriter "en büyük camisi orada cuma namazı ile
yükümlü bulunanları alamayacak kadar nüfusa sahip olma" şeklinde
belirlenmiştir.
BİR YERLEŞİM
YERİNDE FARKLI CAMİLERDE CUMA KILINIR MI?
Ebû Hanîfe'den bu konuda nakledilen iki görüşten birine göre bir şehirde yalnız bir yerde cuma namazı kılınabilir; diğerine göre ise bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınabilir. İmam Muhammed bunlardan ikincisini benimsemiştir. Ebû Yûsuf'a göre ise, şehrin ortasından nehir geçip de şehri ikiye bölüyorsa veya şehir zayıf ve yaşlı kimselerin cuma kılınan camiye gelmelerini zorlaştıracak ölçüde büyük ise bir şehirde iki yerde cuma namazı kılınabilir; bu durumlar söz konusu değilse sadece bir yerde kılınır.
Ebû Hanîfe'den bu konuda nakledilen iki görüşten birine göre bir şehirde yalnız bir yerde cuma namazı kılınabilir; diğerine göre ise bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınabilir. İmam Muhammed bunlardan ikincisini benimsemiştir. Ebû Yûsuf'a göre ise, şehrin ortasından nehir geçip de şehri ikiye bölüyorsa veya şehir zayıf ve yaşlı kimselerin cuma kılınan camiye gelmelerini zorlaştıracak ölçüde büyük ise bir şehirde iki yerde cuma namazı kılınabilir; bu durumlar söz konusu değilse sadece bir yerde kılınır.
Hanefî
mezhebinde fetvaya esas olan ve kuvvetli bulunan görüş, bir
şehirde birden fazla cami bulunması halinde bütün camilerde cuma namazı
kılınmasına cevaz veren görüştür; ki bu zaten, Ebû Hanîfe'den nakledilen iki
görüşten biri ve aynı zamanda İmam Muhammed'in görüşüdür.
Şâfiîler'e
göre, bir şehirde birden fazla cami bulunsa bile, birden
fazla yerde kılmayı zorunlu kılan sebepler olmadıkça sadece bir camide cuma
namazı kılınır; böyle bir sebep yokken, birden fazla camide cuma namazı
kılınsa, sadece namaza ilk başlayanların cuma namazları sahih olur,
diğerlerininki sahih olmaz. Bu durumda diğerlerinin sonradan öğle namazı
kılmaları gerekir. Ancak, şehrin çok büyük olması sebebiyle, cuma namazı için
herkesin bir yere toplanması çok zor olursa veya güvenlik, sağlık vb. konularda
ciddi endişeler bulunması sebebiyle bir yerde toplanılmasında sakınca varsa,
ihtiyaç durumuna göre, bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınabilir.
Bu tür sebeplerden dolayı, bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınırsa,
buralarda cuma namazı kılanların ayrıca öğle namazı kılmaları gerekmez.
Mâlikîler'deki
tercih edilen görüşe göre de, Şâfiî
mezhebinde olduğu gibi, birden fazla yerde kılmayı zorunlu kılan sebepler
olmadıkça, bir şehirde sadece bir yerde cuma namazı kılınır. Böyle bir sebep
olmadığı halde bir beldede birden fazla camide cuma namazı kılınsa sadece o
beldedeki en eski camide (öteden beri o beldede cuma namazının kılınageldiği
camide) kılanların cuma namazları sahih olur.
Hanbelîler'e
göre de, zorlayıcı sebepler yoksa, bir şehirde sadece bir
yerde cuma namazı kılınır. Bir cami yeterli olduğu halde iki camide, iki cami
yeterli olduğu halde üçüncü camide cuma namazı kılınamaz. Hanbelîler'e göre
ihtiyaç bulunmadığı halde, birden fazla yerde cuma namazı kılınsa, bu durumda
sadece devlet başkanı veya temsilcisinin kıldırdığı cuma namazı sahih olur; bu
durumda, cuma namazını önce veya sonra kılmak önemli değildir.
NAMAZ
VAKİTLERİ
ÖĞLE ve
İKİNDİ NAMAZI
Şafii,
Maliki, Hanbeli mezhepleri ile, İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre bir
cismin İkindi Gölgesi, o cismin Zeval Gölgesi uzunluğuna cismin kendi
uzunluğunun eklenmesi ile bulunur.
İmamı
Azama göre : ikindi gölgesi, o cismin Zeval Gölgesi uzunluğuna
cismin kendi uzunluğunun iki katının eklenmesi ile bulunur.
BAYRAM
NAMAZINDAKİ ZEVAİT TEKBİR SAYISI
Hanefilere
göre ifittah tekbirinden sonra üç tekbir, ikinci rekatta üç
tekbir; dördüncüde secdeye gidilir.
Maliki ve
Hanbelilere göre birinci rekatte altı tekbir, ikinci rekatte beş
tekbir getirilir. Şafiilere göre ise birinci rekatte yedi tekbir, ikinci
rekatta beş tekbir getirilir. (Vehbe Zuhayli, İsl.Fık.Ans.C.2.s.459)
MÜEKKED VE
GAYRİ MÜEKKED SÜNNET HANGİLERİDİR?
a)
Müekked Sünnetler : Kuvvetli sünnet. Peygamber efendimizin devamlı
yaptıkları pek az terkettikleri sünnet.
Hanefiye
göre;Sabah, öğle, akşam ve cuma namazının sünnetleri ile
yatsının son sünneti müekked sünnettir. Hz. Peygamber bunları daima kılmış,
ender olarak terketmiştir. Mümkün oldukça bunlara riayet etmelidir.
Şâfiî
mezhebine göre müekked sünnetler, sabahın farzından önce iki,
öğlenin farzından önce ve sonra ikişer, akşamın farzından sonra iki ve yatsının
farzından sonra iki olmak üzere toplam 10 rek‘attır. Cuma namazının farzından
önce ve sonra kılınan ikişer rek‘at sünnet de müekked sünnettir.
b) Gayr-i
Müekked Sünnetler : Hz. Peygamber (s.a.s)'in bazen yapıp bazen de terkettiği
ameller.
