18 Haziran 2014 Çarşamba

İHTİLAFLI KONULAR namaz - abdest


İHTİLAFLI KONULAR namaz - abdest

ABDEST

Sünni Mezheplerce ittifak edilen abdestin farzları şunlardır:

1. Yüzün yıkanması

2. Ellerin dirseklerle birlikte yıkanması

3. Başın meshedilmesi

4. Topuklarla beraber ayakların yıkanması

Sünni mezheplerce abdestin ihtilaf edilen farzları:

1. Niyet: Hanefiler dışında diğer mezheplerde farzdır.

2. Tertip (sıra) ile yapma: Hanefiler ve Malikilere göre sünneti müekkededir. Şafii ve Hanbelilere göre ise abdestte farzdır, ancak gusülde farz değildir.

3. Müvalat veya Vila' (Ara vermeden yapmak): Hanefi ve Şafiilere göre sünnettir. Maliki ve Hanbelilere göre abdestte farzdır, ancak gusülde farz değildir.

4. Elle hafif ovma: Malikilere göre farz diğer mezheplere göre sünnettir.

ABDESTİ BOZAN DURUMLAR

1. İdrar ve dışkı yollarından idrar, dışkı, meni, mezi, kan gibi bir necâsetin, herhangi bir sıvının veya maddenin çıkması, yellenmek.

2. Vücudun herhangi bir yerinden kan, irin veya herhangi bir maddenin çıkması. Ağızdan çıkan akıcı haldeki kan, tükürükten fazla veya ona eşit ise abdesti bozar. Vücuttan çıkan kan akmadığı veya çıktığı yerin çevresine dağılmadığı sürece abdesti bozmaz. Yaradan çıkan irin ve sarı su da böyledir. Çıktığı yerin dışına kendiliğinden dağılmayan bu sıvıların silinmesi halinde de abdest bozulmaz. Şâfiî ve Mâlikîlere göre idrar ve dışkı yolları hariç vücuttan çıkan kan ve benzeri sıvı maddeler abdesti bozmaz.

3. Ağız dolusu kusmak. Kusulan şey ister yemek, ister safra veya kan olsun, abdest bozulur.

4. Bayılma, delirme, sarhoş olma, uyuma gibi şuurun kontrolüne engel olan durumlar. Uyku dışındaki şuur kaybına yol açan durumların süresi ve o esnada kişinin konumu ne olursa olsun abdest bozulur. Uyku halinde ise, kişinin farkında olmadan abdestinin bozulmuş olması ihtimalinin derecesi ölçü alınır. Bu sebeple yatarak derin uykuya dalma abdesti bozar, uyku ile uyanıklık arasındaki hal ise bozmaz. Oturduğu yerden uyuklamada oturuşun şekli kadar bu kimsenin durumu, abdestin bozulma ihtimalinin kuvvet derecesi de önemlidir. Bundan dolayı tereddütlü durumlarda abdest alınması tavsiye edilir.

5. Namazda yakındaki şahısların duyabileceği şekilde sesli olarak gülmek. Hanefîlere göre rükûlu ve secdeli namazda sesli gülme abdesti de bozar. Diğer mezhepler ise sadece namazın bozulacağı görüşündedir.

6. Cinsî münasebet veya fâhiş (aşırı) temas ve dokunma. Hanefîlere göre erkekle kadının tenlerinin birbirine değmesi ile abdest bozulmasa da çıplak olarak veya arada bedenlerin sıcaklığının hissedilmesini engelleyecek bir giysi bulunmaksızın erkek ve kadının aşırı derecede şehevî teması, oynaşma ve kucaklaşması abdesti bozar. Hanefî fakihlerinin çoğunluğu temasın aşırılığında erkeğin cinsel organının sertleşmesini ölçü alırken, İmam Muhammed mezi gibi bir yaşlık çıkmadıkça abdestin bozulmayacağı görüşündedir. Şâfiîlere göre erkek ve kadının tenlerinin birbirine değmesi, Mâlikî ve Hanbelîlere göre ise temastan cinsel haz duyulması halinde abdest bozulur.

7. Mazeret halinin sona ermesi. Su bulamadığı için teyemmüm eden kimse suyu bulunca, mest üzerine mesh yapan kimsenin -yolcu olanlara üç, yolcu olmayanlara bir gün olarak tanınan- mesh süresi dolunca, özürlü kimse için de namaz vakti çıkınca abdesti bozulmuş olur.

Hanefîlerin dışındaki üç mezhebe göre bir kimsenin kendi cinsel organına temas da abdesti bozar. Bir kimse abdest aldığını kesin olarak bilse de abdestinin bozulup bozulmadığında tereddüt etse, Mâlikîler'e göre abdesti bozulmuş olur, diğer üç mezhebe göre ise bu durumda abdest bozulmuş sayılmaz.

GÜLMEK ABDESTİ BOZAR MI?

Hanefîler'e göre rükûlu ve secdeli namazda sesli gülme abdesti bozar.
Diğer mezhepler ise sadece namazın bozulacağı görüşündedir.

HANGİ TÜR CİNSEL YAKINLAŞMA ABDESTİ BOZAR?

Hanefîler'e göre erkekle kadının tenlerinin birbirine değmesi ile abdest bozulmasa da çıplak olarak veya arada bedenlerin sıcaklığının hissedilmesini engelleyecek bir giysi bulunmaksızın erkek ve kadının aşırı derecede şehevî teması, oynaşma ve kucaklaşması abdesti bozar. Hanefî fakihlerinin çoğunluğu temasın aşırılığında erkeğin cinsel organının sertleşmesini ölçü alırken, İmam Muhammed mezi gibi bir yaşlık çıkmadıkça abdestin bozulmayacağı görüşündedir. Şâfiîler'e göre erkek ve kadının tenlerinin birbirine değmesi, Mâlikî ve Hanbelîler'e göre ise temastan cinsel haz duyulması halinde abdest bozulur.

İmâm Cafer Sâdık buyurdular; “Meziy veya vediy gelmesi ile abdest bozulmaz. Onlar, tükürük ve balgam mesâbesindedirler.”

CİNSEL ORGANINA DOKUNMAK ABDESTİ BOZAR MI?

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
HAYIR
EVET
EVET
EVET

Hanefîler'in dışındaki üç mezhebe göre bir kimsenin kendi cinsel organına temas da abdesti bozar.

Delil:'Kim cinsel organına dokunursa abdest alsın. Hangi hanım cinsel organına dokunursa abdest alsın" (Ahmed bin Hanbel. 2/223; Beyhakî, 'el-Kübrâ' 1/132. 'Sahih Li-Gayrihi' bir senetle rivayet edilmiştir.)

Delil:Yukarıdaki hadis senet itibariyle zayıftır.Talk bin Ali (radiyal-lâhu anh)'ın hadisini delil göstermişlerdir. 'Kişinin kendi organına dokunması durumunda abdest olması gerekir mi?' diye sorduğunda Rasulullah {sallallâhu aleyhi ve sellem); «hayır, o senden bir parçadır»dedi.(Bu hadisi Ibn Hibbân, Sahihinde rivayet etmiştir. İmam Tirmîzî, 'bu ko­nuyla İlgili rivayetler arasında en güzeli budur' demiştir. Bkz. Abdurrah-mân el-Cezîrî, el-Mezahibu'UErba'a, 1/76. (Çev.)

DEVE ETİ YEMEK ABDESTİ BOZAR MI?

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
HAYIR
HAYIR
HAYIR
EVET

Delil:Berâ bin Azib radiyallahu anh anlatıyor; Rasulullah (sallallâ­hu aleyhi ve sellem); 'deve eti (yediğinizde) abdest alınız; koyun eti (yediğinizde) almayınız buyurdu.( Ebû Dâvûd, 184; Tirmîzî, 81; İbni Mâce, 494; vdğ.)

Not: İmam Nevevî; 'her ne kadar âlim­lerin çoğunluğu farklı görüşlerde iseler de, deve eti yendiğinde abdest bozulur diyenlerin delili daha kuvvetlidir' demiştir.

ABDESTTE ŞÜPHE, ABDESTİ BOZAR MI?

Bir kimse abdest aldığını kesin olarak bilse de abdestinin bozulup bozulmadığında tereddüt etse, Mâlikîler'e göre abdesti bozulmuş olur, diğer üç mezhebe göre ise bu durumda abdest bozulmuş sayılmaz.

KADINA DOKUNMAK ABDEST BOZAR MI?

Ey inananlar, namaza yaklaşmayın ne söylediğinizi bilmeyecek kadar sarhoşken ve yolda değilseniz yıkanıncaya dek cünüpken. Hastaysanız, yahut yolculuktaysanız, yahut biriniz ayakyolundan gelirse, yahut da kadınlara dokunursanız, su bulamadığınız takdîrde temiz toprakla teyemmüm edin, toprağı, yüzünüze ve ellerinize sürün. Şüphe yok ki Allah, bağışlayıcıdır, suçları örter." NİSA43

Hz. Ali, İbni Abbas (ra) ve Hasan-ı Basri {ra)'ye göre kadınlara dokunmaktan maksat cinsi münasebettir. Hanefiler de bu görüştedir.

DELİL:«Resulullah (sav) abdest aldıktan sonra kadınlarına elini dokundurur, yeniden abdest almadan da namaz kılardı.» TABERİ C5 S 105

Abdullah bin Mesud (ra), Abdullah bin Ömer (ra) ve Şa'bî (ra)'ye göre de âyetteki maksat, kadının elinin erkeğe, erkeğin etinin kadına dokunmasıdır. İmam Şaîii (ra)'nin görüşü de budur.

İmam Malik (ra)'a göre erkeğin çıplak yeri kadının çıplak yerine şeh­vetle dokunursa abdest bozulur. Şayet bu dokunma şehvetsîz olursa ab­desti bozmaz.

BAŞA MESHİN ÖLÇÜSÜ NE KADARDIR?

Maliki ve Hanbeliler ihtiyaten başın tamamının meshedilmesinin farz olduğuna hükmetmişlerdir.

Hanefiler, Resulullah (sav)'in fiiliyatını -O, başının ön kısmına meshederdi— dayanarak başın dörtte birinin meshedilmesinin farz olduğu­na hükmetmişlerdir.

Şafiler ise başın birkaç kılının meshedilmesi dahi kafidir derler.

BOY ABDESTİ ALIRKEN AĞZA BURNA SU VERMELİ Mİ?

Maliki ve Şafiilere göre boy abdesti alırken ağız ve burna su vermek; farz değildir.
Hanbeli ve Hanefiiere göre ise ağza ve burna su vermek farzdır,

Maliki ve Şafillerin delilleri:

Sahabilerden bir gurup Resulullah (sav)'ın meclisinde guslün usulünü tartışıyorlardı. Herkes nasıl guslettiğini beyan etti. O sırada Resulullah (sav), «Ben guslederken tepeden aşağıya üç defa su döktüm mü gusletmiş olurum.» buyurdu. Resulullah (sav)'ın bu sözü boy abdesti alırken ağız ve burna su vermenin farz olmadığını göstermektedir. Eğer farz olsaydı şüphesiz Resulullah ağız ve burnuna su verdiğini de söylerdi.

Hanbeli ve Hanefiler şöyle derler:

Resulullah (sav)'ın hadisinden maksat, boy abdesti aldıktan sonra birçok sahabinin de anladığı gibi namaz abdesti almanın farz olma­dığıdır. Çünkü Resulullah (sav) bu hadisi ile yalnız guslün farz olduğunu beyan etmiştir. Fıkıh ıstılahında taharet-i suğra (namaz abdesti)nin taharet-i kübra (boy abdesti) içinde olduğunu bildirmektedir. Yani boy abdesti aldıktan sonra namaz abdesti almak farz değildir, sünnettir.

YARALI ORGAN İLE ABDEST

Eğer hastalık bazı azalarda ve abdest azalarına çoğu sağlam ise sağlam uzuvlar yıkanır. Hasta veya yaralı uzuvlar meshedilir. Teyemmüm caiz olmaz. Şayet azaların çoğu yaralı ise İmam-ı Azam (ro)'a göre te­yemmüm etmesi caizdir

İmam Şafii (ra)ye göre ise uzuvların sağlam taraflarını yıkar, yaralı olan yerlere şu vurmayarak teyemmüm eder.

İmam Malik (ra)'e göre ise abdest azalarında yara ister az, ister çok olsun farketmez, hastanın teyemmüm etmesi caizdir!

TEYEMMÜMDE ELLERİN VE KOLLARIN MESHİ

Maliki ve Hanbelilere göre: yüz ile bileklere kadar ellerdir.

Hanefi ve Şafiilere göre :

«Ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün» âyetindeki «eller» kelimesinden maksat uzvun hepsidir. Teyemmüm abdest yerine alındığı için abdestte nasıl eller dirseklere kadar yıkanıyorsa teyemmümde de dirseklere ka­dar meshedilmesl farzdır. Çünkü yıkamak asıl, teyemmüm ise aslın yerine geçen bedeldir. Bedel asıla muhalif olamaz.

İkinci delilleri de Cabir. bin Abdullah'dan mervi hadistir. Resulullah (sav), «Teyemmüm iki darptır. Darbin biri yüz için, diğeri ise bileklerin dir­seklerle beraber mesh i içindir.» buyurmuştur.

Maliki ve Hanbelilerİn delilleri:

Bunlara göre elden maksat bilekten aşağı ve üzerinde beş parmak bulunan uzuvdur. Dolayısıyla teyemmümde ellerin dirseklere kadar değil bileklere kadar meshedilmesl farzdır. Çünkü Allah (cc). «Erkek hırsızla ka­dın hırsızın ellerini kesin...» âyetinde elin bileğe kadar kesilmesini emret­miştir. Bu hususta bütün alimler ittifak etmişlerdir. Mademki hırsızlık ce­zasında el, bileğe kadar kesiliyor, teyemmüm de de elin bileğe kadar mes-hedilmesi kafidir

Şa'bi (ra)'den rivayet edilen görüşe göre ise yalnız ellerin içinin meshedil­mesi farzdır. Bazı hadis alimleri de bu görüşle hükmetmişlerdir.

NAMAZ

FARZ NAMAZLAR:

Sünni mezheplerde:

Farz namazlar 5 vakit namaz ile cuma ve cenaze namazıdır.

Vakit namazların farzları:

1-Sabah namazı : 2 rekat farz.

2-Öğle namazı: 4 rekat farz,

3-İkindi namazı: 4 rekat farz.

4-Akşam namazı: 3 rekat farz

5-Yatsı namazı: 4 rekat farz,

Cuma namazı:

4 rekat sünnet ,2 rekat farz, 4 rekat son sünnet.

Cenaze namazı:

Cenaze namazı farzı kifayedir. Farzı kifaye ise bir toplulukta belli sayıda kişi yapınca diğerlerinin üzerinden sorumluluğun kalktığı farzlardır. cenazeyi yıkamak, gömmek gibi...

Vakit namaz sünnetleri:

1-Sabah namazı :2 rekat ilk sünnet

2-Öğle namazı:4 rekat ilk sünnet,,2 rekat son sünnet.

3-İkindi namazı:4 rekat ilk sünnet,

4-Akşam namazı: 2 rekat son sünnet.

5-Yatsı namazı:4 rekat farzdan önce ilk sünnet,,2 rekat farzdan sonra son sünnet.

 

NAMAZIN KILINIŞI

HANEFİ'DE NAMAZIN KILINIŞI:

Namazın farz ve vâciplerine, sünnet ve âdâbına uygun şekilde kılınışına ilmihal dilinde "sıfâtü's-salât" denilir. Namaz kılacak kişi abdestli ve kıbleye yönelik olarak durup ellerini kaldırır ve niyet ederek Allahüekber der, ellerini bağlar. Sübhâneke'llâhümme ve bihamdike ve tebârekesmüke ve teâlâ ceddüke velâ ilâhe gayrük der. İmama uymuş (muktedî) değilse, Eûzü billâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm. Bismillâhi'r-rahmâni'r-rahîm der ve Fâtiha'yı okur. Fâtiha'nın bitiminde âmin der, besmelesiz olarak bir sûre veya birkaç âyet okur (zamm-ı sûre). Ardından Allahüekber diyerek rükûa gider. En az üç kere Sübhâne rabbiye'l-azîm dedikten sonra Semiallâhü limen hamideh diyerek doğrulur ve Rabbenâ lekel-hamd der. Ardından Allahüekber diyerek secdeye gider. Bedensel bir engeli yoksa yere önce dizlerini, sonra ellerini ve sonra yüzünü koyar, kıyama dönerken de bunun aksini yapar. Secdede en az üç kere Sübhâne rabbiye'l-a‘lâ dedikten sonra yine Allahüekber diyerek ara oturuşu (celse) yapar, sonra yine Allahüekber diyerek ikinci secdeye gider ve yine üç kere Sübhâne rabbiye'l-a‘lâ dedikten sonra Allahüekber diyerek ikinci rek‘ata kalkar.

İkinci rek‘at da birinci rek‘at gibidir. Şu kadar ki ikinci rek‘atta elleri kaldırma, Sübhâneke ve eûzü yoktur. Ayağa kalkınca el bağlayıp besmele ile Fâtiha'yı okur ve âmin dedikten sonra Fâtiha'ya bir sûre veya birkaç âyet ekler. Daha sonra birinci rek‘atta olduğu gibi rükû ve secdeleri yapar. İkinci secdeden sonra ka‘de yapıp et-Tahiyyâtü lillâhi ve's-salavâtü ve't-tayyibât. es-Selâmü aleyke eyyühe'n-nebiyyü ve rahmetullâhi ve berekâtüh. es-Selâmü aleynâ ve alâ ibâdillahi's-sâlihîn. Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûlüh der. Kılacağı namazın rek‘at sayısı ikiden fazla ise bu “ilk oturuş” (ka‘de-i ûlâ) olur. Bu oturuşta Tahiyyât'a bir şey eklenmez ve Allahüekber diyerek üçüncü rek‘ata kalkılır. Kalkacağı zaman ellerini dizleri üzerine getirir, öyle kalkar. Kıyamda el bağlayıp besmele ile Fâtiha'yı okur ve âmin der. Bundan sonra yapılacak şeyler namazın farz olup olmamasına göre küçük değişiklikler gösterir:

a) Bu kıldığı farz namaz ise Fâtiha'dan sonra sûre veya âyet okumayıp rükûa varır. Secdelerden sonra, eğer varsa dördüncü rek‘ata kalkar, dördüncü rek‘at da üçüncü rek‘at gibidir. Dördüncü rek‘at yoksa ikinci secdeden sonra oturur (son oturuş=ka‘de-i ahîre).

b) Kıldığı namaz farz değilse, farklı olarak üçüncü rek‘atın Fâtiha'sına âmin dedikten sonra, bir sûre veya birkaç âyet okur. Sonra rükûa ve secdeye varır. Dördüncü rek‘at, üçüncü rek‘at gibidir. Dördüncü rek‘atın secdeleri yapılınca oturulur. Bu oturuş, üç rek‘atlı namazların üçüncü rek‘atının ve iki rek‘atlı namazların ikinci rek‘atının bitiminde yapılan oturuş gibi, son oturuş (ka‘de-i ahîre) adını alır. Son oturuşta Tahiyyât'tan sonra salavat ve dualar okunur, ardından selâm verilir.

ŞAFİİ'DE NAMAZIN KILINIŞI:

Şafii mezhebinde de Hanefi de olduğu gibi namazların rukunları aynıdır. Lakin namazların içeriğinde Hanefi mezhebinden farklı bazı yerler vardır ki biz bunu sabah namazını örnek vererek izah edeceğiz. Sabah namazının 2 rekat sünneti 2 de farzı olmak üzere 4 rekat kılınır. şöyleki:

Namazın dışındaki şartlar yerine getirildikten sonra Namaza niyet edilir sonra İhram tekbiri (Hanefi de İftitah) alınır. Hanefi olanlar Sübhaneke duasını okuduğu gibi Şafiler de Veccehtü duasını okurlar dua budur:

"veccehtu vechiye lillezi fataressemavati velarde haniyfen müslimen ve ma ene minel müşvikiyne. İnne salatiy ve nüsûkiy ve mahyaye ve mematiy lillahi rabbil âlemiyn. La şeriyke lehü ve bizalike umirtu ve ene minel müslimiyn."

Manası: "Şüphesiz ki ben yüzümü gökleri ve yeri yaratan Allah'a yönelttim. Ben müşriklerden değilim. Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm hiç bir ortağı olmayan alemlerin rabbı Allah'ındır. Ben ancak bununla emrolundum ve ben müslümanlardanım."

Dua bittikten sonra Euzu besmele okunur ve fatihaya geçilir.

Teveccüh olarak bilinen veccehtu duası farz ve nafile namazların evvelinde fatihaya başlamadan önce okumak müstehaptir.

İhram tekbirinden sonra veccehtu duası okumadan Euzubillahi mineşşeytanirracim veya ihram tekbirinden sonra fatiha suresine başlanmışsa artık başa dönüp veccehtu duasını okumak uygun değildir.

