18 Haziran 2014 Çarşamba

Dört Mezhebin Nikah, Aile ve Cinsellik ile ilgili Görüşleri

              Evlenme Ehliyeti için erkek ve kızda bulunması gereken üç şart vardır. Bunlar:

            1- Akıllı olmak

            2- Bâliğ olmak

            3- Reşit olmak

            1- Akıllı olmak: Bir hukuk terimi olarak iyi ile kötüyü, kâr ile zararı ayırt etmeye yarayan zihnî melekeler açısından yeterli kimseyi ifade eder. Kişinin ibadetlerle mükellef ve hukukî-cezaî ehliyete sahip olabilmesi için temyiz kudretine sahip bulunması gerekir. Bu ehliyete sahip olmayan küçükler malî sorumluluk dışında herhangi bir dinî emirle yükümlü değildirler. Bu konuda Hz. Peygamber’in “Üç kimseden kalem kaldırıldı (dinî yükümlülüklerden muaf tutuldu): Bulûğa erinceye kadar çocuktan, uyanıncaya kadar uyuyandan ve şifa buluncaya kadar akıl hastasından” (Buhârî, Ḥudûd/22; Ṭalâḳ/11) anlamındaki hadisi delil olarak gösterilmiştir. (https://islam ansiklopedisi.org.tr/akil—mümeyyiz)

            2- Bâliğ olmak: Sözlükte “ulaşmak” anlamına gelen bulûğ, terim olarak çocuğun cinsî ve bünyevî ergenlik dönemine ulaşmasını ifade eder ve bu durumdaki kimseye de bâliğ denir. Ergenlik devresi de diyebileceğimiz bulûğ sonrası dönem, kişinin çocukluktan çıkıp yetişkin insan özelliği kazandığı önemli bir hayat merhalesidir.

            Ergenlik biyolojik bir olgunluğu ifade eder. Bu da insandan insana, bölgeden bölgeye göre değişir. Bu bakımdan herkes için sabit bir ergenlik yaşı belirlemek mümkün değildir. Bu sebeple İslâm hukukçuları ergenlik için genel duruma bakarak bir alt bir de üst sınır belirlemişlerdir. Bu iki sınır arasında kişi ne zaman biyolojik olarak ergen olursa o andan itibaren bâliğ sayılır.

            Bulûğun iki ölçüsünden birincisi ve aslî olanı fiilî bulûğdur; yani gerekli asgari yaş sınırına ulaşmış erkeğin ve kızın cinsî yönden fiilî ergenliğe kavuşmasıdır. Bunun da bünyeye, iklim vb. dış şartlara göre değişik yaşlarda olacağı açıktır.

            Alt sınırdan önce ergenlik iddiası dinlenmez. Biyolojik gelişme erkeklerde ihtilam, kızlarda ise hayız (adet) görmeleridir. Ancak alametler bulunsa bile aşağıdaki yaşlardan önce ergenlik gerçekleşmiş sayılmaz: Malik ve Şafii'ye göre tamamlanan dokuz yaş; Ebu Hanife'ye göre 12 yaş; Ahmed b. Hanbel'e göre 10 yaş.

            Eğer biyolojik gelişmeler ve alametler gecikirse, olmazsa, yaşa bakılır. İmam-ı Şafiî, Ahmed b. Hanbel ve Ebu Yusuf'a göre tamamlanan onbeş yaş ergenlik yaşıdır. İmam Malik'e göre 18 yaş ergenlik çağıdır. Ebu Hanife'ye göre ergenlik yaşı erkelerde 18, kızlarda 17’dir.

            Üst sınıra ulaşan kimse de ergenliğe ulaşmasa bile bâliğ kabul edilir.

(http://www.hayrettinkaraman.net/sc/00359.htm(https://islamansiklopedisi.org.tr/bulug )

            3- Reşit olmak: Rüşt; Sözlükte “doğru yolu bulmak, makul davranmak” gibi mânalara gelen rüşd kelimesi fıkıh terimi olarak kişinin mallarını din, akıl, mantık ve iktisat prensiplerine uygun biçimde koruyup harcamasını sağlayan fikrî olgunluğa sahip olmasını, Şâfiî’ye göre bunun yanı sıra dinî ve ahlâkî açıdan adalet vasfını taşımasını ifade eder. Bu vasfı taşıyana reşîd denir.