Hanefiye
göre; namazının sünneti ile yatsı namazının ilk sünneti
gayr-i müekkeddir. Peygamberimiz bunları bazan kılmış bazan terketmiştir.
Bunları da kılmaya çalışmalı, kılmamayı alışkanlık haline getirmemelidir.
Şâfiî
mezhebine göre, öğlenin sünnetlerini dörder rek‘at kılmak, ikindinin
farzından önce dört rek‘at, akşamın farzından önce iki rek‘at namaz kılmak
gayr-i müekked sünnet sayılmıştır. Cuma namazının sünnetlerini dörder rek‘at
olarak kılmak da böyledir. Hanefîler'den farklı olarak Şâfiîler'de, yatsının
farzından önce dört rek‘at sünnet yoktur, buna mukabil yine Hanefîler'in
tersine olarak akşam namazından önce iki rek‘at sünnet vardır.
AKŞAM
NAMAZINDAN ÖNCE NAFİLE NAMAZ KILINIR MI?
Şafilere
göre: Akşam namazından önce iki rekat sünnet vardır.
Hanefilere
göre: Akşam namazından önce nafile namaz kılmak mekruhtur.
BAŞLANMIŞ
NAFİLE NAMAZIN TERKİ , KAZASI
Hanefîler'e
göre ; Başlanmış nâfile namaz herhangi bir nedenle bozulacak
olursa kazâ edilmesi vâcip,
Mâlikîler'e
göre farzdır.
Şâfiîler'e
göre ise bozulan nâfile namazın kazâ edilmesi gerekmez.
TAHİYATUL
MESCİD NE ZAMAN KILINIR?
Şâfiî
mezhebine göre mescide ne zaman girilirse girilsin bu namazın
kılınması müstehaptır.
Hanefîler'e
ve Mâlikîler'e göre ise kerâhet vakitlerinde mescide giren kimsenin bu
namazı kılması mekruhtur. Kişi bunun yerine tesbih ve tehlîlde bulunarak ve
salavat getirerek mescidi selâmlamış olur. Normal vakitlerde mescide girdiği
halde tahiyyetü'l-mescid kılamayan kimsenin, bunun yerine dört defa
"Sübhânellahi ve'l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber"
demesi menduptur.
Hanefî ve
Mâlikîler'e göre Cuma vakti hatip hutbedeyken mescide giren kimse
tahiyyetü'l-mescid kılamaz.
Şâfiîler'e
ve Hanbelîler’e göre ise uzatmamak ve iki rek‘atı geçmemek şartıyla bu
durumda tahiyyetü'l-mescid kılınır.
CENAZE
NAMAZI
CENAZE NAMAZI
KILINIŞI NASILDIR?
HANEFİ:
1.
Niyyet- iftidah Tekbiri
Subhaneke
2. Tekbir
2. Tekbir
Salli-
barik
3. Tekbir
Cenaze
duası- Bilmeyen Fatiha okur
4. Tekbir
ve selam
Bir çok
kimseler, Cenaze namazının dördüncü tekbirinde, ya hiç ellerini bırakmadan
selâm vermekte veya sağ tarafa selâm verince sağ elini, sol tarafa selâm
verince de sol elini yana bırakmaktadır.
Bu
hareketlerin her ikisi de yanlıştır. Doğrusu, dördüncü tekbiri aldıktan sonra
her iki eli yana bırakıp selâm vermektir. Çünkü kendisinde sünnet olan bir
zikrin bulunduğu kıyamlarda eller bağlanır. Sünnet olan bir zikrin kalmadığı kıyamlarda
ise, eller bağlanmaz, yana salınır. (Dürer, 1/ 53
ŞAFİİ:
Cenaze
Namazının Rükünleri:
1. Niyet.
"Allah
rızâsı için farz-ı kifâye olarak şu ölünün (ölüler birden fazlaysa 'şu
ölülerin') cenaze namazını kılmaya niyet ettim" diyerek niyet edilir.
Hanefî
mezhebine göre her ölü için ayrı ayrı cenaze namazı kılınması gerekir.
Ölünün
erkek veya kadın olduğunun belirtilmesi şart değildir.
Hanefî
mezhebine göre er kişi veya kadın kişi olarak cinsiyet belirtilir.
2. Dört tekbir. Bunlara
iftitah tekbiri de dahildir.
Niyetin
hemen ardından eller kaldırılarak Allahüekber deyip iftitah tekbiri alınır ve
eller göbekle göğüs arasında biraz sola kaydırılmış vaziyette sağ el sol elin
üzerine konarak bağlanır.
Cenaze
namazı kılan kişinin her tekbir alışta Hanefîler'in aksine ellerini kaldırması
sünnettir.Hanefiler iftidah tekbiri haricinde ellerini kaldırmazlar. Tekbirlerden
sonra eller yine göğsün altında bağlanır, iftitah duası okunmaksızın eûzü
besmele çekilerek Fatiha okunur.
3. Kıyam. Ayakta
durmaya muktedir olan kişinin bu namazı başından sonuna kadar ayakta kılması
farzdır.
4.
İftitah tekbirinden sonra Fatiha okumak. Bunun
herhangi bir tekbirden sonra okunması caiz ise de iftitah tekbirinden sonra
okunması daha faziletlidir.
Hanefî
mezhebine göre cenaze namazında iftitah tekbiri alındıktan sonra Fatiha yerine
Sübhâneke duası okunur.
5. İkinci
tekbirden sonra Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) salâtü selâm getirmek.
Fâtiha'dan
sonra ikinci defa Allahüekber diyerek tekbir alınır ve ardından salli ve barik
duaları okunur .
Hanefî
mezhebine göre cenaze namazının ikinci tekbirinden sonra Peygamber Efendimiz'e
(s.a.v) salâtü selâm getirmek sünnettir, rükün değildir.
6. Üçüncü
tekbirden sonra ölü için dua etmek.
Duada
belli kelime ve kalıplara bağlı kalma zorunluluğu yoktur.
7.
Dördüncü tekbirden sonra selâm vermek.
Şu ayet
okunduktan sonra selam verilir:
"Arşı
taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) rablerini hamd ederek
tesbih ederler, O'na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağışlanma
dilerler: Ey rabbimizl Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde
tövbe eden ve senin yoluna uyanlarıbağışla ve onları cehennem azabından
koru."( Mü'min 40/7.)