Cenaze namazlarında ve vaktinin dar olduğu namazlarda vecehtu duası okunmaz.

Dua bittikten sonra Euzubillahi mineşşeytanirracim bismillahirrahmanirrahim Fatiha okunur (amin denir eğer sessiz kılınan öğle ikindi gibi namazsa amin sessiz okunur sabah akşam gibi sesli okunan namazlarda amin sesli okunur) kısa bir sure, ayet zammı sure okunur. Rukua gitmeden tekrar allahu ekber denilerek ihram tekbiri alınır ve rukua gidilir rukuda tesbihleri 3,5,7 veya 9 defa okur rukudan doğrulunca da yine İhram tekbiri alır. Sonra secdeye gidilip secdeler yapılır ikinci rekata kalkılır besmele fatiha zammı sure okunur ihram tekbiri alınarak rukua gidilir birinci rekatta olduğu gibi secdeler yapılır ve tahiyyata oturulur teverrük oturuşuyla. Sonra tahiyyat duası okunur dua budur: 'Ettehiyatu Elmubareketu Essalavatu Etteyyibatu lillahi. Esselamu âleyke eyyuhennebiyyu ve rahmetullahi ve bereketuhu. Esselamu âleyna ve âla ibadillahissalihine. Eşhedu enla ilahe illallahu ve eşhedu enne Muhammeden Resulullah.

Manası:"Tahiyyatlar, bereketler, salavatlar ve güzel şeyler Allah'ındır. Ey nebi! Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun. Bize salih kulların üzerine de selam olsun. Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın resulüdür.

Tahiyyat duasından sonra Efendimize salat okunur ve peşinden selam verilir:
Allahümme salli âla seyyidina Muhammedin ve âla ali seyyidina Muhammed. Kema salleyte âla İbrahime ve âla ali İbrahime fil âlemine inneke hamidun mecid.

Manası:Allahım! İbrahim'e ve aline salat ettiğin gibi Muhammed'e ve aline salat et. İbrahim ve aline bereket verdiğin gibi Muhammed'e ve aline de bereket ver. Şüphesiz sen kendisine çok hamdedilen ve methedilensin.

Sabah namazının farzında bir husus vardır ki sadece sabah namazının farzına mahsustur. Sabah namazının farzında kunut okumak; şöyleki:

Farzda da Yukarda anlatıldığı gibi birinci rekatı tamamladıktan sonra ikinci rekatın Rukusun dan kalkılınca eller dua ederken ki gibi avuç içleri yukarı bakacak şekilde kaldırılır ve hedeyt duası (kunut) okunur bu dua eller açıkken normal dua eder gibi okunur:

"Allahümmehdini fiymen hedeyte. Ve â finiy fimen âfeyte. Ve teyelle¬tti fimen tevelleyte. ve barikliy fıyma â'tayte. ve kıniy şerre ma kadayte. Feinneke takdiy vela yukda âleyke. ve innehu la yezillü men valeyte. vela yeîzzü men âdeyte. Tebarekte Rabbena ve teâleyte.

Felekel hamdu âla ma kadayte. Estağfirüke ve etuvbu ileyke. Ve sallallahu âla seyyiddina Muhammedin ve âla alihi ve sahbihi ve sellem

Manası:
"Ey Allahım hidayete erdirdiğin kişilerden bana da hidayet ver. Verdiğin afiyetlerden beni afiyette kıl. Koruduğun şeyin şerrinden beni de koru.
Sen hükmedensin kimse sana hükmedemez. Senin dost edindiğin kimse zelil olamaz. Senin düşman olduğun aziz olamaz. Sen yücesin. Ey rabbimiz sen büyüksün.
Hükmettiğine karşılık hamd sana mahsustur. Ey Allahım senden mağfiret diler sana yöneliriz. Efendimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme, ehline ve ashabına salat ve selam eyle."

Kunutun birinci kısmı duadır. Cemaatle namaz kılmıyorsa imam bu kısmı okuyunca cemaatin sadece dinlemesi ve amin demesi sünnettir. Diğer iki bolüm ise zikir, övgü ve salavat olduğu için cemaatin de imamla beraber okuması sünnettir. (Şafi bir imama uyan Hanefi böyle bir durumda hiçbir şey okumaz sukut eder). (Bu Kunut, Malikî'lere göre müstahab, Şafiî'lere göre sünnettir.)

Dua bittikten sonra direk Allahu ekber diyilerek secdeye varılır ve namaz yukarda anlattığım gibi tamamlanır. Kunut sabah namazlarının farzında ve ramazanın son on gününün vitirlerinde okumak şafide eb’ad sünnetlerdendir. Eb’ad sünnetleri namazın cüzleri (parçaları) olan sünnetlerdir. Bu çeşit sünnetlerin terkedilmesi halinde secde-i sehiv yapılması sünnettir. Bir kısım sünnetler daha vardır ki bunlara hey’et denir. Hey’etlerin terkinde, sehiv secdesi gerekmez. Zaten bu iki sünnet arasındaki fark da budur. Eb’ad sünnetleri sevap itibarıyla hey’etlerden daha üstündür.

NAMAZDAKİ SÜNNET ÇEŞİTLERİ (Eb’ad ve Heyat sünnetleri)(şafii'de)

Namazın Ebâdı Olan Sünnetler:

Namaza girdikten sonraki sünnetler ikidir:

1- Birinci teşehhüd (Ettehiyyat).

2- Sabah namazında ve Ramazan’ın ikinci yarısında vitir namazında kunut duası okumak.

Eb’ad sünnetleri namazın cüzleri (parçaları) olan sünnetlerdir. Bu çeşit sünnetlerin terkedilmesi halinde secde-i sehiv yapılması sünnettir. Bir kısım sünnetler daha vardır ki bunlara hey’et denir. Hey’etlerin terkinde, sehiv secdesi gerekmez. Zaten bu iki sünnet arasındaki fark da budur. Eb’ad sünnetleri sevap itibarıyla hey’etlerden daha üstündür.

Birinci teşehhüd: Sonrasında selam olmayan ettehiyattır ki öğlen, ikindi, akşam ve yatsı namazının farzında ikinci rekatta oturup okunan ettehiyatlardır. Bunun delili olarak, Abdullah bin Buneyni şöyle diyor:

“Resuli Ekrem öğlen namazında bize iki rekat kıldırdı. Sonra birinci teşehhüd için oturmadan kalktı, cemaat O’na uyarak, kalktı, namazını tamamladığı zaman biz O’nun selam vermesini beklerken, selam vermeden önce tekbir aldı ve oturduğu halde, yanılmaktan ötürü iki secde yaptı, sonra selam verdi. ” Başka bir hadisi şerifte Resuli Ekrem (s.a.v):

“Namazın ortasında oturduğun zaman önce tuma’nine yaparak otur. Sonra sol ayağını yay, sonra teşehhüd oku.” buyurmuştur.

Sabah namazında kunut: Bunun delili Ebu Hureyre (r.a)’ın rivayet ettiği şu hadisi şeriftir. Peygamber (s.a.v) sabah namazının iknci rekatında başını rükudan kaldırdığı zaman ellerini kaldırıp kunut duasını okudu.

Hişam Muhammed bin Şirin’den rivayete göre Ubey bin Ka’b onlara Ramazanda imamlık yaptı. Ramazanın son yarısında kunut duası okurdu. Kunut dua olduğu için ellerin iç kısımları göğe doğru olup eller kaldırılmalıdır.

Namazın Hey'etleri:

Namazın hey'atı sayılan sünnetler on beş tanedir:

1-      İftitah tekbirinde, rükuya giderken ve kalkarken elleri kaldırmak.

2-      Kıyamda sağ eli sol elin üzerine koymak.

3-      (iftitah tekbiri aldıktan sonra) 'veccehtü'yü okumak.

4-      Eûzu Besmele çekmek.

5-      Sesli okunması gereken yerde sesli okumak.

6-      Sessiz okunması gereken yerde sessiz okumak.

7-      (Fatiha bitince) 'Amin' demek.

8-      Fatiha'dan sonra bir sure okumak.

Namazın hey'etleri için deliller:

1. İhram tekbiri alırken, rükuya giderken ve rüku'dan kalkarken elleri kaldırmak.
İbni Ömer şöyle demiştir: "Allah Resulü namaza durduğu zaman, el¬lerini omuzları hizasına kaldırır, sonra tekbir alırdı. rükuya gitmek istedi¬ği zaman da, rükudan kalktığı zaman da böyle yapardı. Fakat, secdeye gittiğinde ve secdeden kalktığında böyle yapmazdı."

Eller kaldırıldığı zaman ayaları kıble tarafına doğru açmak en uygun¬dur. Baş parmakları da kulakların memesinin hizasına getirmektir.

2. Kıyamda iken sağ eli, sol elin üzerine koymak. Vail bin Hıcr şöyle rivayet eder: "Hz. Peygamber namaza başladığı zaman ellerini kaldırıp tekbir alır. Sonra sağ elini sol bileği üzerine koyardı".

3. Veccehtu. İhram tekbirinden sonra veccehtu okunur.
Hz. Ali'nin rivayetine göre Hz. Peygamber namazı ikamede veccehtu ile başlardı.

4. Euzü Besmele çekmek. Veccehtudan sonra. Eüzubillahi mineşşeytanirracim demektir.

Bunun delili şu ayeti kerimedir:

"Kur’an okuduğu zaman recmedilmiş (kovulmuş) şeytandan Allah'a sığın." (Nahl: 16/98)

5-6- Kur’an'dan okunması gerekeni sesli okunması gereken yerde sesli okumak, sessiz okunması gereken yerde de sessiz okumak. Sabah, akşam ve yatsı namazlarının farzlarının ilk iki rekatında, cuma namazı, bayram, Ay tutulması, yağmur, teravih ve Ramazan’da kılınan vitir namazlarında cehri (açık) okumak sünnettir. Bunların dışında kalan diğer namazlarda kıraatin gizli okunması sahabelerden nakledilmiştir. Delili şu hadisi şerif¬tir:

Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir:

"Her namazda Kur’an okunur. Rasulullah (s.a.v)'ın açık okuyup bize duyurduklarını biz de sizlere o yerlerde duyuruyoruz. Bizden gizlice okudukları yerleri biz de sizlerden gizli okuyoruz."

7- Fatiha 'dan sonra 'amin' demek.

Aminin kelime anlamı "Allahım duamızı kabul et " demektir.

"Veleddallin" dedikten sonra 'amin' demek sünnettir. Kılınan namazda fatiha sesli okunuyorsa 'amin' de sesli okunacaktır. Sessiz okunuyorsa 'amin' kelimesi de sessiz okunacaktır. İmamın arkasında kılınan namaz¬da kıraatler cehri (yüksek sesle) okunuyorsa 'amin' kelimesinin yüksek sesle söylenmesi sünnettir.

Bunun delili: Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir:

Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki:

'İmam amin dediği zaman arkasından siz de amin deyiniz. Çünkü her kimin amin demesi meleklerin amin demesine uyarsa geçmiş günahları affolunur"

8- Fatihadan sonra bir sure okumak.

Ebu Hureyre (r.a.) şöyle demiştir:

"......Onun arkasında namaz kıldığımda öğlen namazının birinci ve ikinci rekatlarını uzatırdı. Üçüncü ve dördüncü rekatlarını hafif tutardı. İkindi namazında hafif, akşam namazında mufassal denilen surelerden okurdu. Yatsı namazında şems ve benzeri sureleri, sabah namazında da uzun sureleri okurdu."

9- Kalkma, oturma ve eğilmelerde tekbir getirmek.

10- Rüku'dan kalkarken "Semiâllahu limen hamide rabbena lekel hamd" demek.

11- Rüku ve secdelerde tesbih yapmak.

12- Oturmalarda ellerini uylukların üzerine koymak. Ettehiyatta sol eli¬ni tamamiyle yatırır, sağ elini ise yumar sadece işaret parmağını uzatır.

13- Bütün oturuşlarda iftiraş etmek.

14- Son oturuşta teverrük etmek.

15- İkinci selamı vermek.

9- Rüku' ve secdelerden kalkmalarda, oturmada ve eğilmelerde tekbir almak.Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayete göre Hz. Peygamber namaz kıldığında ayakta iken ihram tekbiri alırdı. Sonra rüku'a giderken tekbir alırdı. Sonra ayağa kalkarken 'Rabbena lekel hamd" derdi. Sonra secdeye giderken tekbir alırdı.

9-      Rüku'dan kalkarken, 'semiallahu limen hamide...' geçen hadiste ifade edilmiştir.

10-  Rüku' ve secdelerde tesbih yapmak.

11-  Rüku' a giderken de 'sübhane rabbiye a'la' demektir. Beş, yedi ve dokuz defa'da getirilebilir.

12-  Oturuşta elleri dizlerin üzerine koymak. İbni Ömer şöyle rivayet eder: "Hz. Peygamber namazda oturunca ellerini dizleri üzerine koyardı. Sağ elinin işaret parmağını kaldırırdı. Onunla Allah'ın bir olduğuna işaret ederdi. Sol elini de parmaklarını uzatarak sol dizi üzerine koyardı."

13-   İftiraş ve teverûk. Ebu Humeydi şöyle der: "Ben Hz. Peygamberin namaz kılışını hepinizden daha iyi hatırlıyorum. Hz. Peygamber ikinci rekatın sonunda sağ ayağını dikip sol ayağı üzerinde oturdu. Son oturuşta sol ayağını sağ ayağının altından çıkarıp sağ ayağını da dikerek mak'adı üzerinde oturdu."

İkinci rek'attaki oturuş iftiraş, son oturuştaki oturuş da teverrûktur.

15- İkinci selamı vermek. Namazda birinci selamı vermek rükündür. İkinci selam ise sünnettir.

Abdullah İbni Mes'ud şöyle anlatıyor:

"Hz. Peygamber yanağının beyazlığı arkadan görüneceği şekilde sağ ve soluna "Esselamu aleyküm ve rahmetullah, esselamu aleyküm ve rahmetullah" diye selam verirdi.

Eltehiyatta rükün olan salavat-ı şerifenin akabinde Rasullullahın ehli beytine de salavat getirmek ve dua etmek de sünnettir.

VİTİR NAMAZI / GECE NAMAZI / TEHECCÜD NAMAZI

VİTİR NAMAZININ HÜKMÜ

Ebû Hanîfe vitir namazının vâcip olduğunu söylerken,
Ebû Yûsuf ve Muhammed ile diğer üç mezhep imamı bunun müekked sünnet olduğunu söylemişlerdir.

VİTİRDE TEKBİR

Ebû Hanîfe'ye göre tekbir almak ve Kunut duasını okumak vâciptir ve hangisi terkedilse sehiv secdesi gerekir.

Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre Kunut duası okumak sünnettir.

VİTİRDE KUNUT

Hanefilere ve Hanbelilere göre, kunut tüm sene boyunca, herhangi bir aya ya da güne mahsus olmadan bütün vitir namazlarında mevcuttur.

İmam Mâ­lik ve İmam Şafiî kunutun sadece ramazan ayının ikinci yansında yapılacağı görüşündedirler.

Kunutun meşru'iyetini kabul edenler onun yeri konusunda farklı görüş­tedirler:
İbn Mes'ûd, Ebu Hanife, Süfyan es-sevrî, İbnü'l-Mübârek, İshak, Kû-feliler, Bera', Ebu Musa, İbn Abbas, Enes, Ömer b. Abdulaziz, Ubeyde, Abdurrahman b. Ebi Leyla ve Humeyd et-Tavil, kunutun rükû'dan evvel olduğunu söylerler. Hanefîlerde fetva budur.

Bu görüşün delili, Nesâî'nin Abdurrahman b. Ebzâ kanalıyla Übey b. Ka'b'dan rivayet ettiği şu hadistir:

"Resulüllah (s.a.) üç rekatle vitir kılar, birinci rekatte ikincide üçüncü de de surelerini okur ve rükû'dan önce kunut yapardı."

İbn Mâce'nin de Übey b. Ka'b (r.a.)'den rivayet ettiği "Resulüllah (s.a.) vitir kılar ve rükû'dan Önce kunut yapardı" mealindeki hadis de aynı görüşe delâlet etmektedir.

Said b. Cübeyr, Ahmed b. Hanbel ve Şâfillerin meşhur olan görüşüne göre kunut rükû'dan kalktıktan sonra yapılır. Bunlar Beyhakî ve Hâkim'in Hasen b. Ali (r.a.)'dan rivayet ettikleri şu habere dayanırlar: "Resulüllah (s.a.) bana vitrimden başımı kaldırdığım ve geriye secdeden başka bir şey kal­madığı zaman  dua etmemi, emretti."

VİTRİN KILINIŞI

Tüm mezhepler en az bir en çok 11 rekat olduğunu söyler .Pratikte ise benimsenen rekat sayısı farklılık gösterir.

Hanefîler' akşam namazı gibi bir selâmla üç rekat kılar .Asla tek olarak kılınamaz. Kunut rüküdan önce okunur.

Mâlik, üç rek‘at vitir namazı kılmayı müstehap görmüştür. Bu üç rek‘atın arası selâmla ayrılmalıdır, yani her birinde selâm verilmelidir. Mâlikîler'e göre vitir bir rek‘at olarak da kılınabilir.

Şafi :İmam Şafiî'ye göre, vitirde Kunut duasını okumak, ramazanın son yarısına mahsustur ve rükûdan kalkınca, okunur. Şafiî'lere göre vitir namazının en azı bir rekat, en çoğu da on bir rekâttır.Üç rekat kılındığında  arası selâmla ayrılmalıdır, yani 2+1 selâm verilmelidir.

Hanbeli: Rukudun kalkınca kunut okunur.

Ortak Deliller:

Aişe'den: Resûlullah (s.a.) ne Ramazanda ne de Ramazanın dışında (ge­celeri) onbir rekattan fazla (nafile) kılmazdı. (Önce) dört rekat namaz kılardı. Artık onların güzelliğinden uzunluğundan hiç sorma, sonra dört rekat (daha) kılardı. Onların da güzelliğinden ve uzunluğundan hiç sorma, sonra üç rekat (daha) kılardı.( Buharı, teravih 1; Müslim, müsâfirîn 125; Tirmizî, salât 208; Nesâî, kıyâmü'1-leyl 38; Muvatta.salatu'l-leyl 3; Ahmed b. Hanbel, VI, 36. 73. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/170-171.)

“Vitir her müslüman üzerine hakk (vâcip- sünnet)tir. O halde onu iste­yen beş, isteyen üç, dileyen de bir rekat kılsın."( Nesâî, kıyâmü'1-leyl 40; îbn Mâce, ikâme 123; Ahmed b. Hanbel. V. 357, Hakim, el-Müstedrek, I, 302; Beyhakî, es-Sünenü'1-kübrâ, III, 23. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/343. )

Şafilerin ve Malikinin ,Caferinin  delili:

Âişe (r.anhâ)'dan; demiştir ki:

Resûlullah (s.a.) gecenin bir kısmında on rekât namaz kılardı. Ve bir rekatle de vitr yapar ve sabahın iki rekatlık sünnetini kılardı. Bu (şekilde kılınmış olan rekatlerin toplamı) on üç rekat olurdu.(Buhârî, teheccüd 10; Müslim, musâfirîn 128; Nesâî kıyamu'I-leyl 36.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/160.)

Abdullah b. Ömer (r.a.)'den rivayet edildiğine göre bir adam Resûlullah (s.a.)'e gece namazını sormuş, Resûlullah (s.a.) de:

"Gece namazı ikişer, ikişerdir. Biriniz sabah olacağından kor­karsa, bir rekat kılsın. Bu, onun kılmış olduğu namazları (ekleştirir) buyurmuştur.( Buhârî,vitr 1-2; salât 84, teheccüd 10; Müslim, müsâfirîn 145-148, 156, 157, 159; Tirmizî, salât206;cuma66; vitr 8; Nesaî, kiyâmü'1-leyl 26, 35; İbn Mâce, ikâme 116, 117, 172; Dârimî, salât 154, 155, 210; Muvatta', salatü'1-leyl 13; Ahmed b. Hanbel, II, 30-31,33, 40, 44, 45, 49, 54, 58, 66, 71, 76-79, 83, 100, 102, 113, 119, 133, 134, 148, 154, 155; IV, 337; VI, 276. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/147.

Hanefilerin Delili:

"Resülullah (s.a.) vitri üç rekat olarak kılardı. Selâmı da ancak sonunda verirdi"(Buhari, Muslim, Suneni Ebu Davud)

Tek rekat da kılınabileceğinin delili:(Şafi,Maliki,Nevevi bu görüştedir)

Peygamber (s.a.)'in eşi Âişe (r.anhâ)'dan rivayet edildi­ğine göre; Resülullah (s.a.) gecenin bir kısmında onbir rekat namaz kılar, bunlardan bir rekat ile de vitir yapardı. Onu bitirince müezzin gelinceye kadar sağ yanı üzerine yatıp uzanırdı.( Buhârî, ezan 15; deavât 4; Müslim, müsâfirîn 121-İ22; Tirmizî, mevâkit 207; Nesaî, ezan 41; tbn Mâce, ikâme 126; Muvatta', salâtu'1-leyl 8; Ahmed b. Hanbel, II, 173: VI, 34, 35, 49, 83, 88, 143, 182, 215, 248, 254. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/161-162.)