             Klasik fıkıh eserlerinde bulûğ çağına yaklaşan veya erişen çocuğun reşid olup olmadığını tespit etmek amacıyla emsali tarafından yapılan tasarruflarda bulunması için kendisine fırsat verilmesi gerektiği belirtilir.

            Meselâ bulunduğu çevre itibariyle ticaret, ziraat veya belirli bir meslekle uğraşması beklenen çocuk o işle ilgili gereken faaliyet ve harcamaları yapmakla görevlendirilmeli ve birkaç defa denendikten sonra reşid olup olmadığına karar verilmelidir. Hanefîler’le Şâfiî ve Hanbelîler’in çoğunluğuna göre bu deneme bulûğdan önce olmalıdır; çünkü Nisâ sûresinin 6. âyetinde denemeye tâbi tutulacak kişiler “yetim” olarak nitelenmektedir, yetimlik ise bulûğdan önce olur. Ayrıca denemenin bulûğdan sonra yapılması bâliğ ve reşid kimsenin hacir altında tutulmasına yol açar. Fakat denenecek çocuk temyiz gücüne sahip ve bulûğa yaklaşmış olmalıdır. Mâlikî mezhebiyle Şâfiî ve Hanbelîler’in bir kısmına göre bu deneme bulûğdan sonra yapılır; zira rüşde ancak bulûğdan sonra erişilebilir. Bu görüşlerin pratikte belirsizlik ve istikrarsızlığa yol açacağı düşünülerek sonraki âlimler devlet tarafından içtimaî ve iktisadî şartlara göre bulûğdan sonraki herhangi bir yaşın rüşd yaşı olarak belirlenebileceğine hükmetmişlerdir. Günümüzde medenî hukuk alanıyla ilgili düzenlemelerde İslâm hukukunu esas alan ülkelerin kanunlarında rüşd yaşı on sekiz ile yirmi bir arasında değişmektedir.

            Rüşdün karşıtı olan sefeh ise (sefâhe: “hafiflik”) fıkıhta aklî melekesi yerinde ve temyiz kudretine tam sahip olmakla birlikte mal ve servetini din, akıl, mantık ve iktisat prensipleriyle bağdaşmaz biçimde harcayan kimsenin tedbirsizlik halini, Şâfiî’ye göre bunun yanında kişinin fısk vasfını taşımasını belirtmek için kullanılır. Bu durumdaki kişiye sefîh (çoğulu süfehâ) adı verilir.

            Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezhepleriyle Hanefî mezhebinde tercihe şayan bulunan Ebû Yûsuf ve Muhammed’in ictihadına göre bulûğa erdiği halde reşid olmayıp sefih hali devam eden kişi yaşı ne kadar ilerlerse ilerlesin reşid olana kadar malları veli veya vasîsinin elinde bırakılarak hacir altında tutulur.

            Mâlikîler’e, Şâfiîler’e ve Hanbelîler’e göre; tam evlenme ehliyetine sahip olmak için rüşd de şarttır; buna göre sefih aile hukuku bakımından tam ehliyetli değildir. Mâlikîler’e göre velisinin izin veya icâzetiyle evlenebilir; diğer iki mezhep bunu da kabul etmez. Onlara göre sefihi ancak velisi evlendirebilir.

            Evlenme ehliyeti için gerekli olan bu üç vasıftan birisi eksik olursa eksikliğin türüne göre kişi ya tam ehliyetsiz veya eksik ehliyetli olur.

            Hanefîler’e göre ise; aile hukukunda tam ehliyetli olmak için akıllı ve bâliğ olmak yani temyiz gücüne sahip olarak ergenlik çağına ulaşmak yeterlidir. Bu mezhebe göre kadın olsun erkek olsun bu iki şartı kendisinde toplamış bulunan her şahıs başka bir kimseden izin almaksızın evlenme sözleşmesi yapabilirler. Bu kimselere tam ehliyetli denir. Hanefîler’e göre evlenme ehliyetine sahip olmak için rüşd şart değildir. Bir diğer ifadeyle mal varlığını gerektiği gibi idare edemeyen, gereksiz yere veya gereğinden fazla sarfeden sefihler, diğer hukukî işlemler bakımından eksik ehliyetli sayılırlarsa da aile hukuku bakımından tam ehliyetli kabul edilirler.