ABDESTSİZ
CENAZE NAMAZI KILINIR MI?
Hanefi
mezhebine göre Abdestsiz bulunulur da cenaze namazının
kaçırılma endişesi varsa teyemmüm ederek cenaze namazı kılınabilir
Şafii,Hanbeli,Maliki,mezhebe
göre ise, cenaze namazı teyemmümle kılınmaz.
Caferî
Mezhebi de ölüye namazda, hadesten ve necasetten taharet
şartları ile diğer namaz şartlarını aramaz.
CENAZE
NAMAZINA YETİŞEMEYEN
Şafii:
İmama
tâbi olarak cenaze namazını kılmak isteyen kişi, cemaate geldiğinde imamın
birinci veya ikinci tekbiri alıp da bunlardan sonra okunması gereken sûre veya
salâtla meşgul olduğunu görürse, imamın üçüncü tekbiri almasını beklemeden
hemen namaza başlar. Ancak yalnız başına kılıyormuş-çasına namaza devam ederek
birinci tekbiri alır. Sonra da Fâtiha'yı, imamın müteakip tekbiri almasına dek
okuyabildiği kadar okuyup tekbir aldıktan sonra Peygamber Efendimiz'e salâtü
selâmda bulunur ve namaza bu şekilde devam eder.İmamın selâm vermesinden
sonra, eksik kalmış olan kısmı tamamlar.
Hanefi:
İmam
cenaze namazına durduktan sonra biri gelip kendisine tâbi olmak isterse, hemen
tekbir almayıp imamı bekler. Müteakip tekbirleri imamla birlikte alır. İmamı
beklemeyip tekbir alırsa namazı fâsid olmaz ama bu tekbiri de geçerli olmaz.
İmamın selâmından sonra cenaze hemen kaldırılmazsa, yetişemediği tekbirleri
alır. Ancak cenaze hemen kaldırılırsa, yetişemediği tekbirleri almayıp selâm
verir.İmamın dördüncü tekbiri almasından sonra ve fakat selâm vermesinden önce
cenaze namazına gelen kişi, sahih olan görüşe göre namaza başlamalı,
belirtilen tafsilat doğrultusunda imamın selâm vermesinden sonra namazını
tamamlamalıdır.
CENAZE
GÖTÜRÜLÜRKEN ÖNDEN Mİ ARKADAN MI GİDİLMELİDİR?
Hanefîler'e
göre cenazeyi ta'kîb etmekte efdal olan,Cenazenin
arkasından gitmektir.
Şâfiîler'e
göre efdal olan cenazenin ön tarafında gitmektir.
Cenazeyi
teşyî etmek, yani mezara götürülürken peşinden gitmek sünnettir. Bir mazeret
yoksa bu görevi yürüyerek yapmak menduptur. Cenazeyi teşyî eden kişi, onun af
ve mağfireti için bir şefaatçi konumunda olduğundan, arkasında değil, ön
tarafından orta süratte yürümeye gayret etmelidir. (Şirbînî,
Mugni'l-Muhtâc,2/19.)
Mâlikîler
arasında; a. Önde gitmek; b. Arkada gitmek; c. Yayalar önde,
binekliler arkada gitmek suretiyle üç görüş vardır.
Cenazeye iştirak
eden kadınların cenazeyi arkadan ta'kîb etmelerinde imamların İttifakı
vardır (Kastallânî).
AYAKKABIYLA
CENAZE NAMAZI KILINIR MI?
HANEFİ:
Peygamberimiz
ayakkabıları ile namaz kılmıştır. Çünkü o dönemde Mescid-i Nebi’nin tabanı şu
an olduğu gibi halılarla kaplı değildi; zemin taş ve topraktandı. Bu yüzden
toprak bir zeminde namaz kılarken ayakkabıların çıkarılması şart değildir. Temiz
olup olmadıkları kontrol edilir, namaza engel herhangi bir pislik varsa bunlar
giderilir ve ayakkabılarla namaz kılınabilir.
ŞAFİİ:
“Ayakkabıyla
cenaze namazını kılmak caiz değildir. Meğer ki yeni alınmış ve henüz müteneccis
olmamışsa (pislenmemişse) cenaze namazını iade etmek sünnet değildir. Fakat
tekrar edilmesi, yani ayrı ayrı ferd ve cemaatlar tarafından kılınması
sünnettir.”(Halil Günenç, Büyük Şafii İlmihali, Hilal Yayınları, İlaveli 2.
Baskı, s: 177)
CENAZE
NAMAZINDA FATİHANIN HÜKMÜ
Hanefîler,
cenaze namazının dua niteliğini baskın gördüklerinden
Fâtiha sûresinin Kur'an tilâveti niyetiyle okunmasını tahrîmen mekruh sayar,
fakat dua niyetiyle okunmasında sakınca görmezler.
Şâfiîler'e
göre, diğer namazlarda olduğu gibi, cenaze namazında
Fâtiha'nın okunması bir rükündür. İlk tekbirden sonra okunması daha
faziletlidir.
Delil:Talha:
"Ben İbn Abbâs'ın arkasında cenaze üzerine namaz kıldım; bu namazda îbn
Abbâs Fâtihatu'I-Kitâb'ı okudu da: Cenaze namazında Fâtihatu'I-Kitâb okumak bir
sünnet olduğunu bilsinler dedi" demiştir.Buhari,cenazeler:65
Hanbelîler'e
göre de Fâtiha bir rükün olup ilk tekbirden sonra okunması
vâciptir.
Mâlikîler'e
göre ise Fâtiha'nın okunmaması daha iyi olup okunması tenzîhen
mekruhtur.
GIYABİ CENAZE
NAMAZI KILINIR MI?
Hanefî ve
Mâlikî fakihleri, kıble yönünde sapma meydana geleceği gerekçesiyle,
gaip yani orada bulunmayan bir cenaze üzerine namaz kılmayı câiz görmezler.
Şâfiîler'e
göre gaip üzerine cenaze namazı kılınabilir. Çünkü
Peygamberimiz Necâşî'nin namazını bu şekilde kılmıştır.
Hanbelîler'e
göre de aradan bir ay geçmedikçe gaip üzerine cenaze
namazı kılınabilir.