KUNÛT OKUMAK

a) Olağan Zamanlarda Sabah Namazında Kunût Okumak:

Şafiî ve Hanbelî Mezheplerine göre, sabah namazında, ikinci rekatın rükûsundan doğrulduktan sonra da kunût duası okumak sünnettir, cemaatte seslice okunur; 

Malikîlere müstehaptır. 

Hanefi Mezhebi'ne göre ise, olağan zamanlarda sabah namazında kunût okumak mekruhtur. Çünkü Hz.Peygamber (s.a.v) sabah kunûtunu olağanüstü zamanlarda okumuştur. Sabah namazında kunût duasını okuyan Şafiî veya Malikî bir imama uyan Hanefi, susup sessizce bekleyebileceği gibi, içinden kunût duasını da okuyabilir.

b) Olağanüstü Zamanlarda Sabah Namazında Kunût Okumak:

Hanefilere göre, vitir dışında, sıkıntı, fitne ve belâ gibi felaket zamanlarında, sadece imam için ve yalnızca sabah namazında kunût okumak sünnettir; münferid ise kunût okumaz. Bu durumda kunût, ikinci rekatte kavme (rüku kalkışı) durumunda okunur. Muktedi (imama uyan), kunûtun okunması sırasında susar, kıraatin açıktan yapılması durumunda sadece "âmîn" der. 

Şafiî Mezhebi'ne göre ise, felaket zamanlarında bütün namazlarda ve seslice kunût duası okunabilir.

TERAVİH NAMAZI

“Teravih” kelimesi “Tervihe” kelimesinin çoğulu ve sözlük anlamı olarak oturmak anlamına gelmektedir, ancak Ramazan Ayında kılınan nafile namazlardan dört rekatın ardından dinlenme ve istirahat edildiğinden bu adla anılmıştır.Her ne kadar bu namazın özü tüm mezheplerde kabul edilmiş olsa da, cemaatle kılınıp kılınmaması ve kaç rekat olduğu konusu ihtilaf ve tartışma konusu olmuştur.

Hanefi, Şafii ve Hanbeli mezheplerine göre bu namazın sayısı yirmi rekattır. Ancak Maliki Mezhebine göre iki görüş bulunmaktadır: bir rivayete göre bu sayı yirmidir, ancak başka bir rivayete göre bu sayı 36’dır.

TAHİYYETUL MESCİD NAMAZI

İmam hutbedeyken mescid namazı kılınır mı?

Şafiî, Ahmed ibn Hanbel, İshâk ibn Râhûye :Kılınır.Bu imamlara göre mescide giren kimsenin -imâmı hutbede bulsa da-bu iki rek'atı kılmadan oturması mekruh olup, hutbeyi dinleyebilmek için bu iki rek'atı hafifçe kılması da müstehâbdır.

Delil:

Peygamber (S) cuma günü insanlara hutbe yaparken bir kimse geldi. Hemen Pey­gamber: "Yâ fulân; sen namaz kıldın mı?" diye sordu. O zât: Ha yır, dedi. Peygamber: "(Öyleyse) kalk da iki rek'at namaz kıl"  buyurdu.Buhari,Cuma:31

Mâlik, Leys ibn Sa'd, Ebû Hanife, Sevrî ile sahabe ve tabiîlerden birçokları da: bil'akis hutbe esnasında namaz kılınmayacağma kaaildirler.

Delil:

"Kur'ân okunduğu zaman derhâl onu dinleyin, susun; tâ ki merhamet olunasımz" (el-A'râf: 204) âyetinin hutbe hakkında geldiğini, hutbeye, Kur'ân'ı şâmil olması se­bebiyle Kur'ân ismi verildiğini zikretmişlerdir

CEMAATLE NAMAZ KILMANIN HÜKMÜ

Hanbelîler, cemaatle namaz kılmanın erkekler için farz-ı ayın,

Şâfiîler de farz-ı kifâye olduğunu söylemişlerdir.

Hanefî ve Mâlikîler'e göre ise, cuma namazı dışındaki farz namazları cemaatle kılmak, gücü yeten erkekler için müekked sünnettir. Kadınların, hastaların, çok yaşlı kimselerin ve kütürümlerin ise cemaatle namaz kılmak için mescide gitmesi gerekmez.

Hanefî ve Şâfiîler'e göre, cemaatin en az sayısı imam ve ona uyan olmak üzere iki kişidir. Hatta uyan kişi çocuk da olabilir. Çünkü Hz. Peygamber, teheccüd namazında çocuk yaşta olan İbn Abbas'a imamlık yapmış ve bir hadisinde "İki kişi ve daha fazlası cemaattir" (Zeylaî, Nasbü'r-râye, II, 198) buyurmuştur.

TEK BAŞINA NAMAZINI KILAN CEMAATE YETİŞİRSE AYNI NAMAZI TEKRAR KILAR MI?

Delil: Mihcen (ra), Peygamber efendimizle beraber bir meclisteydi. Bu esnada namaz için kamet getirildi. Allah'ın elçisi (asm) kalktı ve namaz kıldıktan sonra aynı yere döndü. Mihcen orada olduğu halde onunla beraber namaz kılmamıştı. Allah'ın elçisi (asm) ona: İnsanlarla beraber namaz kılmaktan seni alıkoyan nedir? Sen Müslüman olmadın mı? dedi. Mihcen, bilakis Müslümanım ya Rasulallah! Fakat ben namazımı (evde) ailemle kılmıştım, deyince, Peygamberimiz, ona şöyle buyurdu:

(Mescide, cemaate) geldiğinde önceden namaz kılmış olsan bile insanlarla beraber tekrar namaz kıl! (Nesai 857, Muvatta, Cemaatle Namaz 8)

Şafii: Bu hadisin zahirinden anlaşılmaktadır ki, kişi hangi namaz olursa olsun, bir namazı tek başına kılar da sonradan cemaate tesadüf ederse, o cemaate iştirak eder. Zira Hadis mutlaktır, herhangi bir namaza işaret edilmediği gibi, hiç bir namaz istisna da edilmemiştir. Hattâbî'nin bildirdiğine göre Hasan, Zührî, Ahmed, İshak ve Şafiî'nin görüşleri bu merkezdedir. 

Maliki: Mâlik ve Sevrî ise, akşam namazından sonra, tekrar cemaate uymanın mekruh olduğunu söylerler.

Hanefi:Hanefîlere göre sabah, ikindi ve akşam namazlarından birini tek olarak kılan bir kimse, sonra bir cemaate tesadüf ederse o cemaate iştirak edemez, diğer namazlarda nafile olarak iştirak edebilir. Dârekutnî'nin İbn Ömer'den rivayet ettiği bir hadiste Resûlullah (asm) "Evinde namaz kıldığın zaman cemaate rastlarsan, akşam ve sabahın dışındakileri tekrar kıl" buyurur. Bu hadis-i şerif ile Hz. Peygamber’in (asm) sabah namazından sonra güneş doğuncaya kadar, ikindiden sonra da güneş batıncaya kadar nafile, kılmaktan men etmesi (Buhari, Mevakitü’s- Salat, 30; Ebu Davud, İlim 13) Hanefîlerin görüşünü teyid etmektedir.

BİR CAMİDE CEMAT NAMAZI KILDIKTAN SONRA AYRI BİR CAMAT  AYNI NAMAZ İÇİN CEMAAT OLUŞTURABİLİR Mİ?

Hanbeli, Hasanı Basri ,İbni Mesud :

Rasûlullah (s.a.v.)’in ashabı ve tabiin dönemindeki ilim adamlarının pek çoğu bu görüşte olup cemaatle namaz kılınan bir mescidde tekrar cemaatle namaz kılınabilir demektedirler.

Delil:Ebû Saîd (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.) namaz kıldıktan sonra bir adam çıkageldi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) bu kimseyle cemaatle namaz kılmakla kim sevap kazanmak ister deyince bir adam kalktı ve onunla cemaat olarak namaz kıldı.” (Tırmizi namaz 164- Müsned: 10596)

Şafii, Malik ,Süfyanı Sevri ;Ebu Hanife :

Cemaate yetişemeyenler tek tek namazlarını kılarlar demektedirler.

BİR CEMAATLE NAMAZ KILAN AYNI NAMAZ İÇİN İKİNCİ BİR CEMAATA UYAR MI?

Mâlikilere göre; Namazını cemaatle kılmış olan kimse, aynı vakitte başka bir cemaate uyamaz. Bunlar; "Mescide gelip de insanları namaz kılar gördüğünde, namazını kılmış da olsan onlarla birlikte kıl!" manasındaki hadisi, vakit namazını tek başına kılmış olması haline yorumlamışlardır.

Hanbelîler; vakit namazını ister cemaatle, ister tek başına kılmış olsun yetiştiği cemaatle tekrar namaz kılmanın cevazına kaildirler.

Şafiîlere göre de; her hâlü kârda ikince cemaate uyup namaz kılmak müstehaptır.

Hanefîlere göre; evinde tek başına namazını kılan kişi öğle ve yatsı namazını bilâhere rastladığı cemaatle birlikte kılar, diğerlerini kılmaz. Bu namazları cemaatle kılmış olan kişinin daha sonra ikinci bir cemaate yetişmesi halinde onlarla birlikte bir daha kılıp kılmayacağı konusunda Hanefilerin görüşünü tesbit edemedik. (bk. (bk. Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Cemaatle Namaz Kılma Bölümü; Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 2/411-415)

KADINLARIN CAMİDE CEMAATLE NAMAZ KILMASI

Ebû Hanîfe serkeşlerin, kötü niyetli kimselerin uykuda olması sebebiyle güvenlikli vakit olduğu düşüncesiyle, yaşlı kadınların sabah, akşam ve yatsı namazlarında camiye gitmelerinde bir sakınca görmemiştir. Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre ise yaşlı kadınlar bütün vakit namazlarında camiye gidebilirler. Sonraki Hanefî fakihlerine göre ise zamanın bozulması ve fıskın ortaya çıkması sebebiyle yaşlı da olsalar kadınların cuma ve bayram namazlarına gitmeleri mekruh görülmüştür.

Şâfiî ve Hanbelîler ise, ister genç ister yaşlı olsun güzel ve gösterişli kadınların,

Mâlikîler'e göre de erkeklerin ilgi duymadığı yaşlı kadınların bile cemaatle namaz kılmak üzere camiye gitmeleri mekruhtur.

KADIN CEMAATE KADIN İMAM OLUR MU?

Mâlikî mezhebine göre kadının, evde kılınan cemaatle namazda kadınlara imam olması caiz değildir, Hanefîlere göre mekruh olmakla beraber namaz geçerli olur.

Hanbelî ve Şâfiîlere göre ise evde kılınan cemaatle namazda kadının kadınlara imam olması ve böylece cemaatle namaz kılmaları yalnızca caiz değil, ayrıca tavsiye edilir (müstehab) görülmüştür. Hz. Âişe ve Ummu-Seleme validelerimizin kadınlara imam olup namaz kıldırdıklarına dair sağlam rivayetler vardır.

Kadın imamın, cemaat olan kadınların önünde değil de ortada ve aynı hizada durması uygun bulunmuş, uygulama da böyle olmuştur.

NAMAZ KILMAYANIN CEZASI

Hanefi’de namaza başlayıncaya kadar dövülüp hapse atılır.

Hapse ilâveten kan çıkıncaya kadar dövüleceği de kaydedilmekte ve bunun mezhepteki temel görüş olduğu ifâde edilmektedir..[İbnu Abidîn, Reddu'l-Muhtâr, I, 352. Ayrıca bak: Ebû Zeyd Şiblî, el-Miftâh Şerhu Nûru'l-İzâh, (İkinci Baskı, Matbaatü Dâru'l-Kitâb, Mısır, 1387/1950) s. 72.]

Başta Ebû Hanife olmak üzere bu mezheb bilginleri namaz kılmayanın kâfir olmayacağı ve kılmamakta direnenin öldürülmeyeceği görüşündedirler. Ancak, onlara göre namaz kılmayan kendi hâline bırakılmayıp cezâlandırılır. Cezâlandırma yöntemi, namaz kılıncaya kadar hapsetmektir.{ et-Timurtâşî (ö.1004/1595) Şemsuddîn Muhammed b. Abdullah b. Ahmed, Tenvîru'l-Ebsâr (İbnu Abîdin'in Reddu-l Muhtâr adlı hâşiyesinin el-Haskefî (ö.1088/1677) ye âit ed-Dürrü-l Muhtâr adlı şerhinin metni) I, 352.}

Delil:

"Muhsan (başından nikâh geçmiş) zinakar, kasten adam öldüren ve (müslüman) topluluğu terk eden (ve mürted olan) kimseler hâriç; Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah'ın Resülü olduğuma şehâdet eden hiçbir müslümanın kanı helal olmaz."[el-Buhârî, es-Sahîh, İman, 17; Müslim, es- Sahîh, İman, 36.]

İbnu Dakîk el-`Îd, yukarıdaki hadisin hangi yönüyle bu konuda delil olduğunu şu şekilde açıklamaktadır:

"Namazı terk etmek, hadiste belirtilen sebeplerden (muhsanın zinâsı, haksız yere adam öldürme ve irtidat eylemlerinden) biri değildir. Hz. Peygamber, müslüman kanını mübah kılan sebepleri -genel anlam taşıyan olumsuz ifâdeden (nefyden) sonra istisnâ edatı kullanarak- bu üç şeyle sınırlamıştır. (Dolayısıyla bu üç sebep arasında bulunmayana namaz kılmama `suç'u sebebiyle kişinin öldürülmesi meşru değildir.)"[İbnu Dakîk el-`Îd, el-İhkâm Şerhu Umdeti'l-Ahkâm, s. 85.]Bu hadiste kanı hellaller arasında , namaz kılanlar sayılmamıştır derler..

Hanbeli, bir namazı özürsüz terk eden kafir olduğu için öldürülür.Çünkü Hanbeli ameli "imandan bir cüz" saymaktadır.Ahmed b. Hanbel namaz kılmayanın kafir olacağı ve bu yüzden öldürüleceği görüşündedir. Ona göre böyle bir kimse üç gün boyunca her namaz vakti namaz kılmaya çağrılır. Bu süre zarfında hapiste tutulur, ölümle korkutulur. Yine de kılmazsa mürted hükümlerine tabi tutularak öldürülür. Bir müslüman için yapılan yıkama, kefenleme, cenaze namazı kılma ve müslüman mezarlığına gömme işlemleri bu kimse için yapılmaz. Müslüman varisleri ile aralarında miras hükümleri uygulanmaz.[İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 299.]

en-Nehaî (ö.96/714), eş-Şa'bî (ö.109/727), Hasan el-Basrî (ö.110/728), Hammâd (ö.120/738), Zeyd b. Ali (ö.122/740), Eyyûb es-Sahtiyânî (ö.131/749) ve el-Evzâî de bu görüştedirler. [İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 299; es-Seyyâğî, er-Ravdu'n-Nadîr, I, 413.]

Delil:"Allah teala, `Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayın, hapsedin; her gözetleme yerine oturup onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı kılar ve zekatı verirlerse siz de onların yollarını boşaltın'[et-Tevbe, 5. ] buyurmuştur. Bu ayette müşriklerin öldürülmesi mübah kılınmış, serbest bırakılmaları için, müslüman olmaları ve zekat vermeleri şart koşulmuştur. Şu halde bir kimse namazı kasten terk edince, serbest bırakılmasının şartlarını yerine getirmemiş olmakta, böylece öldürülmesinin gerekliliği hükmü devam etmektedir."[İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 297. Ayrıca bak. eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, I, 255.]

"Onlarla bizim aramızdaki ahit namazdır. Kim onu terk ederse kâfir olmuştur."[et-Tirmîzî, es-Sünen, İman, 9; en-Nesâî, es-Sünen, Salât, 8; İbnu Mâce, es-Sünen, İkâme, 77: Ahmed İbnu Hanbel , el-Müsned, V, 246] "Kişi ile şirk arasında namazı terk etmek vardır."[Müslim, es-Sahih, İman, 297.]

"Kim namazı kasten terk ederse Allah'ın koruması ondan uzak olur"[Ahmed İbnü Hanbel, el-Müsned, V, 238; VI, 46l]

"İnsanlardan ilk kaldırılacak şey emanet duygusu, onlarda en son kalacak şey de namazdır. Nice namaz kılanlar vardır ki onlarda hayır yoktur."[el-Beyhaki, Ahmet b. el-Hüseyin, Şu'abu-l-İman, IV, 275, (Hadis No: 5274) ]

Abdullah İbnu Süfyan şöyle demiştir: "Allah Resülü'nün ashabı, namazdan başka hiçbir amelin terkini küfür saymıyordu."[et-Tirmîzî, es-Sünen, İman, 9.]

Görüldüğü üzere bu rivayetler namazı terk etmenin kişiyi küfre sokacağını açıkça ifade etmektedir. Küfür ise öldürme sebebidir. Şu halde namaz kılmayan kâfir olur ve öldürülür.[İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 298; eş-Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, I, 414; İbnül- Kayyim el-Cevziyye, es-Salât ve Ahkâmu Târikihâ, (Muhammed Abdürrezzak Hamze'nin "Risâletüs-Salât"ı içinde) s. 125.]

Şafii ve Maliki’de bir namazı özürsüz terk eden büyük günah işlediği için öldürülür. Dolayısıyla namazı terk ettiği için öldürülen bir insan, İslamî hükümler gereğince yıkanır, kefenlenir, cenaze namazı kılınır, müslüman mezarlığına gömülür ve varisleri ile arasında miras hükümleri uygulanır.

"Müslüman olanlardan farz namazı terk eden kimseye "niçin namaz kılmıyorsun?" diye sorulur. Eğer sebep olarak unutmaktan söz ederse, `Hatırladığın zaman kıl' deriz. Eğer hastalıktan söz ederse, `İster ayakta, ister oturarak, ister yan yatarak, ister imâ ile; gücün nasıl yeterse öyle kıl' deriz. Eğer, `Namaz kılmaya gücüm yetiyor, gerektiği gibi de kılabiliyorum (ama yine de kılmayacağım)' derse ona; `Namaz, senin yerine başkasının yapamaycağı bir görevdir. Ancak senin eyleminle yerine gelir. Bu sebeple, kılarsan ne âlâ,
kılmazsan tevbe etmeni isteriz. Tevbe etmezsen seni öldürürüz' deriz."[eş-Şâfiî, el-Ümm, II, 225.]

Mâlik b. Enes de, "Kim Allah'a inanır, peygamberleri tasdik eder ve namaz kılmazsa öldürülür," ifadesiyle, eş-Şâfiî ile aynı görüşe sahip olduğunu ortaya koymaktadır.[el-Kurtubî, Muhammed b. Ahmed, el-Câmi'li Ahkâm'il-Kur'ân, VIII, 48.]

Not:İmam Şafiinin görüşüne rağmen ,Şafiî mezhebi fakihleri farz namazları kaçıranların kazasın­dan kaçındıktan sonra öldürülmesi gerekip gerekmiyeceği konu­sunda ihtilâf etmişlerdir. Bir kısmına göre: Farz olan namazı terk edenler öldürülür. Bir kısmına göre de kaçırdığı namazlar artık borç hanesine yazılır, öldürülmez, derler.

İkinci görüşte olanlara göre:

Terk ile kâfir olmaz, öldürülmez, dayak da atılmaz, mürted de ol­maz. Tevbe etmesi istenir. Tevbe eder yapacağına söz verirse ceza terk edilir ve kılması emredilir. "Evimde kılacağım" derse kendisi­ne havale edilir. İnsanların huzurunda kılmaya zorlanamaz.

Ahmed b. Hanbel, namaz kılmamakta direnen kimseyi öldürmeden önce üç gün hapsetmeyi vâcip görürken, eş-Şâfiî bunun iyi bir şey olduğunu, ama şart olmadığını söylemektedir.[eş-Şâfiî, el-Ümm, II, 226.]