             (https://islamansiklopedisi.org.tr/rusd--fikih ve DİB İlmihal II/210)            


            Kadının Yabancı Erkeğe Karşı Avreti Neresidir?
            Şafii ve Hanbelilerin görüşüne göre, kadının erkeğe karşı avreti bütün vücududur.  de budur. Hatta İmam Ahmed bin Hanbel bu hususta, “Kadının bütün vücudu avret olduğu gibi tırnakları dahi av­rettir.” demiştir.
İmam Malik ve İmam Ebu Hanife'ye göre ise kadının elleri ile yüzü hariç bütün vücudu avret mahallidir
            Hür Kadın Kölesine Karşı Ziynetini Açabilir Mi?
Hür bir kadın kölesine karşı ziynetlerini açabilir. Şafiilerin görüşü de bu yol­dadır. Enes bin Malik'ten rivayet edilen hadiste Resulullah (sav), Hz. Fatıma'ya hibe ettiği bir köleyi ona götürdü. Hz. Fatıma'nın üzerinde kısa bir örtü vardı. Saçlarını örttüğü zaman ayaklan açık kalıyor, aşağıya indirdiği takdirde de saçları açıkta kalıyordu. Bunu gören Resulullah (sav), “Bunda bir beis yoktur. Çünkü bu senin hizmetçindir.” buyurdu.
İmam Ebu Hanife ve İmam Hanbel'e göre: köle hanımefendisi karşısında yabancı bir erkek gibidir. Onun hanımının ziynetlerine bakması helal değildir. Zira erkek köleler mahrem değildir. Onlarda kadın arzusu da mevcuttur. Öyley­se hanımefendilerin erkek köleleri karşısında ziynetlerini açmaları caiz değildir.
İmam Malik, kölenin hanımefendisinin saçlarını görmesinde bir beis yoktur demiştir.
Kadın Kendi Başına Nikah Akdi Yapabilir Mi?
HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
EVET
HAYIR
HAYIR
HAYIR