ÖLÜYE KURAN
OKUMA VE TELKİN
Cenaze
defni üzerinden bir süre geçtikten sonra, orada Kur'an okumak bazı toplumlarda
hoş karşılanmıştır. Genellikle Mülk, Vâkıa, İhlâs, Felak ve Nâs sûreleri, sonra
Fâtiha ile Bakara sûresinin ilk beş âyeti okunur. Sevabı da cenazenin ve diğer
müminlerin ruhlarına bağışlanır. Ölünün bağışlanması için dua edilir ve yavaş
yavaş cemaat dağılır.
Peygamberimiz
bir cenaze gömüldükten sonra bunları yapmamakla beraber hemen dönmez, bir
müddet mezarı başında bekler ve cemaate şöyle derdi: Kardeşiniz için yüce
Allah'tan mağfiret isteyiniz ve kendisine sükûnet vermesini dileyiniz. O şimdi
sorguya çekilmektedir (Ebû Dâvud, “Cenâiz”, 67-69).
Telkin.
Cenaze kabre konduktan ve başında Kur'an okuma da tamamlandıktan sonra,
kalabalığın orayı terkedip geride kalan bir kimsenin kabrin başında yüksek
sesle ve ölüye hitaben iman esaslarını hatırlatması işleminin adıdır.
Peygamberimiz’in "Ölülerinize ‘lâ ilâhe illallah’ telkin ediniz"
(Müslim, “Cenâiz”, 1) sözündeki "ölüleriniz" kelimesi, âlimlerin
çoğunluğu tarafından, "ölmek üzere olanlarınız" şeklinde anlaşılmış
ve bunlar telkinin sadece ölüm döşeğindeki hasta için olduğunu, definden
sonraki telkinin meşrû olmadığını söylemişlerdir.
Bazı
Hanefî âlimleri ise bu konuda açık bir hüküm bulunmadığını, yani ölü
defnedildikten sonra telkin vermenin tavsiye edilmediği gibi yasaklanmadığını
ileri sürmüşlerdir.
Mâlikîler'e
göre de telkin, ölüm döşeğinde iken verilir; gömüldükten
sonra telkin vermek ise mekruhtur.
Hanefî
mezhebinde mükelleflik yaşına girdikten sonra ölen kimsenin mezarı başında
telkin verilmesi meşrû görülmüştür. "Telkin yapılmaz", "Ne yapın
denir, ne de yapmayın" diyen Hanefî fıkıhçılar da vardır.
Şâfiî mezhebine ve bir
kısım Hanbelî fıkıhçılara göre de, telkin yapılması müstehaptır.
EŞLER
CENAZELERİNİ YIKAYABİLİR Mİ?
Hanefi
Mezhebine Göre: Bir kadın vefat eden kocasını yıkayabilir. Çünkü kadın
iddet bekleyecektir. Bu iddet çıkmadıkça evlilik devam ediyor sayılır.
Fakat koca, ölmüş karısını yıkayamaz. Çünkü erkeğin iddet beklemesi gerekmez, karısı ölünce aralarındaki evlilik bağı kalkmış olur. Ancak yıkayacak kimse bulunmadığı takdirde, koca karısına teyemmüm verir.
Fakat koca, ölmüş karısını yıkayamaz. Çünkü erkeğin iddet beklemesi gerekmez, karısı ölünce aralarındaki evlilik bağı kalkmış olur. Ancak yıkayacak kimse bulunmadığı takdirde, koca karısına teyemmüm verir.
Diğer üç
imama göre: Koca karısını yıkayabilir.
ŞEHİDE CENAZE
NAMAZI KILINIR MI?
Şafiî,
Mâlik ve Ahmed bunun haram olduğuna kail olmuşlardır. Şehid yıkanmaz
ve namazı da kılınmaz.Şâfiîlerin bâzısı vâcib değil, lâkin caiz olur
demişlerdir.
Hanefîler'e
göre şehîd yıkınmaksızın namazı kılınır.
Not:
Peygamberin Uhud şehitlerini yıkamadan ve namazlarını kılmadan gömmesi,
vefatına yakın ise gidip cenaze namazı kılması görüş ayrılıklarının temel
nedenidir.
SEFERİLİK
SEYAHATTE
NAMAZ KISALTILABİLİR Mİ?
İLGİLİ
AYETLER:
Yeryüzünde
sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz,
namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık
düşmanınızdır. NİSA 101
(Ey
Muhammed!) Cephede sen de onların (mü’minlerin) arasında bulunup da onlara
namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun.
Silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında (bir rekât
kıldıklarında) arkanıza (düşman karşısına) geçsinler. Sonra o namaz kılmamış
olan diğer kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar,
silâhlarını yanlarına alsınlar. İnkâr edenler arzu ederler ki, silâhlarınızdan
ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Yağmurdan
zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda size bir
beis yoktur. Bununla birlikte ihtiyatlı olun (tedbirinizi alın). Şüphesiz
Allah, inkârcılara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. NİSA 102
Namazı
kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı
anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü’minlere
belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır. NİSA 103
Ve
(düşmanınız olan) kavmi aramakta gevşeklik göstermeyin. Ayrıca eğer siz acı
çekiyorsanız mutlaka onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Ve siz
onların ümit etmedikleri şeyleri Allah'tan ümit ediyorsunuz. Ve Allah, en iyi
bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. NİSA 104
SEFERDE
NAMAZLARI İKİ REKAT MI KILMALIYIZ?
HANEFİ
|
ŞAFİİ
|
MALİKİ
|
HANBELİ
|
CAFERİ
|
EVET VACİPTİR
|
İSTEĞE BAĞLI
|
EVET SÜNNETTİR
|
İSTEĞE BAĞLI
|
İmam Ebu
Hanife (ra): namazı kısaltarak iki rekat kılmak vaciptir.
Misafirin namazını iki rekat olarak kılması namazını tam kılması demektir. Zira
misafire yolculuk sırasında iki rekat kılması farzdır.
DELİL:
1.) Hz.