"... Çünkü namaz zekâttan daha önemlidir. (Zekât vermeyen öldürüldüğüne göre namaz kılmayan öncelikle öldürülür.) Bu konudaki delil ise Hz. Ebûbekir (r.a.)'ın: `Eğer Resülüllah'a verdikleri bir dişi oğlağı dahî bana vermeyecek olurlarsa onlarla savaşırım. Allah'ın bir araya getirdiği şeyleri birbirinden ayırmayın', demiş olmasıdır. Allah daha iyi bilir ya, görüşüme göre Ebûbekir bu ifâdesi ile `Namazı kılın, zekâtı verin'[el-Bakara, 43, 83, 110; en-Nisâ, 73; 103; el- Arâf, 29.] anlamındaki ayete gönderme yapmaktadır. Böylece Ebûbekir onlarla `namaz ve zekat' için savaşacağını haber vermiştir.Resülullah'ın ashâbı da zekât vermeyenlerle savaştılar. -Çünkü zekât Allah'ın farz kıldığı yükümlülüklerden biridir. Zekâta tâbi mal sahipleri, zekâtlarını vermeyip, Halife de bunu onlardan rızaları ile, yahut zorla da olsa (savaşmaksızın) alamayınca; -istemeseler de her hangi bir had kendilerine uygulandığı gibi, zekât ta onlardan (savaşarak ta olsa) alınır- onlarla savaşmayı helâl gördüler. Savaş ise öldürme sebebidir."[eş-Şafiî, el-Ümm, I, 225.]

"Her ne kadar namaz kılmayan kimse elimizde bulunsa ve bize karşı koyacak durumda olmasa da namaz kılmadığı taktirde onu öldürürüz. Zîra namaz, buluntu eşya, haraç ve mal gibi maddî bir şey değildir ki onu elinden alalım. Durum böyle olunca kişi, irtidat etmesi ve imana dönmemesi hâlinde nasıl öldürülüyorsa, maddî bir şey olmayan namaz yükümlülüğünü yerine getirmeyince de öylece öldürülür.[eş-Şafiî, el-Ümm, I, 226.]

Delil:"Haram aylar çıkınca, müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayın, hapsedin. Her gözetleme yerine oturup onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı kılar ve zekâtı verirlerse siz de onların yollarını boşaltın."[et-Tevbe, 5.]

İbnu Ömer (r.a.)'den :

"Allah'tan başka ilâh olmadığına, Muhammed'in, Allah'ın Resülü olduğuna şehadet edinceye, namazı kılıncaya ve zekâtı verinceye kadar insanlarla savaşmam bana emredildi."[el-Buhârî, es-Sahîh, İman, 17; 28; Salât, 28; Müslim, es-Sahîh, İman, 32-36; Ebû Dâvud, Cihad, 95.]

(Belirtmek gerekir ki, eş-Şâfiî, namazın terki meselesini de ele aldığı `el-Ümm' adlı eserinde konu ile ilgili olarak, ne yukarıdaki âyeti ne de hadîsi delil olarak kullanmıştır. O, bu konuda sadece Hz. Ebûbekir'in: "Allah'a yemin ederim ki, namaz ile zekâtı birbirinden ayıranlarla mutlaka savaşacağım" ifâdesine başvurmakla yetinmiştir. Fahruddîn er-Râzî bunları şafinin görüşüne delil olarak ileri sürmüştür.Bu durumda Fahruddîn er-Râzî'nin, "eş-Şafiî bu ayeti, namaz kılmayanın öldürüleceği konusunda delil olarak kullanmıştır"[ Fahruddîn er-Râzî, Mefâtih-ul Ğayb, IV], "Bu ayet eş-Şafiî'nin görüşüne delil olmaya müsaittir", şeklinde anlamak gerekmektedir.)

"Muhsan (başından nikâh geçmiş) zinakar, kasten adam öldüren ve (müslüman) topluluğu terk eden (ve mürted olan) kimseler hâriç; Allah'tan başka ilâh olmadığına ve benim Allah'ın Resülü olduğuma şehâdet eden hiçbir müslümanın kanı helal olmaz."[el-Buhârî, es-Sahîh, İman, 17; Müslim, es- Sahîh, İman, 36.]

Bu hadis aslında, namaz kılmayanın öldürülmeyeceğinin değil, öldürüleceğinin delilidir. Çünkü hadis, müslümanın kanının üç şeyden biriyle helal olacağını söylüyor. (Yani namazı terk eden kafir olacağına göre, hadisin hükmünce, "dinini terk edenler" kategorisi içinde öldürülür.[İbnu Kudâme, el-Muğnî, II, 98.]

Zira namaz kılmadığı zaman öldürüleceğini bilen kimse namazı terk etmez. Özellikle üç kere, namazı terk etmemesi istendikten sonra... Bütün bunlardan sonra da namazı kılmayacak olursa namazdan ümidini kesmiş olur. Bu halde yaşamasında da bir fayda yoktur. Bu durumda ise itlâf edilmiş sayılmaz. Diyelim ki öldürülmesiyle namaz kılması ihtimali ortadan kalkmış oluyor. Ama aynı zamanda bin kişinin de namaz kılması sağlanmış oluyor. Muhtemel bir namazın ortadan kalkması karşısında bu neticenin alınması yukarıdaki prensibe aykırı değildir."[ .İbnu Kudâme, el muğni, II, 300.]

Not:Hanbeli hariç, diğer üç sünni mezhep namaz kılmayanın kafir olmayacağı hususunda aynı görüştedirler.

"Şüphesiz Allah kendisine şirk koşulmasını affetmez. Dilediği kimselerin, bunun dışında kalan günahlarını affeder"[en-Nisa, 116.], prensibini getirmektedir.

"Allah beş vakit namazı kullara farz kılmıştır. Kim bunları, haklarını hafife almadan tam olarak yerine getirirse, kendisini cennete sokacağına dair Allah'tan söz almış olur. Her kim de bu namazları yerine getirmezse, Allah'ın ona verilmiş bir sözü yoktur. Dilerse ona azap eder, dilerse affeder",buyurmuştur.[Ebû Davud, es-Sünen, Salât, 9; İbnu Mâce, es-Sünen, İkâmetü's-Salât, 194.]

"Kulların kıyamet günü ilk hesaba çekilecekleri amel namazdır. Rabbimiz, meleklere şöyle buyuracaktır: `Kulumun namazlarına bakın, onları tam mı kılmış, eksik mi bırakmış?' Eğer namazları tam ise, tam olarak yazılır. Eğer eksiği varsa Allah tealâ şöyle buyuracak: `Bakın kulumun nafile namazı var mı?' Eğer nafile namazı varsa Allah: `Kulumun farz namazlarını, nafile namazlarıyla tamamlayın' buyuracak, sonra diğer farz ibadetleri de aynı işleme tâbi tutulacaktır." [Ebû Dâvûd, es-Sünen, Salât, 149]

HAYVAN ÜZERİNDE NAMAZ OLUR MU?

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
EVET
EVET
EVET
EVET

Kaynak rivayetler:

Salim, babası (İbn Ömer)'in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Resûlullah (s.a.) yönü ne tarafa olursa olsun, deve üzerinde na­file ve vitir namazı kılardı. Fakat deve üzerinde farz namazı kılmazdı.[ Buhâri, salât 31; vitr 6; taksir 7, 12; Müslim, müsâfirîn 31, 32, 37, 39, 40; Tirmizî, me-vâkît 144; Nesâî, salât 23; kıble 2; Muvatta', sefer 22, 26; Ahmed b. Hanbel, Iî, 2, 4, 7, 20, 38, 41, 44.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/415.]

Câbir (r.a.)'den; demiştir ki:

Resûlullah (s.a.) beni bir iş için göndermişti. Döndüğüm zaman o devesinin üzerinde şarka doğru namaz kılıyordu, secdesi rükûundan daha eğik idi.[Buhârî, taksirü's-salât, 7, 10; Müslim, musâfirîn 31, 41; Tirmizî, mevâkît 143, 144, 146; Nesaî, salât 23; mesâdd 46. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/423.]

Şâfiîlere göre, hayvan üzerinde nafile kılan bir kimse gideceği tarafa doğru namaz kılar. O taraftan başka yere inhiraf etmesi caiz değildir. Me­ğer ki kıble başka tarafta olup da onun için inhiraf etmiş ola! Aksi takdirde namazı bozulur.Yolculukta binit üzerinde nafile namaz kılarken iftitah tekbirini kıbleye dönerek almak farzdır.

Delil: Enes b. Mâlik (r.a.)den rivayet edildiğine göre; Resülul­lah (s.a.) yola çıktığı zaman nafile namaz kılmak istediğinde devesini kıbleye yöneltip tekbir alırdı. Sonra bineğinin kendisini yönelttiği ci­hete doğru namazı(nı) kılardı.[Müslim, müsâfirîn 37; Nesaî, salât 23.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/421.]

Malikilere göre sefer mesafesine giden yolcunun hayvanın üzerinde nafile hatta vitir namazını kılması caizdir.

Hanbelilere göre mubah olmak şartı ile muayyen bir yere yola çıkan bir yolcunun hayvan üzerinde nafile namaz kılması caizdir.

Hanefîlere göre, hayvan nereye dönerse namazı o tarafa doğru kıl­mak mendubtur. Hayvanın döndüğü tarafı bırakıp da başka tarafa dönmek caiz değildir. Çünkü bunun için bir zaruret yoktur.

Şafilerin deliline eleştiri: Yolculukta binit üzerinde kılınan nafile namaz­larda gerek iftitah tekbiri alırken ve gerekse tekbirden sonra kıbleye dönme­ye gerek yoktur. Ancak farz namazlarda iftitah tekbirini kıbleye karşı almak şarttır. Eğer bu hadis sahihse, Resülullah (s.a.)'in hayvan üzerinde nafile na­maz kılarken iftitah tekbirini kıbleye karşı alışı hayvan üzerinde kılınan nâfile namazlarda bu şekilde hareket etmenin farz değil de daha evlâ ve efdal olduğunu ifâde eder.

NAMAZDA OKUNMASI GEREKEN ASGARİ AYET SAYISI

Hanefide: Namazda okunması gereken asgari miktar, kısa üç âyet veya buna denk bir uzun âyettir. Namazın asıl iskeletini oluşturan ve biçimini veren kıyam, rükû ve secde gibi rükünlere nisbetle kıraat, namazın zâit rüknü olarak kabul edilir. Bu yüzden, kıyam, rükû, secde ve son oturuş, gerek cemaatle namaz kılarken gerekse tek başına namaz kılarken terkedilmediği halde, kıraat, imama uyan kişiden düşer.

Diğer üç mezhepte ise :kıraatin asgari miktarı her rek‘atta Fâtiha sûresinin okunmasıdır. İlk iki rek‘atta Fâtiha'dan sonra Kur'an'dan bir sûre veya birkaç âyet daha okumak (zamm-ı sûre) sünnettir.

FARZ NAMAZDA İMAM OKURKEN NE YAPMALI?

Hanefi: İmama uyan kişinin kıraat yükümlülüğü yoktur; kılınan namaz açıktan (cehrî, âşikâre) okunan namaz ise imamı dinler, değilse susar.

Diğer üç mezhepte: Bu mezheplerde kıraat, imam ve yalnız başına kılan için olduğu gibi imama uyan için de geçerlidir. Şu var ki imama uyan kişi, sessiz namazda Fâtiha'yı ve ardından eklenecek bir sûreyi, sesli namazda ise Şâfiîler'e göre sadece Fâtiha'yı okur; Mâlikî ve Hanbelîler'e göre bir şey okumayıp sadece dinler. Ahmed b. Hanbel'e göre, tercihen hem dinlemeli, hem de imam ara verdiğinde okumalıdır.

NAMAZDA SELAM VERMENİN HÜKMÜ

Şâfiî ve Mâlikî mezheplerine göre namazdan çıkmak için birinci selâmın verilmesi farzdır;

Hanbelî mezhebine göre de iki tarafa selâm verilmesi farzdır.

Hanefî mezhebine göre ise selâm farz değil, vâciptir.

Hanefîler, Hz. Peygamber'in bazan teşehhüt miktarı oturduktan sonra, selâm vermeden arkadaşlarına dönerek konuşmak gibi bir fiille namazı tamamladığını bildiren rivayetleri dikkate alarak namazdan selâmla çıkmayı rükün saymamışlardır.

NAMAZLARIN CEM EDİLMESİ

Hanefi: "Özür sebebiyle bir vakitte iki farz namaz cem edilmez. Yani birleştirilmez.
"Muhakkak ki namaz, mü’minler üzerine vakitleri belirli (bir farz) olarak yazılıdır." (Nisa,103)

Delil:İki namazın bir vakitte kılınacağını söyleyen kimseyi Hz. Aişe (r.anha) reddedmiştir. Buhari ve Müslim'de İbn-i Mesûd (ra)'dan şu hadis rivayet olunmuştur: "Kendisinden başka ilah olmayan Allahû Teâla (cc)'ya yemin ederim ki, Resûlullah (sav) hiçbir namazı vaktinin dışında kılmamıştır. Ancak iki namaz müstesna!.. Arafat'ta öğle ile ikindiyi birlikte, Müzdelifede de akşam ile yatsıyı birlikte kıldı"(Buhârî, meğâzî 77, hac 199; Müslim, hac 292; Nesâî, mevâkît, 149.)

"İki na­mazı özürsüz olarak cem eden büyük günahların kapılarından birine adım atmış olur”(Tirmizî, salât 24)Not: Hasan el-Basrî, İbrahim en-Nehaî, İbn Şîrîn, Mekhûl, de Hanifenin  görüşündedir.

Not: Bazı Hanefî uleması cemin şekli olduğunu  yani bir vakitin bittiği vakit ile öbürünün başladığı vakti peşpeşe getirecek şekilde birleştirmektir der. Hakiki cem' değildir. Bu  birinci namazı son vaktinde ikinci namazı ise ilk vaktinde kılmakla olur.

Şafii: Öğle ile ikindinin ve akşam namazı ile yatsının bir arada kılınmasını; yağmur, hastalık ve sefer özürüyle caizdir.

Delil:Ebu't-Tufeyl Âmir b. Vâsile'den rivayete göre Mııâz b. Cebel (i .a.), kendilerine şu haberi vermiştir:

Resûlullah (s.a.) ile birlikte Tebûk ga/vesine çıktıklarında (Resûlullah s.a.) öğleyle ikindiyi, akşamla da yatsıyı birleştirerek kılardı.Birgün (öğle) namazı(nı) geciktirmiş, sonra (çadırdan) çıkıp öğleyle ikindiyi birleştirerek kılmış. Bir süre sonra (tekrar çadıra) girip çıkmış ve akşamla yatsıyı birleştirerek kılmış.( Buharı, mevâkît 18, taksîrü's-salât 6, 13, 14, 15, 17; Müslim, müsâfirîn 42-45, 48, 51; Nesâî, mevâkît 42-45, 47; Tirmizî, salât 24; cuma 42; Ahmed b. Hanbel, II, 4, 7, 8, 34, 51, :0, 77, ICC, 125, 148, 150, 152, !57, 129. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/384-385.)

Not: Sa'd b. Ebî Vakkâs, İbn Ömer, İbn Abbâs, EbûMûsâ el-Eş'arî, Usâme b. Zeyd, Ömer, Osman, İmam Mâlik, Ahmed b. Hanbel, Şafiî ve Ebû Sevr bu görüş­tedirler.

Malikilere göre;Namazları cem etmenin sebepleri şunlardır:

1. Seferîlik.

2. Hastalık.

3. Yağmur.

4. Karanlıkla birlikte (yolların) çamurlu olması.

5. Hac ibâdetini edâ etmekte olan kişinin Arafat’ta veya Müzdelife’de bulunması.

Hanbelilere göre;

Öğleyle ikindiyi veya akşamla yatsıyı öne alarak veya sona bırakarak anılan şekilde cemedip birleştirmek mübahtır. Yapılmaması ise daha faziletlidir. Arafat’ta öğleyle ikindiyi cem-i takdîm şeklinde, Müzdelife’de de yatsıyla birlikte akşamı cem-i te’hîr şeklinde bir arada kılmak sünnet olur.

Âmâ kimselerle yer altında çalışmakta olan işçiler gibi, namaz vaktinin (girip çıktığını) bilmekten âciz kalanlar da cem yapabilirler. İki namazı bir arada kılmadığı takdirde canına, malına, ırzına veya geçim vâsıtasına zarar geleceğinden korkan kimseler de cem yapabilirler. Ki bu da, işlerinin başından ayrılmaları imkânsız olan işçiler için bir toleranstır.

Bütün bunlar, öğleyle ikindi veya akşamla yatsı namazlarını cem-i takdîm veya te’hîr şeklinde kılmayı mübah kılan durumlardır. Bunların yanısıra akşamla yatsı namazları kar, dolu, soğuk, çamur, şiddetli ve soğuk rüzgâr, elbiseleri ıslatan ve meşakkate yol açan yağmur gibi sebeplerden ötürü birleştirilerek kılınabilirler.

Not:Sunni mezheplerden cem olayına çeşitli şartlar altında  en rahat cevaz veren bu mezheptir.

Sünni kaynaklardaki diğer deliller:

Nâfî'den rivayet olunduğuna göre; İbn Ömer (r.a.)'e Mek­ke'de iken (eşi) Safiyye'nin ölüm döşeğinde olduğu haberi gelince, he­men yola çıktı. Nihayet güneş batıp da yıldızlar görülmeye başlayınca; "Peygamber (s.a.) acele yola çıkmasını gerektiren bir iş olduğu zaman şu iki namazı (akşam ile yatsıyı) birleştirirdi" dedi. Nihayet şafak kay­bolunca (hayvanından) inip ikisini birleştirdi.(Buhârî, taksini's-salât, I, 6, 13-16, umre 20, cihâd 135, 136; Nesâî, mevâkit 42, 43, 45, 46, 48; Müslim, müsâfirîn 42-48, Tirmizî, cuma 42; Ahmed b. Hanbel, II, 4, 7, 8, 34, 51, 54, 56, 77, 80, 106, 125, 148, 150, 152, 157. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/387-388.)

Bu hâdise Nesâî'nin rivayetinde Kesir b. Kârevendâ tarafından şöyle an­latılıyor: Salim b. Abdullah'a:

Baban Abdullah bin Ömer (r.a.)'in seferde namazları cem ettiği olur muydu? diye sordu. Salim:

Hayır sadece Müzdelife'de cem' ederdi, dedi. Sonra hatırlayıp şunları anlattı:

Zevcesi Safiye babam Abdullah'a "dünyanın son, âhiretin ilk günün-.deyim (ecelim çok yakın)" diye haber salmış. Babam devesine bindi, ben de beraberdim. Sür'atle gidiyorduk.

Namaz vakti gelince müezzin:

Ya Ebû Abdurrahman, namazı kılalım dedi ise de, babam yola devam etti. Öğle ile ikindi arası olunca devesinden indi ve müezzine:

Kamet et, öğle namazını kılıp selam verince yerinden ayrılmadan tek­rar kamet et, dedi. Müezzin kamet etti iki rekat öğle namazım kıldı. Müez­zin tekrar kamet etti iki rekat ikindi namazını kıldıktan sonra süratle yola çıktı. Güneş batınca müezzin yine;

Ya Ebû Abdurrahman namaz, deyince babam:

Önceki yaptığın gibi yapacaksın dedi ve yürüdü. Akşam karanlığı ba­sıp yıldızlar çoğalınca indi, müezzine:

Kamet et, ben selâm verince, tekrar kamet et- dedi. Üç rekat akşam namazını kıldı. Müezzin yerinden ayrılmadan tekrar kamet etti. Yatsı na­mazını kılınca ön tarafına bir defa selâm verdi ve bize dönerek:

Resûlullah (s.a.); "herhangi biriniz, gecikmesinden korktuğu bir işi olursa namazları böyle kılsın" buyurdu dedi.(Nesaî, mevâkit 45)

Sahâbeden Muaz b. Cebel’den (r.a.) nakledilmiştir. Hz. Muaz diyor ki;“Hz. Peygamber ile Tebük’e gitmek için yola çıkmıştık. Peygamberimiz yolculuk esnâsında öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsı amazlarını birleştirerek (cem ederek) kılıyor, kıldırıyordu.”


İbn-i Abbas’dan (r.a.) rivâyet edilmiştir. O der ki; “Hazreti Peygamber korkulacak bir durum olmadığı ve seferde de (yolculukta) bulunmadığı halde öğle ile ikindi,akşam ile yatsı namazlarını birleştirerek kıldırmıştır.”(Müslim, müsafirin 54, Tİrimzi mevakit 24; Nesâi, mevakit 47.)

Yine İbn-i Abbas (r.a.)’dan nakledilmiştir. O diyor ki; “Peygamberimiz Medîne’de korkulacak bir durum olmadığı, yağmur da yağmadığı halde öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsı namazlarını cem etmiştir.” “Râvi diyor ki; İbn-i Abbas’a; ‘Hz. Peygamber niçin böyle yaptı?’ diye sordum. İbn-i Abbas (r.a.); ‘Ümmetini güçlüğe-zorluğa sokmamak için’ diye cevap verdi.”[Malik ibn-i Enes, El-Muvetta,1. cilt, s. 161]Sünen-i Tirmizî, 1. cilt, s. 26,mevâkît 24][Ahmed ibn-i Hanbel, El-Müsned, 1. cilt, s. 221]Müslim, müsâfirîn 54 ; Nesâî, mevâkît 47.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/396-397.