 Hanefîler: Akıl-bâliğ olan kadın, aynen erkek gibi velisinin aracılığına gerek olmaksızın evlenebilir. Tam ehliyetli olmayan kadınların ancak velileri aracılığıyla evlenebilecekleri şeklinde yorumlamaktadırlar.
Hanefîler'in dışındaki mezheplerde kadınlar, bazı durumlarda rızaları aransa bile, ancak velileri aracılığıyla evlenebildikleri için velâyetin bu alanda özel bir önemi vardır. Bu mezhepler "Velisiz nikâh olmaz" (Buhârî, "Nikâh", 36; Ebû Dâvûd, "Nikâh", 19; Tirmizî, 14, 17) hadisini ve benzeri hadisleri mutlak olarak değerlendirmekte ve her durumdaki kadınların -rızaları alınsa bile- sadece velileri aracılığıyla evleneceklerini söylemektedirler.
Şafii Mezhebinde, bakire bir kızın ise rızası alınmalıdır.
Nikahta Şahitler Hazır Bulunmalı Mı?
Mâlikîler dışındaki üç mezhep şahitlerin nikâh anında hazır olmasını ararken Mâlikîler şahitlerin mutlaka nikâh anında hazır olmasını gerekli görmezler; nikâhın aleniyete dökülmesi düğün yapılması ve böylece etrafa duyurulması suretiyle de olabilir.
Nikahta Şahitlerin Cinsiyeti Önemli Mi?
Şafii, Maliki ve Hanbeli mezheplerinin hukukçuları, şahitlerin ikisinin de erkek olmasını şart koşarken; Hanefîler, Bakara sûresinin 282. âyetini yorumlayarak nikâhta da bir erkek ve iki kadının şahitliğini yeterli kabul ederler.
Zorla Yapılan Nikah Geçerli Mi?
Şafii, Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre nikâhta herhangi bir cebir ve zorlamanın, bir diğer ifadeyle ikrahın olmaması da bir sıhhat şartıdır. (örneğin, kız kaçırmalarda). Dolayısıyla ikrahla yapılan akid sıhhat şartlarının eksikliği sebebiyle geçersiz (fâsid) bir akiddir.
Hanefîler ise ikrahı iradeyi sakatlayan bir sebep olarak kabul etmemektedirler.
Gizli Yapılan Nikah Geçerli Midir?
Bu şart sadece Mâlikîler tarafından ileri sürülmüştür. Onlara göre şahitlerle anlaşarak yapılan evlenmenin gizlenmesi ve etrafa duyurulmaması sıhhat şartlarına aykırıdır; dolayısıyla böyle olan nikâhlar geçersizdir.
Ne var ki diğer üç mezhep bunu bir sıhhat şartı olarak kabul etmez, şahitlerin duyduğu nikâh artık gizlilik sınırını aşmıştır derler.
Köle ve Cariye Zorla Evlendirilebilir Mi?
İmam Malik ve Ebu Hanife'nin görüşü evlendirilebilir.
İmam Şafii'ye göre ise efendi kölesini zorla evlendiremez. Şa­fiilere göre köle de hür insanlar gibi mükelleftir. Bu sebeple evlilik husu­sunda zorlanamazlar. Kölenin mükellef oluşu, onun kamil bir İnsan oldu­ğuna delalet eder. Maliki alimleri, kölenin malikiyeti, efendinin sahipliği yanında yok hükmündedir, görüşündedirler. Kölenin efendisinden izin al­madan evlenemeyeceği hususunda icma edilmiştir.
Karısının Annesiyle Zina Yapanın Karısı Kendisine Haram Olur Mu?
Hanefilere göre, bir kimse karısının annesiyle zina yaparsa, bu zina ister evlilikten önce, ister sonra olsun, karısı ona haram olur.
İmam Şafii'ye göre ise, karısının annesiyle zina yapan kimseye karısı haram olmaz. Zira haram (zina) helal bir şeyi haram kılmaz.
İmam Malik de bu görüştedirler.
İstimna (Mastürbasyon)
Cinsi şehvet zevki için, tenasül organıyla oynama muamelesidir.
Hanefilere göre: istimnanın dini hükmü kişinin içinde bulunduğu hal dikkate alınarak aşağıdaki şekilde açıklanmıştır:
            a. Tahrimen mekruhtur.
            b. Zina tehlikesinin mevcudiyeti halinde zinadan kurtulmak için istimna’ vacip olur.
            c. Kalbi fazla meşgul eder derecede kabaran şehveti yatıştırıp sakinleştirmek için bekarlıkta bazen istimna caiz olur.