Ömer'den rivayet edilmiştir: «Hz. Ömer, «Seferde namazın iki rekat kılınması
Peygamberimizin İfadesiyle «tam kılınmış namazdır, kısaltılmış namaz
değildir.» dedi.» Yolcunun tam namazı iki rekat olduğuna göre, seferde namazı
iki rekat kılmak farzdır.
2.)
Resulullah {sav}, bütün yolculuklarında namazı kısaltarak iki rekat kılarlardı.
Bu husus İbnl Abbas (ra)'tan şöyle rivayet edilmiştir: «Resulullah (sav),
sefer sırasında, evine dönünceye kadar namazlarını iki rekat olarak kılardı.»
Resutullah (sav)'ın namazlarını iki rekat kılması seferde namazın iki rekat
kılınmasına delalet eder.
3.) İmran
bin Husayn (ro)'dan rivayet edilmiştir: «Resulullah (sav) İle haccettim, iki
rekat kıldı. Hatta Mekke'de kaldığı onsekiz gün boyunca namazlarını yine iki
rekat kıldı. Mekkelilere de hitap ederek, «Siz namazlarınızı bize bakmayarak
dön rekat kılın. Çünkü biz seferiyiz, İki rekat kılıyoruz.» buyurdu.»
4.) ibni
Ömer (ra), «Resulullah (sav) ile seferde bulundum. O, namazlarını iki rekat
olarak kılardı. Resulullah'tan sonra sırasıyla Hz. Ebu Bekr, Ömer (ra) ve Osman
(ra) ile de seferde bulundum. Onlar da farz namazlarını iki rekat olarak
kılarlardı. Zira Allah (cc), «Andolsun ki Resulullahda sizin İçin, Altahı ve
ahiret gününü umanlar ve Allahı çok zikredenler için güzel bir numune vardır.»
(Ahzab: 21) buyurmuştur.» demiştir.
5.)
Buharı ve Müslim'in Hz. Ayşe'den rivayet ettikleri: «Namaz başlangıçta İki
rekat olarak farz kılınmıştı. Sonra mukimler için arttırılarak dört rekat
yapıldı. Seferdeki namaz ise ilk haliyle iki rekat olarak kaldı.»[CASSAS C.2 ]
6.)Ya'lâ
b. Ümeyye'den; demiştir ki:
Ömer b.
Hattâb'a, "Aziz ve celil olan Allah sadece "Eğer kâfirlerin size
fenalık yapacağından korkarsanız" dediği ve (bugün) bu (korku) da
kalmadığı halde insanların (yolculukta) namazı kısaltmalarını nasıl buluyorsun?"
dedim. Ömer (r.a.) dedi ki:
Senin hayret ettiğin şeye ben de hayret ettim de bunu Resûlullah (s.a.)'den sordum.
“Bu, azız ve celil olan Allah'ın size verdiği bir sadakadır. O'nun sadakasını alınız" buyurdu. (Müslim, musâfirîn 4; Tİrmizî, tefsîru sûre (4); Nesâî, taksini's-salât 1; İbn Mâce, ikâme 73; Dârimî, salât 179; Ahmed b. Hanbel, I, 25, 36.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/374.)
Senin hayret ettiğin şeye ben de hayret ettim de bunu Resûlullah (s.a.)'den sordum.
“Bu, azız ve celil olan Allah'ın size verdiği bir sadakadır. O'nun sadakasını alınız" buyurdu. (Müslim, musâfirîn 4; Tİrmizî, tefsîru sûre (4); Nesâî, taksini's-salât 1; İbn Mâce, ikâme 73; Dârimî, salât 179; Ahmed b. Hanbel, I, 25, 36.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/374.)
İmam
Hanbel (ra)'e göre seferde namazı kısaltmak ruhsattır. Kişi dilerse
namazını kısaltarak . iki rekat kıtar, dilerse tam olarak kılar.
DELİL:
1.)
«Sefere çıktığınız zaman... namazı kısaltmanızda bir vebal yoktur.» âyetinin
zahiri, namazı kısaltmanın vacfb olmadığını bildirmektedir. Çünkü âyetteki,
«üzerinize bir vebal yoktur» İfadesi, seferde namazı kısaltmanın vacib değil,
mubah olduğuna delalet eder. Şayet seferde namazı kısaltmak vacib olsaydı,
âyette «üzerinize bir vebal yoktu» ifadesi yerine «seferde namazı kısaltmanız
vacibtir» veya doğrudan doğruya, «seferde namazı kısaltın» İfadesinin
kullanılması icabederdi.
2.) Hz.
Ayşe'den rivayet edilen. «Resulullah (sav) İle beraber umre İçin Mekke'ye
gittim. Oraya varınca Resulullah (sav)'a, «Yolda namazımı bazan kısaltarak,
bazan da tam olarak kıldım. Orucumu da bazan tutuyor, bazan tutmuyordum.»
dedim. Bana hiçbir kusur bulmayarak, «Güzel yapmışsın ya Ayşe» buyurdu.»
[Razi. C. 11. S. 18. 448] hadisidir. Eğer namazı kısaltmak vacib olsaydı Hz.
Ayşe'nin yolda kıldığı namazlar için Resulullah (sav) «Güzel yapmışsın» demez,
dört rekat olarak kıldığı namazların hatalı olduğunu söyleyerek «iki rekat
namaz kılman lazımdı» derdi. Bundan da anlaşılıyor ki, seferde namazı kısaltmak
vacib değil, ruhsattır.
3.) Hz.
Osman, hilafeti sırasında sahabilerle uzun bir yola gittiğinde namazını bazan
tam, bazan da kısaltarak kılmıştır. Sahabilerden hic kimse de Hz. Osman'ın bu
şekilde, namaz kılmasına itiraz etmemiştir. Hz. Osman'ın bu uygulaması ve
sahabılerln itiraz etmemesi de yolculukta namazı kısaltmanın vacib değil ruhsat
olduğuna delalet etmektedir.
4.) Yolculukta
orucu bozmak da ruhsattır. Kişi dilerse tutar, dilerse tutmaz. Bu, namazın
kısaltılmasının da ruhsat olduğunu delalet etmektedir.
İmam
Malik (ra)'e göre bir kimse sefer sırasında namazını tam olarak
kılmışsa, iki rekat olarak tekrar iade etmesi lazımdır. Çünkü seferde namazı
kısaltmak vacib değil sünnettir.