NAMAZIN İÇİNDEKİ ŞARTLARI

Namazın İçindeki Farzlar:

1) İftitah Tekbiri: Namaza başlarken tekbir almak demektir.

2) Kıyam: Namazda ayakta durmak demektir.

3) Kıraat: Namazda ayakta iken biraz Kur'an okumaktır.

4) Rükû': Namazda eğilmektir.

5) Sücûd: Rükû'dan sonra ayaklar, dizler ve ellerle beraber alnı yere koymaktır

6) Ka'de-i Ahîre: Namazın sonunda "Ettehiyyatü" okuyacak kadar oturmak demektir.

Not: Niyet, malikiler ve şafîlere göre de farzdır. Yine malikiler, şafîler ve hanbelilere göre de tertibe riâyet etmek namazın farzlarındandır. Vehbe Zuhayli: İslâm Fıkhı Anskp: c: 1sh: 496-497


NAMAZIN KAZASI OLUR MU?

Şafii :

"Bir kişi özürsüz yere bir namazı kaçırırsa; o şahsın kazaya kalan namazını kılmadan nafile kılması caiz değildir. Çünkü kaza fevri bir vaciptir. (Derhal kılınmalıdır). Nafileye zaman ayırırsa bu fevriyeti kaçırmış olur. Üzerinde kaza bulunan kişi bütün zamanını kazaya harcamalıdır. Bundan sadece yaşayabilmesi. için gerekli olan işler istisna edilir." Kaza namazı olan, eğer kaza sebebi özür ise, revâtib olsun, başka nafile olsun, o kaza ile beraber nafileleri de kaza edebilir. Çünkü bize göre gece ve gündüz kılınan vakitli nafilelerin kaza edileceği sabitleşmiş bir husustur."(Ibn Hacer el-Heytemî, el-Fetava I/189)

"Bir namazı özürsüz olarak fevt olan kimse, bu namazı kaza ederken önce onun ilk sünnetini kaza etmesi, önceligi sünnete verdiği (yani farzın kazasına mübaderet etmediği) için haram işlemiş olur mu? Cevap: Olmaz. Hatta bu, caiz olmaktan öte menduptur." (er-Ramlî, Fetâvâ I/217)

Hanbeli ve Malıki mezheplerinin görüşleri de Şafii'ninkine yakındır.

Mâlikîlere göre , günlük farz namazlar ile sabah namazının sünneti, vitir, bayram ve tahiyyetü´l-mescid dışında sünnet veya nafile ile meşgul olarak kaza namazını geciktirenler, günah işlemiş olurlar.

Hanbelilere göre , bu durumda olan kimselerin, gerek beş vakitte farzla beraber kılınan sünnetleri, gerek bunlar dışındaki diğer sünnetleri kılmaları câiz ise de, borcu çok olanların, sabah namazının sünneti müstesna; bunların yerine de kaza namazı kılmaları efdaldir. Sünnet olmayan mutlak nafile ile meşgul olmaları ise haramdır.

Hanefi : Kaza namazları ile iştigal, nafile namazlar ile iştigalden evladır, elhemdir "daha mühimdir." Fakat farz namazların, müekkede olsun, olmasın, sünnetleri bundan müstesnadır. Yani bu sünnetleri terk ederek bunların yerine kazaya niyet edilmesi evlâ değildir. Bilakis bu sünnetlere niyet edilmesi evlâdir.

"Fevt olmuş (kazaya kalmış) namazlarla meşgûl olmak nafilelerle meşgul olmaktan daha önemli ise evlâdir. Ancak bilenin (revatib) sünnetler, Duhâ, Tesbih vb. nafileler bu hükümden müstesnadır. (Hindiyye I/125)

NAMAZDA BİR KAÇ ADIM YÜRÜMEK NAMAZI BOZAR MI?

Hanefi Maliki ve Şafii mezheplerinde hiçbir sebep olmaksızın yürünürse namaz bozulur. Öndeki safta boşluk varsa ayakları sürüyerek ön safa geçer, bu yolla geçilirse namaz bozulmaz. Namazı bozan yürüme miktarı şu şekildedir:

a- O namazda yürümeyi mecbur kılan bir sebep yokken her türlü yürüme namazı bozar.

b- Hangi yöne olursa olsun ard arda adım atarak yürünürse namaz bozulur.

c- Adımlarını aralıklarla atarak ayakları sürüyüp bir saf yürümek namazı bozmaz. Fakat bir saftan fazla yürümek namazı bozar.

Delil:Câbir b. Semure'den; dedi ki:

Peygamber (Sallellahü aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Siz meleklerin Rabbleri huzurunda saf bağladığı gibi saf teşkil etmez mi­siniz?"

Melekler Rabbleri huzurunda nasıl saf bağlarlar? diye sorduk. Peygamber (s.a.):
"Öndeki safları tamamlarlar ve saf da sıkışık dururlar" buyurdu.(Müslim, salât 119; Nesâî, imame 28; tbn Mâce, ikâme 50; Ahmed b. Hanbel, V, 101.Beyhakî es-Siinenu'1-kübrfi, III, 101. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 3/22-23.)

"Şeytana (aranızda) açıklık bırakmayınız. Saffı birleştiren kim­seye Allah (rahmetini) eriştirir. Birleştirmeyenden de (rahmetini) keser."(Nesâî, imame 31; Ahmed b. Hanbel II, 92. Ayrıca bk. Hâkim, el-Müstedrek, I, 213.; ebu davut/saflarla ilgili bablar

GÜLMEK NAMAZI BOZAR MI?

Hanefîler'e göre rükûlu ve secdeli namazda sesli gülme hem namazı hem de abdesti bozar.Sessiz tebessüm sadece namazı bozar.

Delil:"Sizden her kim kahkaha ile sesli olarak gülerse hem namazı hem de abdesti birlikte iade etisin."

Bu konuda rivayet edilmiş müsned ve mürsel hadisler vardır. Müsned olan hadisler Ebu Musa el Eşari, Ebu Hureyre, Abdullah b. Ömer, Enes b. Malik, Cabir b. Abdullah, İmran b. Husayn ve Ebu'l-Muleyh tarafından rivayet edilmiştir. Ebu Musa hadisini Taberani rivayet etmiştir: "Bir ara Resulullah (a.s.) insanlara namaz kıldırırken bir adam mescide girerek mescid içindeki bir çukura düşmüştü. Bu adamın gözleri kör idi. Namazdaki cemaatin çoğu buna güldüler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) gülen cemaatin namazları ile birlikte abdestlerini yenilemelerini emretmiştir." Nasbu'r-Raye 1, 47-54.

Diğer mezhepler ise sadece namazın bozulacağı görüşündedir.

CEMAATLE KILARKEN ÖN SAFTA YER YOKSA TEK BAŞINA MI KILMALI?

Ancak ön safta yer olmadığı için yalnız başına arkada namaz kılmak mecburiyetinde kalan kimsenin durumunda ihtilâf edilmiştir.

İmam Şâfi'î'ye göre, bu kimse ön saftan birini yanına çekmeden tek başına kılar. Çünkü eğer ön saftan birini yanına çekecek olursa evvelâ o kim­seyi ön safta bulunmanın faziletinden mahrum eder ve ayrıca o safta da bir gedik açmış olur. Bu bakımdan yalnız başına kılar.

İmam Mâlik'e göre ise, safların arkasında namaz kılan kimsenin na­mazı tamdır. Önden bir kimseyi yanına çekmesine lüzum yoktur. Şayet çe­kecek olursa, çekilen kimse o adama itaat etmemelidir.

Bazı âlimler de ön safta bulunan bir kimseyi arka safa çekmenin o kimseye zulüm olduğunu söylemişlerdir.

Hanefilere göre ise, o kimse imam rükû'a eğilmek isteyinceye kadar bir kimsenin dışarıdan gelmesini bekler. Gelmeyeceğini anlayınca da imam rukû'a varmadan ön safta bulunan birisini yanına çeker ve namazım öyle kılar.

NAMAZDA ELLERİN BAĞLANMA ŞEKLİ 

Hanefi, Şafii ve Hanbeli mezhebine göre namazda ellerin bağlanması sünnettir.

Hanefîler ile Hanbelîlere göre ise, namaz kılan kişi iki elini göbeğin altına koyar. 

Şâfıîlerde müstehap olan, iki elin sola meyilli olarak, kadınlarda göğüs üzerine ve erkeklerde göbeğin üstüne konmasıdır. Çünkü insanın kalbi soldadır. 

            Maliki mezhebine göre ise ellerin yana salınması sünnettir. Nafile namazlarda ellerin göğüs üzerinde bağlanması ve tutulması caizdir. Çünkü bu namazlarda zaruretsiz olarak bir yere dayanmak caizdir. Fakat farz namazlarda elleri bağlamak mekruhtur. Çünkü bu durum bir yere dayanmak gibidir.[ el-Hidaye, c.1, s.47, el-Mecmu, c.3, s.311, el-Muğni, c.1, s.473](Maliki mezhebinin önderi İmam Malikten ise konuyla ilgili iki farklı fetva vardır. Birinci görüş İmam Şafiinin görüşüdür. İkinci görüş ise namaz esnasında elleri yanlara salmaktır. Ayrıca İmam Malik’ten nakledildiğine göre o sünnet namaz kılarken namazını uzatırsa ellerini bağlarmış ve eğer sünnet namazının kısa tuttuğunda ve farz namazlarında ellerini bağlamazmış.) 

SECDEDE ELLERİ NEREYE KOYMALI 

Hanefiler: "Secdede yüz, iki elin arasına konur" demişlerdir. 

Hanefilerin dışındakilere göre ise secdede eller iki omuzun hizasına konur.

NAMAZDA ÖNCE DİZ Mİ , ELLER Mİ KOYULMALI?

İmam Malik,  secdeye inerken önce ellerin sonra dizlerin konması görüşündedir. 

Rasûlüllah'ın bu konuda, ellerin dizlerden önce konulmasını emreden hadisleri varsa da, bunların daha sonra neshedildiği hakkındaki rivayetler daha güçlüdür.  

Delil:Ebu Hureyre (ra)'dan rivayetle Rasulullah (sas) buyurdu ki: "Sizden biriniz secde ettiği vakit, devenin çöktüğü gibi çökmesin. Önce ellerini, sonra dizlerini koysun." Ahmed(2/381) Ebu Davud(840) Nesei(2/207) Tirmizi(269) Darimi(1327) Darekutni(1/345) Tahavi(1/245) Beyhaki (2/99) ve Buhari Tarihinde(1/139)

Hanefi ve Şafiîler ise şu hadise göre amel ederler: "Vail b. Hucur'dan; Rasûlüllah'ı secde ederken dizlerini ellerinden önce koyduğunu, secdeden kalkarken de ellerini dizlerinden önce kaldırdığını gördüm" (Sünen-i Ebû Davud, II, 5):Nesai2/207:tırmızi;268:ibni Mace,882

ÜSTÜNDE TAŞIDIĞI ELBİSE ÜZERİNE SECDE OLUR MU?

Ebu Hanife ve cumhur: Secdede bedene bitişik olan elbisenin bir ucu üzerine secde edilir.

Delil:Bekir b. Abdullah el-Müzenî'den o da Enes (r.a.)’den rivayetle Enes şöyle demiştir:

"Biz çok şiddetli sıcakta Resûlüllah (a.s.) Efendimizle namaz kılıyorduk, bizden birimiz yü­zünü tam yere koymaya takat getiremeyince, elbisesini (secde) ye­rine serip öyle secde ediyordu."[Ebu Dâvud/salât. 116 Tirmlzî/mevaklyt ı 86]

"Kavm (ashab-ı kiram) sarık, külah üzerine secde ediyorlar ve elleri de yenlerinin içinde bulunuyordu."(Buhari, el-Hasen'den naklen )

"Ashab-ı kiram uzun yenli gömlek, uzunca takye ve uzunca sarık ile namaz kılarlar, ellerini de dışarı çıkarmazlardı."(Saîd ise kendi Sünen'inde İbrahim'den naklen )

Şafii: Bedene bitişik olmayan elbise üzerine secde edilir.Bitişik olana edilmez.

Delil:"Resûlüllah (a.s.) bir adamı başındaki sarığın (alnı kapatan) sargısı üzerine secde ettiğini gördü, ona eliy­le işarette bulunarak sarığını kaldır, (buyurdu)."(Ebu Davud'un el-Merasil'de Salih b. Hîvân es-Sibaî'den yaptığı rivayet)

NAMAZDA SON OTURUŞTA TÜRKÇE DUA OLUR MU?

HANEFİ: Namazda "Ey Allahım, beni evlendir, karnımı doyur" gibi insanların konuşmalarına benzeyen sözler söylenirse, Hanefîler'e göre bunu söyleyen kişinin namazı bozulur. Çünkü bu söz, Kur'an'daki dualara ve Hz. Peygamber'in namazda okuduğu veya okunabileceğini bildirdiği dualara benzememekte, içerik olarak namazın genel çerçevesine aykırı düşmektedir.

ŞAFİİ: Fakat Şâfiî, dünyevî bir arzunun gerçekleşmesine yönelik olmakla birlikte sonuçta bunun da bir dua olduğunu, dolayısıyla bu şekilde dua etmekle namazın bozulmayacağını ileri sürmüştür.

FATİHADAN SONRA AMİN DEMENİN HÜKMÜ

HANEFİ : Fatiha Sûresi'ni okuyup bitirdiği zaman gizli bir şekilde "Amin" der!.. Bunu hem imamın, hem de imama uyan kimsenin gizli olarak demesi esastır.

ŞAFİİ:Aminin kelime anlamı "Allahım duamızı kabul et " demektir."Veleddallin" dedikten sonra 'amin' demek sünnettir. Kılınan namazda fatiha sesli okunuyorsa 'amin' de sesli okunacaktır. Sessiz okunuyorsa 'amin' kelimesi de sessiz okunacaktır. İmamın arkasında kılınan namazda kıraatler cehri (yüksek sesle) okunuyorsa 'amin' kelimesinin yüksek sesle söylenmesi sünnettir.

Bunun delili: Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir:
Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki:

Okuyucu, yânı Fatiha okuyan kimse "Âmîn" dediği zaman sizde "Âmîn" deyi­niz. Çünkü melekler de 'Âmîn' derler. Her kimin 'Âmîn' demesi me­leklerin 'Âmîn' demesine uyarsa, geçmiş günâhları mağfiret olunur.Buhari,dua:63

NAMAZDA KA´BENİN BİZZAT KENDİSİNE Mİ, YOKSA BULUN­DUĞU YERE Mİ YÖNELMEK FARZDIR?

Şafiî ile Hanbelîye göre, : namaz kılan kimsenin, Ka´beyi görüyorsa bizzat kendisine, görmüyorsa Kabenin bulunduğu tarafa Kabenin bizzat kendisine isabet edecek şekilde yönelmesi farzdır.

Hanefî ile Malikiye göre ise, bir kimse namaz kılarken Kabeyi görmüyorsa, onun için Kabenin bulunduğu tarafa yönelmesi farzdır.

KABENİN ÜZERİNDE NAMAZ CAİZ MİDİR?

Şafiiler ile Hanbelilere göre. Kabe üzerinde kılınan namaz, sahih de­ğildir. Çünkü Kabe üzerinde namaz kılan kimse, O´na değil, başka bir tarafa yönelmiştir.

Hanefilere göre ise, Kabe üzerinde kılınan namaz, kerahetle sahihtir, Çünkü kıble. Ka´be değil, onun bulunduğu yerdir. Ka´be üzerine çıkmak İte edeb dışıdır.

BESMELE NAMAZLARDA MUTLAKA OKUNMALIMIDIR?

İmam Şafi´ye göre besmelenin gizli okunacak yerde gizli, açık okunacak yerde açık okunması farzdır.

İmamı Azam´o göre besmele namazlardaki her rekatta Fatiha suresinden önce okunur. Diğer surelerin başında okumak ise güzeldir. [Cessas. Age. C. 1. S. 15. Kurtubl. Age. C. 1. S. 98]

İmam Malik´e göre besmele yalnız farz namazlardaki Fatiha ve diğer surelerin başında gizli ve açık olarak okunmaz. Farz dışındaki sün­net ve nafile namazlarda isteyen okuyabilir. 

İmam Hanbel´e göre besmele namazda gizil okunur. Açık okun­ması sünnet değildir.

BESMELE GİZLİ Mİ AÇIK MI OKUNMALIDIR?

Besmele gizli okumalıdır:

Bu görüş Ebu Bekr (ra), Ömer (ra), Osman (ra), Ali (ra) ve İbni Me-sud (ra)un sözlerine dayanır, imam Sevri ve İmam-ı Azom´ın görüşleri de bu yoldadır.

Besmele açıktan okunmalıdır:

imam Şafî´ye göre de besmelenin namazda açıktan okunma­sı sünnettir. Bu da Muaviye (ro), Âtâ (ra) ve Tâvûs (ra)un rivayetine da­yanır.» [İbni Cevzl. Age. C. 1. S. 7-8.] demektedir.

NAMAZDA FATİHA SURESİ MUTLAKA OKUNMALI MIDIR?

Cumhura (Maliki, Şafii, Hanbeli) göre. Fatiha´nın namazda okunması sıhhatinin şartıdır. Fatiha suresini bllipte okumayan bir kimse­nin namazı sahih olmaz.

Birinci delil: Ubbade bin Sâmid (ra)in Resulullah (sav)tan naklettiği şu hadls-i şeriftir: «Fatiha´yı okumayanın namazı geçerli değildir.» [Bu hadisi şerif imam Malik (ra)in Muvattaı dışında Kütüb-i sittenin hepsinde nakledilmiştir.]

ikinci delil: Ebu Hüreyre (ra)nin Resulullah (sav)tan naklettiği: «Her kim namaz kılarda ümmü´l-kitabı (Fatiha) okumazsa o namaz noksandır, noksandır, noksandır. Tamam değildir.» [ İmam Malik, Tirmizi. Nesai, Cemu´l Fevaid, C. ı, S 197.] hadis-i şerifidir.

Üçüncü delil: Ebu Said el-Hudrî (ra)nin naklettiği şu hadis-i şerif­tir: «Resulullah (sav), bize namazda Fatiha suresi ile bildiğimiz diğer bir sure veya bir sureden birkaç ayetin okunmasını emrettiler »

İmam Sevri ve İmam-ı Azam Ebu Hanlfe (ra)ye göre namaz Fa­tiha okunmaksızın da sahih olur. Namazda Kur´andan 3 kısa ayet veya 1 uzun ayetin okunması ise farzdır.

Birinci delil: «Şüphe yok ki Rabbin, senin gecenin üç}e İkisinden biraz eksik, yarısı, üçte biri kadar ayakta durmakta olduğunu ve senin maiyetinde bulunanlardan bir züm­renin de (böyle yaptığını) biliyor. Geceyi, gündüzü Allah saymaktadır. O, bunu sizin sayamayacağınızı bildiği için size karşı (ruhsat canibine) dön­dü. Artık Kur´andan kolay geleni (ne ise onu) okuyun...» (Müzemmll: 20)

İkinci delil: Ebu Hüreyre (ra)den nakledilen şu hadise dayanır: «Birgün Mescld-I Ne­beviye bir kişi gelerek namaz kıldı. O kimse namazdan sonra Resulullah ( av)a eglecek selam verdi. O kimsenin selamını aldıktan sonra Resulul­lah (sav), «Geri dön, namazını yeniden kıl. Zira sen namaz kılmadın» buyurdu. O kimse tekrar namaz kılıp Resulullah (sav)a gelince, onu yine namaz kılması için geri çevirdi. Bu şekilde üç defa geri çevrilen kimse He8ulullah (sav)a gelerek «Seni hak yolu üzere gönderenin ismi İle ye­min ederim ki, bundan daha güzel bir şekilde namaz kılmasını bilmiyorum.» deyince, Peygamber (sav) efendimiz, «Sen namaz kılmak istediğlh za­man güzelce bir abdest al. Sonra kıbleye dönerek tekbir getir. Blldhere Kur´andan ne biliyorsan onu oku. Daha sonra belini tam eğerek rüku yap. Rükudan kalkarak dik dur ve daha sonra secde yap. Secdeden kalkarak normal bir oturuşla otur. Daha sonra tekrar secdeye git. Secdeden sonra doğruca ayağa kalk. Benim bu tarif ettiklerimi bütün namazlarında Uygu­la.» buyurdu. [Sâyis, Ahkam ayetlerinin tefsiri, C. 1, S. 13. Cessas. Age. C. 1. S 20.]

İMAMA TABİ OLAN FATİHA OKUR MU?

İmam Şafiî (ra) ile imam Ahmed bin Hanbel (ra). imamın arkasın­da namaz kılan kimsenin, imam gizli veya açık okusa da Fatiha´yı gizilce okumasının farz olduğuna hükmetmişlerdir.