            d. Şehvet zevki uyandırmak için istimna’ yapan ise günahkar olur. Ve bu iş haram olur.
İmam Şafii ve Malikiler: istimnanın haram olduğuna delil çıkarmışlardır.
Hanbelîler ise: eşi veya cariyesi bulunmayan, evlenmeye gücü yetmeyen kişinin şehvetinden endişe ederek eliyle istimna etmesinde bir sakınca görmezler. Ancak onlara göre evlenecek güçte olana istimna haramdır.
Azl (Meninin Dışa Boşaltılması) Yapmanın Hükmü Nedir?
Azli câiz gören âlimlerin görüşlerini üç gurupta toplamak mümkündür: 
1.Mutlak câiz görenler, 
2.Şartlı câiz görenler, 
3.Câiz olmakla beraber mekruhtur, yapılmaması tercih edilmelidir" diyenler.
Gazâlî, Nevevî gibi Şâfiî mezhebi  :  âlimlerinin açık ifadelerine göre bu mezhepte azil câizdir; ancak tenzihen mekruhtur, yapılmaması tercih edilmelidir; dinin gâyesi (neslin korunması ve çoğaltılması) ve azlin yapılmamasını tavsiye eden hadisler bu hükmün delili ve dayanağıdır (Gazali, İhyâ, II, 47-48; Nevevî, el-Mecmû', XV, 577). 
Hanbelî mezhebine göre  :  kadının izin vermesi halinde azil câizdir, kadın izin vermezse kocanın tek taraflı irâdesiyle azil yapması mekruh, hatta bazı Hanbelîlere göre haramdır.
Malikilere göre: Kocanın azil yapmasının câiz olması karısının iznine ve rızasına bağlıdır (eş-Şerhu'l-Kebîr, II, 266). 
 Hanefîlere göre:  Karısının rızası bulunmadan kocanın azil yapması mekruhtur; ancak düşman ülkesinde bulunmak veya toplum ahlâkının bozulmuş olması sebebiyle doğacak çocuğun İslâmî kimlik ve kişilikten uzak yetişmesi ihtimâli gibi sebepler bulunursa koca, karısına rağmen azil yapabilir ve bu azil mekruh olmaz (Kâsânî, Bedâi', II, 334; İbn Âbidin, Radd, III, 176). 
Süt Kardeşliğin Gerçekleşmesi İçin Kaç Kez Emmek Gerekir?
Hanefi, Maliki ve Hanbeli: 1 kez yeterlidir
Şafii: doyuncaya kadar 5 kez
Mehirin Miktarının Alt Sınırı
            İmam-ı Azam'ın görüşüne göre, mehrin en azı 10 dirhem, yani takriben bir altındır.
            İmam Şafiî ve imam Hanbel'e göre ise mehrin en azı için bir sı­nır yoktur.
            İmam Malik'in görüşüne göre, mehrin'en azı 3 dirhem, yani bir çeyrek altındır. 
            Dokunulmayan (Cinsel İlişkiye girmeyen) Kadına Mehir ve İddet Gerekir Mi?
"Ey iman edenler! Mü’min kadınları nikâhlayıp, sonra onlara dokunmadan (cinsel ilişkide bulunmadan) kendilerini boşadığınızda, onlar üzerinde sizin sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Bu durumda onlara bir miktar mal veya geçimlik verin ve kendilerini güzel bir şekilde bırakın. " (Ahzab 49)
Âyetteki, “Mümin kadınları nikahlayıp da sonra, kendilerine dokunma­dan...” ifadesinin —ki burada “dokunmak”, cimadan kinayedir— zahirine göre çiftin bir arada kalmaları, münasebetin icabettirdiği iddet ve mehri gerektirmez. İmam Şafii'nin görüşü budur. Delili ise, Allah-u Teala’nın kadı­nın cinsi münasebetten evvel boşanması halinde iddet olmadığını bildirmiş olmasıdır. Halvet, bir arada kalma cima demek olmadığına göre, iddet ve mehir gerekmez.
Hanefi, Maliki ve Hanbeli ise, halvet halinin de münasebet gibi, mehrin tamamını ve iddeti icap ettirdiği görüşündedir.
"İla Yemini" İle Boşanma
"Kadınlarına yaklaşmamak için yemin edenler, dört ay beklerler. Erkekler, bundan vazgeçerlerse şüphe yok ki Allah suçları örter, rahîmdir". - Bakara 226
Şeriatta İlâ, kişinin ailesiyle dört aydan fazla cinsi münasebette bu­lunmamak için Allah (cc) ismiyle yemin etmesidir. Bir kimsenin, ailesine “Vallahi sana yaklaşmayacağım” veya “Seninle cinsi münasebette bulun­mayacağım) demesi gibi.