SEFERDE
SÜNNETLER KILINIR MI?
Ulemâ beş
vaktin sünnetlerinden başka nafile namazların seferde kılınabileceğinde ittifak
etmişlerdir. İhtilâf beş vaktin sünnetindedir. Hz. Abdullah b. Ömer ile diğer
bazı ulemâya göre seferde vakit sünnetlerini kılmak mekruhtur.
Delil:
Hafs b.
Âsim b. Ömer b. el-Hattab dedi ki: "Ben Mekke yolunda İbn Ömer'le beraber
bulundum. Bize iki rekat namaz kıldırdı, sonra dönüp bir baktı ki halk uzakta
dikiliyorlar:
Bunlar ne
yapıyorlar? dedi. Ben:
Nafile
namaz kılıyorlar, dedim. O da:
Ben
nafile kılacak olsam namazımı (dörde) tamamlardım. Ey kardeşimin oğlu!
Gerçekten ben Resûlullah (s.a.) ile birlikte seferde bulundum. Allah ruhunu
kabzedinceye kadar iki rekattan fazla kılmadı. Ebû Bekir'le birlikte bulundum,
o da Allah ruhunu kabzedinceye kadar iki rekatten fazla kılmadı. Ömer'le de
beraber bulundum, o da Allah ruhunu kabz edinceye kadar iki rekattan fazla
kılmadı. Sonra Osman'la beraber bulundum o da Allah Teâlâ ruhunu kabz edinceye
kadar iki rekattan fazla kılmadı. Allahu Teâlâ da; "gerçekten Resûlullah
da sizin için güzel bir örnek vardır" buyurmuştur, dedi.[ Buhârî,
taksîrü's-salât 11; Müslim, musâfirîn 8; Nesâî, taksiru's-salât 4; tbn Mâce,
ikâme 73. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/413-414.]
Ebû
Hanife, îmam Ahmed, Şafiî sünnetlerin
kılınacağı kanaatindedir.
Nevevî diyor ki "İhtimal ki, Peygamber (s.a.) sünnetleri konakladığı yerde kılar da İbn Ömer bunu görmezdi. Zira nafileyi evde kılmak efdaldir. Yahut sünnetlerin bazan terk edilebileceğine dikkat çekmek için onları ba-zan terk etmiştir."
Nevevî diyor ki "İhtimal ki, Peygamber (s.a.) sünnetleri konakladığı yerde kılar da İbn Ömer bunu görmezdi. Zira nafileyi evde kılmak efdaldir. Yahut sünnetlerin bazan terk edilebileceğine dikkat çekmek için onları ba-zan terk etmiştir."
Delil:
el-Berâ
b. Âzib el-Ensâri'den; demiştir ki:
Ben
Resûlullah (s.a.) ile birlikte on sekiz defa yolculuk yaptım. Güneş (batıya)
kaydıktan sonra, öğleden evvel iki rekat namaz kılmayı terk ettiğini
görmedim.[ Tirmizî, salât 353. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil
Yayınları: 4/410.]
HANGİ SEFERDE
NAMAZ KISALTILIR?
Ramazan
orucunun yenilmesini mubah kılan sefer, ibadet ve taat seferi olmalıdır. İbadet
olan seferler ise cihad, hac, umre ve ilim talebi için yapılan seferlerdir.
Veya ticaret ve meşru bir seyehat gibi mübah olan bir sefer olmalıdır. Yoksa
yol kesmeye, kumar oynamaya ve benzeri gayri meşru işleri yapmaya gidenlerin
seferleri masiyet seferi olduğu için namazın kısaltılmasına, orucun bozulmasına
sebeb olamaz. Bu görüş Şafii ve Hanbelilerin görüşüdür.
İmam
Malik (ra)'e göre, mubah olan her seferde namazı kısaltmak ve orucu yemek
caizdir. Rivayete göre, bir sahabi Resulullah (sav)'a, «Ya Resulullah (sav),
ben ticaret İçin zaman zaman Bahreyn'e gidiyorum.» deyince, «Farz namazlarını
iki rekat olarak kıl.» buyurmuşlardır.
İmam
Sevri (ra) ve Ebu Hanife (ra)'ye göre ise namazın kısaltılmasının şartı seferi
olmaktır. Yapılan sefer ister mubah bir sefer olsun ister olmasın namazı
kısaltmak caizdir. Hatta bir adam yol kesmek, soygun yapmak, adam öldürmek
niyetiyle sefere çıksa bile yine seferidir, namazını kısaltarak kılar.
SEFERİN
MESAFESİ NE KADARDIR?
İhtilafın
kaynağı hadis:
Yahya b.
Yezîd el-Hunâî demiştir ki:
Enes b.
Mâlik'e namazı kısaltarak kılmayı sordum. (O da);
Resûlullah
(s.a.) üç millik yahut -Hadisin ravisi Şu'be şübhe etmiştir- üç fersahlık yola
çıktığı zaman iki rekat kılardı, diye cevap verdi.(Müslim, musâfirin 12)
İhtilaf
sebepleri:
Tartışmalar
bir kişinin bir saate alacağı yol (bir fersah) dolayısıyla bir günde ne
kadar yol gidebileceği ve uzun yolculuğun kaç gün olduğu üzerinedir?
Bir
fersah bazı kaynaklarda 8 , bazı kaynaklarda 6 , bazı kaynaklarda 5.8 km
alınmıştır.Dolayısıyla hesaplarda farklı çıkmaktadır.
Seferi
olacak mesafeyi de 15, 16,18 ve 21 fersah olarak tespit etmişlerdir.
Şafii,
Hanbelî ve Malikilere göre, namazın kısaltıla bilmesi için çıkılacak
seferin en az iki günlük olması lazımdır. Bu iki günlük yol ' şer'î ölçülere
göre 16 fersah eder ki 80 km olur..
Delilleri:
Atâ b.