Birinci delil: «Fatihayı okumayanın namazı geçerli değildir» Hadis

İmam Malik (ra) İse. «Kıraatin gizli olması lazım gelen namazlar­da, imama tabi olan kimsenin gizlice okuması, gece namazları (sabah, akşam, yatsı) gibi açık okunacak namazlarda ise okumaması lazımdır» diye hükmetmiştir.

Birinci delil: «Namazdaki kıraat gizli olacak türden ise Şafiî (ra) İle Hanbell (ra)´ın dayandıkları Hadls-i şerife istinaden imama tabi olan kimsenin namazda Fatiha suresini okuması farzdır.

İkinci delil: Namazdaki kıraat açık olacak türden ise «Kur´an okunduğu zaman derhal O´nu dinleyin, tutun.Ta ki (Allah´ın rahmaniyi») esirgenmiş olasınız» (Araf: 204) İsti­naden de imama tabi olanın Fatiha´yı okuması yasaktır

İmam-ı Azam Ebu Hanife (ra) de «Kıraatin gizli veya açık olduğu namazlarda, İmama tabi olan kimse, onun arkasında okumaz» demiştir.

Birinci delil: «Namazda İmama tabi olan kimse «Kur´an okunduğu zamah ONU DİNLEYİN...» (Araf: 204)

İkinci delil: «namazda imamın okuması, kendisine sayıl­dığı gibi tobi olanlara da sayılır» Hadls-I şerifine İstinaden kesinlikle Kur´­andan hiçbir şey okunmaz» [İbn-i Ebi Şeybe (ra). Ebu Hüreyre (ra)´dan rivayet etmiştir.]

Üçüncü delil «İmam kendisine tabi olunması icln imam olur. İmam tekbir dldlğı zdman siz de tekbir alın okuduğu zaman sükut edin ve dinleyin» [Abd tbn-i Hamld Cabir´den]

NAMAZDA SALAT GETİRMENİN HÜKMÜ NEDİR?

Şafii ve Hanbelilere göre, namazda salat ve selam okumak va­ciptir. Salat ve selamsız namaz sahih değildir.

Maliki ve Hanefilere göre de namazda salat ve selam okumak sünnet-t müekkededir. Salat ve selam okunmadan kılınan namaz kerahetle sahihtir.

MÜŞRİKLER MESCİDLERE GİREBİLİR Mİ?

İlgili ayet:

"Ey iman edenler! Allah'a ortak koşanlar ancak bir pislikten ibarettir. Artık bu yıllarından sonra, Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. TEVBE 28"

Hanefi : âyetteki «mescld-i haram» yasağından maksat, yalnız hac mevsiminde müşrik ve kafirlerin mescid-i harama girmeleridir. müşriklerin Mekke -erimine girmesi ve hac mevsimi dışında mescid-i harama ve diğer mescitlere girmeleri yasak edilemez.»

Âyetteki, «Eğer fakirlikten korkarsanız. Allah dilerse, sizi yakında fazlından zenginleştirir.» ifadesi de yasaklamanın yalnızca hac mevait olduğuna delalet etmektedir.

Şaftilerin delilleri: imam Şafii (ra), «...bu yıllarından sonra onlar mes­cld-i harama yaklaşmasınlar.» âyetinin zahirine istinad ederek yasaklama hükmünün yalnız mescid-i harama mahsus olduğuna hükmetmiştir. Bu hük­me müşrikler girdiği gibi kitap ehli kafirler de girerler, öyleyse gayri müslimlerin diğer mescidlere girmeleri mubahtır.

İmam Hanbel (ra), âyetteki «mescid-i haram» sözünden tüm Mekke hariminin kasdedildiğini söyleyerek müşriklerin Mek­ke harimine girmelerinin yasak olduğuna hükmetmiştir.imam Malik (ra)'e göre, müşriklerin mescidlere girmelerinin yasaklanmasının illeti necasettir. Necaset ise zaten müşrik­lerde mevcuttur, öyleyse haram kılınmanın hükmü bütün mescidler için sabittir. Dolayısıyla müşriklerin hem mescid-i harama, hemde diğer mes­cidlere girmeleri caiz değildir. İmam Malik (ra), kitap ehlini de müşriklere kıyaslayarak onların da mescid-i harama ve diğer bütün mescidlere girme­lerinin haram olduğuna hükmetmiştir.

İTİKAF KAÇ GÜN OLMALI ?

1. Hanefilere göre, i´tikâfın süresi, en az 1 gün, 1 gece olmalıdır.

2. İmam Malik (ra)´den rivayet edilen bir görüşe göre ise, i´tlkâfın en az süresi 10 gündür.

3. Şafii (ra)´ye göre de, i´tikâfta süre bir andır. Süre hususunda sınır yoktur

CUMA NAMAZI

CUMA NAMAZININ ŞARTLARI

VÜCUB ŞARTLARI:(Kişiyle ilgili)

Hanefi: Cuma namazının Vücub şartları 9’dur.

1- Mukim olmak, seferi olmamak.

2- Sağlam olmak, hasta olmamak.

3- Hür olmak.

4- Mahpus olmamak. Düşmanın yakalama korkusu olmamak.

5- Âkıl ve bâliğ olmak.

6- Kör olmamak.

7- Yürüyebilmek. Arabası olsa bile felçliye, ayaksıza farz değildir.

8- Erkek olmak. Cuma namazı kadınlara farz değildir.

9- Çok yağmur, kar, fırtına, çamur, çok soğuk olmamak.

EDA ŞARTLARI:(toplum ve düzenle ilgili)

Hanefi:Eda şartları yedidir:

1- Namazı şehirde kılmak. Bugün muhtarı veya jandarması bulunan köyler şehir hükmündedir.

2- Hükümetin izni ile kılmak. Hükümetin tayin ettiği imam, bir başkasını vekil edebilir.

Darülharb sayılan ülkelerde, cemaatin seçeceği imam, Cuma namazını kıldırır. Cumanın kabul olması şüpheli olan yerlerde, Cuma namazının son sünneti ile vaktin sünneti arasında dört rekat Âhir zuhur [Son öğle] namazı kılmalıdır.(Hanefîler'in dışındaki diğer mezhepler cuma namazının geçerliliği için bu şartı aramazlar.)

3- Öğle namazının vaktinde kılmak.

(Cuma namazı, Hanbelîler'in dışındaki müctehidlere göre, cuma günü öğle namazı vaktinde kılınır; öğle namazının vaktinden önce veya sonra kılınması sahih değildir. Hanbelîler'e göre ise cuma namazı, cuma günü, güneşin bir mızrak boyu yükselmesinden itibaren öğle namazının vakti çıkıncaya kadar kılınabilir.)

4- Vakit içinde hutbe okumak.

5- Hutbeyi namazdan önce okumak.

6- Cuma namazını cemaat ile kılmaktır.

( İmamdan başka, Ebu Hanefe ve imam muhammede göre 3,Hanefi mezhebinden ebu yusufa göre 2, Maliki’de 12, Şafii ve Hanbeli’de 40 erkek gerekir.)

7- Cami herkese açık olmak. Kapıyı kilitleyip içerde kılmak caiz olmaz.(Birden fazla yerde kılmayı zorunlu kılan sebepler olmadıkça, bir şehirde sadece bir yerde cuma namazı kılınır.)

CUMANIN KILINIŞI

Mezhepler arasında rekatlarda bir fark yoktur.Şifilerin her zaman rükularda aldıkları tekbir burda da vardır.

CUMANIN VAKTİ NE ZAMANDIR?

Cuma namazı, Hanbelîler'in dışındaki müctehidlere göre, cuma günü öğle namazı vaktinde kılınır; öğle namazının vaktinden önce veya sonra kılınması sahih değildir. 

Hanbelîler'e göre ise cuma namazı, cuma günü, güneşin bir mızrak boyu yükselmesinden itibaren öğle namazının vakti çıkıncaya kadar kılınabilir.

CUMA  İLK EZANDAN SONRA YAPILAN AKİDLER GEÇERLİ MİDİR? 
(İLK EZAN MI , İKİNCİ EZAN MI CUMA EZANIDIR)

Hanefî bilgilerin bazılarına göre alışverişin tahrimen mekruh vaktini belirleyen "çağrı" ilk ezandır. (ibn Âbidin, Reddü'l-Muhtâr, V, 101). 

Bazı Hanefi bilginleri imamın Hutbeye çıktığı ve önünde iç ezân okunduğu vakit, alışverişin yasak olduğu vakittir demişlerdir (Kâsânî, Be'dâyîu's-Sanâyi, I, 269)a Âyetteki "çağrı"dan (nida) maksat duyurudur (i'lâm) Cuma duyurusu ilk ezanla yapılmış olduğu için "Allah'ı anmaya koşun, alışverişi bırakın" buyruğuna uymak gerekli olur Bu nedenle ilk ezanla birlikte tüm sözleşmelerin yapılması tahrimen mekruh olur.

Mâlikî, Şafiî, Hanbelî ve İsnaaşeriyye mezheplerine göre ilk ezan yasak vaktin belirleyicisi değildir.Dolayısıyla ikinci ezan okunana kadar yapılan akidler geçerlidir. Bu görüşün başlıca dayanağı, ilk ezanın Hz. Peygamber zamanında olmamasıdır. İlgili ayetin tefsirinde İbn Ömer ve Hasan Basri'den gelen, "İmam minbere çıktığı ve karşısında ezan okunduğu zaman halk Cuma için çağrılmış olur" rivayeti ve benzeri haberler de bu görüşün diğer delilleri arasında yer alır.

CUMA HUTBESİNİN RUKNÜ

Hanefi fakihlerine göre, cuma günü okunacak hutbenin örfen hutbe olması şart değildir. Çünkü Allahu taala âyette herhangi bir tafsilat vermeden yalnız «zikir» demiştir. Öyleyse şart olan zikirdir. Zikir sayılan herhangi birşeyin namazdan önce okunması kafidir. Resulullah (sav)'tan nakledilen hutbe de bir zikirdi. Resulullah (sav)'ın buna devam etmesi ise farz olduğuna değil, vacib veya sünnet olduğuna delalet eder.
Ebû Hanîfe'ye göre hutbenin rüknü yani temel unsuru Allah'ı zikretmekten ibaret olduğu için, hutbe niyetiyle “elhamdülillah” veya “sübhânallâh” veya “lâ ilâhe illallah” demek suretiyle hutbe yerine getirilmiş olur. Fakat bu kadarla yetinilmesi mekruhtur. Ebû Yûsuf ve Muhammed'e göre ise hutbenin rüknü, hutbe denilecek miktarda bir zikirden ibarettir ki, bu zikrin uzunluğunun da en az teşehhüd miktarı kadar yani Tahiyyât duası kadar olması gerekir.

İmam Şâfiî'ye göre ise hutbenin beş rüknü vardır. Bu rükünler şunlardır: 1. Her iki hutbede (hutbenin her iki bölümünde) Allah'a hamdetmek. 2. Her iki hutbede Peygamberimiz’e salavat getirmek. 3. Her iki hutbede takvâyı tavsiye etmek. 4. Hutbelerden birinde bir âyet okumak (âyetin birinci hutbede okunması efdaldir). 5. İkinci hutbede müminlere dua etmek. 

Şafiilere göre hutbede müminlere dua etmek de hutbenin şartlarındandır.

Hanbelîler'e göre ise hutbenin rükünleri, sonuncu hariç, Şâfiîler'deki ile aynıdır.

Maliki fakihlerine göre, hutbede tek bir şart vardır. O da halkın ör­füne göre hutbe veya vaaz sayılabilecek kadar halka Allah (cc)'ın azabını bildirmek veya cennetle müjdelemektir.

CUMA HUTBESİNİN ŞARTLARI:

Hanefîler'e göre cuma namazı hutbesinin sahih olabilmesi için şu şartların bulunması gerekir:

1. Vakit içinde okunması. 2. Namazdan önce olması. 3. Hutbe niyetiyle okunması. 4. Cemaatin huzurunda irad edilmesi. Son şartın yerine gelmiş olması için, kendisiyle cuma sahih olan en az bir kişinin bulunması gerekir. Her ne kadar Hanefî mezhebinde hutbenin sıhhati için cemaatin şart olmadığına dair bir görüş mevcut ise de, mezhepte daha doğru kabul edilen görüş, bir kişi bile olsa cemaatin huzurunda okunmasının gerektiği şeklindedir ve bunun kendisiyle cuma namazı sahih olabilecek bir kişi olması da şarttır. Ancak, hutbenin sıhhati için cemaatin işitmesi şart olmayıp sadece hazır bulunması yeterlidir. 5. Hutbe ile namaz arasının, yiyip içmek gibi namaz ve hutbe ile bağdaşmayan bir şeyle kesilip ayrılmaması.

Hatibin hadesten tahâret ve setr-i avret şartlarını taşıyor olması ve hutbeyi ayakta okuması şart değildir. Fakat bunlara riayet edilmesi gerekir. Çünkü bunlar, kabul edilen görüşe göre sünnet olmakla birlikte bunların vâcip olduğunu söyleyenler de bulunmaktadır.

Hanefîler'e göre cuma hutbesinin Arapça olması şart değildir.

Mâlikîler'e göre ise cuma namazı hutbesinin geçerli olmasının şartları şunlardır: 1. Hatibin ayakta olması. 2. Her iki hutbenin de öğle vakti girdikten sonra irad edilmesi. 3. Her iki hutbenin de hutbe olarak nitelendirilebilecek içerikte olması. 4. Mescidin içinde irad edilmesi. 5. Namazdan önce olması. 6. En az on iki kişilik bir cemaatin huzurunda olması. 7. Açıktan okunması. 8. Arapça olması. 9. Hutbelerin arasına ve hutbe ile namaz arasına başka bir meşguliyetin sokulmaması. Mâlikîler'e göre de hatibin abdestli olması şart olmadığı gibi hutbede niyet de şart değildir.

Şâfiîler'e göre cuma namazı hutbesinin sahih olabilmesi için gerekli şartlar da şunlardır: 1. Hutbenin beş rüknünden her birinin Arapça olması. 2. Öğle vakti içinde olması. 3. Hatibin, gücü yetiyorsa hutbeleri ayakta okuması. 4. Bir mazereti yoksa iki hutbe arasında oturması. 5. İki hutbenin rükünlerini en az kırk kişinin dinlemesi. 6. Hutbenin namazdan önce okunması ve gerek hutbelerin arasına gerekse hutbe ile namazın arasına başka bir meşguliyetin katılmaması. 7. Hatibin hadesten ve necâsetten temiz olması. 8. Hatibin setr-i avrete riayet etmesi. 9. Hatibin erkek olması. 10. Hatibin kırk kişinin duyabileceği şekilde sesini yükseltmesi. 11. Hatibin imamlığının sahih olması. 12. Hatibin namazın farz ve sünnetlerini birbirinden ayıracak kadar bilgi sahibi olması, hiç değilse farzı sünnet olarak bilmemesi. Şâfiîler'e göre de hutbe için niyet şart değildir.

CUMA KAÇ KİŞİ İLE KILINIR?

Hanefilere göre Cuma namazının kılınabilmesi için imamla birlikte en az dört kişi olması lazımdır.( İmamdan başka, Ebu Hanefe ve imam muhammede göre 3,Hanefi mezhebinden ebu yusufa göre 2)

Şafii ve Hanbelilere göre. Cuma namazının kılınabilmesi için en az kırk( 40 )  kişi bulunması lazımdır. Bundan daha az sayıdaki bir cemaatla Cu­ma namazı kılınamaz.

Malikiler ise Cuma namazını kılacakların belirli bir sayıda olmasını şart koşmamışlardır. Bunlara göre, bir köy meydana getirebilecek veya aralarında çeşitli alış verişte bulunabilecek bir sayı lazımdır.(12 erkek kişi) Buna göre üç-dört kişi ile Cuma namazı kılınamaz.

KÖYLERDE CUMA KILINIR MI?

KILINIR:

Mâlikîler'e göre cuma namazı kılınacak yerin, insanların devamlı oturdukları şehir, köy vb. bir yerleşim birimi veya buraların civarında bir yer olması gerekir. Bu bakımdan çadır vb. barınaklardan oluşan ve geçici olarak oturulan yerlerde cuma namazı kılınamaz. Mâlikîler ayrıca, cuma namazı kılınacak yerde cami bulunmasını da şart koşmuşlardır.

Şâfiîler'e göre de, cuma namazının insanların devamlı olarak oturdukları bir şehir veya köyün sınırları içinde kılınması gerekir. Çölde veya çadırlarda yaşayanlar, yani belli bir yerleşim birimi içinde oturmayanlar sayıca ne kadar çok olurlarsa olsunlar orada cuma namazı kılamazlar.

Hanbelîler'e göre ise, cuma namazının kılınabileceği yerin en az kırk kişinin devamlı olarak oturduğu yer olması şarttır.

Delil:İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'ın Medine'­deki mescidinde kılınan cumudan sonra (Medine hâricinde) ilk kılı­nan cuma namazı Bahreyn'de bulunan Cuvâsâ'da Abdu'1-Kays mescidindedir.Buhari,cuma:11

Not: Abdu'1-Kays, îslâm'a ilk giren Bahreyn kabîlelerindendir. Cuvâsâ da -belki son­radan şehir hâlinde büyüyen- Bahreyn köylerinden biridir. Peygamber zama­nında vahiy nazil olup dururken, hiç kimsenin kendi re'yi ile bir dînî işi takrir veya ref edemiyeceği bilindiğine göçe, bu hadîs köylerde de cuma kılınabile­ceğine kuvvetli bir delîl oluyor.

KILINMAZ:

Hanefîler'e göre, cuma namazı kılınacak yerleşim biriminin şehir veya şehir hükmünde bir yer olması ya da böyle bir yerin civarında bulunması gerekir. Bir yerleşim biriminin hangi durumda şehir hükmünde sayılacağı hususunda farklı rivayetler bulunmaktadır. Hanefî mezhebinde fetvaya esas olan (müftâ bih) görüşe göre bu kriter "en büyük camisi orada cuma namazı ile yükümlü bulunanları alamayacak kadar nüfusa sahip olma" şeklinde belirlenmiştir.

BİR YERLEŞİM YERİNDE FARKLI CAMİLERDE CUMA KILINIR MI?
Ebû Hanîfe'den bu konuda nakledilen iki görüşten birine göre bir şehirde yalnız bir yerde cuma namazı kılınabilir; diğerine göre ise bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınabilir. İmam Muhammed bunlardan ikincisini benimsemiştir. Ebû Yûsuf'a göre ise, şehrin ortasından nehir geçip de şehri ikiye bölüyorsa veya şehir zayıf ve yaşlı kimselerin cuma kılınan camiye gelmelerini zorlaştıracak ölçüde büyük ise bir şehirde iki yerde cuma namazı kılınabilir; bu durumlar söz konusu değilse sadece bir yerde kılınır.

Hanefî mezhebinde fetvaya esas olan ve kuvvetli bulunan görüş, bir şehirde birden fazla cami bulunması halinde bütün camilerde cuma namazı kılınmasına cevaz veren görüştür; ki bu zaten, Ebû Hanîfe'den nakledilen iki görüşten biri ve aynı zamanda İmam Muhammed'in görüşüdür.

Şâfiîler'e göre, bir şehirde birden fazla cami bulunsa bile, birden fazla yerde kılmayı zorunlu kılan sebepler olmadıkça sadece bir camide cuma namazı kılınır; böyle bir sebep yokken, birden fazla camide cuma namazı kılınsa, sadece namaza ilk başlayanların cuma namazları sahih olur, diğerlerininki sahih olmaz. Bu durumda diğerlerinin sonradan öğle namazı kılmaları gerekir. Ancak, şehrin çok büyük olması sebebiyle, cuma namazı için herkesin bir yere toplanması çok zor olursa veya güvenlik, sağlık vb. konularda ciddi endişeler bulunması sebebiyle bir yerde toplanılmasında sakınca varsa, ihtiyaç durumuna göre, bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınabilir. Bu tür sebeplerden dolayı, bir şehirde birden fazla yerde cuma namazı kılınırsa, buralarda cuma namazı kılanların ayrıca öğle namazı kılmaları gerekmez.

Mâlikîler'deki tercih edilen görüşe göre de, Şâfiî mezhebinde olduğu gibi, birden fazla yerde kılmayı zorunlu kılan sebepler olmadıkça, bir şehirde sadece bir yerde cuma namazı kılınır. Böyle bir sebep olmadığı halde bir beldede birden fazla camide cuma namazı kılınsa sadece o beldedeki en eski camide (öteden beri o beldede cuma namazının kılınageldiği camide) kılanların cuma namazları sahih olur.

Hanbelîler'e göre de, zorlayıcı sebepler yoksa, bir şehirde sadece bir yerde cuma namazı kılınır. Bir cami yeterli olduğu halde iki camide, iki cami yeterli olduğu halde üçüncü camide cuma namazı kılınamaz. Hanbelîler'e göre ihtiyaç bulunmadığı halde, birden fazla yerde cuma namazı kılınsa, bu durumda sadece devlet başkanı veya temsilcisinin kıldırdığı cuma namazı sahih olur; bu durumda, cuma namazını önce veya sonra kılmak önemli değildir.