İmam-ı Azam´a göre, yemin ederek karısını dört ay terk eden ve müddetin bitiminde de yemininden dönmeyen kimseden, ailesi bir talak boş olur.
İmam Malik, İmam Şafiî ve İmam Hanbeli’ye göre ise, dört ay müddetin dolmasıyla kadın kocasından boşanmaz. Ancak hâkim tarafından erkeğe yeminden dönmesi veya karısını boşaması emredilir. Erkek, hâkimin emrini yerine getirmezse, hâkim kendi yetkisiyle boşan­ma kararı verir.
"Üç Talakta Boşadım" Cümlesi Üç Talak Yerine Geçer Mi?
Üç talakı kapsayan bir cümle ile üç talak değil, yalnız bir talak mey­dana geleceği görüşünde olanlar, İmam Ahmed bin Hanbel ile Müslim´in. Tavus´tan, O´nun da İbn-i Abbas´dan rivayet ettiği hadis ile görüşlerini ispat ederler. Resulullah (sav)´ın devrinde, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer hilafetinin birinci ve ikinci senelerinde, üç talak bir cüm­lede ifade edilse de bir talak sayılırdı.
Sahabelerin cumhuru, Tabiinler ve Ehl-i sünnetin dört mezhep müctehidleri, üç talakı ifade eden bir cümle ile üç talakın da meydana gele­ceğine hükmetmişlerdir.
Tek Talakla Boşanan Kadın İddet Bitmeden Geri Dönse, Kocası Cinsel İlişkiye Girmeden Tekrar Boşarsa Kadının İddeti İlk Talaktan Mı Yoksa İkinci Talaktan Sonra Mı Sayılır?
İmam Şafii'ye göre kadının iddeti birinci talaktan itibaren sayılır. Yeniden iddet saymaya lüzum yoktur. 
İmam Ebu Hanife ve İmam Malik'e göre ise; kadının iddeti, kocanın ricattan sonra yaptığı ikinci talaktan itibaren sayılır.
İddet Bekleyen Kadın Evden Çıkabilir Mi?
İmam Malik ve Hanbel'e göre iddetini bekleyen bir kadın ihtiyaçlarını karşılamak üzere yalnız gündüzleri evinden çıkabilir.
İmam Şafii'ye göre talak-ı rıcî ile boşanan bir kadın ne gündüz, ne de gece evinden dışarıya çıkabilir. Talak-ı bain ile boşanan kadın ise yalnız gündüzleri evinden çıkabilir.
İmam Ebu Hanife'ye göre boşanan kadın ne' gündüz, ne de gece evinden dışarı çıkabilir.
Hülle Nikahı (Muhallil) Var Mı?
Muhallil, üç talakla ayrılan bir kadınla, kendisini boşayan kocasına helal ettirmek niyetiyle evlenen kimseye denir.
Cumhur, (Maliki, Şafii ve Hahbelî), muhallil nikahının batıl ol­duğuna hükmederler. O nikahtan sonra kadın boşansa dahi, ilk kocasına helal olmaz. Çünkü nikah batıldır.
Delil: “Resulullah (sav), “Allah (cc). muhallil´e de ve onun için nikah yapılan birinci kocaya da lanet etsin” buyurdu”  hadisidir.
Hanefiler ile bazı Şafiî fakihleri ise, muhalill nikahının batıl değil mek­ruh olduğuna hükmederler. Çünkü o şahsa muhallil denilmesi, nikahın sahih olduğuna açıkça delalet eder. Evzaî de; “Muhallil nikahı, çok çirkin olmakla beraber, caizdir” der.
Hayızlı Kadınla Cinsel İlişkinin Keffareti
“Sana kadınların ay hâlini sorarlar. De ki: “O bir ezadır (rahatsızlıktır). Ay hâlinde kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şüphesiz Allah çok tövbe edenleri sever, çok temizlenenleri sever.” (el-Bakara 2/222).
Mezheplere göre, karısı ile hayızlı iken cinsî münasebette bulunan kimse günah işlemiştir. Allah'a bol tövbe ve istiğfar etmekten başka yapabileceği bir şey yoktur.
İbn Abbas, Ahmed b. Hanbel gibi İslâm âlimlerine göre ise hayızlı kadınla ilk günlerde kurulan cinsî münasebet için bir dinar (4,25 gr. altın) kanamanın iyice azaldığı bir dönemde yapılan cinsî münasebet içinse yarım dinar kefâret ödenmesi gerekir. Bu kefâret kocanın zorlamasıyla olmuşsa sadece ona, iki tarafın isteğiyle olmuşsa ayrı ayrı ikisine de gerekir. Cinsî temasın kasten, unutarak, haram olduğunu bilmeden veya hayız durumunu fark etmeden yapılmış olması sonucu etkilemez.