Ebî Rebâh'dan "İbn Ömer ve İbn Abbâs dört berîdlik yolculukta iftar
ederler ve namazları ikişer rekat kılarlardı. [Dört berid , 16
fersahtır]."(Buhari)
Ey Mekkeliler, yolculuğunuz 4 bürd´den [1 bürd. 4 fersahtır. 4x4 = 16 fersah eder. ] az olursa, namazlarınızı tam kılınız. Eğer Mekkeden. Asfan´a kadar giderseniz namazınızı seferi olarak kılınız» [Şafii. İbn-i Abbas tan rivayet etmiştir. Fahreddin er-Razi - age - C. S, S, II] hadisidir.
Ey Mekkeliler, yolculuğunuz 4 bürd´den [1 bürd. 4 fersahtır. 4x4 = 16 fersah eder. ] az olursa, namazlarınızı tam kılınız. Eğer Mekkeden. Asfan´a kadar giderseniz namazınızı seferi olarak kılınız» [Şafii. İbn-i Abbas tan rivayet etmiştir. Fahreddin er-Razi - age - C. S, S, II] hadisidir.
İmam
Şafii (ra)´nin, Atâ´dan: «Atâ, İbn-i Abbas (ra)´a, «Arafat´a giden kimsenin
namazı kısaltılır mı » diye sordu. O´da «hayır» deyince, İkinci kez, «Merrü
ez-Zehran´a giden seferi olur mu » İbn-i Abbas (ra) «Hayır, Cidde, Asfan ve
Taife giden adam, namazını kısaltabilir» dedi.» [İmam Şafii. Atadan rivayet
etmiştir. Fahreddin er-Razi - age - C. 8, 9. N] rivayetidir.
Not: Maliki,
Şafii ve Hanbeli mezheplerinde 80 kilometreden fazla giden seferi olur.
(Mezahib-i Erbea)
Not genel
kabul: 16 * 5 = 80 km
Not:İki günlük
yol=16 fersah=48 mil=92 km diyenlerde vardır.
Hanefilere
göre (İmam Sevri de aynı görüştedir) namazın
kısaltılabllmesi için yolculuğun üç günlük olması gerekmektedir. Buna göre
yolun uzunluğu 18 fersah olmaktadır. [(hanefiler bir günde 6 fersah
gidileceğini esas alır)Bir fersah, üç mil ve her mil de 20 dakika sürecek olsa,
on sekiz fersah "18" saat etmiş olur. ]
Not: Fetvai
hindiyyede mesafe 5.8 * 18 = 104 km dir.(üç günlük yol=18 fersah= 54 mil
= 104km)
Not: Genel
kabul: 5 ( 6 saatlik yol yürüyüşünden bir saatlik dinlenme çıkınca) * 18 =90
km dir.
Not: Bir başka
hesaplamada bir günlük yürüyüş 6 saat kabul edilmektedir. Yaya yürüyüşü ile
ortalama saatte 5 km. yol alındığı göz önüne alınırsa, günde 5x6 = 30 km, üç
günde 30x3 = 90 km.
Delilleri:
"Mestler
üzerine meshin müddeti yolcular için üç gün, mukîmler için de bir gün bir
gecedir"(Müslim, "Tahâret", 85; Ebû Dâvûd, "Tahâret",
60 )Hanefî ulemâsına göre, bu hadis sefer müddetinin en az üç günlük olduğuna
delâlet eder.
Resulullah
(sav) efendimiz: «Bir kadın yanında mahremi olmadan 3 günden fazla yolculuk
yapamaz» buyurdu» [Buhari, Kasrı Salat babında. Abdullah b. Ömer´den
rivayet etmiştir.] hadisidir. Bu hadisten anlaşılan, seferiliğin üç gün
oluşudur. Üç günden az olan yolculuk, sefer hükmüne girmez. Onun İçin oruç
yemeyi mubah kılan seferin, 3 gün olması lazımdır.
Hz. Ömer,
İbni Ömer (ra) ve İbnl Abbas (ra)'a göre namazın
kısaltılması için sefer en az bir gün olmalıdır.
İbni
Mesud (ra)'a göre ise namazın kısaltılabilmesi için seferin en az üç
gün olması lazımdır. İbni Mesud (ra), seferi tarif ederken, «Bir yolculuk ki,
onda meşakkat ve zorluk vardır, o seferdir.» demiştir.» [İBNUL ARABİ]
ÖZET:
Hanefîler'in
çoğunluğunun kabulüne göre yolculuk, orta bir yürüyüşle üç günlük bir mesafeden
ibarettir. Buna "üç konak" veya "üç merhale" de denir. Bir
kişinin günde ancak altı saat yolculuk yapabileceği kabul edilince üç
günlük yolculuk on sekiz saatlik bir zamana tekabül etmiş olmakta ve
buna göre karada böyle bir yürüyüş ile, denizde ise mutedil bir havada yelkenli
bir gemi ile on sekiz saat sürecek bir mesafe "sefer süresi"
sayılmıştır.
Daha
sonra bu üç günlük yol veya on sekiz saatlik yolculuk asrımızda değişik ince
hesaplarla kilometreye çevrilmiştir. Bu çevirmenin de asıl sebebi, çağımızda
hızlı ulaşım araçlarının ortaya çıkması sonucu, üç günlük süre ölçütünü
uygulamanın neredeyse imkânsız hale gelmiş olmasıdır. Bu hesaplara göre,
kişinin yolcu sayılacağı ve yolculuk ruhsatlarından istifade edeceği mesafe,
küçük bazı farklılıklarla 80-90 km. arasında tesbit edilmiştir.
Not: 1
fersah : 3 mil : 5762 m
1 mil: 1921 m
1 berid :4 fersah
KAÇ GÜN
KALINACAKSA SEFERİ İMKANLARINDAN YARARLANILIR?
HANEFİ: 15
günden az (Bir görüşe göre tebük seferine bakarak belirlemişler)
Delil:
İbn
Abbas(r.a.)'dan; demiştir ki:
Resûlullah
(s.a.) Fetih yılında Mekke'de namazlarını kısaltarak onbeş gün kaldı.[Beyhakî,
es-Sünenu'1-kiibrfi, III, 151;İbn Mâce, ikâme
76.; Nesâî, taksirü's-salat, 4; Zeylai, Nasbü'r-râye II, 184' ]
Not: Bugün
yarın derken 15 günden fazla kalınırsa seferilik devam eder.