NAMAZ VAKİTLERİ

ÖĞLE ve İKİNDİ NAMAZI

Şafii, Maliki, Hanbeli mezhepleri ile, İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre bir cismin İkindi Gölgesi, o cismin Zeval Gölgesi uzunluğuna cismin kendi uzunluğunun eklenmesi ile bulunur.


https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPJ3MtVkBMV03ITz-fCYfEVR59LiT8cSGGUZYIfEyuFdJZJ0YzILzsLAKjO_SKRTq4apmz9vVEml5AkRAaXzQnh1Rc0xyOOAXtuFusDaY1sCsWd6OR3FfgHvFDM6lsSC5ZwPLNtNB5vy9t/s1600/golge.png


Resim:1 Cumhura göre öğle ve ikini vakti.

İmamı Azama göre : ikindi gölgesi, o cismin Zeval Gölgesi uzunluğuna cismin kendi uzunluğunun iki katının eklenmesi ile bulunur.

BAYRAM NAMAZINDAKİ ZEVAİT TEKBİR SAYISI

Hanefilere göre ifittah tekbirinden sonra üç tekbir, ikinci rekatta üç tekbir; dördüncüde secdeye gidilir.

Maliki ve Hanbelilere göre birinci rekatte altı tekbir, ikinci rekatte beş tekbir getirilir. Şafiilere göre ise birinci rekatte yedi tekbir, ikinci rekatta beş tekbir getirilir. (Vehbe Zuhayli, İsl.Fık.Ans.C.2.s.459)

MÜEKKED VE GAYRİ MÜEKKED SÜNNET HANGİLERİDİR?

a) Müekked Sünnetler : Kuvvetli sünnet. Peygamber efendimizin devamlı yaptıkları pek az terkettikleri sünnet.

Hanefiye göre;Sabah, öğle, akşam ve cuma namazının sünnetleri ile yatsının son sünneti müekked sünnettir. Hz. Peygamber bunları daima kılmış, ender olarak terketmiştir. Mümkün oldukça bunlara riayet etmelidir.

Şâfiî mezhebine göre müekked sünnetler, sabahın farzından önce iki, öğlenin farzından önce ve sonra ikişer, akşamın farzından sonra iki ve yatsının farzından sonra iki olmak üzere toplam 10 rek‘attır. Cuma namazının farzından önce ve sonra kılınan ikişer rek‘at sünnet de müekked sünnettir.

b) Gayr-i Müekked Sünnetler : Hz. Peygamber (s.a.s)'in bazen yapıp bazen de terkettiği ameller.

Hanefiye göre; namazının sünneti ile yatsı namazının ilk sünneti gayr-i müekkeddir. Peygamberimiz bunları bazan kılmış bazan terketmiştir. Bunları da kılmaya çalışmalı, kılmamayı alışkanlık haline getirmemelidir.

Şâfiî mezhebine göre, öğlenin sünnetlerini dörder rek‘at kılmak, ikindinin farzından önce dört rek‘at, akşamın farzından önce iki rek‘at namaz kılmak gayr-i müekked sünnet sayılmıştır. Cuma namazının sünnetlerini dörder rek‘at olarak kılmak da böyledir. Hanefîler'den farklı olarak Şâfiîler'de, yatsının farzından önce dört rek‘at sünnet yoktur, buna mukabil yine Hanefîler'in tersine olarak akşam namazından önce iki rek‘at sünnet vardır.

AKŞAM NAMAZINDAN ÖNCE NAFİLE NAMAZ KILINIR MI?

Şafilere göre: Akşam namazından önce iki rekat sünnet vardır.

Hanefilere göre: Akşam namazından önce nafile namaz kılmak mekruhtur.

BAŞLANMIŞ NAFİLE NAMAZIN TERKİ , KAZASI

Hanefîler'e göre ; Başlanmış nâfile namaz herhangi bir nedenle bozulacak olursa kazâ edilmesi vâcip,

Mâlikîler'e göre farzdır.

Şâfiîler'e göre ise bozulan nâfile namazın kazâ edilmesi gerekmez.

TAHİYATUL MESCİD NE ZAMAN KILINIR?

Şâfiî mezhebine göre mescide ne zaman girilirse girilsin bu namazın kılınması müstehaptır.

Hanefîler'e ve Mâlikîler'e göre ise kerâhet vakitlerinde mescide giren kimsenin bu namazı kılması mekruhtur. Kişi bunun yerine tesbih ve tehlîlde bulunarak ve salavat getirerek mescidi selâmlamış olur. Normal vakitlerde mescide girdiği halde tahiyyetü'l-mescid kılamayan kimsenin, bunun yerine dört defa "Sübhânellahi ve'l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber" demesi menduptur.

Hanefî ve Mâlikîler'e göre Cuma vakti hatip hutbedeyken mescide giren kimse tahiyyetü'l-mescid kılamaz.

Şâfiîler'e ve Hanbelîler’e göre ise uzatmamak ve iki rek‘atı geçmemek şartıyla bu durumda tahiyyetü'l-mescid kılınır.

CENAZE NAMAZI 

CENAZE NAMAZI KILINIŞI NASILDIR?

HANEFİ:

1. Niyyet- iftidah Tekbiri

Subhaneke
2. Tekbir

Salli- barik

3. Tekbir

Cenaze duası- Bilmeyen Fatiha okur

4. Tekbir ve selam

Bir çok kimseler, Cenaze namazının dördüncü tekbirinde, ya hiç ellerini bırakmadan selâm vermekte veya sağ tarafa selâm verince sağ elini, sol tarafa selâm verince de sol elini yana bırakmaktadır.

Bu hareketlerin her ikisi de yanlıştır. Doğrusu, dördüncü tekbiri aldıktan sonra her iki eli yana bırakıp selâm vermektir. Çünkü kendisinde sünnet olan bir zikrin bulunduğu kıyamlarda eller bağlanır. Sünnet olan bir zikrin kalmadığı kıyamlarda ise, eller bağlanmaz, yana salınır. (Dürer, 1/ 53

ŞAFİİ:

Cenaze Namazının Rükünleri:

1.      Niyet.

"Allah rızâsı için farz-ı kifâye olarak şu ölünün (ölüler birden faz­laysa 'şu ölülerin') cenaze namazını kılmaya niyet ettim" diyerek niyet edilir.

Hanefî mezhebine göre her ölü için ayrı ayrı cenaze namazı kılınması ge­rekir.

Ölünün erkek veya kadın olduğunun belirtilmesi şart değildir.

Hanefî mezhebine göre er kişi veya kadın kişi olarak cinsiyet belirtilir.

2.      Dört tekbir. Bunlara iftitah tekbiri de dahildir.

Niyetin hemen ardından eller kaldırılarak Allahüekber deyip iftitah tekbiri alınır ve eller göbekle göğüs ara­sında biraz sola kaydırılmış vaziyette sağ el sol elin üzerine konarak bağlanır.

Cenaze namazı kılan kişinin her tekbir alışta Hanefîler'in aksine ellerini kaldırması sünnettir.Hanefiler iftidah tekbiri haricinde ellerini kaldırmazlar. Tekbirlerden sonra eller yine göğsün altında bağlanır, if­titah duası okunmaksızın eûzü besmele çekilerek Fatiha okunur.

3. Kıyam. Ayakta durmaya muktedir olan kişinin bu namazı başından so­nuna kadar ayakta kılması farzdır.

4. İftitah tekbirinden sonra Fatiha okumak. Bunun herhangi bir tekbirden sonra okunması caiz ise de iftitah tekbirinden sonra okunması daha faziletli­dir. 

Hanefî mezhebine göre cenaze namazında iftitah tekbiri alındıktan son­ra Fatiha yerine Sübhâneke duası okunur.

5. İkinci tekbirden sonra Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) salâtü selâm ge­tirmek.

Fâtiha'dan sonra ikinci defa Allahüekber diyerek tekbir alınır ve ardından salli ve barik duaları okunur .

Hanefî mezhebine göre cenaze namazının ikinci tekbirinden sonra Pey­gamber Efendimiz'e (s.a.v) salâtü selâm getirmek sünnettir, rükün değildir.

6. Üçüncü tekbirden sonra ölü için dua etmek.

Duada belli kelime ve kalıplara bağlı kalma zorun­luluğu yoktur.

7. Dördüncü tekbirden sonra selâm vermek.

Şu ayet okunduktan sonra selam verilir:

"Arşı taşıyanlar ve onun çevresinde bulunanlar (melekler) rablerini hamd ederek tesbih ederler, O'na inanırlar ve inananlar için (şöyle diyerek) bağış­lanma dilerler: Ey rabbimizl Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tövbe eden ve senin yoluna uyanlarıbağışla ve onları cehennem aza­bından koru."( Mü'min 40/7.)

ABDESTSİZ CENAZE NAMAZI KILINIR MI?

Hanefi mezhebine göre Abdestsiz bulunulur da cenaze namazının kaçırılma endişesi varsa teyemmüm ederek cenaze namazı kılınabilir

Şafii,Hanbeli,Maliki,mezhebe göre ise, cenaze namazı teyemmümle kılınmaz.

Caferî Mezhebi de ölüye namazda, hadesten ve necasetten taharet şartları ile diğer namaz şartlarını aramaz.

CENAZE NAMAZINA YETİŞEMEYEN

Şafii:

İmama tâbi olarak cenaze namazını kılmak isteyen kişi, cemaate geldi­ğinde imamın birinci veya ikinci tekbiri alıp da bunlardan sonra okunması ge­reken sûre veya salâtla meşgul olduğunu görürse, imamın üçüncü tekbiri al­masını beklemeden hemen namaza başlar. Ancak yalnız başına kılıyormuş-çasına namaza devam ederek birinci tekbiri alır. Sonra da Fâtiha'yı, imamın müteakip tekbiri almasına dek okuyabildiği kadar okuyup tekbir aldıktan son­ra Peygamber Efendimiz'e salâtü selâmda bulunur ve namaza bu şekilde de­vam eder.İmamın selâm vermesinden sonra, eksik kalmış olan kısmı tamamlar.

Hanefi:

İmam cenaze namazına durduktan sonra biri ge­lip kendisine tâbi olmak isterse, hemen tekbir almayıp imamı bekler. Müteakip tekbirleri imamla birlikte alır. İmamı beklemeyip tekbir alırsa namazı fâsid ol­maz ama bu tekbiri de geçerli olmaz. İmamın selâmından sonra cenaze hemen kaldırılmazsa, yetişemediği tekbirleri alır. Ancak cenaze hemen kaldırı­lırsa, yetişemediği tekbirleri almayıp selâm verir.İmamın dördüncü tekbiri almasından sonra ve fakat selâm vermesinden önce cenaze namazına gelen kişi, sahih olan görüşe göre namaza başlama­lı, belirtilen tafsilat doğrultusunda imamın selâm vermesinden sonra namazı­nı tamamlamalıdır.

CENAZE GÖTÜRÜLÜRKEN ÖNDEN Mİ ARKADAN MI GİDİLMELİDİR?

Hanefîler'e göre cenazeyi ta'kîb etmekte efdal olan,Cenazenin arkasından gitmektir.

Şâfiîler'e göre efdal olan cenazenin ön tarafında gitmek­tir.

Cenazeyi teşyî etmek, yani mezara götürülürken peşinden gitmek sün­nettir. Bir mazeret yoksa bu görevi yürüyerek yapmak menduptur. Cenazeyi teşyî eden kişi, onun af ve mağfireti için bir şefaatçi konumunda olduğundan, arkasında değil, ön tarafından orta süratte yürümeye gayret etmelidir. (Şirbînî, Mugni'l-Muhtâc,2/19.)

Mâlikîler arasında; a. Önde gitmek; b. Arkada gitmek; c. Yayalar önde, binekliler arkada gitmek suretiyle üç görüş vardır.

Cenazeye iştirak eden kadınların cenazeyi arkadan ta'kîb etmelerinde imam­ların İttifakı vardır (Kastallânî).

AYAKKABIYLA CENAZE NAMAZI KILINIR MI?

HANEFİ:

Peygamberimiz ayakkabıları ile namaz kılmıştır. Çünkü o dönemde Mescid-i Nebi’nin tabanı şu an olduğu gibi halılarla kaplı değildi; zemin taş ve topraktandı. Bu yüzden toprak bir zeminde namaz kılarken ayakkabıların çıkarılması şart değildir. Temiz olup olmadıkları kontrol edilir, namaza engel herhangi bir pislik varsa bunlar giderilir ve ayakkabılarla namaz kılınabilir.

ŞAFİİ:

“Ayakkabıyla cenaze namazını kılmak caiz değildir. Meğer ki yeni alınmış ve henüz müteneccis olmamışsa (pislenmemişse) cenaze namazını iade etmek sünnet değildir. Fakat tekrar edilmesi, yani ayrı ayrı ferd ve cemaatlar tarafından kılınması sünnettir.”(Halil Günenç, Büyük Şafii İlmihali, Hilal Yayınları, İlaveli 2. Baskı, s: 177)

CENAZE NAMAZINDA FATİHANIN HÜKMÜ

Hanefîler, cenaze namazının dua niteliğini baskın gördüklerinden Fâtiha sûresinin Kur'an tilâveti niyetiyle okunmasını tahrîmen mekruh sayar, fakat dua niyetiyle okunmasında sakınca görmezler.

Şâfiîler'e göre, diğer namazlarda olduğu gibi, cenaze namazında Fâtiha'nın okunması bir rükündür. İlk tekbirden sonra okunması daha faziletlidir.

Delil:Talha: "Ben İbn Abbâs'ın arkasında cenaze üzerine namaz kıldım; bu namazda îbn Abbâs Fâtihatu'I-Kitâb'ı okudu da: Cenaze namazında Fâtihatu'I-Kitâb okumak bir sünnet olduğunu bil­sinler dedi" demiştir.Buhari,cenazeler:65

Hanbelîler'e göre de Fâtiha bir rükün olup ilk tekbirden sonra okunması vâciptir.

Mâlikîler'e göre ise Fâtiha'nın okunmaması daha iyi olup okunması tenzîhen mekruhtur.

GIYABİ CENAZE NAMAZI KILINIR MI?

Hanefî ve Mâlikî fakihleri, kıble yönünde sapma meydana geleceği gerekçesiyle, gaip yani orada bulunmayan bir cenaze üzerine namaz kılmayı câiz görmezler.

Şâfiîler'e göre gaip üzerine cenaze namazı kılınabilir. Çünkü Peygamberimiz Necâşî'nin namazını bu şekilde kılmıştır.

Hanbelîler'e göre de aradan bir ay geçmedikçe gaip üzerine cenaze namazı kılınabilir.

ÖLÜYE KURAN OKUMA VE TELKİN

Cenaze defni üzerinden bir süre geçtikten sonra, orada Kur'an okumak bazı toplumlarda hoş karşılanmıştır. Genellikle Mülk, Vâkıa, İhlâs, Felak ve Nâs sûreleri, sonra Fâtiha ile Bakara sûresinin ilk beş âyeti okunur. Sevabı da cenazenin ve diğer müminlerin ruhlarına bağışlanır. Ölünün bağışlanması için dua edilir ve yavaş yavaş cemaat dağılır.

Peygamberimiz bir cenaze gömüldükten sonra bunları yapmamakla beraber hemen dönmez, bir müddet mezarı başında bekler ve cemaate şöyle derdi: Kardeşiniz için yüce Allah'tan mağfiret isteyiniz ve kendisine sükûnet vermesini dileyiniz. O şimdi sorguya çekilmektedir (Ebû Dâvud, “Cenâiz”, 67-69).

Telkin. Cenaze kabre konduktan ve başında Kur'an okuma da tamamlandıktan sonra, kalabalığın orayı terkedip geride kalan bir kimsenin kabrin başında yüksek sesle ve ölüye hitaben iman esaslarını hatırlatması işleminin adıdır. Peygamberimiz’in "Ölülerinize ‘lâ ilâhe illallah’ telkin ediniz" (Müslim, “Cenâiz”, 1) sözündeki "ölüleriniz" kelimesi, âlimlerin çoğunluğu tarafından, "ölmek üzere olanlarınız" şeklinde anlaşılmış ve bunlar telkinin sadece ölüm döşeğindeki hasta için olduğunu, definden sonraki telkinin meşrû olmadığını söylemişlerdir.

Bazı Hanefî âlimleri ise bu konuda açık bir hüküm bulunmadığını, yani ölü defnedildikten sonra telkin vermenin tavsiye edilmediği gibi yasaklanmadığını ileri sürmüşlerdir.

Mâlikîler'e göre de telkin, ölüm döşeğinde iken verilir; gömüldükten sonra telkin vermek ise mekruhtur.

Hanefî mezhebinde mükelleflik yaşına girdikten sonra ölen kimsenin mezarı başında telkin verilmesi meşrû görülmüştür. "Telkin yapılmaz", "Ne yapın denir, ne de yapmayın" diyen Hanefî fıkıhçılar da vardır.

Şâfiî mezhebine ve bir kısım Hanbelî fıkıhçılara göre de, telkin yapılması müstehaptır.

EŞLER CENAZELERİNİ YIKAYABİLİR Mİ?

Hanefi Mezhebine Göre: Bir kadın vefat eden kocasını yıkayabilir. Çünkü kadın iddet bekleyecektir. Bu iddet çıkmadıkça evlilik devam ediyor sayılır.
Fakat koca, ölmüş karısını yıkayamaz. Çünkü erkeğin iddet beklemesi gerekmez, karısı ölünce aralarındaki evlilik bağı kalkmış olur. Ancak yıkayacak kimse bulunmadığı takdirde, koca karısına teyemmüm verir.

Diğer üç imama göre: Koca karısını yıkayabilir.

ŞEHİDE CENAZE NAMAZI KILINIR MI?

Şafiî, Mâlik ve Ahmed bunun haram olduğuna kail olmuşlardır. Şehid yıkanmaz ve namazı da kılınmaz.Şâfiîlerin bâzısı vâcib değil, lâkin caiz olur demişlerdir. 

Hanefîler'e göre şehîd yıkınmaksızın namazı kılınır.

Not: Peygamberin Uhud şehitlerini yıkamadan ve namazlarını kılmadan gömmesi, vefatına yakın ise gidip cenaze namazı kılması görüş ayrılıklarının temel nedenidir.

SEFERİLİK

            SEYAHATTE NAMAZ KISALTILABİLİR Mİ?

İLGİLİ AYETLER:

Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır. NİSA 101

(Ey Muhammed!) Cephede sen de onların (mü’minlerin) arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında (bir rekât kıldıklarında) arkanıza (düşman karşısına) geçsinler. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silâhlarını yanlarına alsınlar. İnkâr edenler arzu ederler ki, silâhlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda size bir beis yoktur. Bununla birlikte ihtiyatlı olun (tedbirinizi alın). Şüphesiz Allah, inkârcılara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. NİSA 102

Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır. NİSA 103

Ve (düşmanınız olan) kavmi aramakta gevşeklik göstermeyin. Ayrıca eğer siz acı çekiyorsanız mutlaka onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Ve siz onların ümit etmedikleri şeyleri Allah'tan ümit ediyorsunuz. Ve Allah, en iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. NİSA 104

SEFERDE NAMAZLARI İKİ REKAT MI KILMALIYIZ?

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
EVET VACİPTİR
İSTEĞE BAĞLI
EVET SÜNNETTİR
İSTEĞE BAĞLI




İmam Ebu Hanife (ra): namazı kısaltarak iki rekat kılmak va­ciptir. Misafirin namazını iki rekat olarak kılması namazını tam kılması demektir. Zira misafire yolculuk sırasında iki rekat kılması farzdır.

DELİL:

1.) Hz. Ömer'den rivayet edilmiştir: «Hz. Ömer, «Seferde namazın iki rekat kılınması Peygamberimizin İfadesiyle «tam kılınmış namazdır, kısal­tılmış namaz değildir.» dedi.» Yolcunun tam namazı iki rekat olduğuna göre, seferde namazı iki rekat kılmak farzdır.

2.) Resulullah {sav}, bütün yolculuklarında namazı kısaltarak iki rekat kılarlardı. Bu husus İbnl Abbas (ra)'tan şöyle rivayet edilmiştir: «Resulul­lah (sav), sefer sırasında, evine dönünceye kadar namazlarını iki rekat olarak kılardı.» Resutullah (sav)'ın namazlarını iki rekat kılması seferde namazın iki rekat kılınmasına delalet eder.

3.) İmran bin Husayn (ro)'dan rivayet edilmiştir: «Resulullah (sav) İle haccettim, iki rekat kıldı. Hatta Mekke'de kaldığı onsekiz gün boyunca namazlarını yine iki rekat kıldı. Mekkelilere de hitap ederek, «Siz namazları­nızı bize bakmayarak dön rekat kılın. Çünkü biz seferiyiz, İki rekat kılı­yoruz.» buyurdu.»