Hayızlı Kadına Nasıl Yaklaşılmalı
Ebu Hanife ve İmam Malik: Ay hali zamanlarında, hanımların göbek ve dizleri arasına peştemal üzerinden menfaatlenebilir. Hz. Aişe´den rivayet edilen; “Resulullah (sav)´la birlikte bir kab´ın suyuyla gusül abdesti alırdık. Ay halim olunca peştemal bağlamamı emreder ve onun üzerinden benden menfaatlenirdi” (buhari, müslim ,tirmizi) hadisi İle Resulullah (sav)´ın Hz. Meymune´dan rivayet edilen: “Resulullah (sav), ay hali zamanlarında hanımlarından peştemal üzerinden menfaatlenirdi (buhari ve müslim) hadisidir.
(İmam Şafiî) delili: Ay halindeki kadınlardan, cinsî münasebetin dışında her türlü menfaatlenmenin helal olduğuna hükmeder. Resulullah (sav)´ın; “Ay halindeki kadınlarınızdan cinsi münasebetin dışında her bakımdan menfaatlenebilirsiniz” (müslim, tirmizi) ve Mesruk´dan rivayet edilen: “Hz. Aişe (r.anha)´ye, Ay halindeki kadının neleri helaldir?  diye sordum. O´da “Cinsi münasebet dışındaki her türlü eğlenme ve oynama serbesttir” dedi. (taberi)
Hayızlı Kadın Mescide Girebilir Mi?
            Şâfiî ve Hanbelîler: hayızlı ve lohusanın kirletmemek şartıyla mescitten karşıdan karşıya geçmesini câiz görürler. Mescitte durmaları ise Şâfiîlere göre yasaktır.
Hanefi: Giremez
Mâlikilere göre de giremez. Ancak mal veya can tehlikesi olursa mescide girmeleri caizdir.
            Ay Hali En Az Ve En Çok Kaç Gündür?
HANEFİ
ŞAFİİ
MALİKİ
HANBELİ
En az  3 gün
En çok 10 gün
En az 1 gün
En çok 15 gün
Her kadının bünyesine göre değişir.
En az 1 gün
En çok 15 gün
Ay Halinden Sonra Cinsel Münasebet Ne Zaman?
İmam-ı Azam Ebu Hanife´ye göre, “temizlenme”den maksat, kanın durmasıdır. Ay hali müddetinin en çok 10 günlük vaktini tamamlayan ve önce gusül abdesti almayan kadınla, kocasının cinsi münasebette bulun­ması helaldir. Eğer ay halinin en çok müddeti olan 10 gün tamamlanma­dan kan kesilirse, öğle ile ikindi vakti kadar kanın durduğundan emin olmak için beklenir.
İmam Malik, İmam Şafii ve İmam Ahmed bin Hanbel’e göre ise “temizlenmeden” maksat, kadının cünüplükten, gusül abdesti alarak kurtulmasıdır, yani gusül abdesti almadan, adet kanı kesilen kadın­la cinsi münasebette bulunması helal değildir.
Lohusalık Süresi N Kadardır?
Şafii’ye göre: Nifas lohusalık kalma süresinin en az miktarı bir lahza (an )olup en uzun süresi ise 60 gündür.
Hanefilerde ise en uzun süre 40 gündür.
Erkek, Ölen Karısını yıkayabilir mi?
İmâm Şâfiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel’e göre koca, ölmüş karısını yıkayabilir.
Peygamberimiz bir defasında Âişe validemize şöyle demiştir: “Sen benden önce ölürsen seni yıkar, sonra da kefenlerim…” (Ahmed b. Hanbel, 6/228; İbn Mâce, “Cenâiz”, 9)
Ayrıca Fâtıma radıyallâhu anhâ vefât ettiğinde kocası Ali b. Ebî Tâlib’in onu yıkadığı ve sahabeden herhangi bir itirazın olmadığı da rivayetler arasındadır. (Hâkim, el-Müstedrek, c: 3, s: 179, hadis no: 4769)
Hanefilere göre kadın öldüğü zaman nikâh düşer ve evlilik biter. Bu yüzden koca, ölen karısının cenazesini yıkayamaz. Fakat ölüm iddeti beklediğinden henüz eşlik ilişkisi bitmediği için kadın, ölmüş kocasını yıkayabilir.

Hanefiler, Hz. Ali’nin Fatıma’yı yıkamasını onlara özel bir durum olarak nitelemiş, Peygamberimizin Aişe validemizi yıkayacağını söylemesini de bir başkasına yıkattıracağı şeklinde yorumlamışlardır.