ŞAFİİ: 4 günden
az - Giriş çıkış günleri hariç -(Bir görüşe göre veda haccı süresine bakarak
belirlemişler)
Delil:
"Kim bir beldede dört gece kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar.”[Muvatta',
Kasrü's-salât 18]
MALİKİ. 4 günden
az(Giriş çıkış günleri dahil) , ayrıca 20 vakit farz namazdan az bir süre (Bir
görüşe göre Mekkenin fethinde geçen süreyi dikkate almıştır.Bu süre hakkında
15,17,19 gün gibi değişik rivayetler vardır.)
Delil: İmam
Malik der ki: "Bu mevzuda işittiğim hadisler içerisinde gönlüme en yatkın
olanı bu hadistir("Kim bir beldede dört gece kalmaya niyet ederse
namazlarını tam kılar.”) ." Ayrıca Müslim'in rivayet ettiği "Muhacirin
hac ibâdetlerini eda ettikten sonra Mekke'de kalacağı müddet üç gündür"(Müslim,
hac 444) hadisini de delil getirirler ve "dört gün kalırsa, müsafirlikten
çıkar" derler. Maliki uleması da aynı görüşte olmakla beraber onlar giriş
ve çıkış günlerini de dört günün içinde sayarlar.
HANBELİ: 21 vakit
farz namazdan az bir süre.Bir kimse 22 vakit namaz kılacak kadar bir beldede
ikâmete azmetti mi, müsafirlikten çıkar, daha az süre için oturmaya niyet eden
kimse yolcu sayılır.
Delil : îbn
Abbâs ve Câbir'den rivayet edilen şu hadis-i şeriftir:
"Peygamber (s.a.) Mekke'ye (Zilhicce'nin) dördüncü günü geldi. Dört, beş, altı ve yedinci günleri orada kaldı. Sekizinci gün sabah namazını Ebtah vadisinde kıldı. Tam olarak kıldığı bu namaz vakitlerinin tümü yirmi bir vakitti."[ Şevkânî, Neylu'l-evtâr, III, 5, 236. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/428-431.]
"Peygamber (s.a.) Mekke'ye (Zilhicce'nin) dördüncü günü geldi. Dört, beş, altı ve yedinci günleri orada kaldı. Sekizinci gün sabah namazını Ebtah vadisinde kıldı. Tam olarak kıldığı bu namaz vakitlerinin tümü yirmi bir vakitti."[ Şevkânî, Neylu'l-evtâr, III, 5, 236. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/428-431.]
EZAN
KAMET
KAMET KAÇ
TEKRAR
HANEFİ
|
ŞAFİİ
|
MALİKİ
|
HANBELİ
|
CAFERİ
|
|
Allahu ekber
|
4
|
2
|
2
|
2
|
|
Eşhedu enlâ ilahe illallah
|
2
|
1
|
1
|
1
|
|
Eşhedu enne Muhammeden
rasûlullah
|
2
|
1
|
1
|
1
|
|
Hayye ale´s-salât
|
2
|
1
|
1
|
1
|
|
Hayye ale´l-felah
|
2
|
1
|
1
|
1
|
|
Kad kâmeti´s-salât
|
2
|
2
|
1
|
2
|
|
Allahu ekber
|
2
|
2
|
2
|
2
|
|
Lailahe illallah
|
1
|
1
|
1
|
1
|
|
17
|
11
|
10
|
11
|
Hanefilere göre kamet sözleri ezan gibi dört tekbirdir. Diğer sözleri ise ikişer ikişerdir. Fakat kamette felah kelimesinden sonra kad kame-tissalat cümlesi ilave olmuştur. Şu halde kametin kelimeleri on yedi tanedir.Zira Ebu Mahzure'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resulullah (sav) bana ezanı on dokuz kelime, kameti ise on yedi kelime olarak öğretmiştir.
Malikilere
göre kamet on kelimedir. Bir kere kad kametissalat denir.
Zira Enes (ra)'nın rivayeti şöyle olmuştur: Bilal ezanı ikişer, kameti ise
birer okumakla emrolundu.
Şafiiler
ile Hanbelilere göre kametin kelimeleri birer kere okunup on
bir kelimeden ibarettir. Ancak "kad kametissalat" lafzı müstesnadır.
Bu kelime iki sefer tekrarlanır. Zira Abdullah b. Ömer'den rivayet olunduğuna
göre Hz peygamber zamanında ezan ikişer sefer kamette birer seferdi. Ancak
müezzin "kad kametissalat, kad kametissalat" derdi.
Delil:
Enes (R)
şöyle demiştir: (Sahâbîler çoğalıp da namaz vaktini tanıyacakları bir şeyle
bildirmek istedikleri zaman) ateş yakmak, çan çalmak hatırlarına geldi.
Yahudiler ve Hrıstiyanlar'i da, yânî bunların onlara âid işler olduğunu da
düşündüler (ve vazgeçildi). Sonra Bilâİ'e ezan lâfızlarını ikişer ikişer;
ikaamet lâfızlarını birer birer söylemesi emrolundu.Buhari,Enbiya:52
KADINLAR
KAMET GETİRİR Mİ?
Hanefi:Kadınların
tek başlarına veya kendi aralarında cemaatle namaz kılarken kamet getirmeleri
Hanefîler’e göre mekruhtur.
Hanefilerin
delili, Beyhaki’de geçen (c: 1, s: 408) ve Peygamberimizden rivayet edildiği
belirtilen şu hadistir: “Kadınlara ezan da ikamet de gerekmez.”
Şafii
,Hanbeli : İmam Şafii ve Ahmed b. Hanbel’e göre kadınlar kamet
getirirlerse bunun bir sakıncası olmaz, getirmezlerse bu da caizdir.
Aişe
validemizin ezan okuyup, kamet getirdiği ve kadınlara imamlık yaptığı rivayet
edilmiştir. (İbn Kudâme, Muvaffakuddîn Ebî Muhammed Abdillâh b. Ahmed, İbn
Kudâme el-Makdîsî, Şemsuddin Ebi’l-Ferec Abdirrahman b. Ebî Ömer Muhammed b.
Ahmed: el-Muğnî ve’ş-Şerhu’l-Kebîr alâ Metni’l-Mukni’, Dâru’l-Fikr, Beyrut,
1984, c: 1, s: 467, 582. fasıl)