4.) ibni Ömer (ra), «Resulullah (sav) ile seferde bulundum. O, namaz­larını iki rekat olarak kılardı. Resulullah'tan sonra sırasıyla Hz. Ebu Bekr, Ömer (ra) ve Osman (ra) ile de seferde bulundum. Onlar da farz namaz­larını iki rekat olarak kılarlardı. Zira Allah (cc), «Andolsun ki Resulullahda sizin İçin, Altahı ve ahiret gününü umanlar ve Allahı çok zikredenler için güzel bir numune vardır.» (Ahzab: 21) buyurmuştur.» demiştir.

5.) Buharı ve Müslim'in Hz. Ayşe'den rivayet ettikleri: «Namaz başlan­gıçta İki rekat olarak farz kılınmıştı. Sonra mukimler için arttırılarak dört rekat yapıldı. Seferdeki namaz ise ilk haliyle iki rekat olarak kaldı.»[CASSAS C.2 ]

6.)Ya'lâ b. Ümeyye'den; demiştir ki:

Ömer b. Hattâb'a, "Aziz ve celil olan Allah sadece "Eğer kâ­firlerin size fenalık yapacağından korkarsanız" dediği ve (bugün) bu (korku) da kalmadığı halde insanların (yolculukta) namazı kısaltma­larını nasıl buluyorsun?" dedim. Ömer (r.a.) dedi ki:
Senin hayret ettiğin şeye ben de hayret ettim de bunu Resûlullah (s.a.)'den sordum.
“Bu, azız ve celil olan Allah'ın size verdiği bir sadakadır. O'nun sadakasını alınız" buyurdu. (Müslim, musâfirîn 4; Tİrmizî, tefsîru sûre (4); Nesâî, taksini's-salât 1; İbn Mâce, ikâ­me 73; Dârimî, salât 179; Ahmed b. Hanbel, I, 25, 36.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/374.)

İmam Hanbel (ra)'e göre seferde namazı kısaltmak ruhsattır. Kişi dilerse namazını kısaltarak . iki rekat kıtar, dilerse tam olarak kılar.

DELİL:

1.) «Sefere çıktığınız zaman... namazı kısaltmanızda bir vebal yok­tur.» âyetinin zahiri, namazı kısaltmanın vacfb olmadığını bildirmektedir. Çünkü âyetteki, «üzerinize bir vebal yoktur» İfadesi, seferde namazı kısaltmanın vacib değil, mubah olduğuna delalet eder. Şayet seferde namazı kısaltmak vacib olsaydı, âyette «üzerinize bir vebal yoktu» ifadesi yerine «seferde namazı kısaltmanız vacibtir» veya doğrudan doğruya, «seferde namazı kısaltın» İfadesinin kullanılması icabederdi.

2.) Hz. Ayşe'den rivayet edilen. «Resulullah (sav) İle beraber umre İçin Mekke'ye gittim. Oraya varınca Resulullah (sav)'a, «Yolda namazımı bazan kısaltarak, bazan da tam olarak kıldım. Orucumu da bazan tutuyor, bazan tutmuyordum.» dedim. Bana hiçbir kusur bulmayarak, «Güzel yap­mışsın ya Ayşe» buyurdu.» [Razi. C. 11. S. 18. 448] hadisidir. Eğer namazı kısaltmak vacib olsaydı Hz. Ayşe'nin yolda kıldığı namazlar için Resulullah (sav) «Güzel yapmışsın» demez, dört rekat olarak kıldığı namazların hatalı olduğunu söyleyerek «iki rekat namaz kılman lazımdı» derdi. Bundan da anlaşılıyor ki, seferde namazı kısaltmak vacib değil, ruhsattır.

3.) Hz. Osman, hilafeti sırasında sahabilerle uzun bir yola gittiğinde namazını bazan tam, bazan da kısaltarak kılmıştır. Sahabilerden hic kim­se de Hz. Osman'ın bu şekilde, namaz kılmasına itiraz etmemiştir. Hz. Os­man'ın bu uygulaması ve sahabılerln itiraz etmemesi de yolculukta namazı kısaltmanın vacib değil ruhsat olduğuna delalet etmektedir.

4.) Yolculukta orucu bozmak da ruhsattır. Kişi dilerse tutar, dilerse tutmaz. Bu, namazın kısaltılmasının da ruhsat olduğunu delalet etmekte­dir.

İmam Malik (ra)'e göre bir kimse sefer sırasında namazını tam olarak kılmışsa, iki rekat olarak tekrar iade etmesi lazımdır. Çünkü seferde na­mazı kısaltmak vacib değil sünnettir.

SEFERDE SÜNNETLER KILINIR MI?

Ulemâ beş vaktin sünnetlerinden başka nafile namazların seferde kılınabileceğinde ittifak etmişlerdir. İhtilâf beş vaktin sünnetindedir. Hz. Abdullah b. Ömer ile diğer bazı ulemâya göre seferde vakit sünnetlerini kılmak mekruhtur.

Delil:

Hafs b. Âsim b. Ömer b. el-Hattab dedi ki: "Ben Mek­ke yolunda İbn Ömer'le beraber bulundum. Bize iki rekat namaz kıl­dırdı, sonra dönüp bir baktı ki halk uzakta dikiliyorlar:

Bunlar ne yapıyorlar? dedi. Ben:

Nafile namaz kılıyorlar, dedim. O da:

Ben nafile kılacak olsam namazımı (dörde) tamamlardım. Ey kardeşimin oğlu! Gerçekten ben Resûlullah (s.a.) ile birlikte seferde bulundum. Allah ruhunu kabzedinceye kadar iki rekattan fazla kıl­madı. Ebû Bekir'le birlikte bulundum, o da Allah ruhunu kabzedin­ceye kadar iki rekatten fazla kılmadı. Ömer'le de beraber bulundum, o da Allah ruhunu kabz edinceye kadar iki rekattan fazla kılmadı. Son­ra Osman'la beraber bulundum o da Allah Teâlâ ruhunu kabz edinceye kadar iki rekattan fazla kılmadı. Allahu Teâlâ da; "gerçekten Resûlullah da sizin için güzel bir örnek vardır" buyurmuştur, dedi.[ Buhârî, taksîrü's-salât 11; Müslim, musâfirîn 8; Nesâî, taksiru's-salât 4; tbn Mâce, ikâme 73. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/413-414.]

Ebû Hanife, îmam Ahmed, Şafiî sünnetlerin kılınacağı kanaatindedir.
Nevevî diyor ki "İhtimal ki, Peygamber (s.a.) sünnetleri konakladığı yerde kılar da İbn Ömer bunu görmezdi. Zira nafileyi evde kılmak efdaldir. Yahut sünnetlerin bazan terk edilebileceğine dikkat çekmek için onları ba-zan terk etmiştir."

Delil:

el-Berâ b. Âzib el-Ensâri'den; demiştir ki:

Ben Resûlullah (s.a.) ile birlikte on sekiz defa yolculuk yaptım. Güneş (batıya) kaydıktan sonra, öğleden evvel iki rekat namaz kılma­yı terk ettiğini görmedim.[ Tirmizî, salât 353. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/410.]

HANGİ SEFERDE NAMAZ KISALTILIR?

Ramazan orucunun yenil­mesini mubah kılan sefer, ibadet ve taat seferi olmalıdır. İbadet olan se­ferler ise cihad, hac, umre ve ilim talebi için yapılan seferlerdir. Veya ti­caret ve meşru bir seyehat gibi mübah olan bir sefer olmalıdır. Yoksa yol kesmeye, kumar oynamaya ve benzeri gayri meşru işleri yapmaya giden­lerin seferleri masiyet seferi olduğu için namazın kısaltılmasına, orucun bozulmasına sebeb olamaz. Bu görüş Şafii ve Hanbelilerin görüşüdür.

İmam Malik (ra)'e göre, mubah olan her seferde namazı kısaltmak ve orucu yemek caizdir. Rivayete göre, bir sahabi Resulullah (sav)'a, «Ya Resulullah (sav), ben ticaret İçin zaman zaman Bahreyn'e gidiyorum.» de­yince, «Farz namazlarını iki rekat olarak kıl.» buyurmuşlardır.

İmam Sevri (ra) ve Ebu Hanife (ra)'ye göre ise namazın kısaltılması­nın şartı seferi olmaktır. Yapılan sefer ister mubah bir sefer olsun ister ol­masın namazı kısaltmak caizdir. Hatta bir adam yol kesmek, soygun yap­mak, adam öldürmek niyetiyle sefere çıksa bile yine seferidir, namazını kısaltarak kılar.

SEFERİN MESAFESİ  NE KADARDIR?

İhtilafın kaynağı hadis:

Yahya b. Yezîd el-Hunâî demiştir ki:

Enes b. Mâlik'e namazı kısaltarak kılmayı sordum. (O da);

Resûlullah (s.a.) üç millik yahut -Hadisin ravisi Şu'be şübhe etmiştir- üç fer­sahlık yola çıktığı zaman iki rekat kılardı, diye cevap verdi.(Müslim, musâfirin 12)

İhtilaf sebepleri:

Tartışmalar bir kişinin bir saate alacağı yol  (bir fersah) dolayısıyla bir günde ne kadar yol gidebileceği  ve uzun yolculuğun kaç gün olduğu üzerinedir?

Bir fersah bazı kaynaklarda 8 , bazı kaynaklarda 6 , bazı kaynaklarda 5.8 km  alınmıştır.Dolayısıyla hesaplarda farklı çıkmaktadır.

Seferi olacak mesafeyi de 15, 16,18 ve 21 fersah olarak tespit etmişlerdir.

Şafii, Hanbelî ve Malikilere göre, namazın kısaltıla bilmesi için çı­kılacak seferin en az iki günlük olması lazımdır. Bu iki günlük yol ' şer'î ölçülere göre 16 fersah eder ki 80 km olur..

Delilleri:

Atâ b. Ebî Rebâh'dan "İbn Ömer ve İbn Abbâs dört berîdlik yolculukta iftar ederler ve namazları ikişer rekat kılarlardı. [Dört berid , 16  fersahtır]."(Buhari)
Ey Mekkeliler, yolculuğunuz 4 bürd´den [1 bürd. 4 fersahtır. 4x4 = 16 fersah eder.  ] az olursa, namazlarınızı tam kılınız. Eğer Mekkeden. Asfan´a kadar giderseniz namazınızı seferi olarak kılınız» [Şafii. İbn-i Abbas tan rivayet etmiştir. Fahreddin er-Razi - age - C. S, S, II] hadisidir.

İmam Şafii (ra)´nin, Atâ´dan: «Atâ, İbn-i Abbas (ra)´a, «Arafat´a gi­den kimsenin namazı kısaltılır mı » diye sordu. O´da «hayır» deyince, İkinci kez, «Merrü ez-Zehran´a giden seferi olur mu » İbn-i Abbas (ra) «Ha­yır, Cidde, Asfan ve Taife giden adam, namazını kısaltabilir» dedi.» [İmam Şafii. Atadan rivayet etmiştir. Fahreddin er-Razi - age - C. 8, 9. N] rivayetidir.

Not: Maliki, Şafii ve Hanbeli mezheplerinde 80 kilometreden fazla giden seferi olur. (Mezahib-i Erbea)

Not genel kabul: 16 * 5 = 80 km

Not:İki günlük yol=16 fersah=48 mil=92 km diyenlerde vardır.

Hanefilere göre (İmam Sevri de aynı görüştedir) namazın kısaltılabllmesi için yolculuğun üç günlük olması gerekmektedir. Buna göre yolun uzunluğu 18 fersah olmakta­dır. [(hanefiler bir günde 6 fersah gidileceğini esas alır)Bir fersah, üç mil ve her mil de 20 dakika sürecek olsa, on sekiz fersah "18" saat etmiş olur. ]

Not: Fetvai hindiyyede mesafe  5.8 * 18 = 104 km dir.(üç günlük yol=18 fersah= 54 mil = 104km)

Not: Genel kabul: 5 ( 6 saatlik yol yürüyüşünden bir saatlik dinlenme çıkınca) * 18 =90 km dir.

Not: Bir başka hesaplamada bir günlük yürüyüş 6 saat kabul edilmektedir. Yaya yürüyüşü ile ortalama saatte 5 km. yol alındığı göz önüne alınırsa, günde 5x6 = 30 km, üç günde 30x3 = 90 km.

Delilleri:

"Mestler üzerine meshin müddeti yolcular için üç gün, mu­kîmler için de bir gün bir gecedir"(Müslim, "Tahâret", 85; Ebû Dâvûd, "Tahâret", 60 )Hanefî ulemâsına göre, bu hadis sefer müddetinin en az üç günlük olduğuna delâlet eder.

Resulullah (sav) efendimiz: «Bir kadın yanında mahremi olmadan 3 günden fazla yolculuk yapamaz» buyurdu» [Buhari, Kasrı Salat babında. Abdullah b. Ömer´den rivayet etmiştir.] hadisidir. Bu hadisten anlaşılan, seferiliğin üç gün oluşudur. Üç günden az olan yolculuk, sefer hükmüne girmez. Onun İçin oruç yemeyi mubah kılan seferin, 3 gün ol­ması lazımdır.

Hz. Ömer, İbni Ömer (ra) ve İbnl Abbas (ra)'a göre namazın kısaltıl­ması için sefer en az bir gün olmalıdır.

İbni Mesud (ra)'a göre ise namazın kısaltılabilmesi için seferin en az üç gün olması lazımdır. İbni Mesud (ra), seferi tarif ederken, «Bir yol­culuk ki, onda meşakkat ve zorluk vardır, o seferdir.» demiştir.» [İBNUL ARABİ]

ÖZET:

Hanefîler'in çoğunluğunun kabulüne göre yolculuk, orta bir yürüyüşle üç günlük bir mesafeden ibarettir. Buna "üç konak" veya "üç merhale" de denir. Bir kişinin günde ancak altı saat yolculuk yapabileceği kabul edilince üç günlük yolculuk on sekiz saatlik bir zamana tekabül etmiş olmakta ve buna göre karada böyle bir yürüyüş ile, denizde ise mutedil bir havada yelkenli bir gemi ile on sekiz saat sürecek bir mesafe "sefer süresi" sayılmıştır.

Daha sonra bu üç günlük yol veya on sekiz saatlik yolculuk asrımızda değişik ince hesaplarla kilometreye çevrilmiştir. Bu çevirmenin de asıl sebebi, çağımızda hızlı ulaşım araçlarının ortaya çıkması sonucu, üç günlük süre ölçütünü uygulamanın neredeyse imkânsız hale gelmiş olmasıdır. Bu hesaplara göre, kişinin yolcu sayılacağı ve yolculuk ruhsatlarından istifade edeceği mesafe, küçük bazı farklılıklarla 80-90 km. arasında tesbit edilmiştir.

Not:   1 fersah : 3 mil : 5762 m

                        1 mil: 1921 m

                      1 berid :4 fersah

KAÇ GÜN KALINACAKSA SEFERİ İMKANLARINDAN YARARLANILIR?

HANEFİ: 15 günden az (Bir görüşe göre tebük seferine bakarak belirlemişler)

Delil:

İbn Abbas(r.a.)'dan; demiştir ki:

Resûlullah (s.a.) Fetih yılında Mekke'de namazlarını kısaltarak onbeş gün kaldı.[Beyhakî, es-Sünenu'1-kiibrfi, III, 151;İbn Mâce, ikâme 76.; Nesâî, taksirü's-salat, 4; Zeylai, Nasbü'r-râye II, 184' ]

Not: Bugün yarın derken 15 günden fazla kalınırsa seferilik  devam eder.

ŞAFİİ: 4 günden az - Giriş çıkış günleri hariç -(Bir görüşe göre veda haccı süresine bakarak belirlemişler)

Delil: "Kim bir beldede dört gece kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar.”[Muvatta', Kasrü's-salât 18]

MALİKİ. 4 günden az(Giriş çıkış günleri dahil) , ayrıca 20 vakit farz namazdan az bir süre (Bir görüşe göre Mekkenin fethinde geçen süreyi dikkate almıştır.Bu süre hakkında 15,17,19 gün gibi değişik rivayetler vardır.)

Delil: İmam Malik der ki: "Bu mevzuda işittiğim hadisler içerisinde gönlüme en yatkın olanı bu hadistir("Kim bir beldede dört gece kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar.”) ." Ayrıca Müslim'in rivayet ettiği "Muhacirin hac ibâdetlerini eda ettikten sonra Mekke'de kalacağı müddet üç gündür"(Müslim, hac 444) ha­disini de delil getirirler ve "dört gün kalırsa, müsafirlikten çıkar" derler. Ma­liki uleması da aynı görüşte olmakla beraber onlar giriş ve çıkış günlerini de dört günün içinde sayarlar.

HANBELİ: 21 vakit farz namazdan az bir süre.Bir kimse 22 vakit namaz kılacak kadar bir beldede ikâmete azmetti mi, müsafirlikten çıkar, daha az süre için otur­maya niyet eden kimse yolcu sayılır.

Delil : îbn Abbâs ve Câbir'den rivayet edilen şu hadis-i şeriftir:
"Peygamber (s.a.) Mekke'ye (Zilhicce'nin) dördüncü günü geldi. Dört, beş, altı ve yedinci günleri orada kaldı. Sekizinci gün sabah namazını Ebtah vadisinde kıldı. Tam olarak kıldığı bu namaz vakitlerinin tümü yirmi bir va­kitti."[ Şevkânî, Neylu'l-evtâr, III, 5, 236. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/428-431.]

EZAN

KAMET

KAMET KAÇ TEKRAR

HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
CAFERİ
Allahu ekber 
 4
 2
 2
Eşhedu enlâ ilahe illallah 
 2
 1
Eşhedu enne Muhammeden rasûlullah 
 2
 1
Hayye ale´s-salât 
 1
 1
Hayye ale´l-felah 
 2
 1
 1
 1
Kad kâmeti´s-salât 
 2
 2
Allahu ekber  
 2
 2
 2
 2
Lailahe illallah
1
1
1
1
17
 11
 10
11 


Hanefilere göre kamet sözleri ezan gibi dört tekbirdir. Diğer sözleri ise ikişer ikişerdir. Fakat kamette felah kelimesinden sonra kad kame-tissalat cümlesi ilave olmuştur. Şu halde kametin kelimeleri on yedi tanedir.Zira Ebu Mahzure'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resulullah (sav) bana ezanı on dokuz kelime, kameti ise on yedi ke­lime olarak öğretmiştir.

Malikilere göre kamet on kelimedir. Bir kere kad kametissalat denir. Zira Enes (ra)'nın rivayeti şöyle olmuştur: Bilal ezanı ikişer, kameti ise birer okumakla emrolundu.

Şafiiler ile Hanbelilere göre kametin kelimeleri birer kere oku­nup on bir kelimeden ibarettir. Ancak "kad kametissalat" lafzı müs­tesnadır. Bu kelime iki sefer tekrarlanır. Zira Abdullah b. Ömer'den rivayet olunduğuna göre Hz peygamber zamanında ezan ikişer sefer kamette birer seferdi. Ancak müezzin "kad kametissalat, kad kame­tissalat" derdi.

Delil:

Enes (R) şöyle demiştir: (Sahâbîler çoğalıp da namaz vaktini tanıya­cakları bir şeyle bildirmek istedikleri zaman) ateş yakmak, çan çal­mak hatırlarına geldi. Yahudiler ve Hrıstiyanlar'i da, yânî bunların onlara âid işler olduğunu da düşündüler (ve vazgeçildi). Sonra Bilâİ'e ezan lâfızlarını ikişer ikişer; ikaamet lâfızlarını birer birer söylemesi emrolundu.Buhari,Enbiya:52

KADINLAR KAMET GETİRİR Mİ?

Hanefi:Kadınların tek başlarına veya kendi aralarında cemaatle namaz kılarken kamet getirmeleri Hanefîler’e göre mekruhtur.

Hanefilerin delili, Beyhaki’de geçen (c: 1, s: 408) ve Peygamberimizden rivayet edildiği belirtilen şu hadistir: “Kadınlara ezan da ikamet de gerekmez.”

Şafii ,Hanbeli : İmam Şafii ve Ahmed b. Hanbel’e göre kadınlar kamet getirirlerse bunun bir sakıncası olmaz, getirmezlerse bu da caizdir.

Aişe validemizin ezan okuyup, kamet getirdiği ve kadınlara imamlık yaptığı rivayet edilmiştir. (İbn Kudâme, Muvaffakuddîn Ebî Muhammed Abdillâh b. Ahmed, İbn Kudâme el-Makdîsî, Şemsuddin Ebi’l-Ferec Abdirrahman b. Ebî Ömer Muhammed b. Ahmed: el-Muğnî ve’ş-Şerhu’l-Kebîr alâ Metni’l-Mukni’, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1984, c: 1, s: 467, 582. fasıl)